T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI YÖNETİM VE ÇALIŞMA SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN DEĞER DÖNÜŞÜMÜ (DOKTORA TEZİ) Büşra HALİS ÖZTÜRK BURSA - 2019 T.C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI YÖNETİM VE ÇALIŞMA SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN DEĞER DÖNÜŞÜMÜ (DOKTORA TEZİ) Büşra HALİS ÖZTÜRK Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Şenol BAŞTÜRK BURSA - 2019 iv v ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Büşra HALİS ÖZTÜRK Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bilim Dalı : Yönetim ve Çalışma Sosyolojisi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : X + 170 Mezuniyet Tarihi : Tez Danışmanı : Dr. Öğr. Üyesi Şenol BAŞTÜRK TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN DEĞER DÖNÜŞÜMÜ Günümüz bilgi ve enformasyon çağında, ülkeler birbirlerini siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak etkilemektedir. Buna paralel olarak her ülkenin/toplumun kendine özgü değerleri bulunmakta ve toplumların zaman içerisinde değerlerinde değişimler yaşanabilmektedir. Birbiri ile bütünleşmiş toplumlarda, bilgi iletişim teknolojileri ile çalışma hayatında değişen koşullar ve şartlarla birlikte, her kuşağın çalışanlarının çalışma değerlerinde de farklılıklar görülmekte, özellikle de genç kuşakların değerlerini koruma konusunda yaşlı kuşaklara göre farklılık göstermeye başladığı söylenebilmektedir. Son yıllarda, çalışma değerlerindeki dönüşümleri, Inglehart’ın değer dönüşüm modeli ile ele alan yaygın bir eğilim mevcuttur. Söz konusu bu eğilimde, çalışma değerlerinde ücret ve iş güvenliği gibi dışsal/materyalist değerlerin önemini kaybettiği; kendini ifade etme ve otonomi gibi içsel/post materyalist değerlerin önem kazandığı savunulmakta ve bu dönüşümün yaşlılardan gençlere doğru evrildiği iddia edilmektedir. Bu çalışmada Inglehart’ın iddia ettiği gibi Türkiye’de genç ve yaşlı kuşakların çalışma değerlerinde bir dönüşüm olup olmadığı, tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışma değerlerindeki dönüşümlerle, Inglehart’ın değer dönüşüm modelinden yola çıkarak, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi akademik personeli üzerine ampirik bir çalışma yapılmıştır. Toplamda 352 kişiden oluşan akademik personele anket yolu ile ulaşılmıştır. Inglehart’ın yaşlı kuşakların materyalist eğilimlerinin, genç kuşakların ise post materyalist eğilimlerinin daha yüksek olduğu iddiasından hareketle, bu araştırmanın sonuçlarına göre; Türkiye’de genç ve yaşlı kuşağın materyalist ve post materyalist değerleri arasında önemli bir farklılık bulunmamakla birlikte, bireylerin yaşları ilerledikçe post materyalist görüşe sahip oldukları ve içsel çalışma değerlerine daha fazla önem verdikleri sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: Inglehart, Değerler, Çalışma Değerleri, Genç ve Yaşlı Kuşaklar. vi ABSTRACT Name and Surname : Büşra HALİS ÖZTÜRK University : Bursa Uludag University Institution : Social Science Institution Field : Labour Economics and Industrial Relations Branch : Management and Sociology of Work Degree Awarded : PhD Page Number : X + 170 Degree Date : Supervisors (s) : Dr. Şenol BAŞTÜRK VALUE CHANGE OF YOUTH IN TURKEY In today's information age, countries influence each other politically, socially, economically and culturally. In parallel, each country or society has its own values. However, there may be changes in the values of societies in time. In integrated societs, with the changing conditions in working life and information communication technologies, there are differences in the working values of the employees of each generation, in particular, it can be said that young generations differ in terms of protecting the values of older generations. In recent years, there is a widespread tendency to handle the transformations in the study values with the value conversion model of Inglehart. As a result external /materialist values such as “wages and occupational safety” have lost their importance in their work values; self-expression and autonomy, such as “internal / post-materialist” values gain importance and it is claimed that this transformation evolved from the elderly to the youth. In this study, as alleged by the Inglehart, value the work of young and older generations in Turkey has tried to determine whether a conversion. With these values, an empirical study was carried out on the academic staff of Muğla Sıtkı Koçman University based on the value transformation model of Inglehart. Through a questionnaire were reached total of 352 academic staff members. From inglehart's claim; According to the results of this research; Could not find a significant difference between the younger and older generations values in Turkey. It has been concluded that individuals have post- materialist views as their age progresses and they give more importance to internal study values. Keywords: Inglehart, Values, Work Values, Old and Young Cohorts. vii ÖNSÖZ Öncelikle Tez danışmanlığımı üstlenerek, çalışmamın her aşamasında beni destekleyen ve bana inanan, tezimin oluşmasını sağlayan Dr. Öğretim Üyesi Şenol BAŞTÜRK’e; tez yazma sürecimde başından sonuna kadar destek olan, tezimi büyük bir titizlikle okuyup, önerdiği düzeltmelerle tezin gelişmesine büyük katkıda bulunan Prof. Dr. Birgül ÇİFTCİ’ye; bana her ihtiyaç duyduğum anda gereken yardımı sağlayan, tezime getirdiği eleştiri ve öneriler için Doç. Dr. Doğan BIÇKI’ya; yapıcı eleştirileri ve önerileriyle katkıda bulunan Prof. Dr. Serpil AYTAÇ, Prof. Dr. Veysel BOZKURT, Prof. Dr. Derda KÜÇÜKALP’e ve bölüm arkadaşım Araş. Gör. Emek Önder ÜNLÜ’ye desteği için en içten duygularımla çok teşekkür ederim. Bu, bazen sıkıntılı, bazen heyecanlı, bazen üzüntülü ve bazen yorucu geçen uzun süreçte hiçbir zaman ellerini üstümden çekmeyen ve beni hep daha fazlasını başarmak konusunda teşvik eden kıymetli annem, babam ve bu süreçte bana bolca anlayış gösterip yardımcı olan eşim Nurullah’a, kendisine ayırmam gereken zamandan çaldığım kızım Beyza Nur’a çok teşekkür ederim. Son olarak, uyguladığım anketlerdeki sorulara yanıt veren bütün katılımcılara ayrı ayrı teşekkür ediyorum. viii İÇİNDEKİLER Sayfa TEZ ONAY SAYFASI ...................................................................................................... YEMİN METNİ ................................................................................................................ ÖZET................................................................................................................................ v ABSTRACT .................................................................................................................... vi ÖNSÖZ……………………………………………………………………………………...…vii İÇİNDEKİLER ............................................................................................................ viii TABLOLAR .................................................................................................................... x GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM INGLEHART’IN DEĞER DÖNÜŞÜM MODELİ 1. DEĞER KAVRAMI ..................................................................................................... 4 2. INGLEHART’IN DEĞERLER MODELİ VE DEĞER ARAŞTIRMALARI ........... 10 2.1. Inglehart’ın Materyalizm-Post Materyalizm Söylemi ......................................... 12 2.2. Inglehart’ın Nesil (Cohort) Etkisi Söylemi ......................................................... 20 3. POST MATERYALİST DEĞERLER VE DEMOKRASİ İLİŞKİSİ ......................... 24 4. INGLEHART’IN KURAMINA YAPILAN ELEŞTİRİLER ..................................... 30 5. DÜNYA DEĞERLER ARAŞTIRMASI’NDA TÜRKİYE ........................................ 38 İKİNCİ BÖLÜM MODERN TOPLUMDAN POST MODERN TOPLUMA ÇALIŞMA DEĞERLERİNİN DÖNÜŞÜMÜ VE TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN DEĞER DÖNÜŞÜMÜ 1. KAVRAMSAL AÇIDAN ÇALIŞMA ve ÇALIŞMA DEĞERLERİ ......................... 46 1.1. Çalışma Kavramı……………………………………………………………….47 1.2. Çalışma Değerleri………………………………………………………………48 2. ÇALIŞMA VE ÇALIŞMA DEĞERLERİNİN DÖNÜŞÜMÜ ................................... 54 2.1. Endüstri Öncesi Toplumda Doğal Çalışma ve Çalışma Değerleri ...................... 54 2.2. Endüstriyel Çalışma, Materyalizm ve Dışsal Çalışma Değerlerinin Yükselişi ... 58 2.3. Endüstri Sonrası Çalışma, Post Materyalizm ve İçsel Çalışma Değerlerinin Yükselişi .............................................................................................................. 71 ix 3. TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN DEĞER DÖNÜŞÜMÜ ............................................... 83 3.1. Gençlik Kavramına Bakış ................................................................................... 83 3.2. Erken Cumhuriyet Dönemi 1923-1950 Arasında Gençler ve Değerleri ............. 85 3.3. 1965 ve 1980 Döneminde Gençler ve Değerleri ................................................. 87 3.4. 1980 Sonrası Gençlik ve Değerleri ..................................................................... 90 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN DEĞER DÖNÜŞÜMÜ: INGLEHART’IN MATERYALİST POST MATERYALİST SÖYLEMİ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI 1. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ................................................................................... 98 1.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi ............................................................................ 99 1.2. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi ................................................................... 102 1.3. Veri Toplama Araçları ....................................................................................... 104 1.4. Veri Toplama Süreci ......................................................................................... 105 1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları ................................................................................. 105 1.6. Araştırmanın Hipotezleri ................................................................................... 106 1.7. Verilerin Analizi ................................................................................................ 107 1.8. Ölçeklerin Geçerlilik ve Güvenilirlik Testleri ................................................... 108 2. ARAŞTIRMANIN BULGULARI ............................................................................ 109 2.1. Katılımcıların Sosyo-Demografik Değişkenlerine Dair Tanımlayıcı İstatistikler ........................................................................................................................... 109 2.2. Araştırmada Kullanılan Ölçeklere Dair Tanımlayıcı Bulgular ......................... 112 2.2.1. Materyalist-Post materyalist değerler ölçeğine yönelik bulgular ............ 112 2.2.2. İçsel-Dışsal çalışma değerleri ölçeğine yönelik bulgular ........................ 118 2.2.3. Materyalist-Post materyalist değerler ölçeği ile içsel-dışsal çalışma değerleri ölçeği arasındaki ilişki .............................................................. 126 3. BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ .............................................................. 134 SONUÇ ......................................................................................................................... 144 KAYNAKÇA ............................................................................................................... 147 EKLER ......................................................................................................................... 167 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................. 169 x TABLOLAR Sayfa Tablo 1.1. Materyalist ve Post Materyalist İfadeler ........................................................ 14 Tablo 1.2. Post materyalizm Tezinin Eleştiri ve Karşı-Eleştirileri ................................. 30 Tablo 3.1. Akademik Personelin Unvana Göre Sayıları ............................................... 102 Tablo 3.2. Fakültelerdeki Akademik Personelin Unvanlara Göre Sayıları ................... 103 Tablo 3.3. %5’lik Belirlilik Düzeyinde Uygun Örneklem Büyüklükleri ...................... 103 Tablo 3.4. Katılımcıların Sosyo-Demografik Durumlarına Dair Tanımlayıcı İstatistikler ....................................................................................................................................... 110 Tablo 3.5. Cinsiyete Göre Materyalist-Post Materyalist Değerler Dağılımı ................ 113 Tablo 3.6. Katılımcıların Post Materyalist-Materyalist Puanlarının Frekans Dağılımı 114 Tablo 3.7. Farklı Sosyo-Demografik Özelliklere Sahip Katılımcıların Materyalist- Post Materyalist Çalışma Değerlerine Yönelik Fark Testleri............................... 115 Tablo 3.8. Katılımcıların Cinsiyete Göre İçsel-Dışsal Çalışma Değeri Skorları .......... 119 Tablo 3.9. Kadın ve Erkeklerin İçsel-Dışsal Değerlerine Yönelik Fark Testleri .......... 119 Tablo 3.10. Kadın ve Erkek Katılımcıların Çalışma Değerleri Ölçek Madde Puanlarına Dair İstatistikler ve Fark Testleri ............................................................... 121 Tablo 3.11. Farklı Sosyo-Demografik Özelliklere Sahip Katılımcıların İçsel-Dışsal Çalışma Değerlerine Yönelik Fark Testleri ............................................... 123 Tablo 3.12. Çalışma Değerleri İle Materyalizm Değerleri Arasındaki Korelasyon Katsayıları .................................................................................................. 127 Tablo 3.13. Farklı Sosyo-Demografik Özellikler Bakımından Katılımcıların Çalışma Değerleri İle Materyalizm Değerleri Arasındaki Korelasyon Katsayıları . 129 1 GİRİŞ Çalışmanın odak noktasını oluşturan değerler; felsefe, sosyoloji, psikoloji, antropoloji olmak üzere sosyal bilimler literatüründe tartışılan konular arasında yer almaktadır. Ancak değerler kavramsal olarak netliğe kavuşturulabilmiş değildir. Yaygın tanımlamalarından birisine göre değerler; arzu edilen, kişiden kişiye önem dereceleri farklılık gösteren, kişilerin hayatlarına kılavuzluk eden hedeflerdir. Değerler dinamiktir; toplumdan topluma, kişiden kişiye değişmektedir. Yaşam döngüsü içerisinde değerler hiyerarşisinde zamanla bazılarına verilen önem artarken, bazılarına verilen önem azalmaktadır. Bu döngü içinde genel değişimler ile uyumlu yeni inanç ve davranışlar kazanılmakta, değişen durumlara karşı nasıl baş edileceğine yönelik yeni öncelikler ve ihtiyaçların geliştirilmesi sağlanmaktadır. Öte yandan, değerleri kültürden bağımsız olarak ele almak mümkün değildir. Her toplumun değerlere ihtiyacı vardır ve toplumsal değerler nedeniyle kültür özgün kılınarak diğer kültürlerden ayırt edilebilir, milli birliği ve sosyal dayanışmayı pekiştirir. Değerler, hem bireylerin tutum ve davranışlara olan etkisinin hem de farklı yapısal değişkenlerin değerler üzerindeki etkisinin açıklanabilir ve yorumlanabilir olması; kültürler arası kıyaslama yapılmasına olanak sağlamasından dolayı sosyal bilimlerde oldukça ilgi görmektedir. Bir diğer taraftan “değerler” konusu olduğu kadar “çalışma” konusu da antik çağlardan günümüzün küreselleşen dünyasına kadar çeşitli disiplinlerin ilgi odağı olmuş, üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Bugünkü anlamıyla modernliğin bir ürünü olan çalışma, insan için en önemli ve en temel gerekliliklerden birisidir. Toplumsal hayatta var olabilmek için bireye hem maddi hem de manevi olarak fayda sağlayan bir faaliyettir. Ayrıca toplumların refah ve ekonomik gelişmişlikleri üzerinde rol oynayan önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışma kavramı farklı kültürlerde, farklı değer ve algılamalara sahiptir. Çalışmaya yönelik olarak sahip olunan değer ve tutumlarla ilgili olan çalışma değerleri ise daha dar kapsamlı olup, çalışmanın sonuçlarına verilen önemi veya tercih edilen sonuçları içermektedir. Çalışma değerleri denildiğinde, bir toplumda işe ve çalışmaya karşı takınılan tavırlar anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bir toplumun işe karşı gösterdiği tutumlar başka bir toplumda farklılık gösterebilmektedir. Öyle ki kimi toplumlar çalışmaya olumlu bir tutum geliştirirken, 2 kimileri çalışmaktan çok boş zamanı ön planda tutmaktadırlar. Yaşanan teknolojik gelişmeler, kültürel değişimlerin hız kazanması farklı toplumlarda ve kültürlerde çalışma değerlerinin nasıl anlaşıldığı ve bu değerlere ne şekilde önem atfedildiği üzerine yapılan araştırmalar önemini korumaktadır. Bir diğer deyişle, içinde bulunulan toplumun kültürel özellikleri ve yapısı, bireylerin sahip olduğu çalışma değerleri üzerinde etkisi olan değişkenlerden biridir. Öyleyse bu değerler, genç ve yaşlı kuşak arasında nasıl bir seyir izlemektedir? Toplumsal değişim sonucunda kültürel değerlerdeki değişmeler sebebiyle, farklı değerlerle sosyalleşen kuşaklar arasında değer önceliklerinde farklılıklar bulunmakta mıdır? Bu çalışmanın konusu, Türkiye’de yaşlı ve genç kuşak arasında bir değer değişiminin olup olmadığı ile değer değişiminde etkisi olan süreçlerin incelenmesidir. Kapsam dahilinde kuşaklararası değer değişiminin incelendiği, bu çalışma için değer araştırmalarında önemli bir etkiye sahip olan Ronald Inglehart’ın değer modeli ele alınmış ve bu doğrultuda değerlendirilme yapılmıştır. Inglehart’ın altı kıtada gerçekleştirilen, 1981 yılı itibariyle başkanlığını yaptığı Dünya Değerler Araştırması (WVS), kuşaklar arasında değer oryantasyonlarındaki dönüşümü konu almakta, bu dönüşüm az gelişmiş ve gelişmiş ülkeler bazında incelenmektedir. Yapılan bu araştırmalar, genç kuşaklar ile yaşlı kuşaklar arasında, değer öncelikleri bakımından ciddi farklılıklar olduğunu göstermiştir. Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra Batı dünyasında, kuşakların yaşamlarının refah içerisinde olduğunu, yaşlı kuşakların “materyalist değerler” olan fiziki güvenlik ve ekonomik koşulların önceliğini daha fazla önemserken, genç kuşaklara doğru geçildikçe “post materyalist” değerler olan, kendini ifade etme ve özerkliği kapsayan değerlerin daha fazla önemsendiğini ortaya koymuştur. Inglehart, doğasından kaynaklı olarak, kuşaklararası değer dönüşümünün yavaş gerçekleştiğini ifade etmekle beraber, uzun dönemde bu dönüşümün daha büyük olacağının altını çizmektedir. Dolayısıyla bu sonuçlardan yola çıkılarak, değerler sistemi durağan olarak görülse de; kültürden, bireylerin inançlarından ve içinde yetiştikleri toplumun karakteristik özelliklerinden etkilenmektedir. Çalışmada, Inglehart’ın tezi bağlamında Türkiye’de 1980 öncesi ve 1980 sonrası yıllar baz alınarak, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Akademik Personeli örneği üzerinden, 1980 öncesi ve 1980 sonrası kuşak arasında çalışma değerlerinde bir farklılık 3 olup olmadığı incelenmiştir. Bu doğrultuda, üç temel hipoteze cevap aranmaya çalışılmıştır. Bunlardan ilki, katılımcıların materyalist ya da post materyalist değerlerinden birinin daha baskın olduğu ve bunun kuşaklar arasında farklı olduğudur. İkincisi, katılımcıların içsel ve dışsal çalışma değerlerinden birinin daha baskın olduğu ve kuşaklar arasında farklı olduğudur. Üçüncüsü ise, materyalist değerler ile dışsal değerlerin, post materyalist değerler ile içsel değerlerin örtüştüğüdür. Çalışma, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, kavramsal açıdan değerin ne ifade ettiği, Inglehart’ın Değer Dönüşüm Modeli ve Dünya Değerler Araştırması’nda Türkiye’nin bulunduğu konum yer almaktadır. İkinci bölümde, modern toplumlardan- post modern toplumlara çalışma ve çalışma değerlerinin endüstri öncesi, endüstri ve endüstri sonrası dönemlerde materyalist/dışsal değerlerden, post materyalist/içsel değerlere doğru dönüşümü, olumlu ve olumsuz yönleriyle irdelenerek, Türkiye’deki genç kuşağın değerleri üzerine kuramsal bakış açılarına yer verilmektedir. Üçüncü bölümde ise Inglehart’ın materyalizm-post materyalizm ve kuşakların değer değişikliği söylemleri üzerinden, Türkiye’de gençlerin değer dönüşümlerini ölçmeye yönelik bir alan araştırması yapılarak, araştırmanın yöntemi, araştırmada elde edilen bulgular ve elde edilen bulguların değerlendirilmesine yer verilmektedir. 4 BİRİNCİ BÖLÜM INGLEHART’IN DEĞER DÖNÜŞÜM MODELİ Son zamanlarda değerlerde yaşanan dönüşümler, kuşaklararası değer farklılaşmaları, sosyal bilimlerde önemli bir tartışma konusu olmaktadır. Özellikle çalışma değerlerindeki dönüşümleri Ronald Inglehart’ın değer dönüşüm teziyle birlikte ele alan önemli bir kesim mevcuttur. Ele alınan çalışmalar, genel itibariyle çalışma yönelimlerindeki ücret ve istihdam güvencesi gibi materyalist/dışsal değerlerin önemini kaybettiğini iddia ederken; otonomi, kendini gerçekleştirme gibi post materyalist/içsel değerlerin yaygınlaştığına yönelik dönüşüme işaret etmektedir. Çalışmanın bu bölümünde; değer kavramı, Inglehart’ın değer dönüşüm tezi, değer dönüşüm tezinin temel kavramları, Inglehart’ın kuramına yönelik eleştiriler ve Dünya Değerler Araştırması’nın Türkiye verileri ele alınmaktadır. 1. DEĞER KAVRAMI Değer konusu birçok araştırmacı tarafından farklı şekillerde tanımlanmış; bilim, din, ahlak, felsefe ve sosyoloji gibi disiplinlerde ön plana çıkarılmış çok yönlü ve karmaşık bir kavram olmuştur. Özellikle değerler konusundaki literatürün oluşmasında katkısı olan sosyoloji biliminde değerler, sosyal hayatın açıklanmasında kullanılan temel kavramlardandır. Sosyolojide değer kavramı; kişi ve grup tarafından istenilen, kişi ve gruba yararlı, kişi ve grubun beğendiği her şey olarak tanımlanmaktadır. Buna göre değer, nesnenin kendinden fazla, o nesneye atfedilen önemliliktir (Fichter, 2009: 131). Durkheim ve Weber gibi klasik sosyologlar tarafından değer ve değerin rolü toplumsal araştırmalarda sıkça tartışılmıştır. Her iki teorisyen için de bireysel ve toplumsal değişimi açıklamada değerler oldukça önemlidir. Weber’e göre sosyoloji gerçek bir bilim olacaksa nesnel olmak zorundadır. Bundan dolayı Weber, değerlerin sosyolojik araştırmanın nesnel veya “değer yargılarından arınmış” olması gerektiğinin üzerinde durmuştur. Bunun anlamı kişilerin herhangi bir değere sahip olmamaları değil, araştırma yapılırken kişisel değerlerin ve ekonomik çıkarların analiz sürecini 5 etkilememesidir. Nitekim Weber, “olması gereken şey” yani değer alanı ile “olan şey” yani bilim alanı arasında bir ayrımı ortaya koymaktadır (Korkmaz, 2013: 55-56). Weber her ne kadar değerler konusunda pozitivist bir tavır takınmış görünse de bu onun değerler konusunu bilim alanından dışladığı anlamına gelmemektedir. Zira Weber'in anlamaya yönelik sosyolojisi, kişilerin kendi öznellikleri içerisinde dünyayı nasıl anlamlandırdıklarını önemsemektedir. Söz gelimi protestan etikle çalışmaya püriten bir değer/önem yükleme arasında belirgin bir içsel ilişki vardır. Weber'e göre Calvinist birey çalışmayı öte dünyasal bir gaye ile yüceltmekte ve kapitalizmin gereksinim duyduğu sermeye birikim sürecine katkıda bulunmaktadır. Durkheim ise bireylerin değerlerinin oluşmasında temel faktörün toplum olduğunu belirtmiş, toplumsal faktörlerin bireylere dışarıdan geldiğini ve bireyi belli davranışlar sergilemeye ittiğini ifade etmiştir. Ona göre, toplumsal olayların ve değerlerin temeli, emredici ve zorlayıcı olmalarıdır. Durkheim, toplumun bireylerin gereksinimlerini belirlemekte etken rol oynadığını belirterek bunu “sosyal intihar” üzerinden örneklendirir. Bireysel deneyimler intiharın nedeni gibi görülse de gerçek neden hiç kimsenin, yaşamından mutsuz olduğu için vazgeçmeyeceğidir. Bu durumun geri planında fikirler, inançlar, gelenekler, gibi birçok sosyal etken bulunmaktadır. Bu yüzden intihar olgusu bireysel gibi gözükse de Durkheim’e göre, toplumsaldır ve toplumsal gerçekler ve süreçlerden oluşur (Durkheim, 1965: 300-306). İntihar gibi bireysel gibi görünen davranışın ardında toplumsal bir faktör olarak değerler yatmaktadır. Değerler, toplumdan öğrenilen iyiyi kötüyü bildiren toplumsal ölçüler olduğuna göre, sosyal eylemin ortaya çıkışında yadsınmaz rollerinin olduğu aşikârdır. Durkheim açısından modern toplum, geleneksel olandan farklı bir dayanışma ve toplum tipine tekabül eder. Modern kent yaşamında birey, akılcı-rasyonel ikincil ilişkiler temelinde gündelik hayatını organize eder. Bu da kırdakinden farklı bir yaşam biçimi ve sosyal davranışının olduğunu gösterir. Organik dayanışmaya dayanan kent toplumu, mekanik dayanışmaya dayanan kır toplumunun yerini almakta ve kent yaşamı kırdakinden farklı bir değer dünyasını, davranış biçimini ortaya çıkarmaktadır. Benzerlikten kaynaklanan yakın samimi ilişkiler ve davranış biçimleri kendisini kentte daha ihtiyatlı bir sosyalleşmeye bırakmaktadır. Her halükarda değerler toplum tarafından icat edilip kuşaktan kuşağa aktarıldıkları için bireysel davranışın şekillenmesinde önemli bir belirleyici haline gelmiş olmaktadır. 6 Değerler, kişisel davranışın düzenleyicisidirler. İnsanı diğer türlerden ayıran en önemli farklardan biri, güdülerini en aza indirgeyerek öğrenme yetilerini yüksek tutmalarıdır. İnsanlar davranışlarını nadiren güdüsel olarak belirlemektedir. Sosyalleşme ve eğitim süreçleri içinde edinilen değer ve alışkanlıklar aracılığıyla beşeri davranışlar yönetilmektedir. Dolayısıyla öğrenilen alışkanlıklar ve değerler, bireyin davranışını değişen çevresel koşullara uyumlama sürecinde etkin olmaktadır. Değerlerden türeyen ve toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar ve normlar üzerimizde baskı gücü oluştururlar. Toplum içerisinde bireyler de rol statülerini, değerlere göre edinirler (Ülken, 2001: 75; Dönmezer, 1990:170). Toplum sosyal bir yapıdır ve her sosyal yapının birtakım değerleri vardır. Değerlere sahip olmayan bir toplum düşünülemez. Toplumların her ne kadar kendine özgü farklılıkları olsa da, üyelerinin çoğunluğu tarafından benimsenmiş bir değerler sistemi mevcuttur. Nitekim sosyal bir varlık olarak insanlar, toplum içinde yaşamak ve kazanılan toplumsal değerleri, inançları ve davranış tarzlarını göz önünde bulundurmak durumundadırlar (Doğan, 1993: 13). Sosyal yaşama uyum gösterme, tüm yaşam boyu süregelen bir süreç olmakta ve kişilerin sosyal bir varlık olabilmeleri, toplumun devamlılığını sağlamaktadır. İnsanlar toplumsallaşmayla temel davranış yollarını öğrenerek, belirli ideallere sahip olmakta ve toplumsal değerler edinmektedirler. Toplumsal kültür içinde yer alan inançlar, düşünceler ve normlar da birer değer olmakta; toplum tarafından oluşturulan değerler, sosyal dayanışmayı sağlayan ve sürdüren önemli unsurlar olmaktadır (Tural, 1992; Fichter, 2009). Ayrıca bazı sosyal değerler, tüm insanlığı ilgilendirdiği için evrensel özellik taşımaktadır. Evrensel özelliklerinin yanında, farklı toplumlar ve uluslar tarafından algılanma biçimlerine bağlı olarak ulusal değer olarak da çeşitlenebilmektedirler. Bu noktadan hareketle evrensel değerler, bütün dünyadaki insanlığı ilgilendiren değerler olurken; ulusal değerler ise belirli uluslara ait, söz konusu ulusun duygularını, inançlarını ve tutumlarını ifade eden değerler olarak tanımlanmaktadır (Güngör, 1998: 27). Değerler; neyin en önemli olduğunu gösteren, kişiye özgü, kişisel inançları içine alan, kişinin gideceği yönü belirleyen pusulalardır. Değerler, nelerden uzak durulması gerektiğini gösterir ve hayatı yönlendirir. Her türlü olay karşısında nasıl tepki verileceğinin temelini belirler ve güdülemeyi sağlayan davranışları değiştirmede 7 kullanılan en güçlü araçlardır (Robbins, 1999: 350-362). Bolay (2009: 74) değerlerin kabul edilebilir, tekrar edilebilir olması gerektiğini, yoksa yaygın ve devamlı olmayacağını; ayrıca zaman ve mekân üstü kaynağa dayanmazsa kalıcı olamayacağını ifade etmektedir. Değerler, tüm toplumlar için önemlidir ve tüm toplumlara hitap eden temel değerler vardır. Jean Jacque Rousseau, bu temel değerlerin her zaman her yerde aynı olduğunu sadece geleneklerin değiştiğini savunur. Nitekim sadece değerlerin somut içeriği değişmemekte, aynı zamanda önem dereceleri de değişmektedir. İki farklı toplum, aynı değerlere sahip olabilirken, onlara verdikleri önem derecesi aynı değildir. (Reboul, 1995: 365-366). Bir toplumda doğruluk saygıdan daha önemliyken, başka bir toplumda saygı doğruluktan daha önemli olabilir. Fichter (2009: 59) değerleri topluma ve kültüre önem ve anlam katan kriterler olarak kabul ederek, değerlerin aşağıdaki özelliklere sahip olabileceğini belirtmiştir: • Değerler paylaşılırlar. Toplumun büyük bir kısmı değerler üzerinde hemfikirdir. Değerler herhangi bir kişinin yargısına bağlı değildir. • Değerler ciddiye alınırlar. Kişiler değerleri ortak huzurun korunması ve sosyal ihtiyaçların karşılanması olarak görürler. • Değerler uğruna kişiler özveride bulunur; gerekirse bu uğurda ölürler. • Değerler kişilerarası fikir birliği gerektirdiği için kavramsal olarak başka değerli şeylerden soyutlanabilirler. Değerler davranış şablonu olarak gelişir; tutum ve bireylerin algılarına rehberlik ederler. Genellikle değer kaynakları; ulusal kültür, aile ile öğretmenler ve diğer çevresel faktörler olduklarından, toplum tarafından destek görürler ve bireylerin farklı durumlarda tercih ettikleri davranışları içine alan; arzu edilen–edilmeyen, istenen– istenmeyen, kısa dönem ve uzun dönem arasındaki farkları görebilmeye yardımcı olurlar (Parashar vd., 2004: 143–152). Öte yandan, değerler tamamen durağan olmadığı gibi, tamamen de değişken değildir. Devamlı değişken olması toplumun devamlılığının sağlanmasını zorlaştırırken, durağanlığından da söz edilemez. Çünkü eş zamanlı olarak var olan iki farklı toplumda kültürel ve sosyo ekonomik farklılıklardan dolayı farklı değer yargılarının varlığı bilinmektedir. Yine bir toplumda hızlı toplumsal değişme, toplumun farklı katmanlarında yer alan mevcut değerlerin değişmesine yol 8 açabilmektedir (Özensel, 2003: 235). Dolayısıyla değerlerin değişmesinin en önemli sebepleri de bireyin içinde ve bireyin dışında meydana gelen değişiklikler olarak açıklanabilir (Hökelekli, 2013: 46). Öte taraftan uluslararası literatürde değer kavramı “value” terimiyle ifade edilmekte ve birçok araştırmacı tarafından farklı çalışmalara konu olmaktadır. Bunlardan en çok bahsedilenler arasında; Rokeach, Hofstede, Schwartz ve Inglehart’ın değer çalışmaları gelmektedir. Rokeach’ın değer çalışmasının odak noktası; evrensel ve geçişken olduğuna inandığı değerleri ölçmek için bir aracı geliştirmektir. Rokeach (1973)’a göre değer; “Bilişsel, duygusal ve davranışsal boyutlara sahip olan değerler, bireylerin ideal davranış tarzları ya da yaşam amaçları hakkındaki inançları olup, davranışa farklı şekillerde rehberlik eden çok yönlü standartlardır.” (Dülgeroğlu, 2008: 75). Rokeach’ın değer tanımında da görüldüğü üzere, değer kavramı çoğunlukla olumlu ve ideal olarak kabul edilen, ulaşılması hedeflenen ve inanç gibi kuvvetli bir diğer kavramla açıklanabilen önemli bir kavramdır. Hofstede değer kavramı ile ilgili saptamalarını örgütsel kültür üzerine geliştirdiği çalışmalar sırasında ortaya koymuştur. Hofstede, bir örgüt içinde bulunan bireylerin paylaştıkları standart davranış biçimleri, kurallar, inançlar ve değerlerin örgüt kültürünü oluşturduğunu ortaya koymuştur. 1980’li yıllarda 50’den fazla kültür yapısı üzerinde çalışmalar yaparak bir teori geliştiren Hofstede, kültürel değerlerin örgütsel davranışı nasıl belirlediğini ve bireylerin tekrar eden eylem biçimlerini neden yaptıklarını açıklayan bir bakış açısı sunmuştur. Hofstede’nin (1980) ortaya koyduğu, kültürel değerlerin ölçümünde kullanılan model yaygın olarak kullanılır hale gelmiştir. Hofstede yaptığı analizler sonucunda, kültürü beş boyutta incelemiştir Bunlar; belirsizlikten kaçınma, bireycilik/toplumculuk, güç mesafesi, erillik/dişilik ve uzun ve kısa döneme yönelme (zaman) boyutudur (Hofstede, 1980; Hofstede, 1984). Diğer bir deyişle Hofstede değerlerin gelişimini ve değişimini kültür üzerinden yaptığı çalışmalarla açıklamıştır. Modern sonrası toplumların değer oluşumlarının ve dönüşümlerinin sistematik olarak incelenmesi örgütsel kültürün üzerinden yapılan çalışmalar sonrasında ortaya konmuştur. Bireylerin kültürel değerlerinin örgütsel davranış kalıplarını nasıl belirlediği, kültürlerarasındaki farklılaşmaların ortaya konması üzerinden gerçekleşebilmektedir. Schwartz, insanların değeri insanları (kendileri de dahil olmak üzere) ve olayları değerlemede bir kriter olarak kullandıklarını belirtmiştir. 9 Ona göre değer; bir insanın ya da diğer toplumsal varlığın yaşamında rehberlik eden bir ilke olarak önemi değişen, arzu edilen durumsal değişiklik hedefine hizmet etmektedir (Koivula, 2008: 6). Schwartz (1992; 1990) farklı kültürel çevrede yetişen insanların kabul ettiği temel değerleri ile bu değerleri arasındaki yapısal ilişkiyi açıklamaya çalışmıştır. Bununla da sosyal bilimlerde herkes tarafından kabul gören temel değerler anlayışı eksikliğini gidermeyi ve bu değerler arasında yapısal ilişki kurarak içerik oluşturmayı hedeflemiştir. Schwartz, teorisini üç farklı ölçme yöntemi kullanarak, yetmiş ülkede kanıtlamıştır. On güdüsel değer tanımlayarak, bu değerlerin arasındaki uyum ve çatışma durumlarına göre bir yapı ortaya koymuştur. Böylece Schwartz, farklı kültürel gruplarda değer ilişkisine yön vererek, insani güdüler bakımından evrensel bir yapı önermektedir (akt; Morsümbül, 2014: 52). Inglehart’a göre ise değerler; toplumun merkezindedir, somut bir şekilde izlenebilir, kültürel unsurlardan ayrı düşünülemez ve değerler süreklilik arz ederek değişebilir. Ona göre değerlerin sosyoloji içerisinde önemli bir ağırlık kazanması Modernleşme Teorisi’ne dayanmaktadır. Bu teoride kültüre ilişkin unsurlar ve değerler, toplumların ekonomik ve toplumsal olgunluğa erişme sürecinde geri plana atılmaktadır (Inglehart ve Welzel, 2005). Bununla birlikte Huntington, Fukuyama ve Putnam başta olmak üzere araştırmacılar kültürel geleneklerin önceliğini vurgulamışlardır. Inglehart da bu durumu “kültürel değerlerin kalıcılığı (persistence of cultural values)” olarak adlandırarak, kültürün temel bir toplumsal faktör olduğunu öne sürmektedir. Bu görüşler, Modernleşme Teorisi’ni, ekonomik gelişmelerin değerler arasındaki farklılığını ortadan kaldıracağını savunması bakımından eleştirir. Bu düşüncenin aksine, ekonomik gelişme farklılıkları, toplumlar arasındaki değer sistemlerinin doğrudan bir sonucudur ve modernleşme, sosyo ekonomik gelişmeler sonucunda uzun dönemli kültürel değişiklikler yaratmıştır (Baştürk, 2013: 15-16). Inglehart, toplumsal değerlerin değişiminde ve dönüşümünde sosyo ekonomik faktörlerin etkili olduğunu ifade etmektedir. Hofstede (1984, 2001) ise sosyal değerlerin diğer etkenlerden bağımsız bir biçimde oluştuğunu öne sürmektedir. Dolayısıyla Hofstede, Inglehart’ın aksine sosyal değerlerin sosyo ekonomik süreçlere bağlı olarak değil, sosyal değerlerin farklılık göstermesi sonucunda sosyo ekonomik şartların oluştuğunu öne sürmektedir. Schwartz (1999, 2006) ise, genel olarak Hofstede’ye katılmakla beraber, bir toplumda 10 demografik özellikler ve sosyo ekonomik etkenler açısından belirgin olarak farklılaşan alt grupların bulunduğunu ve bu alt grupların sosyal değer eğilimlerini etkileyebileceğini ifade etmektedir. Ayrıca, Schwartz Hofstede’in tersine, sosyo ekonomik etkenler ile sosyal değer eğilimleri arasındaki ilişkinin kısa vadede etkisini gösterebileceğini savunmaktadır (Erkenekli, vd. 2012: 129). Bu değerlendirmelerden hareketle değer; yaşam boyu hayatımıza yön veren, kişiden kişiye göre önem dereceleri değişebilen, içinde bulunulan toplum tarafından şekillendirilen, sürekliliği olmakla beraber değişikliğe uğrayabilen, kabul gören kurallar olarak tanımlanabilir. Değerler konusu, günümüzde sosyal bilimler alanında giderek daha çok ilgi görmektedir. Bu bağlamda bu çalışmada, önde gelen değer teorilerinden biri olan Inglehart'ın Dünya Değerler Araştırması’nda kullanılan Değerler Modeli ele alınmaktadır. 2. INGLEHART’IN DEĞERLER MODELİ VE DEĞER ARAŞTIRMALARI Inglehart, Batılı toplumlarda II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla yaygınlaşan refah devleti uygulamalarını temel alarak, kurumsal ve ideolojik farklılaşmaların, ihtiyaç önceliklerini farklılaştırdığını; bunun da değer önceliklerinin niteliğini belirlediğini savunmaktadır. Inglehart, modernizmden-post modernizme geçişte sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal faktörlerde yaşanan dinamik süreçlerin değerleri nasıl ve neden etkilediği üzerinde durmaktadır. Inglehart’a göre özellikle Batıda bireyler, maddi refah ve fiziksel güvenlik gibi değerlerden, yaşam kalitesi ve özerklik gibi değerlere daha fazla eğilim göstermeye başlamışlardır. Bu değişimin sebepleri ve olası sonuçları karmaşık olsa da temel ilkesi şu şekilde ifade edilebilir: İnsanlar, acil ya da tehdit edici olmayan şeylerden daha ziyade acil ihtiyaç ya da tehditlerle daha fazla ilgilenme eğilimindedir. Dolayısıyla, güzellik anlayışı az ya da çok evrensel olabilir ancak aç insanlar, estetik tatminden ziyade yiyecek aramaya daha yatkındır. Bugün, fevkalade ekonomik güvenlik koşulları altında, daha önce görülmemiş derecede büyük bir Batı nüfusu ortaya çıkmıştır. Ekonomik ve fiziki güvenliğe olumlu şekilde değer verilmeye devam edilmektedir ancak göreceli öncelikleri geçmişten daha düşüktür (Inglehart, 1977:3). 11 Inglehart, siyasi becerilerin dağılımında da önemli bir değişim yaşandığını varsaymaktadır. Halkın gittikçe daha büyük bir kısmı karar alma sürecine katılmak için ulusal ve uluslararası politikalar hakkında yeterli ilgi ve bilgiye sahip olmaya başlamıştır. Halk, elbette oy verme ve diğer yollarla ulusal politikada uzun bir süredir rol oynamıştır. Güncel değişiklikler, politika oluşturulmasında giderek daha aktif rol oynamalarını ve “elit sınıf yönlendirmeli” faaliyetlerin aksine “elitlere meydan okuyan” faaliyetlerle meşgul olmalarını sağlamaktadır. Elit sınıfın yönlendirdiği siyasi katılım, büyük ölçüde siyasi partiler, işçi sendikaları, dini kurumlar gibi yerleşik örgütler aracılığıyla kitlesel desteği harekete geçiren elit kesimin bir meselesidir. Sadece iki ya da daha fazla karar verici grubu arasındaki seçimi içermeyen daha yeni “elit sınıfa- meydan okuyan” siyaset tarzı, halkın belirli kararları vermede giderek daha önemli bir rol oynamasını sağlar. Bu değişime katkıda bulunan en önemli unsurlardan biri, potansiyel elit kesim-karşıtlığının halk arasında hiç olmadığı kadar geniş bir tabana yayılmış olmasıdır. Buradaki iki değişim süreci birbirini desteklemektedir. Değerlerdeki değişimin bir yönünü, kurumlara duyulan güvenin azalmasına yol açan; hiyerarşik otoritenin, vatanseverliğin, dinlerin ve benzerlerinin meşruiyetindeki düşüş oluşturmaktadır. Aynı zamanda, yeni değerlerin politik ifadesi, elit kesim ve kitle arasındaki politik beceriler dengesindeki bir değişim ile kolaylaştırılmaktadır. Belirli temel değerler ve beceriler kademeli fakat köklü bir şekilde değişiyor gibi görünmektedir. Hiç kuşkusuz, değişim sürecini yavaşlatacak ve hatta belli sürelerde tersine çevirecek karşıt-eğilimler olacaktır. Fakat esas evrimsel sürüklenme, gelişmiş endüstri toplumlarında meydana gelen yapısal değişikliklerin sonucudur ve bu toplumların doğasında büyük değişiklikler meydana gelmediği sürece, bunun tersine çevrilmesi mümkün değildir (Inglehart, 1977: 4-5). Ronald Inglehart’ın başkanlığını yaptığı, 1981 yılından beri altı kıtada gerçekleştirilen Dünya Değerler Araştırması (World Values Survey/WVS) en geniş kapsamlı toplum araştırmaları haline gelmiştir. Dünya Değerler Araştırması (World Values Survey/WVS), insanların değerlerini ve inançlarını, onların zaman içinde nasıl değiştiğini, toplumsal ve siyasal etkilerini araştıran, küresel bir araştırma projesi olarak, yaklaşık 100 ülkede temsil edici anket yoluyla, ulusal araştırmalar yapan ve dünya çapında bir sosyal bilimciler ağı tarafından yürütülen bir araştırmadır. Bu anketler, insanların günlük yaşam dışında ne istediğini ve neye inandıklarını belirten yaygın 12 değişiklikleri göstermektedir. WVS, bu değişiklikleri izlemek için, 1981-2014 tarihleri arasında altı araştırma gerçekleştirmiştir. Bu anketlere katılan ülkeler, çok fakir ülkelerden zengin ülkelere, otoriter sistemlerden, liberal demokrasilere ve tüm önemli kültür bölgelerine dek geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. WVS’nin ölçtüğü konular arasında; demokrasi, iyi yönetişim, sosyal sermaye, yabancılara ve etnik azınlıklara hoşgörü, cinsiyet eşitliği, değişen dindarlık düzeyleri, küreselleşmenin etkileri, çevre koruması, iş motivasyonları, aile, siyasi katılım, ulusal kimlik, kültürel çeşitlilik, güvensizlik ve subjektif refaha yönelik tutum ve değerler gibi geniş kapsamlı konulara yer verilmekte, bunlar dönemsel olarak izlenmekte ve analiz edilmektedir (WVS; Inglehart, 1990; 2009). Bu bağlamda WVS araştırmaları, sıradan vatandaşların değerleri, inançları ve motivasyonları gibi, toplumsal değişimin önemli bileşenleri hakkında değerli bilgiler vermektedir. Bu çalışmalar, insanların inançlarının kültürel, ekonomik ve politik değişkenlerle çok yakından birbiri ile ilişkili olduğunu göstermekte, araştırmanın sonuçları gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeleri kıyaslarken, kuşaklararası değer yönelimlerindeki değişimi de konu almaktadır. Inglehart bu sonuçlardan hareketle, bireylerin içindeki yetiştikleri toplumun karakteristik yapısıyla inanç ve değerleri arasında güçlü bağlar kurarak, değer değişiminin sosyolojik modelini oluşturmaktadır. Bu noktada Inglehart’ın değer dönüşüm tezini daha iyi anlayabilmek ve değer dönüşümlerinin arka planındaki nedenleri sorgulayabilmek açısından birtakım kavramların açıklanması gerekmektedir. 2.1. Inglehart’ın Materyalizm-Post Materyalizm Söylemi Tarım toplumlarında hayatta kalma öncelikli mesele olmaktayken; çalışma ise varoluşsal güvenlik amacını taşıyan bir zorunluluk olarak görülmekteydi. Endüstri toplumlarında ise para biriktirme ve maddi başarı daha fazla önem kazanmıştır. Bu nedenle insanlarda materyal ihtiyaçlar en ön sırada gelmektedir. Çağdaş refah devletlerinde de çalışma güvenliğini sağlamak artık temel hedef olmamaktadır. Yüksek oranda refah düzeyi ile sosyal güvenlik alanındaki gelişmeler, temel insan ihtiyaçlarının karşılanmasını garanti altına almaktadır. Böylece insanlar artık maddi ihtiyaçlar üzerinde yoğunlaşmak zorunda kalmaz; kendini gerçekleştirme, ifade etme ve kişisel gelişim gibi maddi olmayan ihtiyaçlarının karşılanması üzerinde yoğunlaşırlar (Atlas iş 13 değerleri)1. Endüstrileşmiş ülkelerdeki değerlerin aşamalı olarak değiştiğini, güvenlik ve ekonominin artık eskisi kadar önemli olmadığını belirten “materyalizmden-post materyalizme” geçiş fikri de, 1970'lerde oluşturulmuş bir teoridir (Carter, 2007: 95). Inglehart ve Welzel’e göre, geleneksel değerlerden seküler-rasyonel değerlere geçiş, endüstri öncesi toplumdan endüstri toplumuna geçişle; hayatı idame değerlerinden bireyin kendisini ifade etmesine ilişkin değerlere geçiş ise, endüstri toplumundan endüstri sonrası topluma geçişle paralel gitmekte; toplumlarda meydana gelen değişikliklerin, ekonomik ve fiziksel güvenlik gibi materyalistik değerlerden “özgürlük, kendini ifade etme, yaşam kalitesine önem verme” gibi post materyalistik değerlere geçildiği iddia edilmektedir (Abramson ve Inglehart, 1995). Yani paradan daha fazla “fikirlerin ve konuşma özgürlüğünün”, “canlı bir çevrenin olması” gibi post materyalist değerlerin vazgeçilmez unsurlar olduğu ifade edilmektedir. Bir başka deyişle, materyalist değerlere sahip bireylerin istikrarlı bir ekonomi, güven, güçlü bir savunma gücü gibi değerleri önemserken; post materyalist değerlere sahip olan bireylerin yaşamlarında düşünce ve ifade özgürlüğü, kendini gerçekleştirme, çevresel farkındalık gibi yaşam kalitesini belirleyen unsurlara öncelik vermekte oldukları iddia edilmektedir (Özgüngör ve Kapıkıran, 2009: 536). Inglehart’ın değer boyutları hem bireysel hem de kültürel değerleri tanımlamaktadır. Inglehart ve Baker’a (2000) göre, post modernizm nasıl ki modernizmin yerini keskin bir biçimde almadıysa post modern değerler de modern değerlerin yerini almamış, modern değerler hala varlığını korumaktadır. Post modern, modernin bitişine değil, sonrasına ve devamına işaret etmektedir. Dolayısıyla modern değerler varlığını sürdürürken, bireyler post modernizmin sonucu olarak unuttukları değerlere yeniden ihtiyaç duymaya başlamışlardır. Inglehart’ın kavramsallaştırmasında post modern değerler; mutluluk, kişisel farkındalık ve tatmin edici bireylerarası ilişkilerdir (Ryan ve Deci, 2001). Inglehart yaptığı araştırmalarda materyalizm-post materyalizm değerlerini ölçmek için 6’sı materyalist 6’sı post materyalist olmak üzere 12 ifade belirlemiş ve katılımcılardan kendileri için önemli buldukları ifadeleri sahip oldukları materyalist ve 1www.atlasofeuropeanvalues.eu/new/docsfin/tr/Workvalues%20TR%20-%20Logo.doc (10.05.2018) http://www.atlasofeuropeanvalues.eu/new/docsfin/tr/Workvalues%20TR%20-%20Logo.doc%20(10.05.2018) http://www.atlasofeuropeanvalues.eu/new/docsfin/tr/Workvalues%20TR%20-%20Logo.doc%20(10.05.2018) 14 post materyalist değerlere göre belirlemesini istemiştir. Fiziksel ve ekonomik güvenliğe öncelik verenler, Materyalist olarak kabul edilirken; saygınlık, entelektüel ve estetik gibi değerlere önem verenler Post materyalist olarak kabul edilmektedir (Inglehart, 1977: 40-42). Tablo 1.1. Materyalist-Post Materyalist İfadeler Materyalist Post Materyalist E k o n o m ik G ü v en li k Artan fiyatlarla savaşmak A id iy et v e S a y g ın lı k İnsanların işyerinde ve toplulukta karar alma konusunda daha fazla söz sahibi olduğunu görmek Yüksek bir ekonomik büyümeyi sürdürmek Önemli hükümet kararlarında halka daha fazla söz hakkı vermek Ekonomik dengeyi sağlamak Daha az bireysel, daha hümanist toplum yönünde ilerlemek F iz ik se l G ü v en li k Ulusun düzenini korumak E n te le k tü el G er ek si n im Konuşma özgürlüğünün korunması Suçla mücadele etmek Fikirlerin paradan daha önemli olduğu bir topluma doğru ilerlemek Güçlü savunma sisteminden emin olmak E st et ik G er ek si n im Kentleri ve kırsal alanları daha da güzel yapmaya çalışmak Kaynak: EKLUND Felicia, Consequences of Post-Materialism/Testing Predicted Changes and Extension to the Theory of Post-Materialism, Lund University Department of Political Science, Bachelor Thesis, 2012. Yukarıdaki ifadelerden katılımcıların kendilerine göre en önemli birinci ve daha sonra ikinci ifadeyi belirtmeleri istenir. Buna göre, seçtikleri ifadelerde birinci ve ikinci seçimlerini materyalist değerlerden yana kullanan bireyler materyalist, birinci ve ikinci seçimlerini post materyalist değerlerden yana kullanan bireyler ise post materyalist olarak tanımlanır. Buna karşın, birinci ve ikinci seçimlerinde hem materyalist hem de post materyalist değerleri seçen bireyler ise karışık (mixed) olarak nitelendirilir (Inglehart, 1995: 23). Inglehart’ın öne sürdüğü materyalizm-post materyalizm teorisi temelde Maslow’un gereksinimler teorisine dayanmaktadır. Motivasyon teorileri arasında en tanınmış olan “Maslow’un Gereksinimler Teorisi” iki temel varsayıma sahiptir (Şekil 15 1). İlki, bireyin sergilediği her davranışın, onun sahip olduğu belirli gereksinimleri gidermek için olduğudur. İkinci varsayım ise, bu gereksinimlerin sıralamasına ilişkindir. Bu varsayıma göre, birey, belirli bir hiyerarşi gösteren gereksinimlere sahiptir. Alt düzeyde bulunan gereksinimler giderilmeden, üst düzeydeki gereksinimlerin tatmini, onu davranışa yönlendirmez veya daha üstteki ihtiyaçlar daha alttaki temel ihtiyaçlar karşılandığında belirginleşmektedir (Koçel, 1984). Bu gereksinimler şu şekilde sıralanır: Şekil 1. Maslow’un Gereksinimler Teorisi Kaynak: KOÇEL Tamel, İşletme Yöneticiliği, İstanbul: İ.Ü. İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü 30. Yıl Yayınları, İstanbul, 1984. • Fizyolojik Gereksinimler: Yeme, içme, uyku, barınma vb. • Güvenlik Gereksinimleri: Çalışma koşulları, çalışma güvenliği, sosyal ve yan ödemeler vb. • Ait Olma Gereksinimleri: İşyerindeki sosyal ilişkiler, kabul edilme vb. • Saygınlık Gereksinimleri: Tanınma, prestij kazanma vb. • Kendini Gerçekleştirme Gereksinimleri: Bireylerin sahip oldukları yeteneklerini geliştirme ve yaratıcılıkla ilgili konulardır. Maslow’un bu teorisi Inglehart’ın kıtlık hipoteziyle örtüşmektedir. Kıtlık hipotezine göre, bireyin öncelikleri onun içinde bulunduğu sosyo ekonomik koşullarını yansıtmaktadır. Buna bağlamda insanlar kendilerinde olmayan, sahip olamadıkları 16 şeylere öncelikli bir değer vereceklerdir. İnsanlar en yüksek değeri en acil ihtiyaçlarına verme eğilimindedirler. Örneğin beslenme ve fiziksel güvenlik ihtiyacı hayatta kalma ile doğrudan bağlantılıdır veya işyerinde maaşın geçinmek için yeterli olmayışı, çalışma ortamının güvensiz olması gibi durumlarda insanlar materyalistlik hedeflere öncelik verirler çünkü bunlar kıttır yani yeterince karşılanmamaktadır. Öte yandan, refah koşulları var olduğunda (yeterli maaş, güvenceli iş) ve temel ihtiyaçlar karşılandığında insanlar aidiyet, estetik, saygı, entelektüel doyum gibi post materyalist hedeflere yöneleceklerdir. Bu durumda daha alt düzeydeki ihtiyaçlar karşılanır ve insanlar bunlarla ilgilenmek durumunda kalmaz ve daha üst düzeydeki ihtiyaçlarının karşılanması üzerine odaklanabilirler. Bu sebeple, refah artışının post materyalizmle çok yakın bir ilişki içinde olduğu iddia edilmektedir. Bir diğer taraftan, konjonktürel dalgalanmalar (ekonomik durgunluk, işsizlik), post materyalist değer dönüşümlerinin hızını yavaşlatabilir. Ancak bu tür etkiler, uzun süreli yönelimlerin gücünü değiştirmez ve post materyalist değerlerin uzun vadede önem kazanması söz konusudur (Inglehart ve Abramson, 1994; Inglehart, 2008: 131-132). Maslow, teorisini bireylerin nasıl dönüştürüldüğü ile sınırlandırırken, Inglehart ise bir bütün olarak toplumların nasıl dönüştürülebileceğini göstermek istemiştir. Inglehart, kıtlık hipotezinin hem dar anlamda bireyler üzerinde hem de geniş anlamda ülkeler için geçerli olduğunu öne sürmektedir. Bu bağlamda, değer değişikliğinin; materyalistten post materyaliste geçişin, potansiyel olarak evrensel bir süreç olduğunu ve ekonomik güvensizlik koşullarından, güvenlik durumuna geçen herhangi bir ülkede de ortaya çıkabileceğini iddia etmiştir. Bu da ekonomik kalkınma ile değer değişikliği arasındaki bağlantıyı ortaya koymaktadır. Kişi başına düşen gelirin yüksek olması, zengin ülkelerde yaşayan insanların, yoksul ülkelerdeki insanlardan daha güçlü bir ekonomik güvenlik hissine sahip olmalarını netice vermektedir. Nitekim yapılan Dünya Değerler Araştırması'nda, incelenen 40 toplumun tamamında, kişi başına düşen gayri safi milli hasıla ile maddi / post materyalist olmayan değerlerin 12 maddelik ölçümü arasındaki puanlarına bakılmıştır. Göreceli olarak yüksek kişi başı gayri safi milli hasıla olan toplumların, yoksul ülkelere kıyasla daha yüksek oranda post materyalist olma eğiliminde olduğu saptanmıştır (Inglehart ve Abramson, 1994: 345- 347). 17 Inglehart materyalizmden-post materyalizme geçişin büyük bir kısmını, endüstrileşmiş ülkelerde yaşanan değişikliklerle açıklamıştır. Bunlar; fiziksel güvenlik, ekonomik büyüme, eğitim ve bilgiye daha fazla erişimdir. Bu yapısal değişikliklerin, halkın değerlerini değiştirdiğini varsaymakta, bunların içerisinde de en önemli olanın sosyo ekonomik gelişmeler olduğunu düşünmektedir (Inglehart, 1977: 8). Post materyalizmin artışına neden olan bu etmenleri açıklamak gerekirse; Fiziksel Güvenlik: Endüstrileşmiş ülkelerde değer değişikliğinin nedeni, bu ülkelerdeki insanların II. Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı fiziksel güvenlik ihtiyacının azalmasıdır. Post materyalizm teorisi, Maslow'un gereksinim doyum hipotezinin doğru olduğu kabulüne dayanmaktadır. Maslow, fizyolojik gereksinimler ve kendilerini güvende hissetme gereksinimlerinin en temel gereksinimler olduğunu ileri sürmüştür. Bunlar olmadan insanlar; ait olma, saygı ve kendini gerçekleştirme gereksinimlerini karşılamak için motive olmayacaktır (Maslow, 1954: 38). Bu gereksinim doyum hipotezinde, fizyolojik gereksinimlerde ve güvende hissetme gereksiniminde en alttaki basamakları yerine getirmek için fiziksel güvenliğin gerekliliğini ifade eder. Dolayısıyla, II. Dünya Savaşı'ndan sonraki nesiller için savaş olmaması, (savaş onların uzaktaki yaşamları için tehdit oluşturabileceğinden) onların yaşam kalitelerine daha fazla odaklanmalarına imkan sağlamıştır. Güvenlik hala önemlidir ancak göreceli olarak önceki nesillerde olduğu gibi acil bir gereksinim değildir. Ekonomik Güvenlik: Post materyalizme geçişin ikinci nedeni ekonomik güvenliktir. Inglehart, ekonomik büyüme için daha fazla verimlilik sağlayan, daha zengin bir devlete ve daha zengin bir nüfusa sunulan teknolojik gelişmelerin, bu ülkelerin ekonomik güvenliklerinin nedeni olduğunu belirtir. Bu ülkelerdeki insanların çoğunluğu, temel gereksinimlerini karşılama güvencesine sahiptirler. Inglehart, özellikle post materyalistlik değerlere tepki gösteren insanların çoğunluğunu orta sınıftan insanların oluşturduğunu; post materyalist değerlere itiraz konusunda işçi sınıfının önde geldiğini savunmaktadır (Inglehart, 1977). Eğitim: Değişimin üçüncü nedeni, ileri eğitimdir. Bunun nedeni, eğitimin bilişsel becerileri geliştirmenin bir aracı olması ve öğrencilerin politik farkındalığı üzerinde önemli bir etkisinin bulunmasıdır. Ancak Inglehart, eğitimin bu yönde nedensel olmasının gerekmediğini; eğitimin insanların Post materyalist olmasını sağlayacağını, bunun da diğer bir yol olabileceğini ve bu değerlerin onları okumaya 18 teşvik edebileceğini belirtmektedir. Inglehart ileri düzeyde eğitimin bilgi edinmeden daha fazlasını sağladığını varsayar. Genel bilişsel gelişim, resmi olmayan iletişim kalıpları ve belirli bir düşünme biçimi yaratmaktadır. Resmi olmayan iletişim kalıpları, ileri eğitim düzeyine sahip olanların, eğitimsiz olanlara göre daha iyi iletişim kurabildiğini ya da iletişimin diğer yollarını bulabildiklerini göstermektedir (Inglehart, 2008). Bilgi: Endüstri toplumunun katı yapısı, bilgi toplumunun oluşumunu sağlayan en önemli etken olan bilginin, hızlı bir şekilde toplumun en küçük birimine kadar ulaşabilmesiyle değişim geçirmiştir. Bilginin toplumun her kesimine rahatça ulaşabilmesi, toplumsal ve bireysel bilinçlenmenin de etkisiyle, halkın çevresine olan ilgisini ve materyalist değerlerden post materyalist değerlere yönelimini arttırmıştır. Bu da daha fazla vatandaşın katılımı ve Inglehart’ın "elit-yönlendirme" faaliyetleri dediği, halkın karar verme süreçlerinde daha fazla söz sahibi olması sonucunu doğuracaktır. Medyanın, çağdaş haber ve bilgilerin halka dağıtımında önemli bir rol oynamasıyla, herkesin güncel olaylardan haberdar olması önem kazanmaktadır. Yeni teknikler bunu kolaylaştırmakta, bu da halkın farkındalığının artmasına neden olmaktadır (Eklund, 2012: 11). Bu açıdan bilgi, daha önceki dönemlere göre benzeri görülmeyecek şekilde ekonomik büyümeyi ve teknik yenilenmeyi arttırmakta; hızla ekonominin temel etkinliği ve mesleki değişimin ana belirleyeni haline gelmektedir. Bazı teorisyenlere göre, post materyalistlik değerlerin artışında, bilgi toplumuna geçilmesiyle beraber “yeni toplumsal hareketlerin yayılması” önem kazanmaktadır. Bu dönemde ortaya çıkan yeni toplumsal hareketler, ideoloji ve amaçlar bakımından ekonomik yeniden dağıtım problemleri üzerinde durmaktan ziyade, yaşam kalitesi ve yaşam biçimleri üzerinde durmaktadır. Ayrıca bu hareketler, lidersiz ya da dönüşümlü bir liderlik anlayış yapısını benimseyen; orta sınıf bireyleri, gençleri ve yüksek eğitim almış katılımcı bireyleri kapsayan hareketler olarak değerlendirilmektedir (Pichardo, 1997: 411-430). Bu toplumsal hareketler, toplumsal yaşamın nesneleşmesine, bürokratik ve tekdüze hale gelmesine karşı direnişin ifadesi olarak ortaya çıkmış olmasına rağmen; iktidarı ele geçirme düşüncesi gütmemekte; çoğunlukla sivil toplumda eşitsizliklerin giderilmesi ve özerklik şeklinde kültürel bir takım istekleri dile getirmekte ve özellikle eski vatandaşlık biçimlerini sorgulamaktadırlar (Laclau and Mouffe, 1992). Bu nedenle modernleşme sürecinin, sosyalist ideolojinin, refah 19 devletinin, geleneksel din ve ahlak anlayışlarının bir eleştirisini yaparak ortaya çıkan yeni toplumsal hareketler; çoğunlukla çevrecilik, barış, kadın sorunları etrafında somutlaşan kültürel ve kimliksel sorunları ön plana çıkaran hareketler olarak değerlendirilebilir. Inglehart bilgi toplumunun öneminin artmasıyla beraber kültürel değişmenin yenibir boyut kazandığını belirtmekte ve çalışmalarında kullandığı materyalizm-post materyalizm kavramlarını temelde şu iki varsayıma dayandırmaktadır: (i) Toplumda birbirini tutan kültürel yapılar bulunmaktadır ve bu yapılar teknolojik ve ekonomik gelişmelerle bağlantılıdır. (i) Ekonomik kalkınma kültürel yapılarda, kitle değerlerinde ve inanç sistemlerinde belirli değişikliklere yol açmaktadır. Inglehart’a göre, modernleşmeyle dinsel yönelimli dünya görüşünden, devlet yönelimli dünya görüşüne geçilmektedir. Dolayısıyla modernleşme; sekülerleşme ve bürokratikleşme bileşenlerini içerir. Bu iki bileşeni de içeren asli unsur rasyonelleşmedir. Inglehart, son yıllarda dünyada yaşanan gelişmeleri post modernleşme olarak görmekte ve post modernleşmenin temelinde de ekonomik gelişmelerin yattığını ileri sürmektedir (Inglehart, 1997). Buna göre, Inglehart'ın değerler konusuna bakışı, temelde ekonomisttir. Zira değer dünyasındaki değişimlerin nihai kertede ekonomik durumla bağlantılı olduğu varsayılmaktadır. Bu yönüyle Inglehart'ın yaklaşımı, ilk başta Weber'e yakın gibi görünürken aslında K.Marx'ın kültürü ekonominin bir türevi sayan yaklaşımının da pek uzağında değildir. Şöyle ki; Inglehart'ın kavram setine göre, materyalist veya post materyalist kurguları, temelde bireylerin inançları ve kültürel çevreleriyle değil; geniş anlamda maddi imkanları/doygunlukları ile ilişkilendirilmiştir. Buna göre örneğin, yoksul bir bireyin çevreci, hayvansever veya siyasal açıdan katılımcı olması kendisinden beklenmeyecek değerler taşıması anlamına gelecektir. Nitekim Inglehart’a göre modernleşme teorisinin temelinde yer alan iki önemli iddiayı Karl Marx ve Max Weber yapmıştır. Karşıt görüşlere sahip bu kişilerden Marx’a göre, siyasi ve kültürel değişmelere sebep olarak ekonomik ve teknolojik değişmeler etkili olurken; Weber’e göre ise ekonomiyi ve siyasi hayatı, kültürün ve değerlerin şekillendirdiği savunulmaktadır. Bu açıdan modernleşmeyi doğuran esas faktör Marx’a göre kapitalizm olurken, Weber’e göre ise rasyonelleşmedir (Inglehart, 1998: 7-8). 20 Bir başka değişle Inglehart ve Welzel sosyo ekonomik gelişmenin, kültür ve politik hayatta öngörülebilen değişimler meydana getirdiğini iddia etmektedir: “Sosyo ekonomik gelişme teknolojik icatlarla başlamakta, teknolojik icatlar emek verimini artırmakta; bu durum uzmanlaşmanın yaygınlaşmasına, eğitim seviyesinin ve gelirin yükselmesine sebep olmakta; daha sonrasında insan ilişkilerinde farklılaşmaya, otoriter ilişkiden anlaşmaya dayalı ilişkiye doğru bir değişime yol açmakta; bu da uzun dönemde, cinsiyet rollerinin, otoriteye karşı tutumun ve seksüel normların değişmesi, doğum oranlarının azalması, politik yaşama geniş katılım” gibi kültürel değişimleri beraberinde getirmektedir (Inglehart ve Welzel, 2005:19). Bu konuda yapılan çalışmaların bulguları sosyolojik bir zemine dayandırıldığında, konunun modernleşme olgusu ile olan yakın ilişkisi dikkat çekmektedir. Putnam (1993), Fukuyama (1995) ve Huntington (1996) gibi araştırmacılar, kültürel değişimin kolaylıkla gerçekleşmeyeceğini öne sürmektedirler. Onlara göre politik ve ekonomik yapılar kültürden etkilenmektedir. Öte taraftan, Marx ve Weber’den Bell ve Toffler’a kadar birçok düşünür, kültürü başka bir ifadeyle geleneksel değerleri, endüstrileşmenin/modernleşmenin ve sosyo ekonomik gelişmenin değiştireceğine inanmaktadırlar (akt. Inglehart ve Welzel, 2005: 18-19). Diğer yandan, değerler teorisinin bir başka boyutunu da genç kuşakların yaşlı kuşaklardan farklı değer yönelimleri olabileceği konusu oluşturmaktadır. Nitekim Inglehart'ın kuşak etkisi söylemi, değerlerin yaşa duyarlı olabileceğine işaret etmektedir. 2.2. Inglehart’ın Nesil (Cohort) Etkisi Söylemi Değerlerde yaşanan değişimler, diğer yapısal değişikliklere göre daha yavaş olmaktadır. Aynı şekilde toplumda değişen değerlere genç kuşaklar, yaşlı kuşaklara oranla daha hızlı adapte olabilmektedir. Bunun nedenleri ise gençlerin yeniliklere daha açık olması, toplumsallaşma süreci içerisinde aktif olarak yer almaları gelmektedir. Bununla birlikte çalışma hayatında da yaşlı insanların genç insanlara göre daha içsel iş yönelimlerine sahip oldukları, örgütsel sadakatlerinin fazla olduğu, yapılan çalışmalarda görülmüştür. Tersi olarak düşünülen bu durumun açıklaması ise genç yaştaki kişilerin kariyerlerine yeni başlamış olmaları, toplumda ve işyerinde kendilerine bir yer edinme arayışında olmaları, daha çok iyi bir maaş ve iş güvenliği gibi unsurların onlar için önemli olacağı söylenebilmektedir. Daha güvenli bir konuma sahip oldukları andan 21 itibaren ise mesleklerinde kendilerini geliştirmeye daha istekli oldukları görülmektedir (Atlas European Values)2. Öte taraftan, değer dönüşümlerinde önemli bir etkisi bulunan kuşak kavramı, Bayhan (2016:165)’a göre, “yaklaşık aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişiler topluluğu” olarak ifade edilmektedir. Günümüzde kuşaklar değişen ve gelişen teknoloji, aile ve evlilik kurumu ile ilgili değişimler, popüler kültürün ve medyanın topluma etkisi, eğitim, kariyer ve çalışma seçenekleri ile farklılaşan toplumsal değerler gibi faktörlerden etkilenmektedirler (Kayacan, 2016:5). Bu nedenle kuşakların biyolojik açıdan ziyade sosyolojik açıdan tanımlanması birçok teorisyene göre daha doğru olmaktadır. Inglehart’ın analizlerinde karşılaştığı problem, yaşlanma ve kuşak etkilerini gösteren ampirik çalışmalarla ilgilidir. Inglehart, doğum yılları baz alınarak yapılan değerlendirmelerin doğru sonuçlar vermeyeceğini düşünmektedir. Öte taraftan, zaman serisi temel alınarak yapılan analizlerin kuşaklar arasındaki farklılığı ortaya koyma noktasında yeterli olamayacağını iddia etmektedir (Abrahamson ve Inglehart, 1995). Nitekim kuşaklar konusunda eleştirel yaklaşımlar bulunmaktadır. Kuşak konusunun yaş ve sosyolojik olgu arasındaki ayrımı bunların başında gelmektedir. Kuşak kavramı literatürde daha çok biyolojik tanım bağlamında ele alınmaktadır. Buna göre, 20-25 yıl aralıklarla her bir bin yıllık döneme kuşaklar yerleştirmektedir. Dolayısıyla hem sadece doğum yılının baz alınması hem de 20-25 yıl gibi uzun bir dönemi kapsaması yönünden eleştirilmektedir. Zira günümüzde yeni teknolojiler, değişen kariyer, farklı çalışma şekilleri, farklılaşan toplumsal değerler gibi etmenlerin kuşak ayrımında etkili olduğu söylenmektedir. Yapılan uygulamalı araştırmalarda da kuşaklar arasında net ve kesin farklılıklar yakalamak zor olmaktadır. Bunun nedeninin de araştırmalara örneklem olan grupların eğitim, cinsiyet, etnik köken gibi unsurlar yönünden farklı bireysel farlılıklara sahip olmalarından ileri geldiği savunulmaktadır (Çetin Aydın ve Başol, 2014:2; Pary ve Urvin, 2010: 91). Giancolo (2006:33)’ya göre de; “Magazin ve popüler basının kuşaklara gösterdiği yoğun ilgi, kuşak yaklaşımının 2www.atlasofeuropeanvalues.eu/new/docsfin/tr/Workvalues%20TR%20-%20Logo.doc (10.05.2018) http://www.atlasofeuropeanvalues.eu/new/docsfin/tr/Workvalues%20TR%20-%20Logo.doc%20(10.05.2018) http://www.atlasofeuropeanvalues.eu/new/docsfin/tr/Workvalues%20TR%20-%20Logo.doc%20(10.05.2018) 22 bilim olmaktan ziyade bir popüler kültür konusu” olarak değerlendirildiği yönündeki eleştirileri de beraberinde getirmektedir. Inglehart’a göre nesil, bir ülkenin belirli tarihsel döneminde vurgulanan değer önceliklerini yansıtan bir ulusal alt kültür türüdür. Inglehart’ın kuşak altkültür teorisi ise, bir nesil kohortunun (belirli bir özelliğe sahip kişilerin oluşturduğu grup), izlenebilen erişkin öncesi yıllarında meydana gelen önemli makro düzeyde sosyal, politik ve ekonomik olayların, nesillerin hayatları boyunca göreceli olarak istikrarlı kalabilecek değerleri, inançları, beklentileri ve davranışlarından oluşan kimliğiyle sonuçlandığı olarak ileri sürülür (Inglehart, 1997; Strauss ve Howe, 1991). Kuşak alt kültürleri, kültür değişiminin evrim sürecini anlamak için önemlidir. Bu nesil kohortları, belirli bir tarihsel dönemde öne çıkan değerleri yansıtırken, bir ülkede gerçekleşen kültür değişiminin doğasını da kapsarlar. Gelecekteki kültür değişimi bağlamında, bir kuşağın değerler yönelimi, güç ve nüfusun toplumsal konumlarında çoğunluk haline geldiğinden, ulusal bir kültürde daha yaygın duruma gelmektedir (Inglehart, 1997). Inglehart kuşaklararası değer değişim teorisini iki temel varsayım üzerine kurmaktadır. Bunlardan ilki daha önce belirtildiği üzere Maslow’un Gereksinimler Teorisi’nden etkilendiği “Kıtlık Hipotezi”dir. Bu hipoteze göre sosyo ekonomik ihtiyaçlar tarafından bireysel değerler şekillendirilir ve öznel değerler, kısa bir zamanda yerine getirilmesi gereken ihtiyaç basamaklarına göre belirlenir. İkinci hipotez ise “Sosyalleşme Hipotezi” dir. Bu hipotezle ise temel değer önceliklerinin ergenlik ve öncesi dönemde şekillendiğini iddia ederek, daha çok sosyalleşme süreçlerine göndermede bulunmaktadır. Yani kişilerin içinde yetiştikleri maddi koşullar ile değer öncelikleri arasındaki ilişki kişilerin değerlerinde hemen bir etki yaratmaz. Büyük ölçüde temel değerler, bireylerin yetişkinlik öncesi dönemlerinde geçerli olan sosyo ekonomik koşulları yansıtır ve bunlar zamanla yerleşirler. Yerleşen bu değerler de kuşaklara aktarılarak değişir (Inglehart, 2008: 131-132). Bu iki hipotez, değer değişikliği ile ilgili birkaç tahmin üretir. Birincisi, kıtlık hipotezi refahın post materyalist değerlerin yayılmasını sağladığına işaret ederken; sosyalizasyon hipotezi de, temel değer değişiminin genç kuşakların yaşlı kuşakların yerini almasıyla, kademeli olarak gerçekleştiğini ileri sürmektedir. Sonuç itibariyle, artan ekonomik ve fiziki güvenlikle beraber, yaşlı kuşakların ve genç kuşakların değer öncelikleri arasında 23 önemli farklılıkların bulunması olasıdır; çünkü yetiştikleri yıllarda farklı deneyimlerle şekillenmişlerdir. Nitekim ekonomik belirsizlik döneminde geçirilen çocuklukla, refah dönemi yıllarında geçirilen çocukluk arasında farklılıklar vardır. Bir kuşak tarafından hayal niteliğinde olan “hak ve ayrıcalıklar” bir diğer kuşak tarafından hayatın basit bileşenlerine dönüşebilmektedir. Bu nedenle de kuşakları sosyolojik açıdan incelemek için, her bir kuşağın değer yargılarını, inançlarını, davranış biçimlerini, döneme ait sosyo ekonomik ve politik olaylarını ve beklentilerini analiz etmek gerekmektedir. Her kuşak kendi zamanının ruhuyla yoğrulur ve kendi zamanının trend ve ruhunu yansıtır (Bayhan, 2016:170). Bir başka ifadeyle insanların değer öncelikleri, maruz kaldıkları yaşam şartları, cinsiyet ve yaş gibi demografik özelliklerinden büyük oranda etkilenmektedir (Schwartz, 2007). Bu durum Inglehart’a (1997) göre şu şekilde işlemektedir: sosyal değerler, insanlar tarafından en geç erken-gençlik yıllarında toplumdan öğrenilmektedir. Sosyal ve ekonomik koşullar sosyal değerlerden etkilendiğinden dolayı, değişen ekonomik ve sosyal şartların mutlak sonucu itibariyle nesilden nesile farklılıklar oluşmaktadır. Bu nedenle, elli yıl önce daha zor olan sosyo ekonomik çevre şartlarında yetişen yaşlı Batılı kuşaklarının, ekonomik ve güvenliği ifade eden materyalist değerlere, genç kuşaklara kıyasla daha fazla önem vermesi ve benimsemesi olağan kabul edilmektedir. Günümüzün Batı toplumlarında var olan ulusal güvenlik ve ekonomik refah ortamı, yeni yetişen genç nesillere hazır olarak sunulmuştur. Bu nedenle, yeni nesil “kendini ifade etmeyi” ve “gerçekleştirmeyi” öngören post materyalist değerlere, yaşlı kuşaklara oranla daha fazla önem atfetmektedir. Inglehart (1997, 2008) bunu “kuşak etkisi” (cohort effect) olarak ifade etmiştir. Buna göre bireylerin edindikleri sosyal değer eğilimleri, ergenlik döneminden sonra çok az bir değişikliğe uğramaktadır. Dolayısıyla belirli aralıklarla tekrarlanan değer araştırmaları, nesillerin değer değişiminin yönü ve derecesini tarihsel süreçten ayrı tutmamaktadır. Ayrıca Inglehart, kuşaklararası değer değişiminin doğası gereği yavaş gerçekleştiğini ifade etmekle beraber, uzun dönemde bu değişimin büyük olabileceğini vurgulamaktadır (Inglehart, 2008: 131-132; akt. Erkenekli vd. 2012: 136). Bu bağlamda Inglehart’ın elde ettiği bulgular, kuşak çalışmaları açısından oldukça önemli bir sonucu ortaya koymaktadır. Inglehart, kuşaklararası değer 24 değişimleriyle ile ilgili olarak gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlardaki güvenlik ve otorite gibi materyalist toplumsal eğilimlerin yerini; insan hakları, çevre, bireysel özerklik, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kendini ifade etmekle bağlantılı olan post materyalist eğilimlerin aldığını belirterek, bu durumun kuşaklararasında materyalist ve post materyalist değerlerde karşıt yönde bir hareketlilik meydana getirdiğini iddia etmektedir. Ona göre, özel istek ve ihtiyaçların karşılanabilmesi, bireysel ihtiyacın giderilmesi insanın kendini ifade etmesi sonucunu doğurmaktadır. Bireysel davranış ve tutumların şekillenmesinde, kişisel gelişim ve mutluluk tek kriter haline gelmektedir. Bundan ötürü de düşünceler, değerler ve inançlar bireysel özgürlüğü, özerkliği ve özgüveni vurgulama arayışında olmakta, geleneksel kurumlar tarafından dikte edilen kurallar ve buyruklar etkisini kaybetmektedir (Ingehart, 2007, 5; Morsümbül, 2014: 101-102). Ayrıca Inglehart, hiyerarşik ve bürokratik kurumlara verilen destekle, seçimlere katılımın azalması, genç kuşakların yeni toplumsal hareketlere, ulus ötesi savunma ağlarına, yaşam tarzlarıyla örtüşen çeşitli düzensiz eylem girişimlerine katılmaya daha fazla eğilim göstermeye başladıklarını savunmaktadır (Inglehart, 1997: 296). Siyasi eylem, siyasi kurumlar ve sivil toplum kuruluşları (STK) yoluyla kurumsallaşmış eylemler anlamına gelmesinin ötesinde, daha az kurumsal olan, esnek ağlara ve arkadaş çevrelerine dahil olmayı, hatta siyasi tüketicilik gibi bireysel eylemlere katılabilmek olarak da algılanabilmektedir (Yılmaz ve Bahçeci, 2014: 22). 3. POST MATERYALİST DEĞERLER VE DEMOKRASİ İLİŞKİSİ Demokrasi, Grekçe “halk” anlamına gelen “demos” ile “iktidar” anlamına gelen “kratos” sözcüklerinden oluşmuş ve “halkın kendini yönetmesi” anlamına gelmektedir. Bu çerçevede demokrasi, “temsilciler aracılığıyla toplumu oluşturan yurttaşların kendilerini yönetmeleri” olarak ifade edilebilir. Antik Yunan’da; Atina’nın doğrudan demokrasisi, küçük kent devletlerinde uygulanmıştır. 20 yaş üzerindeki erkekler “vatandaş” olarak kabul edilmişlerdir. Bu kişilerin yönetime katılımıyla gerçekleşen kent-devleti demokrasisi “cemaat demokrasisi”dir. Dolayısıyla bu ilkel demokrasi, sınırlı nüfus ve mekân ile homojen bir toplum yapısında uygulanmıştır (Bayhan, 2002: 1-2). Buna karşın çağdaş, çoğulcu, temsili demokraside ise hak ve özgürlüklerle donanmış,“doğal” biçimde tanımlanmış bir birey anlayışı esastır (Köker, 1992:162). Bu açıdan, ulus-devlet yapılanmasında, değişik karakterlere ya da yapıya sahip olan 25 (heterojen) nüfus yapısı söz konusudur. Farklılıkların temsili bakımından siyasal yarış, modern demokratik devletin ayırıcı özelliğinden kaynaklanmaktadır (Dahl, 1993:23). Demokrasi, küresel bir toplum düzeninde zaman içinde evrensel boyutlar kazanmıştır (Aydın, 2000: 13): • Siyasi açıdan, liberal demokrasi (çok partili demokratik sistem, hukukun üstünlüğü ve insan hakları), • Ekonomik açıdan, piyasa ekonomisi (mal ve sermaye hareketlerinin önündeki engellerin kaldırılarak, korumacılığın tasfiye edilmesi, ticaretin çok taraflı olarak serbestleştirilmesi), • Kültürel açıdan, Post modernizm (Şaylan, 1999: 19-45) (farklı kültürlerin, inançların ve düşüncelerin birbirleri ile kaynaşması). Öte taraftan demokrasi kavramından bahsedildiğinde, birçok çalışmaya konu olan Samuel Huntington, demokrasinin modern tarihte üç dalga halinde geliştiğini, demokratikleşme sürecinin kolay elde edilmediğini, yakın tarihimiz incelendiğinde bile bugünkü aşamaya iki yüz yıla uzanan bir sürecin sonunda gelindiğini ifade etmiştir. Dünyada 90’lı yıllara kadar üç demokratikleşme dalgası yaşandığını öne süren Huntington, son iki yüzyıldır yaşanılan demokrasinin gelişmesini, üç ileri iki ters dalga olarak ele almıştır. Birinci dalganın başlangıcı olarak, ABD’de 1820’li yılların koşulları içerisinde yetişkin beyaz erkeklerin %50’sinin oy kullanmış olmasını almaktadır. Bu dalganın 1920’li yıllara kadar yavaş da olsa sürdüğünü belirtmiştir. 20. yüzyılın başlarından itibaren ilk dalga ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde, özellikle oy hakkının yaygınlaşması, sorumlu hükümet sistemlerinin yerleşmesi, temsili meclislerin oluşması gibi gelişmelerle kendini göstermiştir (Huntington, 1991: 26-29). Ancak 1920’li yıllarda Avrupa’da faşist diktatörlüklerin kurulmasıyla birinci dalga sona ermiştir. Huntington, II. Dünya Savaşı sonrasında, savaşı demokrasiyi savunan müttefiklerin kazanmış olmasını ikinci demokratikleşme dalgası olarak ifade etmiştir. Bu dalga sonrasında ise, Türkiye dahil, Asya, Afrika, Avrupa, Güney Amerika’da 22 bağımsız devlette otoriter yönetimlerden demokrasiye geçilmiştir. İkinci dalganın da, 1960’lı yıllarda bazı Asya ülkelerinde ve Latin Amerika’da ters dalgaya dönüşerek, demokrasilerin yerini diktatörlüklerin aldığını ifade etmiştir (Hungtington, 1991: 10- 22). Son olarak üçüncü dalganın 1974 yılında Portekiz ve Yunanistan’da diktatörlüklerden demokrasiye geçilmesiyle beraber başlamış olduğunu, 80’li yılların 26 sonuna dek de dünyanın birçok ülkesine yayıldığını belirtmiştir. Üçüncü dalgada, otuzdan fazla ülke demokrasiye geçiş yaparak, dış siyasetlerinde ciddi değişimler yapan ABD, SSCB ve Avrupa Topluluğu ile doğasına ters olduğu halde otoriterliğe karşı çıkan Katolik Kilisesinin önemli etkisi olmuştur. Huntington, üçüncü dalgada özellikle ekonomik kalkınmanın, dış müdahalelerin ve dini değişimlerin büyük etkisinin olduğunu ifade ederek, henüz ters bir dalgayla karşılaşılmadığını, tersine Sovyet Bloğunun çökmesiyle daha güçlü hale gelindiğini belirterek, ters bir dalganın tekrar yaşanıp yaşanmayacağı ile ilgili bilgi vermemektedir (Huntington, 1991: 30-34). Huntington’un bu görüşleri, demokrasinin durağan bir olgu olmadığını, dinamik bir yapıya sahip olduğunu, sürekli güçlenerek gelişebileceğini ve her toplumun kendi şartlarına uygun bir demokratikleşme süreci yaşayabileceğini göstermektedir. Inglehart, değer dönüşümlerinin politik düşüncelerde bir ayrışma oluşturduğuna inanmaktadır. Kitlesel olmayan politik hareketler, çevreci hareketler ve özellikle Huntington’un “Üçüncü Dalga Demokrasiler” olarak ifade edilen tutumların belirleyici olduğuna odaklanır. Inglehart’a göre “birincil dönüşüm (first shift)” politik tutum farklılaşmalarıyla belirirken, “ikincil dönüşüm (second shift)”, üretim örgütlenmelerinin imkanları ve otonom çalışma koşullarının, üst düzey yeteneklerle birleşmesiyle belirmektedir. Oluşan yeni tür değer yargılarının, cinsiyet ilişkilerinin, bireysel gündelik tutumların, dinsel yönelimlerin ve çocuk yetiştirme ile ilgili tutumların sonuç olarak “çalışma” kavramını dönüştürdüğünü ifade etmektedir (Baştürk, 2013: 11). Nickens’a göre de, Berlin Duvarı'nın (1961-1989) yıkılması ve Demir Perde’nin (1945-1991) kaldırılması, demokrasi tarihindeki demokratikleşmeye "Üçüncü Dalga" damgasını vuran en önemli gelişmelerdendir (Nickens, 2004: 4). Bu dalga başladığında, bunun demokrasi için görkemli bir dönem olacağına dair büyük umutlar bulunmaktaydı (Fukuyama, 1989: 4-18). Ancak bu umutlar, gelişmekte olan demokrasilerin tüm eyaletlerinde etkili bir şekilde işe yaramayacağını öne süren kanıtlarla azalmıştır (O’Donnell, 1993: 1355-1369; Finer, 1999; Welzel, 2002: 269-298). Eldeki veriler, gelişmekte olan demokrasilerin, hukukun üstünlüğünü sağlamada güçlükler yaşadığını ve insan hakları ihlallerinin, gelişmekte olan bu demokrasilerin istikrarına büyük bir engel teşkil ettiğini göstermektedir (Linz ve Stepan, 1996; Rose, 2001: 93-106). Üçüncü Dalga, başlangıçta coşkuyla karşılanan çok sayıda yeni demokrasiyi doğurmuştur. Bununla birlikte, giderek artan sayıdaki gözlemci, yeni demokrasilerin 27 çoğunun gerçek ve sivil özgürlük uygulamalarında ciddi eksiklikler bulunduğunu belirtmektedir. Yaygın endişe, “düşük yoğunluklu demokrasiler”, “seçim demokrasileri”, “kusurlu demokrasi” veya “illiberal demokrasiler” hakkında ifade edilmiştir. İnsani gelişim perspektifinden, demokratikleşmenin hayati unsuru insanları güçlendirmesidir. Demokrasi, özel ve kamusal eylemlerinde insanlara seçme özgürlüğü kazandıran sivil ve politik haklar sağlamaktadır (Inglehart ve Welzel, 2005: 170). Inglehart modernleşme ve modernizasyon sonrası toplumlarda kültürel, ekonomik ve politik değişimlerin olduğunu, bu değişimlerin zamanla post materyal değerleri yaygınlaştırdığını ve bu yaygınlaşmanın, kadınlara eşit haklar, demokratik kurumlar ve gerileyen devletçi sosyalist rejimler gibi çeşitli toplumsal değişiklikler getirdiğini savunmaktadır. Bu bağlamda da bir toplumda artan ekonomik güvenlik seviyeleri, giderek artan bir şekilde özgür seçimlerde bulunabilmeye yüksek seviyelerde öncelik veren, kendini ifade etme değerlerini vurgulamaktadır. Kendini ifade etme değerlerini vurgulayan insanların oranı, hem sosyo ekonomik kalkınma hem de demokratik kurumların ölçütleriyle güçlü bir şekilde ilişkilidir ve bu da üç olgunun altında ortak bir boyutun var olduğunu düşündürmektedir. Aslında, bunların bütünleştirici teması, insani gelişme olan üç parçalı bir yapbozdur: sosyo ekonomik gelişim, kendini ifade etme değerleri ve demokratik kurumlar. Tüm bunlar özerk insan seçimini genişletmek için birlikte çalışırlar. Artan kendini ifade etme değerleri, insanların kendi seçimlerine göre hareket etmelerine izin veren kurumları talep etmelerine yol açar. Buna göre, kendini ifade etme değerleri insanları liberal demokrasiyi tanımlayan sivil ve politik hakları aramaya motive eder. Bu haklar için insanlar, kendi özel ve kamu faaliyetlerinde kendi tercihlerini takip etme hakkına sahiptir (Inglehart ve Welzel, 2010: 1-21). Inglehart, ilk olarak post materyalist değer kaymasının, Batılı toplumlar arasında daha büyük bir politik katılıma yol açabileceği fikrini öne sürmüştür. Inglehart; Batılı toplumların siyasi katılım için artan bir potansiyel geliştirdiğini düşünmekte ve seçkinlerin meydan okuyucu tavırlarına yönelik bu değişimin, ileri seviyelerdeki endüstriyel toplumlarda eğitim düzeylerinin yükselmesi ve “elektronik medya” alanındaki ilerlemeler nedeniyle ortaya çıktığını öne sürmektedir. Bilgi ve enformasyonun iletilebileceği hızlardaki artış, siyasal katılım için yeni bir alan oluşturmuştur. 28 Nitekim küreselleşme sürecinin konuşulmaya başlandığı 1960’lı yılların sonundan itibaren iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, tüketim kültürünün yükselmesi, okuma ve eğitim oranlarının artması, üniversite hareketleri ve majör politikaların ve ideolojilerin yarattığı düş kırıklıkları dünya toplumlarının önem verdiği değerlerin değişmesine olanak sağlamıştır. Demokrasi ve özgürlük ihtiyacı tüm dünya toplumlarında bu yıllardan itibaren birincil gereksinimlerin başında gelmeye başlamıştır. Bir diğer taraftan, post materyalist değer kayması ile katılımcı değerler ve davranış arasındaki ilişkiyi araştıran akademik söylem alanı, 1960'lardan 1970'lerin sonlarına dek siyaset bilimi literatüründe bir dayanak oluşturmuştur ancak radikal demokratik teorisyenler, 1980'lerin ortalarından itibaren akademik söylemdeki varlığını azaltmıştır. Post materyalizm ile birlikte, Zayıf/Thin Demokrasi, Katılımcı Değerler ve Katılımcı Davranışlar üzerinde dikkatle durulan kavramlar haline gelmiştir (Nickens, 2004: 12-24) Bunları açıklamak gerekirse; Zayıf/Thin Demokrasi: Güçlü demokraside Benjamin Barber, liberal demokrasinin eleştirel bir değerlendirmesini üstlenmektedir. Benjamin Barber, temsili hükümet sistemindeki zayıflıklara işaret ederek “güçlü” demokrasinin temelini atmaktadır. Barber, “zayıf” demokrasiyi ya da katılımcı demokrasiye karşı temsile dayalı demokrasiyi, bireyselci ve kişisel çıkarcı (hedonistik) olarak görmekte; daha geniş sosyal adalet ve eşitlik peşinde koşmak yerine bireysel özgürlükleri korumak için bir “toplumsal sözleşme” altında çalışan bir sistem olarak tanımlamaktadır. Temsile dayalı yönetim, kaçınılmaz olarak yöneticilerle yönetilenler arasında bir mesafe oluşturmaktadır. Bu mesafe ise demokrasiden bahsedilmesini zorlaştırmaktadır. Bunun yanında güçlü demokrasi ise, siyasi elitlerden oluşan bir yapıdan uzaklaşan ve toplumsal bir zihniyeti kabul eden ve sivil bir ilişki geliştirmeye çalışan, kendi kendini yöneten bir yurttaşlık ilişkileri sistemidir. Yurttaşlık ilişkileri, “özgür, aktif, kendi- kendini yöneten vatandaşların ortak geleceklerinin yaratılmasında yer almasıyla tanımlanan demokratik toplumdur.” George Benello ve Dimitrios Roussopoulos, siyasi, bürokratik veya kurumsal olsun, gücün tümüyle yayılmasında kararlı bir sistem olarak katılımcı bir demokrasi sistemini öngörmektedirler. Demokrasinin daha sonraki bu enkarnasyonu endüstri ve post endüstriyel demokrasilerde gerçekçi olanın daha da ilerisindedir (Klingemann ve Fuchs, 1995: 2). Post materyalist değişimin, liberal 29 demokrasiyi nasıl etkileyeceği ve vatandaşlar ile devlet arasındaki etkileşimdeki değişime nasıl bir etki yapacağı, çeşitli araştırmalara konu olmaktadır. Katılımcı Değerler: Katılımcı demokrasi kavramları arasında politikaya ilgi, sosyal hareketlerin onaylanması, ulusal hükümete güvensizlik, partilere güvensizlik ve yönetimlerin şeffaflığına dair inançsızlık bulunmaktadır. Bu kavram listesi tam kapsamlı değildir. Aksine, literatürde katılımcı demokrasi biçimleriyle ilişkili bir dizi kavramla ilişkili olarak değer yönelimlerindeki değişimi değerlendirmek için bir başlangıç noktası olarak hizmet etmektedir. Hükümetin açıklığına veya şeffaflığına olan inanç, sağlıklı bir demokrasinin merkezi bileşenidir. Katılımı yönlendirmek de önemlidir. D.M.Curtin, devlet şeffaflığının merkezinin doğrudan katılım olduğunu savunmaktadır. Vatandaşların açık diyaloğa ve siyasal sürece katılma olanakları, büyük ölçüde hükümetin ve diyaloğun kendisi tarafından tutulan bilgilerin erişilebilirliğine bağlıdır. Juliet Lodge; “saydamlık ve demokrasinin, tartışma için geniş fırsatlar sunduğunu ve katılımcı bir kültürün merkezinde olduğunu” belirtmektedir. “En azından, hükümetin açıklığı vatandaşların hükümeti sorumlu tutması için bir fırsat sunmaktadır, ancak aynı zamanda vatandaşların doğrudan politik sürece katılmalarına da olanak sağlamaktadır” (Nickens, 2004: 17). Katılımcı Davranışlar: Değerler ve davranışların birlikte ele alınması gerektiği kesin olarak söylenemez. Katılımcı davranış ve post materyalist değerler arasında bir bağ kurmak gereklidir. Nihayetinde, en azından katılımcı demokrasinin ortaya çıkması bir davranıştır; sivil ve siyasal kurumlarda gerçek bir kaymaya neden olacak olan değerler değildir. Bu nedenle, katılımcı demokrasinin merkezindeki bir dizi katılımcı davranış incelenmelidir. Bu katılımcı davranışlar, gönüllü kuruluşlara katılımı, politik konuşmaları veya tartışmaları ve alternatif siyasi aktivitelere katılımı içermektedir. Güçlü demokrasinin kalbinde, geleneksel siyaset anlamında değil, daha ziyade açık tartışmalar şeklinde konuşmak bulunmaktadır. Siyasi konuşma, bireysel çıkarları toplum çıkarlarına dönüştürmek için eşit bir konuşma ve dinleme alış verişinin gerçekleştiği, hem bireysel hem de toplumsal fikirler ve çıkarlar alışverişidir. Bu konuşmaların etrafında bir topluluk forumu duygusu ve vatandaşlık için ortak bir sevgi gelişmektedir. Gönüllü örgütlere katılım ve alternatif siyasi faaliyetlerde bulunmak katılımcı demokrasi düşüncesinin merkezinde yer almaktadır. Gönüllü sivil toplum 30 dernekleri, katılımı birçok yönden teşvik ederler ve bunlar katılımcılar için sinerjik ve faydalı olabilirler (Hicks, 2002: 223-260). 4. INGLEHART’IN KURAMINA YAPILAN ELEŞTİRİLER Post materyalizm ile birlikte, Inglehart’ın (1977) vurguladığı gibi, değerlerde değişim yaşanmakta ve materyal değerlerden çok; bireysel gelişim, etik ilkeler, yaşam kalitesinin arttırılması ve özgürlük gibi post materyal değerlere doğru yönelinmektedir (Demiroğlu, 2014: 136). Maddi gereksinimler konusunda doyum sağlayan insanın, psikolojik gereksinimlerde de doyum sağlamaya yöneleceğini ileri süren Inglehart’ın değerler kuramı, birçok eleştiri ve karşı eleştiriye sahne olmuştur. Bu çalışmalar aşağıda tablo halinde gösterilmektedir. Tablo 1.2. Post materyalizm Tezinin Eleştiri ve Karşı Eleştirileri Değer Değişikliği Tezinin İlk İfadeleri Inglehart (1971) Avrupa'daki Sessiz Devrim: Endüstri devrimi sonrası değişimlerle birlikte toplumdaki değerlerin olumlu yönde değişmesi süreci. Kişisel gelişim, devlete katılım, ifade özgürlüğü ve hoşgörü gibi materyalist değerlerden post materyalist devrimlere geçiş. Inglehart (1977) Sessiz Devrim: Batı Yayınları İçindeki Değişen Değerler ve Politik Stiller. Ike’ın Eleştirisi Ike (1973) Japonya'da Ekonomik Büyüme ve Kuşaklar Arası Değişim: Inglehart’ın yürüttüğü çalışma altı Batılı ülkeyi kapsamakta ve bu ülkeler endüstriyel ülkeler olarak kabul edilmektedir. Ancak Japonya da endüstriyel bir ülkedir ve Batı’nın kimi etkileri görülse de kendine has gelenekleri bulunmaktadır. Ike, Japonya’da kuşaklararası çalışmalarını boylamsal düzeyde gerçekleştirmiş ve ulusal özelliklerin de üzerinde durmuştur. Rokeach’in Eleştirisi Rokeach (1973) Inglehart’ın maddeci ve post burjuvazi karşıtlığı üzerinden değer ilişkilerini analiz etmesi. Özgürlük ve eşitlik gibi kavramların bin yıl öncesinin ideolojileri üzerinden genelleştirilemeyeceği noktasında eleştiri getirmiştir. 31 Marsh’ın Eleştirileri Marsh (1975) Inglehart’ın çalışması Batı Avrupa için ikna edici olsa da, 1970’li yıllarda Büyük Britanya’da yavaş bir ekonomik gelişme ve yüksek enflasyon gözlemlenmektedir. Bu noktada post burjuva değerlerinin gelişimi Batı Avrupa’dan farklı olacaktır. Marsh (1977) Protesto ve Siyasi Bilinç: Yaş ve kuşak farklılıkları protesto hareketlerinde güçlü bir belirleyiciyken, post materyalist değer alışılmadık politik davranış biçimlerinin sergilenmesinde kuvvetli bir etkendir. Dalton’un Eleştirisi Dalton (1977) I.ve II. Dünya Savaşı süreçleri ve sonuçlarından çokça etkilenen yedi ülke ve Büyük Britanya üzerine yaptığı çalışmalarda jenerasyon, eğitim, yaşam döngüsü ve gelir etkilerinin değer farklılaşmalarındaki gücünü analiz eder. Devrim kavramının çok kuvvetli bir kavram olduğunu ve post materyalist değerlerin Inglehart’ın öngördüğünden çok daha yavaş değişebileceğini savunur. Flanagan & Flanagan & Lee’nin Eleştirileri ve Inglehart’ın Yanıtları Flanagan (1979) Modern toplumdaki değer değişiminin materyalizm/post materyalizm üzerinden yapılması en önemli değer değişim etkenlerinin gözden kaçırılmasına neden olur. Geleneksel ve liberal değerlerin ayırt edilmesi gerekmektedir. Japonya’da eğitim, davranışların biçimlenmesinde en önemli etkendir. Flanagan (1980) Japonyadaki seçmenler arasında yapılan araştırmalarda materyalist ve materyalist olmayan seçmenler arasında oy verme davranışlarında farklılık gözlemlenmemiştir. Aksine gelenekselcilerin liberalleri daha çok desteklediği görülmüştür. Flanagan (1982a) Endüstriyel toplumlardaki nesilsel değişimler maddiyattan post burjuvaziye geçiş olarak tanımlanmaktansa, otoriterden libertere geçiş olarak tanımlanmalıdır. Inglehart (1982) Inglehart’ın dörtlü değerler sistemi, Japonya ve Batı ile aynı ilişki biçimlerini göstermektedir. Fakat Inglehart tarafından ortaya konan bazı yeni maddeler Japonya için uygulanamaz. Flanagan (1982b) Değer önceliği ölçümlerinin kamusal ölçekte değil özel ölçekte analiz edilmesi gerekir, bu daha stabil sonuçlar verecektir. 32 Cotgrove ve Duff’un Eleştirisi Cotgrove & Duff (1981) Post materyalizm sürecini Büyük Britanya’da çevrecilik üzerinden ele alırlar. Yaptıkları çalışmalarda deneklerine Inglehart’ın aksine öncelikle yurttaşlık amaçlarını sormak yerine, amaçlarının önceliklerini önem derecelerine göre sıralamalarını isterler. Inglehart’ın sorularının politik amaçları ölçmek olduğunu, ancak kendilerinin toplumsal amaçları ölçmek üzerinde durduklarını ifade ederler. Van Deth’in Eleştirileri ve Inglehart’ın Yanıtı Van Deth (1983) Inglehart’ın deneklere sorduğu sorular apolitik denekler anlamlı değildir ve güvenilir sonuçlar ortaya koymaz. Inglehart (1983) Materyalist ve Post materyalist Değer Oryantasyonlarının Sürekliliği: Van Deth'in Analizi Üzerine Yorumlar Gottlieb ve Yuchtman-Yaar’ın Eleştirisi Gottlieb &Yuchtman- Yaar (1983) Inglehart’a göre pek çok savaş geçiren ve terörle tehdidiyle karşı karşıya olan İsrail halkı üzerinde yapılan araştırmalarda bireylerin İsrail’in güçlü bir orduya sahip olduğu görüşü sonucunun çıkmasına rağmen, birincil hedeflerinin yüksek kazanç olduğu gözlemlenmiştir. Israil’de 80’li yıllarda materyalist değerler yükselmiştir. Calista’nın Eleştirisi Calista (1984) Japon gençleri üzerinde benliğe ait değerler ve dönüşüme uğramış değerlerle ilgili araştırma sonucu post materyalizmin asla reddedilemeyeceği, fakat geçmişin post materyalist değerlere daha kolay adapte olmadaki önemi üzerinde durulmuştur. Laffter & Knutsen, Savage, Böltken & Jagodzinski’nin Eleştirileri ve Inglehart’ın Yanıtı Lafferty & Knutsen (1985) Sosyal Demokrat Bir Devlette Post materyalizm: Norveç gibi sosyal demokrat bir devlette post materyalizm kavramından çok sağ ve sol yapılar üzerinde durulmalıdır. Savage (1985) Sol ve Sağ Post materyalizmi: Endüstri-sonrası Toplumda Siyasi Çatışma, post materyalistler de kendi içlerinde farklı ideolojilere bölünmüştür. Böltken & Jagodzinski (1985) Güvensizlik ortamında: Avrupa Topluluğunda Post materyalizm, 1970-1980. Inglehart’ın aksine çalışmalarında ülkeleri büyüklüklerine göre önem sırasına yerleştirmemişlerdir. Inglehart (1985) Inglehart, Savage’in ortaya koyduğu post materyalizm ve sol görüş ilişkisine katıldığını söyler. Fakat eski parti kutuplaşmalarının erozyona uğradığını da belirtir. 33 Sciarini & Finger’ın Eleştirisi Sciarini & Finger (1991) İsviçre’de parti liderleri ve sempatizanları üzerinde yapılan araştırmalar elit post materyalistlerin çevreciliği desteklediklerini, ne var ki, Inglehart’ın sağ materyalist kanadı minimize ettiği yönündedir. Sol ve sağ elitler için halen anlamlıyken, halk gözünde eski önemini yitirmiştir. Trump’ın Eleştirisi ve Abramson ile Inglehart'ın Yanıtı Trump (1991) Değer Oluşturma ve Post materyalizm: Inglehart'ın Yeniden Değerlendirdiği Değer Değişikliği Teorisi. Değerler küçük yaşlarda öğrenilir ve edinilirse, genç yaşlarda değişimler gözlemlenebilir. Abramson &Inglehart (1994) Eğitim, Güvenlik ve Post materyalizm: Duch ve Taylor’ın Post materyalizm ve Ekonomik Durum’u üzerine bir Yorum. Trump’ı araştırmasının Alman üniversite ve kolej öğrencileri üzerinde yapıldığını ve bunun sağlıklı bir veri olamayacağını ileri sürerler. Shively’nin Eleştirisi ve Abramson ile Inglehart’ın Tepkisi Shively (1991) Gelişmiş Endüstriyel Toplumda Kültür Değişimi Özelliğinin Gözden Geçirilmesi. Kuşak etkilerinin saf inanç konusu ile benzer özellikler taşıdığı savında Inglehart’ın yanıldığını söylerler. Abramson & Inglehart (1995) Küresel Perspektifte Değer Değişimi Clarke ve Meslektaşlarının Eleştirilerive Inglehart, Abramson & Ellis’in Yanıtları Clarke & Dutt (1991) Endüstrileşmiş toplumlarda materyalist/post materyalist değerlerin ölçümü yapılırken, Inglehart’ın işsizlik olgusunu gözden kaçırdığını iddia etmektedirler. Inglehart & Abramson (1994) Ekonomik Güvenlik ve Batı Avrupa’daki kuşak ve nüfus değişimi üzerinden yanıt vermişlerdir. Abramson & Inglehart (1995) Küresel Perspektifte Değer Değişimi Clarke & Dutt, & Rapkin (1997a) Konu ile İlgili Söyleşi: Gelişmiş Endüstriyel Topluluklarda Değer Değişiminin (Mis) Ölçümü Abramson & Ellis& Inglehart (1997) Konu ile İlgili Araştırma: Değer Değişiminin Ölçülmesi Clarke & Dutt, & Rapkin (1997b) Değer Değişimi Ölçümü: Kısa bir Not Clarke et al. (1999) Ekonomik Önceliklerin Değişim Değeri Ölçümüne Etkisi: Yeni Deneysel Kanıt Inglehart & Abramson (1999) Post materyalizm Ölçümü 34 Hellevik’in Eleştirisi Hellevik (1993) Kültürel Değişimin Bir Boyutu Olarak Post materyalizm. Hellevik, Inglehart’ın çalışmasının çok dar bir denek ve konu çerçevesi (endüstrileşmiş toplumlardaki kültür farklılıkları) üzerinden yürütüldüğünü öne sürmektedir. Hellevik (1994) Göreceli değer ölçüleri ve derecelendirilmiş değer ölçümleri karşılaştırması. Kategorize edilmiş değerlerin çalışmalarda üstün tutulmasını eleştirir. Inglehart (1994) Esnek Alternatiflerin Polarize Edilmiş Öncelikleri: Bir Yorum Inglehart (I997) Modernleşme ve Post modernizasyon: 43 Toplulukta Kültürel, Ekonomik ve Politik Değişim. Duch & Taylor’ın Eleştirileri ve Abramson & Inglehart’ın Yanıtları Duch & Taylor (1993) Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’da yaşanan yoksulluğa rağmen post materyalist değerlere yönelim yüksektir. Eğitim post materyalist değerlerin oluşmasında en önemli etkendir. Abramson & Inglehart (1994) Duck ve Taylor’ın deneklerinin II. Dünya Savaşı öncesi doğmuş ya da Sovyet vatandaşların 1950 sonrası doğmuş olduklarını öne sürerler. Duch & Taylor (1994) Abramson ve Inglehart'ın Eğitim, Güvenlik ve Post materyalizmine bir Yanıt. Abramson & Inglehart (1995) Küresel Perspektifte Değer Değişimi Bean & Papadakis'in Eleştirisi ve Inglehart'ın Yanıtı Bean & Papadakis (1994) Polarize Öncelikler ya da Esnek Alternatifler. Inglehart, Post materyalizm ölçümlerinde tek boyutlu bir yaklaşım benimsemiştir.1960’lı yıllardan sonra ortaya çıkan toplumsal hareketlere katılan halkın değerlerini temel almıştır. Inglehart (1994) Derecelendirme bilgiyi hızla ortaya çıkarır. Ancak öncelikleri ölçmek için uygun değildir. Araştırmaya katılanlar basit bir değerler listesi aracılığıyla yarışabilirler. Inglehart (1997) Sessiz Devrim: Batı Yayınları İçindeki Değişen Değerler ve Politik Stiller. Derecelendirme fortmatında katılımcıların bir dizi arzulanan hedef arasından hangisinin daha önemli hangisinin daha az önemli olduğuna titizlikle karar vermesi gerekir. 35 Braithwaite, Makkai, & Pittelkow’un Eleştirisi Braithwaite & Makkai & Pittelkow (1996) Inglehart materyalizm-post materyalizm değerlerini bir süreç olarak kavramsallaştırır. Inglehart’ın ölçümünü kimileri değer kimileri ise tutum olarak görmektedir. Davis’in Eleştirisi ve Abramson & Inglehart’ın Yanıtı Davis (1996) Küresel Perspektifte Değer Değişiminin Gözden Geçirilme Denemesi. Grup farklılıkları sıfıra düşmedikçe, post materyalizmi engelleyecek olumsuz bir etki olamaz. Grup farklılıkları grupsal etkileri garanti etmektedir. Abramson & Inglehart (1996) Inglehart ve Abraham Davis’in özellikle iki eleştirisi üzerinde durur. Değerleri doğru ölçebilmek için, katılımcıların bunları sıralaması gerekir. Bu şekilde yapılması faktör yüklerini yapay olarak azaltır. Pelletier & Guérin’in Eleştirisi Pelletier &Guérin (1996) Kanada’nın doğusunda yaptıkları araştırmalarda, demokratik toplumlarda post materyalist değerlerin yükselişine dikkat ederek başlarlar ve bu değişimin parti liderlerini ve iki ana partinin takipçilerini etkileyip etkilemediğini sorarlar. Jackman& Miller ve Swank’ın Eleştirileri ve Granato, Inglehart, & Leblang’ın Yanıtı Jackman & Miller (1996a) Sadece post materyalist değerlere odaklanmazlar. Çalışmaları materyalist değer ölçümlerini de içerir. Çalışmalarında kadınlar ve protestanlar tarafından memnuniyet, güven, devrimci faaliyetlere destek vermek, materyalizm ve politik tartışmalar arasındaki ilişkileri gösteren bir bağlılık matrisi ortaya koyarlar. Swank (1996) Post materyalist yönelimlerin yayılması bazı olumsuz büyüme etkileri de yaratabilir. Post materyalist tutumlara sahip vatandaşların büyük bir kısmı, kitle politikası tercihlerinin yükselmesine neden olabilir. Granato & Inglehart, & Leblang (1996) Kültürel Değerler, Durağan Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma. Çok sayıda değişkenin denkleme dâhil edildiğinde, aralarındaki ilişkilerin üstünün örtüldüğünü iddia etmekteler. Jackman & Miller (1996b) Ele alınan çizgiler boyunca siyasal kültür vakasını hassaslaştırma ve sınama girişimlerinin daha üretken görünme olasılıkları düşüktür. Jackman & Miller (2004) Kültürel değerler, daha karlı bir biçimde, farklı insanların karşılaştığı politik ve ekonomik koşulların bir fonksiyonu olarak görülmektedir. Bu hesaplaşma kitlesel politik davranış farklı kültürler ve farklı kurumsal ortamlar tarafından daha az üretilir. 36 Sacchis’in Eleştirisi Sacchi (1998) Inglehart'ın faktör analizleri kullanarak yaptığı testlerin yanlış yönlendirildiğini, çünkü faktör analizinin sıralamalara dayanan verilerle kullanılmaması gerektiğini savunmaktadır. Warwick’in Eleştirisi Warwick (1998) Inglehart’ın ölçümünün Post materializmi yansıtıp yansıtmadığını ya da demokrasiye destek olarak daha iyi etiketlenip etiketlenmediğini sorgulamaktadır. D. Davis & Meslektaşları ve Inglehart & Abramson’ın Yanıtı Davis & Davenport (1999) Araştırmaya katılanın seçtiği i