T.C BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI 16. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİNDE OSMANLI DOĞU HUDUDUNDA NÜFUS VE YERLEŞME (KÜÇÜK ARDAHAN- KARS) (DOKTORA TEZİ) Müjge KARACA BURSA-2023 T.C BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI 16. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİNDE OSMANLI DOĞU HUDUDUNDA NÜFUS VE YERLEŞME (KÜÇÜK ARDAHAN- KARS) Müjge KARACA ORCID: 0000-0003-3611-5101 Danışman Prof. Dr. Nurcan ABACI Bursa-2023 Free Hand Free Hand Free Hand Free Hand iii Rectangle Rectangle iv ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Müjge KARACA Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim/Anasanat Dalı : Tarih Bilim/Sanat Dalı : Yeniçağ Tarihi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : Mezuniyet Tarihi : Tez Danışmanı : Prof. Dr. Nurcan ABACI 16. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİNDE OSMANLI DOĞU HUDUDUNDA NÜFUS VE YERLEŞME (KÜÇÜK ARDAHAN- KARS) Osmanlı Devleti’nin malî, idarî, siyasi ve sosyal yapısı ile ilgili bilgi sahibi olunabilecek kaynaklardan biri olan tahrir defterleri aynı zamanda önemli birer arşiv malzemesidir. Bununla birlikte devlet içinde teşekkül etmiş bütün yerleşim yerlerinin nüfus ve yerleşme yapılarını ortaya çıkarmada başvurulacak kaynaklar içinde tahrir defterleri öne çıkmaktadır. Öte yandan, defterlerde kayıtlı verilerin, yöreden yöreye değişiklik göstermesi çalışılan bölgeyi özel ve önemli kılmaktadır. 16. Yüzyılın Son Çeyreğinde Osmanlı Doğu Hududunda Nüfus ve Yerleşme (Küçük Ardahan-Kars) adlı çalışmada tahrir defterlerindeki bilgiler ışığında bölgenin nüfus, yerleşme, ekonomik yapı, şahıs ve yer adları gibi sosyal yapısı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Tahrir defterleriyle ilgili yapılan çalışmalar ekseriyetle tek bir nahiye ya da sancağı temel alarak hazırlanmıştır. Son yıllarda ise tek merkez üzerinde çalışmaktan ziyade belli bir güzergâhı takip eden yerleşim yerleri ile ilgili çalışmalar artmıştır. Bu amaçla araştırma sahamız olan ve birbirine yakın yerleşim yerlerini ihtiva etmesi bakımından Küçük Ardahan-Kars Sancakları güzergâhı üzerinde çalışmak uygun görülmüştür. Böylece iki sancak arasında benzerlik ya da farklılıklar üzerine karşılaştırma yapılmıştır. Anahtar Sözcükler: Tahrir Defterleri, Kars, Küçük Ardahan, Şahıs ve Yer Adları, Hudut. v ABSTRACT Name and Surname : Müjge KARACA University : Bursa Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : History Branch : Modern History Degree Awarded : Doctorate Page Number : Degree Date : Supervisor : Prof. Dr. Nurcan ABACI POPULATION AND SETTLEMENT ON THE OTTOMAN EASTERN BORDER IN THE LAST QUARTER OF THE 16th CENTURY (KÜÇÜK ARDAHAN-KARS) The tahrir registers, which are one of the sources of information about the financial, administrative, political and social structure of the Ottoman Empire, are also important archive materials. However, cadastral registers come to the fore among the sources to be used to reveal the population and settlement structures of all settlements formed within the state. On the other hand, the fact that the data recorded in the books vary from region to region makes the region studied special and important. In the study titled Population and Settlement on the Ottoman Eastern Border in the Last Quarter of the 16th Century (Küçük Ardahan-Kars), the social structure of the region such as population, settlement, economic structure, person and place names was tried to be revealed in the light of the information in the cadastral registers. Studies on tahrir registers were mostly prepared on the basis of a single sub-district or sanjak. In recent years, studies on settlements that follow a certain route rather than working on a single center have increased. For this purpose, it has been deemed appropriate to work on the route of Küçük Ardahan-Kars Sanjaks, which is our research area and contains settlements close to each other. Thus, a comparison was made on the similarities or differences between the two sanjaks. Keywords: Tax Registers, Kars, Küçük Ardahan, Names of Persons and Places, Border. vi ÖNSÖZ Osmanlı Devleti’ne ait nüfus, yerleşme, ekonomi, şahıs ve yer adları ile ilgili verileri kapsaması bakımında “tahrir defterleri” büyük öneme sahip arşiv kaynaklarıdır. Tarihin belli bir dönemine ve coğrafyasına ait bu çalışmanın zaman aralığı olarak 16. yüzyılın son çeyreği (1588-1595) belirlenmiştir. Araştırma sahası olarak ise birbirine yakın iki sancak olan Kars ve Küçük Ardahan Sancakları seçilmiştir. Bu sayede birden fazla birim üzerinde mukayeseli bir çalışma yapma imkânı olmuştur. Çalışma boyunca, metni bir an önce yazmam yönünde bana sürekli telkinlerde bulunan ve anlayış gösteren tez danışmanım Prof. Dr. Nurcan ABACI’ya, tez izleme komitemin değerli üyeleri Prof. Dr. Zeynep DÖRTOK ABACI’ya ve Doç. Dr. Sadettin EĞRİ’ye; sık sık görüşüp değerli fikirlerini aldığım Prof. Dr. Cemal ÇETİN hocama, her fırsatta yardımını esirgemeyen Dr. Muhsin Önal hocama teşekkürlerimi bir borç bilirim. Son olarak çalışmanın hazırlık süresince bana desteklerini esirgemeyen bütün sevdiklerime, ayrıca bütün bu zorlu süreçte bana moral veren çocuklarım Azra, Araz Gökalp ve Gökçe Umay’a ve tabiî ki çalışmamı ilgiyle takip eden ve bana her türlü destek ve imkânı sunan sevgili eşim Alisait KARACA’ya çok teşekkür ediyorum. vii TABLOLAR Tablo 1. Kars Sancağı’nda 1588-1595 Yıllarında Nüfus Verileri ....................... 39 Tablo 2. 1588-1595 Yıllarında Virişan Nahiyesi’nde Nüfus Kaydı Olan Köyler 41 Tablo 3. 1588-1595 Yıllarında Küçük Ardahan Sancağı’na Bağlı Nahiyelerin Nüfus Verileri........................................................................................................ 47 Tablo 4. 1588 ve 1595 Yıllarında Kuzey Nahiyesi’nde Kaydı Bulunan Şahıslar 51 Tablo 5. Kars Sancağı’na Bağlı Yerleşim Yerleri ................................................ 68 Tablo 6. Virişan Nahiyesi Yerleşim Yerleri ......................................................... 70 Tablo 7. 1588 Tarihinde Virişan Nahiyesi’nde Köylerin Listesi .......................... 71 Tablo 8. 1595 Tarihinde Virişan Nahiyesi’nde Köylerin Listesi .......................... 73 Tablo 9. 1575, 1588 ve 1595 Tarihlerinde Virişan Nahiyesi’ne Bağlı Köyler ..... 75 Tablo 10. Döşkaya Nahiyesi Yerleşim Yerleri ..................................................... 76 Tablo 11. 1588 Tarihinde Döşkaya Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi.......... 77 Tablo 12. 1595 Tarihinde Döşkaya Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi.......... 78 Tablo 13. 1575, 1588 ve 1595’te Döşkaya Nahiyesi’nde Adı Kayıtlı Köyler ...... 79 Tablo 14. Aridos, Kurudöşkaya ve Berdik Nahiyeleri Yerleşim Yerleri .............. 80 Tablo 15. Kuzey Nahiyesi Yerleşim Yerleri ......................................................... 84 Tablo 16. 1574, 1588 ve 1595’te Kuzey Nahiyesi’nde Adı Kayıtlı Köyler ......... 85 Tablo 17. 1588 Tarihinde Kuzey Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi ............. 86 Tablo 18. 1595 Tarihinde Kuzey Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi ............. 87 Tablo 19. Güney Nahiyesi Yerleşim Yerleri......................................................... 89 Tablo 20. 1588 Tarihinde Güney Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi ............. 90 Tablo 21. 1595 Tarihinde Güney Nahiyesi’ nde Kayıtlı Köylerin Listesi ............ 91 Tablo 22. 1574, 1588 ve 1595 Yıllarında Güney Nahiyesi’nde Adı Kayıtlı Köyler ............................................................................................................................... 92 Tablo 23. Hoçuvan Nahiyesi Yerleşim Yerleri ..................................................... 92 Tablo 24. 1588 Tarihinde Hoçuvan Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi ......... 93 Tablo 25. 1595 Tarihinde Hoçuvan Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi ......... 94 Tablo 26. 1574, 1588 ve1595 Yıllarında Hoçuvan Nahiyesi’nde Adı Kayıtlı Köyler .................................................................................................................... 95 Tablo 27. Germücek Nahiyesi Yerleşim Yerleri................................................... 96 Tablo 28. 1588 Tarihinde Germücek Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi ....... 96 Tablo 29. 1595 Tarihinde Germücek Nahiyesi’nde Kayıtlı Köylerin Listesi ....... 97 viii Tablo 30. 1574, 1588 ve1595 Yıllarında Germücek Nahiyesi’nde Adı Kayıtlı Köyler .................................................................................................................... 98 Tablo 31. Tahrirlere Göre İdari Birimlerde Kayıtlı Mezra Sayıları .................... 101 Tablo 32. 1588-1595 Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda Kayıtlı Çiftlik Sayısı ................................................................................................................... 112 Tablo 33. Kars Sancağı’na Ait 1588-1595 Tarihli Zemîn Sayıları ..................... 116 Tablo 34. 1588-1595 Yıllarında Kars-Küçük Ardahan Sancakları’na Ait Buğday Oranları ............................................................................................................... 119 Tablo 35. 1588-1595 Yıllarında Kars ve Küçük Ardahan’da Arpadan Alınan Vergi Miktarları .................................................................................................. 120 Tablo 36. 1588-1595 Yıllarında Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’ndan Alınan Bostan Vergisi Miktarı (Akçe) ............................................................................ 122 Tablo 37. 1588- 1595 Yıllarında Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda Toplanan Yonca ve Giyah Vergisi (Akçe) Mitarları ........................................... 123 Tablo 38. 1588-1595 Yıllarında Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda Âdet-i Ağnâm Vergisi Miktarı ....................................................................................... 125 Tablo 39. 1588-1595 Yıllarında Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’ndan Alınan Küvvare Vergisi Akçe Miktarları ....................................................................... 127 Tablo 40. Kars ve Küçük Ardahan Sancaklarında Toplanan İspenç Vergisi Oranları ............................................................................................................... 130 Tablo 41.1588-1595 Yıllarında Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda Alınan Marhasiye Vergisine Ait Akçe Miktarları........................................................... 132 Tablo 42. 1588-1595 Yıllarında Kars- Küçük Ardahan Sancaklarına Ait Bâd-ı Havâ ve Resm-i Arûsiye Vergisi Miktarları ....................................................... 134 Tablo 43. 1588-1595 Tarihlerinde Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda Tapu Resmi ve Âdet-i Deştbâni Vergilerinin Akçe Miktarları .................................... 136 Tablo 44. 1588-1595 Yıllarında Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda Kayıtlı Asiyâb ve Bâb Sayıları ........................................................................................ 138 Tablo 45. 1588-1595 Yıllarında Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’na Ait Padişah Hasları .................................................................................................... 140 Tablo 46. 1588-1595 Tarihlerinde Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda Mirlivâ Hasları ................................................................................................................. 142 Tablo 47. 1588-1595 Tarihlerinde Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda İsim Başına Düşen Kişi Sayısı .................................................................................... 155 ix Tablo 48. 1588-1595 Tarihli Defterlerde Baba ve Oğul Neslinde Kaydı Tek Olan İsim Sayısı ........................................................................................................... 156 Tablo 49. Kars- Küçük Ardahan Sancakları’nda “Veled-i O” ve “Birâder-i O” Tabirlerine Ait Veriler......................................................................................... 157 Tablo 50. Kars Sancağı’nda Kullanılan 1588’de İlk 10, 1595’te İlk 5 İsim ....... 158 Tablo 51. Küçük Ardahan Sancağı’nda Kullanılan 1588’de İlk 10, 1595’te İlk 5 İsim ...................................................................................................................... 160 Tablo 52. 1588-1595 Yıllarında Kars- Küçük Ardahan Sancakları’nda Kullanılan Ortak İsimler ....................................................................................................... 161 GRAFİKLER Grafik 1. 1588-1595 Tarihlerinde Kars Sancak Merkezi ve Nahiyelerinde Nüfus44 Grafik 2. 1588 Tarihli Küçük Ardahan Sancağı Nahiyelerine Ait Tahmini Nüfus Oranları ................................................................................................................. 53 Grafik 3. 1595 Tarihli Küçük Ardahan Sancağı Nahiyelerine Ait Tahmini Nüfus Oranları ................................................................................................................. 54 Grafik 4. Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nın Karşılaştırmalı Nüfus Verileri 55 Grafik 5. 1588 Yılında Kars-Küçük Ardahan Sancakları’nın Nüfus Oranları ...... 56 Grafik 6. 1595 Yılında Kars-Küçük Ardahan Sancakları’nın Nüfus Oranları ...... 57 Grafik 7. 1588-1595 Yıllarında Meskûn Köyler ................................................. 103 Grafik 8. Kars- Küçük Ardahan Sancakları’nda Boş Köy Sayısı ....................... 104 Grafik 9. 1588 Yılında Kars-Küçük Ardahan Sancakları’nda Vergi Oranları .... 150 Grafik 10. 1595 Yılında Kars- Küçük Ardahan Sancakları’nda Vergi Oranları . 151 x KISALTMALAR Kısaltmalar Bibliyografik Bilgi a.g.e Adı geçen eser a.g.m Adı geçen makale a.g.t Adı geçen tez Bkz Bakınız BOA Başbakanlık Osmanlı Arşivi C. Cilt çev. Çeviren DİA Diyanet İslam Ansiklopedisi İÜEFTD İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi KKA Kuyûd-ı Kadîme Arşivi MHM. D Mühimme Defteri OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi S. Sayı s. Sayfa ss. Sayfa sayısı TADB Tapu Arşiv Dairesi Başkanlığı TKGM Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü TTK Türk Tarih Kurumu Yay. Yayınları xi İÇİNDEKİLER ÖZET ...................................................................................................... iv ABSTRACT ............................................................................................ v ÖNSÖZ ................................................................................................... vi TABLOLAR .......................................................................................... vii GRAFİKLER ......................................................................................... ix GİRİŞ ...................................................................................................... 1 ARAŞTIRMA SAHASININ COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ ................... 11 a. Kars .................................................................................................... 11 b. Ardahan ............................................................................................. 13 ARAŞTIRMA SAHASININ TARİHÇESİ ........................................... 14 a. Kars .................................................................................................... 14 b. Ardahan ............................................................................................. 17 FETİHTEN SONRA ARAŞTIRMA SAHASINDA İDARİ TAKSİMAT ........................................................................................................................... 22 a. Kars .................................................................................................... 22 b. Küçük Ardahan ................................................................................. 24 BİRİNCİ BÖLÜM DEMOGRAFİK VERİLERİN TESPİTİ VE İNCELENMESİ 1. NÜFUS VE TARİHSEL ÖNEMİ ..................................................... 26 2. TAHRİR DEFTERLERİ VE NÜFUSUN KAYDEDİLİŞİ .............. 27 3. XVI. YÜZYIL OSMANLI DEVLETİ’NDE NÜFUS, NÜFUSU ETKİLEYEN FAKTÖRLER VE DOĞU HUDUDUNA YANSIMALARI .... 31 3. 1. KARS SANCAK MERKEZİ VE KIRSALINDA NÜFUS .......37 3. 2. KÜÇÜK ARDAHAN SANCAĞI ..............................................47 xii 4. GENEL DEĞERLENDİRME ........................................................... 55 İKİNCİ BÖLÜM YERLEŞİM YERLERİNİN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ 1. YERLEŞME YERLERİNİN TESPİTİ ............................................. 59 2. OSMANLI DEVLETİ’NİN İSKÂN POLİTİKASI VE HUDUT SORUNSALI .................................................................................................... 59 3. OSMANLI DEVLETİ’NDE YERLEŞMELERİN TERK EDİLME SEBEPLERİ VE KARS-KÜÇÜK ARDAHAN SANCAKLARI’NA YANSIMASI .................................................................................................... 63 3. 1. KARS SANCAK MERKEZİNDE YERLEŞİM YERLERİ ............................................................................................................... 67 3. 2. NAHİYE ve KÖYLER...............................................................69 3. 2. 1. Kars Sancağı’na Bağlı Nahiye ve Köyler ...................... 70 3. 2. 1. 1. Virişan Nahiyesi ....................................................... 70 3. 2. 1. 2. Döşkaya Nahiyesi ..................................................... 75 3. 2. 1. 3. Aridos, Kurudöşkaya ve Berdik Nahiyeleri .......... 80 3. 2. 2. Kars Sancağı Genelinde Yerleşme ile Alakalı Bazı Tespitler ................................................................................................... 81 3. 2. 3. Küçük Ardahan Sancağı’na Bağlı Nahiyelerde Yerleşim Yerleri....................................................................................................... 83 3. 2. 3. 1. Kuzey Nahiyesi ........................................................ 84 3. 2. 3. 2 Güney Nahiyesi ......................................................... 89 3. 2. 3. 3 Hoçuvan Nahiyesi ..................................................... 92 3. 2. 3. 4 Germücek Nahiyesi .................................................. 96 3. 2. 4. Küçük Ardahan Sancağı Genelinde Yerleşme ile Alakalı Tespitler ................................................................................................... 98 xiii 3. 3. MEZRA ...................................................................................100 3. 4. GENEL DEĞERLENDİRME ..................................................102 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İKTİSADİ YAPI VE ANALİZİ 1. TOPRAK ......................................................................................... 109 1. 1. Çiftlikler ...................................................................................110 1. 2. Zeminler ...................................................................................115 2. TAHRİRLERE GÖRE NARH FİYATLARI VE HUBUBAT ÜRETİMİ ........................................................................................................ 117 2. 1. Buğday (Hınta) .........................................................................118 2. 2. Arpa (Şaʻir) ..............................................................................120 2. 3. Bostan Vergisi ..........................................................................121 2. 4. Yonca ve Giyah ........................................................................123 3. HAYVANCILIK VE HAYVANCILIKLA İLGİLİ RESİMLER ... 124 3. 1. Âdet-i Ağnâm ...........................................................................124 3. 2. Hınzır (Domuz) Vergisi ...........................................................126 3. 3. Küvvare Vergisi .......................................................................127 4. ŞAHIS BAŞINA ALINAN VERGİLER ........................................ 128 4. 1. Bennâk Resmi ..........................................................................128 4. 2. İspenç Resmi ............................................................................129 4. 3. Mücerredler ..............................................................................131 4. 4. Marhasiye Vergisi ....................................................................132 5. ARIZİ VERGİLER ......................................................................... 133 5. 1. Bâd-ı havâ ve Arûsiye ..............................................................133 5. 2. Tapu Resmi (Vergisi) / Âdet-i Deştbânî ..................................135 6. MAKTU VERGİLER ..................................................................... 137 xiv 6. 1. Asiyâb (Değirmen) Vergisi ......................................................137 7. HASLAR ......................................................................................... 139 7. 1. Padişah Hasları .........................................................................139 7. 2. Mîrlivâ Hasları .........................................................................141 8. VAKIFLAR ..................................................................................... 148 9. GENEL DEĞERLENDİRME ......................................................... 150 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM KARS VE KÜÇÜK ARDAHAN SANCAKLARI’NDA KİŞİ VE YER ADLARI 1. KİŞİ ADLARI ................................................................................. 153 1. 1. Kars ve Küçük Ardahan Sancakları’nda Kişi Adları ile İlgili Tespitler .......................................................................................................154 1. 1. 1. Mezhepsel Adlar ............................................................ 165 1. 1. 2. Dini Anlam İçeren Adlar .............................................. 166 1. 1. 2. 1. Abdal ....................................................................... 166 1. 1. 2. 2. Derviş ...................................................................... 167 1. 1. 2. 3. Hacı ......................................................................... 167 1. 1. 2. 4. Keşiş ........................................................................ 168 1. 1. 2. 5. Seydi ........................................................................ 169 1. 1. 2. 6. Seyyid ...................................................................... 169 1. 1. 2. 7. Şeyh ......................................................................... 170 1. 1. 3. Meslek İhtiva Eden Adlar ............................................. 170 1. 1. 4. Hayvan, Bitki ve Renk Bildiren Adlar ........................ 171 1. 1. 5. Boy ve Millet Adları ...................................................... 172 1. 1. 5. 1. Avar ......................................................................... 172 1. 1. 5. 2. Azeri ........................................................................ 173 xv 1. 1. 5. 3. Bayat ........................................................................ 173 1. 1. 5. 4. Bayındır ................................................................... 174 1. 1. 5. 5. Bulgar ...................................................................... 174 1. 1. 5. 6. Ermeni ..................................................................... 174 1. 1. 5. 7. Eymir ....................................................................... 175 1. 1. 5. 8 Kınık ......................................................................... 175 2. YER ADLARI ................................................................................. 176 2. 1. Ardahan ve Kars Adının Kökeni ..............................................176 2. 2. Coğrafi Özelliklere Göre Verilen Adlar ...................................181 2. 3. Hayvan Adlarından ve Renklerden Yapılmış Yer Adları ........182 2. 4. Kale/ Kilise/Köy/Köprü/Viran/Kom Ve Mağara Gibi Kelimelerle Yapılan Yer Adları ...................................................................183 2. 5. Büyük/Küçük Ve Aşağı/Yukarı (süflâ/ulyâ) İhtiva Eden Yer Adları ...........................................................................................................184 2. 6. Kişi/ Boy/ Millet ve Şehir-Ülke Adlarından Kaynaklanan Yer Adları ...........................................................................................................185 SONUÇ ............................................................................................... 187 KAYNAKÇA ...................................................................................... 191 EKLER ................................................................................................ 205 Ek-1. Belgeler ...................................................................................... 205 Ek-2. Haritalar ..................................................................................... 217 Ek-3. Kişi Adları…………………………………………………...221 1 GİRİŞ Osmanlı Devleti, sınırlarının ulaştığı her yerde merkezi otoritesini kurmak ve ekonomik getirisi olan en ufak birimi dahi kontrol altına almak adına “kaydetme” işlemine önem vermiştir. Adına tahrir denen bu işlemle, tâbiyetindeki halkı tanımış, gelir kaynaklarını tespit etmiş ve bu uygulamaya süreklilik kazandırarak devlet mekanizmalarının düzenli işlemesini sağlamıştır. Öyle ki kurulduğu andan itibaren çıkardığı kanunnamelerle de bu uygulamayı hukukî bir temele dayandırmıştır. 15.-16. yüzyıllarda çıkarılan kanunnameler çerçevesinde düzenli bir şekilde devam ettirilen tahrir işlemi, Anadolu’da ve Anadolu dışında kalan bütün topraklarda ekonomik ve sosyal yapının anlaşılması açısından önemlidir. Bu nedenle çok sayıda araştırmacı döneme ışık tutabilmek adına tahrir defterleri üzerinde inceleme yapmışlardır. Bu sayede devletin en küçük birimi olan köylerin yapısına kadar inilmiş ve idari, sosyo-ekonomik faaliyetler, nüfus yapısı gibi birçok konuda fikir sahibi olunmuştur. Tahrir defterleri üzerine yapılan araştırmalar her ne kadar mühim bir bilgi birikimi ortaya koysa da beraberinde bazı problemleri de getirmiştir. Tahrir defterlerinin kullanımına başlandığı zamandan bu yana Anadolu ve Balkanların çoğu yerleşim yeri üzerinde sayısız çalışma yapılmıştır. Dolayısıyla hazırlanan şehir, kaza ya da nahiye ölçeğindeki çalışmalar neredeyse tamamlanma safhasına gelmiştir. Ancak tek yerleşim yerine indirgenmiş ve birbirini tekrar niteliğindeki çalışmalar artık bir kısırdöngü halini almıştır. Kaza veya sancağa indirgenmiş çalışmaların ehemmiyeti göz ardı edilmemekle birlikte, geniş bölgeler üzerinde yapılacak olan karşılaştırmalı çalışmaların çok daha etkili olacağına dair pek çok araştırmacı hemfikirdir. Bahaeddin Yediyıldız’ın tahrir defterlerindeki verilerden hareketle Ordu Kazası üzerine yaptığı çalışma nüfus, nüfusu oluşturan dinamikler ve gruplar, Osmanlı’nın kuruluş dönemi iskân politikası ve merkez-taşra arasındaki ilişkilerini anlamak adına hazırlanmış olması önemlidir. Yazar eserinde tahrir defterlerindeki kayıtların muazzamlığını belirtmekle birlikte bölgesel çalışmaların artık yeni bilgiler ortaya koymada yetersiz kaldığını, oysaki bu işe hizmet edecek kurumlarla, interdisipliner yöntemler geliştirerek, birtakım kavramlaştırmalar 2 yapıldıktan sonra verilerin bilgisayar ortamına aktarılması zorunluluğunu ifade eder. Bu işi yaparken seçilecek birkaç yerleşim yeri üzerinden çalışmaya başlamanın ve bu seçilen pilot yerler üzerinden derinlemesine bir çalışma yapmanın daha etkili olacağını belirtir.1 Larende Kazası üzerine yaptığı çalışmada Osman Gümüşçü’nün, Türkiye’de bir ilk olan “tarihi coğrafya”2 sahasını ve tahrir defterlerini kullanmak suretiyle yeni metot geliştirip uyguladığı görülmektedir. Her ne kadar çağdaş metotların tarihi coğrafya araştırmalarında bir problem olacağı sanılsa da Gümüşçü birtakım değişiklikler yapmış ve yeni yöntemler geliştirerek çözüme ulaşmıştır. Bu sayede, coğrafya bilimine özgü “dağılış, nedensellik ve karşılaştırma” prensipleri Larende Kazası’nın yerleşme ve nüfusunun doğal ortamla olan ilişkilerini belirlemede uygulanmıştır. Yazar hazırladığı çalışmayı Türkiye’de bir coğrafyacı tarafından Osmanlı Arşiv Belgelerine dayanarak hazırlanan ve birden fazla mufassal defterin kullanıldığı ilk araştırma olarak nitelemektedir. Gümüşçü’nün ifadesiyle “temel kaynak olarak mufassal tahrir defterlerinin alındığı bu çalışmada diğer arşiv belgeleri de dikkate alınarak XVI. yy Larende Kazası örneğinde tarihi coğrafya için metot üretip, uygulaması yapılmaya çalışılmıştır.”3 Çalışma sahamızda bu metod tam anlamıyla olmasa da kısmen uygulanmıştır. Örneğin “dağılış” ilkesinin uygulanmasında problem yaşanmıştır. Harita üzerinde yer tespitinin yapıldığı bu ilkeyi uygulamak mümkün olmamıştır. Zira bölgeye ait tahrir defterlerinde kayıtlı köylerin çok az kısmının günümüzdeki yeri tespit edilmiştir. Buna karşın nedensellik ve karşılaştırma ilkeleri çalışma sahamız olan Kars- Küçük Ardahan Sancakları’nda uygulanmıştır. Bilhassa 1595 yılı tahririnden hareketle azalan nüfusun ve boş köylerin sayısındaki artışın olası nedenleri üzerinde durulmuştur. Ronald C. Jennings’in “On Altıncı Yüzyılda Anadolu’nun Kent Nüfusu: Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon ve Erzurum Üzerine Bir İnceleme” isimli 1 Bahaeddin Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi (1455-1613), Kültür ve Turizm bakanlığı Yayınları, Beşinci Baskı, 1985, s. 147. 2 Tarihi coğrafya terimi, çevre ile insan arasındaki etkileşimin karşılaştırma, yayılış ve nedensellik ilkeleriyle araştırıp sonuçlandıran bilimdir. İnsanın diğer tüm varlıklarla olan ilişkisini araştırması bakımından son derece geniş bir araştırma sahasına sahiptir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Gümüşçü, XVI. Yüzyılda Larende... (Karaman) Kazasında Yerleşme ve Nüfus, TTK Yay., Ankara:2001, s. 1. 3Gümüşçü, XVI. Yüzyılda Larende...… , s. 5. 3 çalışması birkaç şehri aynı anda göz önüne alması bakımından önemlidir. Jennings çalışmasını şu şekilde tanımlar; “Bu çalışmanın hedeflerinden biri Osmanlı Anadolu’sunun beş şehrinin nüfus artışını bazı yeni verilerle ortaya koymak ve bu şehirlerdeki kentsel gelişimin doğası üzerinde fikir yürütmek ve nüfus hareketliliğinin, akışkanlığı ile yerel ve imparatorluk çapında gelişmeler arasındaki ilişkiyi keşfederek nüfusun ve nüfustaki değişkenliklerin on altıncı yüzyıl Osmanlı tarihini anlamaya ve açıklamaya katkı sunmasını sağlamaktır. Aynı zamanda yerel ve İmparatorluk çapındaki gelişmelerin dikkate alınması nüfus değişkenliğini açıklamaya katkı sunacak niteliktedir.”4 Alpaslan Demir, “XVI. Yüzyılda Samsun Ayıntab Hattı Boyunca Yerleşme, Nüfus ve Ekonomik Yapı” isimli doktora çalışmasında seçtiği kazaların karşılaştırmalı değerlendirmesini yaparak bölgenin nüfus ve ekonomik hayatına dair çıkarımlarda bulunmuştur. Biri Çarşamba-Nizip hattı üzerinde bulunan ve 16. yüzyıl idari bölünüşünde yer alan Nehrülcevz nahiyesi diğerleri ise “Arım, Niksar, Sivas, Besni, Divriği, Tokat ve Darende” kazalarının incelendiği çalışmada geniş bir alana yayılmış ve kuzey-güney yönündeki yerleşimler seçilmiştir. Bölgenin kısa mesafede fiziki ve beşeri özelliklerinin yoğun olması coğrafyayı önemli kılmaktadır.5 Ayrıca Demir, çalışmasında birden fazla yerin inceleme alanı olarak seçilmesinin, Osmanlı siyasi, ekonomik ve sosyal alanında meydana gelen değişimlerin geniş bir çerçevede anlaşılacağı üzerinde durmuştur.6 Rafet Metin’in, “XVI. Yüzyılda Orta Anadolu’da Nüfus ve Yerleşme (Bozok, Kırşehir, Niğde, Nevşehir ve Keskin Örneği)” adlı tezi de geniş bir alanı ihtiva eden ama aynı zamanda yerleşim birimleri arasında mukayese imkânı veren bir çalışmadır.7 Yine son dönemde yapılmış bir başka çalışma olan Senem Karagöz’ün, “XV-XVI. Yüzyıllarda Deliorman-Tozluk Hattında Osmanlı Yerleşmesi (Fetih, İskân ve Nüfus)” başlıklı tezinde Niğbolu ve Rusçuk ile iç kesimde bulunan Şumnu ve 4 Ronald C. Jennings, “On Altıncı Yüzyılda Anadolu’nun Kent Nüfusu: Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon ve Erzurum Üzerine Bir İnceleme”, Vakanüvis Uluslar arası Tarih Araştırmaları Dergisi, C 5/ S. 2, (2020), s. 1127. Makalenin orijinal metni için bkz. Ronald C. Jennings, “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century: a Study of Kayseri, karaman, Amasya, Trabzon and Erzurum”, International Journal of Middle East Studies, 7/1, Cambridge University Press: Cambridge, UK, January 1976. 5 Alpaslan Demir, XVI. Yüzyılda Samsun Ayıntab Hattı Boyunca Yerleşme, Nüfus ve Ekonomik Yapı, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 2007, s. 4-5. 6 Demir, a.g.t, s. 3. 7 Rafet Metin, XVI. Yüzyıllarda Orta Anadolu’da Nüfus ve Yerleşme (Bozok, Kırşehir, Niğde, Nevşehir ve Keskin Örneği), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 2007. 4 Hezargard kazaları yer almaktadır. Bununla birlikte Tuna nehri karşı kıyısında bulunmasına rağmen Ziştovi Kalesi de çalışmaya dâhil edilmiştir.8 Birden fazla yerleşim yerini esas almak suretiyle hazırlanmış bu çalışmalar kendi çalışmamızın da öncüsü olmuştur. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı, belli bir yol güzergâhı üzerinde, birbirine sınırdaş iki sancağa ait verileri karşılaştırmalı olarak değerlendirip, çıkan sonuçlara göre nüfus, ekonomik hayat, yerleşim, şahıs ve yer adları açısından bir değerlendirmeye varmaktır. Bu sebeple bahsini ettiğimiz üzere birbirine yakın iki sancak olarak Kars ve Küçük Ardahan sancakları seçilmiştir. Kuzey-güney yönünde uzanan bir güzergâh üzerinde bulunan sancaklara ve nahiyelere ait verilerle sancaklar arasında yıllara göre ne tür farklılıklar olduğu üzerinde durulmuştur. Seçilen alanda yer alan sancakların birbirine sınırdaş olmalarına rağmen beşeri ve sosyo-ekonomik yönde farklılıklar göstermeleri önemlidir. Çalışmamızın ana kaynağını tahrir defterleri oluşturmaktadır. Kaynaklardan ilki; Tapu-Kadastro Kuyud-ı Kadime Arşivinde eski numarası 111 olan ve kapağında “Yeni No:175” şeklinde yazılı olan H/996, M/1588 tarihli mufassal tapu tahrir defteridir. Defterin kapağında “Defter-i Mufassal-ı Livâ-i Kars” şeklinde yazılıdır. Defterde sırasıyla Livâ-i Kars, Livâ-i Ardahan-ı Küçük, Livâ-i Kağızman ve Livâ-i Geçvan’a ait kayıtlar bulunmaktadır. Sultan III. Murad’ın tuğrasından sonra Kars sancak merkezi ve nahiyelerine ait fihrist ve devamında ise livâlar ve nahiyelerin sırasıyla vergi veren nüfusu, vergi türleri ve miktarları gibi bilgiler yer almaktadır. Tahrir defterleri özellikle nüfus ve ekonomi alanlarında geniş bilgi içermesi bakımında önemli kaynaklardır. Defterlerde yer alan kayıtlarda bir yerin sosyo-ekonomik özelliklerinden idari birimlerine, yerleşim yerleri ve bu yerlerde yaşayan nüfusun özelliklerine kadar pek çok konuda veri sunulmaktadır. Ayrıca kayıtlı nüfusa ve yerleşim yerlerine ait isimlerden hareketle bölgede kimlerin yaşadığına dair çıkarımlar yapmak mümkündür. Bu bağlamda mufassal tahrir defterleri bu tür çalışmalar için oldukça önemli kaynaklardır. 8 Senem Karagöz, XV-XVI. Yüzyıllarda Deliorman-Tozluk Hattında Osmanlı Yerleşmesi ( Fetih, İskân ve Nüfus), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 2019. 5 Çalışmamızın ikinci ana kaynağı ise; 669 numaralı H/1003 Z. 29, M/1595 tarihli mufassal tapu tahrir defteridir. Defterde 192 sayfa bulunmaktadır. Defterin 4, 5, 37, 39, 73, 77, 81, 98, 99, 125, 138, 141, 146, 149, 153, 172, 173, 191 ve 192 numaralı sayfaları boştur ve 78. sayfasına kadar Mamervan ve Aha livâlarına ait kayıtlar bulunmaktadır. Ardından Küçük Ardahan ve Kars livâları gelmektedir. Arşiv malzemesi olan tahrir defterleri digital kopya olarak Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı’ndan temin edilmiştir. Tahrir defterlerinin sunduğu istatistiksel verilerin yetersiz kaldığı durumlar özellikle tarihi olayların sebep-sonuç ilişkilerini açıklarken karşımıza çıkmaktadır. Zira sadece kayıt altına alınmış isimler ya da rakamların ne ifade ettiğini anlaşılması için başka kaynaklara da ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak o zaman eldeki veriler anlamlı hale gelmektedir. Dolayısıyla bu amaçla mühimme defterlerinden yeri geldikçe istifade edilmiştir. Mühimme defterlerinde yer alan eşkıyalık faaliyetleri, yöneticilerin görevini kötüye kullanmaları ya da adı geçen yerin abâd edilmesi gibi hususlarda bölgeye gönderilen hükümler sayesinde ne tür sıkıntılar yaşandığı hakkında fikir sahibi olunmuştur. Bu amaçla Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’nden temin edilen BOA. A.DVNS. MHM. D. 30, 46, 48, 69 ve 73 numaralı defterler oldukça faydalı olmuştur. Bu defterlerin belirtilen sayfalarına https://www.devletarsivleri.gov.tr adresinden ulaşılabilir. Her çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da belli bir zaman ve mekân aralığı olması gerekmektedir. Dolayısıyla XVI. yüzyılın son çeyreğinde 1588 ve 1595 yılları belirlenmiştir. Bu zaman aralığının seçilmesinin nedenleri arasında bölgenin Osmanlı Devleti topraklarına katılmasının yüzyılın ortalarına denk gelmesi ve 16. yüzyılın özellikle son dönemlerinde devlet içinde ve dışında yaşanan gelişmelerin bu yeni topraklara nasıl yansıdığı ile ilgilidir. Mekân bakımından ise 16. yüzyılın başlarında cereyan eden ve uzun yıllar varlığını sürdüren Sünni-Şiî mücadelesinin en çetin yaşandığı yerler olan doğu hududu, coğrafi açıdan çalışmaya seçilen bölgedir. Bilhassa hudut hadiselerinin bölgedeki izleri belgelerde aranmıştır. Araştırmada, belli bir zaman diliminde insan ve çevreyi içine alan olaylar ve bu olayların sebep ve sonuçları üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla çalışmanın birinci bölümünde nüfus, nüfusun sancaklar bazında oranları, yıllar içinde https://www.devletarsivleri.gov.tr/ 6 geçirdiği değişimler ve nerelerde yoğunlaştığı değerlendirilmiştir. Her iki sancakta da nahiye ve köy birimlerine inilerek nüfusun sayımı yıllar bazında yapılmıştır. Bu sayede artış ya da azalma gösterip göstermediğine bakılmıştır. Yine nüfus bölümünde önemli nokta olan göç olgusu üzerinde durulmuş ve bu olgunun bölge nüfusunda olası etkisine bakılmıştır. İkinci bölümde ise yerleşim yerleri konusu ele alınmıştır. Genel itibariyle köy tarzı yerleşimlere sahip olduğu görülen bölgede köylerin statüleri üzerinde durulmuştur. Özellikle göçe bağlı olarak köylerde meydana gelebilecek nüfus kaybına ya da köylerin nüfus bakımından tamamen boşalmasına bakılmıştır. Defterlerde köylerden kaç tanesinin her iki tahrirde ve hatta daha da öncesine ait 1574 tarihli icmal defterinde kaydı olduğuna dair sayım yapmak suretiyle her nahiye için listeleme yapılmıştır. Bununla birlikte tahrirler arasında nüfus yapısıyla birlikte değişen köyler hakkında tablolar eşliğinde bilgi verilmiştir. Tahrir defterlerinin tutulmasındaki asıl amaç, bir yerin gelir kalemlerini bilmek ve bu gelirleri mümkün mertebe kayıt altına almaktır. Çalışma sahasında yapılan tahrirlerde, bölgede toplanan vergilerde çeşitlilik görülmektedir. Buradan hareketle üçüncü bölümde Kars-Küçük Ardahan Sancakları’nda kayıtlı vergi türleri ve miktarları, tahrirler arasında vergi oranlarında herhangi bir değişiklik olup olmadığı, şayet varsa buna sebep olan şeylerin neler olduğu şeklindeki sorulara cevaplar aranmıştır. Dördüncü bölümde ise Türkiye’de üzerinde henüz az sayıda çalışma yapılmış olan şahıs ve yer adları konusu ele alınmıştır. Kişi ve yer adları çalışmalarına bakıldığında bu konuda birçok eser vermiş olan Yılmaz Kurt’un daha önce yayımlanmış çalışmalarının kitaplaştırılmış hali olan “Anadolu’da Kişi ve Yer Adları” isimli eseri önemli bir yere sahiptir. Yazar eserinde birçok yerleşim yerine ait şahıs ve yer adlarının kökenleri, bir ismin en çok hangi millet tarafından kullanıldığı ya da ne sıklıkla kullanıldığı ve isimleri araştırırken uygulanılacak metot, dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir gibi daha pek çok sorunun cevabını vermektedir. Yurt dışında bu alanda çok sayıda çalışma yapıldığı göz önüne alınırsa Kurt’un bu alandaki çalışması oldukça faydalı olmuştur. 7 Yabancı kaynaklara bakıldığında isimlerin sosyo-kültürel ve psikolojik yansımalarının yanı sıra etnik kökenleri, kişilerin kimlik inşasındaki etkileri gibi farklı yönlerinin de incelendiği görülmektedir. Moises Selfa Sastre, “About The Concept Of Onomastic Identıty The Privilegesˈ Parshments Of The Cıty Of Balaguer (1211-1352)” adlı çalışmasında Balaguer sakinlerinin ilk zamanlar Katalonya’da en çok tercih edilen isimleri tercih ettiklerini, soy isimlerinde ise yer adlarını kullandıklarını, nüfusa kimlik kazandırma noktasında coğrafi bakımdan sürekli yer değiştiren bu topluluğun yaşayış şeklinden ve onomastiğin etkisinden bahsetmektedir.9 Adbilimi şeklinde çevrilen onomastiğin incelenmesinde çok yönlülüğün esas alınması gerekmektedir. Başlı başına bir disipilin olmasına rağmen merkezinde insan olduğundan diğer disiplinlerle örtüşmektedir. Örneğin, “Onomastics as an Interdisciplinary Study” adlı çalışmada şahıs ve yer adlarının diğer disiplinlerle olan ilişkisi değerlendirilmiştir.10 Adbilim çalışmalarının ülkemize nazaran yurtdışında daha erken bir zamanda ve çok yönlü olarak ele alınmış olması kaynakların sayısını da artırmıştır. Buna örnek olabilecek bir başka kaynak türü digital olarak erişebildiğimiz “Names” isimli dergidir. American Name Society’ ye bağlı bir dergi olan “Names”, onomastik çalışmalarıyla dünyada önde gelen bir dergidir. Dergide isimlerin gerçekte neyi ifade ettiğini bulmaya çalışan ve isimler vasıtasıyla ortaya çıkan kültürel faaliyetleri, isimlerin dil özellikleri gibi birçok alanda araştırma yapan yüzlerce makale vs yer almaktadır.11 Çalışma alanımız isimlerin bu çok yönlülüğünün incelenebilmesi bakımından oldukça zengin isim çeşitliliğine sahiptir. Dolayısıyla bölgeye ait kayıtlardan hareketle son bölüm hazırlanmıştır. Çalışma zaman itibariyle III. Murad dönemini ihtiva etmektedir. Bu dönemde yaşanan siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal pek çok olayın yansımaları belgelerde görülmektedir. Bölgede yaşanan Osmanlı-Safevi savaşları bahsi geçen alanlarda olmakla beraber dini saha da oldukça etkilidir. Yüzyılın başından bu yana gelen pek çok hadise bölge halkında derin izler bırakmıştır. 9 Moises Selfa Sastre, “About The Concept Of Onomastic Identıty The Privilegesˈ Parshments Of The Cıty Of Balaguer (1211-1352)”, Imago Temporis Medium Aevum, S. 8, 2014, s. 135. 10 John Algeo, Katie Algeo, “Onomastics as an Interdisciplinary Study”, Names, S. 48, 3/ 4, (September/December), 2000, s. 265. 11 https://www.tandfonline.com/journals/ynam20. 8 İnceleme yapılan alanın hudutta yer almasından ötürü bahsi geçen devletle sosyal ve siyasi manada etkileşime girmesi kaçınılmaz olmuştur. Bilindiği üzere Türk ve İran ilişkileri çok eskiye dayanmaktadır. Dolayısıyla Osmanlı-Safevi arası sorunların sebebini anlamak ve tahlil etmek için 15. yüzyılın başında cereyan eden birtakım olaylar silsilesi iyi anlaşılmalıdır. Yıldırım Bayezid’in Timur tarafından esir edilmesi ve ardından vefat etmesiyle yaşanan otorite boşluğu ile Türkmenler çeşitli bölgelere dağılmışlardır. Özellikle Türkmenler, Safevilerin12 henüz siyasi birliğini kurmadığı dönemde İran’ın kuzeyinde güçlü bir şekilde hüküm süren Akkoyunlu ve Karakoyunlulara katılmışlardır. Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletlerinin ortadan kalkmalarının ardından Türkmenler farklı bölgelere dağılmıştır. Bir kısmı Safevi tarafına geriye kalanlar ise Osmanlı tarafına geçmiştir. İki tarafa da geçmeyen Türkmen beyleri ise Safevi ve Osmanlı Devleti’nin izledikleri politikayı dikkatle takip etmişlerdir. Bununla birlikte Osmanlı ve Safevi Devletleri’nin sorun odaklı çözüm getirememeleri arada kalan Türkmenlerin giderek radikalleşmelerine neden olmuştur. Özellikle siyasi ve askeri alandaki hareketliliğin mezhep farklılıklarıyla birlikte sosyal ve kültürel alanları da etkisi altına aldığı görülmektedir.13 1501-1736 tarihleri arasında hüküm süren Safevi Devleti, tarikat öncüsü olarak çıktığı yolda Şah İsmail’le birlikte siyasi birliğini kurmuştur. Anadolu’da ciddi oranda taraftara sahip olan Safeviler aynı zamanda bölgede yayılma alanı bulmuşlardır. Safevilerin Sünni kesime, Osmanlı Devleti’nin de Kızılbaş unsurlara karşı uyguladıkları politikalar uzun yıllar sürecek olan olayların yaşanmasına neden olmuştur.14 Özellikle araştırmaya konu olan hudut yerleşimlerinde meydana gelen siyasi ve sosyal olayların izleri kayıtlara sansımıştır. 12 Safevi adını Şah İsmail’in altıncı dedesi olan Şeyh Safiyüddin Ebu’l-feth İshak’tan alan devletin, temelde dinî bir yapıda olduğunu bilmek Türk-İran düşmanlığının sebeplerini anlamak bakımından önemlidir. Bu sebepledir ki, ortaya çıktıkları ilk andan itibaren Anadolu’da, İran, Irak ve Suriye gibi yerlerde kendilerine taraftar edinme çabasına girmişlerdir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyâsî Münasebetleri (1578-1612), İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul: 1993, s. 1. 13 Hamidreza Mohammednejad, Osmanlı-Safevi İlişkileri (1501-1576), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015, s. 140-165. 14 Özer Küpeli, Osmanlı-Safevi Münasebetleri, (Bu eser daha sonra yayımlanmıştır.), İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009, s. 203. 9 Yavuz Sultan Selim’in 1514’te Çaldıran’da ağır bir yenilgiye uğrattığı Şah İsmail çareyi kaçmakta bulmuştur. Şah’a yardım eden Kızılbaş beylerin büyük bir bölümü savaşta hayatını kaybetmiş ve bu savaşla birlikte Şah İsmail’e karşı duyulan inanç sarsılmıştır.15 Her ne kadar bütün bu yaşananlar Osmanlı Devleti lehine olsa da Safevileri ortadan kaldırabilecek mahiyette olmamıştır. Ayrıca Şah İsmail’in Anadolu üzerindeki emellerinde bir değişiklik görülmemiştir. Bunun için Avrupa’da bazı devletlerle ittifak kurmuş fakat elçilerin bölgeye ulaşamamasından ötürü bu amacı yarım kalmıştır.16 Bununla birlikte Timur’un esir aldığı Türkmenler serbest bırakıldıktan sonra Erdebil’e yerleşmiş ve burada iki yüz asır kadar Kızılbaşlar’ın en büyük kuvvetlerini oluşturmuşlardır. Belli başlı isimleri kullanan bu Türkmenler Şah İsmail’in icraatları sonrasında devlet içinde nüfuzlarını artırmışlardır.17 Şah İsmail’in 1524’te ölümünün ardından yerine geçen I. Tahmasb’ın saltanatının ilk yılları Şah İsmail’e gönülden bağlı olanların çıkardıkları iç karışıklıkları çözmekle geçmiştir. Bu sırada ülkenin doğu ve batı sınırları da bu karışıklıktan nasibini almıştır. Batı sınırında Osmanlı Devleti, Azerbaycan’a kadar ulaşmış ve Azerbaycan hanı Ulama Han’ın kendisine sığınıp bölge hakkında bilgi vermesinin ardından Ulama Han “paşa” unvanıyla Bitlis’e gönderilmiştir. 1534 tarihinde Kanûnî Sultan Süleyman, Safevilerin iç karışıklıklarından istifade ederek Tebriz’e saldırmıştır. Bu saldırı bazı Kızılbaşların Osmanlı’dan yana savaşmalarına rağmen olumsuz sonuçlanmıştır. Tahmasb’a isyan eden şehzade Elkas Mirza başarısızlığı sonrasında İstanbul’ gelerek Sultan Süleyman’a sığınmış ve Sultanı İran seferine ikna etmiştir. Fakat 1547 yılında yapılan sefer de beklendiği gibi sonuçlanmamamıştır. Ardından yeni bir sefere hazırlanan Osmanlı Devleti ile savaşmak istemeyen Tahmasb, Sultan’a mektuplar göndererek bu isteğini açıkça ilan etmiş ve 1555 yılında Amasya anlaşması yapılmıştır.18 1574 tarihinde II. Selim’in ölümüyle tahta geçen III. Murad, iktidarı kendinde toplaması yönündeki telkinleri dikkate almış ve Sokullu Mehmed Paşa’nın nüfuzunu azaltmıştır.19 Safeviler tarafında ise uzun süren sükûnet ortamı 15 Tufan Gündüz, “Safevîler”, DİA, C. 35, İstanbul, 2008, s. 451. 16 Küpeli, a.g.t, s. 203. 17 Kütükoğlu, a.g.e, s. 3. 18 Gündüz, a.g.m, s. 453. 19 Bekir Kütükoğlu, “Murad III”, DİA, C. 31, Ankara, (2020), s. 172-176. 10 Tahmasb’ın ölümü ve İran’da çıkan taht mücadeleleri yeni sorunlara neden olmuştur. Bu mücadeleler 1578 yılında Hüdabende tahta oturuncaya kadar devam etmiştir. Dolayısıyla İran’da yaşanan otorite boşluğu Osmanlı için yeni bir seferin zeminini hazırlamıştır. Üç aşamada gerçekleşen İran seferine Lala Mustafa Paşa serdar olarak tayin edilmiştir.20 1578 yılında Ardahan üzerinden Gürcistan’a giren Lala Mustafa Paşa ile İran Hanı arasındaki savaş Çıldır’da meydana gelmiştir.21 Hudut bölgeleri Hoy, Urmiye, Selemas gibi yerlerin alınmasının ardından Osmanlı Devleti’nin Çıldır muharebesini kazanmasıyla Gürcistan da Osmanlı topraklarına katılmıştır.22 Lala Mustafa Paşa, bu başarısı ardından yönünü Tiflis’e çevirmiş ve hükümdarlarının korkup kaçmaları üzerine Tiflis ele geçirilmiştir. Gürcü ve Kartli beylerinin itaat etmeleri sonucu Tiflis eyalet haline getirilmiştir.23 1580’de Lala Mustafa Paşa’nın ölümüyle seferden görevli kişi Sinan Paşa olmuştur. Görevini gerektiği şekilde yerine getiremeyen Sinan Paşa azledilip yerine Siyavuş Paşa görevlendirilmiştir. Diğer taraftan Şirvan’ın Osmanlı’nın elinde kalması son derece mutluluk vermiş ve Paşa vezîriâzamlığa getirilmiştir.24 Osmanlı Devleti’nin, Safevilerle olan uzun mücadelesinin temelinde onların “rafızî” olduklarına inanması yatmaktadır. Bu belki ilk zamanlardaki mezhepsel mücadelede ileri sürülebilinecek bir durumken zamanla etkileyiciliğini kaybetmiştir. Oysaki bütün bu çatışmaların temelinde yine siyasi, ekonomik ya da coğrafi birçok etken vardır. Özellikle coğrafi konumları itibariyle iki taraf da birbirlerine karşı siyasi üstünlük elde etmek için uğraşmışlardır.25 Osmanlı Devleti, III. Murad döneminde batıda da savaşın içine girmiş ve 15 yıl sürecek olan bu savaşlara “uzun savaşlar” adı verilmiştir.26 Osmanlının doğuda yaptığı uzun ve yıpratıcı savaşlar, batıda yürütülen diplomatik ilişkileri de etkilemiştir. Devlet savaşlar dolayısıyla içine düştüğü krizle mücadele ederken aynı zamanda piyasada yükselen fiyatların etkisiyle ekonomik sorunlarla uğraşmıştır. Devlet, sosyal, ekonomik, siyasi, askeri sıkıntılar ve bozulan asayiş 20 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 3, I. Kısım, TTK Yay. Ankara, 1998, s. 57. 21 a.g.e, s. 58. 22 Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara 1992, s. 34. 23 Uzunçarşılı, a.g.e, s. 59. 24 Kütükoğlu, a.g.m, s. 172-176. 25 Küpeli, a.g.t, s. 204. 26 a.g.m, s. 172-176. 11 ortamı vb. birçok problemin çözümünü yeni bir savaşta bulmuştur. Vergilerden şikâyetçi köylü, hizmetlerinin karşılığını alamadığını düşünen sipahi ve yeniçerilerin masraflarına karşı böylesi bir sefer mantıklı görünmekteydi. Fakat asıl sorun savaşın uzun sürmesiydi. Bu savaşın diğer bir handikabı ise teknolojik olarak Osmanlı’nın oldukça geride kalmasıdır. Safevî ordusuna nazaran Avusturya ordusu gelişmiş silah ve ordu disiplini bakımından çok daha ileriydi. Avusturya bu savaştan, 1533’ten beri verdiği vergiden tek seferde kurtulduğu, protokolde artık padişahla arşidükün eşit sayıldığı ve önceki anlaşmalarda savaş başladığında anlaşmanın hükmü kalmazken Zitvatorok Anlaşması’nda 20 yıldan 50 yıla kadar geçerlilik devam etmesiyle kazançlı çıkmıştır.27 Çalışma alanımız ve kaynakların tarihi bakımından III. Murad dönemi iç ve dış olayları hakkında kısa bilgilere yer vererek dönem anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın tarihi, Osmanlı’nın siyasi, askeri yönden son derece hareketli dönemine denk geldiğinden gerçekleşen olayların bölge insanına ve devlete ekonomik, sosyal yönden etkileri gözlemlenmiştir. ARAŞTIRMA SAHASININ COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ a. Kars Araştırma sahamız, kuzeyde Ardahan, güneyde Ağrı, batıda Erzurum ve güneydoğuda ise Iğdır illeri arasındadır. Şehrin, güneyinde Iğdır Ovası ve Aras nehri, kuzeyinde Akbaba ve Kısır Dağları-Çıldır Gölü, kuzeybatıda Allahuekber Dağları’nın bulunduğu, kuzeydoğu-güneybatı yönündeki platolarda yer almaktadır28 Başka bir ifadeyle Kars, Anadolu’da yükseltisi en fazla olan ve Kuzeydoğu Anadolu’da bulunan Kür ve Aras nehirleri ile Hazar Denizi’ne, Çoruh Nehri ile de Karadeniz’e bağlanılan kesimde bulunmaktadır.29 27 Türkan Polatcı, Alican Batmaz, “Doğu-Batı Gölgesinde Konstantinopolis ve Beç: XVI: ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı-Habsburg İlişkileri”, Akademik Bakış, C. 6, S. 12, (2013), s. 63. 28 Mucip Demir, “Kars İlinin Nüfus Gelişimi ve Başlıca Demografik Özellikleri”, Doğu Coğrafya Dergisi, S. 34, Eylül 2015, s. 129. 29 M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, C. 1, Işıl Matbaası, İstanbul 1953, s. 1. 12 https://www.kgm.gov.tr/Sayfalar/KGM/SiteTr/Bolgeler/18Bolge/Iller/IlKa rs.aspx. Yükseltinin ekseriyetle batı-doğu yönünde azaldığı Kars’ta, en yüksek kesimlere Sarıkamış’ta ulaşılmaktadır. Şehir merkezinde 1750 m, Akyaka’da 1480 m, şehrin güneyinde bulunan Aras Vadisi’nde ise 1100 m’ye kadar inmektedir.30 Kars merkez ilçesinin kuzeyinde Akyaka, Arpaçay, Susuz ilçeleri, güneyinde Kağızman, güneybatısında Selim ve güneydoğusunda ise Digor ilçeleri bulunmaktadır. Kente sınırı olmayan ilçe ise Sarıkamış’tır. Aynı zamanda Kars’ın Ermenistan ile 164 km uzunluğunda hudut komşuluğu vardır. 1,810 km²’lik yüzölçümüyle merkez ilçesi ikinci idari konumdadır. Merkeze bağlı 72 köy bulunmaktadır. En yakın ilçe Susuz, en uzak olanı da Kağızman’dır.31 Merkez ilçeyle beraber 8 ilçesi, 383 köyü olan Kars’ın yüzölçümü yaklaşık 9939 km²’dir.32 Kars’ın klimatolojik özelliklerine bakıldığında ise kışları soğuk ve uzun, yazları ise kısa ve yağışlı geçmektedir. Kentin sert karasal iklime sahip olmasında, 30 Sinan Kocaman, “Kars İli’nin İdari Coğrafya Analizi”, International Journal of Social Science, S. 29, 2014, s. 274. 31 Mucip Demir, Kars Kent Coğrafyası, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2013, s. 1. 32 Demir, a.g.m, s. 129. 13 kentin çevresinin deniz etkisine kapalı olması ve denizden yüksekliğin fazla olması gibi özel konumunun yanı sıra rüzgâr ve basıncın da etkisi büyüktür.33 Erzurum-Kars platosu üzerinde bulunan Kars, aynı zamanda Kars Çayı’nın kuzey-güney kesimi, Karadağ yamaçları ve volkanik zemin üzerinde konuşlanmıştır. Kuzey-güney ve doğu-batı yönünde yükseltisi azalan kentin, topoğrafik görüntüsü ise hafif eğimlidir.34 b. Ardahan Araştırma alanı olan Ardahan, Doğu Anadolu Bölgesi’ne bağlı Erzurum- Kars Bölümü’ndedir. Ardahan kuzeyde Hanak, batıda Ardanuç, Şavşat, doğuda Çıldır, Susuz, güneyde Göle ilçeleriyle sınırı bulunmaktadır.1465 km²’lik yüzölçümüne sahip olan kent, ülkenin kuzeydoğusunda stratejik ulaşım güzergâhları üzerindedir.35 1860 m yüksekliğe sahip olan şehir, Kura Nehri’nin iki yakasında kurulmuştur.36 https://www.kgm.gov.tr/Sayfalar/KGM/SiteTr/Bolgeler/18Bolge/Subeler/ SbArdahan.aspx. 33 Demir, a.g.t, s. 26. 34 Demir, a.g.t, s. 4. 35 Emrah Polat, Ardahan Merkez İlçesinin Beşeri ve iktisadi Coğrafyası, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, s. 1. 36 Yusuf Halaçoğlu, “Ardahan”, DİA, C. 3, İstanbul 1991, s. 350. 14 1992 tarihinde Kars’tan ayrılarak il statüsüne geçen Ardahan, Erzurum’a 230 km, Artvin’e 200 km ve Kars’a da 190 km uzaklıktadır. Kent, geniş arazilere sahip olmakla birlikte ekonomik faaliyetler çerçevesinde ve önemli ulaşım yolları üzerinde olmasına rağmen az nüfusa sahiptir.37 Karasal iklimin hâkim olduğu kentte kışlar uzun ve kar yağışlı, yazlar ise kısa ve yağışlı geçmektedir. Hem yaz-kış hem de gece-gündüz arasında sıcaklık farkı fazladır. 1800-2000 rakımlı kentte Posof ilçesi hariç merkez ilçe ve diğer dört ilçede (Göle, Damal, Çıldır, Hanak), karasal iklimin tipik özellikleri görülmektedir. Posof ise 900-1700 m rakımla ve aldığı yağış miktarıyla mikro klima özelliği göstermektedir. Bu sayede ilçede bitki örtüsü uzun süre yeşil kalmaktadır.38 ARAŞTIRMA SAHASININ TARİHÇESİ a. Kars Arkeolojik veriler neticesinde Kars’ın tarih öncesinden bu yana yerleşim alanı olduğunu ve Hurriler’in M.Ö 3000 yıllarında bölgede hâkimiyet kurduğu bilinmektedir.39 Şehir adını, M.Ö 130-127 yıllarında Dağıstan’dan gelen Bulgar Türkleri’ne Karsak oymağından almaktadır.40 Arapların desteğini alarak Kars’a hâkim olan Bagratlar, merkezlerini Ani yaparak buraya yerleşmişlerdir.41 Akabinde 962 yılında III. Aşot tarafından Kars merkezi ve Vanand adlı bölge kardeşine bırakılmıştır.42 M.S. 928 tarihinde ise bölge Bagratlıların önemli merkezlerinden olmuştur.43 Selçuklular, Tuğrul ve Çağrı Beyler zamanında bölgeye akınlar düzenlemiştir. Bu akınlar daha çok bölgeyi sindirme amaçlı yapılmıştır.44 37 Polat, a.g.t, s. 1. 38 Süreyya Emre Dumlu, Ardahan İli Meralarının Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemi Teknikleri ile Sınıflandırılması, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 22. 39 Nazan Atak, 45 Numaralı /989 (1581) Tarihli Mükimme Defteri ve Kars İle İlgili Hükümlerin Transkribi-Değerlendirilmesi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kars: Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, s. 6. 40 Kırzıoğlu, a.g.e, s. 15. 41 Atak, a.g.t, s. 7. 42 Tufan Gündüz, “Kars”, DİA, C. 24, İstanbul 2001, s. 515. 43 Demir, a.g.m, s. 130. 44 Kırzıoğlu, a.g.e, s. 321. 15 Akabinde bölge Vanand Prensinin Selçuklulara itaat etmesiyle birlikte bölge savaşılmadan Selçukluların hâkimiyetine geçmiştir.45 Bu gelişmenin ardından Türklerin Anadolu’ya doğru akınları başlamıştır. Çok yönlü gerçekleştirilen bu akınlarda söz konusu araştırma sahası göz önüne alındığında aradan geçen zaman sonrasında Selçukluların bölgedeki güçleri zayıflamaya başlamış ve bölge Türk-Gürcü mücadelesine sahne olmuştur. Kars Kalesi’nde yer alan 1153 tarihli kitabede ise kentte hâkim gücün Saltuklular olduğu anlaşılmaktadır. 1226’da Gürcüler’in idaresine giren şehir, Celâleddin Hârizmşah’ın Moğol tehlikesinden kaçtığı sırada fethedilmiş ve bu durum İslâm dünyasında büyük sevinç uyandırmıştır. Sonrasında ise Curmagan Noyan tarafından 1239’da büyük tahribata uğramıştır. Ardından bölge sırasıyla, 1336’da İlhanlılar, 1356’da Altınordu, 1358’de Celâyirliler, 1380’de ise Karakoyunlu idaresine girmiştir. 1386’da Timur’un fethiyle bölge tekrar el değiştirmiş ve bu durum Timur’un ölümüyle Karakoyunlar’ın kenti geri almasına kadar sürmüştür.46 1453’te Akkoyunlu Hükümdarı olan Uzun Hasan, hem Osmanlı Devleti’ni hem de Karakoyunluları ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. İlk olarak Karakoyunlulara saldıran Uzun Hasan, 1468’de bütün bölgeyi içinde de Kars’ı almıştır. Osmanlı Devleti ile 1473 Otlukbeli Savaşı’yla karşı karşıya gelmiş ve yenilmiştir. Bu durum giderek güç kaybetmesine ve sonunda Safeviler tarafından yıkılmasına neden olmuştur.47 Daha sonra Kars’ın bir süre Avşar Türkleri’nden olan Savündük Han tarafından idare edildiği bilinmektedir. Kentin Osmanlı Devleti’ne katılmasının kesin tarihi Dulkadirli Mehmed Han zamanında 1537 tarihindedir. Bölgenin sık sık el değiştirmesi şehri fiziki bakımdan oldukça tahrip etmiştir.48 Çaldıran Savaşı sırasında Sultan Selim’e bağlılıklarını bildiren Avşarlar bir zaman sonra Safevilere meylettikleri için 1534’te ilga edilerek bölgedeki harap durumdaki kaleler Osmanlı hâkimiyetine girdi.49 1548’de Kars Kalesi’nin onarımı yapıldığı sırada Şâh-Tahmasp’ın bunu haber alması üzerine büyük oğlu İsmail- 45 Gündüz, a.g.m, s. 515. 46Gündüz, a.g.m, s. 516., Ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletleri, TTK, Ankara, 1988, s. 180-183. 47 Selçuk Ural, vd, Kars Tarihi-Geçmişten Cumhuriyete, Kafkas Üniversitesi Yayınları, 2011, s. 268. 48 Gündüz, a.g.m, s. 516. 49 Ural vd, a.g.e, s. 270. 16 Mirza’yı bölgeye göndermiş ve kale tekrar tahrip edilmiştir. Bu baskınla sınır boylarında görevli yapı ustaları ile 2 ya da 3 bin civarında koruyucu atlıyı ve şehrin muhafazası ile görevli yeniçeri kethüdası da dâhil herkesi katletmiştir.50 Aynı yıl ve sonraki yılda da Şâh-Tahmasp’ın doğuda birçok yerde ve aynı zamanda Erzurum ve Kars’ta büyük yıkımı devam etmiştir. Bunun sebebi ise Osmanlı’nın İran üzerine yapacağı muhtemel seferleri engellemektir.51 Tahmasb bununla da kalmayıp, Osmanlı’nın batıda seferde olduğunu fırsat bilip Kafkaslarda işgale başlamış ve Doğu Anadolu’da ve Azerbaycan’da Türkmenler üzerinde Şiî propagandası yapmıştır. Osmanlı’nın uzun yıllar süren seferleri sonrası 1555 yılında Osmanlı Devleti ile Safeviler arasında Amasya Antlaşması imzalanmıştır. Bu sayede Osmanlı Safevileri, Safeviler ise doğu hududunu tanımış ve Doğu Anadolu, Gürcistan ve Irak’ ta bulunan kaleleri Osmanlı’ya vermiştir. 52 Şehzade Bayezid’in Osmanlı Devleti’ne iadesi karşılığında Kars’ın İran’a bağlanması ve beraberinde yüklü miktarda altın verilmesi kararını uygulamada Osmanlı Devleti yavaş davranmış ve 1565 yılında Kars İran’a verilmiştir. Ancak 1576’da tekrar Osmanlı Devleti sınırlarına dâhil olmuştur. Kars’ın Gürcistan, Azerbaycan gibi yerlere ulaşımda önemli bir konumda olması buranın sürekli tahribata uğramasına neden olmuştur. Dolayısıyla buranın mamur edilmesi devletin önceliği olmuştur. 1579 yılında Lala Mustafa Paşa’nın uğraşları ile Kars’ta cami, hamam, değirmen vb. halkın ihtiyacı olan yerlerin inşası yapıldı.53 1604’te Kars’ın Safevilere geçtiği görülmekte ve 1616’da tekrar Osmanlı topraklarına katıldığı bilinmektedir. Şehrin bu denli sık sık el değiştirmesi ardından nihayet 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşmasıyla bölgede yüzyıl sürecek bir sükûnet ortamı kurulmuştur. İran’dan Kars üzerinde tehdit oluşturan yeni bir devlet olarak Rusya ortaya çıkmıştır.54 50 Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590), TTK Ankara, 1998, s. 188-189. 51 Ural vd, a.g.e, s. 271. 52 Remzi Kılıç, “Kânunî Sultan Süleyman’ın Tebriz Seferi (1548-1549) ve Nahçıvan-Revan- Karabağ (1552-1554) Seferleri ve Sonuçları”, Journal of Universal History Studies, 2020, s. 193. 53 Gündüz, a.g.m, s. 516. 54 Yücel Öztürk, 527 Numaralı Küçük Ardahan ve Kars Livaları Timar İcmal Defteri (II Selim Dönemi), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992, s. 10. 17 19. yüzyılda güçlü bir rakip olarak karşımıza çıkan Rusya, 1828-1829 yıllarında yapılan savaşta Kars’a ağır bir darbe vurmuş ve nüfusu 10 binlere kadar düşmüştür. Dolayısıyla toplanan vergide de ciddi düşüş yaşanmıştır.55 Rusya daha sonraki yıllarda da (1855-1877) bölgeyi işgal etmeye devam etmiştir. 1878 Berlin Antlaşmasıyla da Kars Rusya’ya bırakılmıştır. Bu sayede Rusya, Tiflis-Gümrü demiryolu hattını Kars’a bağlamışlardır. 1918’de Brest-Litovsk Antlaşması sonrası bölgeden çekilen Rusya, Kars, Ardahan ve Batum Ermeniler’e teslim etmiştir. 23 Nisan 1918 tarihiyle ise bölge Ermenilerin elinden alınmıştır. Mondros Mütarekesiyle ordunun çekilmesi şartı sonrası 1919’da şehir İngilizler tarafından işgale uğramış, kurulmuş olan Kars İslam Şûrası da dağıtılmış ve şehir Ermenilerin denetimine bırakılmıştır. Kâzım Karabekir Paşa ordusuyla 30 Ekim 1920’de şehre girmiş. 3 Aralık 1920’de ise Gümrü Antlaşması imzalanarak Ermeni tehdidi ortadan kalmıştır. 16 Mart 1921 ve 13 Ekim 1921 tarihleri itibariyle de yapılan sınır düzenlemeleriyle de Kars, Türk Devleti’nin sınırları içinde kalmıştır.56 b. Ardahan Ardahan Kalesi’nde yapılan kazılar sonucunda kentin tarihinin çok eskilere dayandığını göstermektedir. Urartu, Pers ve Araksların varlıklarına dair bilgeler bulunmaktadır.57 Çıldır’ın Taşköprü köyünde bulunan bir yazıtın Urartulara ait olduğu bilgisi oldukça önemlidir. Çivi yazısıyla yazılmış olan yazıtın benzer örnekleri Kars, Erzurum, Erzincan ve Elazığ gibi yakın yerlerde de görülmektedir. Öte yandan varlıklarını kısa süre devam ettirebilen ve batıya doğru yol alan Medler, Kimmerler ve Sakalar bölgede kısa süreli hâkimiyet kurmuşlardır.58 Sınırlı sayıdaki kaynaklar üzerinden Romalıların doğudaki faaliyetleri sırasında Ardahan’ın rolüne bakılacak olursa 5.yüzyıl itibariyle hem İran’daki hareketliliğin Anadolu’ya yansımaması hem de Hun akınlarını önlemek adına Karin Ovası’ndaki bir tepeye, Theodosiopolis, İberia, Armenia arasında yeni bir 55 Hürü Sağlam, H. 1287-1288-1290-1293-1294 Tarihli Erzurum Vilayet Salnamelerine Göre Kars Sancağı, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kars: Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011, s. 18. 56 Gündüz, a.g.m, s. 516. 57Halaçoğlu, a.g.m, s. 350. 58 Enver Konukçu, Ardahan Tarihi, Ajans-Türk Basın Basım, Ankara, 1999, s. 53. 18 şehrin kurulduğu ve bu şehrin kurulmasıyla birlikte Ardahan’ın da stratejik bir önem kazandığı görülmektedir. Bununla birlikte, Sabirlerin Kafkasya üzerinden başlattıkları akınların Kür Nehri boyunca devam ettiği ve bu durumdan Ardahan’ın da etkilendiği bilinmektedir. Diğer taraftan kuzeyden gelecek olası tehlikelere karşı Bizan İmparatorunun gerekli tedbirleri aldığı görülmektedir.59 II. Basileios döneminde bu tehlikeleri önlemek adına Taik bölgesinde bir İberia katepanlığı oluşturulduğu fakat bunu hazmedemeyen İberia Kralı’nın 1001-1002 tarihlerinde Taik bölgesini işgal ettiği görülmektedir. Bu haber üzerine İmparatorun (II. Basileios) bölgeye ordu gönderdiği ve Taik bölgesinin iki taraf arasında paylaşıldığı yer almaktadır. Böylece Kuzey Taik Bölgesi’nde yer alan Artan (Ardahan), Kola (Göle), Şavşat ve Javakheti bölgeleri İberia Kralı Gurgen’e bırakılmıştır. Güney kesiminde kalan Basean ve Karin ise Bizans’a kalmıştır. Gurgen’in ölümüyle yerine sırasıyla oğlu Bagrat ve sonrasında da torunu Abhazia geçmiştir. Kartli Kralı Giorgi ile Abhazia’nın Bizans ile aralarının bozulduğu dönemde bölgeye Selçuklu akınları başlamıştır. Her ne kadar başarılı bir sefer olmasa da Erzurum ve Artvin’e kadar olan sahada Gürcülerin ve Karadeniz’de de Ermenilerin gücü görülmüştür. Bu sırada, Kral Giorgi’nin Artan, Javakheti, Kola ve Şavşat üzerindeki hak iddiaları tekrar gün yüzüne çıkmış ve bu hak talebinin İmparator tarafından rededilmesi sonrası İmparatorun 1021 yılında güçlü bir orduyla bölgeye gelmesine neden olmuştur. Yapılan savaşla büyük mağlubiyet yaşayan Giorgi’nin ardından Bizans bölgeye hâkim olmuştur.60 Ardahan ve çevresinin İslâm akınlarıyla karşılaşması ise 642 yılına rastlamaktadır. Sonrasında ise yukarıda ifade ettiğimiz üzere Selçuklu akınları başlarmıştır. 1053 yılında Kutalmış’ın yaptığı akının devamında 1054’te Tuğrul Bey Kars’ı fethetmiş ve 1058’de Çağrı Beyin akınları devam etmiştir. Kars’ın Sultan Alparslan tarafından 1067’de alınması Ardahan’ın da bu tarihlerde fethedildiğini düşündürmektedir.61 1080 yılında Kol Kalesi dolaylarında yapılan savaşta II. Giorgi’nin mağlup olacağını anlayarak Ardahan’ın kuzeyine yani Acara bölgesine sığınması sonrasında bölge (Şavşad, Ardanuç ve Acara) 59 Konukçu, a.g.e, s. 53. 60 Ömer Subaşı, “XI. Yüzyılda Tao-Klarceti Bölgesinde Türk Hâkimiyeti”, Turkish Studies, S.8/5, 2013, s. 708-709. Ayrıca yazar yabancı kaynaklara dayanarak Artan yani Ardahan’ın konumunu, Çıldır Gölü’nün batısı olarak belirtmektedir. Aynı zamanda Artan’ın yukarı ve aşağı diye ikiye ayrıldığını ve Kola yani Göle’nin ise Çıldır Gölü’nün doğusu ile Tao bölgesi arasında yer aldığını ifade etmektedir. 61 Halaçoğlu, a.g.m, s. 350. 19 Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir. Böylece bu durum Ardahan’nın Türkleşmesi noktasında etkili olmuştur. 13. yüzyıla gelindiğinde ise Harezm- Saltuklu ittifakına karşı Erzurum ve Konya Selçukları sefer düzenlemiş ve Erzurum Kalesi alınmıştır. Ardahan’ın Türkleşmesinde büyük etkiye sahip olan bu olay sonrasında Moğol tehlikesinden kaçan Türkmenlerin bir bölümü Ardahan Yaylalarına sığınmıştır.62 1239’da Ani’yi alan Moğolların yaptığı tahribatın karşısında Kars halkı her ne kadar şehri teslim etse de yağmadan kurtulamamışlardır. Hâkimiyeti altına aldığı bölgeyi daha da genişleten Moğollar başta Şavşat, Artvin, Göle, Ardahan ve Anı gibi yerler başta olmak üzere oldukça geniş bir sahada yağma yapmışlardır. Ayrıca Artan (Ardahan), Gürcistan ve Ermenistan’daki ova ve dağları rütbe sırasına göre askerleri arasında bölüştürmüştür.63 Moğolların halefi olan İlhanlı Devleti ise Ardahan ve çevresindeki halkla iyi geçinmiştir. Hatta Samagar Yaylası da bir Moğol ailenin kullanımına verilmiştir.64 İlhanlılar döneminde Hülagü Han ile başlayan ve ondan sonra gelen hanlar ile Anadolu ve Kafkasya’ya doğru ilerleme politikası izlenmiştir. Ardahan ve çevresi Ermeni, Gürcü, Moğol istilalarına sahne olmuştur.65 İlhanlıların ortadan kaldırılmasının ardından Atabegler dönemi başlamış ve Erzurum-Kür nehri dolaylarında hâkimiyet kurmuşlardır. Aynı tarihlerde Karakoyunlu tehlikesi de ortaya çıkmıştır. Karakoyunluların bölgedeki varlıklarına örnek olarak Ardahan ve Oltu’da görülen koç ve koyun heykelleri kanıt olarak gösterilmektedir. Aynı tarihlerde Çıldır, Ahıska, Kars ve Ani gibi yerlerde Timur tehlikesi devem etmiştir. Diğer taraftan Akkoyunlular da bölgedeki seferleri sırasında Ardahan’ı işgale devam etmiştir. Otlukbeli Savaşı (1473) ardından zayıflayan Akkoyunlu hâkimiyeti yerini tekrar Atabeglere bırakmış ve Ardahan, İspir ve Oltu’daki mücadelede Atabegler başarı göstermiştir.66 Safevilerin ortaya çıkışına kadar bölgede varlık gösteren Akkoyunlulardan sonra bölge Sünni-şii mücadelesinin bir parçası olmuş ve bu 62 Konukçu, a.g.m, s. 56. 63 Esra Timuçin, Selçukludan Osmanlıya Kadar Ardahan ve Çevresi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ardahan: Ardahan Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021, s. 141-142. 64 Konukçu, a.g.e, s. 56-57. 65 Timuçin, a.g.t, s. 144-149. 66 Konukçu, a.g.e, s.57. 20 durum Osmanlı Devleti’nin doğuya seferler düzenlemesine neden olmuştur.67 Özellikle Safeviler için Gürcistan ve Anadolu’nın kuzeydoğusunda yer alan topraklar son derece önemliydi. Dolayısıyla Kars, Ardahan, Tebriz, Karabağ, Revan, Nahcıvan ve Ahıska gibi stratejik açıdan öneme sahip yerlerin idaresi hem ticari hem de güvenlik açısından Osmanlı Devleti için de gerekliydi.68 Osmanlı Devleti’nin, Kanuni Sultan Süleyman dönemiyle birlikte doğu- batı yönündeki genişlemesi devam etmiştir. Bu dönemde doğuda Erzurum Beylerbeyiliği kurulmuştur. Kars ve Oltu istikametindeki birçok kale alınmıştır. 1536’da bölgede içlerinde Ardahan’ın da bulunduğu çok sayıdaki yer Erzurum Beylerbeyi tarafından tarafından fethedilmiştir.69 İskender paşa’nın Erzurum Beylerbeyiliğine atanmasıyla Ardahan’da fethedilmemiş yerlerin fethi tamamlanmıştır. Çoruk boylarından doğuya giderek Kür boyunda Ardahan’ın Yalnızçam Dağları ve etrafındaki köyleri ile Kinzodamal ve Ardahan bölgesini de Osmanlı topraklarına katmıştır.70 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne bağlanan Ardahan 1800 tarihinde Gürcistan’ın Rusya tarafından alınması ardından Osmanlı –Rusya sınırında yer almıştır. Bu tarihten itibaren Ardahan, iki devlet arasında sınır teşkil etmesinden ötürü mücadele alanı olmuştur. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında meydana gelen sınır çatışmaları özellikle Revan’ın idaresinin Rusya’ya geçmesiyle yoğunluk kazanmıştır. Zira bu gelişme ile Ermenilerin bölgeye göçü başlamıştır. 1828’de Ardahan’ın Ruslar tarafından işgali ve işgalden kaçan halkın Erzurum’a sığınması dahi çözüm olmamıştır. Bir sene sonra (1829) Erzurum da Rusya işgalinden nasibini almıştır. Osmanlı Devleti’nin kaybetmesi sonrası imzalanan 1829 tarihli Edirne Antlaşması ile Ardahan Osmanlı topraklarında kalmıştır. Bu durum buranın aynı zamanda doğudaki sınır şehri konumunu almıştır.71 Antlaşma sonrası tayin edilen “sınır komisyonu” tarafından Ardahan ile Ahıska’yı ayıran fakat Kars’ı Osmanlı topraklarına alan sınır çizilmiştir. Bu sınır tayini sonrası Rusya Ermeni nüfusu bölgeden çıkarmaya ve sınırın gerisine yerleştirmeye 67 Öztürk, a.g.t, s. 9. 68 Timuçin, a.g.t, s. 184. 69Konukçu, a.g.e, s. 60. 70 Kırzıoğlu, a.g.e, s. 207. 71Erkan Cevizliler, Mustafa Özyürek, “Türk, Gürcü ve Ermeni tarihçilere Göre Ardahan’da Hâkimiyet Mücadelesi”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, C. 12, S. 28, 2019, s. 1226-1227. 21 başlamıştır. Fakat durumdan memnun olmayan Ermenilerin bir kısmı tekrar çeşitli yollarla Osmanlı tarafına geçmiştir.72 1853 Ekim tarihinde başlayan ve 1855 Pariş Antlaşmasıyla sonuçlanan Kırım Savaşı’nda Rusya, Osmanlı topraklarını işgal etmiştir. Antlaşmanın yürürlüğe girdiği 16 Ocak 1856 tarihinde Avusturya’nın Rusya’ya antlaşma şartlarını dayatmasına rağmen Rusya işgal edilen yerleri terk etmemiş ve bunu şeref meselesi saymıştır.73 Daha sonrasında Rusya antlaşma gereği 30 Mart 1856 tarihinde işgal ettiği Kars ve Ardahan’dan çekilmiş ve Ardahan hudutta Osmanlı’nın parçası olmaya devam etmiştir.74 1877-1878’de patlak veren yeni bir Osmanlı-Rus savaşıyla birlikte Ardahan tekrar işgal edilmiş ve bu yüzden bölgeden 100.000’e yakın insanın Erzurum’a doğru göçü gerçekleşmiştir. Kars, Ardahan ve Batum’un işgali sonrasında bölgede işgallere karşı kurulan teşkilât faaliyet göstermiştir. Teşkilâın faaliyetleri I. Dünya Savaşı’nda da devam etmiş ve Osmanlı’yı içerde Gürcü ve Ermeni çetecilere karşı desteklemiştir.75 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ardından mütarekenin 11. maddesi Osmanlı’nın Kars, Ardahan ve Batum’u içine alan bölgeyi terk etmesini içermektedir. Bu durum Ermeni ve Gürcü çekişmesini artırmıştır. Bu çekişmenin benzeri Rusya ile İngilizler arasında yaşanmış ve İngiliz hükümeti barış konferansının kararları gereğince Kars, Ardahan ve Batum’u işgal ettiklerini açıklamışlardır. 26 Aralık’ta işgal edilen Ardahan’ın ardından Osmanlı’nın sınır hattı Oltu’ya kadar çekilmiştir.76 Tahliyeler sonrası Kars ve Ardahan’da vatanperver kişiler tarafından Türk- İslâm Şurası kurulmuştur. Her iki şura da birlikte hareket etmiştir. Fakat durumdan rahatsız olan Gürcüler, İngilizler gibi hareket etmiş ve “Ardahan Milli İslâm Şurası” nın dağıtılması için ne lazımsa yapmıştır. Sonuçta şura 26 Nisan 1919’da dağıtılmıştır. Ardından bölge Gürcüler tarafından işgal edilmiş ve büyük bir zayiat verilmiştir. Gürcülerin buradaki amaçları, kendileri gibi Ardahan’ı işgal etmek isteyen Ermenilerden önce davranıp her ne pahasına olursa olsun kendilerini güvende tutmak adına bölgeyi işgal etmek olmuştur. Geçen iki yılın 72 Konukçu, a.g.e, s. 101. 73 Kemal Beydili, “Paris Antlaşması”, DİA, C. 34, İstanbul 2007, s. 169-172. 74 Cevizliler, Özyürek, a.g.m, s. 1227. 75 Halaçoğlu, a.g.m, s. 350. 76 Cevizliler, Özyürek, a.g.m, s. 1232-1233. 22 ardından önce Kars bağımsızlığına kavuşmuştur. 22 Şubat 1921’de Kâzım Karabekir Paşa tarafından çekilen telgrafta Ardahan’ın Gürcü işgalcilerden temizlenececeğini bildirilmiştir. Böylece 23 Şubat 1921 tarihinde Ardahan bağımsızlığına kavuşmuştur.77 FETİHTEN SONRA ARAŞTIRMA SAHASINDA İDARİ TAKSİMAT a. Kars Arşiv belgelerinde farklı adlarla (Bardız, Kars, Döşkaya) zikredilen Kars’ın 1536/1537’de Mehmed Han döneminde fethedildiği görülmektedir. 1539 tarihli tevcihat defteri ile 1540 yılına ait tahrir defterlerinde ise bölgenin Pasin Sancağı’na bağlı olduğu yer almaktadır. 1545 tarihine kadar birkaç belgede adı geçen Bardız’da, Sinan Bey Sancakbeyi olarak görülmektedir. Yine 1565 tarihine kadar hakkında net kayıtlar bulunmayan Kars’ın bu tarihte İran’a verilerek hududun dışında kaldığı bilgisi yer almaktadır. Kars Sancağı ile ilgili kesin bilgi 1574 tarihli tahrir defterinde bulunmaktadır. Adı geçen defterde sancağın Virişan, Döşkaya ve Kuzey olmak üzere üç nahiyesinden bahsedilmektedir.78 Öztürk, Kars’ın livâ oluşuna dair ilk bilgilerin çalışması olan 1573 tarihli icmal defterinde bulunduğundan bahsetmektedir. Defterin 8. ve 9. sayfalarında geçen “Erzurum Beylerbeyine hüküm ki, mukaddema Erzurum Beylerbeyisi olan Hüsrev dame ikbalehu…” şeklindeki ibareden Kars’ın ve Küçük Ardahan’ın Erzurum’a bağlı birer sancak olduğunu belirtmektedir.79 1579’da Kars Kalesi’nde yapılan teftiş sonrası kalenin tamiri ve yeni eklemeler yapılmasıyla ilgili Lala Mustafa Paşa görevlendirilmiştir.80 Bir sonraki yıl ise Kars beylerbeyilik statüsünde görülmektedir. 1580 yılı itibariyle Hüsrev Paşa’nın damadı ve Silistre Sancakbeyi olan Hızır Bey’e beylerbeyilik görevi verilmiştir.81 77 Konukçu, a.g.e, s. 237-247. 78 Dündar Aydın, Erzurum Beylerbeyiliği ve Teşkilatı Kuruluş ve Genişleme Devri (1535-1566), TTK, Ankara, 1998, s. 274- 277. 79 Öztürk, a.g.e, s. 14. 80 Kütükoğlu, a.g.e, s. 78-79. 81Aydın, a.g.e, s. 279. 23 1588 yılı kayıtlarında Kars merkez ve beş nahiyesinin kaydı görülmektedir. Bu tarihte Kars’a bağlı nahiyeler şunlardır; Virişan, Döşkaya, Aridos, Kurudöşkaya ve Berdik. 1595 yılında ise sancağa bağlı iki nahiye bulunmaktadır. Bunlar ise; Virişan ve Döşkaya’dır.82 1632-1641 tarihleri arasında eyalet statüsüne getirilen Kars’a bağlı livâlar şunlardır: “Liva-ı Oltu, Liva-ı Ardahan-ı Büzürg, Liva-ı Zaruşad, Liva-ı Geçvan, Liva-ı Göle-i Ardahan, Liva-ı Kağızman.”83 1682-1684 yıllarını kapsayan kayıtlarda Kars Sancağı, merkez nahiye başta olmak üzere Virişan, Döşkaya, Kurudöşkaya, Aridos ve Berdik nahiyelerinden oluşmaktadır.84 1728-1730 tarihlerinde “Zaruşad, Keçivan, Ardahan-ı Küçük, Kağızman, Göle-i Ardahan” şeklinde idari birimlere ayrılan Kars’ın, 1777-1787 yıllarındaki idari bölünüşü ise: “Kağızman, Zaruşad, Keçivan ve Şüregel” livalarından oluşmaktadır.85 19. yüzyıla gelindiğinde ise Kars’ın ayrı bir eyalet olduğu ve sancaklarının da Kars merkez, Kağızman, Geçvan, Şuregel ve Zaruşad’dan oluştuğu görülmektedir. 1846 tarihli salnâmede Erzurum’a bağlı bir sancak konumunda olan Kars’ın 1867’deki idari konumu yine aynıdır. Bu tarihte Kars’a bağlı kazalar ise: “Kars, Zaruşad, Şarklı, Şuregel, Geçvan, Kağızman” şeklinde sıralanmıştır.86 1865 tarihli Osmanlı Devlet Salnamesinde “Kars merkez ile Sarıkamış arasında köyleri kapsayan Taht, Kağızman, Keçivan, Akbaba, Çirkan, Zaruşad ve Şüregel” adlı kazalardan oluşmaktadır. 1872’de ise Erzurum’a bağlı bir sancak konumunda olan Kars’a bağlı Kars merkez de dâhil olmak üzere beş idari birim bulunmaktadır. Bunlar; Kağızman, Zaruşad, Şüregel ve Akbaba nahiyeleridir.87 82 TKGM. TADB. TTD. NO: 175, BOA. TD. NO: : 669. 83 Öztürk, a.g.t, s. 16. 84 Feyyaz Mutlu, Kars Beylerbeyliği’ne Ait 813 ve 837 Numaralı Tapu Tahrir Defterleri’nin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kars: Kafkas Üniversitesi, 2021, s. 23. 85 Sağlam, a.g.t, s. 18. 86Öztürk, a.g.t, s. 18. 87 Sağlam, a.g.t, s. 18. 24 b. Küçük Ardahan Küçük Ardahan Sancağı bugün Ardahan’ın Göle ilçesini ihtiva etmektedir. Beylerbeyi Mehmed Han döneminde ilk defa Osmanlı topraklarına katıldığı düşünülen Küçük Ardahan Sancağı’nın İskender Paşa tarafından Sevkarlu Aşireti’ne tımar olarak verildiği bilinmektedir.88 Ardahan’ın sancak olmasının ardından 1557 yılında Erzurum zaimi Ömer Bey tarafından “defter-i cedid-i hakanîye kaydedildiği ve tezkirelerin sahiplerine verildiği” görülmektedir. Hazırlanan tezkirelere binaen Ayas Paşa tarafından dirliklerin 1557 yılında bölüştürüldüğü ve 1558 tarihinde de beratlarla birlikte verildiği yer almaktadır.89 Dağıtılan bu beratlarda Küçük Ardahan’ın sancak statüsünde adı ilk defa Yusuf veled-i Ahmed adlı şahsa ait tımarda geçmektedir.90 1565 yılına ait kayıtta Penek ve Peneşkird’de bulunan devlet görevlilerinden bazıları Kemhıs Kadısı’na giderek Küçük Ardahan’ın Sancakbeyi olan Mehmed Bey hakkında hayvanlarına el koyduğu gerekçesiyle şikâyette bulundukları yer almaktadır. Açılan dava sonucu Mehmed Bey’in sancaktan azledildiği yerine ise Şavşat Sancakbeyi Mahmud Bey’in getirildiği görülmektedir.91 1568- 1574 tarihleri arasında Erzurum vilayeti sınırları içinde bir sancak merkezi olan Ardahan, Livâ-i Ardahan-ı Küçük ve Livâ-i Ardahan olarak ikiye ayrılmaktadır. 1578 Çıldır’ın fethiyle Çıldır’a bağlanan Ardahan, 1578- 1588 tarihleri arasında Erzurum vilayeti sancaklarından olduğu görülmektedir.92 Küçük Ardahan ve Kars’a ait bilinen ilk tahrir kaydı olan 1573 tarihli icmal defterinde her iki birim de livâ statüsündedir. Defterde yer alan “Erzurum Beylerbeyisi olan Hüsrev paşa…” ibaresinden Küçük Ardahan’ın buraya bağlı bir livâ olduğu anlaşılmaktadır.93 Bu tarihte Mehmed Bey tekrardan Küçük Ardahan’ın sancakbeyi olarak görevlidir. 1580 yılında sancaktaki görevinden 88 Aydın, a.g.e, s.289-290. 89 Konukçu, a.g.e, s. 61. 90 Aydın, a.g.e, s. 290. 91 Aydın, a.g.e, s. 291. 92 Yusuf Halaçoğlu, "Ardahan", DİA, İstanbul (1989), C. 3, s. 350. 93 Öztürk, a.g.t, s. 14. 25 kendi isteğiyle ayrılıp yerini oğlu Yusuf Bey’e bırakması, sancağın “ocaklık” statüsünde olduğunu göstermektedir.94 Küçük Ardahan’ın 1588 ve 1595 tahrirlerinde Kuzey, Güney, Hoçuvan ve Germücek olmak üzere dört nahiyeye ayrıldığı görülmektedir. Sancağa ait her iki tahrir kaydında sadece nahiyeler ve nahiyelere bağlı köylerin bilgisi verilmektedir. Sancak merkezi hakkında bilgi yer almamaktadır.95 1632-1641 yıllarında Kars Eyaleti’ne bağlı livâlar arasında olan Küçük Ardahan’ın “Livâ-ı Göle-i Ardahan” şeklinde kaydının yapıldığı görülmektedir. 1728-1730 yıllarına gelindiğinde ise yine Kars Eyâleti’ne bağlı fakat bu defa Ardahan-ı Küçük şeklinde kaydı bulunmaktadır.96 1877 tarihli Erzurum Vilâyet Salnâmesi’nde Ardahan Çıldır Sancağı’na bağlı bir kaza statüsündedir. Fakat Küçük Ardahan ile ilgili bilgi bulunmamaktadır.97 94 Aydın, a.g.e, s. 292. Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, 4. Kitap Kanunî Devri Kanunnâmeleri, I. Kısım Merkezî ve Umumî Kanunnâmeler, İstanbul 1992. s. 463. Yurtluk ve ocaklık kanunnâmede şöyle ifade edilmiştir. “ve bir bahşi dahi ocaklık dur ki, hîn-i fetihde baʻzı ümerâya hizmet ve itâʻatleri mukâbelesinde ber-vech-i teʻbîd arpalık ve hâssı tarikıyla tevcîh olunmuşdur. Erbâb-ı divân ve kanun ıstılâhında bu makûlelere yurdluk ve ocaklık derler. Sancak iʻtibâr olunur ve sâir ümerâ gibi tabl uʻalem sahibleridür. Selâtîn-i selefden ellerinde olan temessükâtları mûcibince cidden bunlar azl ü nasb kabul eylemezler. Ammâ evliye-i sâire gibi kurâ ve mezâriʻinin mahsûlatı tahrir olunmuşdur… içlerinde zeʻamet ve tîmâr vardır. Sefer-i hümâyûn vâkiʻ oldukça, zuʻamâ ve erbâb-ı tîmarı alay-beğleri ile kendüleri maʻan sâir sancak-beğleri gibi kangı eyâlete tâbiʻiler ise, beğlerbeğileriyle maʻan konub ve göçüb, sefer hizmetin edâ edegelmişlerdir. Ve bunlardan birisi fevt olsa yâhud edâ-i hizmet eylese, yurdı ve ocağı olmağla, sancağı ve ocağıi evlâdına ve akrabasına verilir: hâricden kimesneye verilü-gelmemişdir. Meğerki, evlâd ü akrabası münkariz ola, ol zaman da sancak tasarruf eylemiş bir umûr-dîde kimesneye verilür. Amma yurdluk ve ocaklık i’tibârı olmaz. Belki sâir evliye gibi tasarruf olunur.” 95 TKGM. TADB. TTD. NO: 175, BOA. TD. NO: 669. 96 Sağlam, a.g.t, s. 18. 97Halaçoğlu, a.g.m, s. 350. 26 BİRİNCİ BÖLÜM DEMOGRAFİK VERİLERİN TESPİTİ VE İNCELENMESİ 1. NÜFUS VE TARİHSEL ÖNEMİ Nüfus, siyasi tarih süresince devletler için gücün temelini oluşturmuştur. Güçten kasıt, öncelikli olarak savaşlarda ihtiyaç duyulan insan gücü ve akabinde tarıma dayalı ekonominin bir getirisi olan vergi kaynakları ve verginin toplanmasının temelini oluşturan erkek nüfustur. Dolayısıyla siyasi yapı hem savaş meydanlarında ihtiyaç duyulan insan gücünü hem de vergilendirilecek nüfusu tespit etmek amacıyla kayıtlar yapmıştır.98 Diğer bir deyişle siyasi otorite, iktisadi, idari ve askeri gücünü tanzim etmek ve bu düzenin devamlılığını sağlamak amacıyla bu kayıtları yapmıştır.99 Bununla birlikte belli bir coğrafyada ve zamanda yaşamış insanların nüfus yapısının (nüfus yapısından kasıt sosyal, siyasî ve iktisadi yapıdır) bilinmesi bakımından da bu kayıtlar önemlidir.100 Osmanlı Devleti’nde de çeşitli amaçlarla hazırlanmış defterlerden nüfusa dair bilgiler almak mümkündür. Bunlardan ilki; klasik anlamda yapılan sayımlardır ki bunlar devlet otoritesini fethedilen yerlerde kurmak amacıyla, bir toprak düzeni olan tımar sayesinde hazırlanan ve içinde nüfusa dair bilgiler barındıran tahrir defterleridir. Bu defterlerde yer alan bilgilerle vergi veren erkek nüfus hesaplanmaktadır ve bu aslında klasik manâdaki bir sayımdır.101 Diğeri ise tam anlamıyla olmasa da Osmanlı Devleti’nde modern nüfus sayımına geçişin ilk örnekleri olabilecek nitelikte ve 1927’ten önce 1831, 1844 ve 1874 yıllarında çeşitli salnâmelerde yer alan kayıtlardır.102 Özellikle 1830’da yapılan sayımda, kendinden önceki sayımlardan farklı olarak yetişkin bir erkek, hanedeki 98 Hasan Hüseyin Yılmaz, XVI. Yy Osmanlı Tahrir Defterlerine Göre Şumnu Kazasının Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s. 235. 99 Mehmet Güneş, “Osmanlı Dönemi Nüfus Sayımları ve Bu Sayımları İçeren Kayıtların Tahlili”, Akademik Bakış, C. 8, S. 15, s. 222. 100 Mehmet Ali Ünal, “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Harput Sancağı’nın Demografik Yapısı”, Tarih İçinde Harput, Elazığ 1992, s. 89. 101 Yılmaz, a.g.t, s. 238. 102 Gümüşçü, XVI. Yüzyılda Larende..., s. 158. 27 konumundan bağımsız olarak resmi bir birey şeklinde yer almıştır. Buna ilave olarak aşiretler ve kadınlar 1881 sayımında kaydedilmiştir.103 2. TAHRİR DEFTERLERİ VE NÜFUSUN KAYDEDİLİŞİ Osmanlı Devleti’nde 15. ve 16. yüzyıllarda sistematik bir şekilde yapılan fakat sonraki dönemlerde içeriği değişen sayımlara tahrir denmektedir.104 Devletin tahrir yapmaktaki en büyük amacı, merkez ve taşrada bulunan vergi kaynaklarını tespit etmek ve vergiyi verecek nüfusu kontrol altına almaktır. Akabinde toplanan vergiyi çeşitli gruplara hizmetlerine mukabil maaş ya da gelir olarak bölüştürmektir. Bu sayede, tahriri yapılan yerlerde askerin iaşesinin hazırlandığı veya din hizmetlerin devamlığının sağlandığı görülmektedir.105 Tahrir defterlerinin gündeme gelmesinde ve demografi çalışmalarının başlamasında Fernand Braudel’in “Akdeniz Dünyası” adlı eserinde Osmanlı ile ilgili verdiği bilgiler etkili olmuştur. Braudel çalışmasında, 16. yüzyılı evrensel bir bakış açısıyla değerlendirerek her yerde meydana gelen nüfus artışından bahseder. Bilhassa 1550’li yıllardan itibaren nüfusun Fransa ve İtalya’da olduğu kadar Balkanlarda ve Küçük Asya’da da arttığı bilgisini verir. Akabinde Akdeniz’in tümünde nüfusun iki katına çıktığını ve 60 veya 70 milyona ulaştığını belirtmektedir.106 Ülkemizde demografik veriler 1940’lı yıllardan sonra araştırmacıların dikkatini çekmiştir.107 Bu araştırmacıların başında ise Ö.L. Barkan gelmektedir. Barkan, 1520-1530 yıllarına ait yaptığı nüfus hesaplamalarında Osmanlının toplam nüfusunu 12-13 milyon olarak ifade etmiştir. Fakat Barkan yaptığı hesaplamanın 16. yüzyılın başlarına tekâbül ettiğini, Braudel’in ise yüzyılın sonlarında hesaplama yaptığının altını çizerek 103 Osman Gümüşçü, Tarihi Coğrafya, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2010, s. 268. 104 Numan Elibol, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Nüfus Meselesi ve Demografi Araştırmaları”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Y.2007, C.12, S. 2, s. 137. ; Fatma Acun, “Osmanlı Tarihi Araştırmalarının Genişleyen Sınırları: Defteroloji”, Türk Kültürü İnceleme Dergisi, S. 1, İstanbul 2000, s. 320. 105 Acun, a.g.m, s. 321. 106 Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, Eren Yay. İstanbul 1989, C. 1, s. 269-270. 107 Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, XXII(1991), s. 429. 28 aradaki zaman farkına dikkati çekmektedir. Dolayısıyla Braudel’ in yaptığı tespitin gerçeklikten uzak olmadığına karar vermiştir.108 Tahrir defterlerinde görülen problemlerden ilki toplam nüfusa dair kayıtların olmayışıdır. Vergi veren kişinin haneyi temsil etmesi ve hanenin kaç kişiden oluştuğu sorunu nüfusun net olarak hesaplanmasının önüne geçmektedir. İnalcık, hane kavramını ʻʻbir çatı altında yaşayan herkesi değil, bağımsız bir gelir kaynağına sahip olan evli çiftleri ifade eder. Dolayısıyla baba evinde oturan, ama evli ve bağımsız bir gelir kaynağına sahip olan bir erkek evlat, ayrı bir hane demektir. Yani hane halkı, ekonomik bakımdan bağımsız bir aile anlamına gelir.ˮ şeklinde tanımlamıştır.109 Bu konuya açıklık getirmek için araştırmacılar farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Bazı araştırmacılar XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait defterlerde nefer sayısından dolayı nüfus hesaplamalarında her bir neferi hane olarak almış ve nüfusu buna göre hesaplamışlardır. Bu bağlamda nefer x 3 ya da nefer x 4.5 metodunu kullanmayı tercih etmişlerdir.110 Barkan’ ın öne sürdüğü 5 katsayısı genel kabul görmekle birlikte kendisi bunu ilmi usullere uygun bulmamaktadır.111 Öte yandan Mehmet Öz, defterlerdeki mücerred rakamlarının dikkatli değerlendirilmesi gerektiğini kaldı ki ortalama bir hanenin her dönem ve sancakta aynı kaldığını söylemenin zor olduğunu belirtmektedir.112 Hane113 büyüklüğünün belirlenmesindeki bu belirsizlik farklı katsayıların ortaya atılmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda Barkan’ın 5 katsayısı ile çarpması genel kabul görürken 6 hatta 7 ile çarpanlar olmuştur. Buna göre, Mehmet Ali Ünal bilhassa doğu bölgelerindeki kalabalık aileler için 7114, F.Braudel 4- 4.5115 gibi bir katsayıyla çarpmayı önermişlerdir. Bahaeddin Yediyıldız da Ordu kazâsı116 için yaptığı hesaplamada yine 5’i kullanmıştır. L.Erder ise farklı bir yöntem öne 108Ömer Lütfi Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, X (1951-1953), s. 15 109 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300-1600), Editör; Halil İnalcık ve Donald Quataert, Türkçeye Çev. Halil Berktay, Cilt 1, Eren Yayınları, İstanbul 1997, s. 61. 110Erdoğan, a.g.t, s. 93. 111 Burada kastedilen, her bölgenin kendi içinde farklılık göstermesi ve her hanenin farklı işlerle uğraşıyor olmasıdır. Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları…”, s. 12. 112 Öz, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı…”, s. 437. 113 Bu hususta bkz. Nejat Göyünç, “Hâne”, İÜEFTD, S. 32, İstanbul 1979, s. 331- 348. 114 Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), TTK Yay., Ankara 1989, s. 63- 64. 115 Braudel, a.g.e, s. 507. 116 Bahaeddin Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi (1455-1613), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1984, s. 104. 29 sürmüştür. Ona göre, nüfusun imparatorluğun tüm bölgelerinde aynı olduğuna dair bir işaret olmamasına rağmen, kabul gören değerler 3,5 ile 5 arasında değişmektedir.117 Dolayısıyla kayıtlarda nüfusla alakalı kesin bir bilginin olmamasından ötürü 5 veya 7’den büyük katsayıların kullanılması nüfusa dair net bir rakam vermemekte yalnızca tahmini hesaplamaları geçerli kılmaktadır.118 Öncelikli olarak tahrirlerin hazırlanış amacının nüfus sayımından ziyade vergilendirilecek nüfusu tespit etmek olduğu üzerinde durulmalıdır. Bu bakımdan yapılan çalışmalardan da anlaşılacağı üzere defterlerdeki veriler üzerinde dikkatli davranmak gerekmektedir.119 Bununla birlikte tahrir defterlerinin hazırlanışındaki sistem ve teknik de göz ardı edilmemelidir. Öyleki defterlerde yer alan kayıtları salt rakam olarak görmekten ziyade gerçekte bu sayıların büyük nüfus kütlelerini ve bu kütlelerin birbirleriyle olan ilişkileri hakkında bilgiler ihtiva ettiğini bilmek gerekir.120 Bu sayımların kaydedildiği defterler olan tahrir defterlerinden İmparatorluğun herhangi bir bölgesinde vergi vermekle yükümlü erkek nüfusun, ellerindeki toprak miktarının, yarım çiftlikten az veya topraksız olduklarını gösteren işaretlerin, vermekle yükümlü oldukları vergi türlerinin, kendi ve baba adlarının düzenli bir şekilde yer aldığı görülür.121 Osmanlı İmparatorluğu’nda bu nevi kayıtların ne kadar eskiye gittiğine dair bilgilere 1431 tarihli defterden ulaşılmaktadır.122 XIX. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti’nde yapılan bu sayımlar arazi tetkikleri ve nüfusun kalıcılığını belirlemede hayati önem taşımıştır. Öte yandan XIX. yüzyıla gelinceye kadar kapsamlı bir nüfus sayımının olmayışı Osmanlı Devleti’nin demografik yapısını anlamakta tahrirleri 117 Leila Erder, “The Measurement of Preindustrial Population Changes: The Ottoman Empire from the 15th to the 17th Century”, Middle Eastern Studies, 11, (1975), s. 294. 118 Ahmet Güneş, “Osmanlı Tahrir Defterleri ve Tarih Yazıcılığında Kullanımı Hakkında Bazı Düşünceler”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 150, 2004, s. 179. 119 Erhan Afyoncu, “Türkiye’de Tahrir Defterlerine Dayalı Olarak Hazırlanmış Çalışmalar Hakkında Bazı Görüşler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C. 1, S. 1, 2003, s. 267-286; Acun, a.g.m, s. 319-332; Kemal Çiçek, “Osmanlı Tahrir Defterlerinin Kullanımında Görülen Bazı Problemler ve Metod Arayışları”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 97(1995), s. 93-112.; Öz, a.g.m, s. 429-439. 120 Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları...”, s. 14. 121 Barkan-Meriçli, a.g.e, s. 3. 122 Halil İnalcık, Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, TTK Basımevi, Ankara 1987, s. 18. 30 ehemmiyetli kılmıştır.123 Hatta yapılan çalışmaların sayısındaki artışla birlikte tahrirlerdeki verilerin kullanımında karşılaşılabilecek birtakım problemlerden dahi söz edilmeye başlanmıştır. Defterlerde bekâr (mücerred) ve evli kategorisinde iki tür kayıt olduğu açıktır. Bekâr erkekler bülûğ çağına gelmeleriyle kayda geçirilirken ne zaman çocukluktan çıkıp erkek sayıldıklarına dair kesin bir bilgi yoktur. Bu durum bölgeden bölgeye hatta aynı bölge içinde dönemden döneme dahi değişiklik göstermektedir.124 Bu duruma bazı kanunlarda ergenlik çağı dense de bazılarında 20 yaş diye ifade edildiği görülmektedir.125 Bununla birlikte Hristiyanların yoğun olduğu bölgelerde “bive” yani dul kadınlar ve yine nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan çocuklar kayıt altına alınmamıştır.126 Diğer bir husus ise ölüm, doğum, evlenme ve boşanma gibi nüfus hareketlerini doğrudan etkileyen hayati olayların kayıtlarda bulunmamasıdır. Bu sebeple verilerin değerlendirilmesinde dikkatli olunması gerekmektedir.127 Öte yandan vergilendirilme sırasında, çeşitli nedenlerle sayımdan kaçan ya da gizlenen kişiler olduğunu göz önüne alırsak bu durumun nüfusun gerçek sayısını etkilediği ortadadır. Ayrıca şehirlerde görevli memurlar ve maiyetindekilerin de azımsanmayacak çoğunlukta olduklarını ve bunların da kaydedilmediklerini unutmamak gerekir.128 Her ne kadar tahrir esnasında mevcut olmayanlarla ilgili defterlerin kenarlarına not düşülmüş olsa da hem kasaba hem de köy halkının vergiden kaçma eğilimleri vardır. Üstelik bu kaçışlar devlet tarafından denetlenmesine rağmen kimi bölgelerde yüksek oranda cereyan etmiştir.129 Tahrirlerin yapılması Osmanlı Devleti için hukukun işleyişindeki temel faktörlerden biri olarak görülür. Bu noktada yapılan ve bir nevi kimlik tespiti diyebileceğimiz durumu aslında devlet vergilendirme aracı olarak kullanmaktadır. Bu sebeple şahısların hangi mahalle ya da cemaate bağlı olduklarına göre 123Mehmet Mehdi İlhan, “Tapu Tahrir Defterlerinin Tarihsel Demografi İçin Önemi Hakkında Bazı Notlar”, Erdem(İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi), C. 7, S. 19, (Ocak 1991), s. 263-266. 124 Huricihan İslamoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Köylü, İletişim Yayınları, İstanbul 2010, s. 108. 125 Halil İnalcık, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsumu”, Belleten, XXIII/92, (1959), s. 587. 126 Öz, a.g.m, s. 436. 127Hüseyin Arslan, 16.yy. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskân, Göç ve Sürgün, Kaktüs Yayınları, İstanbul 2001, s. 82.; Erder, a.g.m, s. 284-301. 128 Suraiya Faroghi, Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı, Çev. Emine Sonnur Özcan, Doğubatı Yayınları, 2006, s. 14. 129 İslamoğlu, a.g.e, s. 106-107. 31 kimlikleri belirlenmektedir. Vergiden muaf olanlar için de benzer şekilde hareket edilmekte ve ne sebepten muaf ise onunla birlikte yazılmaktadır. Öte yandan hem devlet hem de kişiler tarafından kanunnâmelerde yer alan kuralların vergilerin aksamaması ya da herhangi bir kargaşa çıkmaması üzerine olduğunu bilinmektedir.130 Bununla birlikte, defterin hangi bölgeye ait olduğu ve tarihi oldukça önemlidir. Dolayısıyla çalışılan bölgenin tarih ve coğrafyası, bölgede yaşayan toplulukların inanışları ve sosyal yapıları hakkında yeterli bilgi sahibi olunmalıdır.131 Bununla birlikte defterlerde yer alan meslek adları ile neferlerin hangi iş kollarıyla uğraştıkları ve devamında ekonomik yapı hakkında değerlendirme yapma olanağı bulunmaktadır.132 3. XVI. YÜZYIL OSMANLI DEVLETİ’NDE NÜFUS, NÜFUSU ETKİLEYEN FAKTÖRLER VE DOĞU HUDUDUNA YANSIMALARI Nüfusun dağılış ve kitlesel olarak göç edişinde devletlerin kuruluş ve yıkılışları, sosyal, siyasi veya askeri alanda meydana gelen her tür olayın etkisi vardır. Osmanlı Devleti de hudutları içinde meydana gelen bu tür nüfus hareketlerine kayıtsız kalmamış ve nüfusu her türlü kayıt altına alma yoluna gitmiştir. Bu kayıtlar üzerinde yapılan çalışmalarla, nüfus hadiselerinin tarihsel dönem içindeki önemini, harita üzerinde yayılışını ve bunun sonuçlarını anlaşılmaktadır.133 Türklerin Anadolu’yu fetih ve iskânı iki asır sürmüş ve zaten nüfusu azalmış olan Bizans bu duruma karşı koyamamıştır. Böylelikle Türkler, kuzeyden Azerbaycan, güneyden ise Halep/Suriye hattı üzerinden gelerek 13. yüzyıl ortalarına doğru hem kırsal alanda hem de şehirlerde yoğunlaşmışlardır. 13. yüzyıl sonlarına doğru devletin genel nüfusunun büyük çoğunluğunu konar-göçerlerin oluşturduğunu, küçük bir bölümünü de yerleşiklerin oluşturduğunu göz önüne alırsak nüfusun tahmini sayısı 5 milyonu bulmaktadır. Bununla birlikte belli 130 Nurcan Abacı, Osmanlı Hukukunun Uygulanmasına Yönelik Bir İdari-Sosyal Tarih Araştırması: Bursa Örneği (1650-1700), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999, s. 240. 131 İlhan, a.g.m, s. 265. 132 Gümüşçü, XVI. Yüzyılda Larende..., s. 161. 133 Barkan, “T