T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI YÖNETİM VE ORGANİZASYON BİLİM DALI DUYGUSAL ZEKA VE İLETİŞİM ARASINDAKİ İLİŞKİ: BİR UYGULAMA (DOKTORA TEZİ) Sibel SÜ ERÖZ BURSA 2011 T. C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI YÖNETİM VE ORGANİZASYON BİLİM DALI DUYGUSAL ZEKA VE İLETİŞİM ARASINDAKİ İLİŞKİ: BİR UYGULAMA (DOKTORA TEZİ) Sibel SÜ ERÖZ Danışman Prof. Dr. Zeyyat SABUNCUOĞLU BURSA 2011 III ÖZET Yazar : Sibel SÜ ERÖZ Üniversite : Uludağ Üniversitesi Anabilim Dalı : İşletme Bilim Dalı : Yönetim ve Organizasyon Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : XIV + 259 Mezuniyet Tarihi : …. /…. / 2011 Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Zeyyat SABUNCUOĞLU DUYGUSAL ZEKA VE İLETİŞİM ARASINDAKİ İLİŞKİ: BİR UYGULAMA Son yıllarda duygusal zeka ve önemi işletmelerce de kabul edilmekte ve giderek artan bir ilgiyle takip edilmektedir. Aynı şekilde etkili iletişim yetenekleri ve bu yeteneklerin arttırılması konusu da işletmelerce üzerinde durulan bir başka önemli konudur. Çalışmanın genel amacı duygusal zeka yeterlilikleri ile iletişim becerileri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Bu amaca yönelik olarak iletişim ve duygusal zeka kavramları teorik çerçevede incelenmiş ve aralarındaki ilişki ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda bir uygulama çalışması gerçekleştirilmiş ve turizm sektöründe çalışan yöneticilere duygusal zeka yeterliliklerini ve iletişim becerilerini ölçmeyi amaçlayan bir anket uygulanmıştır. Elde edilen verilerle Pearson korelasyon analizi, t testi ve Anova analizi yapılmıştır. Analizler sonucunda duygusal zekanın tüm boyutları ve toplam duygusal zeka yeterlilikleri ile iletişim becerileri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Sözcükler Duygu, Zeka, Duygusal Zeka, İletişim, İçsel İletişim, Kişilerarası İletişim IV ABSTRACT Yazar : Sibel SÜ ERÖZ Üniversite : Uludağ University Anabilim Dalı : İşletme Bilim Dalı : Yönetim ve Organizasyon Tezin Niteliği : Doktora Tezi Sayfa Sayısı : XIV + 259 Mezuniyet Tarihi : …. /…. / 2011 Tez Danışman(lar)ı : Prof. Dr. Zeyyat SABUNCUOĞLU THE RELATİONSHİP BETWEEN EMOTIONAL INTELLIGENCE AND COMMINICATION: AN APPLICATION In recent years, emotional intelligence and its importance has been accepted by the managements of enterprises and the topic has gained increasing interest in business world. Likewise, effective communicational abilities and the development of these abilities is another important issue for the enterprises. The general aim of this study is to determine the relationship between emotional intelligence competencies and communication skills. In order to realize this aim, the concepts of communication and emotional intelligence are analysed within a theoretical framework and the relationship between them is tried to be revealed. For this purpose, an empirical study has been conducted, applying a questionnaire survey to measure the emotional intelligence competencies and communication skills of managers in tourism industry. Pearson Correlation, t-test and ANOVA techniques have been used to analyse the data. Results of the study indicate that there is a statistically significant positive relationship between all the dimensions of emotional intelligence and total emotional intelligence competencies, and communication skills. Key Words Emotion, Intelligence, Emotional Intelligence, Communication, Intrapersonal Communication, Interpersonal Communication V ÖNSÖZ Duygusal zeka kavramı işletme literatüründe giderek artan bir önemle yer almaktadır. Geleneksel zeka (IQ) insanların işe girebilmelerini sağlarken, duygusal zeka (EQ) ise o işteki başarıyı belirleyen önemli bir etken olarak görülmektedir. İletişim de yine işletmede çalışan bireylerin başarısını etkileyen önemli bir kavramdır. İşletmelerin amaçlarını gerçekleştirebilmeleri en üst yönetim kademesinden, en alt kademeye kadar bir arada uyum içinde çalışan bireylerin varlığı ile mümkündür. Bu uyumun yakalanması da çalışılan iş arkadaşlarının birbirlerini tanımasını gerekli kılmaktadır. Bu noktada, duygusal zeka ve iletişim becerilerinin işletmeler açısından son derece önemli olduğu söylenebilir. Bu tezde etkili ve başarılı bir iletişim kurmanın temelini oluşturan duygusal zeka ve iletişim arasındaki ilişki incelenmektedir. Çalışmanın tüm aşamasında yardımları ve yol göstericiliği ile desteğini gördüğüm ve öğrencisi olmaktan onur duyduğum danışmanım Prof. Dr. Zeyyat Sabuncuoğlu’na teşekkürü bir borç bilirim. Çalışmanın uygulama aşamasında anketlerin istatistiki verilerinin değerlendirilmesinde değerli zamanını bana ayıran Prof. Dr. Serpil Aytaç ve Prof. Dr. Bilçin Tak’a şükranlarımı sunarım. Ayrıca değerli hocalarım Prof. Dr. Melek Tüz ve Prof. Dr. Ramazan Geylan’a destekleri için teşekkür ederim. Maddi ve manevi desteklerini her an yanımda hissettiren ve zorluklar karşısında yanımda olan aileme en içten teşekkürlerimi sunarım. Bursa 2011 Sibel SÜ ERÖZ VI İÇİNDEKİLER Sayfa TEZ ONAY SAYFASI…….................................................................................................. II ÖZET……….......................................................................................................................... III ABSTRACT………............................................................................................................... IV ÖNSÖZ ............................................................................................................................…..V İÇİNDEKİLER…….……..................................................................................................... VI KISALTMALAR…….…….................................................................................................. X TABLOLAR.....................................................................................................................…..XI ŞEKİLLER........................................................................................................................…. XIII GİRİŞ .................................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM DUYGUSAL ZEKANIN ANALİZİ 1. Duygunun Tanımı ................................................................................................................. 2 1.1. Duygu Konusu İle İlgili Yapılan Çalışmalar………………………………………….. 4 1.1.1. Duyguların Sınıflandırılması…………………………………………………… 10 1.1.2. Duyguların Özellikleri…………………………………………………………. 15 1.1.3. Duygu ve Diğer Kavramlarla İlişkisi..…………………………………………. 17 2. Zekanın Tanımı……………………………………………………………………...……… 19 2.1. Zeka Konusu İle İlgili Yapılan Çalışmalar…………………….................................... 22 2.1.1. Zekanın Ölçümü……....……………................................................................... 32 2.1.2. Zekayı Etkileyen Faktörler……........................................................................... 34 2.2. Alternatif Zeka Kavramları ............................................................................................ 35 2.2.1. Ahlaki (Moral) Zeka (MQ)……………………………...................................... 35 2.2.2. Estetik (Austhetic) Zeka (AQ).............................................................................. 35 2.2.3. Kültürel (Cultural) Zeka (CQ).............................................................................. 36 2.2.4. Profesyonel Zeka (PQ)……................................................................................. 36 2.2.5. Ruhsal (Spiritüel) Zeka (SQ)................................................................................ 37 2.2.6. Stratejik Zeka (SQ)……….................................................................................. 37 3. Duygusal Zekanın Tanımı ve Gelişimi …….......................................................................... 38 3.1. Duygusal Zekanın Diğer Kavramlarla İlişkisi………. ….............................................. 46 3.1.1. IQ ve EQ Arasındaki İlişki .................................................................................. 46 3.1.2. Duygusal Zeka ve Cinsiyet ………….................................................................. 53 4. Duygusal Zeka Modelleri ....................................................................................................... 56 4.1.Yetenek Modeli Yaklaşımı .............................................................................................. 58 4.1.1. Mayer ve Salovey’in Duygusal Zeka Modeli ..................................................... 58 4.2. Karma Model Yaklaşımı ................................................................................................ 60 4.2.1. Bar-On’un Duygusal Zeka Modeli ...................................................................... 60 4.2.2. Goleman’ın Duygusal Zeka Modeli .................................................................... 62 4.2.3. Cooper - Sawaf’ın Duygusal Zeka Modeli ......................................................... 69 5. Duygusal Zekanın Ölçümü ..................................................................................................... 74 5.1.Yetenek Modeli Yaklaşımının Ölçümü……………....................................................... 74 VII 5.1.1. Mayer-Salovey’in Duygusal Zeka Modelinin Ölçümü (MEIS-MSCEIT)...…………………………………………………………….. 74 5.2. Karma Model Yaklaşımı Modelinin Ölçümü………………......................................... 76 5.2.1. Bar-On’un Duygusal Zeka Modelinin Ölçümü (EQ-i) ....................................... 76 5.2.2. Goleman’ın Duygusal Zeka Modelinin Ölçümü (ECI) ....................................... 77 5.2.3. Cooper- Sawaf’ın Duygusal Zeka Modelinin Ölçümü (EQ-Map) ..................... 78 5.3. Alternatif Ölçüm Araçları……. ……………................................................................. 78 5.3.1. Duygusal Zeka Değerlendirmesi (EIA)………………........................................ 79 5.3.2. İş Profili Anketi (WPQEİ)……………………………………………………... 79 5.3.3. Genos Duygusal Zeka Envanteri (Genos EI)………………………………….. 79 5.3.4. Duygusal Farkındalık Ölçeği Düzeyi (LEAS) …………………….................... 80 5.3.5. Schutte Kendini Değerlendirme Duygusal Zeka Testi (SSREIT )…………….. 81 5.3.6. Davranış-Meta-Ruh Hali Ölçeği (TMMS)…… .................................................. 81 5.3.7. Uluslararası Kişilik Özelliği Maddeleri Havuzunu Temel Almış Duygusal Zeka Ölçeği (EI-IPIP)……………………….............. 81 5.3.8. Duygusal Zeka Öz Düzenleme Ölçeği (EISRS)................................................... 82 5.3.9. Dulewicz - Higgs Duygusal Zeka Anketi (DHEIQ)…………………………… 82 5.3.10. Sjöberg Kişilik Test Bataryası Duygusal Zeka Ölçeği (SPTB)………………. 82 5.3.11. Tapia Duygusal Zeka Envanteri (TEII) …………………………................... 82 5.3.12. Çalışma Grubu Duygusal Zeka Profili (WEIP)………………………………. 83 5.3.13. Duygusal Zeka Ölçeği (EIS)……….................................................................. 83 5.3.14. Wong-Law Duygusal Zeka Ölçeği (WLEIS)………………………..………. 83 5.3.15. Lioussine Duygusal Zeka Anketi (LEIQ) ……................................................. 84 5.3.16. Tüketici Duygusal Zeka Ölçeği (CEIS)………………………………………. 84 5.3.17. Kendini Değerlendirme Duygusal Zeka Ölçeği (CEIS) .................................... 84 5.3.18. Duygu Algılama Stili Ölçeği (SPOAS) …......................................................... 84 5.3.19. Teıs (TEIS)……………………………………………………………………. 85 5.3.20. Karakter Duygusal Zeka Anketi (TEIQUE) ..................................................... 85 İKİNCİ BÖLÜM İLETİŞİM VE DUYGUSAL ZEKA 1. İletişimin Tanımı ……... ................................................................................................... 86 2. İletişim Sürecinin Temel Ögeleri …….............................................................................. 88 2.1. Kaynak (Gönderici)…………… ……....................................................................... 89 2.2. Mesaj…...……………………………………........................................................... 90 2.3. Simge (Sembol) …….………………….................................................................... 90 2.4. Kanal……………………………………………………………………………….. 91 2.5. Hedef (Alıcı)……………………………………………………………………….. 92 2.6. Kodlama ve Kod Açma……………………………………………………………. 93 2.7. Geri Bildirim (Feedback).………………………………………………………….. 94 2.8. Paylaşılan Anlam………………………………………………………………….. 94 2.9. Ortam..……………………………………………………………………………... 94 2.10. Gürültü..………………………………………………………………………….. 95 3. Temel İletişim Süreci Modelleri……………………………………………………….. 95 VIII 3.1. Aristo’nun İletişim Süreci Modeli…...……….......................................................... 95 3.2. Laswell’in İletişim Süreci Modeli (1948)…….......................................................... 96 3.3. İletişimde Shannon ve Weaver Modeli (1949)…….................................................. 96 3.4. Schramm’ın İletişim Süreci Modeli (1954)……....................................................... 97 3.5. Berlo’nun İletişim Süreci Modeli (1960)…………………………………………... 98 4. İletişim Sürecinin İşleyişi………………………………………………………............... 98 4.1. Tek Yönlü İletişim (Eylem) Modeli……………………………………….............. 98 4.2. Karşılıklı (Çift Yönlü) İletişim Modeli…………………………………………….. 99 4.3. Etkileşimli Model…………………………………………………………............... 99 4.4. Uzlaşmacı İletişim Modeli…………………………………………………………. 99 5. Örgütsel İletişimin Tanımı……..……………................................................................... 100 6. Örgütlerde Duygusal Zeka………………………………………………………………. 100 7. Kurumsal Duygusal Zeka…………………………………………………….................. 119 8. İletişim Yeteneği Kavramı………………………………………………………………. 126 9. Duygusal Zeka ve İletişim İlişkisi………………………………………………………. 129 10. Temel İletişim Biçimleri ve Duygusal Zeka…………………………………………… 134 10.1. İçsel İletişim ve Duygusal Zeka……………………………………................... 135 10.2. Kişilerarası İletişim ve Duygusal Zeka……………………………..................... 142 10.2.1. Sözel İletişim ve Duygusal Zeka……………………………………….. 145 10.2.2. Sözsüz İletişim ve Duygusal Zeka……………………………………... 146 10.2.2.1. Duygular ve Ses İfadeleri…………………………………… 148 10.2.2.2. Duygular ve Beden Dili …………………………………….. 153 10.2.2.2.1. Jestler……………………………………………. 157 10.2.2.2.1.1.Duygular ve Yüz İfadeleri…………. 157 10.2.2.2.1.2. Duygular ve Göz Hareketleri……… 161 10.2.2.2.1.3. Duygular ve Vücut Hareketleri……. 166 10.2.2.2.2. Dokunma………………………………….......... 168 10.2.2.2.3. Mekan ve Mesafe……………………………….. 171 10.2.2.2.4. Zaman…………………………………………… 172 10.2.3. Duygusal Zeka ve Empati……………………………………………… 173 11. Duygusal Zekanın Geliştirilmesi ..................................................................................... 176 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İLETİŞİM VE DUYGUSAL ZEKA İLİŞKİSİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR UYGULAMA 1. Araştırmanın Amacı…....................................................................................................... 186 2. Araştırmanın Kapsamı ….….............................................................................................. 188 3. Araştırmanın Kısıtları….………........................................................................................ 188 4. Araştırmanın Yöntemi…..…..…………………………………………………………… 188 5. Verilerin İstatistiksel Analizi ve Araştırmadan Elde Edilen Bulgular…...……………… 190 5.1. Verilerin İstatistiksel Analizi………………………………………………………. 190 5.2. Araştırmadan Elde Edilen Bulgular………………………………………………... 191 5.2.1. Güvenilirlik Analizi Sonuçları ……………………………………………... 191 5.2.1.1. Duygusal Zeka Ölçeği Güvenilirlik Analizi……………………….. 191 5.2.1.2. İletişim Becerileri Ölçeği Güvenilirlik Analizi….............................. 191 IX 5.2.3. Betimsel İstatistik Sonuçları………………………………………………… 191 5.2.3.1. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Ortalamaları………………………..……………………………………….. 191 5.2.3.2. Katılımcıların Cinsiyet, Yaş ve Eğitim Durumuna Göre Dağılımı………..………………………………………… 197 5.2.3.3. Katılımcıların Çalışma ve Meslek Durumuna Göre Dağılımı……….………………………………………….. 198 5.2.3.4. Katılımcıların Eğitim Alma Durumuna Göre Dağılımı………………………………………………….. 199 5.2.4. Korelasyon Analizi Sonuçları………………..…………………………..… 200 5.2.4.1. İletişim Becerileri İle Duygusal Zeka Boyutları ve Toplam Duygusal Zeka Arasındaki İlişki İçin Korelasyon Analizi……………...…………………………………. 200 5.2.5. Bağımsız İki Örneklem t Testi Analizi Sonuçları………………………....... 204 5.2.5.1. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerini Cinsiyet Durumuna Göre Analiz Eden t Testi Sonucu……….................................................... 204 5.2.5.2. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerini Turizm Eğitimi Alma Durumuna Göre Analiz Eden t Testi Sonucu………………………………………… 206 5.2.5.3. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerini Duygusal Zeka Eğitimi Alma Durumuna Göre Analiz Eden t Testi Sonucu………………….……………………... 207 5.2.5.4. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerini İletişim Eğitimi Alma Durumuna Göre Analiz Eden t Testi Sonucu………………..……………………….. 208 5.2.6. Tek Yönlü Varyans Analizi-ANOVA Sonuçları…..………………………... 210 5.2.6.1. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerinin Yaş İtibari İle Farklılığını Test Eden Tek Yönlü Anova Analizi Sonucu……………………………….. 210 5.2.6.2. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerinin Eğitim Düzeyi İtibari İle Farklılığını Test Eden Tek Yönlü Anova Analizi Sonucu ……………………... 212 5.2.6.3. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerinin Kıdem İtibari İle Farklılığını Test Eden Tek Yönlü Anova Analizi Sonucu ………………........... 214 5.2.6.4. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerinin İşletmede Çalışma Süresi İtibari İle Farklılığını Test Eden Tek Yönlü Anova Analizi Sonucu ……………………... 217 SONUÇ VE ÖNERİLER…...……………………….…....................................................... 219 KAYNAKLAR…….............................................................................................................. 224 EKLER………....................................................................................................................... 252 ÖZGEÇMİŞ........................................................................................................................... 260 X KISALTMALAR Kısaltma Bibliyografik Bilgi a.g.e. Adı Geçen Eser a.g.m. Adı Geçen Makale a.g.tz. Adı Geçen Tez c. Cilt çev. Çeviren ed. Editör nu. Numara s. Sayfa ss. Sayfadan sayfaya sy. Sayı v.dğr. Ve diğerleri vb. Ve benzeri vol. Volume IQ Intelligence Quoutient EQ Emotional Quoutient EI Emotional Intelligence TDK Türk Dil Kurumu MEIS The Multifactor Emotional Intelligence Scale MSCEIT Mayer, Salovey and Caruso Emotional Intelligence Test EQ-i Emotional Quotient Inventory F0 Fundemental Frequency LTAS Long-Term Average Spectrum XI TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. Duyguların Sınıflandırılması 13 Tablo 2. Duygusal Zekanın Tarihsel Gelişimi 46 Tablo 3. Yaşlara Göre EQ 50 Tablo 4. Dehanın 20 Niteliği 51 Tablo 5. IQ ve EQ Arasındaki Farklılıklar 52 Tablo 6. Bar-On’un Duygusal Zeka Modeli 62 Tablo 7. Goleman’ın Duygusal Zeka Modeli (2001) 68 Tablo 8. Mayer-Salovey-Caruso Duygusal Zeka Testi Yapısı 76 Tablo 9. Konuşma Tarzı ve Duygu 150 Tablo 10. Erickson’un Duygusal Zeka Gelişim Aşamaları 178 Tablo 11. Duygusal Zeka Ölçeği Güvenilirlik Analizi 191 Tablo 12. İletişim Becerileri Ölçeği Güvenilirlik Analizi 191 Tablo 13. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Ortalamaları 192 Tablo 14. Katılımcıların Cinsiyet, Yaş ve Eğitim Durumuna Göre Dağılımı 198 Tablo 15. Katılımcıların Çalışma ve Meslek Durumuna Göre Dağılımı 199 Tablo 16. Katılımcıların Eğitim Durumuna Göre Dağılımı 200 Tablo 17. İletişim Becerileri İle Duygusal Zeka Boyutları ve Toplam Duygusal Zeka Arasındaki İlişki İçin Korelasyon Analizi 200 Tablo 18. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerini Cinsiyet Durumuna Göre Analiz Eden t Testi Sonucu 206 Tablo 19. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerini Turizm Eğitimi Alma Durumuna Göre Analiz Eden t Testi Sonucu 207 Tablo 20. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerini Duygusal Zeka Eğitimi Alma Durumuna Göre Analiz Eden t Testi Sonucu 208 Tablo 21. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerini İletişim Eğitimi Alma Durumuna Göre Analiz Eden t Testi Sonucu 210 XII Tablo 22. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerinin Yaş İtibari İle Farklılığını Test Eden Tek Yönlü Anova Analizi Sonucu 212 Tablo 23. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerinin Eğitim Düzeyi İtibari İle Farklılığını Test Eden Tek Yönlü Anova Analizi Sonucu 213 Tablo 24. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerinin Kıdem İtibari İle Farklılığını Test Eden Tek Yönlü Anova Analizi Sonucu 216 Tablo 25. Katılımcıların Duygusal Zeka ve İletişim Becerileri Düzeylerinin İşletmede Çalışma Süresi İtibari İle Farklılığını Test Eden Tek Yönlü Anova Analizi Sonucu 218 XIII ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1. Genel Zeka Yaklaşımları 22 Şekil 2. Psikometrik Yaklaşım Çerçevesi 23 Şekil 3. Lazear Çoklu Zeka Kuramı 31 Şekil 4. Zeka Bölümlerine Göre Zeka Sınıflandırması 33 Şekil 5. Kültürel Zekayı Oluşturan Elementler 36 Şekil 6. IQ ve EQ Dengesi 51 Şekil 7. İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Nitelik Duygusal Zeka 53 Şekil 8. Salovey-Mayer Karma Model Yaklaşımı 58 Şekil 9. İletişim Süreci Modeli 89 Şekil 10. İletişim Sürecinde Alıcının Davranışı 93 Şekil 11. Aristo’nun İletişim Süreci Modeli 95 Şekil 12. Laswell’in İletişim Süreci Modeli (1948) 96 Şekil 13. Shannon ve Weaver’ın Matematiksel İletişim Kuramı 97 Şekil 14. Schramm’ın İletişim Süreci Modeli (a) (1954) 97 Şekil 15. Schramm’ın İletişim Süreci Modeli (b) (1954) 98 Şekil 16. Berlo’nun İletişim Süreci Modeli (1960) 98 Şekil 17. Başarı Ölçütü Olarak EQ 103 Şekil 18. Stratejik Karar Vermede Duygu ve Biliş Modeli 106 Şekil 19. Hedefe Ulaşmada Birey Grup Etkileşimi 109 Şekil 20. Bireyin Grubu Etkileme Düzeyi 110 Şekil 21. Takımlarda Duygusal Zeka 111 Şekil 22. İletişimde Yüksek Bağlam-Düşük Bağlam 128 Şekil 23. Duygusal Zeka ve Sosyal Çevre 129 Şekil 24. Benlik Modeli 140 Şekil 25. Brunswikian’ın Lens Modeli 151 Şekil 26. Göz hareketleri ve Anlamları 164 Şekil 27. Üst Göz Kapağı Hareketleri 165 Şekil 28. Alt Göz Kapakları ve İç Kantus 165 Şekil 29. Organizasyonlarda Duygusal Zekanın Geliştirilmesi İçin Optimum Süreçler 180 Şekil 30. Organizasyonlarda Duygusal Zekanın Gelişimi Modeli 181 Şekil 31. İşletmelerde Duygusal Zeka Eğitimi Modeli 182 XIV Şekil 32. Araştırmanın Ana Modeli 187 Şekil 33. Araştırmanın Ana Modeli Hipotezleri Test Sonuçları 203 1 GİRİŞ Tarih boyunca insanoğlu duygu ve zeka kavramlarını sorgulamıştır. Hayatta başarılı olmak için bu iki kavramın etkinliğinin arttırılma yolları irdelenmiştir. Önceleri filozofların ilgilendiği konular arasına giren bu iki kavram zamanla bilimin gelişmesiyle beraber başlangıçta kuramsal düzeyde ayrı ayrı ilerleme kaydetmiş, teknolojinin varlığı ve yeni beyin görüntüleme teknikleri sayesinde aralarındaki ilişki de ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak hayatta başarılı olmak için sadece yüksek bir zekaya sahip olmanın yeterli olmadığı aynı zamanda duyguların rolünün de yadsınamaz bir gerçek olduğu bilimsel anlamda da ortaya konmuş ve ortaya çıkan bu yeni kavrama duygusal zeka adı verilmiştir. Duygusal zeka kavramının kökenleri 1920’li yıllarda Thorndike’ye dayanmasına rağmen resmi anlamda literatüre ilk olarak 1990’da Mayer ve Salovey’in makaleleriyle girmiş ve Goleman’ın kitapları ile de popülerlik kazanmış ve iş dünyasındaki etkilerinden söz edilmeye başlanmıştır. Günümüzde hayatın hemen her alanında başarı ve mutluluk için başka insanlarla etkili bir iletişim kurmak zorunluluktur. Başkalarıyla iyi ilişki kuran insanlar, yaşantılarının her yönünde daha kazanımlı ve daha mutlu bir hayata sahiptir. Başkalarıyla iyi ilişkiler kurmak da duygusal zeka yeterliliklerine ve bu yeterliliklerin iletişimde etkin biçimde kullanılabilmesine bağlıdır. Araştırmanın birinci bölümünde duygusal zeka kavramının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla duygu ve zeka kavramları hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Daha sonra literatürde geçen duygusal zeka tanımları ortaya konmuş, duygusal zekanın gelişimi ve doğuşu açıklanmaya çalışılmıştır. Yetenek modeli ve karma model yaklaşımı çerçevesinde değerlendirilen duygusal zeka modelleri ve bu modellerin ölçülmesi amacıyla geliştirilen ölçüm araçlarına da yine bu bölümde yer verilmiştir. Araştırmanın ikinci bölümünde iletişim kavramı, iletişim süreci ve yapısı ele alınmıştır. Ayrıca bu bölümde duygusal zeka ile iletişim becerileri arasındaki ilişki içsel iletişim ve kişilerarası iletişim çerçevesinde belirlenmeye çalışılmıştır. İnsan hayatında bu kadar önemli olan duygusal zekanın geliştirilmesi için yapılan çalışmalar ve duygusal zekanın işyerine yansımaları da yine bu bölümde yer almaktadır. Araştırmanın üçüncü bölümü ise uygulama kısmından oluşmaktadır. Bu bölümde amaç duygusal zeka ile iletişim becerileri arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Uygulama hizmet sektöründe yer alan otel işletmelerinde yapılmıştır. Analiz sonuçları ve elde edilen bulgular sonuç ve öneriler bölümünde ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. 2 BİRİNCİ BÖLÜM DUYGUSAL ZEKANIN ANALİZİ 1. Duygunun Tanımı Kişiler gün boyunca pek çok boyutta duygu yoğunluğu ve çeşitliliğiyle karşılaşmaktadırlar. Bulgulara göre, insanoğlu uyanık geçirdiği her saatte ortalama yirmi yedi çeşit duygu hissetmektedir. Her gün yaklaşık on yedi saat uyanık kalındığı kabul edildiğinde kişi uyandığı andan yattığı ana kadar toplam dört yüz elli altı adet duygu yaşantısını deneyim etmektedir. Bu da demektir ki her hafta üç binden fazla duygusal tepki insanları yönlendirmektedir ve bu sayı bir yılda on beş binden fazladır. Bütün ömür boyunca yaşanılan duyguların yaklaşık iki milyon tanesi ise iş yerindeyken gerçekleşmektedir.1 Bu nedenle duygunun tanımının yapılması gereklilik kazanmaktadır. Aynı zamanda özellikle geçmiş dönemlerde işletmecilik alanında göz ardı edilerek ikinci plana atılan duygu konusunun, son dönemlerde başarının temelinin insan faktörüne ve insanın özünü oluşturan duygulara dayandığının anlaşılmasıyla daha kapsamlı araştırılması gerekli hale gelmiştir. Şüphesiz bu terimin analizi duygusal zekanın daha iyi anlaşılmasına da katkıda bulunacaktır. Duygular sosyal yapı içerisinde ve bütün kararlarda önemli ve temel bir rol oynamaları nedeni ile de daha fazla ilgiyi hak etmektedirler ve literatürde de göz önünde bulundurulmalıdırlar.2 Türk Dil Kurumu duygu kavramını; 1) Duyularla algılama, his, 2) Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim, 3) Önsezi, 4) Nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirme yeteneği, 5) Kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik şeklinde tanımlamaktadır.3 Oxford İngilizce sözlüğü duyguyu, “Herhangi bir zihin, his, duygu çalkantısı ya da devinimi, herhangi bir şiddetli ya da uyarılmış zihinsel durum” olarak tanımlamaktadır. Duygular, Latince’de öylesine derinlik ve güce sahip olan birer unsur olarak görülmüşlerdir ki, motus anima, yani “bizi harekete geçiren ruh’’ olarak tarif edilmişlerdir.4 Aristotales’e (M.Ö. 384-322) göre duygular neşeli ya da neşesiz zamanlarımızda algılarımız veya varsayımlarımızla birlikte ortaya çıkan refakatçilerdir. İstek uyandırırlar ama bağımsız ölçüler olmadıklarından bilinç fonksiyonları ile birlikte hareket ederler.5 1 Bradberry, Travis - Greaves, Jean, Duygusal Zekanızı Keşfedin Duygusal Zeka Cep Kitabı, çev. Sevda Kubilay, Truva Yayınları, yayın no:137, birinci basım, İstanbul, Eylül 2006, s.127. 2 McPhail, Ken, “An Emotional Response to The State Of Accounting Education: Developing Accounting Students’ Emotional Intelligence’’, Critical Perspectives on Accounting 15, 2004, ss.629-648, s. 638. 3 http://www.tdk.gov.tr, 01.05.2009. 4 Cooper, Robert - Sawaf, K. Ayman, Liderlikte Duygusal Zeka, çev. Zelal Bedriye Ayman- Banu Sancar, Sistem Yayıncılık:218, üçüncü basım, Eylül 2003, s.xi. 3 Goleman’a göre duygu, bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir.6 Peter ve Salovey duyguları, psikolojik yanıtları, algıyı ve bilinçli farkındalığı içeren birçok psikolojik alt sistemleri koordine eden içsel olaylar olarak tanımlamışlardır.7 Ashkanasy, Hartel ve Zerbe’de duyguları, sinir sistemine gelen içsel ve dışsal girdilerin, duyguların içsel ve dışsal dışa vurumuna liderlik ettiklerini belirten bir terim olarak tanımlamışlardır.8 J.W. Nahowsky’e göre duyguların konu olduğu bilimsel sahalar kadar hemen hiçbir psişik hadisenin araştırmasında bu denli büyük zorluklarla karşı karşıya kalınmamıştır. Tarihteki psikolojiye ve bugünün psikolojisine bakıldığında, başka hiçbir alanda bu kadar başkalığa, ifade ve açıklamalarda bu denli büyük çatışmalara rastlanmamıştır.9 Organizasyon biliminin duyguları araştırmada bu kadar geç kalmasının nedenlerinden birisi de duyguların geçiciliği ve kendine özgü doğasıdır.10 En basit şekliyle duygular şöyle değerlendirilmektedir;11 Etrafta olup biten bazı değişimlere bağlı olarak oluşurlar, Kendiliğinden içgüdüsel olarak başlarlar, Ruh halinde hemen değişiklikler yaratırlar, Dikkat yönünü ve düşünce biçimini değiştirirler, Kişiyi harekete geçirmeye hazır hale getirirler, Kişisel hisler uyandırırlar, Çabucak dağılabilirler, Hayatla başa çıkılmasında, ayakta kalınabilmesinde ve gelişimde yardımcı olurlar. Bunun yanında, son nörolojik kanıtlar göstermektedir ki, duygu beynin daha yüksek bir muhakeme kabiliyetine ulaşması için vazgeçilmez bir yakıttır.12 5 Konrad, Stefan - Hendl, Claudia, Duygularla Güçlenmek, çev. Meral Taştan, Hayat Yayınları, İstanbul, 2001, s.22 6 Goleman, Daniel, Duygusal Zeka Neden IQ’danDaha Önemlidir, çev. Banu Seçkin Yüksel, Varlık Yayınları, Sayı:898, otuzuncu basım, 2006, s.373. 7 Mayer, John - Caruso, David R. - Salovey, Peter, “Emotional Intelligence Meets Traditional Standarts for an Intelligence”, Intelligence 27 (4), 1999, ss.267-298, s.268. 8 Ashkansy, Neal M., “Emotions in Organizations: Multi-Level Perspective”, Multi-Level Issues in Organizational Behavior and Strategy, Research in Multi-Level Issues,volume 29-54, 2003, s.14. 9 Konrad - Hendl, a.g.e., s.21. 10 Ashkanasy, a.g.m., s.10. 11 Caruso, David R.- Salovey, Peter, Duygusal Zeka Yöneticisi, çev. Hale Kayra, Crea Yayıncılık, Ekim 2007, s.40. 12 Cooper - Sawaf, a.g.e., s.xxx. 4 1.1. Duygu Konusu İle İlgili Yapılan Çalışmalar Literatüre bakıldığında tarih boyunca filozofların düşünsel anlamda duygu konusuyla yakından ilgilendikleri görülmektedir. Fakat konuyla ilgili bilimsel anlamda ilk çalışmanın William James’in “Duygu Nedir’’ adlı eseri olduğu kabul edilmektedir. 1890’da filozof ve psikolog olan William James “Psikolojinin Prensipleri” (The Principles of Psyhology) adlı oldukça etkili bir çalışmasını yayınlamıştır. Yayınladığı çalışmasının bir bölümü ise duygu konusunu ele almaktadır ve James’i, duyguların doğasıyla ilgili yeni bir tez yazmaya götürmüştür.13 Geçen yıllar boyunca, psikoloji ve nöroloji bilimi heyecanlı bir işbirliği sürecine girmiştir. Filozoflar ve psikologlar William James’in 1884'de ortaya koyduğu “Duygu Nedir” sorusuna cevap aramaktadırlar.14 Psikoloji, psikiatri ve biyoloji bilimlerinin kurucuları olan Darwin, James ve Freud ‘da duyguları anlamak için çabalamışlardır. Darwin 1872 yılında duygular hakkında yazılan en önemli kitap olan “İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi” (The Expression of The Emotions in Man and Animals) eserini yayımlamıştır.15 Duyguların fonksiyonel amaçları ile ilgili deneysel bulgular bu eseriyle belirlenmiştir. Darwin’in araştırmaları dünyada yaşayan türlerin çoğunun hayatını devam ettirebilmesini, ortaya çıkan duygulara intibak eden davranışlarına bağlı olduğunu göstermektedir. Örneğin; korku uçmaya yol açar, arzu ya da aşk üremeye yol açar. Yine Darwin’in araştırmaları, sosyal türlerin kendi aralarında duygu ve yüz ifadelerini göstermeleriyle hayatta kalmak için ek bir avantaja sahip olduklarını göstermektedir. Duygular bireysel ya da grup olarak hayatta kalabilmede anahtar role sahiptir, sosyal bağları güçlendirir ve çevreye uyumu sağlar.16 Damasio 19. yüzyıl filozof, psikolog ve ilk deneysel psikoloji labaratuvarını kuran William James’in, Darwin’in duygular hakkındaki araştırmalarından büyük ölçüde esinlendiğini yazmaktadır.17 13 Price, Carolyn, Emotion, Thought and Experience: Themes in Philosophy of Mind, The Open Universty, AA308 Book:2, 2005, s.18. 14 Kemp, Andrew H., Emotional Processingin Humans: A Neurophysiological and Psychopharmacological Investigation, Brain Science Institute (BSI), Swinburne Universty of Technology (SUT), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Melbourne, Australia, 2004, s.19. 15 Reeder, Matthew, The Emotional Congruence of Experience and Bodily Change, School of Psychology Faculty of Social Science, Australian Catholic University, Aralık, 2002, s.2. 16 Armstrong, Andrew R., Emotional Intelligence on Psychological Resilience, Communication and Adjustment in Romantic Relationships and Workplace Functioning, Faculty of Life And Social Sciences, Swinburne University of Technology Hawthorn, Victoria, Australia, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Mayıs, 2007, s.10. 17 Armstrong, a.g.e., s.11. 5 Duygunun tanımlanmasına ilişkin çalışmalar çok geniş bir perspektifte ele alınmaktadır. Özellikle son yıllarda duygularla ilgili konular üzerindeki araştırmalarda büyük bir artış olduğu görülmektedir. Psikologlar, sinirbilimciler, filozoflar, bilgisayar bilimciler, sosyologlar, ekonomistler ve antropologlar duygu konusunda çalışmaktadırlar.18 Duygu konusu karmaşık bir zihinsel işlev olduğundan duygusal durumları açıklamaya yönelik olarak çeşitli kuramlar öne sürülmüştür. Bu alandaki belli başlı kuramlar şunlardır; 1. James-Lange Kuramı: W. James duygu alanında çalışmalar yapan ilk teorisyenlerdendir. 1884 yılında geliştirdiği teori günümüzdeki etkilerini hala sürdürmektedir. Carl Lange’de 1885’de William James’ten bağımsız olarak aynı teoriyi öne sürmüştür.19 Bu kurama göre “bedenimiz çevre koşullarındaki değişikliklere tepki gösterir”. Biz bedenimizin bu tepkilerinin farkına varınca, bir duygu duyarız. Bu kuram önce fizyolojik değişikliklerin olduğunu, duygusal durumun bundan sonra oluştuğunu öne sürer. Örneğin, bir tehlike durumunda terleriz ya da sesimiz, ellerimiz, bacaklarımız titrer; bunların farkına vardıktan sonra “korku” duygusunu duyarız. James-Lange Kuramı James-Lange kuramı deneysel verilerle desteklenmemiştir. Daha çok iç organların çalışmasına ağırlık verdiği ve beyni dışladığı için eleştirilmiştir.20 2. Cannon-Bard Kuramı: 1927’de Walter Cannon, James-Lange teorisinin bazı eksik yönleri olduğunu ifade ederek konu üzerinde çalışmaya başlamış, 1934’de de Philip Bard konu üzerinde daha detaylı bir çalışma yapmıştır.21Cannon ve Bard duygusal durumların temelinde merkezi sinir sisteminin önemli bir rolünün olduğunu göstermiştir. Cannon-Bard kuramı “duyguların talamusun uyarılmasıyla ortaya çıktığını, anlatımının ise hipotalamik yapıların işlevleriyle ilgili olduğunu” öne sürer. Buna göre, bir uyaran hipotolamusu uyardığında aynı anda iki işlev ortaya çıkar; a.Uyaranla hipotalamus fizyolojik değişiklikleri ortaya çıkarır ve merkezi sinir sistemini uyarır. b.Hipotalamus aynı anda kortekse sinirsel akım göndererek duyguların farkına varmamızı sağlar. 18 Barrett, Feldman Lisa, “Are Emotions Natural Kinds?” Perspectives on Psychological Science, 1 (1), 2006, ss.28- 58, s.28. 19 Weiten, Wayne, Psychology Themes and Variations, Wandsworth, Cengage Learnings, sekizinci basım, 2007, s.426. 20 Doğan, Orhan, Tıp Fakülteleri İçin Davranış Bilimleri Ders Kitabı, T.C. Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, no.75, 2. basım, 1999, s.71. 21Weiten, a.g.e., s.427. Uyaran Fizyolojik Belirtiler (İç Organlar) (İç Organlar) (Beyin) 6 Cannon-Bard Kuramı 3. Papez-MacLean Kuramı: Bu kuram James-Lange kuramının beyni dışladığını, Cannon-Bard kuramının ise duygusal durumlardan sorumlu beyin alanı hakkında hatalı olduğunu öne sürer. Bu kurama göre, “duygusal durumların ortaya çıkmasından ve düzenlenmesinden hipotalamus değil, limbik sistem sorumludur.” 4. Arnold-Lindsey Kuramı: Bu kuram temel olarak “duyguların kendilerinden de duygu doğabileceğini” öne sürer. Örneğin, bir insan kendi içinde bir öfke duygusunun doğduğunu ve bu duygunun anlatımının arttığını farkedebilir. “Aktivasyon kuramı” adı da verilen bu kurama göre, işlemler “uyaran-hipotalamus-korteks-çevresel organlar” arasında kapalı bir ortamda olmaktadır. Arnold-Lindsey kuramı göreceli olarak daha az özgül, fakat daha az tartışmalı ve daha gerçekçi olarak kabul edilir. 5. Kognitif (Bilişsel) Kuram: Bu kuram “duygusal yaşantılarımızın ve fizyolojik değişikliklerin çevremizi algılamamızla ve anlamlandırmamızla ilişkili olduğunu” öne sürer. Duyguyu bu özelliklerine göre adlandırırız. Bu kurama göre duygusal durumların ortaya çıkmasında ve düzenlenmesinde kognitif süreçler rol oynar. 6. Sosyobiyolojik Kuram: Toplumsal bir varlık olan insan topluma ve kültüre uygun davranışlar ortaya koyar. Bu davranışlar evrim sürecinde değişmiş ve gelişmiştir; bazı davranışlar ortadan kalkarken, bazı yeni davranışlar kazanılmıştır. Duygusal durumlar için de benzer bir sürecin işlediği öne sürülür. Bazı duygular ortadan kalkarken, bazıları varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu kuram duyguların nörofizyolojik temellerini açıklamaz. Duyguların niçin sürdüğünü, insan yaşamındaki rolünü ve önemini açıklar. Buna göre, duygular insanın çevreye uyum sağlamasına yardım eder.22 Literatürde duygular ve ilgili terimler hakkında tartışmalar devam etmektedir. Örneğin Lazarus (1991) duyguların bilinçle (cognition) başladığını savunurken, Zajonc (1985) duyguların temel olarak iç organlarla ilgili tepkiler ve bu nedenle bilincin sonucundan ziyade öncesinde meydana geldiğini savunur. Bununla beraber 1980’lerden beri duyguların bilişsel ve bilişsel olmayan sinir sistemlerinin etkileşimini içerdiği uzlaşısı ortaya çıkmıştır. 23 22 Doğan, a.g.e., s.72. 23 Ashkanasy, a.g.m., s.11. Uyaran Korteks Hipotalamus Korteks 7 Tarih boyunca sorgulanan ve çeşitli boyutlarda açıklanmaya çalışılan duygu kavramı teknolojideki gelişmelere paralel olarak da farklı boyutlarda ele alınmaktadır. Yine son on yılda duygular üzerine yapılan bilimsel çalışmalarda benzersiz bir patlama görülmektedir. Bunların en önemlisi, yeni geliştirilen beyin görüntüleme tekniği sayesinde beyni kısıtlı bir zaman içinde de olsa görüntüleyebilmektir. Böylece insanlık tarihinde hep esrarengiz bir yan, bir sır olarak kalmış olan bu karmaşık hücre kütlesinin, kişi düşünürken, hissederken, hayal kurarken ve rüya görürken nasıl çalıştığı görünür kılınmıştır. Bu nörobiyolojik veri birikimi, beyindeki duygu merkezlerinin kişiyi öfkeye ya da gözyaşlarına nasıl ittiğini ve beynin kişiyi savaşmaya ya da sevmeye iten daha kadim bölümlerinin daha iyiye ya da kötüye nasıl yönlendirilebileceğini göstermektedir.24 Beyin ile ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren duygusal davranışların beyindeki işleyişi hakkında da çok sayıda araştırma yapmışlardır. Sherrington, Cannon, Papez ve Hebb bu alanda çalışan öncüler olarak kabul edilmektedirler.25 Johns Hopkins Üniversitesi’nden nörobiyolog Candace Pert de beyin kimyası çalışmalarının sonucunda “Duygu Molekülleri” (Molecules of Emotion) adlı çalışmasını yayımlayarak duygu konusuna katkıda bulunan isimlerdendir.26 Özellikle biliş ve duygu alanında yapılan çalışmalarıyla tanınan Ledoux, bilişle ilgili olarak daha çok algılama ve hafıza boyutunda çalışmalar yapıldığını fakat biliş ve duygu ilişkisinin ihmal edildiğini öne sürerek çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştır.27 Pek çok duygusal fonksiyonun amigdalaya bağlı olduğunu, amigdalanın duygusal durumların ve duygusal işaretlerin anlaşılmasında çok önemli bir rolü olduğunu ortaya koymuştur.28 Sinirbiliminde (neuroscience) yapmış olduğu bu çalışmalarıyla duygusal zeka kavramına da çok büyük katkısı olmuştur. Duygu araştırmalarında ilk kullanılan teknik; electroencephalographic (EEG); Positron Emission Tomography (PET) ve functional Magnetic Resonance Imaging (fMRI ) tekniklerine dayanmaktadır. Diğer ölçümler de Magnetoencephalography (MEG), Single Photon Emission Computed Tomography (SPECT) ve Steady State Probe Topography (SSPT) içermektedir.29 24 Goleman, a.g.e. s.21. 25 LeDoux, Joseph E., “Emotion Circuits in The Brain”, Annual Review, Neuroscience, 23, 2000, ss.155-184, s.155. 26 http://www.eqtoday.com/02/emotional.php. 08.05.2009 27 LeDoux, a.g.m., s.157. 28 LeDoux, Joseph E., “Cognitive Emotional Interactions in the Brain”, Cognition & Emotion, 1989, s.2. 29 Kemp, a.g.e., s.21-22. 8 Duygular enerjinin, etkinliğin ve bilginin içsel kaynağıdır. Doğuştan ne iyi ne de kötüdürler. Farklılık onların ürettikleri enerji ve bilgiye dayanarak yapılanlarda ortaya çıkmaktadır.30 Thoits duygu olgusunun dört bileşeni içerebileceğini ileri sürmüştür;31 Durumsal bir uyarıcının ya da ortamın değerlendirilmesi, Fizyolojik ya da bedensel hislerde değişiklik, Anlamlı el, kol, yüz hareketlerinin özgürce ya da sınırlı olarak gösterilmesi, İlk üç bileşenden bir ya da daha fazlasının birleşimini kültürel bir şekilde adlandırması. Duygular kendiliğinden davetsiz gelirler, bizim tarafımızdan seçilmezler.32Duyguyu ortaya çıkartan uyaran, ya organizmanın çevreyle etkileşimi sonucu dışardan bir obje ya da durumun reprezantasyonu veya bir anının hatırlanması veya iç ortam değişikliğini yansıtan bir durum olabilir.33 Duygular çok çeşitli etkenlerle ortaya çıkabilirler. Schmitd-Atzert bunlardan üç ayrı faktör üzerinde durmuştur: Günlük tecrübeler, Tabi afetler, savaş ve ölüm gibi büyük hadiseler, Uzun süreli yaşam ve çevre şartları. Duygusal yaşantıların en büyük kaynağını insanlar arasındaki ilişkiler oluşturmaktadır.34 Duygular hem birey hem de bir tür olarak yaşamamıza devam etmemizde önem taşır. Aslında duygular yalnızca insanlara has özellikler değildir. Bir türün hayatta kalması ve gelişmesi, acil durumlara müdahale etmek, çevreyi keşfetmek, tehlikelerden sakınmak, grubun diğer üyeleriyle bağlarını sürdürmek, kendini korumak, çoğalmak, saldırılara karşı müdahale etmek ve karşılıklı özen göstermek gibi bir takım davranışlara bağlıdır.35 Duygular, motivasyon, bilgi (geri bildirim), kişisel güç, yenilik ve etkinin ana kaynağıdır. Duygular çoğu durumda sağduyu ve mantıklı düşünme ile çelişmezler; aksine, sağduyulu ve mantıklı düşünmeyi zorlar, canlandırır ve başarıya ulaştırırlar.36 30 Cooper - Sawaf , a.g.e., s.15. 31 Seçer, H. Şebnem, “Çalışma Yaşamında Duygular ve Duygusal Emek: Sosyoloji, Psikoloji ve Örgüt Teorisi Açısından Bir Değerlendirme”, Sosyal Siyaset Konferansları, 50. kitap, 2005, ss.813-834, s.816. 32 Ekman, Paul, Handbook of Cognition and Emotion, Sussex, U.K., John Wiley & Sons, Ltd., 1999, s.8. 33 Savrun, Mert, “Emosyonel Sistem ve Stres”, www.ctfistabul.edu.tr/emosyon. 06.02.2009. 34 Konrad - Hendl, a.g.e., s.19. 35 Caruso - Salovey, a.g.e., s.42-43. 36 Cooper - Sawaf , a.g.e., s.xiv. 9 Duygular iyi kavrayış ve doğru yargı için gereklidir. Duygular mantığı tanımlar, fakat onun rasyonelleşmesini gerektirmez. Duygular bize sezgisel, önceden düşünülmüş ve üzerinde düşünülerek açıklığa kavuşturulan bir mantık sunar. Duygular, iyi yaşamın itici dürtüleridir. Duygular hayatımıza anlam verir. Hayatımızın ve işimizin gelişmesi ve sona ermesi sürecinde, bir değer ve anlamlar sistemi sağlar ve varlığımızın temelini oluşturur. Duygular, aynı zamanda bizi varlığımızın temel sorunlarıyla da yüzleştirir. 37 Duyguların önemi kısaca şöyle sıralanabilir;38 Duygular insanlara yardım edecek gizli güce sahiptir. Duygular iyi kararlar almanın temelidir. Duygular kişinin sınırlarını kurmasına yardım eder. Beden dili duyguları yansıtır. Beden dili insanlarla iletişim kurarak onlara neye ihtiyaç olduğunu söyler. Kişi ne kadar iyi iletişim kurarsa, kendisini o kadar iyi hisseder. Duygular insanları birbirine bağlama gücüne sahiptir. Duygu alanında çok önemli şeyler söyleyen Heidegger için hep bir “ruh hali” içindeyizdir. Ona göre duygular, bizim beynimizin bir ürünü olmaktan ziyade bizim bir bütün olarak içine fırlatıldığımız “ruh halimiz içinde beliren” durumlardır. Heidegger için, duygularımız, yalnızca ötekileri duygulandırmakla kalmaz, ötekilerin bizi duygulandırdığına da işaret eder; bu yüzden asla bizim tarafımızdan tam denetimleri mümkün değildir. Örneğin istediğimiz zaman veya istediğimiz yerde sevemez veya nefret edemeyiz.39 Dolayısıyla duyguların temelinde iletişimin olduğunu söylemek mümkündür. Kernberg’e göre, duygulanımlar, biyolojik içgüdüler ile psikolojik dürtüler arasında köprü görevi görürler. Kernberg, son yüzyıllarda yapılan ampirik nöropsikolojik çalışmaların sonuçlarını da dikkate alarak duygulanımları, “belirli bilişsel özellikler, belirli yüz şekilleri; ödüllendiren, hoşa giden veya cezalandıran, itici gelen belirli öznel deneyimler; kassal ve nörovejetatif boşalım kanalları içeren psikofizyolojik davranış kalıpları” olarak tanımlar. Ona göre belli bir ifadeye sahip yüz şekilleri, her bir duygulanımı, genel iletişim kanalları açısından bir diğerinden ayırır; ayrıca duygulanımların kökeninde onlara neden olan uyaranları “iyi” ve “kötü” diye gruplayan bilişsel bir yan bulunmaktadır. 37 Cooper - Sawaf , a.g.e., s.8. 38 Hein, Steve, “İmportance of Emotions”, http://eqi.org/emotions.htm. 06.02.2009. 39 Göka, Erol, “Psikiatrinin Duyguya Bakışındaki Kavramsal Sorunlar”, Duygudurum Dizisi, 2000, ss.12-17, s.13. 10 1.1.1. Duyguların Sınıflandırılması Duyguların daha iyi anlaşılabilmesi ve tanımlanabilmesi açısından literatürde duyguların sınıflandırılması yoluna gidildiği görülmektedir. Kernberg, duygulanımları “ilkel” ve “türev” olmak üzere ikiye ayırır: İlkel duygulanımlar, yaşamın ilk üç yılında kendilerini gösterirler; şiddetli ve global niteliktedirler; dağınık ve yeterince ayrışmamış bilişsel öğelere sahiptirler. Daha sonraki yıllarda, ilkel duygulanımların bilişsel etkilenmelerle değişmeleriyle ortaya çıkan türev duygulanımlar ise daha karmaşıktırlar.40 Bazı yazarlar birincil ve ikincil duygular terimini kullanır. Birincil duygular ilk olarak ne hissedildiğidir. İkincil duygular ise neye liderlik ettikleridir.41 Her bir birincil duygu farklı belirgin niteliyici duygusal durumlar ve belirli motivasyonel yönlendiricilerle ilgilidir. Örneğin korku hissi temel olarak tehlike hakkındaki bir deneyiminin sonucudur ve kendini savunmaya başvurmak için insanı motive eder.42 Öfke ikincil duygulara iyi bir örnektir. Öfke üzerinde yeterince yoğun olduğunda ona liderlik eden birçok olası birincil duygu bulunmaktadır. Kişi kendini hakaret edilmiş, baskı altında kalmış, dolandırılmış vb. hissedebilir. Eğer bu duygular, düşük bir düzeydeyse kişinin kendisini öfkeli hissettiği söylenemez fakat eğer bu duygular şiddetli bir şekilde hissediliyorsa genel olarak kendisini öfkeli hissettiği söylenebilir. Depresyon ikincil duygunun başka bir örneğidir, depresyon; hayal kırıklığına uğrama, umutsuzluk, yalnızlık, dışlanmışlık, yanlış anlaşılma, saldırıya uğrama, geçersiz kılınma, desteklenmeme gibi duyguları kapsar.43 Bazen kişisel terbiye kuralları olarak da bilinen ikincil duygular kavramı duyguları sergileme kuralları ile yakından ilişkilidir. Öfke korku ve neşe gibi temel duygulardan farklı olarak bu ikincil duygular, güçlü bir sosyal ve kültürel unsurlar taşırlar. Utanç duygusu ele alındığında; herhangi bir hata yapıldığında ve biri tarafından yakalanıldığında utanç duyulur. Utanmakla ilgili bu genel kural, büyük olasılıkla bütün insanlar ve kültürler için de geçerlidir; fakat utanç denen duyguyu en temel sebeplerinden uzaklaştıran şey, bu duyguya sebep olan olayların kültürden kültüre değişiklik göstermesidir.44 Duygular iki amaca hizmet ederler. Bunlardan birincisi, kişinin harekete geçmesi için enerji temin etmesidir. İkincisi ise, kişinin kendi gereksinimlerini karşılayabilmesi için çevreyi manipüle edebilmesi ya da bu gereksinimleri karşılayacak uygun davranışları 40 Göka, a.g.m., s.14-15. 41 Hein, a.g.m. 42 Magai, Carol, “Long Lived Emotions: A Life Course Perspective on Emotional Development”, Handbook of Emotions, third editions, ed. Michael Lewis, Jeanette M. Haviland-Jones ve Lisa Feldman Barrett, Guildford Publications, Mayıs 2008, s.377. 43 Hein, a.g.m. 44 Caruso - Salovey, a.g.e., s.57. 11 yapabilmesi için, yönlendirici ya da değerlendirici bir fonksiyon göstermesidir. Bu enerji kişiye gereksinimlerini karşılamak için harekete geçiriyor ya da çevreyi manipüle etmesine fırsat veriyorsa olumlu duygular ortaya çıkmaktadır. Eğer enerji, gereksinimlerin karşılanmasında etkisi olmayan ya da zararlı etkisi olan unsurlara yöneltilirse olumsuz duygular ortaya çıkmaktadır.45 Külahoğlu’da duygu durumlarını; yapısal açıdan kısa süreli heyecanlar, uzun süreli heyecanlar olan tutkular ve uzun süreli yatışmış heyecanlar olan duygular şeklinde ayırt etmesine karşın, çeşitli duygu türleri hakkında herkesin üzerinde anlaşabileceği bir sınıflama bulunmadığını belirtmiştir. Duyguları etkileri açısından, olumlu ya da olumsuz- haz veya acı veren olarak genelde iki grupta toplanmaktadır. Bireyin gereksinimlerini karşılayan, ona doyum sağlayan ve haz veren duygular olumlu, bireyi engelleyen ve ona acı veren duygular olumsuz olarak nitelendirilmektedir.46 Bir başka ifadeyle duygular pozitif ya da negatif olarak da ifade edilmektedir.47 Pozitif duygular heyecan, mutluluk, neşe, iyimserlik odaklanma vb. olarak tanımlanabilirken, negatif duygular ise; korku, kızgınlık, kin, düşmanlık, öfke, şiddet, kıskançlık, keder, üzüntü, tükenmişlik vb. olarak tanımlanabilir. Neşe, aşk gibi olumlu /pozitif duyguların bireylerin özellikle hedef odaklı davranışlarını keşif, bağlılık gibi motive ettiği ve güçlendirdiği, olumsuz duyguların ise yoğun biçimde yaşanması durumunda entelektüel zekayı bloke ederek, isteksizlik, verimsizlik, konsantrasyon kayıpları, odaklanamama, algı bozuklukları vb. gibi sorunlar yaratarak bireyin performansını olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir.48 Olumlu duyguların insanların yaratıcılığını yükselttiğine ilişkin bulgular mevcuttur. Benzer şekilde olumlu duygular yaşamakta olan kişilerin daha iyi sonuçlara ulaşmaları bilimsel açıdan beklenen bir durumdur.49 Barbara Frederickson’un olumlu duyguları “genişlet ve inşa et” teorisine göre; olumlu duygular olumlu durumlarla ilgilidir, dikkat ve kavrama alanını genişletir, fiziksel, entelektüel ve sosyal kaynakların genişletilmesine olanak sağlar. Ayrıca olumlu duygular daha esnek, yaratıcı ve yeni fikirlere açık olunmasına da katkıda bulunurlar.50 Olumlu duyguların bireylerin üzerinde başka etkileri de vardır. Örneğin, mutluluk, diğer insanlarla birlik olup iletişim kurmaya yönlendirir; gülümseme ve kahkaha arkadaş 45 Tuğrul, Ceylan, “Duygusal Zeka” Klinik Psikiatri Dergisi, 1999, ss.12-20, s.14. 46 Külahoğlu, Şermin, “Duygu ve Heyecanların Gelişimi”, Gelişim ve Öğrenme, ed. Ersin Altıntaş, Akınoğlu Matbaacılık, Bursa, 2001, s.51. 47 Tuğrul, a.g.m., s.14. 48 Yaylacı - Özdemir, Gaye Kariyer Yaşamında Duygusal Zeka ve İletişim Yeteneği, Hayat Yayınları:236, Yönetim Dizisi:65, İstanbul, 2006, s.40. 49 Mayer, John D. - Caruso, David R. - Salovey, Peter, “Emotional Intelligence Meets Traditional Standarts for an Intelligence”, Intelligence 27 (4), 1999, ss.267-298, s.199. 50 Fredrickson, Barbara L., “Cultivating Positive Emotions to Optimize Health and Well-Being”, Prevention & Treatment, vol. 3, article 0001a, 2000, s.6. 12 canlısı ve cana yakın olunduğunun sinyalini verir. Bu bağlamda olumlu duygular daha güçlü sosyal bağlar kurmaya teşvik eder.51 Dolayısıyla iletişim açısından olumsuz duygulardan daha etkin olduğu söylenebilir. Fakat olumsuz duygular da önemlidir. Çünkü düşünceleri faydalı ve kullanışlı yönde geliştirirler. Olumsuz ruh hali ya da duyguların düşünce üzerindeki bazı etkileri şunlardır; Daha net bir odaklanma sağlar. Detayların daha verimli şekilde incelenmesine olanak tanır. Hatalara karşı daha temkinli olmaya sevk eder. Olumsuz duygular bizi yaptıklarımızı ya da düşündüklerimizi değiştirmeye çağırır. Dikkat ve algılama alanını daraltır ve davranışları çok keskin çizgilerle sınırlandırmaya motive ederler.52 Avustralya'daki New South Wales Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Joseph Forgas başkanlığındaki araştırma grubu tarafından yapılan çalışmanın sonuçlarına göre, olumsuz düşüncelere sahip insanların aldanma olasılığı daha az görülürken, karşısındakinin kabiliyetini daha iyi değerlendirebilen bu tip kişilerin hafızası da güçlenmektedir. Genel olarak olumsuz düşünceye sahip birinin, anlatılanlara karşı çevresindekilere göre daha dikkatli yaklaştığı ifade edilen araştırmada, “olumlu düşüncenin yaratıcılığı artırdığı, esneklik, işbirliği ve mantıksal kestirimlere güvenmeyi artırdığı görülürken, olumsuz düşünce daha dikkatli olma ve dış dünyaya daha büyük bir dikkatle yaklaşımı getiriyor” denilmektedir. “Australasian Science” dergisinin Kasım/Aralık sayısında yer alan araştırmada ayrıca, “üzüntü duygusunun, bilgi değerlendirme yöntemlerini istenilen en iyi sonucu almak amacıyla desteklediğinin belirlendiği” kaydedilmektedir. Olumlu ve olumsuz ruh hali içindeki deneklerle yapılan araştırma, olumsuz düşüncedeki insanların “şehir efsaneleri” ve söylentilere inanma olasılığının daha az olduğunu, ayrıca ırk veya din temelli önyargılara daha az kapıldıklarını göstermektedir. Olumsuz düşüncelilerin tanık oldukları bir olayı anlatırken daha az hata yaptığı da ifade edilen araştırmada, olumsuz düşüncenin daha dikkatli değerlendirme yapılması ve değerlendirmelerde daha az hata yapılması yönünde de etkili olduğu ifade edilmektedir.53 Duygular, düşüncelere yardım edebilir, sorun çözme yeteneğini arttırabilir ve muhakeme gücüne katkıda bulunur. Örneğin; olumlu bir ruh halindeyken yeni ve ilginç fikirler üretilebilir ve sorunlara tümevarımlı yaklaşımlarda bulunmaya daha başarılı olmaya eğimli 51 Caruso - Salovey, a.g.e., s.51. 52 Caruso - Salovey, a.g.e., s.52. 53 http://www.gazetevatan.com. 22.02.2009. 13 olunur. Daha olumsuz bir ruh halinde iken, detaylar üzerinde odaklanılır ve sorunlara tümdengelimli yaklaşımlar sergilenir.54 Literatür incelendiğinde en eski temel duygu sınıflandırması fikrinin Li Chi’ye ait olduğu görülmektedir. Birinci yüzyılda derlenen bir Çin ansiklopedisinde yedi adet duygu listelenmiştir. Bunlar; sevinç, kızgınlık, üzüntü, korku aşk, hoşlanma ve hoşlanmamadır. Fransız psikolog Rene’Descartes (1596-1650) da altı basit ve temel duyguyu; merak, aşk, nefret, arzu, sevinç ve üzüntü olarak adlandırmıştır.“Ruhun Arzuları” (Passion of the Soul) adlı eserinde İngiliz filozof Thomas Hobbes (1588-1679) yedi basit güçlü duyguyu, arzu, istek, aşk, tiksinti, nefret, sevinç ve keder olarak listelemiştir. Yirminci yüzyılda ise pek çok teorisyen duyguları sınıflandırmıştır.55 Modern zamanlarda duyguların karakterini tanımlayan ilk kişi Plutchik’tir.56 Robert Plutchhik, Albert Einstein Tıp Fakültesinde uzun süre çalışmış ve duygu teorisinin evrimsel psikolojisini geliştirmiştir.57 Aşağıdaki tablo duygularla ilgili sınıflandırmaları özetlemektedir;58 Tablo. 1 Duyguların Sınıflandırılması Kaynak: Ortony -Turner, a.g.e, s.316. 54 Caruso - Salovey, a.g.e., s.86-87. 55 Price, a.g.e., s.90. 56 Ekman, a.g.m., s.7. 57 Hughes, Marcia - Terrell, James Bradford, The Emotionally Intelligent Team: Understanding and Developing the Behaviors of Success, Willey John& Sons Incorporated, Kasım 2007, s.23. 58 Ortony, Andrew - Turner, Terence J., “What’s Basic About Basic Emotions?”, Psyhological Review, vol. 97, no.3, 1990, ss.315-331, s.316. Referanslar Temel Duygular Kapsam İçin Temel Arnold (1960) Öfke, tiksinti, cesaret, keder, arzu, mutsuzluk, korku, nefret, umut, aşk, üzüntü Hareket eğilimleriyle ilişkili Ekman, Friesen&Elssworth (1982) Öfke, nefret, korku, sevinç, üzüntü, şaşkınlık Evrensel yüz ifadeleri Frijda (1986) Arzu, mutluluk, ilgi, şaşkınlık, merak, üzüntü Eylem hazırlık formları Gray (1982) Öfke ve terör, endişe, sevinç Fiziksel bağlantılı Izard (1971) Öfke, iğrenme, nefret, üzüntü, korku, suçluluk, ilgi, sevinç, utanma, şaşkınlık Fiziksel bağlantılı James (1884) Korku, keder, aşk, öfke Bedensel katılım Mc Dougall (1926) Öfke, iğrenme, mutluluk, korku, bağımlılık, yumuşak duygular, merak Güdülerle ilişkili Mowrer( 1960) Acı, zevk Öğrenilmemiş duygusal durumlar Oatley&Johnson Laird (1987) Öfke, nefret, endişe, mutluluk, üzüntü İçerik önerisi gerektirmez Panksepp (1982) Umut, korku, öfke, panik Fiziksel bağlantılı Plutchik (1980) Kabul, öfke, sezinleme, nefret, neşe, korku üzüntü, şaşkınlık Uyarlanabilir biyolojik süreçlerle ilgili Tomkins (1984) Öfke, ilgi, saygısızlık, nefret, acı, korku, sevinç, utanç, merak Sinir atışı yoğunluğu Watson (1930) Korku, aşk, öfke Fiziksel bağlantılı Weiner&Graham (1984) Mutluluk, üzüntü Bağımsızlığa atıf 14 Bu tabloda yer alan bütün teorisyenler temel duyguyla ilgili fikirlerini eşit kuvvette savunmamaktadırlar. Bazıları için çok önemli bir kavram (Izard 1977; Panksepp 1982, Plutchik 1980; Tomkins 1984, vb.), olmasına karşın diğerleri için sadece temel duygu tartışmalarını çevreleyen bir ilgidir. Adler ise, insan ilişkileri açısından yaptığı sınıflamasında duyguları insanları birbirinden uzaklaştıran (öfke, keder, heyecanın kötüye kullanılması, tiksinme, korku ve endişe) ve birbirine yakınlaştıran duygular (sevinç, sempati sıkılganlık) şeklinde ayırmıştır.59 Fisher ve arkadaşları ise duyguyu, “Farklı, doğuştan, işlevsel, bio-sosyal eylem ve anlatım şekli” olarak açıklar ve duyguları üç ayrı belirlenmiş öge olarak varsaymaktadır. Bu ögelerden birincisine üst düzey kategori denmektedir. Üst düzey kategori organizmaların belirgin ya da üstü kapalı amaçlarını ya gelişen ya da engelleyen etkenlerin işlevsel değerlendirmesini gerektirir. İkinci tamamlayıcı parça Fischer ve arkadaşları tarafindan söz edilen temel düzey, beş genel etiket altında duygu sınıflandırmasıdır; kızma, üzüntü ve korku olumsuz duyguların üst başlığının altındayken (engelli hedef), aşk ve haz olumlu duyguların üst başlığı altında sınıflandırılır. (ilerleyen hedef) Üçüncü düzey, “ilk örnek olan yazılı metinlerde” belirtildiği gibi Fischer’ın ve arkadaşlarının tanımladığı ikincil sınıflandırmayı betimler. Bu yazılı metinler belirli durumlarda, önceden belirtilmiş davranış cevaplarının patlaması olan belli duyguları kapsar. Fischer ve arkadaşları yazılı metinlerin birçoğuna ve de sosyal bilim ve deneyimin bir yaşam süresi üzerine bu gelişimlerine önem verir. Örneğin, hazzın açık ifadesi kutlama (ayin) olaylarında uygun olabilir, ama başka durumlarda sınırlandırılmış olabilir. (mesela bir aile ferdinin ölümü miras kalımının öğrenimini takip eder.)60 Mandler (1975), duyguların, bir “sıcak” halinin ve bir “soğuk” halinin olduğunu gözlemlemiştir. Soğuk hal; beklentinin gerçekleşmemesinin soyut yapısıdır. Sıcak hal, duygunun iç organlara ait (mantıktan çok duygulara dayanan) belirli kimyasal etkenleri ile canlılığa sebep olmaktadır. Buna göre soğuk halin akılla, sıcak halin de vücutla ilgili olduğu söylenebilir.61 Yakından incelendiğinde ise duyguların dört ana bileşeni olduğu görülmektedir. Bu bileşenler iletişim ve duygusal zeka açısından oldukça önemlidir. Öznel Bileşen: Burada bahsi geçen, söz konusu bireyin duygu olarak tanımladığı ve ifade ettiği durumdur. 59 Yaylacı, a.g.e., s.63-64-65. 60 Ashkanasy, a.g.m., s.12. 61 Goertzel, Ben, The Structure Of Intelligence: A New Mathematical Model of Mind, publised by Springer-Verlag, 1993, s.145. 15 Bilgiye Dayalı Bileşen: Bu alanda algılama, değerlendirme ve duygusal durumlarla davranış biçimlerinin kontrol mekanizmasının arayışı esastır. Psikolojik Bileşen: Bu bileşen, her türlü duyguyla bağlantısı olan bedensel tepkileri konu almaktadır. Değişken Dışavurumcu Bileşen: Kaçma, saldırma veya mimik ve kızarma gibi yüz ifadelerini, yani insanın motor davranışlarını kapsamaktadır.62 1.1.2. Duyguların Özellikleri Duyguların özellikleri ve duygusal zihnin ne şekilde tepki verdiğini anlamak iletişim sürecinde duyguların ve duygusal zekanın rolünün de anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. Duygular genel olarak; biyolojik kalıbı olan, türe özgülük, bireysel olma, bedende yansıma, bulaşma, geçici olma ve patolojileşme özelliklerine sahiptir. Ekman (1992), Epstein ve Brodsky (1993) ve Goleman’ın (1996) görüşlerinden yararlanarak duygusal zihnin özellikleri şöyle özetlenebilir;63 Duygusal bir durumda, duygusal zihin akılcı zihinden çok daha hızlı harekete geçer ve ne yaptığını gözden geçirmeden eyleme atılır. Duyguyu başlatan eylemle, duygunun patlak vermesi arasında geçen süre çok kısadır. Her şeyi bütün olarak ve bir arada görerek, dikkatli bir analize zaman ayırmadan tepki gösterir. Duygusal zihnin mantığı çağrışımsaldır, bir gerçekliği simgeleyen ya da onun bir anısını çağrıştıran öğeleri, o gerçekliğin aynısı olarak kabul eder. Duygusal zihne göre önemli olan bir şeyin nasıl algılandığı, nasıl göründüğüdür. Bir şeyin ne hatırlattığı, ne olduğundan daha önemli olabilir. Akılcı zihin nedenlerle sonuçlar arasında mantıklı bağlantılar kurarken, duygusal zihin ayırım yapmadan sadece benzer çarpıcı özellikleri dikkate alır. Duygusal zihin birçok açıdan çocuksudur ve bu özelliği duygu güçlendikçe artar. Duygusal zihnin çocuksu özelliklerinden biri her şeyin siyah ve beyaz olduğu grilerin olmadığı kategorik düşüncedir. Çocuksu tarz kendi kendini doğrular olarak kabul eder ve bunlara ters düşen kanıtları kabul etmez. Duygusal zihnin işleyişi duruma bağlıdır ve belirli bir anda yükselen hangi duygu ise onun doğrultusundadır. Duygunun mekaniğinde her hissin kendine özgü düşünce, tepki ve hatta anılar repertuarı vardır. Duruma bağlı bu repertuarlar, yoğun duygu anlarında en baskın hale gelirler. 62 Konrad, Hendl, a.g.e., s.20-21. 63 Tuğrul, a.g.m., s.15. 16 Bu tür repertuarın etkin olduğunun bir işareti de seçici bellektir. Düşünüş ve hareket tarzımız kendimizi mutlu hissettiğimizde farklı, kızgın ya da canımız sıkkın iken farklıdır. Farklı dillerde yer alan duygu sözcüklerinin sayıları hakkında çeşitli çalışmalar yapılmış, ancak çoğu kez çelişkili sonuçlara ulaşılmıştır. Örneğin İngilizce’de 2000; Hollanda dilinde 1150; Tayvan Çincesinde 750; Malay dilinde 230 duygu sözcüğü saptanmış, buna karşılık Chewong dilinde ancak 7 duygu sözcüğüne rastlanmıştır. Türkçe’de ise 56 adet duygu ifade eden sözcük kullanılmıştır. Öte yandan örneğin Lehçede “tiksinti” sözcüğünün karşılığı bulunmamakta, Avustralya yerlileri Aborjinler “utanç” ve “korku” duygularını tek bir sözcükle ifade etmektedirler. Farklı kültürlerde çalışan psikiatristler “depresyon” sözcüğünün Batı kültürlerine özgü olduğunu, birçok kültürde bulunmadığına dikkat çekmişlerdir. Aynı şekilde Çince’de de ve Eskimolarda da “kaygı” sözcüğü bulunmamaktadır. Son tahlilde temel duygular özde aynı olmakla birlikte kültür, duygunun dış katmanlarını kendine özgü koşullar doğrultusunda şekillendirmektedir. Ayrıca duyguların özelliklerine bakıldığında aşağıdaki sonuçlar görülmektedir; Duyguların biyolojik kalıpları vardır. Duygular kişiye özeldir. Duygu önce bedene yansır. Duygular ortak arar. Duygular geçicidir. Aynı duyguyu uzun süre yaşamak normal değildir.64. Barbalet (2001) ve Kemper (1991); özel duyguları ortaya çıkarmak için şartların yapısal ilişkisinin yeterli olduğunu söylemektedirler. Duygu sosyal yapı ve sosyal davranış arasındaki boşluğu dolduran bir köprü olarak katkıda bulunur.65 Filozoflar için tartışma yaratan konulardan birisi de duyguların bazen var olmayan durumlar, hayal edilen konular (objeler) hakkında da olabileceğidir. Korku objesi etrafta bulunmayabilir. Bir tehdit olarak düşünülen kıskançlık da aslında var olmayabilir. Hala sevilen birisi ölmüş olabilir.66 Dolayısıyla herkes için geçerli olan şey, duyguların iletilmesinin günlük yaşamdaki fonksiyonların yerine getirilmesi için çok önemli olduğudur.67 64 Baltaş, Zuhal, Duygusal Zeka, Remzi Kitapevi, üçüncü basım, İstanbul, Aralık 2006, s. 14-15. 65 McPhail, a.g.m., s. 634. 66 Stearns, Peter N. “History of Emotions Issues of Change and Impact”, Handbook of Emotions, ed. Michael Lewis, Jeannette M.Haviland, Jones, e Lisa Feldman Barrett, third edition, 2008, s.13. 67 Seçer, a.g.m., s.817. 17 1.1.3. Duygu ve Diğer Kavramlarla İlişkisi Duygu literatüründe, yazarların ve okuyucuların karşılaştıkları güçlüklerden birisi de tanımların farklılığıdır. Duygu, mod, heyecan gibi terimler bazı yazarlar tarafından birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Duygu, bütün hepsini içeren bir kavram olarak kabul edilmez, fakat yanıtların çoklu bilişsel süreçleri, fizyolojik yanıtları, motivasyonel değişiklikleri, mimikler ve subjektif hislerin de dahil olduğu kosenkronize parçaları içeren göreceli olarak kısa ve öz bölümüdür. Buna karşılık “mood” daha ayrıntılı bir durumun yansımasıdır; daha düşük yoğunlukla karakterize edilmiş olmakla birlikte göreceli olarak daha uzun sürelidir. Ayrıca temel boyutları da duygulara göre daha kolaylıkla azaltılabilir.68 “Mizaç” terimi ise, yapısal durumun yansıması ve otonom özelliklerin eksikliğidir ve üç olgunun en az yoğun olduğu ve en fazla sürdürülen durumdur. Ayrıca diğer teorisyenler insan duygularını içeren süreçlerin tam olarak anlaşılabilmesi için farklı temel mekanizmaları içeren bu olguların ayırt edilmesi gerektiğini iddia etmektedirler. Aynı araştırmacılar duyguyu “mood”, “toplumsal tutum”, “davranış” ve “kişisel özellikler” i içeren bir olgu olarak ayırt etmişlerdir.69 Bilim adamları çoğunlukla duygularla ruh hali (mod) arasında bir ayrım yaparlar. Duyguların belli bir sebebi vardır. Ruh hali uzun süren ve genellikle bilinmeyen bir sebepten doğan hislerdir. Vücut kimyasının bir parçası da olabilirler. Bazen duyguların yarattığı şoklar, uzun süreli bir ruh hali olarak hissedilebilir. Şurası kuvvetle muhtemeldir ki, duyguları dikkatle denetleyip kontrol etme ihtiyacı ve aynı zamanda duyguların genellikle konunun dışında olup aşırı strese sebebiyet verdiği yönündeki görüş, aslında ruh halimizi inceleyip gözden geçirmemizi sağlayan çağrılardır.70 Yavuz Adugit, “Etikte Akıl ve Duygu İkilemi” adlı doktora çalışmasında duygular ve hisler arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklamıştır: Duygular en genel biçimiyle psişik fenomenlerdir. Psişik fenomenler ruhla ilgili olduklarından, duygular salt bedensel etkilenimler ya da güçler değil, Aristoteles’in diliyle ifade edilirse, ruhta olup biten şeylerdir; çünkü duyumlanmaktan ziyade hissedilirler. Beden aracılığıyla değil, ruh aracılığıyla duygulanır insan. Beden değil, ruh duyguların doğduğu yerdir. Daha açık ifade edilirse, insan bedene sahip olduğu için duygulanmaz, ruha sahip olduğu için duygulanır. Ancak bu duyguların bedenle hiçbir bağlantıya sahip olmadıkları anlamına gelmez. Öyleyse duygular ruhta olup biten, ama bedende değişimler yaratan fenomenlerdir. Duyguların bedende yol açtığı bu değişimlere, bedenin duygulardan haberdar olması anlamında “bedensel hisler” denilebilir. Bedensel his, bedensel duygu demek değildir. Duygu, yaşanan fenomen, his ise o fenomenin bizzat 68 Mathewws, Gerald - Zeidner, Moche - Roberts, D. Richards, Emotional Intelligence: Science and Myth, Cambridge, MA: MIT Press, 2002, s.138. 69 Kemp, a.g.e., s.17-18. 70 Caruso - Salovey, a.g.e., s.42. 18 yaşanmasıdır. Örneğin sevgi bir duygudur, ama sevginin yaşanması onu hissetmekle gerçekleşir. 71 Pettinelli de duygularla hisler arasındaki bir başka farklılığı, hislerin duygulara göre daha kolay ve daha hızlı tanımlanabileceği şeklinde ifade etmiştir.72 Alexithymia, duygularının farkında olma ve onları tanımlamada oldukça güçlük çeken kişilere verilen isimdir. 73 Alexithymia hastalığından muzdarip olanların duygularını tanımlayamamaları ve ifade edememeleri, onların çevredeki gelişmelere gerektiği gibi karşılık vermelerini engeller. Alexithymia, terimini ilk olarak 1972’de Yunancadan türeterek isimlendiren kişi Sifneostur. Bu sözcük (a = lack, lexis = word, and thymos = emotion ) yani genel anlamı ile duyguları ifade etmede kelime yoksunluğu olarak tanımlanmıştır.74 Daha sonra yapılan çalışmalarda özellikle amigdalasında herhangi bir hasar olan kişilerde bu durumun olduğu ortaya çıkmıştır. Duygularla ilgili bir başka konu da psikolojik açıdan incelenen duygusal soyutlanma (emotional insulation) konusudur. Duygusal soyutlanma mekanizması çeşitli biçimlerde işleyebilir. Bunlardan biri; kişinin diğer insanlardan bağımsızlık kazanarak duygusal ihtiyaçlarının onlar tarafından etkilenmesine karşı önlem almasıdır. Böyle insanlar, ilişkilerinde duygusallığa, düş kırıklığına ve zedelenmeye yer vermeyerek; düş kırıklığına ve zedelenmeye karşı korunmaya çalışır. Bu insanlar duygu ihtiyaçlarının üzerini adeta bir kapak gibi örterler.75 Duygusal bozukluklar, normal yaşam akımlarından kopan insanlar için olduğu kadar, bunların aileleri için de yıkıcı ve azap vericidir. Ayrıca bu hastalıklar toplum yaşamını da etkilemektedir. Çalışan insan gücü kaybını da önemli bir boyuta ulaştırmaktadır. 76Dolayısıyla duygularını ifade edemeyen kişiler çok büyük sorunlarla yüzyüze kalmaktadırlar. Sartorious’a göre; “Sağlıklı insanlarda idrak ve duygulanım, ayrı ayrı olmaktan çok birlikte çalışırlar. Artık duygularımızla aklımızı, ya da yüreğimizle beynimizi karşı karşıya getirmek yerine, ikisini beraber kullanmayı öğrenmeliyiz. Çünkü kişi mutsuzluğu yalnızca hissetmez, anında ve engellenemez bir biçimde düşünebilir de. Tıpkı insanın sağlıklı ya da hasta 71 Adugit, Yavuz, Etikte Akıl ve Duygu İkilemi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 2007, s.199. 72 Pettinelli, Mark, “The Psychology of Emotions, Feelings and Thoughts”, Version 1,58, Haziran 1, 2008, s.7. http://cnx.org/content/m14358/1.58/ 17.03.2009. 73 Mayer, John - DiPaolo, D. Maria - Salovey, Peter, “Perceiving Affective Content in Ambiguous Visual Stimuli: A Component of Emotional Intelligence”, Journal of Personality Assessment, 54, 1990, ss.772-781, s.775. 74 Kalkstein, Tabitha E., An Investigation of Alexithymia in Rapists and Child Molesters, The American Academy Of Clinical Sexologists at Maimonides University, North Miami Beach, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Florida, May 2005, s.18. 75 Geçtan, Engin, Psikodinamik Psikiyatri ve Normal Dışı Davranışlar, Remzi Kitapevi, 12. basım, 1995, s.93. 76 Salk, Lee, Çocuğun Duygusal Sorunları, Remzi Kitapevi, 6. basım, 1998, s.1. 19 olduğunu, kızgın ya da ağlamaklı olduğunu, utangaç ya da suçlu olduğunu düşünebilmesi gibi.”77 Duygusal zeka teorisi, nereye gidersek gidelim, duygularımız bizimle birlikte olduğu için, hayatın tüm alanlarıyla ilgilidir. Duygularımız, çocuklarımızı nasıl iyi olarak yetiştireceğiz, okul başarılarını nasıl artıracağız, kariyerimizde nasıl başarılı olacağız, başka insanlarla nasıl anlaşacağız ve ilişkilerimizde ne kadar samimi olacağız gibi çeşitli konularda karar vermemizde önemli bir rol oynar. Duygularımız, bireysel olarak nasıl mutlu olacağımız ve toplumu nasıl mutlu edeceğimiz konusunda bize yön gösterir.78 Buraya kadar sıralanan bulgular bize duyguların hayatımızdaki yerinin ne denli önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Aynı zamanda da duygusal zekayı daha iyi anlamamıza da yardımcı olacaktır. 2. Zekanın Tanımı Duygusal zekanın daha iyi anlaşılmasında katkı sağlayacak olan bir diğer kavram da zeka kavramıdır. Zeka ve zeka ile ilgili yapılan çalışmalar duygusal zekanın ortaya çıkışına kadar olan sürece de ışık tutmaktadır. İnsanı insan yapan en önemli özelliklerden birisi de bilişsel güç olarak adlandırılan düşünme gücü yani diğer canlılardan farklı olarak sahip olduğu zekasıdır. Tarih boyunca da sahip olduğu bu gücü çeşitli yollarla açıklamaya ve etkisini arttırmaya çalışmıştır. Yapılan literatür araştırmasında zekanın disiplinlerarası araştırmaların konusu olduğu belirlenmiştir. Bunun sonucu olarak da farklı bilim dallarında farklı tanımların olduğu görülmektedir. Dolayısıyla tek bir zeka tanımından bahsetmek oldukça zordur. Psikologlar, filozoflar, eğitim bilimciler zekayı kendi açılarından tanımlama yoluna gitmişlerdir. Zeka konusunda en eski tanımlardan birisini Descartes yapmıştır. Bu tanıma göre zeka doğruyu yanlıştan ayırabilmektir.79 Latincede zeka karşılığı olan “ıntellectus” sözcüğü, algılama, bilme, anlayış, tanıma anlamına gelmektedir.80 TDK zekayı; İnsanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı, anlak, dirayet, zeyreklik, feraset şeklinde tanımlamaktadır.81 77 Sartorius, Mariela, Kadınlarda Duygusal Zeka, çev. Şebnem Can Erondor, Varlık Yayınları, özel dizi. 21, sy.561, birinci basım, 1999, s.54-55. 78 Hein, a.g.m. 79 Salovey, P. - Mayer, J. D., “Emotional Intelligence”, Imagination, Cognition, and Personality, 9, 1990, s.186. 80 Köknel, Özcan, Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, Altın Kitaplar Yayınevi, 15. basım, 1999, s.42. 81 http://www.tdk.gov.tr 01.05.2009 20 Zeka, kişinin zihinsel becerileri ve bilgi dağarcığını öğrenmek, problem çözmek ya da toplumda değer gören sonuçlara ulaşmak için kullanabilmesi olarak da tanımlanmaktadır.82 Kavramlar ve algılar yardımıyla soyut ya da somut nesneler arasındaki ilişkiyi kavrayabilme, soyut düşünme, muhakeme etme ve bu zihinsel işlevleri uyumlu şekilde bir amaca yönelik olarak kullanabilme yetenekleri de zeka olarak adlandırılmaktadır.83 Köknel’e göre zeka; kişinin yeni durum engel ve sorunlar karşısında deneyimlerinden ve öğrendiklerinden yararlanarak o an için gerekeni yapması, uyumunu sağlayabilmesi, yeni çözümler bulabilmesi yeteneğidir. Uyumlu, düzenli, sağlıklı kişilik yapısı ve davranışlar için gerekli olan temel zihinsel işlevlerdir.84 En geniş anlamıyla zeka, genel zihin gücü olarak tanımlanır. Bu genel zihin gücü, insanın farklı başarı alanlarında aynı derecede kendini gösterir. 85 Zeka ortak bir tanımlamaya göre de; problem çözme başarısı, öğrenme becerisi, yeni çözüm yolları üretebilme kapasitesi, karmaşık talimatları anlayabilme ya da basitçe çok taraflı kavrama yeteneğidir. 86 Zeka genel olarak çevreye etkili ve esnek uyum yeteneği olarak da tanımlanabilir.87 Bu bağlamsal alt teoriye, göre zekanın üç davranışsal hedeften bir ya da daha fazlasıyla ilgili olduğu düşünülür. Bunlar; çevreye uyum, çevreyi şekillendirme ya da çevreyi seçmedir.88 Zeka, diğer şeyler arasında, akıl yürütme (mantıklı düşünme yeteneği), plan yapma, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık fikirleri kavrama, çabuk ve deneyimlerden öğrenme yeteneklerini içeren genel bir zihinsel kapasitedir. Bu yetenek sadece kitaptan öğrenme, dar anlamda akademik bir beceri veya testten alınan yüksek puan anlamında değildir. Daha çok, çevremizdekileri anlamada “varlıkları izleme”, “anlamlandırma” veya “ne yapacağını aklında da biçimlendirme” yetenekleri ile ilgili, geniş ve derin bir kapasiteyi yansıtır.89 Zeka çevreyi seçme, onu biçimlendirme ve ona uyum için gerekli olan zihinsel yeteneklerdir. Bu nedenle, “zeki” diye nitelenen bir davranış, bir çevresel bağlamdan diğerine 82 http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/zeka.htm 08.05.2009. 83 http://www.tzv.org.tr 01.05.2009. 84 Köknel, a.g.e., s.42. 85 Başal, Handan Asude, “Zihinsel Gelişme”, Gelişim ve Öğrenme, ed. Ersin Altıntaş, Şermin Külahoğlu, Handan Asude Başal v. dğr., Ders Kitabı, Bursa 2001, s.11. 86 Paik, Han S., “One Intelligence or Many? Alternative Approaches to Cognitive Abilities” , Washington University, http://www.personalityresearch.org/papers/paik.html 25.04.2009. 87 Sternberg, Robert J. - Forsythe, George B. - Hedlund, Jennifer et al., Practical İntelligence in Everyday Life, Cambridge Universty Press., 2000, s.11. 88 Sternberg, Robert J., The Triarchic Theory of Successful Intelligence, Contemporary Intellectual Assessment: Theories, Tests and Issues, ed. Dawn P. Flanagan, Patti L. Harrison, second edition, Guilford Press, Mart 2005, s.111. 89 Çıkrıkçı - Demirtaşlı, Nükhet, “Zeka Konusundaki Ortak Bilimsel Sonuçlar”, türk psikologlar derneği, http://www.psikolog.org.tr 25.04.2009. 21 değişebilmesine rağmen, bu davranışın altında yatan zihinsel süreçler değişmez. Fakat bununla birlikte, bu süreçlere başvurmada bireyin yeteneği, bulunulan bağlamdan bağlama farklı olabilir. Temel zihinsel süreçler arasında; a) problemin varlığının farkında olma, b) problemin doğasını anlama, c) problemi çözmek için bir strateji oluşturma, d) probleme ilişkin bilgiyi zihinsel olarak temsil etme, e) problemi çözmedeki zihinsel kaynakları harekete geçirme, f) probleme ilişkin bir çözümü takip etme (monitoring) ve g) probleme ilişkin çözümü değerlendirme vardır. İnsanlar zeki davranışı tüm durumlarda davranışsal olarak aynı şekilde ortaya koymayabilirler. Bunun nedenleri şunlardır: a) Zihinsel süreçler zihinsel temsil üzerinde işler; bu bakımdan ikisini birbirinden ayırmak güçtür. Bu zihinsel süreçleri uygulamak alandan alana değişir: Kimi sözel, kimi sayısal gibi, b) İnsanlar zihinsel süreçlerini farklı alanlara uygulamada farklı güdülenmelere sahiptirler, c) Zihinsel süreçleri davranışa dönüştürmeye karar verme bağlama göre değişir. Zihinsel süreçler sergilenen davranışlara bakarak değerlendirilir. Bu süreçlere ilişkin sonuçları davranışlardan çıkarılır; fakat bu çıkarımlar her zaman doğrulanmaz. Örneğin, bir zeka testindeki düşük performans, zayıf bir bilgi işlemeyi yansıtabilir; ancak, aynı zamanda test kaygısını, güdü eksikliğini, dikkatsizliği vb.’de yansıtabilir. Problemin varlığının farkında olma vb. gibi zihinsel süreçler kültürden kültüre değişebilir. Zihinsel yetenekler, belki de, çocukluktan itibaren çevreyle geçirilen yaşantılarla genlerin etkileşiminin bir sonucu olarak gelişmektedir. Örneğin, otoriter toplumlarda insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için zeki davranışlarını gizleyebilirler. Aslında bu davranışı gizleme de zekanın bir parçasıdır. Bu bakımdan, zeka konusunda zihinsel temsil ve işleme, davranıştan çok daha önemli ipuçları sağlar. Psikologlar zekanın tanımını yapabilmek için farklı bilim dallarından faydalanmak gerektiğini fark etmişlerdir. Sternberg’e göre kendimizi hep zihinsel yeteneklerle de sınırlamamalıyız. Öte yandan, görmek, işitmek, koklamak ya da tatmak için gerekli olan “fiziksel” yetenekler de vardır.90 Zeka ile ilgili olarak 1921 yılında yapılan bir taramada o güne kadar önerilen tanımlarda en yaygın unsurlar olarak; a) üst düzeydeki yetenekler (soyut muhakeme, zihinsel temsil, problem çözme ve karar verme gibi), b) öğrenme yeteneği ve c) çevreye uyum; 1986 yılındaki taramada ise, a) üst düzeydeki yetenekler, b) kültüre bağlı değerler ve c) icra süreçlerinin yer aldığı saptanmıştır. Çoğu tanımda en önemli tema, çevresel bağlama uyumdur. Ancak, insanlar çevreye hemen uyum yapmazlar. Çevrelerini biçimlendirir ve yeni bir çevre seçerler. 90 Sternberg. R. J., “The Concept of Intelligence and its Role in Lifelong Learning and Success”, American Psychologist, 52 (10), 1997, ss.1030-1037, s.1031. 22 Zeka hakkında kaynak olacak kesin bir tanım yapılabilmesi ve zekanın olağan dilde tanımını ortaya çıkarabilmek amacıyla, zeka hakkında inandıklarını kişilere sorma yoluyla öğrenme yaklaşımı Neisser (1979) tarafından ortaya konulmuş ve Sternberg, Conway, Ketron ve Berstein tarafından gerçekleştirilmiştir. Sternberg ve diğerleri bireysel zekanın karakteristiğinin frekansı ve önem oranını sağlamak için süpermarketlerde, kütüphanelerde ve tren istasyonlarında bulunan kişiler (halk örnekleri) ve zeka hakkında çalışma yapan akademisyenler üzerinde araştırma yapmışlardır. Yapılan araştırma, insanların zeka kavramı hakkında üç temel görüşü olduğunu göstermiştir. Bunlar; problemleri pratik çözebilme yeteneği, sözlü yetenekler ve sosyal becerilerdir.91 Özellikle sözlü yetenekler ve sosyal beceriler iletişimle ve duygusal zeka ile ilgili bulunmaktadır. 2.1 Zeka Konusu ile İlgili Yapılan Çalışmalar Günümüzde zekanın doğası ile ilgili iki büyük düşünce akımı vardır. İlki Eysenck, Galton, Jensen, and Spearman gibi psikologların destekledikleridir. Onlar zekanın “g” olarak bilinen tek bir genel faktörden geldiğine inanır. Diğer görüşün yandaşları Gardner, Sternberg ve Thurstone’dur. Bu psikologlar da zekanın tek tip bir genel faktörden daha fazlasından oluştuğunu düşünmektedir, diğer bir deyişle zekanın farklı tipleri vardır. Bu görüşün temsilcilerinin üzerinde anlaşamadıkları konu ise, kaç adet farklı zeka tipinin olduğudur.92 Zeka insanın bilişsel gücünün diğer adıdır. Bilişsel psikolojide, zeka kavramı yerine bilişsel güç kavramı kullanılmaktadır. Geçmişte ve günümüzde insanın bilişsel gücü ya da zekası çeşitli yaklaşımlar içerisinde tanımlanmaya çalışılmış ve çeşitli kuramlar geliştirilmiştir. Bu yaklaşımlar aşağıdaki şekilde görüldüğü üzere genellikle psikometrik ve gelişimsel olmak üzere iki temel grup altında toplanmaktadır. Şekil 1. Genel Zeka Yaklaşımları Psikometri, psikolojide insan davranışlarının ölçülmesiyle ilgilenen bir bilim dalıdır. Psikometrik yaklaşım içerisinde yer alan zeka kuramları, zekada bireysel farklılıklar olduğunu ve bu farklılıkların zeka testleri ile ölçülebileceği varsayımı üzerine kurulmuştur. 91 Robert J. Sternberg, (2000), a.g.e., s.15. 92 Paik, a.g.m. Genel Zeka Yaklaşımları Psikometrik Yaklaşım Gelişimsel Yaklaşım 23 Zekada bireysel farklılıkları ele alan ilk bilim adamı Galton’dur.93 Sir Francis Galton (1869) genel zihinsel yetenek düşüncesini ele alarak bu konuda çalışmalar yapmıştır.94 Darwin’in kuzeni olan Sir Francis Galton, Darwin’in kitabındaki insan zekası ile ilgili olan çalışmasındaki saklı anlamı belki de ilk keşfeden kişidir. Galton insanları kim daha zeki ya da kim diğerlerinden daha az zeki diye ayırmak için iki genel özellik öne sürmüştür. İlki iş gücü için gerekli enerji ya da kapasitedir. Galton, yüksek zeka sahiplerinin çeşitli alanlarda tanımlanmış enerjinin dikkate değer dereceleri olabileceğini öne sürmüştür. İkinci özellik de hassaslıktır.95 Galton zekayı temel duyuların duyarlılığı ile ölçmeye çalışmıştır. Daha sonra Thorndike zekanın objektif yöntemlerle ölçülebileceğini ileri sürmüştür. Psikometrik yaklaşım içerisinde temel düşünce aynı olsa da farklı görüşleri yansıtan çeşitli kuramlar yer almaktadır. Aşağıdaki şekilde bu kuramlar yer almaktadır; Şekil 2. Psikometrik Yaklaşım Çerçevesi Tek etmen kuramına göre zeka; soyut düşünme, problem çözme ve çevreye uyma yeteneği gibi bir zihin gücü ya da genel bir yetenektir. Tek etmen kuramı görüşünde olan ve zeka testleri alanında çalışmaları ile tanınmış psikolog Terman’a göre zeka, sayılar ve sözcükler gibi bir takım fikirsel sembollerle soyut düşünebilme yeteneği, Davis’e göre, zeka, edinilen bilgilerden yararlanarak problem çözebilme yeteneğidir.96 Psikolog Willian Lois Stern’e göre zeka, düşünceyi bilinçli olarak yeni bir işe yönlendirebilme konusunda genel bir beceridir; hayatın gerektirdiği yeni sorumluluk ve taleplere zihinsel olarak genel bir uyum sağlayabilmedir.97Amerikan psikolog David Wechler’e göre ise zeka; bireyin amaca uygun hareket etme, mantıklı düşünme ve çevresiyle fikirlerini etkili bir şekilde tartışabilme gücü gibi ferdin global başarılarıdır.98 Zekayı çift etmen kuramına göre açıklamaya çalışan Charles Spearman (1904-1927) deneysel olarak bir araştırma yapmıştır. Son zamanlarda tek etmen kuramcılarının zekayı, “öğrenme gücü”, “genel yetenek” ve “akademik yetenek” olarak tanımlamalarına rağmen, 93 Başal, a.g.m., s.16. 94 Jensen, Arthur R., “The g factor: Psychometrics and Biology The Nature of Intelligence”, Novartis Foundation Symposium 233. vol.233, ed. Gregory R. Bock, Jamie A. Goode, Kate Webb, Novartis Foundation, 2000, s.37. 95 Sternberg, (2000), a.g.e., s.11. 96 Başal, a.g.m., s.16. 97 Konrad - Hendl, a.g.e., s.41-42. 98 Salovey - Mayer, a.g.m., 1990, s.185. Psikometrik Yaklaşım Tek Etmen Kuramı Çift Etmen Kuramı Çok Etmen Kuramı 24 Spearman, bu yeteneği, g faktörü (g etmeni) olarak adlandırmış ve bir kişinin herhangi bir zihinsel görevde başarması gereken zihinsel bir yetenek olarak tanımlamıştır. Kısaca bu kurama göre, zeka bireyin çevresine etkili bir şekilde uyumunu sağlayan soyut ve genel bir yetenektir. Zihinsel yetenekteki bireysel farklılıklarda; endişe dürtüsü, dikkat, algı, ayırt etme, genelleme, düzenleme, öğrenme, kısa ve uzun dönem hafıza, dil, düşünce, sebep ve sonuç ilişkisi çıkarma ve problem çözme gibi bilincin pek çok görüşünü genelleyen zeka teriminden kaçınmıştır. Zeka testlerinin de, görevlerin limitsiz çeşitliliği ve bu bilinç fonksiyonlarının bir ya da daha fazlasını içeren performans derecesinin bireysel farklılıklarını değerlendirmek için buna göre düzenlenmesi gerekliliğini belirtmiştir.99. Zeka bir genel yetenek ile birçok özel yeteneğin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Bireyin, bu genel zihin gücünün yanında çeşitli alanlarda kendini gösteren özel yetenekleri de vardır. Örneğin; resim, müzik, sanat, spor ve matematik gibi. Özel yetenekler bakımından bir bireyin çeşitli alanlardaki başarısı birbirinden farklı olabilir. Kısaca Spearman’a göre her türlü zihinsel etkinlikte temelde genel bir zihinsel etken (g etmeni) ve belirli bazı etkinliklerde ise özel etmenler (s etmeni) rol oynamaktadır.100 Spearman’ın görüşüne karşılık olarak birçok çağdaş psikometrik zeka teorisyeni zekanın iki genel faktörden daha fazlasından oluştuğu görüşünü ileri sürmüştür. Yaygın bir şekilde kabul edilen teorilerden birisi de John B. Carroll’un üç-katman teorisi’dir. Carroll’ a göre zeka üç katmandan oluşur, genel zeka en üsttedir (katman III), bunu ortada zekanın yedi grup faktörü izler (katman II); akışkan zeka, kristalize zeka, genel hafıza ve öğrenme, genel görsel algı, genel geri alma yeteneği, genel bilinç hızlılığı ve işlem hızı; daha sınırlı faktörler de hiyerarşinin en alt tabakasını oluşturur. (katman I)101 Çok etmen kuramına göre zeka, bir çok özel yeteneğin bir araya gelmesiyle oluşur. Zekayı çok etmen kuramına göre açıklamaya çalışan Thorndike’ye göre ise zekanın mekanik, sosyal ve soyut olmak üzere üç şekli vardır; Mekanik zeka; Alet, makine kullanma ve işletebilme gücü Sosyal zeka; İnsanları anlama, insanlar arası ilişkilerde başarılı olma gücü Soyut zeka; Sözcükler, sayılar, formüller gibi sembollerle düşünme gücü olarak kendini göstermektedir.102 Sosyal zekayı duygusal zekanın oluşumuna katkıda bulunan bir etmen olarak da değerlendirmek mümkündür. 99 Jensen, a.g.e., s.37-38. 100 Başal, a.g.m., s.16. 101 Sternberg, R.J. Successful Intelligence: Finding a Balance, Trends in Cognitive Sciences, vol.3, November 1999, s. 437. 102 Başal, a.g.m., s.16. 25 Yirminci yüzyılın başlarında zekanın bir “genel yetenek” olduğu görüşü hakimken; günümüzde artık zeka, pek çok faktörden oluşan temel yetenekler olarak tanımlanmaktadır. Bu görüşün temsilcisi olan Thurston’a göre zeka, “Birincil Zihinsel Yetenekler” olarak adlandırılan yedi temel faktörden oluşmaktadır.103 Çok etmen kuramcılarından Thurstone’a göre başlıca özel yetenekler şunlardır:104 Sözel Anlayış; Sözcükleri tanıma ve kavrama yeteneği, Sözel Akıcılık; Sözel ve yazılı olarak uygun sözcük ve ifadeleri çabucak bulabilme ve kullanabilme yeteneği, Sayısal Yetenek; Basit aritmetik işlemlerini çabuk ve doğru olarak yapabilme yeteneği Uzay İlişkilerini Kavrama; Nesnelerin uzaydaki biçimlerini kavrayabilme yeteneği, Bellek; Belleme yeteneği, Algılama Hızı; Karmaşık bir nesnenin ayrıntılarını görebilme, benzerlik ve farklılıkları çabuk ve doğru olarak algılayabilme yeteneği, Mantıksal Düşünme; Mantıksal düşünebilme, akıl yürütebilme yeteneği. Thurston’un bu tezi “devreden faktör teorisi” olarak da tanımlanmaktadır. 40’lı yıllardan beri farklı faktör teorilerini yönlendiren bir zeka modeli olmuştur.105 R.B. Cattell ise, Thurston’a karşıt bir görüş savunmuş ve zekayı iki zihinsel yetenek kümesine ayırarak incelemiştir. Bu kümeleri kristalize zeka ve akışkan zeka kümeleri olarak ifade etmiştir. Kristalize zeka, diğer bir deyişle billurlaşmış zeka, mantık yürütme, sözel ve sayısal becerileri ifade eder. Sözel ve sayısal beceriler okul ortamında vurgulanan becerilerdir. Bu nedenle kristalize zeka testlerinde başarı, deneyim ve eğitimden büyük ölçüde etkilenmektedir. Akışkan zeka kümesi ise görsel uzaysal yetenekleri, görsel ayrıntıları fark etme yeteneğini ve ezber belleğini içermektedir. Akışkan zeka testlerindeki başarı deneyim ve eğitimden çok az etkilenmektedir.106 Ayrıca, American Psikoloji Birliği başkanı Joy Paul Guilford, 1957’de yaratıcılığın şart ve olanaklarını zeka ile bağlantılı olarak psikoloji alanı içerisinde ele alınmasının gerekliliğine dikkat çekmiştir. Ona göre problemlerin çözümünden çok, yaratıcılığın şartlarını oluşturma konusuna önem verilmelidir. Düşünmedeki esneklik tek bir çözüm bulmakla değil, mümkün 103 Şahin, Aynur, “Zeka Testleri ve Nöropsikolojik Testlerin Oluşturdukları Faktör Yapılarının İncelenmesi”, Klinik Psikiyatri Dergisi, 5, 2002, ss.160-168, s162. 104 Başal, a.g.m., s.16. 105 Konrad - Hendl, a.g.e., s.47. 106 Aysel, Levent, Liderlik ve Duygusal Zeka,, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 2006, s.59. 26 olduğu kadar çeşitli çıkış yolları bulmakla ortaya çıkmaktadır. Problem çözümündeki bu davranışa çoklu zeka adı verilmektedir.107 Guilford'un Zekanın Yapısı (Structure of Intellect (SI)) teorisine göre zeka; işlem, içerik ve ürünü kapsamaktadır. Beş çeşit işlem (bilinç, hafıza, ıraksak üretim, yakınsak üretim, değerlendirme), altı çeşit ürün (birimler, sınıflar, ilişkiler, sistemler, transformasyonlar ve akıl yürütmeler), ve beş çeşit içerik (görsel, işitsel, sembolik, anlamsal, davranışsal) bulunmaktadır. Bu boyutların hepsi bağımsız olduğundan dolayı zekanın teorik olarak 150 farklı bileşeni bulunmaktadır. Bu bileşenler aşağıdaki şekilde açıklanabilir;108 1.Mantıklı düşünme ve problem çözebilme becerisi 30 alt yeteneğe ayrılabilmektedir. (6 ürün*5 içerik) 2.Hafıza işlemleri 30 farklı alt beceriye ayrılabilmektedir. (6 ürün*5 içerik) 3.Karar verme becerisi (değerlendirme işlemleri) 30 farklı alt yeteneğe ayrılabilmektedir. (6 ürün*5 içerik) 4.Dil ve ilgili beceriler (kavramsal işlemler) 30 farklı yeteneğe ayrılabilmektedir. (6 ürün*5 içerik) İnsan performansıyla uğraşan birçok uzman ve öğrenciye göre ise, Harward Üniversitesi profesörü Howard Gardner’ın 1983’de basılan kitabı “Zihnin Çerçeveleri” (Frames of Mind) zihinsel yeterliliğin kaynağını anlama ve tanımlamada bir dönüm noktası olmuştur. 109 Gardner, zeka kavramına farklı bir bakış açısı getirmiştir. Gardner, zekanın oluşumunda biyolojik yapı ve kültür ilişkisinin önemli olduğunu belirtmektedir. Biyolojik olarak insan beyninin belli hücreleri belli bilişsel fonksiyonları yerine getirmektedir. Örneğin; beynin sağ tarafındaki bir alanda oluşan hasarın resimlerin tanımlanmasında aksaklığa, beynin sol tarafındaki bir alanda oluşan hasarın ise konuşma bozukluğuna neden olduğu saptanmıştır. Dolayısıyla, bireyin zeka düzeyi ya da bazı alanlardaki yeterliliği beynin biyolojik yapısıyla ilgilidir. Ancak yeterli olunan bu alanlar bireyden bireye farklılıklar göstermektedir. Gardner’a göre matematik alanında güçlü olan bir insana zeki denilirken, matematik alanında güçsüz ancak müzik alanında güçlü olan bir insana zeki değil denilemez. Burada farklı olan insanların zeka güçleri değil güç alanlarıdır. Her alanın kendine özgü sembolleri ve sembol sistemi bulunmaktadır. Ancak bu sembollere yüklenen alanlar ve onları yöneten kurallar kültüreldir. Böylece bireyin duygu, düşünce ve davranışları kültürün etkisi altında formlaşmaktadır.110 Eğer 107 Konrad - Hendl, a.g.e., s.43. 108 Guilford, J. P., “Structure of Intellect”, http://tip.psychology.org/guilford.html 09.05.2009. 109 Albrecht, Karl, Sosyal Zeka, çev. Selda Göktan, Timaş Yayınları, İstanbul, 2006, s.19. 110 Başal, a.g.m., s.16. 27 bireyler farklı zeka bileşenlerini tanıyabilirlerse, karşılaşacakları sorunları çözmede daha şanslı olabilirler.111 Gardner zekayı tanımlarken; biyolojik bilimler, mantıksal analiz, gelişim psikolojisi, deneysel psikoloji ve psikometrik yaklaşımlardan elde edilen belirli kapasite çalışmaları altında zekanın çoklu perspektifinin sekiz kriterden oluştuğunu varsaymaktadır.112 Gardner’ın çoklu zeka teorisine göre; zekanın farklı formları ve her birinin sahip olduğu kendine özgü dereceleri vardır. Gardner başlangıçta yedi temel form ileri sürmektedir.113 Kuramın ilk aşamasında yedi adet olan bu zeka alanı sayısı Gardner’ın 1999 yılında yayımladığı “Intelligence Reframed” adlı eserinde yeni bir zeka alanından daha söz edilerek Gardner tarafından yeniden formüle edilmiştir Başlangıçta yedi tane olan zeka alanlarına sekizinci alan olan doğa zekasını dahil etmiştir. Gardner bu eserinde ileri sürdüğü zeka alanlarının dışında daha başka zeka alanlarının da olabileceğini vurgulamaktadır.114 Bu doğrultuda da doğabilimci zekanın yanı sıra ruhsal ve varoluşla ilgili zekayı, 2004’de de zihinsel projektör zekayı ve lazer zekayı ileri sürmüştür.115 Fakat bu yeni zeka formlarını çalışmalarında daha önce ana hatlarını çizdiği sekiz kriterin bağlamında nasıl tanımlayabileceği ve birleştirebileceği konusunda pek emin değildir.116 Gardner’ın ileri sürdüğü sekiz zeka alanı aşağıda yer almaktadır; 1. Sözel Zeka: Dil becerileri, kelimeleri kullanma ve yorumlama yeteneği, yazılı ve sözlü anlatım, öykü, şiir yazma ve diğer edebiyat becerileri sözel zekaya bağlı yeteneklerdir. 2. Mantıksal/Matematiksel Zeka: Zeka testlerinin ölçmekte olduğu yetenek alanı olarak benimsenmektedir. Genellikle analitik ve bilimsel düşünme diye adlandırılan yetenekleri içerir. Matematik ve fen alanını kapsar. Mantıksal zeka, toplumda oldukça fazla değer verilen bir yetenek alanıdır. 3. Müziksel/Ritmik Zeka: Dilde olduğu gibi müzik de bireyin kendini ifade araçlarından biridir ve Gardner müziğin kendisine has bir zekası olduğunu savunur. Bu zekası üstün olan kişiler bir şarkının ritmini kolayca yakalayabilirler. 111 Abacı, Ramazan - Baran, Aynur, “Üniversite Öğrencilerinin Çoklu Zeka Düzeyleri ile Bazı Değişkenler Arasındaki İlişki” Ul