T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI POSTMODERN SİYASİ SÖYLEMLER ÇERÇEVESİNDE 1990 SONRASI GÜRCİSTAN- RUSYA İLİŞKİLERİNİN ANALİZİ (DOKTORA TEZİ) Burcu GÜÇLÜ AKPINAR BURSA-2019 T. C. BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI POSTMODERN SİYASİ SÖYLEMLER ÇERÇEVESİNDE 1990 SONRASI GÜRCİSTAN- RUSYA İLİŞKİLERİNİN ANALİZİ (DOKTORA TEZİ) Burcu GÜÇLÜ AKPINAR BURSA-2019 Danışman: Prof.Dr. Ömer Göksel İŞYAR iv ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : Burcu GÜÇLÜ AKPINAR Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı : Uluslararası İlişkiler Tezin Niteliği : Doktora Sayfa Sayısı : xv+ 293 Mezuniyet Tarihi : 14/01/2019 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Ömer Göksel İŞYAR POSTMODERN SİYASİ SÖYLEMLER ÇERÇEVESİNDE 1990 SONRASI GÜRCİSTAN-RUSYA İLİŞKİLERİNİN ANALİZİ Bu tez postmodern siyasi söylemler çerçevesinde Gürcistan’ın Rusya ile olan ilişkilerini ele almaktadır. Çalışmada postmodern/post-yapısalcı görüşe bağlı kalınmıştır. Bu yaklaşım içerisinde tez konusuna en uygun görülen metodolojik çerçeve ise Michel Foucault’nun sorunsallaştırma, nesneleştirme ve özneleştirme perspektifidir. Bu yöntem esas alınarak Gürcistan’ın iç ve dış politik durumu incelenmiştir. İlk olarak Gürcistan’ın iç ve dış politikası sorunsallaştırılmış ve Gürcistan’ın iç siyasetinde uyguladığı nesneleştirme pratiklerinin dış siyasetine nasıl yön verdiği ele alınmıştır. Bunun yanı sıra Gürcistan’ın farklı iki bilgi/iktidar ekseninde bir bilgi nesnesi haline dönüştüğüne de değinilmiş, bu durumun özneleşme süreçleri üzerinde yarattığı etki tartışılmıştır. Sonuç olarak Gürcistan-Rusya ilişkileri sorunsallaştırılmış, daha sonra nesneleştirme ve özneleştirme pratikleri üzerinden analiz edilmiştir. Anahtar Sözcükler : Postmodern Siyaset, Michel Foucault, Nesneleştirme- Özneleştirme Pratikleri, Gürcistan, Rusya v ABSTRACT Name and Surname : Burcu GÜÇLÜ AKPINAR University : Bursa Uludağ University Institution : Social Sciences Institute Field : International Relations Branch : International Relations Degree Awarded : PhD Page Number : xv+ 293 Degree Date : 14/01/2019 Supervizor : Prof. Dr. Ömer Göksel İŞYAR THE ANALYSIS OF GEORGIAN-RUSSIAN RELATIONS AFTER THE PERIOD OF 1990 WITHIN THE FRAMEWORK OF POSTMODERN POLITICAL DISCOURSES This thesis deals with the relations between Georgia and Russia within the framework of postmodern political discourses after the period of 1990. The postmodern approach was adhered to in the study. In this approach the most appropriate methodological framework for the thesis is; Michel Foucault's perspective of problematization, objectification and subjectivity. Based on this methodology, the internal and external political situation of Georgia has been examined. Fists of all, the internal and external political situation of Georgia have been problematized and then how objectification practices in Georgia’s internal politics directed foreign policy have been discussed. Besides, it has been mentioned that Georgia has become an information object on two different axes of knowlege/power and the effect of this situation on the process of subjectivity has been argued. As a result, the relations between Georgia and Russia were problematized and then analyzed through objectification and subjectification practices. Keywords : Postmodern Politics, Michel Foucault, Objectification-Subjectivation Practices, Georgia, Russia. vi ÖNSÖZ Bu tez çalışmasında; Postmodern siyasi söylemler çerçevesinde Gürcistan’ın Rusya ile olan ilişkileri, Michel Foucault’nun sorunsallaştırma, nesneleştirme ve özneleştirme metodolojisi kullanılarak incelenmiştir. İlk olarak Gürcistan’ın yekpare tarihi sorunsallaştırılmış ve ayrılıkçı bölgeler ile ilişkisi irdelenmiştir. Bu bölgelerin nasıl birer bilgi nesnesi haline dönüştükleri ve Resmi Gürcistan tarih söyleminden uzaklaşarak nasıl bir karşı tarih tezi ürettikleri üzerinde durulmuştur. Bu oluşum sırasında hangi nesneleştirme pratikleriyle karşı karşıya kaldıkları araştırılmıştır. Ayrıca, nesneleştirme pratiklerinin Gürcistan iç ve dış politikasına olan yansımalarıyla Rusya ile olan ilişkilerinde yarattığı etkiler de ele alınmıştır. Son olarak ise özneleştirme sürecinin nasıl orataya çıktığı ve bu özneleşmenin hem minör hem de makro politikada ne gibi etkiler yarattığı tartışılmıştır. Tezin amacı; bağımsızlığından günümüze kadarki süreçte Gürcistan iç politikasında meydana gelen değişimlerin postmodern bakış açısıyla eleştiriye tabi tutularak, modernitenin yaratmış olduğu iklime karşı yapılan bir postmodern okumayla mevcut sorunların çözümü yolunda bir katkı sağlamaktır. Özellikle Gürcistan’ın Rusya ile olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi ve toprak bütünlüğünü koruması hususlarında farklı bir düşünüş şekli ortaya koymaktadır. Öncelikle bu tezin konusunun seçiminde beni destekleyen ve ufkumu genişleten, bakış açımı derinleştiren, tezin yürütülmesinde ve oluşumunda ilgi ve bilgisini benimle paylaşan sayın danışman hocam Prof. Dr. Ömer Göksel İŞYAR’a teşekkürlerimi sunarım. Tezin geliştirilmesinde bilgi paylaşımlarını esirgemeyen sayın jüri hocalarım Prof. Dr. Tayyar ARI, Prof. Dr. Barış ÖZDAL, Doç. Dr. Gökhan ÖZKAN ve Doç. Dr. Zeynep YÜCEL’e şükranlarımı sunarım. Yurtdışındaki saha araştırmalarım sırasında bana yardımcı olan tüm Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurumlarına, Gürcistan’ın iç ve dış politika analizinde derin bilgilerini paylaşan Georgian Foundation for Strategic and International Studies (GFSIS) başkanı merhum Prof. Dr. Alexander RONDELİ’ye, ayrıca çalışma süresince zengin kaynaklarını sunan GFSIS kurum ve çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca beni bu günlere getirip, yetiştiren; her zaman sevgilerini benden esirgemeyen; üzerimde çok büyük emekleri olan aileme; başta rahmetli babam Nuri GÜÇLÜ’ye teşekkür ederim. Sevgili annem Fatma GÜÇLÜ ve ağabeyim Murat Can GÜÇLÜ’ye ise ne kadar teşekkür etsem az kalır. Son olarak tüm sıkıntılı zamanlarımda sürekli yanımda, bana her konuda yardımcı olan ve bu tez çalışması boyunca maddi, manevi desteğini benden esirgemeyen can dostum, eşim, hayat arkadaşım Eyüp AKPINAR’a sonsuz teşekkür ederim. Burcu GÜÇLÜ AKPINAR Ocak 2019 Bursa vii İÇİNDEKİLER Sayfa TEZ ONAY SAYFASI............................................................................................. ii ÖZET......................................................................................................................... iv ABSTRACT.............................................................................................................. v ÖNSÖZ ..................................................................................................................... vi İÇİNDEKİLER......................................................................................................... vii TABLOLAR.............................................................................................................. xii GRAFİKLER............................................................................................................ xii RESİMLER…........................................................................................................... xiii HARİTALAR............................................................................................................ xiii KISALTMALAR...................................................................................................... xiv GİRİŞ ........................................................................................................................ 1 BİRİNCİ BÖLÜM TEORİK ALTYAPI: POSTMODERNİZM VE POSTMODERN SİYASİ SÖYLEMLER 1. POSTMODERNİTENİN MODERN TANIMLAMALARI ................................ 7 2. POSTMODERN SÖYLEMİN TEMEL DİNAMİKLERİ ................................ 12 2.1. AYDINLANMA ELEŞTİRİSİ .................................................................. 12 2.2. BÜYÜK ANLATILARIN TERKİ ............................................................ 16 2.3. ÖZNE / NESNE AYRIMININ REDDİ ..................................................... 19 2.4. FARKLILIKLARA VURGU .................................................................... 21 3. POSTMODERN SİYASET .................................................................................. 23 3.1. POSTMODERN SİYASETİN ANALİZ SEVİYELERİ ......................... 27 viii 3.1.1. Postmodern Birey ve Toplum .......................................................... 28 3.1.2. Postmodern Devlet (Siyasal İktidar) ............................................... 30 3.1.3. Postmodern Uluslararası Sistem ..................................................... 33 3.2. POSTMODERN SİYASETİN AÇMAZLARI VE POSTMODERN SİYASETE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER ........................................... 37 4. METODOLOJİ ..................................................................................................... 40 4.1. SORUNSALLAŞTIRMA, NESNELEŞTİRME VE ÖZNELEŞTİRME BAĞLAMINDA FOUCAULT METODOLOJİSİ .................................. 41 4.2. FOUCAULT METODOLOJİSİNİN GÜRCİSTAN MESELESİNE UYARLANMASI ....................................................................................... 57 İKİNCİ BÖLÜM POSTMODERN SİYASİ ANLAYIŞIN GÜRCİSTAN İÇ POLİTİKASINDA YARATTIĞI ETKİLER 1. GENEL DEĞERLENDİRMELER ..................................................................... 63 2. GÜRCÜ SİYASETİNDE MİLLİYETÇİ BAĞLAM VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ İLİŞKİSİ ...................................................................................... 69 3. AYRILIKÇI BÖLGELERİ YENİDEN KAZANMA ÇABALARI VE DİĞER SORUNSAL ALANLARI ÇÖZME ARAYIŞI ................................................... 70 3.1. ABHAZYA’DAKİ GELİŞMELER .......................................................... 73 3.2. GÜNEY OSETYA İÇİN YAPILAN SOSYO-KÜLTÜREL REFORMLAR ............................................................................................ 82 3.3. ACARİSTAN’DA YAPILAN EKONOMİK KALKINMA ÇALIŞMALARI ......................................................................................... 89 3.4. CAVAHETİ ERMENİLERİ VE BAĞIMSIZLIK İSTENCİ ................. 92 3.5. AHISKA TÜRKLERİNİN GERİ DÖNÜŞ MESELESİ.......................... 98 4. GÜRCÜ SİYASETİNDE ULUSALCI SÖYLEMLERİN BASTIRILMASI ................................................................................................. 103 ix 5. GÜRCİSTAN’DA POSTMODERN SİYASETİN TOPLUM ÜZERİNDE YARATTIĞI ETKİLER .................................................................................... 105 5.1. SİYASİ İKTİDARA GÜVENSİZLİK .................................................... 106 5.2. SİYASİ PARTİLERİN BİR İDEOLOJİ UNSURU OLMAKTAN ÇIKMASI ......................................................................... 108 5.3. SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN SİYASET ÜZERİNDE ETKİNLİĞİNİ ARTTIRMASI ............................................................... 111 5.4. SİYASİ TERCİHLERDE İKİLEM: TOPLUMUN DİYALEKTİK SORUNU ........................................................................ 114 6. GÜRCİSTAN’DA POSTMODERN SİYASETİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR ........................................................................................................ 117 6.1. DEMOKRATİKLEŞ(EME)ME SORUNU ............................................ 118 6.2 SİYASİ TEMSİL, EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK SORUNSALI ............. 121 6.3. SOSYO-EKONOMİK SORUNLAR ...................................................... 123 6.3.1. Ortodoks-Gürcü Kimliği Dışında Kalan Kimliklerin Bastırılması .................................................................................... 124 6.3.2. Ekonomik Sorunlar ....................................................................... 127 6.3.3. Suç ve Yolsuzluk Sorunu............................................................... 130 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SİYASAL NESNELEŞTİRME PRATİKLERİNİN GÜRCİSTAN DIŞ POLİTİKASINDA YARATTIĞI ETKİLER 1. DEVLETİN DIŞ POLİTİKADA KARŞILAŞTIĞI TAM BAĞIMSIZLIK SORUNU: RUSYA/ABD İKİLEMİ .................................................................. 137 2. GÜRCİSTAN’DA SİYASAL İKTİDARIN GÜVENLİK ANLAYIŞI ........... 139 2.1. İÇ GÜVENLİK ......................................................................................... 140 2.2. DIŞ GÜVENLİK ....................................................................................... 142 3. RUSYA’NIN UYGULADIĞI NESNELEŞTİRME POLİTİKALARI .......... 144 3.1. YAKIN ÇEVRE SORUNU VE GÜRCİSTAN ....................................... 144 x 3.2. RUSYA’NIN GÜVENLİKÇİ YAKLAŞIMI VE GÜRCİSTAN .............. 148 3.3. GÜRCİSTAN MESELESİNE NEO-AVRASYACI YAKLAŞIM ....... 152 4. ABD’NİN NESNELEŞTİRME POLİTİKALARI ........................................... 157 4.1. ABD’NİN YENİ GÜVENLİK POLİTİKASI VE GÜRCİSTAN .......... 157 4.2. BÖLGESEL GÜVENLİK BAĞLAMINDA GÜRCİSTAN’IN ÖNEMİ…………………………………………………………………..160 4.2.1. Ortadoğu ve Karadeniz Güvenliği................................................. 161 4.2.2. Hazar Enerji Kaynaklarının Taşınması ve Enerji Güvenliği ...... 162 4.2.3. Bir Nesneleştirme Aracı Olarak NATO ........................................ 165 5. YENİ BİR NESNELEŞTİRME SÜRECİ: AB POLİTİKALARI VE GÜRCİSTAN ....................................................................................................... 171 6. GÜRCİSTAN’IN TÜRKİYE İLE OLAN İLİŞKİLERİ ................................. 178 7. NESNELEŞTİRME PRATİKLERİ KARŞISINDA GÜRCİSTAN’IN YENİ DIŞ POLİTİKA KONSEPTİ ............................................................................. 181 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM POSTMODERN SİYASETİN GÜRCİSTAN-RUSYA FEDERASYONU İLİŞKİLERİNE OLAN YANSIMALARI 1. BİR BİLGİ/İKTİDAR EKSENİ OLARAK RUSYA FEDERASYONU’NUN GÜRCİSTAN DIŞ POLİTİKASINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ ........................ 186 2. 1991-2003 DÖNEMİ İKİLİ İLİŞKİLER .......................................................... 187 3. GÜL DEVRİMİ VE SONRASI İLİŞKİLER .................................................... 190 4. İKİLİ NESNELEŞTİRME PRATİKLERİNİN GETİRDİKLERİ: RUSYA- GÜRCİSTAN SAVAŞI ....................................................................................... 193 4.1. SAVAŞ ÖNCESİ DURUM ...................................................................... 193 4.2. RUSYA-GÜRCİSTAN SAVAŞI’NIN POSTMODERN NİTELİKLERİ ......................................................................................... 195 4.3. RUSYA-GÜRCİSTAN SAVAŞININ SEBEPLERİ ............................... 200 xi 4.4. SAVAŞIN SONUÇLARI ......................................................................... 204 4.4.1. Savaşın İki Ülke Üzerinde Yarattığı Sonuçlar ............................... 204 4.4.2. Savaşın Uluslararası Sonuçları veYansımaları ........................... 210 5. 2008 SAVAŞI SONRASI GÜRCİSTAN-RUSYA İLİŞKİLERİNDE YAŞANAN GELİŞMELER ............................................................................... 215 6. 2012 YILI PARLAMENTO SEÇİMLERİ IVANİŞVİLİ’NİN GÜRCİSTAN RÜYASI: ÖZNELEŞME YOLUNDA YENİ BİR ADIM ............................... 219 7. 2013 YILI BAŞKANLIK SEÇİMİ VE MARGVELAŞVİLİ’NİN ZAFERİ: ÖZNELEŞME İÇİN BİLGİ/İKTİDARI TERS YÜZ ETMEK ...................... 224 8. 2016 PARLAMENTO SEÇİMİ ......................................................................... 230 9. 2018 BAŞKANLIK SEÇİMLERİ ...................................................................... 233 SONUÇ……………………………………………………………………………….235 EK-1…………………………………………………………………………………..244 KAYNAKLAR ............................................................................................................ 253 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................. 291 xii TABLOLAR Tablo-1: Gürcistan’a Ait 2016-2017 Yılı Genel Göstergeleri………………. 64 Tablo-2: Gürcistan’a Ait 2017-2018 Yılı Genel Göstergeleri………………. 65 Tablo-3: Gürcistan’a Ait Ceza-Suç İstatistiği……………………………….. 133 Tablo-4: 2012 Parlamento Seçimleri ve Oy Oranları……………………….. 220 Tablo-5: Gürcistan 2013 Başkanlık Seçim Sonuçları (27 Ekim 2013)……… 225 Tablo-6: 8 Ekim 2016 Gürcistan Parlamento Seçimleri: Seçime Katılım Oranları…………………………………………………………….. 230 Tablo-7: 8 Ekim 2016 Gürcistan Parlamento Seçimleri: Siyasi Partilere Göre Milletvekili Dağılımı………………………………………… 231 Tablo-8: Gürcistan 2018 Başkanlık Seçimleri İlk Tur Sonuçları…………… 233 GRAFİKLER Grafik-1: 2008-2018 Yılları Arasındaki İşsizlik Oranları……………………. 129 Grafik-2: Yolsuzluk Algılama Endeksi………………………………………. 134 Grafik-3: İsveç Sınırından Yapılan Sığınmacı Geçişleri (2007-2017)……….. 177 Grafik-4: Gürcistan’ın Rusya’ya İhracatı (1995-2017)………………………. 217 Grafik-5: Gürcistan’ın Rusya’dan İthalatı (1995-2017)……………………… 218 Grafik-6: 2018 yılı Gürcistan Başkanlık Seçimleri İkinci Tur Seçim Sonuçları 28 Kasım 2018………………………………………….. 234 xiii RESİMLER Resim-1: Gürcistan’ın 1951’den Günümüze Kadar Kullandığı Ulusal Bayrakları…………………………………………………………… 67 Resim-2: Batum’da Gürcistan ve Acaristan Bayrakları………………………. 68 Resim-3: Gürcistan’ın Dış Politika Öncelik Alanı Olarak NATO’yu Gördüğüne Dair Tiflis Caddelerindeki Bir Afiş…………………… 181 Resim-4: Gürcistan Eski Parlamento Binası Önünde Yan Yana Dalgalanan AB ve Gürcistan Bayrakları……………….………………………... 200 HARİTALAR Harita-1: 1320 Tarihli Karadeniz Havzası Haritası………………………….. 245 Harita-2: Gürcistan İdari Haritası……………………………………………. 246 Harita-3: Gürcistan Haritası (Özerk ve Otonom Bölgeler)………………….. 247 Harita-4: Ahıska Türklerinin Bulundukları Ülkeler………………………..... 248 Harita-5: Gürcistan’da Etnik Azınlıkların Durumu………………...………... 249 Harita-6: Gürcistan Kara ve Demir Yolları Haritası…………………………. 250 Harita-7: Gürcistan Kara Yolları Haritası……………………………………. 251 Harita-8: Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu………………………………………. 252 xiv KISALTMALAR Kısaltma Bibliyografik Bilgi A.g.e. Adı geçen eser A.g.m. Adı geçen makale A.g.k. Adı geçen kaynak A.yer. Aynı yer AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri AEB Avrasya Ekonomik Birliği AGİT Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı BDT Bağımsız Devletler Topluluğu Bkz. Bakınız BM Birleşmiş Milletler BTC Bakü-Tiflis-Ceyhan Çev. Çeviren Ed. Editör ENPI European Neighbourhood Policy Instrument G. Güney (Örneğin: Güney Osetya) GDP Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (Gross Domestic Product) GUAM Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan, Moldova IDPs Internally Displaced Persons K. Kuzey (Örneğin: Kuzey Osetya) Km Kilometre LNG Liquid Natural Gas MAP Membership Action Plan MENA Middle East North Africa (Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgeleri) NATO North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) NGO Non-Governmental Organization (Hükümet-dışı Organizasyon) OSCE Organization for Security and Co-operation in Europe (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) RF Rusya Federasyonu RT Russia Today s. Sayfa ss. Sayfa aralığı SPPD Strategic Pipeline Protection Department SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği STK Sivil Toplum Kuruluşları TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi xv Kısaltma Bibliyografik Bilgi UNHCR United Nations High Commissioner For Refugees (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği) USAID The United States Agency For International Development (Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı) vb. Ve benzeri yy. Yüzyıl 1 GİRİŞ Uluslararası ilişkilerin ve onun muhteva ettiği aktörlerin büyük değişimlerle karşı karşıya kaldığı günümüz dünyasında gelişim, dönüşüm ve yeniden oluşum kavramları gündem belirleyici başlıklar haline gelmiştir. Özellikle bilimsel anlamda yaşanan gelişimler toplumlar arası iletişim olanaklarının artmasına neden olurken, dünya kendini çift taraflı olarak hem “küreselden-yerele” hem de “yerelden-küresele” doğru hızlı bir şekilde etkileşim sürecinin içinde bulmuştur. Yaşanan bu çok yönlü etkileşim birçok değişimi de beraberinde getirmiştir. Özellikle kitlesel olarak tüm insanlığa hitab eden basım, yayın ve dağıtım kanallarının oluşması, internetin daha etkin kullanılmasına yol açarken, teknolojik gelişmelerin de birçok eski kavramın altını oyup yeni kavramlar ve düşünsel işleyişler ortaya çıkarması değişim halinde bir süreklilik oluşturmuştur. Bugün birçok alanda yaşanan bu değişim birey ve toplum üzerinde direkt olarak çeşitli yönde etkiler bırakmaktadır. Genel anlamda yaşanan tüm bu olaylar politik yaşamın geleneksel çizgisinden çıkarak yepyeni bir şekil almasına da neden olmaktadır. Öyle ki değişim tüm dünyada eş zamanlı bir yapı içinde vuku bulmamaktadır. Niteliği ve derecesine göre değişim de kendi içinde bir değişim arz etmektedir. Yer ve zaman bakımından bağdaşım göstermeyen olaylar fraktal bir hal almaktadır. Bir yerde var olan bir durumun yarattığı etki, diğer bir mekân söz konusu olduğunda aynı olmamaktadır. Bazen de yüzlerce km uzaklıktaki bir alanda meydana gelen bir olayın etkisi altına girmek, oldukça basit bir hal almaktadır. Bu açıdan bakıldığında hem mekânsal varoluş hem de zamansal akış eskiden anlaşıldığından daha farklı bir kavrayışla karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda modernist çerçeveyle tanımlanmış tüm geleneksel unsurlar tek tek sorgulanır hale gelir ve yaşanan değişim-dönüşüm çizgisinde yeniden ele alınmaya başlanır. Uluslararası ilişkilerin ana aktörü olan ulus-devlet de bu değişimle birlikte anlamını ve bilim içerisindeki o eski önemli konumunu yitirmeye başlar. Buna bağlı olarak uluslararası ilişkiler de genel anlamda değişikliğe uğramıştır. Artık uluslararası ilişkiler içinde ekonomik, siyasi ve sosyal vb. alanlarda farklı formlarda ilişkilerin ortaya çıktığı kaydedilmiştir. İlişki kanalları devletleri aşmıştır. Devlete nazaran çok daha küçük örgütlenme yapısı bulunan fakat etkisi ve potansiyeli daha büyük olan 2 çeşitli yeni aktörler türemiştir. Bu örgütlenmelere karşı uygulanacak yeni politik gereksinimlere ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Yani yeni aktörler ve yeni ilişki tarzları, bir nevi siyasi algının değişmesine genel çerçevede ise uluslararası ilişkilerin dönüşüm yaşanmasına ön ayak olmaktadır. Örneğin; kurulduğundan bu yana Facebook, Twitter vb. gibi üye sayısı milyarları bulan sosyal medya hesapları muazzam bir istihbarat ağı yaratırken, potansiyel bir silah görevi görmektedirler. İçinde bulunduğumuz 21.yy’da yaşanan bu genel değişim/dönüşüm çizgisi ulus- devlet yapılanmalarına da etki ederek bu alanda yeni bir dönemin başlamasına vesile olmuştur. Özellikle son dönemlerde ulus-devletin çalışma alanını sosyo-kültürel çevreye doğru kaydırdığı gözlenmektedir. Soğuk Savaş’ın bitimi ile birlikte uluslararası sistemde ciddi anlamda değişimlerin yaşandığına tanık olunmuştur. Bu dönem, yapısı itibariyle toplumsal hareketlerin yoğun olarak yaşandığı bir sürece işaret etmektedir. Bu süreçte toplum güçlenerek siyasi erk üzerinde büyük etkiler yaratan bir güç unsuru haline dönüşmüştür. Fakat bu tarih bir geçiş sürecine tekabül ettiği için toplumun sahip olduğu ve kullanabilir olan gücü sınırlı düzeyde kalmıştır. Tüm eski Sovyet Bölgesi’nde yaşanan değişimden Güney Kafkaslar da nasibini almıştır. Bu bölgede jeopolitik ve jeostratejik anlamda önemli bir konumu olan Gürcistan’ın da bu değişimden etkilendiği gözlenmiştir. Sovyetler Birliği içerisinde belki de en ayrıcalıklı bir alan ve yönetime sahip olan Gürcistan Sovyetleri, SSCB’nin dağılması ve ardından yaşanan bağımsızlık ilanı ile farklı bir siyasi konuma geçmiştir. Eski Sovyet ülkelerinin yaşamış oldukları gibi Gürcistan’da da ekonomik alan başta olmak üzere birçok alanda sorunlar baş göstermiştir. Gürcistan daha çok etnik ve milli anlamda siyasi çekişmeler ile gündeme gelmiştir. Ekonomiden çok topraksal bütünleşmeye ve ayrılıkçı hareketler ile mücadele etmeye önem veren yönetimler halkın sosyo-ekonomik durumunu göz ardı etmiş ve kalkınma arka planda kalmıştır. Siyasal bütünleşmenin ön plana alınması, diğer tüm alanları önemsiz hale getirmiştir. Bu durum Gürcistan’da toplumun 12 sene sonra bir karşı duruş ruhuna kapılmasına sebep olmuştur. Öyle ki 2003 yılının Kasım ayında yapılan parlamento seçimlerinin sonuçları hem ulusal hem de uluslararası mecralaca şaibeli bulunmuş ve akabinde tüm Gürcistan’da bu duruma karşı protestolar baş göstermiştir. 22 Kasım’da Şevardnadze 3 yeni parlamentonun açılışını yaparken Saakaşvili liderliğindeki halk meclis içine ellerinde güller ile gelmiş ve Şevardnadze’den yönetimi bırakmasını talep etmiştir. Bu olaya güvenlik birimlerinin müdahale etmemesi üzerine Şevardnadze görevi bıraktığını duyurmuştur. Fakat temelde siyasi bir boyutta gerçekleşen Gül Devrimi’nin giderek sosyo- ekonomik bir hal alması oldukça dikkat çekmiştir. Gürcistan’da halk, siyasi yönetimin güçlü bir şekilde insanı gözeten ve ona değer veren bir çizgiye ulaşmasını, sosyo- ekonomik sıkıntılarının karşılamasını talep etmiştir. Aslında bu noktada devrim, seçimlerde yapılan hileye karşı değil yozlaşmış sisteme karşı bir duruştur. Bu duruş modern düzenden bir kopuş, yapının bozumu ve mevcut düzene karşı bir direnç olarak algılanmaya başlanmıştır. Bu algı beraberinde postmodern siyasi yönelimlerin Gürcistan’da yaratmış olduğu etkiler üzerinde düşünüp çalışmayı gerekli kılmıştır. Bu çalışma da postmodern/postyapısal yaklaşım bağlamında Michel Foucault’un sorunsallaştırma, nesneleştirme ve özneleştirme metedolojisi çerçevesinde Gürcistan- Rusya ilişkilerini incelemek üzere kalme alınmıştır. Gürcistan’da yaşanan postmodern değişimin yönetim üzerinde ne yönde etkiler yarattığı, bu postmodern siyasi anlayışın Gürcistan iç ve dış politikası üzerinde yarattığı etkilerin Rusya ile olan ilişkilerinde ne derece önemli olduğunun incelenmesi çalışmanın özünü oluşturması bakımından önemlidir. Sadece Gürcistan’ın değil aynı zamanda Rusya’nın da bu siyasi anlayış çerçevesinde politikalar ürettiği kaydedilmiştir. Şöyle ki Rusya’nın Gürcistan iç politikasından beslenerek dış politik duruşunda postmodern eğilimlerde bulunduğu ve özelde ayrılıkçı bölgeleri kimlik-aidiyet ve kültür tabanlı destekleyerek hareketlendirdiği gözlenmiştir. Kendi iç meselelerinde bu politik duruşun aksine daha sıkı ve sert tutumlar sergilerken dış politikada bunun tam tersi olan bir ilkeyle hareket edebildiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu durum büyük güçlerin küçük devletleri bir nevi kapatma, yani onları nesneleştirici pratikler vasıtası ile sahip oldukları bilgi/iktidarın birer bilgi nesnesi haline getirdiklerine dair bir örnektir. Konumuz olan her iki devletin de bu pratikleri iç politikalarında uygulamalarının yanı sıra dış politikada da birbirlerine karşı birer silah olarak tanzim etmeleri oldukça dikkat çekicidir. Zaman zaman bu durum çerçevesinde oluşan dış politik kavga ve sataşmaların yerini, çatışma ve savaşa bıraktığı gözlenmektedir. 4 Nitekim 2008 yılında Gürcistan ile yaşanan savaş esnasında da postmodern savaş taktik ve uygulamalarının kullanılması, özellikle iletişim araçlarından internet ve medyanın tarafların haklılığını belirsizleştirmesi ve bulanıklaştırmasıyla birlikte savaşın cepheden çok cephe gerisinde yaşandığı algısı oluşmuştur. Her iki tarafın da söylemleri dikkate alındığında savaşın sebep ve sonuçlarının tek bir söylem içinde değerlendirilmesi imkânsız hale gelmektedir. Bu bağlamda kazanan ve kaybedenin ya da kazanmak ve kaybetmenin önemsiz bir hale geldiği anlaşılmış, günün politikasının hayat bulduğu bir dönemde Gürcistan-Rusya ilişkilerinin de postmodern yaklaşım çerçevesinden değerlendirmesine ihtiyaç doğmuştur. Çalışmanın ilk bölümü temel kavram ve kavrayışlara yer vermenin yanı sıra uluslararası ilişkiler bilimi içerisinde postmodernitenin açmış olduğu yeni bir boyuta da dikkat çekmektedir. Bu boyut içerisinde yer alan birçok metodolojik çalışma arasından bu tezin konusuna uygun olduğu düşünülen, Michel Foucault’nun sorunsallaştırma, nesnelleştirme ve öznelleştirme bağlamında eserlerinde kullanmış olduğu Foucault’ya özgü metodoloji şeçilmiştir. Bu tez Foucault’cu metodolojinin tarihten, sosyolojiden ve siyaset biliminden sonra uluslararası ilişkiler biliminde de kullanılabileceğini açıkça göstermesi açısından önemlidir. Teorik ve metodolojik çerçeveyi kapsayan bu bölümünde ayrıca Gürcistan-Rusya ilişkilerinin bu yönteme nasıl uyarlandığıyla ilgili bir alt başlık bulunmaktadır. İkinci bölümde ise postmodern söylemlerin Gürcistan’ın iç politikasında ne gibi değişimler yaşattığı ele alınmıştır. İlk olarak Gürcistan’ın SSCB’den bağımsızlığını kazanması aşamasında temel aldığı aşırı milliyetçi çizgi sorunsallaştırılmış ve bunun iç siyasette günümüze kadar yaratmış olduğu etkiler incelenmiştir. Bu bağlamda ayrılıkçı bölgeler ile sorunsal hale gelmesi muhtemel olan alanların Gürcistan devletince nasıl nesneleştirildikleri ve aynı anda nasıl özgür özne haline geldikleri tartışılmıştır. Diğer taraftan devlet organlarının ve diğer siyasal kurumların postmodern söylemlerden ne derece etkilendikleri ele alınmıştır. Bunun dışında siyasi dönüşümlerde aktif rol oynadıkları bilinen sivil toplum kuruluşlarının bu postmodern çağda, Gürcistan’da modern siyasete nasıl hizmet ettikleri eleştirilmiştir. Diğer taraftan, Gürcistan toplumundaki siyasi iktidara/partilere duyulan güvensizlik, ideolojinin modern dönemde siyasette kapladığı yeri konu/sorun (çevre,sağlık-göç,yoksulluk) 5 temelli politikalara bırakması vb. konular değerlendirilmiştir. Bu bölümde son olarak postmodern siyasetin karşılaştığı sorunlara değinilmiş ve Gürcistan’da demokratikleşme, siyasi temsil, ekonomi gibi alanlardaki etkileri üzerinde durulmuştur. Yukarıda değinilen tüm bu konular içinde nesneleştirme pratiklerinin nasıl olup da birey/toplum ekseninde bir değişime neden olduğu tarihsel olarak incelenmiştir. Üçüncü bölüm ise iç politikadan ziyade dış politik süreçte meydana gelen olayların bu kez Gürcistan’ın nesneleştirilmesini yani bir bilgi/iktidar ekseninde bilgi nesnesi haline dönüşmesini incelemiştir. Gürcistan’da iç politik süreçte yaptığı nesneleştirme hareketlerinin kendi özneleşmesinin önünde nasıl birer engele dönüştüğü açıklanmıştır. Ayrıca Gürcistan’ın iç dinamiklerinde ayrılıkçı bölgeler üzerinde yürütmüş olduğu politikaların dış politikasında yaratmış olduğu siyasal çıkmaza vurgu yapılmıştır. Bu bağlamda tam bağımsız dış politika sergileyemediği farklı bilgi/iktidar eksenleri arasında kaldığı değerlendirilmiştir. Ana bilgi/iktidar alanları olarak Rusya, ABD ve AB’nin Gürcistan dış politikasında etkin olmak için hangi nesneleştirme pratiklerine başvurdukları incelenmiştir. Bu nesneleştirme pratiklerinin ise Gürcistan’ın özneleşmesine ne yönde katkı sağladıkları tartışılmıştır. Ayrıca Rusya, ABD, AB arasındaki güç mücadelesinde ortada kalan Gürcistan’ın aslında tüm Kafkasya hatta geniş manada Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu bölgeleri için ne derece önem arz ettiği detaylıca belirtilmiştir. Bununla birlikte farklı bilgi/iktidar eksenlerinin Gürcistan dış politikasında karar verme mekanizmalarına da etki ettikleri dile getirilmiştir. Dördüncü bölümde ise Gürcistan-Rusya ilişkilerine değinilmiş ve bunun postmodern söylemler çerçevesinde nasıl geliştiği, postmodern durumun ikili ilişkilere nasıl etki ettiği incelenmiştir. Diğer yandan iki ülkenin savaşın eşiğine nasıl geldikleri araştırılmış, savaş öncesinde, sırasında ve sonunda yaşanan gelişmelere yer verilmiştir. Özellikle bu bölümde ikili ilişkilerde geleneksel tutum ve anlayışın hüküm sürmediği belirtilmiştir. Özellikle Gül Devrimi sonrasında Rusya’nın bilgi/iktidar ekseninden uzaklaşan bir Gürcistan’la karşı karşıya kalınmıştır. Bilgi/iktidarın ABD ve NATO’nun yer aldığı Atlantik ile AB’nin yer aldığı Avrupa eksenine doğru kaydığı anlaşılmıştır. İktidarların karşı karşıya kaldığı 2008 Savaşı ve ardından Gürcistan-Rusya ilişkilerinin uluslararası 6 bir boyut kazandığı, üçüncü tarafların etki derecelerini arttırdığı gözlenmiştir. Bu kez aynı zamanda Gürcistan iç siyasi tercihlerinde yaşanan değişimlerin Gürcistan-Rusya ilişkilerinde etkili olduğu, içte yaşanan değişimle birlikte bu duruma karşı yeni nesneleştirme süreçlerinin işlemeye başladığı tespit edilmiştir. Bu bakımdan Gürcistan- Rusya arasındaki ikili ilişkilerin düzeltilmesi ve eski haline dönmesinin önünde diğer iktidar alanlarının (Avrupa ve ABD’nin) hala etkin bir şekilde rol aldığı değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, Gürcistan-Rusya ilişkilerinin Foucault’nun nesneleştirme ve özneleştirme pratikleri çerçevesinde incelenmesi mevcut duruma bir eleştiri ortaya koymaktadır. Bu eleştiri, bir ülkenin nesneleştirme pratikleriyle iç siyasetini organize ederken diğer devletler ile ilişkilerinde nasıl bir bilgi nesnesi haline dönüştüğünü açıkça ortaya koyması bakımından önemli görülmüştür. Ayrıca araştırma boyunca taraflara ait karşılıklı okumaların yapılarak hem Gürcistan hem de Rusya’nın olayları yorumlama tekniklerine dikkat edilmiştir. İngilizce kaynaklar yanında Rusça kaynaklara da yer verilmesi bu tarihlerin ortaya çıkartılmasında oldukça faydalı olmuştur. Gürcistan’da alan incelemesi yapılmış ve ülkenin içerisinde bulunduğu durumu yakından incelenme şansı yakalanmıştır. Tezin oluşumunda detaylı kaynak taraması yapılarak konuyla ilgili kitap, dergi, akademik makale, rapor, gazate makalesi vb. yazılı metaryeller kullanılmıştır. Bu kaynakların bir kısmı alan çalışması sırasında Tiflis’ten bir kısmı da Kars, Ankara, İstanbul ve Bursa’da yer alan devlet kütüphaneleri ile üniversite kütüphanelerinden, ayrıca internet ağı üzerinden elde edilmiştir. 7 BİRİNCİ BÖLÜM TEORİK ALTYAPI: POSTMODERNİZM VE POSTMODERN SİYASİ SÖYLEMLER 1. POSTMODERNİTENİN MODERN TANIMLAMALARI Schreiber geçtiğimiz yüzyılda bilimde yaşanan gelişmelerin ve değişimin bilgiye erişimi kolaylaştıran tekniklerin artmasıyla tüm alanlarda etkin bir biçimde gözlendiğine değinmiştir. 1 Bu gelişim içinde bulunduğumuz 21.yy’da yadsınamaz bir dereceye varmış ve bilimdeki gelişmeler dolaylı ve dolaysız yollardan siyasal hayata da etki etmiştir. Kavramların üzerine yüklenen anlamların da kendiliğinden değişim gösterdiği bu durumda tanımlamanın da ayrı bir sorunsal olarak ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Modernist bakış açısına göre tanımlanan her duygu ve düşünüş hali de paradigma farklılıkların kabul edilmesiyle birlikte kimi kesimlerde ya reddedilmiş ya da belirli bir takım değişimlere sahne olmuştur. Postmodern bakış bu farklılıkların ortaya çıkmasında önemli rol üstlenmiştir. Ayrıca değişim algısı insanoğlunu bilimsel bilginin oluşması sürecinde faydalanılan metot ve değerler hususunda da düşünmeye sevk etmiştir. Arı’nın da ifade ettiği gibi, bilimde egemen olan teorilerin eleştirilmesi ve bu teorilerin inşa edildiği temellerin sarsılması konusunda postmodernizm oldukça etkili olmuştur. 2 Bu derin eleştiri bilimin de sorgulanır hal almasına sebep olmuştur. Bu bağlamda bilimsel bir tanımlama yapmanın da sakıncalı olacağı fikri ortaya çıkmıştır. Gregorios’un değimiyle sübjektif (öznel) olmayan objektifliken (nesnel) söz edilemeyeceği gibi hiçbir bilimsel teori de insanın öznelliğinden ayrılamaz ve bu bakımdan tarafsız, nesnel bir bilginin olamayacağı varsayılmıştır. 3 1 J-J.Servan-Schreiber, Bir Toplumun Uyanışı: Fransa’da ve Dünyada Mayıs-Haziran 1968 Gençlik Hareketleri, çev. Necdet Sander, İstanbul: Sander Kitabevi, 1968, s. 30. 2 Tayyar Arı, “Uluslararası İlişkilerde Büyük tartışmalar ve Post-Modern Teoriler”,Postmodern Uluslararası İlişkiler Teorileri-2: Uluslararası İlişkilerde Eleştirel Yaklaşımlar, der. Tayyar Arı, Bursa: Dora Yayınları, 2014, s.23. 3 Paulos Mar Gregorios, “Foreword”, Raghwendra Pratap Singh, Philosophy Modern and Postmodern, New Delhi: Intellectual Book Corner Pvt. Ltd., 1997, s. viii. 8 Tanımlar post-modernistlerin üzerinde bir hayli tartıştığı nesnellik niteliğini üzerlerinde taşıdıklarındandır ki Kumar, postmodernist yazar ya da filozofların postmodernizmin ne olduğuyla ilgili bir tanımlama yapmakta ısrar etmediklerini çünkü bilimsel tanımlamaların modernist söylemlerle ilişkin olduğunu dile getirmiştir. 4 Burada tanımlamanın ve onu yorumlamanın yaratacağı negatif durum bir bakıma Derrida’nın çalışmalarında bahsettiği dil oyunları ve anlamsal eklemelere gönderme yapmaktadır. Örneğin, Derrida dil üzerine yapmış olduğu çalışmasında okumaların içsel ve metne bağlı kalması gerektiğinden, metnin dışına çıkarak göndermeler yapan herhangi bir eklemenin tehlike arz ettiğini dile getirmektedir. Bu bağlamda bir slogan haline gelen “metnin dışında birşey yoktur” 5 cümlesini kurarak bir dizi tartışmayı da peşinden sürüklemiştir. 6 Derrida modernizmin kıskacında yoğrulmuş olan “konuşma” ve “yazı” pratiklerinin ikili dikotomisine karşı bir duruş sergileyerek Batı’nın yazıya karşı konuşma üzerindeki hiyerarşik üstünlüğü tanımasına yönelik oluşan ön kabulü yapıbozuma uğratmaktadır. 7 Böylelikle Postmodern söylemin temel dinamikleri arasında yer alan anlam ve yorum daha da önem kazanırken farklılığa ve çeşitliliğe vurgu yapılmaya başlanmıştır. Derrida “Positions” adlı eserinde “différance” kelimesine birkaç farklı anlam yüklemiştir. Bunlardan bir tanesinde ise différance’ın farklı şeyler üreten ve farklılaştıran hareketi kastettiğini ifade ederek dil içerisinde oluşturulan tüm karşıt kavramların üretilmesine dikkat çekmiştir. 8 Derrida dil üzerinde etkin olan sesler ve sembollerin ilişkiselliği üzerinden analizler yapmıştır. Derrida’nın dil eleştirilerinin yanı sıra hakikat ile anlamın Batı felsefesi geleneğinde yorumlanma şekillerine yönelik eleştirileri de bulunmaktadır. 9 4 Krishan Kumar, Sanayi Sonrası Toplumdan Post-Modern Topluma: Çağdaş Dünyanın Yeni Kuramları, 4. Baskı, çev. Mehmet Küçük, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2013, s. 129. 5 "il n'y a pas de hors-texte" orijinal metinde geçen şeklidir. Yazar bu söylemini “Of Grammatology” adlı eserinde açıkça ifade eder. 6 Jacques Derrida, Of Grammatology, (Corrected Edition) Translated by Gayatri Chakravorty Spivak, Baltimore: The Johns Hopkins University Press, 1997, ss.158-159. 7 Neville Wakefield, Postmodernism: The Twilight of the Real, London: Pluto Press, 1990, s. 25. 8 Jacques Derrida, Positions, Translated and annotated by Alan Bass, Chicago: The University of Chicago Press, 1981, ss. 8-9. 9 Victor E. Taylor, “General Commentary”, Postmodernism: Critical Concepts, edt. Victor E. Taylor and Charles E. Winquist, London: Routledge, 1998, s. xv. 9 Derrida’nın bu çözümlemesi Postmodern sosyal alanda da etkisini göstermiştir. Derrida ile başlayan bu farklılıkları olumlama vurgusu anlayış ve kavrayış çeşitliliğinin de gün yüzüne çıkmasına ön ayak olmuştur. Toplumdan topluma, bireyden bireye değişen tanımlamalar için ortak bir zemin bulunamaz hale gelmiş ve kesin yargılar yerine genel geçer hususlar üzerinde daha çok durulması gerektiği esas alınmıştır. Bu bağlamda Postmodernizmin aslında ilk etapta yapmak istediği şey, kesin tanımlamaların düşünce ve algı üzerinde yapmış olduğu derin izleri göstermek olmuştur. Bunun dünya üzerindeki diğer bir yansıması ise, Batı felsefesine ve batılı göstergelere dayanan bir hegemonyanın artık son bulması gerektiği, dünyada batılı olmayan söylemlerin de yer aldığı, artık batının hiyerarşik üstünlüğünün kabul edilemeyeceği vb. fikirlerin yaygınlaşması şeklinde tezahür etmiştir. Yeni bir düşünüş ve algılayış biçimi olarak birçok alanda yaygın hale gelen bu postmodern anlayış aynı zamanda kendini birçok bağlamda ifade etmenin yollarını aramaya başlamıştır. Örneğin Knutsen çalışmasında Sovyet tarzı komünizmle beraber Soğuk Savaş’ın ortadan kalkmasını modern tarihin sonu olarak değerlendirmiştir. 20. yy’ın Batı’nın hâkim konumunu yitirdiği bir zaman dilimi olarak belirtirken bunun nedenlerini 1. ve 2. Dünya Savaşları ile Soğuk Savaş’a bağlamıştır. 10 Bu şekilde düşünüldüğünde ise Modernitenin bitiminin tarihsel olaylar referans alınarak anlatılmaya çalışıldığı kaydedilmektedir. “Postmodernizm”in terimsel olarak kullanım yaygınlığı oldukça çeşitli olduğundan anlamlandırılması ve anlaşılması daha da zorlaşmaktadır. Fakat birçok farklı alandan farklı bakış açılarıyle ele alınması bu kelimenin anlam bakımından zenginleşmesine de katkı sağlamıştır. Harvey’in söylemiyle postmodernizm modernizmle ilişkisinde yaşadığı zıtlıklar ve ayrılıklar bağlamında ele alınmaya başlanmıştır. 11 Bazen de postmodern söylem Aydınlanmayla birlikte ortaya çıkan modernitenin artık insani ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmesi sonucunda O’na karşı, bir karşı duruş şeklinde de algılanmaktadır. 12 10 Torbjorn L. Knutsen, A history of International Relations Theory, Second Edition, Manchester: Manchester University Press, 1997, ss. 266-267. 11 David Harvey, Postmodernliğin Durumu, Çev. Sungur Savran, 6. Baskı, İstanbul: Metis Yayınları, 2012, s. 21. 12 Roberta Garner, Contemporary Movements and Ideologies, New York: McGraw-Hill, 1996, ss. 97-99. 10 Ward’ın değimiyle postmodernizm ilk önce sanat alanında ortaya çıkarak diğer alanlar üzerinde etki etmeye başlamıştır. Özellikle toplum bilimlerine olan etkisini arttırmaya başladığı anda değişim ve dönüşüm kavramlarına yön veren ve onları açıklayan bir terim olarak ele alınmaya başlanmıştır. 13 Postmodernizmin sosyo-kültürel ve siyasal değerlendirmelerinin yanı sıra genel olarak ne ifade ettiğini anlamlandırmak gerekmektedir. Bu yüzden çeşitli alanlarda yer alan postmodernite tanımlarına kısaca göz atmanın faydalı olacağı değerlendirilmiştir. Cooper’ın ifadesiyle “(…) postmodernite genellikle post-yapısalcılık, post-ampirizm, post-metafizik, post-sanayileşme ve post-hıristiyan gibi isim ve sıfatlarla ilişkilendirilmektedir.” 14 Bu yüzden terimlerin vurguladığı olgulara da dikkat etmek gerekmektedir. Burada ‘post’ ekinin zamansal mı yoksa durumsal mı olduğu tartışmalı bir hal almaktadır. Postmodernizimle ilişkili tartışmalarda postmodernizmi anti-modernizm olarak tanımlayan argümanlara da rastlanmaktadır. Bunu iddia edenler, post-modernizmin esas olarak modernizmin savunduğu temel varsayımlara karşı bir başkaldırı şeklinde oluştuğunu varsaymışlardır. 15 Zeka, Postmodernizm: Jameson Lyotard Habermas Zeka adlı eserinde postmodernizmi modernlikle bir hesaplaşma şeklinde yorumlamıştır. 16 Bu hesaplaşmayı yapan belki de en önemli düşünür modernitenin kendine temel aldığı meta anlatıların artık işlevselliğini yitirdiğini savunan Lyotard olmuştur. Lyotard çalışmasında postmodern kelimesini toplumun bilgi durumunu tanımlamak için kullandığını belirtirse de; terim 19. Yüzyılın sonundan beri bilimde, edebiyatta ve sanattaki kuralların değişimiyle birlikte bunu takip eden kültürel dönüşümlerin durumunu belirlemek için de kullanılmıştır. 17 13 Glenn Ward, Theach Yourself Understand Postmodernism, London: McGraw-Hill, 2010, s. 1. 14 Barry Cooper, The Restoration of Political Science and the Crisis of Modernity, New York: The Edwin Mellen Press, 1989, s. 109. 15 P. Stuart Robinson, “Individualism, Identity, and Community in Globalizing Postmodern Society”, International Relations and the Third Debate: Postmodernism and Its Critics, ed. Darryl S. L. Jarvis, Westport: Praeger Publishers, 2002, s. 174. 16 Necmi Zeka, Postmodernizm: Jameson Lyotard Habermas Zeka, çev. Gülengül Naliş ve Dumrul Sabuncuoğlu, İstanbul: Kıyı Yayınları, 1990, s. 10. 17 Daha fazla bilgi için bkz. Jean-François Lyotard, “The Postmodern Condition”, ed. Stephen Eric Bronner, Twentieth Century Political Theory, 2nd. Edition, Newyork: Routledge, 2006, s. 399. 11 Fakat yine de postmodernizmin tanımlanması için modern anlatıya gerek duyulmakta ve onun bilime sağlamış olduğu kavram ve değerler çerçevesinde postmodernizm anlamlandırılmaya çalışılmaktadır. Bu yüzden Postmodern anlatı kendisini bir düşünce akımı ya da bir teori olarak görmeden söylem üzerinden açıklama yapmayı tercih etmektedir. Örneğin, Goodchild çalışmasında, Deleuze ve Guattari tarafından ortaya atılan söylem sorunsalına vurgu yaparak bunun farklı bir boyutta ele alınması gerektiğinden bahsetmektedir. Söylemin nesnelleştirici bir şey olarak algılanmasını eleştirmektedir. 18 Bu bağlamda söylem sonuç odaklı olmaktan çok ucu açık, objektif olmaktan çok subjektif, kesin olmaktan çok genel geçer olan postmodern özellikleri üzerinde taşımaktadır. Alvesson’a göre söylemler; dünyayı, aynı zamanda bireyin öznelliğini şekillendirirken onlara yaşadıkları dünyada belirli bir kimlik ve varoluş sunmaktadırlar. Bu bağlamda kimliklendirme ile ilgili birçok şey söylemin içinde kurgulanmıştır. 19 Evre’de “(…)varolanların oluşturulduğunu/inşâ edildiğini îmâ etmektedir. Dolayısıyla, şeyler, mutlak, aşkın ve ebedi değildir; tam tesine değişkendirler.” 20 Bu değişken duruma yönelik olarak postmodern söylem, bilimsel düşüncenin ortaya çıkarmış olduğu üst-anlatıların meşrulaştırılmasında öne sürülen temellerin sarsılmasına neden olmuştur. 21 Üst-anlatıların çeşitli disiplinlerde sunmuş oldukları kesin yargılar da bu şüphecilikten etkilenerek değişim göstermiş ve uluslararası ilişkiler, siyaset gibi bilimlerde teorik açılımların oluşmasına sebep olmuştur. Realizm, neo- realizme; liberalizm, neo-liberalizme; marksizm-noe-marksizm’e geçiş yapmıştır. Fakat yine de postmodern ruhun karşısında üst-anlatıların yok olmadıkları bu duruma karşı direnerek, çağa ayak uydurarak anlam tazelemesine geçtiği gözlenmiştir. Postmodernizm bir teori olmaktan uzaktır. Çünkü postmodern olan kesin ve değişmez yargılar, prensipler üzerine kurulu olmaktan ziyade sürekli değişerek evrim 18 Philip Goodchild, Deleuze&Guattari: Arzu Politikasına Giriş, çev. Rahmi G. Öğdül, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2005, s. 226. 19 Mats Alvesson, Postmodernism and Social Research, Buckingham: Open University Press, 2002, s. 49. 20 Bülent Evre, Postmodern Paradoks ve Siyaset, Ankara: Adımlar Yayınevi, 2009, s. 94. 21 Bkz. Alvesson, a.g.e., s. 54-55. 12 geçirdiği için sabit bir bakış açısına ihtiyaç duymamaktadır. 22 Postmodernizm bu bağlamda nesnel gerçekliği, bilgi için gerekli görülen sağlam temelleri reddederek temel kuramlara karşı olumsuz değerlendirmelerde bulunmaktadır. 23 Zaten “postmodernistler, “herşeyin teorisini” yazmanın artık imkânsız olduğunu savunur (…).” 24 Bu bağlamda modernitenin üzerinde hasssasiyetle durduğu nesnellikten ziyade postmodernde öznelliğe doğru bir kayma söz konusudur. Kendi özüne dönüş, öz benliği nesneleştirmekten uzak yalın haliyle anlayış ve kavrayış formu üzerinde yükselmektedir. Kimi yazarlar tarafından Postmodernizm modernitenin bir tekrarı onun bir uzantısı olarak görülse de postmodernizmin dünyaya modernitenin hâkim olduğu dönemlerden oldukça farklı bir anlayış ve işleyiş getirdiği düşünülmektedir. Bauman’ın değindiği üzere “Postmodernite kendine belli bir mesafeden bakan, kayıp ve kazançlarının envanterini çıkaran, kendi psikanalizini yapan, değersiz ve yersiz bulunup daha önce asla dile getirilmeyen bir takım niyetleri keşfetme olgunluğuna erişen modernitedir”. 25 Sonuç olarak bu dönem zamansal olarak ele alınsa bile içinde bir takım yenilik ve değişim barındırdığı için bir önceki dönemden farklı olarak değerlendirilmektedir. 2. POSTMODERN SÖYLEMİN TEMEL DİNAMİKLERİ 2.1. AYDINLANMA ELEŞTİRİSİ Postmodernizm, Sim’in ifadesinde ise moderniteyle birlikte anılan aydınlanma döneminin sonuna işaret etmektedir. 26 Postmodernistler modern çağın izlerini Aydınlanma fikrinde bulmaktadır. Bu fikir tüm bir kıta üzerinde bilimden sanata, siyasetten ekonomiye birçok alanda gelişimin sağlanmasında önemli bir rol oynamıştır. Aklın ön plana çıkmasıyla 22 Ward, a.g.e., s. 2. 23 Stephanie Lawson, International Relations, Second Edition, Cambridge: Polity Press, 2012, s. 55. 24 Glenn Ward, Postmodernizmi Anlamak, çev. Tufan Göbekçin, İstanbul: Optimist Kitap, 2014, s. 266. 25 Zygmunt Bauman, Modernity and Ambivalence, New York: Cornell University Press, 1991, s. 272. 26 Stuart Sim, Postmodern Düşüncenin Eleştirel Sözlüğü, çev. Mukadder Erkan ve Ali Utku, Ankara: Ebabil Yayınları, 2006, s. 209. 13 Ortaçağ’ın halkalara dayatmış olduğu dogmatik pratikler önemini yitirmiştir. Çünkü aydınlanma ile birlikte rasyonel aklın kendini yeniden tanımladığı öngörülmüştür. Akıl sayesinde insanın sanatta, siyasette, felsefede kendine daha özgür bir alan yaratabileceği fikri hâkim olmuştur. Aydınlanma ile ilgili en önemli eseri 1784 yılında Immanuel Kant kaleme almıştır. Kant Aydınlanmayı insanoğlunun kendi kendini maruz bıraktığı vesayetten kurtulması olarak tanımlamıştır. Vesayeti ise insanoğlunun bir başkası olmaksızın kavrama becerisini kullanamaması hali olarak yorumlamıştır. 27 Fakat aydınlanmayla birlikte eş anılan modernite bireyin aklını özgürce kullanmasına izin vermeyen ve onu belirli rasyonel sınırlarla kuşatan başka bir aklın domine ettiği siyasal bir sistemin yerleşmesine zemin hazırlayarak, bireysel özgürlüğün üzerinde bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Nitekim Fransız İhtilali ile birlikte batılı ülkeler siyasi anlamda bu fikri kullanmaya devam etmişler ve aydınlanma fikrine farklı bir yorum getirilmiştir. Kant aynı çalışmada insanoğlunun kendi kendini vesayete maruz bırakmasına akıl eksikliğinin neden olmadığını ifade etmiş, fakat bunun nedenini insanoğlunun aklı kendi başına kullanma kararlılığı ve cesaretinden yoksun olmasına bağlamıştır. Bu yüzden ilk olarak Romalı Şair Horece’ın yazılarında kullandığı Latince “Sapare Aude!” 28 kalıbını kullanarak bunun aydınlanmanın mottosu olduğunu dile getirmiştir. 29 Kant’ın hangi kısıtlamaların aydınlanmaya engel olup olamayacağıyla ilgili vermiş olduğu görüşünde aklın kamusal kullanımının her daim özgür kalması gerektiğini, aklın kişisel/özel kullanımının ise aydınlanmaya helal getirmeyecek şekilde bir sınırlama altına alınabileceğini savunmuştur. 30 Postmodern dönemde aklı sınırlamaya tabi tututan modern düşünceye karşı bir eleştiri dalgası doğmuştur. Foucault Kant’ın Aydınlanma fikrine değinerek aklın meşru 27 Immanuel Kant, “What is Enlightenment?”, 1784, http://www.indiana.edu/~cahist/Readings/2010Fall/Islam_and_Modernity/Kant_Enlightenment.pdf, s.1, (3.12.2018). 28 Sapare Aude söz grubu “bilmeye cesaret et” anlamında kullanılmaktadır, Roma’da daha çok moral anlamda desteklemek için söylenen bir sözcük kalıbıdır. Kant’ın kullanımı ise : Bilmeye cesaret et! “Kendi aklını kullanman için cesaretin var!” şeklindedir. Bkz. http://www.wikiwand.com/en/Sapere_aude, (3.12.2018). 29 Kant, a.g.m., s.1. 30 a.g.m., s.2. http://www.indiana.edu/~cahist/Readings/2010Fall/Islam_and_Modernity/Kant_Enlightenment.pdf http://www.wikiwand.com/en/Sapere_aude 14 olmayan ve meşru kullanımları arasındaki ifade ayrımına dikkat çekmiştir. Kant’ın aydınlanma tanımı ile aklın meşru kullanımının bağlı olacağı şartların hangi otorite tarafından belirleneceği bir eleştirel boyut ortaya çıkartmaktadır. 31 Foucault’cu perspektiften bakıldığında Kant’ın tanımladığı Aydınlanmanın da belirli şartlara ve otoriteye bağlandığı aslında bireye sunduğu aklın özgürce kullanım anlayışını bir takım koşullar altında tahakküm altına aldığı anlaşılmaktadır. Norrris’in değerlendirmesine göre Foucault, Feodal dönemle Modern dönemin kıyaslanarak insanoğlunun kısmen uygarlaştığını savunan fikri Aydınlanma hatası olarak değerlendirmiştir. 32 Oysaki her dönemin kendine özgü bir takım özelliklere sahip olduğu bu yüzden o dönemin koşulları çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği bilinmektedir. Fransız Devrimi’yle başlayan siyasi süreçte de ulus-devlet, üst anlatılara dayanarak gücünü maksimize etmeye devam ederek insanlığın yönetimdeki rolünü ikinci dereceye atmıştır. Touraine’nin belirttiği gibi nihayetinde “yolunu akıldan ayıran bireysel özne siyasi ve ekonomik anlamda egemen olan güce tabi olmuştur”. 33 İnsanoğlu Foucault’nun büyük kapatılma diye bahsettiği bir sistem içerisinde iktidar tarafından hapsedilirken aynı zamanda bu iktidar ilişkisinin bir tarafı olarak kendi kendisini hapsetmiştir. Aydınlanma, batı tarzı düşünce mantığının köklerini kendisinde bulduğu kamu aklı, laik liberalizm, demokrasi ve moderniteyle eşleştirilen bir üst söylem alanı yaratan, Batı’nın haklılığına hizmet eden bir anlayış olarak yorumlanmıştır. 34 Bilimi ve teknolojiyi de yanına alan modernitenin tüm dünyada pozitif bir etki gösterdiğine yönelik bir inanç oluşmuştur. Aydınlanmadan önce gelenek ve dinin baskın olduğu dönemlerde ilerleme kavramından bahsedilmediği, aydınlanmayla beraber ortaya çıkan ilerleme fikri deneysel yöntemi esas alan pozitivizme bağlanmıştır. Pozitivist bilginin kaynağında da bilim olmasından dolayı ilerleme bilimle 31 Michel Foucault, “What is Enlightenment?” ed. Paul Rabinow, The Foucault Reader, New York: Pantheon Books, 1984, ss. 36-38. 32 Christopher Norris, The Truth About Postmodernism, Oxford: Blackwell Publishers, 1993, s. 257. 33 Bkz. Alain Touraine, Critique of Modernity, Massachusetts: Blackwell Publishing, 1995, s. 152. 34 Michael A. Peters, “The Enlightenment and its Critics1”, Educational Philosophy and Theory, 13 Nov 2018, To link to this article: https://doi.org/10.1080/00131857.2018.1537832, (3.12.2018). https://doi.org/10.1080/00131857.2018.1537832 15 ilişkilendirilmiştir. 35 Fakat Ward’ın da eleştirdiği üzere, aslında bilimin çevreye vermiş olduğu zarar çok fazladır. Bilimin insanlığın hizmetine bir dizi kolaylık ve fayda getirdiği inkâr edilmemekle birlikte bunun yanı sıra, insanlığın yıkımında etkili olmuş nükleer ve kimyasal silahların da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda bilimin ilerlemeyle eş tutulmasına karşı büyük bir eleştiri doğmuştur. 36 Bu bağlamda Aydınlanmaya karşı büyük bir şüphe duyulmaya başlanmış ve modernliğin sunduğu bilginin sorgulandığı kaydedilmiştir. Diğer yandan Eagleton’a göre postmodernistlerin ilerlemeye olan inançları yoktur, çünkü ilerleme fikri tarihselliğe vurgu yaparak onu tek bir perspektiften incelemeyi ve bütün olarak kabul etmeyi gerektirmektedir. 37 Ayrıca aydınlanma ile temelleri atılan pozitif bilim ve teknolojik gelişmelerin tüm dünya üzerinde paralel bir etki yaratmadığı, yaratsa bile çok farklı etkiler ortaya çıkardığı kaydedilmiştir. Özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın tüm insanlığa yaşatmış olduğu derin acılar aydınlanma ile gelen ilerleme fikrinin her zaman iyi yönde gerçekleşmediğini açıkça ortaya koymuştur. Adams’ın ifade ettiği gibi modernliği bir proje olarak gören postmodernistlere göre bu ilerleme fikri gerçeği yansıtmadığı için iflas etmiştir ve modernitenin oldukça üzerinde durduğu bu fikrin inandırıcılığı sorgulanmaya başlanmıştır. Artık bir nevi modernite devri kapanmış ve postmodern bir çağ başlamıştır. 38 Ek olarak Mouffe çalışmasında Batı’nın ortaya atmış olduğu evrensel bir modernite’nin olamayacağını bunun dışında dünya üzerinde farklı biçimlerde oluşmuş modernitelerin bulunduğu gerçeğini dile getirmiş ve çoğulculuğa dikkat çekmiştir. 39 Bu bağlamda dünyada salt Batı felsefesi ve dogmalarının ön kabulüne dayanan bir sistemin hâkim olmadığının farkına varılması ile birlikte, değerler ve kavramlar üzerinde de 35 Kenneth Allan, Contemporary Social and Sociological Theory: Visualizing Social Worlds, Second Edition, Los Angeles: Sage, 2011, ss. 4-5. 36 Ward, Postmodernizmi Anlamak, s. 260. 37 Terry Eagleton, Kuramdan Sonra, çev. Uygar Abacı, 2. Baskı, İstanbul: Literatür Yayınları, 2006, s. 183. 38 Ian Adams, Political Ideology Today, 2.Edition, Manchester: Manchester University Press, 2001, s. 290. 39 Bkz. Chantal Mouffe, Siyasal Üzerine, 2.Baskı, çev. Mehmet Ratip, İstanbul: İletişim Yayınları, 2013, ss.141-143. 16 değişimlerin olduğu gözlenmiştir. Örneğin Ruby’e göre modernite zamanında icat edilmiş ve tanımlanmış özne, ulus, sınır vb. bir dizi kavramın revizyona uğradığı ve tekrardan ele alındığı kaydedilmiştir. 40 Erdem’e göre, Aydınlanma felsefesi ile Batı’da oluşan tekelci görüş, Postmodernizm savunucuları tarafından ciddi anlamda eleştiriye tabi tutulmuştur. Özellikle batı dışı topluluklarda batının sahip olduğu rasyonalite ile ideolojiler, medeniyet ve kültür dayatması çeşitli açılardan yapıbozumuna uğratılarak, reddedilmiştir. 41 Postmodernliği modernliğin radikalleşmesi olarak gören Giddens da Batı’nın merkezi konumunu yitirmesiyle birlikte sistemsel değişimlerin yaşandığına dikkat çekmiş ve bunu değişen güvenlik algısıyla ilişkilendirmiştir. 42 Modern dönem tüm insanlık için sunmuş olduğu yeniliklerin yanısıra daha fazla güvenlik ve daha fazla risk mefhumunu beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda postmodernistler temelde aydınlanmaya karşı yaptıkları eleştirileri modernistlere yönelttikleri eleştiriyle birleştirmişlerdir. 2.2. BÜYÜK ANLATILARIN TERKİ Malpas, siyasal ya da dini olsun tüm büyük anlatıların dünyanın işleyişiyle alakalı olan birtakım inanç ve bilgi sistemleri kurarak, öznenin bu dünyadaki yerini konumlandırdığını ve nasıl davranması gerektiğiyle ilgili hükümler sunduğunu ifade etmiştir. 43 Harvey’e göre postmodern anlayış bütünleştiren tüm tanımlamaların karşısında yer almaktadır. Büyük anlatıların bütünleştirici temellerinin sarsıldığı bu dönemde 40 Bkz. Christian Ruby, Siyaset Felsefesine Giriş, çev. Aziz Ufuk Kılıç, İstanbul: İletişim Yayınları, 2012, s. 95. 41 Bkz. Tevfik Erdem, “Postmodernizmin “Ötekisi” Hangi “Öteki” ?”, Ankara, Düşünen Siyaset: Postmodernizm, Sayı. 21, 2005, ss. 106-107. 42 Anthony Giddens, Modernliğin Sonuçları, 4. Baskı, çev. Ersin Kuşdil, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2010, ss. 51-54 43 Simon Malpas, “Introduction”, Postmodern Debates, ed. Simon Malpas, Basingstoke and New York: Palgrave, 2001, ss.7-8. 17 postmodern düşünüşün de türdeş olmayan fikirleri çevresine topladığına değinmiştir. 44 Postmodernite birçok alana yayılmış fikirler seti olarak da değerlendirilmektedir. 45 Bu setin içerisinde özellikle ele alacağımız şey toplumun siyasi tercihlerini belirleyen büyük ideolojilerin yerini artık günün politikasını kuran söylemlerle pratik politikaların aldığıdır. Lyotard “Aydınlanma” sonrası bir dizi büyük anlatının sisteme hâkim olmaya başladığını, fakat batının en eski ve en kapsamlı büyük anlatısı olarak görülen Hıristiyanlığın dahi diğer büyük anlatılar gibi 20.yy’da bu görevi bıraktığını ve son olarak Marksizm’in de Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla işlevsiz hale geldiğini dile getirilmiştir. 46 Fransız filozof jean François Lyotard da meta teorilerin artık önemini yitirdiğini belirtmektedir. Adams çalışmasında, Lyotard’ın tüm bütüncül düşünme yollarını reddetmesini, belli bir zamanda belli bir grup için doğru ya da rasyonel olarak kabul gören bir şeyin, başka bir zamanda başka bir grup için aynı şeyi ifade edemeyebileceği görüşüyle ilişkilendirerek görecelilik fikri üzerinde durmuştur. 47 Lyotard’ın evrensellik içeren terimlere ve genelleştirmelere karşı sergilediği duruşu, insanlığı evrensel bir proje olarak ele alan Habermas düşüncesine karşı da sergilemiştir. Lyotard bu tarz düşüncenin başlangıçta hatalı olduğunu vurgulayarak buradaki dil oyunlarının farklı yapılara gönderme yaptığına dikkat çekmektedir. 48 Yani bir anlamda meta teorinin sunduğu bilgi düzlemine karşı görecelik düzleminde oluşan tekil bilgi alanlarına önem verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu bağlamda modern ideolojiler çerçevesinde ela alınan evrensel geçerlilik iddialarının problematik olduğu ortaya çıkmaktadır. Ek olarak; Adams modern toplumu, çok sayıda farklı bakış açısını içinde barındırıyor olmasından dolayı çoğulcu olarak tanımlamaktadır. Çoğulcu bir toplumda ise salt bir anlayış ya da kimliklendirmenin toplumun bütünleşmesini sağlayamayacağı 44 Harvey, a.g.e., s. 21. 45 Gerard Delanty, Modernity and Postmodernity: Knowledge, Power and the Self, London: Sage Publications, 2000, s. 132. 46 Jean-François Lyotard, Political Writings, Translated by Bill Readings with Kevin Paul Geiman, London: UCL Press Limited, 1993, s. 114. 47 Adams, a.g.e., s. 291 48 Jean-François Lyotard, “The Postmodern Condition”, ed. Steven Seidman, The Postmodern Turn: New perspectives on social theory, Cambridge: Cambridge University Press, 1994, s. 36. 18 fikri üzerinde durmaktadır. 49 Çünkü Ontolojik olarak kimlikler görece bir hal sergilemektedirler ve kimliklerin bağlı bulundukları sistemlerin de bu özelliği üzerinde taşıdığı düşünülmektedir. Taylor’ın değindiği gibi görecelik mefhumu bireyle ilişkili bir durumdur çünkü temelde her birey kendine özgü değer, tutum, ahlak vb. içsel niteliklere sahiptir. 50 Bu bağlamda bireyin kimlik vasıtasıyla topluma dönüştürülmesinin hatalı olduğu düşünülmektedir. Schreiber’da büyük anlatıların değişim dalgası karşısında pasif kaldıklarından ve bu anlatıların temel dinamiklerinin toplumsal ihtiyaçları karşılayamadığından söz etmiştir. 51 Günümüzde büyük ideolojiler; insan doğası, siyasi yapılanmalar, sistemik gereklilikler gibi tüm değişken olgular üzerinde sabit bir yaklaşımın hüküm süremeyeceğini artık kabul etmiş gözükmektedirler. Büyük anlatıların yerini söyleme bırakmasıyla birlikte sistemi karakterize eden teorik temellerde sarsılmaya başlamıştır. Şaylan, postmodernistlerin toplumu tek bir perspektif üzerinden anlamlandırmanın sınırlılığı üzerinde durduklarını ve yapılacak herhangi bir değerlendirmenin de yorumsal kalacağını belirttiklerini ifade etmiştir. 52 Diğer yandan, Harvey’de toplumun tek bir mekân üzerinden anlaşılamayacağına değinerek mekânın parçalılığına vurgu yapmıştır. Bu bağlamda “her bir mekânda ne olup bittiği, herşeyi kapsayan genel bir teori aracılığıyla anlaşılamaz.” 53 Berktay’a göre ise dünyaya Postmodern pencereden bakmak demek bir nevi büyük anlatıların yapı bozuma uğratılarak öznelliklerin ortaya çıkmasını izlemektir. 54 49 Adams, a.g.e., ss. 291-292. 50 Charles Taylor, Modernliğin Sıkıntıları, 2. Baskı, çev. Uğur Canbilen, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011, s. 19. 51 Schreiber, a.g.e., s. 108. 52 Gencay Şaylan, Postmodernizm, 4. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi, 2009, ss. 288-289. 53 Harvey, a.g.e., s. 61. 54 Fatmagül Berktay, Politikanın Çağrısı, 3. Baskı, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2012, s. 152. 19 2.3. ÖZNE / NESNE AYRIMININ REDDİ Küçükalp’in belirttiği gibi modernite, öznenin ve nesnenin birbirinden ayrı tutulduğu bir bilgi alanı oluşturmak istemiştir. 55 Modernitede bilimsel görüş insanın bireysel algılarına yer vermemektedir. Bu nedenle de bilim nesnelliği sağlayacak şekilde inşa edilmiştir. Modernite nesnel bilgi üzerinde yükselmektedir. Oysaki bilimsel bilgiyi de etkileyebilecek bir takım değer yüklü edimler Goodchild’ın ifadesiyle, “alışkanlıklar, inançlar, uzlaşımlar ve kodlar biçiminde üretilen “bilgi” türleri, gayri şahsi ve nesnel değildir; bunlar tümüyle kendi belleğimizle ilişkilidir.” 56 Bilginin doğruluğu bu bağlamda sübjektif nitelik kazanmaktadır. Sübjektiflik öznenin kendine has düşünüş yoluyla eyleme geçtiği zaman ortaya çıkmaktadır. Turan’ın çalışmasında üzerinde durmuş olduğu gibi yapısalcı toplum kuramı kendisine edilgen bir konum verilmiş olan özne üzerine inşa edilmiştir. 57 Jameson’un değindiği üzere bireysel açıdan öznelerin birbirleriyle benzer hale gelerek “pastiche” denilen bir olgunun içinde standartlaşmanın sinyallerini vermektedir. 58 Modernite ile birey ve toplumun üzerine eklemlenen özgürlüğün, sorunsal bir hal aldığı gözlenmektedir. Aydınlanma ile birlikte bireye sunulan özgürlüğün ardında, siyasal iktidar eliyle onu baskılayarak yöneten bir düzenin oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Bu bir bakıma 18.yy’da Jeremy Bentham’ın panoptikon teorisi 59 ile eşleşen bir hal almaktadır. Postmodern söylemler bu düzen üzerinde oldukça eleştirel bir konumda yer almaktadır. Jameson, öznenin modernitede yer verildiği şekliyle artık pasif bir konumda yer almadığını, bilakis çevresini bağımsız olarak algılayabilme ve bilişsel olarak kendi yerini belirleyebilme özelliklerine sahip olduğunu belirtmiştir. 60 Dolayısıyla bu yeni 55 Kasım Küçükalp, Nietzsche & Postmodernizm, İstanbul: Paradigma Yayınları, 2003, s. 58. 56 Goodchild, a.g.e., ss. 51-52. 57 Bkz. Müslüm Turan, Postmodern Teori, İstanbul: Oniki Levha Yayıncılık, 2011, s. 173. 58 Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Mantığı, çev. Nuri Plümer, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994, s. 45. 59 “Panoptikon’da ortada bir kule ve etrafında mahkûmların hücreleri bulunmaktadır. Kuleden bakan kişi mahkûmlara görülmeden onları izliyor, mahkûmlar da onu görmeden izlendiklerini düşünüyorlar; yani burada kendi kendine işleyen merkezi bir sistem söz konusudur.”bkz. Ali Akay, Postmodernizm’in ABC’si, İstanbul: Say Yayınları, 2010, s. 129. 60 Jameson, a.g.e., s. 74. 20 insan türü postmodern kategoride tahlil edilmeye başlanmıştır. Bireyin kendi özüne dönmesi şeklinde vuku bulan bu bilinçlenme durumunda modenist olan özne-nesne ayırımı yetersiz kalmaktadır. Bilimsel bilgi içinde nesneleştirilen öznenin, Yukarıda Jameson’un üzerinde durduğu yetiler vasıtasıyla özneleşebileceği ve onu kuşatan bilimin dışında kendini konumlandırabileceği tahmin edilmektedir. Bununla birlikte Kuhn’da belirli bir takım bireysel inançların ve mitlerin de belirli aşamalardan geçerek bilimsel bilginin öncüleri olabileceğine değinerek antik Yunan’da ortaya çıkmış Aristoteles dinamiği, termodinamik vb. örnekler sunmuştur. Bu durum modern bilimin öne sürdüğü nesnellik konusunda başından itibaren öznel karakterler taşıdığı fikrini ortaya çıkartmaktadır. Ayrıca bu örneklerin yıllar sonra bilime yön verdiklerine değinmiştir. 61 Hauss’ın Kepler ve Kopernik örneklerinden anlaşılacağı üzere, söz konusu zaman diliminde iktidar tarafından reddedilmiş olan paradigmanın üzerinden yıllar geçtikten sonra sistemi bir şekilde yeniden yapılandırmayı başardığı gözlenmiştir. Çünkü insanoğlunun geleneksel mantıkla ters düşen birçok yeni bulgu ve fikirle karşılaşması sonucu bir paradigma değişikliğinin mümkün hale geldiği anlaşılmaktadır. 62 Paradigmasal değişimlerden de anlaşılacağı üzere toplumun her safında özneye etki eden ve öznenin de etki ettiği bir alanın olduğu değerlendirilmektedir. Postmodern söylemde insan doğasının özünde yer alan benlik hususu ön planda incelenmiştir. Benliğin ortaya sunmuş olduğu öznellikte bu bağlamda sorgulanır hale gelmektedir. Fakat Best ve Kellner; Deleuze ve Guattari’nin nesnel ve öznel konumlandırmalarını ele alarak bireysel öznelliğin siyasal olarak oluşturulduğuna ve diğer yandan, bireyin kendi hayatı ile siyasete yön verebileceğine değinmektedir. 63 Bu durumda siyasete yön verebilen öznenin modernitenin üzerinde durduğu nesnel bilginin oluşması sürecindeki rolü sorunsal hale gelmektedir. 61 Thomas S. Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, Third edition, Chicago: University of Chicago Press, 1996, s. 3. 62 Charles Hauss, Beyond Confrontation: Transforming the New World Order, Westport: Praeger, 1996, s. 154. 63 Steven Best ve Douglas Kellner, Postmodern Teori, 2. Baskı, çev. Mehmet Küçük, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011, s.121. 21 Goodchild’ın çalışmasında belirttiği üzere Deleuze ve Guattari, ayrı ayrı hem öznel hem de nesnel düşünüş algılamalarına karşı olumsuz bir tavır içinde bulunmaktadır. 64 Bu bağlamda nesnel/öznel ayrımlaştırması olumsuzlanmaktadır. Algısal uzam doğrultusunda her birinin farklı etkiye sahip olduğu düşünülmektedir. En nihayetinde postmodern anlayışın nesnel bilginin öznel alan olmadan gerçekleşmeyeceği fikri üzerinde durduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda nesnellik arz eden toplumsal durumun, derin bir özne/nesne ayrımı söz konusu olduğunda öznel bir duruma nasıl indirgeneceği sorunsal bir hal almaktadır. 2.4. FARKLILIKLARA VURGU Giddens günün bilgisi üzerinden, dünyayı nasıl farklı yorumladığımızın kaynağını algı üzerinden tarif etmeye çalışmıştır. 65 Postmodern dönemde önemli görülen şey farklılıkların birbirini olumsuzlamadığı bir alanın oluşmasıdır. Bireyler arasında benzerlik ve farklılıkları karşılaştırılabilen bir model olmasına rağmen bu modelin farklılığı benzerliğin zıttı olarak tanımlamada yeterli görülmediği anlaşılmıştır. 66 Bu bağlamda farklılık ve benzerliğin de algılarımızın tarfından oluşturuldukları sonucuna ulaşılmaktadır. İnsanın sosyolojik doğasında “farklılık” her zaman olmuştur. Farklılık zaman ve mekânı da kapsayan bir terimdir. Bu terim ancak olumsuz bir bakıç açısı içerisinde sorunsal hale gelmektedir. Bu bağlamda bireysel ve toplumsal farklılığın nasıl yönetileceği büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yönetim sorunsalı ortaya çıkınca bir yönetici erk sorunu da beraberinde gelmektedir. Yönetici erk ya da adına iktidar diyebileceğimiz bu gücün, sahip olduğu bilgi çerçevesinde Foucault’nun çalışmalarında çokça bahsettiği disipline etme ve normalleştirme yöntemlerini kullanarak toplumsal örgütlenme sürecini işlettiği gözlenmektedir. Toplumu oluşturan bu şeyin temel olarak bireyi de kuşattığı anlaşılmaktadır. 64 Goodchild, a.g.e., s. 182. 65 Anthony Giddens, Toplumun Kuruluşu, çev. Hüseyin Özel, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 1999, s. 93. 66 Sabrina Simmons, Zachary Estes, “Individual Differences in the Perception of Similarity and Difference” Cognition, 108 (2008), s. 794, http://didattica.unibocconi.it/mypage/dwload.php?nomefile=SIMMONSESTES20120730112931.PDF , (18.12.2018). http://didattica.unibocconi.it/mypage/dwload.php?nomefile=SIMMONSESTES20120730112931.PDF http://didattica.unibocconi.it/mypage/dwload.php?nomefile=SIMMONSESTES20120730112931.PDF 22 Funk’un da bahsettiği gibi bireyin başta kendisi olmak üzere hayatında yer kaplayan diğer şeylerle kurmuş olduğu ilişkide bir bağımlı olma durumu söz konusuysa, bu birey üzerinde bir baskı oluşturuyorsa, egemenin baskısı itaatkârın eylemleri üzerinde belirleyici rol oynar ve onu kendi düzeni içerisinde konumlandırmaya ve karakterize etmeye çalışır. 67 Birey/itaatkâr hem toplum hem de siyasi iktidar/egemen tarafından aşırı bir baskı ile çevrelendiğinde ise çıkış yolu ya otoriteye karşı koyma veya yeni egemenlik ilişkisi inşa etme yolunda gerçekleşmektedir. 68 Bunun ardından oluşacak kimlik bilinci tüm toplum üzerinde etkili olan bir değişim dalgası uyandırır. Bu dalganın da koruma psikolojisiyle birlikte milliyetçi duygulanımları arttırarak kendisini diğerlerinden ayrı tuttuğu, yalıtılmış üstün bir alan açma riski de bulunmaktadır. 69 Diğer taraftan Bauman edinilen kimliğin nasıl korunacağından ziyade, kimliğin yok olacağına duyulan endişenin daha fazla olduğunu ifade edilmiştir. 70 Yeni inşa döneminde kimliğin aslına uygun olmayan farklı özelliklerle de yoğrulabileceği ve özünü kaybedebileceği değerlendirilmiştir. “(…) Postmodern teori, bizi farklı bireyler, gruplar ve özne konumları arasındaki farklılık ve heterojenliğe dikkat etmeye zorlamaktadır.” 71 Habermas’ın değindiği gibi, moderniteyle ortaya çıkan devlet yapılanmaları yerini günün politikasını esas alan çoğulcu yapılanmalara bırakmıştır. 72 Modern toplumlarda artık çok kültürlü bir yapının var olduğu kuşkusuzdur. Postmodern anlayışta bu yapıyı sorunsuz bir biçimde işletmek için bir takım hususlara ihtiyaç duyulmaktadır. Vattimo açısından farklılıklara ve lehçelere sunulan özgürlük bireylerin kimliklerinde bir özgürleşim sağlar fakat bu yine de diğer kimliklerin farkında olmayı gerektirir. 73 67 Rainer Funk, Ben ve Biz: Postmodern İnsanın Psikanalizi, 3. Baskı, çev. Çağlar Tanyeri, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013, s. 133. 68 Daha fazla bilgi için bkz. a.g.e., ss. 133-135. 69 Best ve Kellner, a.g.e, s. 259. 70 Bkz. Zygmunt Bauman, Bireyselleşmiş Toplum, 2. Baskı, çev. Yavuz Alogan, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011, s. 182. 71 Best ve Kellner, a.g.e., s. 257. 72 Jürgen Habermas, “Öteki” olmak, “Öteki”yle Yaşamak, 6. Baskı, çev. İlknur Aka, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2012, s. 26. 73 Gianni Vattimo, Şeffaf Toplum, çev. Ümit Hüsrev Yolsal, İstanbul: Say Yayınları, 2012, s. 18. 23 Bauman çalışmasında Bernard Crick’in Aristoteles siyasetine gönderme yaparak ‘iyi şehir’ anlayışında yer alan bir birliğe atıfta bulunmuştur. Burada bahsedilen birlik anlayışı farklılığın olumlu doğasına vurgu yapan çoğulcu bir yapıdır. Farklılıkların olumlanması himaye ve tahakküm etme fikirlerini dışarıda bırakmaktadır. 74 Burada farklılıkları dışlamaktan ziyade içerseyen bir hayat alanına gönderme yapılmaktadır. Habermas marjinal ve azınlık grupların siyasal hayata dahil edilmelerinin yeni bir siyasi düzen oluşturacağından ve bu düzende ise zorlamanın yer almamasının önem arz ettiğinden bahsetmiştir. 75 Bu görüş açısı postmodern düşünürlerin farklılık konusuna yaptıkları vurgu ile örtüşmektedir. En nihayetinde moderniteyi daha bitmemiş bir proje 76 olarak gören Habermas bile farklılıkların saygı çerçevesinde ele alınması taraftarı olmuştur. Bunun yanında radikal bir postmodern anlayış ise bireyin yalnızlaşma yolunda ilerlemesine sebep olmakta, onun ortak siyasi meseleler hakkında bir görüş bildirmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Bu görüş anarşizm ile analojik bir oyuna sokulmaktadır. Fakat en nihayetinde Newman’ın vurguladığı gibi postyapısalcı anlayış ile anarşizm arasında ortak olan değerlerden biri de bireyin sahip olduğu farklılığın korunması ve olumlanmasıdır. 77 3. POSTMODERN SİYASET Bauman postmodernitenin tarihin sonu olmadığı gibi politikanın da sonu olmayacağını, bu fikrin tam tersine postmodernitenin bireysel ve toplumsal düzeyde daha fazla siyasal etkinlik, daha fazla siyasal katılım gerektirdiğini ve bunun daha fazla 74 Bkz. Bernard Crick, “Meditation on democracy, politics, and citizenship” den aktaran, Zygmunt Bauman, Liquid Modernity, Cambridge: Polity Press, 2011, ss. 177-178. 75 Habermas, a.g.e., s.47. 76 Bkz. Jürgen Habermas, “Modernity: An Unfinished Project”, ed. Maurizio Passerin d’Entréves and Seyla Benhabib, Habermas and the Unfinished Project of Modernity, Cambridge: MIT Press, 1997, ss.38-55. 77 Saul Newman, Bakunin’den Lacan’a Anti-Otoriteryanizm ve İktidarın Altüst Oluşu, çev. Kürşad Kızıltuğ, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2006, s. 261. 24 siyaset anlamına geleceğini dile getirmektedir. 78 Postmodern anlayışta siyaset ortadan kalkmamış aksine yoğunluğunu daha da arttırmıştır. 1980’lerde postmodernizm neo-liberalizmle birlikte anılmaya başlanmıştır. Neo- liberal teorinin siyaset ve ekonomide etkili olduğu postmodernizmin ise sosyal alana yönelerek daha çok kültürle ilgilendiği kaydedilmiştir. 79 Bu durumda postmodern bakış açısı daha çok kimlik, kültür, toplum gibi sosyal olgularla ilgili çalışmalar yürütmüştür. Fakat özünde sosyal kabul edilen bu olgular ve onlara bağlı olarak gelişen olaylar çok geçmeden siyasi alan içerisinde de yer almaya başlamıştır. Postmodern siyasetin burada dikkat ettiği husus liberal anlayışın sunmuş olduğu bakış açısıyla karıştırılmamak olmuştur. Schmitt’e göre, “Liberalizmin sistematik teorisi, hemen her zaman devlet gücüne karşı iç politikada yürütülen mücadeleye ilişkin olmuştur. Bu teori, bireysel özgürlüklerin ve özel mülkiyetin korunması için devlet gücünün sınırlanmasına ve kontrol edilmesine hizmet eden, (…) birçok usül sunar.” 80 Bu bağlamda liberalizmin postmodernizmle kısmen uyuştuğu gözlemlenebilir. Fakat postmodernistler liberal ya da neoliberal anlayışa farketmeksizin tepkisel yaklaşmaktadırlar. İlk olarak bunlar meta anlatılar olarak kabul edilmekte ve toplumu belirli bir takım tahakkümler altına girmeye zorlamaktadırlar. Baskı yöntemiyle siyasi iktidar gücünü maksizimize ederken yönetmek istediği birim üzerinde yeni bir hegemonik düzen 81 kurma ve buna bağlı bir istikrar sağlama amacıyla hareket etmektedir. Bu bağlamda diğer meta anlatılar gibi liberal teoriler de özgürlük kavramını daraltarak bir yapı kurma peşinde oldukları için postmodern düşünceden ayrılmaktadır. Ayrıca Küçükalp’ın değindiği üzere pozitif özgürlük anlayışını düzenleyen liberal demokrasinin tek tipleştirici özelliği vardır ve bu farklılıkların görmezden gelindiğini belirtir. 82 78 Bauman, Modernity and Ambivalance, s. 276. 79 Bkz. Delanty, a.g.e, s. 146-147. 80 Bkz. Carl Schmitt, Siyasal Kavramı, İkinci Baskı, çev. Ece Göztepe, İstanbul: Metis Yayınları, 2012, s. 101. 81 Hegemonik düzen için bkz. Atila Eralp, “Hegemonya”, Devlet ve Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar, der. Atila Eralp, İstanbul: İletişim Yayınları, 2005, ss. 155-181. 82 Bkz. Derda Küçükalp, Siyaset Felsefesi, İstanbul: Say Yayınları, 2011, ss. 155-157. 25 Siyaset alanının ve aktörlerinin çeşitlilik göstermesiyle birlikte Hollinger’ın savunduğu şekliyle siyaset günümüzle özdeşleşen yeni koşullar çerçevesinde yeniden gözden geçirilmelidir. 83 Karmaşıklaşan sosyal olaylar karşısında siyasal öznenin de değişim geçirmesiyle birlikte siyasal alan farklı bir hal almaya başlamıştır. Öyle ki kitle tabanlı siyasal partiler ile ideolojilerin gözden düşmesine ek olarak demokratik bir değer olarak kabul edilen seçmenin siyasete yönelik olarak artan ilgisizliği postmodern siyasal alanın kapılarını aralamıştır. 84 Cupitt dünyada sistematik olmayan politik ve etik alanın varlığından söz ederken, insanların artık ideolojiye ilgi duymadığını, idoloji yerine siyasal kuşkuculuğun, düzensizliğin hüküm sürdüğü ve azınlıklar, çevre, göç gibi sorun temelli politikaların ön planda olduğu sistemsiz bir siyasal hayata dikkat çekmiştir. 85 Siyaset ayrıca sadece devletin yönetimi meselesine giren konuların değil çevre, kadın, eşcinsel gibi nesnelerin mikro politik alan içinde yer aldığı bir düzlem olarak görülmektedir. 86 Mevcut modernist yapı postmodern karşısında bir söküme uğramaya başlamıştır. Giddens’ın da sözünü ettiği gibi, “(…) yoksullukla savaş; bozulan çevrenin onarılması; keyfi iktidara karşı mücadele; sosyal hayatta şiddet ve kuvvetin etkisinin azaltılması” 87 konuları radikal politika içinde değerlendirilmektedir. Bu politikaların uygulanması sırasında geleneksel siyasi durumda kullanılan araçlar dışında bir yapılanmaya gereksinim duyulmaktadır. Örneğin, Postmodern düşünürlerden Foucault tarih araştırmalarında soykütüksel (genealogic) bir yaklaşımda bulunarak bazı hakikat rejimlerinin diğerleri üzerinde nasıl 83 Robert Hollinger, “Postmodernism and Politics”, Paradigms in Political Theory, ed. Steven Jay Gold, Iowa: Iowa State University Press, 1993, s. 172. 84 Bkz. Roger Burbach, Globalization and Postmodern Politics: From Zapatistas to High-Tech Robber Barons, Kingston: Pluto Press and Arawak Publications, 2001, s. 72. 85 Don Cupitt, “Unsystematic Ethics and Politics”, Shadow of Spirit: Postmodernism and Religion, ed.Philippa Berry and Andrew Wernick, London: Routledge, 1992, s.154. 86 Bkz. Mehmet AKKAYA, Filozofça: Tarihsel Süreçte Politikanın Evrimi, İstanbul: Belge Yayınları, 2013, ss. 346-347. 87 Anthony Giddens, Sağ ve Solun Ötesinde: Radikal Politikaların Geleceği, çev. Müge Sözen ve Sabir Yücesoy, 2. Baskı, İstanbul: Metis Yayınları, 2009, s. 246. 26 baskın hale geldiğini ortaya çıkarmıştır. 88 Bu bağlamda Foucault’nun bilgi ve iktidar arasındaki bağı ve bunun hakikat üzerindeki etkisini incelemesi postmodern siyaset için yeni bir düşünce yapısı ortaya koyması bakımından önemli bir örnektir. Bielskis de bireyin tarihsel-söylemsel bağlamda üretildiğini dile getirmiş, bireyin kendi kurulmuşluğunun farkına varıp bu durumun bir ön kabul olamayacağını, inşa sürecinde kendi payının da var olduğu gerçeğini ortaya çıkarması durumunda mikro siyasetin direniş aşamasına geçeceğini ve tüm normalleştirmelerin uzağında bireyin gerçek öznelliğine kavuşabileceğini ifade etmiştir. 89 Bu durum Foucault’nun kendilik diye tanımladığı, kişinin kendi kendisiyle kurduğu ilişkiye bir gönderme niteliği taşımakta ve geleneksel siyaset anlayışı dışında eleştirel boyutta yer almaktadır. Bu bakış açısı ile soy kütüğü, diğer geleneksel büyük anlatılardan uzak bir hal almaktadır. Herşey perspektival, hakikat ise göreceli bir konuma yükseltilmektedir. Hakikat yoktur fakat farklı bakış açıları mevcuttur. Bu söylem büyük anlatıların genelleştirme misyonlarına karşı büyük bir eleştiri taşır. Diğer taraftan White’ın yorumladığı üzere Derrida da, savunduğu yapısöküm ya da yapıbozum fikriyle sadece yapısalcılığı eleştirmemiş, sorgulanmayan belirli bir takım “ikili karşıtlıkların” Batı düşüncesini hâkimiyeti altına aldığını ortaya çıkartmıştır. 90 Derrida da mevcut batı’lı bilgiye karşı radikal fikirler ortaya çıkartarak çizgisini geleneksel siyaset dışına taşımıştır. Derrida yapmış olduğu çalışmalarıyla, Batı’nın icat ettiği bu ikili karşıtlıkların temellerinden sarsılması gerektiğini düşünmemize ön ayak olmuştur. Siyasal ve toplumsal alanda oluşturulan ikili karşıtlıklara büyük bir eleştiri taşıyan Oryantalizm adlı eseriyle, Edward Said Oryantal düşüncenin, ötekileştirme nosyonuyla Batılı ve Doğulu fenomenleri birbirinden nasıl ayırdığını, sosyo-ekonomik ve siyasi kurumlarla nasıl yakın bağlar içerisinde olduğunu vurgulamıştır. 91 Bu 88 John Baylis ve Steve Smith, The Globolazition of World Politics: An Introduction to International Relations, 3. Baskı, New York: Oxford University Press, 2005, s. 287. 89 Andrius Bielskis, Towards a Post-Modern Understanding of the Political: From Genealogy to Hermeneutics, New York: Palgrave Macmillan, 2005, s. 165. 90 Stephen K. White, Political Theory and Postmodernism, New York: Cambridge University Press, 1996, s. 15. 91 Bkz. Edward W. Said, “Orientalism”, Twentieth Century Political Theory: a reader, ed., Stephen Eric Bronner 2. Edition, New York: Routledge Taylor & Francis Group, 2006, s. 414. 27 bağlamda modernist Batı düşüncesi içinde oluşan geleneksel uluslararası ilişkiler teorisi, Doğu’yu kendi hafızasında konumsallaştırarak (nesneleştirerek) bu bölge üzerinde siyasal zeminini meşrulaştıracak olanlara hizmet etmiştir. Gibbins ve Reimer ise Postmodern siyasetin yerellik ve farklılık ile karakterize edileceğinden söz etmiştir. Yerel ve bölgesel siyasi çarelerin liderlik, örgütlenme, gündem, destek gibi konularda farklılık göstereceği dile getirilmektedir. Bu yüzden postmodern siyaset tekil olmak yerine çoğulluğu ön plana çıkaran bir karaktere sahiptir. 92 Siyasi erdem teorisinin (Virtue theory) bahsettiği gibi, siyaset sahnesinin önemli bileşenleri olarak siyasi öznelerin ve öznelliklerin artması çok önemli görülmektedir. Çünkü öznelerin çoğalması ile birlikte kimlikler ve öznellikler de artış gösterecek bu durumda herhangi bir kimliğin siyasi düzen içerisinde hegemon hale gelmesi de zorlaşacaktır. 93 Bu düşünceye göre kimliklerin baskılanması da bir şekilde engellenmiş olacaktır. Hollinger’ın belirttiği gibi “siyasalın postmodernist kavranışı ütopik ya da bütünleştirici olmaktan uzak, hümanist siyasal fikirlerin ötesinde hareket eder” ve bu bağlamda yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaç duyulur. 94 Çünkü modernitenin sunmuş olduğu düzende yer alan siyasi öznelerin hepsi değişim geçirmiştir. Bundan dolayı politik programlar dönüşüme uğramıştır. Ayrıca değişen zaman ve şartlar politika sahnesinin farklı konular ve öznelerle birlikte evrildiğini göstermiştir. 3.1. POSTMODERN SİYASETİN ANALİZ SEVİYELERİ Postmodern siyaset incelenirken Uluslararası ilişkiler disiplininde geleneksel olan 3 analiz düzeyi esas alınmıştır. Burada devleti temel aktör olarak gören meta anlatıların tersine, ilk olarak birey ve topluma önem verilmiştir. Ardından devlet ve uluslararası sistem açısından değerlendirilmeler yapılmıştır. 92 John R. Gibbins ve Bo Reimer, The Politics of Postmodernity: An Introduction to Contemporary Politics and Culture, London: Sage Publications, 1999, s. 141. 93 Bonnie Honig, Political Theory and the Displacement of Politics, New York: Cornell University Press, 1993, s. 186. 94 Hollinger, “Postmodernism and Politics”, s. 169. 28 3.1.1. Postmodern Birey ve Toplum Strange’ın değindiği gibi, günümüze kadar siyaset çalışma alanını devletler ve onların yönetimleri çerçevesinde ele almıştır. Oysaki siyaset sadece devletlerin alanına giren bir edinim değildir. 95 Bireylerin de doğrudan eylemde bulunabileceği bir alana dönüşen postmodern siyaset tamamiyle özgür politika hassasiyeti ile işlerlik kazanmaktadır. Bu bağlamda oluşacak siyasi sorunların çözümleri de yeni düzenlemeler gerektirmektedir. Bireyin özgür politika yapmasının önünün açılması ve bu hakkının da korunması söz konusudur. Wallerstein’ın da postmodern durumda modern döneme ait olan siyasal pratiklerin işlemeyeceğini bu yüzden yeniliklere ve dönüşümlere ihtiyaç olacağını dile getirmiştir. 96 Yukarıda değinildiği gibi bu durumun farklılıklara dayanan birçok sebepten kaynaklanabileceğini fakat en çok mevcut düzenin beşeri ihtiyaçlar karşısında yetersiz kalmasından etkileneceğini göstermektedir. Bu bakımdan düzenin, toplumların ihtiyaçlarına karşılık verir bir düzeye eriştirilmesi gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Postmodern toplumdaki birey yeni siyasi sahalar içerisinde eşitlikçi, gerçek hak ve özgürlükler temelinde kendi ihtiyaçlarının karşılanması adına aktif siyasete katılabilmenin yollarını aramıştır. Liberalizm ile birlikte önem kazanan bireysellik ve bireysel özgürlük anlayışı postmodern düşünürlere göre bu güne kadar bireyi kısıtlayan ve onun belirli bir kalıp içinde yaşamasına neden olan, özünde köleleştiren ve tahakküm altına alan bir yapı sergilemektedir. Bu yapı bilgi/iktidar ilişkileri sonucu ortaya çıkmıştır. Siyasi iktidar bireyin toplumdaki yerini belirlemiş ve sınırlarını hukuki düzenlemelerle ortaya koymuştur. Bu yapı ile bireyin baskılandığını savunan postmodernlere göre, Aydınlanma çağında üzerinde vurgu yapılan birey ve onun özgürlüğü bir şekilde yok edilmiş ve sindirilmiş olarak kabul edilmiştir. Bu durumda özgürlük verili/inşa edilmiş bir şey olarak hayatlarımıza girmiştir. 95 Bkz. Susan Strange, The Retreat of the State, Cambridge: Cambridge University Press, 1996, s. 169. 96 Immanuel Wallerstein, 21.YY’da Siyaset, çev. Taylan Doğan ve Ender Abadoğlu, 2. Baskı, İstanbul: Aram Yayıncılık, 2005, ss. 144-145. 29 İşte bu özgürlük temelinde tartışılan siyasal bilinç belki de bizi tüm devirlerin en önemli toplumsal sorunu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Rosen ve Wolff’ın “Erdem ve Yurttaşlık” başlığı altında değindikleri fikirlerin en çarpıcısı özgürlüğün yurttaşlık erdemleriyle ilişkilendirilmesidir. Yurttaşlık erdemlerini yerine getirmek adına bize ‘sunulan özgürlüğü’ desteklememiz için bir baskı unsuruyla karşılaşabileceğimiz fikrini ortaya atmışlardır. 97 Postmodern anlayışta özgürlük nosyonu modern dönemlerde bireyin üzerine yüklenmiş bir olgu olarak kabul edilmekte, kendiliğinden var olan değil, yapılı, bireyin üzerine yüklenen yapay bir karakter olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda; “Özgür birey” modern düşüncenin ürünü olarak kabul edilmektedir. Bu özgür birey modern kapsamda oluşturulan kimliği ile postmodern alanda sorunsal hale gelmektedir. Kahraman’ın değindiği gibi, “Postmodernite, modernitenin öngördüğü tanımlanmış ve sonul olan bir kimlik düşüncesinden uzaklaşır. Kimliğin bir süreçlenme olduğunu varsayar.” 98 Çubuklu’nun da belirttiği üzere farklılıklara vurgu yapan postmodernizm sadece makro boyutta değerlendirebileceğimiz ulusal kimliğe etkide bulunmayarak sahip olduğumuz mikro kimlikler üzerinde de bir yapısöküm uygulamaktadır. 99 Örneğin; günümüzde hükümetsel olmayan gruplarla çeşitli bağımsız grupların etkili olduğu bir diğer alan, modern liberal teorinin çıkmaza soktuğu ve baskıladığı cinsel alandır. Yıllarca kadın kimliğinin yıpratılarak ötekileştirilmesi, cinsiyet tercihlerinde bireyin özgür kılınmaması ve bu grupların siyaset içerisinde bir yer edinme haklarının ihlâl edilmesi gibi meseleler siyasi gündem içerisine bile alınmamıştır. Ayrıca bu grupların toplumda karşılaştıkları çeşitli sorunlar postmodern dönemde sorgulanır hale gelmiştir. Fraser’in çalışmasında ele aldığı Anita Hill’in cinsiyet mücadelesi örneği 100 modernitenin kadın kimliği üzerindeki baskılayıcı özelliğini vurgulaması bakımından önemli görülmüştür. 97 Michael Rosen ve Jonathan Wolff, Siyasal Düşünce, çev. Sevda Çalışkan ve Hamit Çalışkan, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2006, s. 223. 98 Hasan Bülent Kahraman, Postmodernite ile Modernite Arasında Türkiye: 1980 sonrası Zihinsel, Toplumsal, Siyasal Dönüşüm, İstanbul: Everest Yayınları, 2002, s. 19. 99 Yaşar Çubuklu, Postmodern Toplumda Kriz ve Siyaset, İstanbul: Kanat Kitap, 2004, s. 88. 100 Bkz. Nancy Fraser, “Politics, Culture and the Public Sphere: Toward a Postmodern Conception”, Social Postmodernism Beyond Identity Politics, ed. Linda Nicholson ve Steven Seidman, Cambridge: Cambridge University Press, 1995, ss. 296-300. 30 Bunun yanında herhangi bir ırkı, dini, etniği temel alarak diğerlerini baskılama yolunda kontrol etmek isteyen yönetim ve gruplar da postmodern siyasetin eleştirdiği özneler olarak karşımıza çıkmaktadır. Murphy’nin çalışmasında bilimin postmodern eleştirisinde bahsettiği gibi “(…) hiç bir fikir diğer fikirler üzerinde kayda değer bir otonomiye sahip olamaz.” 101 Bu bağlamda farklılıkların ötelenmesi ya da baskı altına alınması postmodern siyasetin önündeki en önemli hususlardan biri olarak kabul edilmiştir. Bilimsel bilginin dahi değer ve yargılardan ayrılamayacağını savunan postmodern düşünüş; ancak farklılıkları olumlayan, sadece “var olmak” temelinde kendisin tanımlayan ve hakikatinin peşinde koşan bireylerin oluşturacakları bilgi çerçevesinde yeni bir siyaset düzleminin oluşabileceğini umut etmektedir. Böylece postmodern birey ve toplumun gerçek politik alana kavuşacağı düşünülmektedir. 3.1.2. Postmodern Devlet (Siyasal İktidar) Langlois, uluslararası ilişkiler disiplini tarihinde temel aktör olarak devletin kabul edildiğini, fakat çağdaş koşullar göz önüne alındığında devletin uluslararası sistemdeki yeri ve konumunun sürdürülebilmesinin oldukça güç olduğunu dile getirmektedir. 102 Campbell’in savunduğu gibi, devletlerin kimliklerinin bireylerin kimlikleri gibi olduğu, söylem vasıtasıyla anlamlandırıldıkları ve bu yolla yeniden üretildikleri 103 savı postmodern siyasetin temel varsayımlarından biri olmuştur. Örneğin, Cooper çalışmasında Napolyon döneminden sonra oluşan devletin, sınırları içinde yaşayan tüm halkları birleştirip tek tip bir yapı ortaya koyduğunu belirtmiştir. Bu yapının birçok kesimden insanın farklılıklarının baskılanmasını öngörmekte olduğu fakat bu söylemlerin yanında kişinin herkes tarafından tanınmasına 101 John W. Murphy, Postmodern Social Analysis and Criticism, Connecticut: Greenwood Press, 1989, s. 135. 102 Anthony J. Langlois, “Worldwiews and International Political Theory”, International Relations Theory for the Twenty-First Century: An Introduction, ed. Martin Griffiths, Oxon: Routledge Taylor and Francis Group, 2007, s. 147. 103 Martin Griffiths, Steven C. Roach ve M. Scott Salamon, Fifty Key Thinkers in International Relations Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, çev. Cesran, Ankara: Nobel Yayınları, 2011, s. 259. 31 olanak sunduğunu da vurgulanmıştır. 104 Modern siyasi anlayışın ortaya koymuş olduğu bu devlet fikri, aktörlerin artması, siyasal olayların çeşitlenmesi, uluslararası göçlerle birlikte keskin sınırların ortadan kalkması gibi bir dizi nedenlerle değişim göstermiştir. Bundan dolayı devlet yapısal olarak bir reform istenci içerisine girmiştir. Honig’e göre “sosyal dünyaların içindeki ve arasındaki mücadele siyasi ve hukuki kurumlara içseldir.” 105 Bu yüzden kurumsal bir yeniden düzenlenme ihtiyacı duyulmaktadır. Phillips “Politics in Isolation” adlı çalışmasında 1960 yılında Sheldon Wolin’in Batı’nın siyasal düşüncesi üzerine yapmış olduğu çalışmaya değindiği, bu çalışmada da siyasal düzenin benzersiz olduğu hissini kaybettiğimize, siyasetin heryerde olabileceğine ve vatandaşların kendi faaliyetlerinin siyasi olmayan dernek ya da grupların faaliyetlerinden ayrı düşünülemiyeceğine 106 yaptığı vurgu dikkat çekici bulunmuştur. Arditi’de bu görüşü desteklemektedir. Arditi’de günün koşullarında oluşan postmodern siyasetin artık sivil toplumla birlikte anıldığına ve ulus-devletin kapsama alanı dışına uzanarak tüm küresel camiada kendine yeni bir form oluşturduğuna değinmiştir. 107 Bu siyasi alan içerisinde geleneksel siyasi temsil yapıları da sorgulanır hale gelmektedir. Örneğin, Mouffe geleneksel siyasi yapılardan biri olan siyasal partilere olan ilgisizliğin yerini daha çok etnik ve dini kimlikler çerçevesinde yer alan gruplaşmaların yer aldığı farklı oluşumlara bırakacağını dile getirmektedir. 108 Bazen bu kimliklerin doğrudan sosyal hareketler içerisinde kendilerini gösterdiğine tanık olunmaktadır. Bu durum bireyin ihtiyaçlarının karşılanamadığı durumlarda mikro alanda aktifleşmesinin bir ürünü olarak görülmektedir. Örneğin; Hart tarafından 104 Cooper, a.g.e., ss. 124-125. 105 Honig, a.g.e., ss. 197-198. 106 Anne Phillips, “Politics in Isolation? Recent Developments in Political Theory”, Critical Political Studies: Debates and Dialogues from the Left, ed. Abigail B. Bakan ve Eleanor Macdonald, Montreal: McGill Queen’s University Press, 2002, s. 355. 107 Benjamin Arditi, Liberalizm Kıyılarında Siyaset: Farklılık, Popülizm, Devrim, Ajitasyon, çev. Emine Ayhan, İstanbul: Metis Yayınları, 2010, ss. 182-183. 108 Mouffe, Siyasal Üzerine, s.39. 32 doğrudan eylem ve sivil direnişe Doğu Avrupa, Filipinler ve Güney Afrika’nın demokratikleşme hareketleri örnek gösterilmiştir. 109 Diğer taraftan Çubuklu’ya göre “postmodern toplumda seçmenler, politikaya ve politik kesime (modern şartlarda oluşturulan) olan inançlarını ve saygılarını yitirmelerine karşın olan biteni bir gösteri izliyormuşçasına seyrederler.” 110 Tüm bu hareketler modernitenin temellerini attığı politik alanın sıradanlaştığının birer göstergesi olarak kabul edilmektedir. Örneğin; 1950’lerden günümüze kadar demokratik yapılanmanın önemli elemanları olarak kabul edilen seçimlere katılım ve siyasal partilere ilginin batılı demokrasilerde gittikçe azaldığı kaydedilmiştir. 111 Siyasi partiler yerine sivil toplum kuruluşları çevresinde etkinleşen bireyler ve topluluklar geleneksel siyaset metotlarından ve araçlarından uzaklaşmışlardır. Postmodern durum devlete ve siyasi organlara karşı aşırı kayıtsızlığı beraberinde getirmiştir. Oysaki siyasetin temeli karşılıklı anlaşmada hayat bulmaktadır. Bu bağlamda siyasal iktidar ve yönetilen halk arasında ortak zemin arayışının ötelendiği kaydedilmiştir. Clasters’ın belirttiği gibi, modern siyasal iktidar hiyerarşi ve otoriteyi gösteren emir-itaat ilişkisi çerçevesinde oluşmuştur. 112 Bu emir-itaat ilişkisinin, müşteri-patron ilişkisine dönüşmesi 1980’lerde açık pazar ekonomisi ile örtüşen yeni bir siyasi yapının ortaya çıkmasıyla gerçekleşmiştir. Bu yapıda vatandaş hükümetin hizmetlerini talep eden bir müşteri şeklinde algılanmıştır. Partilerin de bu müşteriyi elde etmek adına aralarında kıyasıya rekabet içine girmeleri bir bakıma neo-liberal tarafların bireysel ve kapitalist tutumları ile özdeşleşmiştir. 113 Modern siyasal sistemin temel öğeleri arasında yer alan siyasi partilerin postmodern durumu batılı devletin doğasını da etkilemeye başlamıştır. 109 Lindsay Hart, “Radikal Doğrudan Eylemi Savunurken: Sivil itaatsizlik, sabotaj ve şiddetsizlik üzerine düşünceler”, 21. Yüzyıl Anarşizmi: Yeni Binyıl için Ortodoks Olmayan Fikirler, ed. Jon Purkis, James Bowen, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1998, s. 64. 110 Çubuklu, a.g.e., s. 99. 111 Adams, a.g.e., s.287. 112 Pierre Clastres, Devlete Karşı Toplum, çev. Mehmet Sert ve Nedim Demirtaş, 3. Baskı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011, s. 15. 113 Adams, a.g.e., ss. 287-288. 33 Fakat postmodernistler en nihayetinde devleti siyasal yaşama ilişkin hâkim bir yapı olarak görmeye devam etmektedirler. Sadece bu yapıya odaklanmak yerine ona siyasi eleştiride bulunarak, devletin dönüştürülmesi, diğer bir anlamda ehlileştirilmesi taraftarı olmuşlardır. 114 Devlet dışı siyasi aktörlerin de önemsellik kazandığı, siyasi hareketlerin çeşitlenerek arttığı, her konunun siyasal alana girebileceği bir vaziyet öngörmüşlerdir. Aynı zamanda halkının güvenliğini sağlamakla sorumlu olan devletin konumu/kimliği bu yeni durum