T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ BÖLÜMÜ DİN SOSYOLOJİSİ ANABİLİM DALI BURSA İNANÇ COĞRAFYASI (BAZI İLÇELER ÖRNEĞİ) (Doktora Tezi) Alaattin DİKMEN BURSA-2007 T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ BÖLÜMÜ DİN SOSYOLOJİSİ ANABİLİM DALI BURSA İNANÇ COĞRAFYASI (BAZI İLÇELER ÖRNEĞİ) (Doktora Tezi) Danışman Prof. Dr. İzzet ER Alaattin DİKMEN BURSA-2007 ii TEZ ONAY SAYFASI T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din sosyolojisi Ana Bilim Dalı’nda U2003832 numaralı Alaattin DİKMEN hazırladığı “Bursa İnanç Coğrafyası – Bazı İlçeler Örneği-” konulu Doktora Tezi ile ilgili tez savunma sınavı, ………….. günü ………. saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı / başarısız olduğuna oybirliği ile karar verilmiştir. Sınav Komisyonu Başkanı (Tez Danışmanı) Üye Üye Üye Üye Ana Bilim Dalı Başkanı ....../......./ 20..... Enstitü Müdürü ÖZET Yazar : Alaattin DİKMEN Üniversite : Uludağ Üniversitesi Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı : Din Sosyolojisi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : xi + 319 Mezuniyet Tarihi : …. /…. / …... Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. İzzet ER BURSA İNANÇ COĞRAFYASI (BAZI İLÇELER ÖRNEĞİ) Bursa İnanç Coğrafyası (Bazı İlçeler Örneği) adını taşıyan çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Girişten sonra yer alan I. Bölümde araştırmanın yürütüldüğü bölgenin genel özellikleri, hayat tarzı, ekonomik durumu ve dini hayatın şekillenişiyle alakalı bilgiler verilmektedir. Araştırmanın temel konusu olan bölgedeki dini hayat ve geleneksel–kültürel anlamda her türlü inanış ve inanç şekilleri kaynak kişilerin verdiği bilgiler ve yapılan gözlemler doğrultusunda sistematik değerlendirmelere tabi tutularak II. Bölümde verilmektedir. Bu bölümde temel ibadetler ve günlük hayatla ilgili inanç içerikli her türlü uygulama üzerinde durulmuştur. Özellikle dede inancının çok yoğun olduğu ve bu inanış etrafında çok çeşitli kültler oluşturulduğu tespit edilmiştir. Öyle ki; yörede 244 adet dedenin varlığı tespit edilmiş ve bunlar çalışmanın sonunda bulundukları yerlere ve dedelerde yapılan uygulamalara göre bir tablo halinde verilmiştir. Araştırmanın III ve son Bölümünde ise çalışma boyunca ulaşılan verilerin genel bir değerlendirmesi yapılmış ve konu bu bölümde çeşitli kaynaklardan da yararlanılarak tartışılmış ve tahlil edilmiştir. Yöredeki dini inanışların arka planı ve kaynağı olarak zihniyetler ve geleneğin ön plana çıktığı tespiti bu bölümde işlenen temel konu olmuştur. Anahtar Kelimeler: İnanç, İnanış, Dini Hayat, Gelenek, Resmi Din, Dede, Temel ibadetler, Zihniyet, ABSTRACT Yazar : Alaattin DİKMEN Üniversite : Uludağ Üniversitesi Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dalı : Din Sosyolojisi Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : xi + 319 Mezuniyet Tarihi : …. /…. / …... Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. İzzet Er BURSA’S FAİTH GEOGRAPHY (SOME EXAMPLERY DİSTRİCTS) This research, which titled Bursa’s Faith Geography, some examplery districts, consists of three chapters. In the first chapter, after the introduction, general features of the region, its way of life, economic conditions and the formation of religious life are given. Religious life, culture, tradition and all kind of beliefs and practices, which are the basic goal of this research, are systematicly examined, through interwievs done with the natives and my own observations, are the objects of second chapter. In this chapter basic rituals and all sort of daily practices, which are related to faith, examined. Through my research I came to the conclusion that “Dede Cult” is very commun and there are many beliefs and practices about this cult. There are 244 “dede” tomb and place exist in that region . thise places, according to practices and places they situated, are shown in tables at the end of this research. In the third and last chapter results which attained, with the help of different sources, was discussed and anlyised. Mantalities and traditions which seem to be the exact reason and background of religous practices are the very subject of this chapter. Key Words: Faith, religious life, Religious of Practices, traditions, Mantalities, Dede Cult, basic rituals v ÖNSÖZ Bursa’nın dağlık yöresi olarak bilinen dört ilçe ve köylerindeki dini hayat üzerinde yapılan bu sosyolojik araştırma aynı zamanda, uzun bir tarihî süreçten süzülerek gelen ve toplumda hâlâ etkileri görülen dinî, kültürel ve geleneksel hayata dair izlerin en azından bir kısmının gün yüzüne çıkışının hikâyesidir. Araştırma, her dinî fenomenin, aynı zamanda tarihî bir fenomen oluşundan hareketle Türklerin tarihi serüvenlerine bağlı olarak, geldikleri coğrafyalardan devşirerek getirdikleri kültür ve inanca ait çeşitli unsurlarla birlikte ilk yerleşim alanları olarak bilinen ve o günden bu güne göç vermenin dışında çok fazla sosyal hareketliliğe maruz kalmayan bir bölgede yürütülmüştür. Dinî etkileşimler ve geleneksel formlar insanların inançlarına kolayca dâhil oldukları ve inancın bir parçasıymış gibi asırlarca yaşandıkları için bu coğrafyadaki toplulukların inançlarına dair bir çalışma en azından hâli tasvirde ve geleceğe dair olabilirlikler hakkında kısmen de olsa varsayımlarda bulunma şansı verecektir. Türkiye’deki Müslüman toplulukların inançlarını ilk dönem Müslümanların dini algıladıkları ve yaşadıkları gibi hayatlarına aktardıkları kolaylıkla söylenemez. Diğer taraftan yine toplumumuzun Orta Asya steplerinden yollara düşüp Anadolu’ya gelişinden bu yana ilk dönem inançlarını değiştirmeden ve dönüştürmeden getirdiği ve yaşattığı da söylenemez. IX. asırdan başlayarak İslamlaşma sürecine giren ve bu tecrübesi uzun asırlar alan bir toplumsal yapının geleneksel dokusu ve dini tercihleri İslâmî değerlerle birlikte yaşama şansı bulmuşsa eğer o toplumdaki gelenek ve dini değerlerin birbirine mecz olmuş halinin tasvirine yönelik bir araştırmanın, fulü da olsa bir fikri alt yapı oluşturmaya katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Toplumsal yapının en başta gelen olgularından ikisi olan din ve gelenek konusunda doğru verilere ulaşmayı sağlayacak ve bunları tutarlı bir şekilde tasnif ederek aktaracak perspektifi yakalamış bir çalışma yapmanın zorluğu ortadadır. Dolayısıyla çalışmanın eksik tarafları mutlaka olacaktır. Ama ortalama 65.000 kişinin yaşadığı bir bölgede, dört ilçe merkezi, 157 köy ve bu köylere bağlı 10 kadar mahallede yürütülen araştırmanın, Türkiye’de bundan sonra yapılacak inanç coğrafyasıyla ilgili çalışmalarda çıtanın daha da yükseklere taşınmasında katkıları olacağı düşünülmektedir. Tezin konusunun belirlenmesinden son aşamaya gelene kadar, ufuk açıcı, kolaylaştırıcı ve müşfikliği de içinde barındıran yönlendirmeleriyle tezin vi danışmanlığını yürüten saygıdeğer hocam Sayın Prof. Dr. İzzet Er Bey’e teşekkür ediyorum. Bir de, tezin projelendirilmesi aşamasından itibaren, mahir bir heykeltıraşın eserini sihirli dokunuşlarla kısa sürede şekillendirmesinde olduğu gibi, birebir uğraşları ve önerileriyle, genel çerçevenin dışına taşmadan ve ekseninden sapmadan çalışmanın yürütülmesinde ciddi katkıları olan Din Sosyolojisi bölümündeki arkadaşım Yrd. Doç. Dr. Vejdi Bilgin Bey’e, Yrd. Doç. Kemal Ataman Bey’e, düzeltmelerde önemli katkıları olan Dr. Mehmet Çelenk Bey ve Mahmut Sucu Bey’lere, verilerin ilk yazımından sonraki ham halini gözden geçirerek ilk düzeltmelerle ciddi katkılar sağlayan eşim Türkan Dikmen’e, bilgisayar düzenlemelerinde yararlılıklar gösteren yeğenim Mutlu Dikmen’e, çalışmanın konusu belirlendikten sonra dört ilçeye aracıyla götürerek, sonraki yaz döneminde de otomobilin içinde yatma mütevazılığını göstererek 20 kadar köyü dolaşmamda bana eşlik eden İngilizce öğretmeni Sayın Osman Alparslan’a teşekkür ederim. Bir de, başta kaymakamlıklar, müftülükler ve İmam-Hatipler ile muhtarlar olmak üzere, kamu kurum ve kuruluş mensuplarıyla, köy muhtarları ve âli cenap yöre insanına minnet borçluyum. Alaattin Dikmen Bursa 2007 İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI…………………………………………………………………………..ii ÖZET.......................................................................................................................... iii ABSTRACT............................................................................................................... İV ÖNSÖZ........................................................................................................................ v İÇİNDEKİLER ..........................................................................................................V KISALTMALAR .....................................................................................................Xİİ GİRİŞ .......................................................................................................................... 1 I. PROBLEM................................................................................................... 1 II. AMAÇ ........................................................................................................ 2 III. ORİJİNALLİK VE ALANA KATKILARI............................................... 4 IV. SINIRLILIKLAR...................................................................................... 5 V. ÇALIŞMANIN YÖNTEMİ........................................................................ 5 VI. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI ........................................................ 9 VII. VERİLERİN YAZILMASI ................................................................... 11 BİRİNCİ BÖLÜM YÖRENİN GENEL YAPISI I. GENEL ÖZELLİKLERİ............................................................................ 13 A. Coğrafî Konumu ve Yerleşim Şekli ..................................................... 13 B. Tarihi .................................................................................................... 22 C. Nüfus Yapısı ......................................................................................... 25 D. Göç Hareketleri .................................................................................... 29 II. HAYAT TARZI........................................................................................ 31 A. Besin ve Sağlık ..................................................................................... 32 B. Giyim ve Barınma ................................................................................ 34 C. Eğlence ve Kitle İletişim Araçlarının Kullanımı .................................. 35 III. İŞ HAYATI VE EKONOMİK DURUM................................................. 37 A.Hayvancılık ........................................................................................... 37 B. Orman ve Orman Ürünleri.................................................................... 38 C. Maden ve Maden İşletmeciliği ............................................................. 39 D. Tarım .................................................................................................... 41 a. Çilek Üretimi ..................................................................................... 42 b. Kiraz ve Diğer Meyvelerin Üretimi................................................... 42 c. Çiçek Üretimi..................................................................................... 44 E. Yöre Dışında Çalışma ve Gündelik ...................................................... 44 viii F. Kadınların Çalışma Hayatına Katkıları ................................................. 45 G. Yardımlaşma ........................................................................................ 45 IV. YÖREDE DİNÎ HAYATIN ŞEKİLLENİŞİ VE DİNÎ ÖRGÜTLENME 48 A. DİNÎ HAYATIN ŞEKİLLENİŞİNDE EĞİTİM FAKTÖRÜ .............. 48 a. Dini Öğrenme Kaynakları ve Şekilleri .................................................. 48 a.a. İmam-Hatip Liseleri ve Kur’an Kursları......................................... 48 a.b. Camilerde Düzenlenen Kurslar....................................................... 49 a.c. Televizyonlar ve Inter Aktif Ortamlar ............................................ 49 a.d.Dinî Bilgisi Olan Kişilerden Yararlanma ........................................ 50 a.e. Cemaat Yapıları .............................................................................. 50 b. Evlerde Var Olan Dini Kaynak Kitaplar ............................................... 51 c. Dini Hayata Tesiri Yönüyle Aileler ...................................................... 53 B. DİNÎ ÖRGÜTLENME ......................................................................... 54 a. Müftülükler............................................................................................ 55 b. Kur’an Kursları ve İmam-Hatip Liseleri ............................................... 56 c. Camiler .................................................................................................. 57 İKİNCİ BÖLÜM RESMİ DİN UYGULAMALARI VE YÖREDE KARŞILAŞILAN DİNİ PRATİKLER I. RESMİ DİN UYGULAMLARI VE TEMEL DİNÎ PRATİKLER............. 61 A. Bedenen Yapılan İbadetler ve Katılım ................................................. 61 a. Merkezi İbadet: Namaz...................................................................... 62 a.a. Günlük Beş Vakit Namazlar........................................................ 62 a.b. Cuma Namazı.............................................................................. 64 a.c. Bayram Namazı ........................................................................... 68 a.d. Teravih Namazı ........................................................................... 69 a.e. Cenaze Namazı............................................................................ 70 b. Oruç İbadeti ve Ramazanda Artan Dindarlık .................................... 70 B. Malla Yapılan İbadetler ........................................................................ 76 a. Sadakalar (Zekât ve Fitre) ve Kurban................................................ 76 a.a. Zekât ............................................................................................ 76 a.b. Fitre ............................................................................................. 77 a.c. Kurban ......................................................................................... 78 b. Hac: Kurumsallaşmış ve Yaşa Bağlı Bir İbadet ................................ 79 II. GÜNLÜK HAYATLA İLGİLİ TEMEL UYGULAMALAR .................. 82 A.Doğumla İlgili İnanış ve Uygulamalar .................................................. 82 a. Yeni Doğum Yapan Kadınla İlgili Dini Uygulamalar .......................... 82 b. Yenidoğan Çocukla İlgili Uygulamalar ................................................ 84 b.a.Çocuğa İsim Verilmesi .................................................................... 84 b.b. Çocuğun Göbeği ............................................................................. 84 ix b.c. Kırklama ......................................................................................... 85 b.d. Çocuk Mevlidi ................................................................................ 86 b.e. Kırk Kaldırma (Kırk Uçurma) ........................................................ 86 b.f. Aydış Kaldırma ............................................................................... 87 B. Sünnet Töreniyle İlgili İnanış ve Uygulamalar .................................... 88 C. Evlenme ile İlgili İnanış ve Uygulamalar............................................. 90 a. Düğüne Davet ve Davetiye Geleneği................................................. 90 b. Düğün Bayrağı................................................................................... 91 c. Düğünlerde Çalgı / Dua (Mevlit) Uygulaması ve Alkol Kullanımı . 92 d. Yemek İkramı .................................................................................... 94 e. Gelin Evinden Çıkmadan ve Çıkarken Yapılan Uygulamalar........... 95 f. Damat Giydirme ................................................................................. 97 g. Gelin Eve Girerken ve Girdikten Sonra Yapılan Uygulamalar ......... 98 h. Dini Nikah Kıydırma ....................................................................... 100 i. Damat Salma..................................................................................... 100 ı. Gelini Suya Götürme ........................................................................ 101 D. Ölümde ve Ölülerle İlgili İnanış ve Uygulamalar .............................. 102 a. Ölüm Anı ve Hemen Sonrasında Yapılanlar ................................... 102 b. Cenaze Merasimine Katılım ............................................................ 103 c. Cenazenin Yıkanması Sırasında ve Sonrasında Yapılan Uygulamalar.................................................................................... 104 d. Mezar Kazma................................................................................... 105 e. Devir ................................................................................................ 106 f. Cenazenin Gömülmesi ve Telkin ..................................................... 108 g. Cenazeye Katılanlara İkramda Bulunma......................................... 109 h. Odanın Temizlenmesi...................................................................... 111 ı. Ölünün Arkasından Hayır Amaçlı Yapılan Uygulamalar ................ 111 ı.a. Birinci Gün................................................................................. 112 ı.b.Yedisi .......................................................................................... 112 ı.c.Kırkı ............................................................................................ 113 ı.d. Elli İkisi...................................................................................... 114 ı.e. Senesi (Sene-i Devriyesi)........................................................... 114 ı.f. Ölü Kurbanı ................................................................................ 115 III. DEDE TELAKKİSİ VE YÖREDE VARLIĞI BİLİNEN DEDELER .. 115 A. Türbeli Dedeler................................................................................... 118 a. Anasultan Dedesi ............................................................................. 118 b. Dedeler Dedesi................................................................................. 122 c. Demir Kaynak Dede (Hoban Dede)................................................. 124 d. Durhasan Dedesi (Hasan Dede)....................................................... 126 e. Fidan Ana......................................................................................... 127 x f. Kayadibi Dedesi ............................................................................... 131 g. Kurtçu Mehmet Efendi (Kurtçu Baba ya da Dede) ......................... 133 h. Rüstem Çavuş Dedesi ...................................................................... 135 ı. Şahan Baba (Şahan Dede) ................................................................ 136 i. Ürküten Dede.................................................................................... 137 k.Yâren Dede ....................................................................................... 139 B. Mezarlı Dedeler .................................................................................. 140 a.Osman Dede...................................................................................... 141 b. Hatıp Kızı Hala ................................................................................ 142 c. Mezarlık Dedesi ............................................................................... 143 d. Sarıkız Dedesi.................................................................................. 143 e. Şeyh Turabî...................................................................................... 144 f. İplikçi Dede ...................................................................................... 145 C. Yeri Basitçe Belli Edilmiş Olan Dedeler............................................ 145 a. Karadonlu Dede ............................................................................... 147 b. Çıban Dede ...................................................................................... 149 c. Siyil Dede......................................................................................... 149 d. Dedecik ............................................................................................ 150 e. Dolu Baba ........................................................................................ 150 f. At Dede............................................................................................. 151 g. Gedik Üstü Dedesi ........................................................................... 151 h. Nebi Dede ........................................................................................ 152 D. Yeri Kaybolmuş Dedeler.................................................................... 152 E. Yer ve Nesne Adları İle Anılan Dedeler............................................. 153 IV. DİĞER KUTLAMALAR, İNANIŞLAR VE UYGULAMALAR........ 154 A. Dini Bayramlarla İlgili Kutlamalar .................................................... 154 B. Hıdrellez Kutlamaları ......................................................................... 155 C. Köy Hayırları ...................................................................................... 159 D. Hatim Merasimi.................................................................................. 162 E. Nazar ................................................................................................... 164 F. Sakıncalı Vakitler: Gâvur Küfü ve Diğerleri ...................................... 166 V. TABİİ VARLIK VE HADİSELERLE İLGİLİ ANLAYIŞ VE UYGULAMALAR............................................................................................... 169 A. Ürünlerini Korumayla İlgili Dini Ritüeller: Domuz Ağzı Bağlama... 169 B. Hayvanlarını Korumayla İlgili Ritüeller: Kurt Ağzı Bağlama ........... 170 C. Yağmur Yağdırmakla İlgili Uygulama: Yağmur Duası ..................... 171 a. Genelde Yaygın Olan Yağmur Duası .............................................. 172 b. Su Kaynağına Beygir Kellesi Gömerek Duaya Çıkma.................... 172 c. Su Kaynağına Taş Gömerek Duaya Çıkma ..................................... 173 d. Yetmiş Bin Taşa Okuma.................................................................. 174 xi e. Taş Islatma ....................................................................................... 175 f. Asma Çubuğuna Okuma .................................................................. 176 g. Taş Kaldırma ................................................................................... 176 h. Çocukların Yağmur Duası ............................................................... 178 ı. Dedelerde Yapılan Yağmur Duası.................................................... 178 D. Tedavi Amaçlı İnanış ve Uygulamalar............................................... 179 a. Kutsal Kabul Edilen Ağaçlar ...................................................... 179 b. Şifalı Sular ....................................................................................... 183 c. Şifa Kaynağı Kabul Edilen Taş ve Kayalar ..................................... 185 c.a. Kuduz Taşı ................................................................................ 185 c.b. Sarıtaş ........................................................................................ 186 d. Şifa ve Koruma Umulan Toprak...................................................... 186 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DİNÎ İNANÇ VE YAPILANMANIN GENEL BİR DEĞERLENDİRMESİ I.YÖREDE DİNDARLIK VE KAYNAKLARI ......................................... 188 A. Bölge Dindarlığının Arka Planı: Zihniyet ve Gelenek ....................... 189 a. Zihniyet ............................................................................................ 190 b. Gelenek ............................................................................................ 191 B. Zihniyet ve Geleneğin Kaynakları...................................................... 195 a. Dede İnancı.......................................................................................... 195 a.a. Nüfuz Sahasına Göre Dede Tipleri ............................................... 203 a.b. Dilek ve Beklentiler Yönüyle Dedeler.......................................... 204 a.c. Dede Sahibi Olma ve Ocak Kültü................................................. 204 b. Kutsal Nesneler: Ağaç, Taş, Toprak ve Su ......................................... 206 c. Kutlama ve Törenler............................................................................ 209 d. Kadınlara Has Bir Dindarlık ............................................................... 211 e. Farklı Kültürel Dokular ve Alevîlik .................................................... 212 C. Temel İbadetlere Kesin Bağlılıklarına Göre Yörede Resmi Dindarlık ............................................................................................ 216 II. YÖRE İNSANININ DİNDARLIK GÖRÜNÜMÜ ................................ 218 SONUÇ.................................................................................................................... 222 KAYNAKLAR ....................................................................................................... 224 KAYNAK KİŞİLER .............................................................................................. 229 EKLER.................................................................................................................... 248 GÖRÜŞME FORMU………………………………………………..…………………....248 DEDELER TAPLOSU………………………………………………..…………………..251 ÖZGEÇMİŞ………………………………………………..………………………….…..319 KISALTMALAR age Adı Geçen Eser agm Adı Geçen Makale Ank. Ankara B. Büyükorhan Bkz. Bakınız C Cilt Çev. Çeviren DİB. Diyanet İşleri Başkanlığı E.Ü. F.E.F. Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi E.Ü.İ.F. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi H. Harmancık Haz. Hazırlayan İ.Ü.E.F. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İFAV Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı İst. İstanbul K. Keles M.Ü.İ.F. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi MEB Milli Eğitim Bakanlığı O. Orhaneli s. Sayfa S. Sayı S.Ü.İ.F. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TDVY. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları U.Ü. Uludağ Üniversitesi vb. Ve benzeri Yay. Yayınları GİRİŞ Sosyolojik ve ya antropolojik çalışmalar, tabiat, hayal gücü ve inançlar bir araya gelince insanlığın tarihi yürüyüşünde neler ürettiğini anlama çabasına dayanıyor denebilir. Sınırları ve genel çerçevesi önceden belirlenmiş, kültür ve inançları tespite yönelik alan araştırmalarında ise bu durum daha belirgindir. Araştırılması gereken konu toplumların/toplulukların geleneksel yapılarıyla iç içe girmiş ve kültürlerinin ayrılmaz bir parçası durumundaki inançlar olunca çalışmanın da genel geçer çerçevesi ana hatlarıyla belirginlik kazanmaktadır. Çünkü Türkiye’de inanç coğrafyası alanında yapılan birçok çalışma bulunmaktadır ve bunlar aynı zamanda oluşturdukları paradigmalarla yapılacak yeni çalışmaların temel çıkış noktalarını ve hedeflerini belirlemede tesirli olmaktadır. Çalışma alanı olarak seçilen Bursa’nın dağ yöresi olarak da bilinen Uludağ eteklerinde kurulu bulunan dört ilçe ve bunlara bağlı belde ve köylerdir. Yörenin tarihi geçmişi ve coğrafi konumu dikkate alındığında bu bölgede yaşayan toplulukların inançlarını araştırmaya yönelik bir çalışmanın isabetli bir seçim olduğu düşünülmektedir. Mesele bu yöredeki toplumsal yapıların inşasında önemli katkıları bulunan inançlara nasıl ulaşılacağı, ulaşıldığında da onların nasıl anlaşılacağıyla alakalı temel bir kavrayışta düğümlenmektedir. Sosyal bilimlerde mutlak bir kesinlikten söz etmek elbette mümkün değildir.1 Ama hayata uymada, hayatla başa çıkmada yararlı ve gerekli olduğu için bir kültür içindeki insanların birbirine benzer davranışlar sergilemesinden2 yola çıkarak her zaman bazı genellemeler yapma imkânı da vardır. Bu bizi gerçeğe doğru yöneltebilir. I. PROBLEM Araştırmanın yapıldığı yöre, asırlardır farklı inanç ve kültürlerin üzerinde yaşadığı tarihi, coğrafi şartları, sürekli şehirlere göç veren demografik yapısıyla dikkat çekici bazı özellikler taşımaktadır. Genelde böyle bir coğrafyada yaşayan toplulukların hayatının her alanında gelenek ve dini inanışlardan kaynaklanan çeşitli 1 Orhan Türkdoğan, Çağdaş Türk Sosyolojisi, Turan Yay., İst., 1995, s.35-36. 2 Herbert J.Gans, Popüler Kültür ve Yüksek Kültür, çev. Emine Onaran İncirlioğlu, YKY, İst., 2005, s.55. 2 uygulamalarla karşılaşmak mümkündür. Çalışma, şehirle yoğun ilişki içinde olan ancak henüz şehirleşmemiş bir toplumsal yapıda dini inanç ve uygulamaları ele almaktadır. Referanslarını ister dinden isterse gelenekten alsın çeşitli inançların yoğun olarak yaşandığı bu toplumların varlığı günlük hayat tarzlarına bakarak da kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Böyle bir yapıda insanların sosyal hayatın hangi alanlarında dini bir referans noktası olarak aldığı, yaşanan olgunun ağırlık noktasının kurumsal din mi yoksa gelenek mi olduğu çalışmanın temel problemini oluşturmaktadır. Bölge insanının dinini öğrenme hususunda hangi kaynaklarından ne kadar etkilendiği, gelenek ve dinin tesiri altında olan geleneksel-dindar tipinin böyle bir coğrafyada yeni yüzünün ne olabileceği, eğer yörede dini hayatın şekillenmesinde gelenek daha etkin ise bunda hangi sosyal faktörlerin tesirli olduğu bu problemin arka planında duran ve cevabı aranması gereken bir husus olacaktır. Bir başka ifadeyle problematiğimiz geleneksel değerlerin bir taraftan modern ya da popüler kültürün söylemleriyle sürekli tehdit edildiği, diğer taraftan halk inançlarından arındırılmış bir din anlayışının ikame edilmek istendiği bir toplumda geleneksel dindarlığın nasıl bir yapıya büründüğüdür. II. AMAÇ Bütün araştırmalarda olduğu gibi, sosyal antropolojinin metot ve verilerinden yararlanılarak yürütülen bu çalışmanın da belli başlı hedeflediği sonuçlar vardır. Din sosyolojisinin alanından bağımsız düşünülmeyecek olan3 bu sonuçlara ulaşma çabası ve gayreti çalışmanın genel-geçer perspektifini oluşturmaktadır. Dolayısıyla tezin iskeletini oluşturacak veriler de bu perspektifin çerçevelediği bir dikkat ve hassasiyetle toplanmıştır. Çalışmanın tamamlanması sürecinde sürekli eksen olarak alınan genel hedefler şunlardır: Türk boylarının Anadolu’daki ilk yerleşimcileri olarak görülen, tarihi boyunca göç almayan ama sürekli göç veren ve dağ yöresi olarak nitelendirilen bölgede yaşayan bir toplumda dinin rolünü anlamaya çalışmaktır. Eğer bu rol iyi etüt edilebilirse o toplumu başka boyutlarıyla da kavrama imkânı artmış olacaktır. Çünkü din bütün toplumlarda önemli tesirleri olan bir unsurdur. Gıdaların maddi hayatımızın beslenmesi için zorunlu olması gibi dini sembollerle ifade edilen 3 Grace Davıe, “Din Sosyolojisi”, çev. Ali Coşkun, Din Toplum ve Kültür (Din Sosyolojisi ve Antropolojisine Giriş), İz Yayıncılık, İst., 2005, s.113. 3 güçlerde manevi hayatımızın düzenli çalışması için zorunludurlar.4 Bu yüzden toplumlar için “o hayatın ciddi yanına aittir.”5 İkincisi, ilk maddeye paralel ve ona eş değer olarak, şehirleşme sürecinin hızlı yaşandığı ama kültürel, ekonomik ve ideolojik anlamda Türkiye’nin genel şartları dikkate alındığında sade vatandaşlar olarak kabul edilebilecek kişilerden oluşmuş bir toplumda dinin önemi ve etkisini belirlemeye çalışmaktır. Çünkü sınırsız olan değerleri açıklamada insanların her zaman dini inançlarını kullandıkları bilinmektedir. Bu yüzden de inançlar, insanların kendileri için sınırsız değer olarak cevap verdikleri şey hakkındaki düşünceler, fikirler ve kanaatler olarak tanımlanabileceği6 için bu tür toplumların temel vazgeçilmezi din olmaktadır. “Çünkü insanları bir arada tutan, bazı kaidelere, yani ahlakın değişmez esaslarına müştereken inanmalarıdır. Bu manevi inançlar olmadan cemiyet hayatı düşünülemez.”7 Özellikle yöre için daha fazla geçerli olmak üzere, manevi inançların temel kaynaklarından birisi olarak dinin önemli bir unsur olduğu düşünülürse bu vazgeçilmez oluşun temel sebebi daha çok netlik kazanacaktır. Üçüncüsü, araştırmanın sınırları içinde kalan ilçe ve köylerde sürdürülen geleneksel dini hayatı şekillendiren sosyal güç ve etkileri, bu etkilerin yönünü anlamak, anlamaya çalışmaktır. Halk inançlarında mahalli kültür ve adetler sürekli korunduğundan8 “inanç ve sosyo-kültürel yapı arasındaki ilişkinin yönünü tayin edebilmek, yani hangisinin diğerini etkilediğini genel bir hüküm halinde ortaya koyabilmek mümkün değildir.”9 Zira din ve dünya arasındaki ilişki belirsiz ve değişkendir.10 Ama diğer taraftan inançlar, dini geleneklerin kutsalın doğası hakkında ne düşündüklerini, geleneklerin, kutsalla beşer ilişkisi hakkında sahip oldukları şeyi de tanımladığından yaşanılan dini hayatın ne kadarının geleneğe ait olduğunu tanımlayamasak ta kısmen de olsa sezme imkânımız olacaktır. 11 4 Emile Durkheim, Dini Hayatın İlkel Biçimleri, Çev. Fuat Aydın, Ataç Yay., İst., 2005, s.450. 5 Durkheim, age., s.451. 6 James L. Cox, Kutsalı İfade Etmek (Din Fenomenolojisine Giriş), Çev. Fuat Aydın,İz Yay., İst. 2004, s. 183-184. 7 İzzet Er, Din Sosyolojisi, Akçağ yay. , Ank. 1998, s.264. 8 Ali Murat Yel, “İslam’da Büyük ve Küçük Gelenekler ya da İslam Din Antropolojisinde Yüksek Kültür ve Halk Kültürü”, Bilgi ve Hikmet, Bahar 1995, Sayı 10, s.40–62. 9 Âmiran K. Bilgiseven, Din sosyolojisi, Filiz Kitapevi, İst.1985, s.139. 10 Davıe, age., s.103. 11 Cox, age., s.186. 4 Son olarak, coğrafi bakımdan dağlık olan yörelerin, sosyal ve kültürel anlamda daha muhafazakâr bir yapıda olduğu sıklıkla vurgulanır.12 Bu çalışmanın bir diğer amacı da geleneksel muhafazakârlığın varlığını güçlü bir şekilde sürdürdüğüne inanılan sosyal yapının içindeki dini inanç ve pratiklerin neler olduğunu tespit etmektir. Bu tespitler ışığında, araştırmanın önemli bir vurgusu da, sosyal hayatta dinî inanç ve yaşayışların aslında, geleneği meşrulaştırmanın zemini olarak kullanıldığını, geleneğin dini hayatı kuşattığını ve hatta dini gelenekleştirdiğini savunan tezi de test etmeye yönelik olacaktır. III. ORİJİNALLİK VE ALANA KATKILARI Türkiye’de inanç coğrafyası çalışmalarının omurgası ve temel hedefi genelde, İslam’da iman esasları olarak formüle edilen inançlarla İslam’ın temel ibadetlerinin çeşitli ekonomik, fiziki ve kültürel ortamlarda uygulanırlığını tespit etmek ve bu tespitlerden yararlanarak Türk insanının dindarlık profilini çıkarmak olmuştur. Şehir veya köy toplumlarında insanların din ve dinî olarak algıladığı sadece temel ibadetler olmamakta, birçok geleneksel ve kültürel öğelerin de devreye girmesiyle, bazen eğitim seviyelerinin de bir çözüm üretemediği çeşitli tercihler, bakış açıları ve hatta saplantılar birer inanç olarak varlığını sürdürebilmektedir. Yani insanların dini hayatı resmi dini söylemlerde formüle edilmiş belli inanç ve ibadet esaslarından ibaret değildir. Onların inanç dünyalarında en az temel dini inanç ve ibadetler kadar bir takım geleneksel uygulamalar da önemli bir ağırlık noktası oluşturmaktadır. Şu halde inançlarla ilgili çalışmaların bir ayağı da geleneksel yapının kolayca tespiti yapılabilecek olan geleneksel ya da kendine has dindarlık/inançlılık şekillerini ortaya çıkarmak olmalıdır. Burada, inanç coğrafyasıyla alakalı çalışmalarda olması gerektiğine inanılan, olmadığında bir nakısa olarak düşünülebilecek geleneksel-dinî formlu inançlar da araştırılmış olacak ve bunların dinî hayatın önemli bir boyutunu oluştuğu ortaya konulmaya çalışılacaktır. 12 Yel, agm., s.40, Ünver Günay, Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat, Erzurum Kitaplığı, İst.1999, s.38,40. 5 IV. SINIRLILIKLAR Araştırma, coğrafî olarak aynı konum ve çevre şartlarında yer alan, kültürel ve dinî yaşayış açısından da birbirine yakın anlayışlar içerdiği düşünülen, 2000 yılı verilerine göre 64 bin kişinin yaşadığı, Büyükorhan ilçe merkezi, bir belde ve 38 köyü, Orhaneli ilçe merkezi, iki belde ve 53 köyü, Harmancık ilçe merkezi ve 27 köyü ve Keles ilçe merkezi ve 36 köyü olmak üzere toplam 154 köy ve bunlara bağlı 10 kadar mahalle, 3 belde ve 4 ilçe merkezi ile sınırlı tutulacaktır. Araştırmada, yakın geçmişte yaşanan ve günümüzde canlılığını sürdüren dini hayat resmi dine uygunluğu tartışılmaksızın olduğu gibi verilmeye çalışılacaktır. Ayrıca verilerin doğruluğu her ne kadar köyler dolaşılarak test edilecekse de kaynak kişilerin ifade, beyan ve anlattıkları esas kabul edileceğinden bütün veriler ve yorumlar kaynak kişiler ve gözlemlerle sınırlı kalacaktır. Çünkü muhatap aldığımız kaynak kişiler genelde yerleşim birimine varıldığında ilk karşılaşılan ya da bulunan kişiler olmaktadır. Onların ne araştırıldığını ve çevrelerinde olup bitenlerden hangilerinin araştırmanın alanına dâhil olduğunu anlamaları bazen oldukça güç olmaktadır. Çalışma, 2004 yılının yaz mevsimi başlarında ön araştırma yapmak maksadıyla sadece ilce merkezlerine giderek başlatılmıştır. Ama 150’den fazla köyün dolaşılması farklı zaman dilimlerinde olmak üzere yoğunluklu olarak yaz aylarında 2004, 2005 ve çok az da 2006 yıllarında tamamlanmıştır. V. ÇALIŞMANIN YÖNTEMİ Genel Sosyolojinin tanımları içerisinde bu çalışma ‘saha araştırması’13 olarak yürütülmüş ve dört ana alt disipline ayrılına antropolojinin14 önemli bir disiplini olan kültürel antropolojinin araştırma metot ve yaklaşımları tarz olarak benimsenmiştir. Toplum ve kültür incelemeleri asıl konusu olan kültürel antropolojinin iki yönünden bahsedilmektedir: İlki, alan çalışması üzerine temellenen ve tikel bir grup, toplum ya da kültürün ‘etno-resmi’ni oluşturmak demek olan etnografidir. Burada araştırmacı veri toplar, bunu etno-resmi (kitap, makale, ya da filim) oluşturarak sunacak şekilde düzenler, tasvir eder, tahlil eder ve yorumlar. Etnograflar geleneksel olarak küçük 13 Enver Özkalp, Sosyolojiye Giriş, Anadolu Ü. Basımevi, Eskişehir 1993, s.38. 14 Geniş bilgi için bkz. Conrad Phıllıp Kottak, Antropoloji (İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış), Çev. Komisyon, Ütopya Yayınevi, Ank. 2001, s.9. 6 topluluklar içinde yaşayıp yerel davranış, inanç, âdet, toplum hayatı, iktisadî faaliyet, siyaset ve dini incelemişlerdir. İkincisi, kültüraşırı karşılaştırma üzerine temellenen etnolojidir. 15 Araştırma, ‘etnografik teknikler’ olarak da tanımlanan tekniklerden de yararlanılarak yürütülmüştür. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1.Gözlem: Günlük hayatın, olağan ve olağan dışı örnek hadiselerin, çeşitli ortamlarda kolektif davranışların önemli ayrıntılarının dikkate alınarak gözlemlenmesi ve kayıt edilmesi temeline dayanır. Bir topluluk içinde yaşayan fertler olarak, tümüyle tarafsız ve duygusuz gözlemciler olamayız. Gözlem yaparken ve kavramaya çalışırken olayların ve süreçlerin birçoğuna iştirak etmek daha sağlıklı sonuçlar verecektir.16 Çünkü sosyal bir olguyu gerektiği gibi anlayabilmek insan olarak bizzat yaşadığımızda edineceğimiz subjektif (bilinçli ya da bilinçsiz) kavrayışla mümkün17 görünmektedir. Bu çalışma sürdürülürken araştırılan toplumlarla birlikte bir etnograf kadar uzun süreli yaşamak gibi bir yol tutulmadıysa da, onların köy hayrı, hıdrellez, düğün gibi bütün tören ve kutlamalarla, cenaze, camilerdeki bazı uygulamalar, ibadetler ve pazaryerlerindeki alış-veriş gibi faaliyetlerine katılarak gözlemlenmiştir. Üç yıllık bir sürenin, değişik mevsimlere tekabül eden zaman dilimlerinde, günlerce dört ilçe ve köylerinin tamamı dolaşılmış, gerektiğinde köy ve ilçelerde kalınarak katılımcı gözlem18 ve pasif müşahede19 yoluyla incelemeler yapılmıştır.20 2.Görüşme, Mülakat (Söyleşi): Sıradan bir muhabbet kurma ile başlayarak formel türde olanlara kadar çeşitli derecelerdeki söyleşilerdir. Bu tür görüşmeler zamanla dostane ilişkilerin kurulmasına yardımcı olmakta ve belli bir yapılanmayla uzun görüşmeler ve ilişkiler haline dönüşmektedir. Dolayısıyla katılımcı gözlemle ayrıntıları ve hedefleri tam sezilemeyecek uygulamalarda neler olup bittiğine dair 15 Kottak, age., s.10. 16 Kottak, age., s.29. 17 Marcel Mausse, Sosyoloji ve Antropoloji (Lévi-Strauss’un yazdığı önsözden), çev. Özcan Doğan, Doğu Batı Yayınları, Ank. 2005, s.31-32. 18 Kottak, age., s.30. 19 Burhan Baloğlu, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemi, Der Yayınları, İst. 1997, s.66. 20 Ayrıca gözlem (müşahede) ve görüşme (mülakat) metodu ve bu metoda getirilen kısmi eleştiriler ve yaklaşımlar için bkz. Zeki Arslantürk, Araştırma Metot ve Teknikleri, M.Ü. İ.F. Yay. 4. Basım, İst., 1999, s.63-70. Orhan Türkdoğan, Bilimsel Değerlendirme ve Araştırma Metodolojisi, M.E.B. Yayınları, İst. 1989, s.178-184. Baloğlu, age., s.66-72. 7 bilgiler sağlamaktadır.21 En iyi araç, belki de, röportaj(söyleşi) tekniği olacaktır, çünkü garp toplumlarının dini fiiller tablosunda, ibadet alışkanlıkları yanında ve en az onlar ölçüsünde, şuurlu tutumlar da önemli bir yer tutmaktadır22 ve bunlar görüşme tekniği ile daha iyi anlaşılmaktadır. İnsanların söyledikleriyle davranışları arasında farklar olabileceği23 yani söylediklerinin ideal olanı yansıtmaya daha yakın olacağı endişesinden hareketle görüşme ve gözlem tekniğinden hareketle kesin kurallar ve yöntemler ortaya koymanın güçlüğünden bahsedilse de verilere ulaşmada en sağlıklı bir yöntem olarak yararlanılmıştır. Görüşülen kişiler 12 yaş ve yukarısı olmuştur. Bazı köylerde çeşitli uygulamaların yapıldığı ağaç ve dede yeri gibi mekânları görme, oralarda yapılanları anlamada çocukların rehberliğine de müracaat edilmiştir. Çünkü çocuklar o tür mekânlara birileri geldiğinde, yiyecek bir şeyler dağıtılacağını bildiklerinden “nasiplenmek” maksadıyla hemen oracıkta bitivermekte ve olup bitenin en tarafsız şahitleri olmaktadır. Sorulduğunda da hiç endişe etmeksizin bütün bildiklerini heyecanla anlatmaktadır.24 Mülakat metodunun bir alt şekilleri olarak görüşmelerde takip edilen usuller kısaca şöyle özetlenebilir: Dostluklar kurma: Gerçekleşen uzun görüşmeler neticesinde birçok muhtar, imam-hatip ve diğer köy sakinleriyle dostluklar oluşturma derecesinde yakınlıklar kurulmuş ve bu sayede kendi yerleşim birimlerinin yanı sıra değişik köy ve mahallelere birlikte gidilmiş, oralarda diğer insanlarla daha çabuk iletişim kurulmasında bu kişiler önemli katkılar sağlamışlardır.25 Araştırma süresince görüşülen, sohbet edilen, görüş ve bilgi alınan ve mülakat yapılan insan sayısı belki binli rakamları aşmıştır. Ama bunlardan sadece 800 kadarı kayıtlara geçirilmiştir. Dört ilçede de kaymakamlar, belediye başkanları, müftüler, ilçe milli eğitim müdürü 21 Kottak, age.,, s.29. 22 Günter Kehrer, Din Sosyolojisi, Çev., Semahat Yüksel, Kubbealtı Neşriyat, İst. 1992, s.15. 23 Türkdoğan, age., s. 46-47. 24 Karalar Köyünde görüşmeler yapılmış ve ayrılmak üzereyken köyde başka kutsal ağaç ya da mekân olup olmadığı sorulduğunda “yok” cevabı alınmıştır. Fakat konuşmaları dinleyen 11 yaşlarında bir çocuk kayıtlara geçilen ve değişik uygulamaların yapıldığı Karadonlu dedenin olduğu mekândaki taşları hatırlatmıştır. 25 Büyükorhan Yenice köyünde görevli imam-hatip bunun en güzel örneğidir. Görev yaptığı Yenice’de gerekli araştırmaları yaptıktan sonra gece evinde kalarak ertesi günü anne babasının oturduğu yer olan Kınık Beldesiyle birlikte on kadar köye ulaşma ve oralarda araştırmanın hızlı bir şekilde sürdürülmesine önemli katkılar sağlamıştır. Yine Keles Durak köyü, Orhaneli Yeşiller ve Sadağı köyleri ile Harmancık Dutluca Koyak mh. İmam-hatipleri ile Harmancık Nalbant ve Gedikören köylerinin muhtarları bu konuda örnek olarak zikredilebilir. 8 ve çeşitli branş öğretmenleri, halk eğitim merkezlerinde görevli yönetici ve öğreticiler, karakol amirleri (jandarma ve emniyet), ilçe nüfus müdürleri, savcılar ve daha önce yerelde yöneticilik, gazetecilik, avukatlık ve öğretmenlik yapmış kişilerle de tekrarlanan görüşmeler yapılmış ama bu kişiler kayıtlara geçirilmemiştir. İlk 45–50 köye gidildiğinde yapılan bütün görüşmelerin, sonraki köylere ve yerleşim birimlerine uğranıldığında ise sadece önemli görülen görüşmelerin ses kayıtları alınmış ve arşivlenmiştir. Konuya vakıf kişilerle daha ayrıntılı görüşmeler yapma: Her toplum, hayatın belirli yönleri hakkında en iyi ve yararlı bilgiyi verebilen deneyimli, yetenekli, eğitimli insanlara sahiptir.26 Eğitimli-eğitimsiz olmasına bakılmaksızın Türkçede ‘gün-güneş görmüş insan’ ya da ‘irfan sahibi kişi’ gibi sıfatlarla tasvir edilen ve yörenin tarihi, kültürü, inançları, kişilerle ve hayat tarzları hakkında doyurucu malumatları olan kadın ve erkeklerden önemli ölçüde yararlanılmıştır. Bu tür kişileri bulmak ya da en azından onlara rastlamak çalışmanın seyrine ciddi katkılar sağlamıştır. Çünkü bu tür kişiler hem neleri araştırdığımızı kolaylıkla kavramakta hem de sorulan sorulara geniş kapsamlı ve doyurucu bilgiler vermektedir. Aslında bu tür insanlar aynı zamanda yürütülen çalışma ile daha fazla ilgilenmekte, meraklı olduklarını, ilgili ve bilgili olduklarını bir şekilde hissettirmektedirler. Öyle ki civar köylerde konumuzla alakalı olduğunu düşündükleri birçok özelliği de “oralarda şu tür uygulamalar vardır, onları dikkatli araştırın” diye ön malumat verenler olmuş ve bu tür insanlardan çok yararlanılmıştır.27 Hayat hikâyelerini dinlemek: Bir ömür boyu yaşanan deneyimlerin yeniden hatırlanması, samimi ve geçmişten beri süregelen hayatın kültürel ipuçlarıyla dolu bir portre verir. Hayat hikâyeleri, insanların kendi hayatlarını etkileyen hadiseleri ve değişimleri nasıl algıladığını, bunlara gösterdiği tepkileri ve varsa katkılarını açığa çıkarır.28 Onlar hayat öykülerini anlatırken hem 40–50 yıl öncesinin hayat ve algı 26 Kottak, age., s.32. 27 Mesela Harmancık İshaklar köyünde karşılaşılan ve muhtarın hanımı olduğu sonradan öğrenilen 40 yaşlarındaki kaynak kişi “Madem siz kalkıp uzaklardan bizlerin kültürünü, yaşayışını araştırmaya geliyorsunuz ben de size en doğru bilgileri neden vermeyeyim?” diyerek başladığı bilgilendirme konuşmasında, civar köyleri de katarak geniş bir bilgilendirme yapmış ve araştırmanın devamında gidilen yerlerde 4–5 konunun daha araştırılmasını sağlamıştır. Yine Keles Gelemiç köyündeki bayan kaynak kişilerin tamamı olağanüstü bir anlayış ve gayretle konumuza yardımcı olmuşlar ve sorulanların çok üzerinde bilgiler vermişlerdir. 28 Kottak,age., s.33. 9 tarzıyla ilgili malumata ulaşılmakta hem de günümüzde olup bitenlerle bir kıyas imkânı doğmaktadır. Özellikle yaşlı insanlarla görüşülürken doğrudan sorular yerine böyle bir metodun kullanılması onlardan ne istediğimizi anlatmadaki zorluktan daha kolay olmakta ve daha fazla malumata ulaşma imkânı sağlamaktadır. 3.Dolaysız anket: Kaynak kişilerle konuşmaların çerçevesini çok geniş tutmamak ve araştırılan konularla sınırlı tutarak vakit kazanmak için hazırlanan bir “soru listesidir.”29 Araştırmanın başlarında, görüşme ve gözlemlerde notlar tutulmuş görüşmelerin tamamının ses kayıtları alınmıştır. Bu daha çok, neyin nasıl ve hangi sıralama ile sorulacağı, sosyal ve dini hayatın hangi alanlarında ne tür farklı uygulamalarla karşılaşılacağının kestirilemediği ilk dönemde yapılmıştır. İlk 40–45 köyden sonra sorulabilecek sorular ve üzerinde yoğunlaşılması gereken temel konular ortaya çıkmıştır. Bunların doğum, evlenme, ölüm, dedeler, köy hayırları ve temel ibadetler gibi belli alanlarda öbeklendiğinin tespiti yapılmıştır. Sonra bu doğrultuda sınırlı sorulardan oluşmuş formlar, soru listesi de denebilir, hazırlanmış ve sonraki yaklaşık yüz yirmi kadar köy ve ilçe merkezlerinde bütün görüşmeler bu formlardan yararlanılarak yürütülmüş, görüşme sonuçları ve cevaplar bu formlara işlenmiştir. Bu tür bir uygulama görüşmelerde zamanın daha iyi kullanılması ve genel çerçevenin dışına çıkılmaması konusunda önemli katkılar sağlamıştır. Bu formun bir örneği ekler bölümünde verilmiştir. VI. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI Bursa Bibliyografyası30 gibi eserlerden yararlanarak, birinci bölümde yer alan genel konuların yazımı ve yöredeki dini hayatı tanımaya yönelik olarak araştırmaya katkı sağlayabilecek çalışmaların tespiti için bir literatür taraması yapılmıştır. Bu tarama aynı zamanda, yapılacak olan görüşme ve mülakatlarda kaynak kişilere yöneltilebilecek soruların tespitine31 yönelik de olmuştur. Tarama sonucunda doğrudan konumuzla ilgili olduğu düşünülen, Bursa-Keles İlçesi Issız Ören Köyünün Ekonomik Durumu ve Köydeki Diğer Sosyal Hayat32 adlı çalışma dar çerçeveli 29 Baloğlu, age., s.74. 30 Nezaket Yalmanoğlu, Bursa Bibliyografyası, Kültür Ofset, Ank. 1998. 31 Maurice Duverger, Sosyal Bilimlere Giriş, çev., Ünsal Oskay, Bilgi Yay., İst. 1990, s.252. 32 Cemal Oğuzberk, Bursa-Keles İlçesi Issız Ören Köyünün Ekonomik Durumu ve Köydeki Diğer Sosyal Hayat32 İ.Ü.E.F. Sosyal Antropoloji ve Etnoloji Bölümü, Basılmamış Lisans Tezi, İst.1967, T.B.M.M. Kitaplığı Ankara. 10 olmasına rağmen yapıldığı tarih itibariyle orijinal bir köy monografisi niteliğindedir. Yöre köyleriyle alakalı olarak yapılan ilk sosyolojik çalışmadır ve ekonomik/kültürel yapıyla ilgili verdiği kısa bilgiler o yıllarla günümüzü kıyaslama açısından önemli kabul edilmektedir. Diğeri 2002 yılına ait olup Uludağ Ü. bünyesinde Halk Bilimi adıyla yürütülen folklorik bir araştırmadır ve daha çok köy adları, türkü, efsane, fıkra ve yatırlarla ilgili âdetleri derleyen bir çalışmadır. Bursa Dağ Köylerinde Türkmen Kültürü adıyla yayınlanan bu eser folklorik bir çalışma olduğu için inançlarla ilgili verileri toplama gayretinde olmamış ve sadece az sayıda yatırı konu edinmiştir.33 Bir diğer eser yine Uludağ Üniversitesi bünyesinde yürütülen Bursa Folkloru adıyla yayınlanmış ve bir önceki eser gibi folklorik bir çalışmadır. Yörede yapılan doğum, düğün, ölüm ve bunlara bağlı uygulamalardaki folklorik öğeleri derlediğinden inançlarla ilgili konular fazla yer almamaktadır.34 Kaynaklardan bir diğeri ise, Harmancık ilçesinden yetişmiş bir tarihçiye aittir ve Yörük ve Türkmen Diyarı Bursa Dağ Yöresi adıyla yayınlanmıştır. Bu eser de daha çok tarihi, ekonomik ve kısmen kültürel ağırlıklı olduğundan inançlarla ilgili olarak sadece efsaneleşmiş kişi ve yatırların çok azın konu edinmiştir. Bu çalışmalar daha çok ulaşılan verilerin bir ‘sağlaması’ ve perspektif kazanma açısından önemli olmuştur ve bu eserler zaman zaman atıflar yapılarak dipnotlarda ayrıca belirtilmiştir. Çalışma bir inanç coğrafyası olması hasebiyle bu konuda Türkiye’de değişik coğrafyalarda yapılan çalışmalar da gözden geçirilmiştir. Konuyla örtüşmesi ve iyi bir örneklem olması yönüyle Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat en çok yararlanılan eserlerden birisi olmuştur.35 Çalışmanın son bölümünde bir tipoloji belirlemeye gayreti güdülürken de Ziyaret Fenomeni Üzerine Bir Din Bilimi Araştırması (Kayseri Örneği) adlı çalışmadan istifade edilmiştir.36 33 Mustafa Cemiloğlu, Bursa Dağ Köylerinde Türkmen Kültürü, U.Ü. yayınları, Bursa 2002. 34 Hülya Taş, Bursa Folkloru, Gaye Kitapevi, Bursa 2002. 35 Günay, Ünver, Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat, Erzurum Kitaplığı, İst.1999. 36 Günay, Ünver ve arkadaşları, Ziyaret Fenomeni Üzerine Bir Din Bilimi Araştırması (Kayseri Örneği), E.Ü. Yayınları, Kayseri 2001. 11 VII. VERİLERİN YAZILMASI Bulguların tasnifi yapılmakla birlikte araştırma geniş bir alanda yürütüldüğü için hangi bulgunun hangi köye ait olduğu konusunda bütün köyler tek tek ve defalarca yazılmak yerine sadece uygulamanın en canlı olduğu düşünülen köylerin adı verilmiştir. Mesela, çocuğun kırklanması ve göbeği ile ilgili yapılanlar köy adları verilerek sıralamaya kalkılsa köy adları bile sayfalarca tutardı. Bunun yerine örneklemi karşılayacağı düşünülen bir kaç köy adı vermekle yetinilmiştir. Bulgular yazılırken tespiti yapılan mesele bir köye ait ise şayet dipnotta sadece köyün/köylerin adı zikredilmiş ve yanına da bağlı bulunduğu ilçenin baş harfi büyük harf olarak verilmiştir. Mesela; Hobandanişment Köyü, Harmancık şeklindeki açılım, Hobandanişment H., şeklinde kısaltarak verilmiştir. Yine köy adları dipnota yazılırken ilçelerin alfabetik sırası dikkate alınarak yazılmaya çalışılmıştır. Kaynak kişiler ve yörede tespiti yapılan bütün dedeler yine ilçeler bazında ve köylerin alfabetik sırasına göre verilmiştir. Yöreye ait bulguların tamamı tezin ana gövdesi olarak düşünülmüş ve fazla yoruma kaçmadan, başka kaynaklara yönelmeden olduğu gibi verilmeye çalışılmıştır. Özel söyleyişler ve gerekçeli açıklamalar italik, koyu ya da tırnak işaretleri kullanılarak ve mahalli söyleyiş tarzları bozulmadan verilmeye çalışılmıştır. Mümkün olduğunca bulgular ülkemizde yapılan diğer çalışmalar ve bulgularla kıyaslanmadan, yörede olduğu şekliyle verilmiştir. Dedelerle ilgili konunun yazımı sırasında uygulama yoğunluğu olan dedeler tasnif edilerek yapılan uygulamalar tek tek verildiğinden bazı tekrarlar o dedede olanların da kayda geçmesi endişesinden dolayı bir gereklilik olmuştur. Ama her birinin orijinal tarafı mutlaka vardır ve o daha bir ön plana alınarak verilmiştir. Yörede tespiti yapılan dedeler, adları, yerleri, fiziki ve coğrafi konumları, dedede yapılan uygulamalar, köylerde yapılan köy hayırı ve yağmur duası da eklenerek tablolaştırılarak verilmiştir. “Dinle uğraşırken mesafeli durmak zordur ve araştırmacının kişisel eğiliminin yansımaması mümkün değildir.”37 Bu zorluk bilinerek bir tarz belirlenmeye 37 Annemarie Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, Çev. Ekrem Demirli, Kabalcı Yayınevi, İst. 2004, s.12. 12 çalışılmıştır. Ne var ki araştırma sonuçları metne dökülürken, araştırmacının taraf olduğu gibi bir izlenim doğabilecektir. Bütün inanç sistemleri, kısmen normal olmakla birlikte, tarihi seyri içerisinde kırılmalar sonucu inancın asli hüviyetini kaybetmesi anlamına gelebilecek olan inancın/dinin gelenekleşmesi problemini yaşamaktadırlar. Çalışma, geleneğin varlığını yoğun olarak hissettirdiği bir bölgede yürütüldüğü için dini hayatın geleneğe ait kısımlarını da açıklamaya çalışarak geleneğin dinleşmesi gibi bir konuya da katkı sağlayacaktır. Çalışma, giriş bölümü dışında üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yörenin genel yapısı üzerinde durulmuş ve tarihi, nüfus yapısı, göç hareketleri ile hayat tarzı ve ekonomik durumuyla ilgili genel bilgiler verilmiştir. Bu bölümde var olan genel durum tasvir edilmeye çalışıldığı için yörede sürdürülen dini hayatın şekillenişi ve dini örgütlenme üzerinde de durulmuştur. İkinci bölümde ise yörede yaşanan dini-geleneksel menşeli her türlü inanç ve uygulamaya ait bulgular kendi aralarında kategorize edilerek verilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde temel ibadetler dinin asli hüviyeti olarak düşünüldüğü için öncelik resmi din uygulamaları ve temel dini pratiklere verilmiştir. Yine bu bölümde, doğum, evlenme ve ölüm gibi hadiselerde yapılan uygulamalarla yörede oldukça yoğun olan dede telakkisi ve diğer tabiat hadiselerine ait inanış ve uygulamalar ayrı ayrı ele alınarak verilmeye çalışılmıştır. Dedelerle ilgili uygulama ve inanışlar oldukça yaygın olduğu için bu konu ağırlık kazanmıştır ve değişik uygulamaların yapıldığı dedeler önemine binaen tek ek anlatılmıştır. Son bölümde ise toplanan ve tasnifi yapılarak verilen bütün verilerin genel bir değerlendirmesi yapılmış ve yöre insanının bir dindarlık tipolojisi oluşturulmaya gayret edilmiştir. En sona ise, verilerin toplanmasında kendileriyle görüşülen kaynak kişiler, araştırma sırasında görüşmelerin genel çerçevesini belirlemede kullanılan form örneği ve yörenin tamamında varlığı tespit edilen 244 adet dedenin yer, konum ve dedelerde yapılan uygulamalarla, hıdrellez kutlamaları ve köy hayırları ilçelere göre bir tablo halinde verilmiştir. BİRİNCİ BÖLÜM YÖRENİN GENEL YAPISI I. GENEL ÖZELLİKLERİ A. Coğrafî Konumu ve Yerleşim Şekli Bursa ve ilçeleri, Türkiye’nin flora açısından en önemli dağı olan Uludağ’a göre konumlanmıştır. Araştırmanın yürütüldüğü Bursa’nın Orhaneli, Büyükorhan, Keles, Harmancık ilçeleri ve köylerinin coğrafi konumu ve iskân tarzı da tamamıyla Uludağ’ın yer şekilleriyle belirlenen bir coğrafyadadır. Dahası bu bölge, Bursa merkez ile diğer ilçelerinin aksine verimli ovaları ve düz arazileri olmayan, tamamen dağlık ve kırsal bir bölgedir. Bu arazi yapısından dolayı araştırmanın yapıldığı ilçeler ve köyleri, “Dağ Yöresi” olarak adlandırılmaktadır. Dağ Yöresi’nde yer alan, Bursa iline bağlı dört ilçe ve köylerinin yüz ölçümü şöyledir: Orhaneli : 844 km2 Keles : 684 km2 Büyükorhan : 522 km2 Harmancık : 365 km2 Toplam: 2415 km2 İlçelerin Bursa ile bağlantısı, son yıllarda genişletilmiş, eskisine nazaran biraz daha kısaltılmış ve yapım çalışmaları devam eden asfalt karayoluyla sağlanmaktadır. Dört ilçe merkezinin Bursa’ya uzaklıkları şöyledir: Orhaneli : 50 km. Keles : 56 km. Harmancık : 96 km. Büyükorhan: 86 km. Genellikle engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Yörenin tamamında küçüklü büyüklü birçok tepe mevcut olup tepeler arasında yer alan kısmi düzlükler, bölgenin 14 tarım arazilerini oluşturmaktadır. Harmancık ilçesinin doğusunda yer alan Okçular ve Ballısaray köyleri ile güneyindeki Kepekdere, Balatdanışment, Bekdemirler, Karaca, Kışmanlar, Akpınar, İshaklar köyleri, diğer yerleşim birimlerine nazaran düz arazileri olan köylerdir. Bu arazilerde şekerpancarı dâhil her türlü tahıl, meyve ve sebze yetiştirilebilmektedir. Büyükorhan ilçesinin Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bakan yamaçlarında kurulu köyler hariç, bölgenin tamamı, özellikle meyve tarımına müsait toprak ve iklime sahiptir. Orhaneli ilçesinde ise, Kusumlar, Serçeler, Sadağı, Çöreler, Argın, Akalan köyleri ile Adırnaz köyleri, kısmen düz arazileri olan köylerdir ve bu arazilerde çeşitli bahçe bitkileri ve tahıl yetiştirilmektedir. Birçok bitki ve ağaç türünün yer aldığı yörenin, coğrafi konumu ve arazi şekli tarım için dezavantajlı gibi görülse de toprak ve iklim yapısı dikkate alındığında, özellikle meyve tarımında birtakım avantajları olduğu söylenebilir. Son yıllarda bilinçli ve modern usuller kullanılarak yapılan meyve tarımında elde edilen başarılı neticeler, bu avantajları ispatlar mahiyettedir. Dört ilçe ve köylerinin kuzey ile doğusuna kadar uzanan hat, Uludağ’ın uzantısı sıra dağlarla çevrilidir. Batı sınırını Aliova Çayı belirlerken, güney sınırının önemli bir bölümünü Balıkesir-Dursunbey- Tavşanlı hattında uzanan tren yolu belirlemektedir. Orhaneli ilçe merkezinin rakımı 477 metre, Harmancık ilçe merkezinin 650 metre, Keles ilçe merkezinin 1060 metre ve Büyükorhan ilçe merkezinin 830 metredir. Bu yükseklikler, bazı köylerde ilçe merkezlerinden 100 metreye kadar varan fazlalıklar gösterebilmektedir. İlçeler ve köylerinin Uludağ’ın sırtlarında kurulmuş olması, orman alanları bakımından bölgeyi önemli bir konuma yükseltmektedir. Bölgenin genelinde çam türlerinden sarı, ak ve karaçam ile meşe, karaağaç, gürgen, kızılcık, söğüt, kavak, ardıç ve çınar ağaçlarına bolca rastlamak mümkündür. Ağaç türleri bakımından bol çeşidi olan yörede ilçeler bazında 2000 yılı itibariyle orman alanlarının dağılımı şöyledir: Büyükorhan : 31.151 hektar Harmancık : 22.996 hektar Keles : 36.763 hektar 15 Orhaneli : 49.956 hektar1 Kayıtlarda “Kocasu Çayı” olarak yer alan Orhaneli Çayı, yörenin çok önemli su kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Murat Dağı’ndan doğan 276 km uzunluğundaki2 bu büyük ırmağın kendisi ve kollarının üç ilçenin de sınırlarına uzanıyor olması, önemli bir potansiyel sunmaktadır. Araştırmaya konu olan coğrafyada önemli yaylaların varlığı da bilinmektedir. Bu yaylalar; Orhaneli’nde Altıntaş Yaylası; Keles’te Alaçam, Kocayayla, Gelemiç, Kendir ve Sorgun Yaylaları; Büyükorhan’da Belpınarı, Görecik ve Kutul yaylalarıdır. Bu yaylalar, özellikle yaz aylarında hayvan otlatmak ve meyve tarımı için önemli mekânlar olarak görülmekle birlikte bazılarında turizme yönelik yapılanmalar da başlatılmıştır. Yöre insanı, gerek hayvanlarını daha serin bölgelerde otlatmak gerekse yayla tarımı yapmak maksadıyla bahar aylarından itibaren çıktığı bu yaylalarda güz aylarına kadar kalmaktadır. Bursa’nın merkezinde ve birçok ilçesinde çok sayıda bulunan Termal (sıcak su) kaynaklara dağ yöresinde de sıkça rastlanmaktadır. “Kaplıca” ve “ılıca” olarak adlandırılan bu kaynaklar, tedavi ve ısınma amaçlı kullanılmadıkları için, yeryüzüne çıktıkları yerlerde en tabii halleriyle asırlardır akmaya devam etmektedir. Bu sıcak su kaynakları şöyle sıralanabilir: Büyükorhan: Isıtma (Sıtma) Suyu, (Kınık beldesinin sınırlarında bulunan bu kaynak, fazla sıcak olmasa da ılık akmaktadır.) Düğüncüler Köyü Dere Hamamları (Dursunbey ilçesi ile Düğüncüler köyünün sınır noktasında bir derede yer almaktadır. Resim 1) Harmancık: Ilıcaksu Hamamları. Yörede üzeri kapalı ve kaplıca olarak yararlanılan hamamların bulunduğu tek bölge, Ilıcaksu Köyü’dür. Köyün girişinde çok fazla noktadan debisi güçlü sıcak sular çıkmaktadır. Buradaki sıcak sular, biri köy muhtarlığı diğerleri şahıslar tarafından 1 Ö.Faruk Dinçel, Yörük ve Türkmen Diyarı Bursa Dağ Yöresi, Dağ-Der yay., Bursa 2003, s.33. 2 Dinçel, age.,s.31. Resim 1:Düğüncüler Köyü Dere Hamamları 16 geleneksel usullerle kaplıca hamamları olarak işletilmektedir. Bu bölgede eski uygarlıkların hamam kalıntılarının da bulunması, bölgedeki sıcak su kaynaklarının tarih boyunca kullanıldığını göstermektedir. Keles: Haydar Ilıcası. (Haydar Köyü ile Orhaneli’nin Kabaklar Köyü sınırında, dere içinde bol miktarda sıcak su kaynakları bulunmaktadır. Resim 2) Hereke Kaplıcası; Çayören Köyü’ne yakın ve dere kenarında bulunan bu kaynak, basit usullerle kaplıca olarak kullanılmaktadır. Orhaneli: Ağaçhisar Ilıcası (Ağaçhisar Köyü sınırları içinde), Kaya Hamamları, (Sadağı ve Yeşiller köylerinin sınırında dar bir kanyonda yer almaktadır.) Urfiye Suyu (Topuk Köyü ile Göynükbelen arasında ılık akan bir su kaynağıdır.) ve sıcak oluşu nedeniyle yöre insanı tarafından ilgi gören Şükriye köyü yakınlarındaki Şükriye çamuru en çok bilinenleri olarak zikredilebilir. Bölgede nüfusun önemli bir kısmı köylerde oturmaktadır. Çünkü köyler bağ, bahçe ve tarlaların hemen yakınında olduğundan köylüler için ulaşım kolaylığı sağlamaktadır. Hatta bazı köylerde tarlalarının bulunduğu mevkilere de bağ evleri yaparak kış bitince oralara gidip güz dönemine kadar mahsullerinin başında kalanlar olmaktadır.3 Köylerde geleneksel mimari yan yana, taş, ahşap ve toprak kullanılarak yapılan ve bazen küçük bahçeleri olan, iki veya tek katlı evlerden oluşmaktadır. Bazı evlerin alt katları tahılları için ambar, hayvanlar için kafes ve ahır olarak kullanılmaktadır. Ancak son yıllarda geleneksel mimari tarzından uzaklaşılarak yeni yapılar mutlaka betonarme olarak yapılmaktadır. Yine son yıllarda yöredeki bütün köylerin yolları asfaltlanmıştır. Kaymakamlıklar ve Köy Hizmetleri gibi kurumların gayretleriyle köylerde ana sokaklar başta olmak üzere sokak araları bile çeşitli döşeme taşlarıyla döşenmektedir. 3 Gelemiç K., Karaoğlan, Tepecik, Argın O. Resim 2: Haydar Ilıcası 17 18 19 20 21 22 B. Tarihi Dağ Yöresi’nin tarihi, bu coğrafyada yaşamış, çeşitli toplumların tarihiyle doğru orantılı olduğundan bölgeyi özelde Bursa, genelde Türk tarihinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Kaynaklara ve tarihi kalıntılara bakılırsa, eski uygarlıklardan bu yana yörede geniş bir alanda çeşitli yerleşim yerleri kurulduğu görülmektedir. Keles’in Akçapınar ile Belenören köyleri arasında yer alan “Tazlak Tepesi” ile “Manastır Tepesi”nde birçok kalıntı ve Roma döneminden kaldığı düşünülen “Zeus, Apollon” veya “Odeion” tapınağı bulunmaktadır.4 Eski adı “Kızılkilise” olan Kemaliye Köyü’nde Kızılkilise ve Kilisecik mevkide tapınak olduğu düşünülen yıkıntılar, Uzunöz, Alpoğut, Küçükkavacık ve Çayören köylerinde tarihî kalıntılar vardır. Orhaneli’nin içinde ve yakın çevresinde saray ve sur kalıntıları, Letafet Köyü’nde tarihi mezar; Fadıl, Karaoğlanlar ve Serçeler köylerinde yerleşim kalıntıları; Sadağı ve Yeşiller köyleri yakınlarındaki kanyonda tarihi Kaya hamamları bulunmaktadır. Büyükorhan’ın Derecik Köyü’nde oldukça önemli bir bazilika ve tarihi kalıntılar; Harmancık’ın Ballısaray, Dedebali, Nalbant, Gedikören, İshaklar, Kozluca, Ilıcaksu, Çatalsöğüt köyleri dâhilinde hisar, mezar ve tapınak kalıntıları, höyük, yazılı ve yazısız birçok para, sikke, sütun ve mermer lahit bulunmaktadır. Hatta bu kalıntılardan alınmış olan sütun, sütun başları, taş ve yazılı mermerler; cami, çeşme gibi birçok yapının inşasında kullanılmaya devam edilmektedir. Diğer taraftan Keles’in Belenören Köyü ile Harmancık’ın Nalbant ve Gedikören köyleri yakınında “Asar Tepe” diye adlandırdıkları aslı Hisar Tepe olan yerlerde hisar ve şehir kalıntıları, mevcudiyetini korumaktadır. Ayrıca, Örenyaka, Âsarlık, Ören, Örencik, Belenören, Issızören gibi mevki, yer ve köy adları, buraların eski kültürlerden kalma yerleşim yerleri olduğunun işaretidir. Bahsi geçen alanlarda 4 Dinçel, age., s.73. 23 yapılan çeşitli araştırmalar, bölgenin çok eski dönemlerden beri önemli yerleşim yerlerinden birisi olduğunu göstermektedir.5 Bölgede oldukça eski medeniyetlerin hüküm sürmüş olduğu bilinmektedir. MÖ. 2000’li yıllarda “Kavimler Göçü” sırasında Trakya’dan Anadolu’ya gelen “Thyniler”, Bursa civarına yerleşmişlerdir. Bu nedenle bu bölgeye (Bursa-İznik- İzmit) “Thyini ülkesi” anlamına gelen “Bthynia” denmiştir. Bthynia içinde yer alan Bursa önce Hititlerin, sonra da Lidyalıların hâkimiyetine girmiştir. Yörede Lidya dönemine ait antik parçaların çıkması da bunu desteklemektedir. Lidya Kralı Kroisos’un Pers Kralı I. Keyhüsrev’e mağlup olmasıyla bölge Pers hâkimiyetine girmiştir. M.Ö. IV. yy. başlarında Bthynia Kralı Zipoetes, Persleri mağlup eden Mekedonyalı İskender’in hâkimiyetini kabul etmiş ve böylece Bthynia ülkesi, Grek egemenliğine girmiştir. “Bursa ve havalisi M.Ö. 88 yılında Pontus Kralı Mihridates’in, daha sonra da Romalıların hâkimiyetine (M.Ö.33–70) girmiştir. Bu hâkimiyet, Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmasına kadar (M.S. 395), yaklaşık 4,5 asır sürmüştür. Böylece Bursa’nın yanı sıra Dağ Yöresi de Doğu Roma, yani Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyet sahasına girmiştir”.6 Osmanlı’nın uzun imparatorluk dönemi boyunca bölgenin adı resmi kayıtlarda “Atranos” olarak geçmektedir. “Atranos” adıyla herhangi bir yerleşim yeri olmamasına rağmen bu adın, Roma İmparatoru Hadrianus’a (117–138) izafeten bütün bölge için,7 bir ihtimale göre de Hadrianus adına yapılan bir tapınak 5 Daha geniş bilgi ve yorumlar için bakınız; Dinçel, age, s.67–79. Mustafa Cemiloğlu, “Bursa Dağ Köyleri ve Köy Adı Efsaneleri”, Bursa Defteri (Osmanlı Özel Sayısı), BURDEF, sayı 3, Eylül- Ekim-Kasım 1999; Mustafa Cemiloğlu, Bursa Dağ Köylerinde Türkmen Kültürü, U.Ü. yayınları, Bursa 2002, s.9-12; Cemiloğlu, “Bursa Bölgesi Yörükleri”, Osmangazi ve Bursa Sempozyumu Bildiri Kitabı, Edit., Cafer Çiftçi, Bursa Osmangazi Belediyesi Yay., Eylül 2005, s.35-43; Ramis Dara, “Bursa Fotoğrafının Arabı”, Bursa’da Yaşam, Olay Gazetesi Uludağ Özel Sayısı, Şubat 2001, s.72-83; Raif Kaplanoğlu, Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, Büyükorhan, Harmancık, Keles ve Orhaneli maddeleri, Bursa Ticaret Borsası Kültür Yayınları, İst. 1996, s.93,156-157,194,232-233; Niyazi Topçu, Bursa Araştırmaları (Kent Tarihi ve Kültürü Dergisi) “Temettuat Defterlerine Göre Keles” Bahar 2006, sayı 12, s.27-31; Niyazi Topçu, Bursa Araştırmaları, “1521 tarihli Tımar Defterine Göre; XVI. Yüzyıl Başlarında Dağ Yöresi (Orhaneli-Keles-Harmancık-Büyükorhan)”, s.31-35; Ahmet Ardel, “Uludağ Morfolojik Etüt”, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı:V-VI, Ankara 1944, s.36-57.; Charles Texier, Küçük Asya Bthynia, Haz. Raif Kaplanoğlu, Avrasya Etnografya Vakfı Yay. İst. 1997, s.210–212. 6 Dinçel, age., s.67. 7 Cemiloğlu, Bursa Dağ Yörelerinde Türkmen Kültürü, s.17. ; Dinçel, age., s.47; Kaplanoğlu, age., s.232. 24 nedeniyle8 verildiği belirtilmektedir. Diğer taraftan günümüzde Orhaneli ilçesinin Harmancık sınırına kadar olan güney kısmında yer alan köylerin bulunduğu bölgeye, resmi kayıtlarda olmamasına rağmen “Adırnaz” denilmektedir. Bu kelimenin de Atranos’un Türkçeleşmiş şekli9 olduğu kabul edilmektedir. Bursa’nın fethinden bir yıl önce Orhan Bey adına Durdu Bey tarafından kuşatılan Atranos, Harmancık Tekfuru Köse Mihal’in Müslüman olmasıyla neticelenen bir fetihten sonra Osmanlı topraklarına katılır. Bu tarihten sonra Durdu Bey veya muhtemelen Orhan Bey adına izafeten yörenin tamamına ve merkezi konumda olan Orhaneli’ye “Beyce” denilmiştir.10 “Osmanlı Devleti’nin ilk sancağı olan Sultanönü’nün nahiyeleri arasında Atranos (Beyce) da bulunmaktadır. Yöreyle ilgili en eski kaynak olan Kanuni Sultan Süleyman devrine ait, 1520–1521 yılları arasında tutulmuş 928/1521 tarihli mufassal tahrir kayıtlarında yörede 1 kasaba (nefs), 87 köy, 6 mezraa, 4 adet köylere dâhil mezraa ve 5 büyük çiftlik olduğu belirtilmektedir.”11 XVI. yüzyılda Şah Veli’nin hassı olan bölge 1870 yılına kadar kendisine bağlı birçok köyle birlikte kaza (ilçe) statüsünde kalmış, bu tarihten sonra nahiye (bucak) statüsüne düşürülmüştür. 1888 yılı Salnamesinde ise ilçeye bağlı 195 köyden bahsedilmektedir.12 1325 H./1907 M. tarihini içeren Hüdavendigâr Vilayeti Salname-i Resmisi adını taşıyan yıllıkta, Bursa sancağına bağlı Atranos kazasının 159 köyünün adı sayılmaktadır.13 1911 yılında resmi kayıtlarda Atranos bölgesinin ismi, Orhaneli olarak geçmekle birlikte 1934 yılına kadar Atranos adı da kullanılmıştır. 8 Temmuz 1921’de Bursa’yla birlikte Yunan işgaline uğrayan Orhaneli (Beyce) Eylül 1922’de Yunanlılar tarafından terk edilirken yakılmıştır.14 Başlangıçtan itibaren tek merkez olan Orhaneli’ye bağlı, önce birer köy sonra da bucak olarak varlığını sürdüren Keles 1953’te, Büyükorhan ve Harmancık ise 8 Kaplanoğlu, age., s. 232. 9 Cemiloğlu, “Bursa Dağ Köyleri ve Köy Adı Efsaneleri”, Bursa Defteri Osmanlı Özel Sayısı 1, sayı 3, Eylül-Ekim-Kasım 1999, s.316. 10 Cemiloğlu, age., s.316; Ramis Dara, agm., s.76; Kaplanoğlu, age., s.232. 11 Niyazi Topçu, “1521 tarihli Tımar Defterine Göre; XVI. Yüzyıl Başlarında Dağ Yöresi (Orhaneli- Keles-Harmancık-Büyükorhan)”, Bursa Araştırmaları, s.31. 12 Kaplanoğlu, age., s.232. 13 Cemiloğlu, age., s.315. 14 Daha geniş bilgi için bkz., Canip Bey, Bursa’da İşgal Günlüğü (Bursa Vilayetinde Yunan Fecayii) 1920–1922, Düşünce Kitabevi Yay. İst. 2004 s.231–245. 25 1987’de ilçe yapılmış ve birçok köy Orhaneli’den alınarak bu yeni ilçelere bağlanmıştır. 2006 yılına kadar Dağ Yöresi’ndeki bu dört ilçeye bağlı, Orhaneli’de 55, Büyükorhan’da 40, Keles’te 37 ve Harmancık’ta 27 olmak üzere toplam 159 köy bulunuyordu. 2006’da çıkarılan bir yasayla Büyükşehir Belediyelerinin sınırları genişletilince Orhaneli’nin 10, Keles’in 5 köyü Bursa Büyükşehir Belediyesi sınırları içine katılmıştır. C. Nüfus Yapısı Yöre insanı kendini Türkmen, Yörük, Karakeçili Yörüğü ve Manav gibi isimlendirmelerle tanımlamaktadır. Bu isimlendirmeler, yöre halkının bölgeye yerleşen ilk Türk boylarından olduğunu göstermektedir. Bilindiği üzere göçebe Oğuzlar, Müslüman olduktan sonra “Türkmen” adıyla anılmaya başlanmıştır. Türkmenlere de XV. yüzyıldan sonra “Yörük” denildiği bilinmektedir. “Yörümek” eyleminden konar-göçerler için türetilmiş olan bu sözcüğe karşılık yerleşik hayata geçenler için de “yatmak” eyleminden “yatuk” sözcüğü türetilmiş ve bu söz de zamanla yaygınlaşmıştır. Daha sonra göçebeliği bırakıp yerleşik hayata geçenler, yerleşmeyenlere yörük, yörükler de yerleşenlere “manav” demeye başlamıştır. “Dağlı” sözü ise daha çok kent merkezine göç edenlerin kullandığı bir terimdir. Bölge insanı, Bursa kent merkezinde de kendini tanımlamak istediği zaman bu sıfatı kullanmakta ve bu yolla manav ve yörük terimlerinin her ikisini de ifade etmeye çalışmaktadır.”15 Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1080 yılında İznik’i alarak Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkezi haline getirince Selçuklular, Marmara Bölgesi’nin güneyi de dâhil olmak üzere, yörede hâkimiyet kurmaya ve bu bölgeye yerleşmeye başlamışlardır. Selçukluların Bursa üzerinde hâkimiyet kurmaya başladığı bu yıllardan itibaren dağ Yöresi’ne ilk Yörük ve Türkmen topluluklarının intikal ettiğini söylemek mümkündür.16 15 Cemiloğlu, “Bursa Bölgesi Yörükleri”, age., s.39–40; Cemiloğlu, Bursa Dağ Köylerinde Türkmen Kültürü, s. 12; Cemiloğlu, “Bursa Yöresi Mistik Folkloru Kapsamında Atalar Kültünden Yer-Su Kültüne Uzanan Bir Çizgi ve Saruhanlar Köyü Ebe Ana Yatırı Çevresindeki İnanç Oluşumu”, Bursa Halk Kültürü, I. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu (4–6 Nisan 2002) Bildiri Kitabı, c. II, s.388, UÜ. Rektörlüğü, Bursa 2002. 16 Dinçel, age., s.67. 26 Bölgenin Roma ve Bizans dönemlerinde de yerleşim alanı olduğu bilinmektedir. Bölgenin birçok köyündeki Roma ve Bizans dönemlerine ait kilise kalıntıları, mezarlar ve kitabeler, bölgenin o devirlerde yerleşim yeri olarak kullanıldığının açık delilidir. Yani Türkler, tamamen boş bir arazi parçasını değil, önceden yerleşim yeri olarak kullanılmış bir bölgeyi yurt edinmişlerdir.17 Bazı yazarlar, bölgede tarihte azımsanmayacak sayıda Rum ve Ermeni nüfusun Türklerle birlikte uzun yıllar yaşadığını18 hatta yerli nüfusun zamanla Müslümanlaştığını söylerler.19 Oysa kayıtlardaki köy ve şahıs isimleri ele alındığında halkın bu bölgenin kayıtlarının tutulduğu ilk tarihten itibaren tamamen Türk ve Müslümanlardan oluştuğu, yörede farklı hiçbir etnik grubun bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır.20 1520 ile 1521 yılları arasında tutulmuş, en geniş ve en eski tahrir kayıtları21 incelendiğinde bu durum açıkça görülecektir. Yöredeki yerleşik halkın Türklerin bölgeye gelişinden bir müddet sonra göç etmiş olma ihtimali oldukça yüksek görünmektedir. Çünkü bölge imparatorluk döneminde bütünüyle “Atranos” olarak bilinip yazılı belgelere öyle kaydedildiği halde, göçebe Yörüklerin yerleştiği aynı yerdeki nahiye merkezinin adı “Beyce” olarak kaydedilmiştir.22 Köy adları incelendiğinde de bu sonuç doğrulanacaktır.23 Bölgenin köy isimlerinde “ören” ya da “viran” sözcüklerine yer verilmesi ve yazılı tespitlerde 16. yüzyıldan beri “viran” sözünün köy adlarında yer alıyor olması, aşiretlerin sanki yıkık ve terk edilmiş bir yere yerleştirildiğini göstermektedir. Bu nedenle bölgede yaşayanlar arasında herhangi bir etnik farklılığın olmadığını, tamamen etnik bir birliğin olduğunu söylemek daha doğru olacaktır.24 Yabancı unsurların tamamıyla göç etmeyip bir kısmının kalmış olduğu farz edilse bile, yöredeki ilçe ve köylerin çok azı hariç, yerleşim yerlerinin kalıntıların ve ören yerlerinin yakınında bir yerde ya da oldukça uzağında kurulmuş olması, Türklerin eski sakinlerle aralarına mesafe koyduklarının ve bölgeye zamanla kendi 17 Cemiloğlu, “Bursa Dağ Köyleri ve Köy Adı Efsaneleri”, age., s.316, Cemiloğlu, “Bursa Bölgesi Yörükleri”, age., s.39. 18 Bkz. Kaplanoğlu, age., s.232. 19 Cemiloğlu, age., s.39. 20 Topçu, agm., s. 32. 21 Topçu, agm., s.31. 22 Cemiloğlu, “Bursa Dağ Köyleri ve Köy Adı Efsaneleri”, Bursa Defteri, s.316. 23 Cemiloğlu, age., s. 316–317. 24 Cemiloğlu, “Bursa Bölgesi Yörükleri”, age., s. 39. 27 damgalarını vurduklarının bir göstergesi olarak düşünülebilir. Türkler, yerleşik halkla bir süre yakın yerlerde birlikte kalmış olsa da bir müddet sonra, özellikle İstanbul’un fethinde Bizans’ın aldığı ağır mağlubiyetin ardından bu yöredeki Rum ve Ermenilerin de kesin göçü söz konusu olabilir. Ama o zamana kadar Türklerin yerli halkla bir şekilde ve yıllara yayılan münasebetleri olduğunu düşünmek doğru bir varsayım olacaktır. Çünkü özellikle başta bağcılık olmak üzere meyve tarımı, duvar ustalığı25 ve su değirmenciliği gibi birikim ve tecrübe isteyen yerel sanatlar, Türklerin kendi çabaları neticesinde yörede yaygınlaşmış değildir. Bunları yerli halktan öğrenerek asırlarca devam ettirmiş olmaları ihtimali oldukça yüksektir. Diğer taraftan Gavur Küfü ya da daha dün denilebilecek yakın bir zamana kadar literatürdeki kullanımıyla bizzat “Paskalya” adıyla sürdürülen geleneğin aslında Hıristiyanların Paskalyasından başka bir şey olmadığı düşünülürse, Türklerin yer yer Hıristiyan kültüründen etkilenmeye yetecek kadar bir süre yerli halkla münasebetleri olduğu sonucuna varılabilir. Günümüze gelindiğinde yöre nüfusunun, üç yerleşim birimi hariç neredeyse tamamının, tek etnik kökenden gelen ve kendilerini Türkmen, Yörük ve Manav olarak adlandıran insanlardan oluştuğu tespit edilmiştir. Bu üç yerleşim birimi Orhaneli ilçesine ait iki köy, diğeri Karıncalı Beldesi’ne bağlı bir mahalledir. Bunlardan ilki 1893 yılında Bulgaristan’dan göç ederek bu bölgeye yerleşmiş olan Letafet Köyü’dür ve yöre insanı arasında bu köy için “mâcır (Muhacir) köyü” tanımlaması yapılmaktadır. İkincisi; yaklaşık 120 yıl önce Rus harbinden sonra Artvin civarından göç ederek gelenlerin kurduğu Osmaniye Köyü’dür. Üçüncüsü ise; Karıncalı Beldesi yakınlarındaki daha çok Termik santralde görevli yönetici ve memurların kaldığı lojman ve misafirhanelerden oluşan Termik Mahallesidir. Bu mahallede çalışma maksadıyla ülkenin çeşitli şehirlerinden Termik santrale gelen kişiler ve aileleri kalmaktadır. Üç yerleşim yerinin de temel özelliği yöre kültürüyle uyuşmayan hayat tarzları ve kendilerini bölgenin kültürel yapısından uzak tutarak kendi geleneklerini, hayat tarzlarını sürdürüyor olmalarıdır. Dolayısıyla bu yerleşim yerlerindeki hayat 25 Maliye Nezareti Temettuat Defterlerinde 1889 yılı Atranos nüfusu verilirken toplamda 42.727 olarak verilmekte ve bunun 6’sının duvarcılık ve sıvacılıkla uğraşan Rumlar olduğu belirtilmektedir. Bkz. Dinçel, age., s. 44. 28 tarzına bakılırsa yüzyıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen, dede inancı, düğünler, bayram kutlamaları ve köy hayırları gibi konularda yöre kültürüne adapte olamadığı, bundan sonra da olma ihtimalinin bulunmadığı rahatlıkla söylenebilir. Buradan hareketle, hayat tarzlarına bakarak yörede farklı etnik unsurlar kolayca ayırt edilebildiği için, bölgenin genelinin kültürü ve hayat tarzı incelendiğinde, belirtilen bu yerleşim birimleri hariç bütün köy ve ilçelerin aynı etnik yapının devamı olan insan topluluklarından müteşekkil olduğu sonucuna varılabilir. Önemli bir ayrıntı olarak nüfusunun yarısı Alevî olan Orhaneli’ye bağlı Dağgüney ve nüfusunun 1/3’ü Alevî olan Keles’in Sorgun köyleri dikkate alındığında dinî, kültürel ve sosyal alanda köy sakinleri arasında, temel birkaç unsurun dışında, herhangi bir ayrımın olmadığı görülmektedir. Diğer üç yerleşim birimindeki etnik ayrılıkların derin kökleri ve geleceğe doğru taşınan değişmez belirtileri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Dolayısıyla, eğer yörenin geçmişinde Türklerin buralara gelmeden önce yerleşik hayat sürdüren topluluklardan yani yerel unsurlardan din ve dil değiştirerek zamanla asimile olmuş birtakım etnik yapılar olmuş olsaydı bu durum en azından hayat tarzı olarak kendisini belli edebilirdi diye düşünülmektedir. Mesela; Keles’e bağlı Kıranışıklar Köyü bunun tipik bir örneği olarak verilebilir. Civar köylerde oturanlar, Kıranışıklar Köyü halkının Türkmen Türklerinden olmayıp Moğol Türklerine kadar uzanan, şimdiki yerleşim yerlerine de Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinin bir köyünden kopup gelen bir soydan olduğunu söylemektedirler. Köyde (namaz kılma oranı ve hacca gitmedeki azlık, açıktan oruç yeme gibi yönleriyle) dini hayatın oldukça zayıf olması, alkol kullanımın düğünler başta olmak üzere aleni olarak sürdürülmesi, hiçbir köyde olmayan kan davası bu köyde varlığını sürdürülmesi, intihar vakalarının yaygın olması, halkının, kavgacı ve hırçın olarak bilinmesi dolayısıyla çevrede bu köy için “Belalı Köy” tanımlamasının yapılıyor olması ve bir de köyde internet hizmetleri, bilardo oyunları gibi diğer köylere olmayan eğlence gereçlerinin yıllar önce getirilerek meşguliyet alanların oluşturulmuş olması gibi sonuçlar, köyün etnik olarak farklı bir yapıda olduğunun göstergeleri olarak zikredilebilir. 29 Ancak bu köy yukarıda sayılan farklılıklar dışında hayır yemekleri, dede kültürü, düğünler, doğum ve ölüm gibi diğer alanlarda yöre ile bire bir örtüşmektedir. Yani burada da diğer üç yerleşim yeri gibi gözlenebilir net farklılıklar tespit edilememiştir.26 Yine nüfus farklılıklarının bariz bir örneğini Orhaneli merkezde bir mahallede yer alan ve 15 haneden oluşan, Romen ya da Çingene olarak adlandırılan az sayıda insan topluluğunda görebiliriz. Yüzyıla yakın bir zamandır bu beldeye yerleşmiş olduklarından yöre insanının kültürüne tamamen uyum sağlamış görünmektedirler. Sadece kız alıp vermede kendi çevrelerinden yararlanmaktadırlar. Dışarıdan ilçeye gelen Romenleri ve kendi içlerinde hırsızlık gibi eylemlere karışanları mahallelerine kabul etmeyerek dışlamakta ve kendilerini yöreye ait insanlar olarak vasıflandırmaktadırlar. Ama yöre insanı o aileleri hâlâ ayırt edici özellikleriyle tanımlamakta ve mesafeli durmaktadır. D. Göç Hareketleri Göç yoğunluğu, köyde oturanların istikbale ait beklentilerinin şehirlerde olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Termik santrallerde, kömür ve maden ocaklarında iş ve çalışma imkânı bulanların şehre göç etmeyi ya hiç düşünmemesi ya da ertelemesi de gösteriyor ki göçün en önemli sebebi bölgede yeterince iş imkânı olmaması ve tarımda emeğin karşılığının alınamamasıdır. İşsizliğin yanı sıra “Çocuklara iyi bir gelecek hazırlamak” gibi bir fenomen de şehre göç etme düşüncesinin altında yatan sebeplerden biridir. Çünkü şehirlerdeki okullarda daha kaliteli eğitim verildiği ve çocukları geleceğe hazırlamada şehirlerin daha geniş imkân ve çözümler sunacağı düşünülmektedir. Bu yüzden yörede kendisi orada yaşayan ancak eşini ve çocuklarını bir ev kiralayarak Bursa’da bırakan ilçe milli eğitim müdürü,27 öğretmen, din görevlisi ya da sağlık personeli gibi çok sayıda kamu görevlisi bulunmaktadır. Mutlaka sosyal güvenlik ve sağlık sistemine bağlı bir iş bulup çalışmanın zorunlu olduğu öylesine güçlü bir kabul olmuş ki bu temel kurgu nedeniyle yörenin 26 Bir kaynakta köyün adının Kıran Şıhlar adında bir Yörük oymağından geldiğini dolayısıyla köyün yörük köyü olduğunu belirtilmektedir. Dinçel, age., s.194, 27 Orhaneli ve Büyükorhan ilçelerinin Milli Eğitim Müdürleri Bursa ilinde ikamet etmektedir. 30 tamamında çocuklarının şehirdeki ev kirasını ve yakacak ihtiyacını köyden karşılayan ailelere rastlanabilmektedir. Tanık olduğumuz şu hadise buna güzel bir örnek olabilir; Büyükorhan ilçesine bağlı uç ve uzak bir köy olan Veletler’de bir baba, tarlasında bulunan yaşlı ağaçları bir başkasına odun kesme motoruyla kestiriyor, birilerini bularak traktörüyle köye getirtiyor, köyde parçalara ayırıp çuvallara dolduruyor ve minibüsle şehirdeki çocuğuna gönderiyor. Bu işin her aşamasında para harcıyor. Oysa babanın bu iş için harcadığı parayı şehirdeki çocuğuna verse çocuğunun köyden gönderilen odundan daha fazla odun alabileceği açık bir gerçekliktir. Ama bu durum geleneğin beslediği bir algının sonucu olduğu için babanın içinde bulunduğu konumu ve durumu, aklî ölçülere tabi tutma ve yorumlama şansı olmamaktadır. Bu durum da gösteriyor ki göçün önemli sebeplerinden biri de, şehrin imkânlarından aile fertlerinin tamamını yararlandırma isteğidir. Köylerden ve ilçe merkezlerinden şehre göç, özellikle 1980’li yıllardan sonra katlanarak devam etmiş. 2000’li yıllarda ülke genelini tesiri altına alan ekonomik kriz şehir hayatını güçleştirince şehre göç hız kesmekle birlikte devam etmektedir. Bunun yanı sıra şehirde de geçimlerini idame ettirecek yeterli gelire sahip olamama endişesi göçün azalmasını netice vermiştir. Çünkü yöre halkı, kalifiye eleman olmadıkları için şehirlerde ancak asgari ücretle çalışabilecekleri işler bulabilmektedirler. Bu tür işlerden kazandıkları ücret de ancak barınma giderlerini (kira, ısınma, telefon, aydınlanma gibi) karşılayabilmektedir. Her ne kadar köylerde oturan birinci derecede yakınları tarafından gıda ve ısınma gibi ihtiyaçları karşılansa da bu yeterli olmadığından şehir hayatının cazibesini kısmi olarak yitirdiği söylenebilir. Son yıllarda köylere çeşitli kuruluş ve kurumların, yerel ve merkezi idarelerin desteği sağlanarak oralarda yetişebilen meyve fidanlarının dikiminin sağlanması, meyve üretimi ve hayvancılıkta eğitim dâhil gerekli destek ve teşviklerin verilmesi gibi tarım ve hayvancılık alanındaki bilinçli yapılanmalar, yöre için yeni fırsatlar oluşturmakta ve kazanç noktasında tatminkâr fırsatlar sunmaktadır. Tarım kesiminde çalışanlara yönelik çıkarılan tarım sigortası gibi uygulamalar da, göçün en temel gerekçesini ortadan kaldırmış gibi görünmekte ve göçün azalmasını sağlamaktadır. Ancak ne yazık ki çoğu köy sakininin sulama başta olmak üzere ihtimam isteyen 31 konuları ihmal etmesi, kendi tabirleriyle tembelliği tercih etmeleri, dikilen meyve fidanlarının kuruyup gitmesi gibi olumsuz neticelere sebebiyet vermiştir.28 Bütün bu çalışmalar, köylerde süregelen ekonomik hayatı ve nüfus hareketlerini etkilemektedir. Göç, bölgenin demografik yapısı kadar morfolojik yapısında da değişikliklere yol açmıştır. Sözgelimi bir köyde otuz beşi dul kadın olmak üzere elli iki kişinin yaşadığı tespit edilmiştir. Köyde yaşayanların çok azı kazandığı ile geçinmeye çalışırken yaşlı erkeklerin %90’ı emeklidir, kadınların bir kısmı eşinden kalan emekli maaşıyla geçinirken bir kısmı da devletin bağladığı yaşlılık aylığı ile geçinmektedir.29 Dağgüney Köyü’nden biri önemli bir hakikate tercüman olarak “Göç her şeyi aldı götürdü.” demişti. Çünkü yörede göç sebebiyle genç nüfusu kalmayan köyler olduğu tespit edilmiştir. Hatta genç nüfusun olmaması bir yana sadece yaşlıların oturduğu 5–6 hanelik köylerin sayısı gün geçtikçe çoğalmaktadır.30 Bütün çalışma ve gayretlere rağmen gerek coğrafi, gerekse değişmeyen zihniyet yapısı sebebiyle neredeyse tamamen boşalmış ya da şimdilik az sayıda aile olsa bile önümüzdeki birkaç yılda boşalmaya aday birçok köyün varlığı bilinmektedir. Bölgede yıllardır doğumun olmadığı, düğünlerin yani sünnet ve evlenme törenlerinin, hıdrellez gibi kutlamaların yapılamadığı köyler bulunmaktadır. Sözgelimi Dursunbey sınırında bulunan Piribeyler istasyonundan başlayarak Büyükorhan ilçesine kadar gelen ana arter üzerindeki Büyükorhan’a bağlı köylerin çoğunluğu göç nedeniyle boşalmış ya da boşalmaya aday köyler konumundadır. Bu zihniyet faktörü de hesap edilirse göç ve onu destekleyen ekonomik mahrumiyetlerin devamı adeta bir mukadderatmışçasına devam edecek gibi görünmektedir. II. HAYAT TARZI Yörede sürdürülen hayat, Türkiye genelinden çok farklı ve uzak bir tarz değildir. Sanayileşmede mesafeler almış şehirlerde yaşayan insanların hayatı kadar hızlı akan ve bir o nispette de sosyal ve kültürel değişime çok açık olmasa da yörede 28 Dutluca, Ericek B. 29 Serçeler O. 30 Çökene, Osmanlar B., Kocapınar H. 32 durağan ve dışa kapalı, dar kültürlü bir hayat olduğu da söylenemez. Yörenin Bursa gibi sanayileşme ve tarımda oldukça mesafeler katetmiş bir ilin hudutları dâhilinde olması, yöreye birçok yönden önemli avantajlar sağlamaktadır. A. Besin ve Sağlık “... köyünde beslenme başlı başına bir problemdir. Toplam köylülerin gıda maddelerine sarfettikleri paranın azlığı bunu belirler. Köylü gıdasını tam alamamaktadır. Özellikle çocukların benzi soluk ve cılızdır. Köyde genellikle tarhana çorbası içilir. Kahvaltı ve akşam yemeklerinde tarhana çorbası başta gelir. Akşamları fasulye, nohut veya hamur yemekleri de yer alır. Öğle yemekleri ise çoğu zaman ekmek ve kuru şeylerdir. Tarlaya giden gerek erkek gerek kadın ekmeğini alır ve çalışmaya gider. Bazen tarlada çalışanlar, öğle istirahatında çay demler. Köyde en makbul yemek yufkadan yapılmış üzerine ceviz konan böreğe benzer hamur yemeğidir. Çocukların beslenmesi ise ekonomik gücün yetersiz olması, bilgisizlik ve annenin gündüzleri tarlada meşgul olması gibi etkenlerden etkilenmektedir. Çocuklar günlük gıdalarını ve lazım olan vitaminleri alamamaktadırlar. Zira çoğu insan mevcut şartlar sebebiyle muvazeneli bir beslenmeyi bilmez. Öğrenciler öğlenleri yemek paydosunda eline bir elma ve biraz ekmek alır ve okula gelir.”31 Keles ilçesine bağlı Issızören Köyü’nde 1967 yılında yapılan bir çalışmadan alınan bu ifadeler, 40 yıl öncesine ait önemli bir fotoğraf sunmaktadır. Günümüze gelindiğinde şehirlerle bire bir örtüşen beslenme alışkanlıklarıyla bu yapının tersine dönmüş olduğu hatta köylerde yaşayanların şehirlerdekilere göre beslenmede daha avantajlı konuma geldiği söylenebilir. Çünkü her türlü ürünü bağ ve bahçelerinde kendilerine yetecek kadar yetiştirmekte ve kışlık yiyeceklerini çeşitli usullerle depolamaktadırlar. Şehirlerde kısıtlı bütçeler sebebiyle alınamayan kuru bakliyat, konserve, marmelât, reçel ve kurutulmuş çeşitli sebze ve meyveler açısından köylerde bir bolluk yaşanmaktadır. Özellikle yaz ayları, yörede her türlü meyve ve sebze yetiştiği için tam bir bolluk içinde geçmektedir. Köylerde, ekmek fırınları 31 Cemal Oğuzberk, Bursa-Keles İlçesi Issız Ören Köyünün Ekonomik Durumu ve Köydeki Diğer Sosyal Hayat, İ.Ü.E.F. Sosyal Antropoloji ve Etnoloji Bölümü, Basılmamış Lisans Tezi, 1967, s.77– 78. T.B.M.M. Kitaplığı, Ankara. 33 eskisi kadar çalışmamaktadır. Çünkü çoğu köyde ilçelerdeki fırınlarda pişirilen ekmekler servis araçlarıyla getirilmekte ve bakkallarda satılmaktadır. Ekmeğin yanı sıra her türlü gıda firmaların servis araçlarıyla köylere ulaştırılmaktadır. Köylerle şehirler arasındaki ulaşımın kolaylaşması şehre gidiş gelişlerin sıklaşmasını ve gerektiğinde ihtiyaçların şehirden karşılanabilmesini sağlamıştır.32 Aynı kaynakta verilen bilgilere bakıldığında eskiden köyler ile şehirler arasındaki ulaşımın ne kadar güç olduğu ve bunun da köyden şehre gidiş gelişlerin az olmasına yol açtığı görülecektir. Buna göre, 1967 yılında 84 haneli bir köyde hane reislerinin ilçeye gitme durumu şöyledir: On beş günde bir 7 hane Ayda bir 19 hane İki ayda bir 18 hane Üç ayda bir 7 hane Dört ayda bir 3 hane Altı ayda bir 15 hane Yılda bir 2 hane.33 Yine aynı araştırmanın verilerine göre o yıllarda şehirden alınan başlıca gıda ve ihtiyaç maddeleri şunlardır: Şeker, çay, gaz (aydınlatma amaçlı), sabun, zeytin, zeytinyağı, pirinç, tuz, margarin (vita-sana yağ.) 34 Sağlık alanında da önceki yıllarla kıyaslanamayacak kadar mesafeler alındığı, artık hiçbir doğumun köylerde yapılmamasından anlaşılmaktadır. Kadınların hamilelik süreci ebelerin kontrolünde geçirilmekte ve bebekler ilçe merkezleri veya Bursa il merkezindeki hastanelerde dünyaya getirilmektedir. Diğer taraftan sağlık alanında sosyal güvencesi olmayan kişi yok denecek kadar az sayıdadır. Sosyal güvencesi olmayanlar da birtakım yasal düzenlemelerle sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanabilmektedirler. İlçelerdeki devlet hastanelerinin yanı sıra merkezi 32 Türk köylerinde ulaşımın yaygın hale gelmesinden sonra görülen toplusal değişmeler için bkz., Orhan Türkdoğan, Köy Sosyolojisinin Temel Sorunları, Dede Korkut Yay., İst. 1977, s.45-46. 33 Oğuzberk, age., s.29. 34 Oğuzberk, age., s.58. 34 sayılabilecek birçok yerleşim biriminde doktor, ebe-hemşire ya da bir sağlık memuru bulundurulması insanların ihtiyaç duyduğu anda sağlık hizmetlerine kolaylıkla ulaşabilmesini sağlamaktadır. B. Giyim ve Barınma Yörenin tamamında son yarım asırda giyim ve barınmada da hızlı değişimler yaşanmıştır. Kadınlar “car” (etek ve üzerinden oluşan, siyah renkli ve bol bir giysi ile başa örtülen beyaz bir yemeni), “yırtım” (belden ve ayak bileklerinden lastikle kuşatılmış oldukça bol kesimli bir giysi), erkekler “potur” (özellikle koyun yününden yapılarak giyilen bol pantolon ve üzerinde yine koyun yününden yelek) denilen giysileri giyerken son dönemde bu tür giysiler, elli yaş ve üzeri insanlarda görülmektedir. Kırk yaş altı kuşakların giyim tarzı şehirdekilerin giyim tarzlarıyla benzerlikler göstermektedir. Beslenme ve giyim tarzında olduğu gibi, barınma konusunda da eski uygulama ve alışkanlıklar terk edilmektedir. Çoğu köyde yeni evler yapmak yerine eski ahşap ve kerpiç karışımı köy evleri onarımdan geçirilerek barınma ihtiyacı giderilmektedir. Hatta ahşap ve toprak-taş karışımı malzemelerle yapılan birçok evin pencere sistemlerini PVC sistemlerle yenilediklerinden geleneğin modern zamanlarda kullanılan çeşitli malzemelerle melezlenmiş yeni bir tarz hemen dikkat çekmektedir. Ancak yeni inşa edilen ev, samanlık, ambar ve ahır gibi mekânlarda şehirlerde kullanılan yapı malzemeleri tercih edilmektedir. Birçok köyde, şehre göç edenlerden köyü ile irtibatını kesmeyerek köyüne bahçeli nizami evler yaptıranlar da mevcuttur. Özellikle Keles ve Orhaneli’nin Bursa ile doğrudan sınırı olan ve hatta son düzenleme ile Büyükşehir hudutlarına katılan Osmaniye, Nalınlar, Erenler, Koçu, Tepeköy, Orta ve Keles ilçesinde de Dağdibi, Epçeler, Pınarcık ve Baraklı köyleri buna örnek olarak verilebilir. Evlerin içinde kullanılan ev gereçleri ve çeşitli eşyalarda da önemli değişikliklerin olduğu gözlenmektedir. Çamaşır makinesi, buzdolabı, televizyon gibi elektrikli ev aletlerinin neredeyse tamamı ile halı, kanepe ve oturma grubu gibi çeşitli mobilyaların köylerde kullanımı yaygınlaşmış olup olmazsa olmaz araç gereçler olarak düşünülmektedir. Oysa 1967 yılında yapılan araştırmada 84 haneli köyde 35 elektrikli ev aletleri bir tarafa, halının ancak 13 hanede, kilimin 27, kıl çulun 66 hane, karyolanın ise sadece 6 hanede bulunduğu bilgisi yer almaktadır.35 C. Eğlence ve Kitle İletişim Araçlarının Kullanımı Eski yıllarda yoğun olarak yaşatılan düğün, bayram ve kış gecelerine ait eğlencelerin önemli ölçüde unutulmaya yüz tuttuğu gözlenmektedir. Eskiden düğünler ve dini bayramlar doğaçlama yapılan çeşitli eğlencelerle geçirilirken son yıllarda insanların iş yoğunluğunun artması nedeniyle uzun süreli eğlence tertip etme zaman ve zemini de kendiliğinden yok olmaya yüz tutmuştur denilebilir. Mesela; “yârenlik”, “sağdıçlık” gibi kalabalık dost meclisleri ile “Bayram Devesi” olarak adlandırılan bayram eğlenceleri, çok az köyde uygulanmaktadır. Günümüzde çocuklar, arife günlerinde “adak toplama” adı verilen eğlencelerde, gençler bayram günlerinde kızlı erkekli çıktıkları kırlarda tertip ettikleri çeşitli eğlencelerde, kadınlar kına gecelerinde ve erkekler düğünlerde çeşitli şekillerde eğlenmektedir. Diğer taraftan yöre halkı, Harmancık ve Büyükorhan’da ilk güzde tertip edilen “panayır”da lunaparka giderek, güreş müsabakalarını izleyerek, yerel sanatçıların konserlerini dinleyerek eğlenmekte, Orhaneli’de Karagöz Festivali’nde, Keles’te Kocayayla şenliklerinde birkaç gün boyunca düzenlenen etkinliklere katılmaktadır. Eğlence olarak nitelendirilebilecek bütün faaliyetlerde ağırbaşlılık ve vakur davranma hep ön planda tutulmakta ve herhangi bir taşkınlık yaşanmasına fırsat verilmemektedir. Dini bayramların ikisi de önem verilen dayanışma, yardımlaşma ve sevinç günleri olarak görülmekte ve büyük bir ciddiyetle ve coşkuyla kutlanmaktadır. Geçmiş dönemlerle kıyaslandığında iletişim konusunda da ülke genelinde görülen gelişmelerin yörede de benzer şekilde gerçekleştiği rahatlıkla söylenebilir. Mesela; 1967 yılında Keles’in Issızören Köyü’nde 84 hanenin ancak 39’unda radyo olduğu36 halde günümüzde köylerdeki hanelerin yarıya yakınında uydu anteni bulunmaktadır. Yani herhangi bir köye girildiğinde ahşap ve kerpiç bir evin balkon, duvar ya da camının kenarına iliştirilmiş çanak antenler oldukça dikkat çekmektedir. Televizyonların şehir hayatında olduğu gibi köylerde de önemli bir eğlence ve seyir 35 Oğuzberk , age., s. 26. 36 Oğuzberk, age., s. 75. 36 aracı haline gelmiş olduğu gözlemlenmektedir. Sabit telefonu olmayan ev yok denecek kadar azdır. Gençlerin uğradığı bir kahvehanenin düzenlenerek dört adet bilgisayarla internet kafe olarak hizmet verdiği köyler de dikkate alınırsa köylerdeki eğlence kültürünün hızla şehirlerle aynileşmeye doğru gittiği tespiti yapılabilir.37 Diğer önemli bir gelişme ise, köy