T. C.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI
KRONİK BÖBREK YETERSİZLİĞİ BULUNAN HASTALARIN
HEMODİYALİZ ÖNCESİ VE SONRASI DOKU DOPPLER
EKOKARDİYOGRAFİ BULGULARININ KARŞILAŞTIRILMASI
Dr. Saim SAĞ
UZMANLIK TEZİ
BURSA -2007
T. C.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI
KRONİK BÖBREK YETERSİZLİĞİ BULUNAN HASTALARIN
HEMODİYALİZ ÖNCESİ VE SONRASI DOKU DOPPLER
EKOKARDİYOGRAFİ BULGULARININ KARŞILAŞTIRILMASI
Dr. Saim SAĞ
UZMANLIK TEZİ
Danışman: Prof. Dr. Dilek YEŞİLBURSA
Bursa -2007
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER …………………………………. i
KISALTMALAR …………………………………. ii
TÜRKÇE ÖZET …………………………………. iii-iv
İNGİLİZCE ÖZET …………………………………. v-vi
GİRİŞ …………………………………. 1-26
GEREÇ VE YÖNTEM …………………………………. 27-34
BULGULAR …………………………………. 35-47
TARTIŞMA VE SONUÇ …………………………………. 48-57
KAYNAKLAR …………………………………. 58-64
TEŞEKKÜR …………………………………. 65
ÖZGEÇMİŞ …………………………………. 66
i
KISALTMALAR
ACE: Anjiyotensin Dönüştürücü Enzim
ARB: Anjiyotensin Reseptör Blokeri
ARdur: Pulmoner Ven Retrograd-”reverse” Dalga Akım Süresi
DDG: Doku Doppler Görüntüleme
DKB: Diyastolik Kan Basıncı
DM: Diyabetes Mellitus
DZ: Deselerasyon Zamanı
EF: Ejeksiyon Fraksiyonu
EKG: Elektrokardiyografi
GFR: Glomerül Filtrasyon Hızı
HDL: Yüksek Dansiteli Lipoprotein
hsCRP: Yüksek Sensitif C-reaktif Protein
HD: Hemodiyaliz
HT: Hipertansiyon
İVGZ: İzovolümik Gevşeme Zamanı
İVK: İnferiyor Vena Kava
KAH: Koroner Arter Hastalığı
KBH: Kronik Böbrek Hastalığı
KBY: Kronik Böbrek Yetersizliği
LDL: Düşük Dansiteli Lipoprotein
PTCA: Perkütan Koroner Anjiyoplasti
PV: Pulmoner Ven
PW: “Pulsed-wave”
RDK: Rölatif Duvar Kalınlığı
SA: Sol Atriyum
SDBY: Son Dönem Böbrek Yetersizliği
SKB: Sistolik Kan Basıncı
TG: Trigliserid
VKİ: Vücut Kitle İndeksi
VYA: Vücut Yüzey Alanı
ii
ÖZET
Amaç: Hemodiyaliz (HD) tedavisi gören son dönem böbrek yetersizliği
(SDBY) olan hastaların en önemli mortalite nedeni kardiyovasküler
hastalıklardır. Sol ventrikül (SV) hipertrofisi SDBY hastalarında en sık görülen
kardiyovasküler değişikliktir. Hipertrofik ventrikülün sistolik fonksiyonu
korunmasına rağmen, diyastolik fonksiyon çoğunlukla bozulmuştur.
Konvansiyonel Doppler değerlendirmede, transmitral ve pulmoner ven (PV)
akım hızları önyük bağımlıdır. Son zamanlarda diyastolik fonksiyonu
değerlendirmede yeni bir teknik olan doku Doppler görüntüleme (DDG)
önerilmektedir. Doku Doppler görüntülemenin önyükten etkilenip
etkilenmediği tartışmalıdır. Bu çalışmanın amacı, hemodiyalizin sol ventrikül
sistolik ve diyastolik fonksiyonları üzerine akut etkisini araştırmak ve önyük
azalmasının DDG ve konvansiyonel Doppler ekokardiyografi parametreleri
üzerine etkisini belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Klinik olarak stabil olan 58 HD hastasının ( 30 erkek, 28
kadın; yaşları 41,6±13 yıl) bir HD seansı öncesi ve sonrası konvansiyonel ve
DDG ekokardiyografi bulguları kaydedildi. Sol ventrikül boyutu, kitlesi,
fraksiyonel kısalması (FS), ejeksiyon fraksiyonu (EF), sol atriyum (SA)
boyutu, volümü ve inferiyor vena kava analizi için 2 boyutlu ve M-mod
ekokardiyografi kullanıldı. Sol ventrikül diyastolik doluş parametrelerindeki
değişimleri ölçmek için, Doppler sinyalleri mitral ve pulmoner akımdan,
DDG’de mitral anülüsten elde edildi. Erken (E) ve geç (A) diyastolik
transmitral akım hızları, zirve PV sistolik (S) ve diyastolik (D) akım hızları,
miyokardiyal zirve sistolik (Sm), erken (Em) ve geç (Am) diyastolik dalga
hızları ölçüldü.
Bulgular: Elli dört (%93,1) hastada SV hipertrofisi mevcuttu. Hemodiyaliz
sonrası, konvansiyonel ekokardiyografi ve DDG ile SV sistolik fonksiyon
parametreleri (EF, FS, Sm) anlamlı değişiklik göstermedi (p>0,05).
iii
Hemodiyaliz sonrası, SV boyutu, kitlesi, atım hacmi, kalp debisi, SA boyutu
ve volümü anlamlı olarak azaldı (p<0,0001). Hemodiyaliz sonrası transmitral
E ve A dalga hızları ile E/A oranı anlamlı olarak azaldı (p<0,0001). Pulmoner
ven S (p=0,001) ve D (p<0,0001) dalga hızları azalırken, S/D oranı HD
sonrası anlamlı olarak arttı (p=0,028). Hem lateral, hem de septal Em (lateral
p=0,006, septal p<0,0001) ve Am (p<0,0001) hızları anlamlı olarak azaldı.
Lateral ve septal mitral annular miyokardiyal Em ve Am hızlarının
hemodiyaliz ile benzer azalmasından dolayı, her iki miyokard bölgesinin
Em/Am oranı anlamlı olarak değişmedi (p>0,05).
Sonuç: Çalışmamızda, önyük azalmasının SV sistolik fonksiyonunu
etkilemediği sonucuna varılmıştır. Çalışmamızın verileri, konvansiyonel
ekokardiyografi ile saptanan diyastolik parametrelerin, tek bir hemodiyaliz
seansından akut olarak etkilendiğini göstermektedir. Büyük bir hasta grubu
ile yapılan çalışmamız, DDG tekniğinin volüm bağımlı olduğunu gösterdi.
Hemodiyaliz hastalarında yapılan bu çalışmada, hem lateral, hem de septal
mitral annular Em ve Am hızlarının önyükten anlamlı şekilde etkilendiği
gösterildi. Ancak, Em/Am oranının hemodiyaliz ile değişmediği
saptandığından, çalışmamız Em/Am oranının rölatif olarak önyükten
bağımsız bir diyastolik fonksiyon parametresi olduğunu desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: Hemodiyaliz, ekokardiyografi, sol ventrikül sistolik ve
diyastolik fonksiyonu, doku Doppler görüntüleme.
iv
SUMMARY
COMPARISON OF TISSUE DOPPLER ECHOCARDIOGRAPHY
BEFORE AND AFTER HEMODIALYSIS IN PATIENTS WITH
CHRONIC RENAL FAILURE
Objectives: Cardiovascular disease is the most important cause of mortality
among patients with end-stage renal disease (ESRD) on maintenance
hemodialysis (HD) therapy. Left ventricular (LV) hypertrophy is the most
frequent cardiovascular alteration in patients with ESRD. Although systolic
function of the hypertrophic ventricle is preserved, diastolic function often is
impaired. Conventional Doppler interrogation of transmitral and pulmonary
vein (PV) flow velocity measurements are preload dependent. Tissue
Doppler imaging (TDI) recently has been proposed as a new tool for the
evaluation of diastolic function. Controversy exists regarding whether TDI
measurements are influenced by preload. Aim of the present study was to
evaluate the acute effect of a single hemodialysis session on LV systolic and
diastolic function and to determine the influenced of preload reduction on TDI
and conventional Doppler echocardiographic parameters.
Material and Methods: Conventional echocardiographic and TDI images
were recorded before and after a single HD session in 58 clinically stable HD
patients (30 men, 28 women; 41,6±13 years-old). Two-dimensional and M-
mode echocardiography were used to analyze LV size, mass, ejection
fraction (EF), fractional shortening (FS), left atrial (LA) size, volume and the
inferior vena cava. Doppler signals were obtained from the mitral inflow, PV
inflow and TDI of the mitral annulus to measure variations in LV diastolic
filling parameters. Early (E) and late atrial (A) peak transmitral flow velocities,
peak PV systolic (S) and diastolic (D) flow velocities, myocardial peak sistolik
(Sm), peak early (Em) and late (Am) diastolic mitral annular velocities were
measured.
v
Results: Left ventricular hypertrophy was present in 54 (93,1%) patients. No
significant changes in LV systolic function parameters (EF, FS, Sm) were
observed after HD by conventional and TDI echocardiography (P >0,05).
After HD, LV size, mass, stroke volume, cardiac output, LA size and volume
were significantly decreased (P < 0,0001). Transmitral E and A velocities and
E/A ratio decreased significantly after HD (P < 0,001). Pulmonary vein S (P=
0,001) and D (P < 0,0001) velocities decreased and S/D ratio increased
significantly (P = 0,028) after HD. Both septal and lateral Em (lateral P =
0,006; septal P < 0,0001) and Am (P < 0,0001) velocities decreased
significantly. The Em and Am myocardial velocities, at septal and lateral
mitral annulus, decreased similarly during hemodialysis, so that Em/Am ratio
did not change significantly (P>0,05).
Conclusions: It is concluded that LV systolic function is not affected by
preload reduction. Our data indicate that a single hemodialysis session is
associated with acute deterioration of diastolic parameters of myocardial
function, as assessed by conventional echocardiography. Our larger cohort
study shows that the proposed technique of TDI is still volume dependent. In
this study, myocardial Em and Am velocities, in both the septal and lateral
mitral annulus, were significantly affected by preload in HD patients.
However, due to unchanged Em/Am ratio, our results support the usefulness
of the Em/Am ratio as a relatively load-independent index of diastolic
function.
Key Words: Hemodialysis; echocardiography; left ventricular systolic and
diastolic function; tissue Doppler imaging.
vi
GİRİŞ
Kronik Böbrek Hastalığı
Kronik böbrek hastalığı (KBH); “National Kidney Foundation”ın yapmış
olduğu tanıma göre, glomerül filtrasyon hızında (GFR) azalma olsun veya
olmasın, böbrekte 3 aydan uzun süren yapısal veya işlevsel bozukluklarla
giden, idrar, kan ya da görüntüleme yöntemleri ile saptanan bir hasar olması
veya GFR’nin 3 aydan uzun bir sürede 60 mL/dk/1,73 m2’den düşük olması
şeklinde tanımlanır (1). Pratikte daha çok kullanılan kronik böbrek yetersizliği
(KBY) tanımı ise, glomerüler filtrasyon değerinde azalmanın sonucu böbreğin
sıvı-solüt dengesini ayarlama ve metabolik-endokrin fonksiyonlarında kronik
ve ilerleyici bozulma hali olarak tanımlanabilir. Kronik böbrek hastalığı
değişen süreler içerisinde ilerleyici nefron kaybı sonucu son dönem böbrek
yetersizliğine (SDBY) ilerleyebilir (2). Kronik böbrek hastalığının en ciddi
formu son dönem böbrek yetersizliğidir (3). Bu aşamaya gelmiş hastaların tek
yaşam şansı organ nakli veya diyaliz tedavisidir (4).
Gelişmiş toplumlarda böbrek yetersizliğinin en önemli iki nedeni
hipertansiyon (HT) ve diyabetes mellitustur (DM) (2,3,5). Ülkemizde Türk
Nefroloji Derneği’nin 2005 kayıtlarına göre 41.000 hasta SDBY tanısı ile
diyaliz tedavisi görmektedir. Türk Nefroloji Derneği’nin kayıtlarına göre
ülkemizde SDBY’nin etiyolojisinde; diyabetes mellitus %23,1 oranla birinci
sırada, hipertansif böbrek hastalığı %19,8 oranla ikinci sırada ve kronik
glomerülonefritler %16,3 oranla üçüncü sırada yer almaktadır (6,7).
Son dönem böbrek yetersizliğine ulaşmadan önce alınacak tedbirler
ve tedavi stratejileri ile hastalığın ilerleyici seyri yavaşlatılabilir ya da
durdurulabilir. Hastaların risk değerlendirilmesi uygun şekilde yapıldıktan
sonra alınacak önlemler ile hastalığın mortalite ve morbiditesi azaltılabilir (8).
Fakat, herşeye rağmen SDBY gelişmiş hastaların tek yaşam şansı organ
1
nakli veya diyaliz tedavisidir. Diyaliz tedavisi, hemodiyaliz ve periton diyalizi
olmak üzere iki şekilde uygulanır.
Hemodiyaliz, hastadan alınan kanın bir membran aracılığı ve bir
makine yardımı ile sıvı ve solüt içeriğinin yeniden düzenlenmesidir. Sıvı ve
solüt hareketi, genellikle hastanın kanından diyalizata doğrudur ve bu
diyalizatın uzaklaştırılması ile hastada mevcut olan sıvı-solüt dengesizliği
normal değere yaklaştırılır (9).
Diyaliz tedavisinin amacı, vücuttaki sıvı ve solüt dengesini
düzenlemektir. Diyaliz ile vücuttan uzaklaştırılan sıvı sonrası ideal kiloya
ulaşan hastalarda diyalizin komplikasyonları, mortalite ve morbidite
azalmaktadır (10, 11). Bu nedenle diyaliz hastalarında kuru ağırlık kavramı
önemli bir yere sahiptir.
Kuru Ağırlık
Son dönem böbrek yetersizliği olan hastalarda volüm düzenleme
yeteneği azalmıştır. Bu hastalarda sıklıkla idrar miktarı da azaldığı için,
hemen daima volüm fazlalığı gelişir ve bunun diyaliz sırasında
uzaklaştırılması gerekir. Düzeltilmesi gereken bu volüm fazlalığının miktarı,
hastanın tahmin edilen "kuru ağırlığına" göre belirlenir. Normal böbreğe sahip
olan bir insanın, bulunduğu kilosunda tamamen normal bir sıvı volümüne
sahip olduğu bilindiğine göre, kuru ağırlık hemodiyaliz hastasının olması
gereken normal vücut ağırlığı olarak tanımlanabilir. Klasik olarak ise kuru
ağırlık, hastanın bir diyaliz seansının bitiminde ulaşması gereken ve bu
değerin daha altında albumin değeri normal olan bir hastada semptom
verecek düzeyde hipotansiyonun geliştiği, daha üzerinde ise hipertansiyon ya
da sıvı fazlalığı bulgularının ortaya çıktığı vücut ağırlığı olarak
tanımlanmaktadır (11). Ancak bu tanım gerçeği ifade etmede yetersiz
kalmaktadır.
2
İlk kez hemodiyaliz tedavisi uygulanacak hastanın kuru ağırlığı
deneme-yanılma yöntemi ile saptanabilir. Eğer hastada volüm fazlalığına ait
belirtiler söz konusu ise, ölçülen vücut ağırlığı olması gerekenden, yani kuru
ağırlıktan fazla demektir. Volüm fazlalığını belirlemede fizik muayenenin diğer
bulguları da yol göstericidir. Bunların başlıcaları; ödem, dispne, ortopne,
konjestif hepatomegali, galo ritmi, akciğerlerde inspiryum sonu krepitan raller,
kan basıncının değişik derecelerde yüksekliği, boyunda venöz dolgunluk,
telekardiyogramda kardiyotorasik indeks artışı ve perihiler pulmoner
konjesyondur. Hastada bu bulgu ve belirtilerin birkaçının bulunması, volüm
fazlalığı tanısı yönünden son derece değerli olacaktır (12). Ancak bu
bulguların ortaya çıkabilmesi için, sıvı fazlalığının genellikle normalin en az
%5 veya daha fazlası kadar artmış olması gerekir. Ayrıca, hemen hiçbiri
yalnızca sıvı dengesizliğine özgü değildir. Hemodiyaliz sırasında kramp
oluşması ve hemodiyaliz sonrası hipertansiyon saptanmaması halinde
hastanın sıvı fazlası olmadığı düşünülse de, bu her zaman doğru değildir.
Genel görüş, klinik yaklaşım ile kuru ağırlığın yeterince doğru tayin
edilemediğidir.
Kuru ağırlığı belirlemenin zor olduğu ılımlı hipervolemiye sahip
hastalar, uzun dönemde sıvı fazlalığının neden olduğu artmış
kardiyovasküler morbiditeye sahiptirler (12). Bu nedenle, bu hastaların volüm
durumunu değerlendirebilmek için daha duyarlı yöntemler geliştirilmeye
çalışılmıştır (11-13). Bu teknikler arasında atriyal natriüretik peptid (ANP) ve
siklik guanidin monofosfat (cGMP) tayini, biyoimpedans analizi ve
biyoimpedans spektroskopi, kan volümü monitörizasyonu ve inferiyor vena
kava (İVK) ölçümü bulunmaktadır. Bu yöntemlerden hiçbiri altın standart
olmamakla beraber tekrarlanabilir, güvenilir, ucuz ve noninvazif tetkik olması
nedeni ile ekokardiyografik olarak inferiyor vena kava çapı ölçümünün,
özellikle sağ kalp patolojisi olmayan hastalarda volüm durumunun
belirlenmesinde yararlı bir veri olduğu öne sürülmüştür (12).
3
İnferiyor Vena Kava Çapının Ekokardiyografik Ölçümü
Ekokardiyografik olarak inferiyor vena kava çapının solunumsal
değişimi ve santral venöz basınç ile ilişkisi ilk kez 1979 yılında Natori ve ark.
tarafından rapor edilmiştir (14). İnferiyor vena kava çapı subkostal uzun aks
görüntüleme penceresinde, sağ atriyum-inferiyor vena kava birleşkesinin 1-2
cm distalinden M-mod veya iki boyutlu (2B) ekokardiyografi ile ölçülür.
Normal sağlıklı bireylerde çapı 17 mm’nin altındadır ve inspirasyon ile
%50’den fazla daralma (kollaps) gösterir.
İnferiyor vena kava çapı ve kollaps yüzdesi sağ atriyum basıncı ile
koreledir. İnferiyor vena kava çapı normal ( <17 mm) ve kollabe olma oranı
>%50 ise sağ atriyum basıncı normaldir (0-5 mmHg). Dilate olmuş (>17 mm)
İVK’nın inspiryumdaki kollapsı normal (>%50) ise sağ atriyum basıncı hafif
yükselmiştir (6-10 mmHg). İnspiryumdaki İVC kollapsının %50’nin altında
olduğu vakalarda sağ atriyum basıncı 10-15 mmHg arasında iken hiç kollabe
olmayan hastalarda sağ atriyum basıncı 15 mmHg’nın üstündedir (14).
Hemodiyaliz hastalarında kuru ağırlığı belirlemek için 1989 yılında
Cheriex ve ark. tarafından yapılan çalışmada diyaliz sonrası ölçülen İVK
çapının sağ atriyum basıncı ve dolaşan kan hacmi ile ilişkili olduğu
gösterilmiştir (15). Bu çalışmada, İVK çapı 11 mm/m2’nin üzerinde veya
kollapsibilite indeksi %40’nın altında ise volüm fazlası (overhydration) olduğu,
İVK çapı 8 mm/m2 altında veya kollapsibilite indeksi %75 ve üstünde ise
volüm eksikliği (underhydration) olduğu rapor edilmiştir (15) (Kollapsibilite
indeksi = Ekspirasyondaki İVK çapı – İnspirasyondaki İVK çapı /
Ekspirasyondaki İVK çapı x 100). Daha sonra yapılan çalışmalarda da İVK
değerlendirmesinin volüm ve hipertansiyon ile ilişkileri gösterilmiştir (16,17).
Triküspit yetersizliği varlığında İVK çapına göre volüm değerlendirme
kriterleri değişmektedir (18). Özetle, ekokardiyografik olarak İVK
değerlendirmesi basit, hızlı, noninvazif ve güvenilir bir yöntemdir.
4
Kronik Böbrek Hastalığında Kardiyovasküler Risk
Kronik böbrek hastalığında (Evre1–5) en önemli morbidite ve mortalite
nedeni kardiyovasküler hastalıklardır. Diyaliz hastaları benzer yaş ve
cinsiyetteki KBH olmayan toplumla karşılaştırıldığında kardiyovasküler
hastalık riski 10–30 kat daha yüksek olup, bu fark genç popülasyonda daha
belirgindir (19). Kronik böbrek yetersizliği hastalarında GFR azalması ile
kardiyovasküler hastalıklar arasında negatif ilişki bildirilmiştir (20). Kronik
böbrek yetersizliği hastalarında normal topluma göre kardiyovasküler hastalık
riskinin belirgin olarak artışı, konvansiyonel kardiyovasküler risk faktörleri ile
açıklanamamaktadır (21). Kronik böbrek yetersizliği hastalarında
konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan kardiyovasküler hastalık risk
faktörleri Tablo 1’de gösterilmiştir (22).
Tablo-1: Kronik böbrek yetersizliğinde konvansiyonel ve konvansiyonel
olmayan kardiyovasküler hastalık risk faktörleri
Konvansiyonel Konvansiyonel olmayan
İleri yaş Albüminüri
Erkek cinsiyet Hiperhomosisteinemi
Hipertansiyon Anemi
Yüksek LDL Kolesterol Kalsiyum-fosfor metabolizması anormalliği
Düşük HDL Kolesterol Sıvı yüklenmesi ve elektrolit anormallikleri
Diyabetes mellitus Oksidatif stres
Sigara İnflamasyon
Fiziksel inaktivite Malnütrisyon
Menapoz Trombojenik faktörler
Aile öyküsü Nitrik oksit-endotelin dengesi bozukluğu
LDL: düşük dansiteli lipoprotein, HDL: yüksek dansiteli lipoprotein
5
Kronik böbrek hastalığının ilerlemesinde rol alan hipertansiyon,
hiperlipidemi, sigara ve diyabetes mellitus aynı zamanda birer
kardiyovasküler risk faktörüdür. Kronik böbrek hastalığının erken
evrelerinden itibaren kardiyovasküler hastalık riskinin artmasında önemli rol
oynayan konvansiyonel risk faktörlerinin yanı sıra KBH oluşumu ile ortaya
çıkan hastalığa özgü risk faktörleri de kardiyovasküler hastalık sıklığının daha
belirgin artmasına neden olur. Konvansiyonel olmayan risk faktörleri olarak
adlandırılan ve bazıları üremiye bağlı olarak gelişen anormallikler,
ateroskleroz hızlanmasından ve kardiyovasküler hastalıkların artmasından
sorumlu tutulmaktadır (21,22).
Kronik böbrek hastalarında kardiyovasküler hastalığın gelişiminde bu
risk faktörlerinin birbirleri ile kompleks etkileşimleri rol oynar. Bu hastalarda,
hipertansiyon ve ateroskleroz sol ventrikülün sistolik basınç yükünde artışa
ve bunun sonucunda da konsantrik sol ventrikül hipertrofisine neden olur.
Miyosit hipertrofisi sonucunda oluşan konsantrik hipertrofi diyastolik
disfonksiyon, ileti bozuklukları ve perfüzyon bozukluğu yaratarak iskemik kalp
hastalığına neden olabilir. Konsantrik hipertrofi diyaliz öncesi SDBY
hastalarında %40 oranında bildirilmiştir (21). Öte yandan, miyokard
hücrelerinin uzunluğunda ve sol ventrikül hacminde artış ile tanımlanan
eksentrik hipertrofi, KBH’da su ve tuz birikimi sonucunda ortaya çıkan
hipervolemiye ve anemiye ikincil olarak gelişir. Sol ventrikülün volüm yükü
artışı, erken dönemde ventrikül duvarında basınç artışına neden olur. İleri
aşamalarda ise, adaptasyon mekanizması ile ventrikülde hipertrofi gelişerek
duvar basıncı azaltılmaya çalışılır. Ancak, sol ventrikülde hipertrofi gelişmesi
ve sol ventrikülde sürekli varolan volüm yükü artışı nedeni ile uzun süreçte
miyositlerde ölüm, kardiyak fibrozis, kapiller yoğunlukta azalma, ileti
bozuklukları ve diyastolik fonksiyon bozukluğu gelişir.
Son dönem böbrek yetersizliği olan ve hemodiyaliz tedavisi gören
hastalarda kardiyovasküler mortalite ve morbidite artmaktadır. Hemodiyaliz
tedavisi gören 45 yaşın altındaki hastalar aynı yaş grubundaki sağlıklı
6
bireyler ile karşılaştırıldığında, kardiyovasküler mortalite 100 kat artmış
bulunmuştur (19). Kardiyovasküler olay sıklığı normal böbrek fonksiyonu olan
hastalarda 9.2-14/1000 hasta yılı iken, hafif-orta dereceli böbrek fonksiyon
bozukluğu olanlarda 22-27/1000 hasta yılına ve SDBY olanlarda 380/1000
hasta yılına çıkmaktadır (23).
Hemodiyaliz tedavisi gören genç bir hastanın kardiyovasküler mortalite
riski genel populasyondaki yaşlı bir hastanın kardiyovasküler mortalite riskine
eşittir. Yapılan bir çalışmada, henüz diyaliz tedavisine başlanmamış SDBY
hastalarında kardiyovasküler hastalık %44, koroner arter hastalığı (KAH)
%14 ve kalp yetersizliği %31 oranında saptanmıştır (24).
Kronik böbrek hastalığının erken dönemlerinden itibaren normal
popülasyona göre miyokard enfarktüsü sıklığı belirgin olarak artmıştır (25).
Hemodiyaliz hastalarındaki aterosklerotik lezyonlar, DM hastalarında olduğu
gibi daha kompleks, yoğun tutulumlu ve kalsifiktir (26). Renal
transplantasyona gidecek genç, diyabeti olmayan hastalarda aterosklerotik
KAH %24 rapor edilirken, 45 yaş üstündeki diyabetes mellitusu olan SDBY
hastalarında bu oran %85’e çıkmaktadır (26). Bu çalışmadan da anlaşılacağı
üzere, hastalığın başlangıcında yüksek olan kardiyovasküler risk yıllar içinde
giderek artmaktadır. Bütün bu bulgular aslında kardiyovasküler risk ve KBH
birlikteliğinin hastalığın erken evrelerinden itibaren var olduğunu ve renal
replasman tedavisi ile de bu riskin katlanarak arttığını göstermektedir.
Kronik böbrek yetersizliği hastalarında genellikle sistolik fonksiyonlar
korunmuşken, sol ventrikül fibrozu ve gevşemesinin bozulması nedeni ile
diyastolik disfonksiyon sıklıkla bulunur (21). Ekokardiyografi ile kalbin hem
sistolik, hem de diyastolik fonksiyonları hakkında değerli bilgiler elde edilir.
Diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesinde sıklıkla Doppler
ekokardiyografi kullanılmaktadır.
7
SOL VENTRİKÜL FONKSİYONLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Kalp, dokuların ihtiyaç duyduğu kanı normal doluş basınçları altında
pompalayarak dağılımını sağlayabilme görevini kontraksiyon (kasılma),
relaksasyon (gevşeme) ve dolum evrelerinden oluşan bir döngü içinde yerine
getirir. Sistolik evre kalbin kontraksiyon ve ileri atım gücünü, diyastolik evre
ise kalbin relaksasyon kapasitesini belirler.
Ventriküllerin sistolik fonksiyonları, miyokardın önyük (preload), ardyük
(afterload) ve kontraktilite özelliklerine bağlıdır. Önyük, diyastol sırasında
miyofibrillerin gerilimine neden olur. Sol ventrikül için önyük, sol ventrikülün
diyastol sonu basıncı olarak belirtilebilir. Önyük artışı, miyokard kısalmasının
miktar ve hızını artırır. Ardyük, miyofibrillerin kısalmasına karşı olan dirençtir.
Sistolik fonksiyonlar yalnızca kontraktilite ile eş anlamlı olmayıp, ardyük,
önyük ve kontraktilitenin birlikte etkileşimi ile belirlenir. Sistolik fonksiyonun
değerlendirme indeksi olarak klinikte en sık ejeksiyon fraksiyonu (EF)
kullanılır. Ejeksiyon fraksiyonu, sol ventrikülün diyastol sonu ile sistol sonu
volüm farkının, sol ventrikül diyastol sonu volümüne bölünmesi ile elde edilir.
Miyokard kontraksiyonunun azalması ve ard yük artışı, sol ventrikül ejeksiyon
fraksiyonunu azaltırken, önyük artışı ise sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunu
artırır.
Ekokardiyografi; kolay uygulanabilir, tekrarı mümkün, zararsız, teşhis
ve takipte sonuca götüren mükemmel bir araçtır. Sistolik fonksiyonların
belirlenmesinde daha çok M-mod ve 2B ekokardiyografi kullanılırken,
diyastolik fonksiyonların belirlenmesinde ise “Pulsed-wave” (PW) Doppler
ekokardiyografi kullanılır.
8
Sol Ventrikül Diyastolik Fonksiyonlarının Belirlenmesinde
Ekokardiyografi
Sol ventrikülün normal diyastolik fonksiyonu, düşük basınç ile yeterli
doluş hacminin sağlanması olarak tanımlanabilir. Sol ventrikül diyastolü, aort
kapağının kapanması ile mitral kapağın kapanması arasındaki sürede ve dört
aşamada gerçekleşir. Bu aşamalar; izovolümik relaksasyon, hızlı doluş fazı,
diyastazis fazı ve atriyum kontraksiyonu fazıdır.
Sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarının değerlendirimesinde en sık
kullanılan ekokardiyografik metotlar, transmitral akım PW Doppler ve
pulmoner ven akımı PW Doppler ekokardiyografidir (27).
Transmitral Akımın “Pulsed–Wave” Doppler Analizi
Pulsed wave Doppler kullanılarak transmitral akım hızlarının kaydı ile
sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarının değerlendirilmesi ilk kez 1982’de
Kitabatake ve ark. tarafından uygulanmıştır (28). Akım dalgalarına paralel
düşmesi nedeni ile, mitral akım PW Doppler kaydı için en uygun pozisyon
apikal 2 ya da 4 boşluktur. Örnekleme “sample” volümün mitral annular
çizginin 1 cm üstündeki mitral yaprakçıkların uçları arasına yerleştirilmesi ile
ideal kayıt elde edilir. Mitral akım PW Doppler spektral analizinde belirlenen 4
klasik safha vardır:
A) İzovolümetrik gevşeme periyodu
Sol ventrikül volümü sabit kalmak kaydı ile aort kapağın
kapanmasından mitral kapağın açılmasına kadar geçen süredir. İzovolümik
gevşeme zamanı (İVGZ) olarak adlandırılan bu süre PW Doppler yöntemi
kullanılarak, aort ileri akımının bittiği nokta ile mitral diyastolik akımının
başladığı nokta arasındaki süre ölçülerek saptanabilir (29). Aort diyastolik
basıncının düşüklüğü veya sol atriyum basıncının yüksekliği, gevşeme
9
hızından bağımsız olarak bu süreyi kısaltırlar. Elli yaşının altındaki bireylerde
65-90 msn, 50 yaşının üstündeki bireylerde 70-110 msn arasındaki değerler
İVGZ için normal kabul edilir. İzovolümik gevşeme zamanı, genellikle erken
transmitral akımın deselerasyon zamanı (DZ) ile paralellik gösterir (29).
B) Hızlı doluş periyodu
Sol ventrikül basıncı sol atriyum basıncının altına düştüğünde İVGZ
biterek mitral kapak açılır. Sol atriyum - sol ventrikül arasındaki basınç
gradiyenti ve emme etkisi, sol ventrikülün erken diyastolik doluşuna olanak
sağlar ve bu esnada mitral akımın PW Doppler değerlendirmesinde pozitif
olan E dalgası kaydedilir. Erken diyastolde E dalga velositesinin azalma hızı
(deselerasyon zamanı) ventrikül basıncındaki artma hızına bağlıdır.
Deselerasyon zamanı, E dalgasının tepesinden E dalgasının bitimine kadar
geçen süredir. Normal bireylerde deselerasyon zamanı 220 msn’nin
altındadır (30).
C) Diyastazis
Hızlı doluşu takiben sol atriyum-sol ventrikül basınçlarının eşitlendiği
ve akımın en aza indiği bu döneme yavaş doluş fazı denilir. Mitral akım PW
Doppler değerlendirmesinde E dalgasının bitiminden atriyum kasılmasının
oluşturduğu A dalgası arasındaki bölüm olarak saptanır.
D) Atriyal katkı
Diyastol sonunda sol atriyum kasılarak atım hacmine katkıda
bulunmak üzere içinde kalan kanı sol ventriküle aktarır. Bu esnada mitral
akımın PW Doppler incelemesinde pozitif olan A dalgası kaydedilir. Sol
atriyum kasılması genellikle sol ventrikül gevşemesini tamamladıktan sonra
oluştuğundan, A dalgasının pik velositesi ve süresi, sol ventrikül boşluk
kompliyansı, atriyum volümü ve atriyum kontraktilitesine bağlıdır (31).
10
Normal mitral akım hızları kalp hızı, yaş ve sol ventrikül yükünden
etkilenir. Mitral akım paterninin PW Doppler ile değerlendirilen normal ve dört
farklı anormal diyastolik doluş paterni olmak üzere beş formu mevcuttur
(Şekil 1 ).
1) Normal Patern
Normal bireylerde sol ventrikül doluşunun büyük kısmı diyastolün
erken safhasında olur. Sol ventrikül doluşuna sol atriyum kasılmasının katkısı
%20 civarındadır. Sol atriyum basıncı artmamış ve sol ventrikül gevşemesi
bozulmamış 50 yaşın altındaki sağlıklı bireylerde mitral akım E dalga hızı, A
dalga hızından büyüktür (E>A). Yaşlanmayla birlikte sol ventrikül
relaksasyonu azalır ve E dalga hızı azalırken A dalga hızında artma
meydana gelir. Altmışlı yaşlarda E ve A dalga hızı eşitlenir ve yaş arttıkça
E/A oranı tersine döner (ED, ve doku Doppler görüntülemede ise Em>Am saptanır. Evre I
diyastolik disfonksiyonda mitral akımda ED devam eder. Diyastolik disfonksiyon ilerlediğinde mitral akım
yalancı normal patern (E>A) gösterirken pulmoner ven akımında S/D oranı
tersine döner. Yalancı normal mitral akım paternini normalden ayırt etmek
için Valsalva manevrası kullanılır ve bu manevra ile yalancı normal patern
bozulmuş gevşeme paternine döner. Diyastolik fonksiyonlar bozulduğunda
doku Doppler görüntülemede Em hızı azalır, Am hızı artar ve Em/Am oranı
tersine döner. E: Transmitral erken diyastolik dalga doluş hızı, A: transmitral
geç diyastolik dalga doluş hızı, S: pulmoner ven anterograd sistolik dalga
hızı, D: pulmoner ven anterograd diyastolik dalga hızı, ARdur: pulmoner ven
retrograd-”reverse” dalga akım süresi, Adur: transmitral geç diyastolik dalga
akım süresi, , Em: miyokardiyal erken diyastolik dalga hızı, Am: miyokardiyal
geç diyastolik dalga hızı.
13
Şekil-2: Bozulmuş gevşemenin (Evre I diyastolik disfonksiyon) transmitral
akım örneği. E/A oranı 1’den küçük ( E 1 m/sn ), A hızı azalması ( A< 1,5’dir ve bazen 5’den büyük olabilir. Başlangıçta
restriktif mitral akım paterni Valsalva manevrası, nitrogliserin veya diüretik
uygulaması ile önyükün azalmasına cevap olarak bozulmuş relaksasyon
evresine dönüşür (Şekil 1). Testlerle dönüşümün olduğu bu 3. evre, geriye
dönüşümlü “reversible” restriktif patern olarak adlandırılır.
14
5) “İrreversible” Restriktif Patern (Evre 4)
Mevcut kalp hastalığının ilerlemesi, sol ventrikül kompliyansının daha
da azalması ve sol atriyum basıncındaki artış neticesinde saptanan bulgular
testlere cevap vermez hale gelir. Geri dönüşümsüz restriktif örnek olarak
adlandırılan bu dönem, evre 4 diyastolik disfonksiyon bozukluğunu gösterir.
Yüksek sol atriyum basıncı, sol atriyum ile sol ventrikül arasındaki basınç
gradiyentini artırır ve hızlı ve kısa süreli doluş sağlanır. Bu evrede sol
ventrikül diyastol sonu basıncı yükselir ve sol ventrikül basıncının sol atriyum
basıncını aşması nedeni ile transmitral A dalga akım hızı yok denecek kadar
azalır. Aynı zamanda, artmış ardyük nedeni ile retrograd pulmoner ven
akımının kaybolması da izlenir. Bu dönemde atriyum fibrozuna bağlı atriyum
fonksiyon bozukluğu ve atriyuma ait sistolik yetersizlik tespit edilmiştir (32).
“İrreversible” restriktif patern örneği gösteren hastaların prognozu oldukça
kötüdür.
Sağlıklı genç bireylerde görülebilen, hızlı gevşeme, hızlı emme ile
seyreden ve sol ventrikülün yüksek doluş basınçlı restriktif paternini taklit
eden normal örneklere rastlanabilir. Bu iki benzer paternin birbirinden
ayrılması takip ve tedavi açısından oldukça önemlidir. Pulmoner ven PW
Doppler ve PW doku Doppler yöntemi ile bu iki durum birbirinden kolayca
ayırt edilir (Şekil 1).
Diyastolik fonksiyon bozukluğunun başlaması ve ilerlemesi ile birlikte
değişim gösteren transmitral Doppler akım örneğinin, diyastolik doluşu
belirleyen fizyolojik değişkenlerden etkilendiği gösterilmiştir (31). Yaş, kalp
hızı, R-R intervali, solunum, ilaçlar ve ard – önyük gibi fizyolojik değişkenler
diyastolik fonksiyonlarda yaptıkları etkileşimlerle transmitral Doppler akım
profilini değiştirerek hem tarif edilen beş formun ortaya konmasını, hem de
sol ventrikül doluş basıncının doğru tahminini engeller. Yapılan yardımcı
testler ve manevralar evreler arasındaki tanıyı kolaylaştırsa da, diyastolik
fonksiyonları belirleyici bağımsız parametrelere ihtiyaç vardır.
15
Pulmoner Ven “Pulsed-Wave” Doppler İncelemesi
Pulmoner ven (PV) akımı PW Doppler eğrisi diyastolik fonksiyon
bozukluğunun iyi bir belirleyicisi olup normal paternin yalancı normal
paternden ayrılmasına yardımcı olmak için kullanılmaktadır (32). En iyi
görüntü, örneklemenin renkli akım rehberliğinde apikal 4 boşlukta sağ
inferiyor pulmoner ven içine yerleştirilmesi ile elde edilebilir. Örneklemenin
standardize edilmesi görüntü analizi açısından çok önemlidir ve pulmoner
venin 0.5-1 cm içine örnekleme volümün yerleştirilmesi ile ideal görüntü elde
edilir. Pulmoner ven PW Doppler spektral analizinde, sistolik anterograd
ileriye doğru S dalgası, diyastolik anterograd ileriye doğru D dalgası ve
atriyum kasılması ile oluşan retrograd geriye doğru A dalgası kaydedilir (Şekil
3).
Şekil-3: Normal pulmoner ven akımın “pulsed-wave” Doppler incelemesi.
Normal diyastolik fonksiyonuna sahip bireylerde pulmoner ven PW Doppler
incelemesinde sistolik dalga hızı diyastolik dalga hızından büyüktür
(PVs>PVd). PVs: pulmoner ven anterograd sistolik dalga hızı, PVd:
pulmoner ven anterograd diyastolik dalga hızı, PVa: pulmoner ven retrograd-
”reverse” dalga hızı, PVa dur: pulmoner ven retrograd-”reverse” dalga akım
süresi.
16
Anterograd Sistolik Dalga
Anterograd sistolik dalga (S) erken ve geç olmak üzere 2 fazlıdır.
Transtorasik ekokardiyografi ile ancak %30 bireyde bifazik olarak
gösterilmiştir (32). Pulmoner ven S ileri akım hızı genç erişkinlerde ortalama
45±7 cm/sn, 50 yaşın üzerindeki bireylerde ise 60±10 cm/sn’dir.
1) Erken sistolik dalga (S1): Bu dalga atriyum gevşeme fazı ile ilgilidir.
Atriyum kasılmasını takiben oluşan yeterli gevşeme sol atriyum doluşunu
sağlar.
2) Geç sistolik dalga (S2): Ventrikül sistolü esnasında mitral anülüsün
apikale doğru çekilmesi, sol atriyum hacminde artma ve emme gücündeki
artış ile pulmoner venden sol atriyuma doğru olan doluşu sağlar. Geç
sistolik S2 dalgası, sol atriyum kompliyansından, ortalama sol atriyum
basıncından, sol ventrikül basıncından ve mitral yetersizliği varlığı ya da
yokluğundan etkilenir (33).
Anterograd Diyastolik Dalga
Mitral kapağın açılması ve sol atriyum içinde biriken kanın sol ventrikül
içine boşalması ile sol atriyum basıncı düşer. Pulmoner ven ile sol atriyum
arasındaki basınç farkındaki artma pulmoner ven anterograd D dalga
oluşumunu sağlar. Pulmoner ven D akım hızı için normal değerler genç
erişkinlerde ortalama 46±8 cm/sn, 50 yaşın üzerindeki bireylerde ise 40±7
cm/sn olarak bildirilmiştir (33).
Pulmoner ven PW Doppler analizindeki D dalgası ile transmitral PW
Doppler analizindeki E dalgası arasında yakın ilişki mevcuttur. Ventrikül
diyastolik fonksiyonlarındaki değişiklikler ve bunlara etken olan faktörler, sol
atriyum doluş basıncındaki artma ile transmitral E dalgasına benzer pulmoner
ven D dalga değişikliğine neden olur. Özetle, sol ventrikül doluş basıncını
17
etkileyen parametreler her iki akım örneği üzerinde benzer etkileşim
yapmaktadır.
Retrograd Dalga
Pulmoner ven PW Doppler incelemede, S ve D dalgalarını takiben
atriyum kontraksiyonunu yansıtan retrograd A dalgası görüntülenir. Bu akım
pulmoner ven ile sol atriyum arasında kapakçık olmamasından
kaynaklanmaktadır ve normalde önemsizdir. Pulmoner ven “reverse” A
dalgası için normal değerler; genç erişkinlerde 18±2 cm/sn, 50 yaşın
üstündeki bireylerde 22±2 cm/sn olarak belirlenmiştir.
Pulmoner ven PW Doppler analizinde sol atriyum basıncı normal ise,
sistolik akım dominanttır. Ortalama sol atriyum basıncı ile S dalga akım hızı
arasında ters orantı mevcuttur. Sol atriyum basıncı arttıkça anterograd
sistolik akım azalır ve diyastolik dalgalar daha belirgin hale gelir (S15 saptanan olgularda yalancı normal ile
normal mitral doluş paternini ayırmada sol atriyum volüm indeksinin 34
ml/m2’nin üzerinde olmasının duyarlılığı %86, özgüllüğü %66 saptanmıştır.
Sol atriyum büyümesi her zaman anteriyor-posteriyor yönünde olmadığı için
sol atriyum çapının M-mod ile parasternel uzun eksenden ölçülmesi, sol
atriyum boyutunu her zaman doğru olarak vermeyebilir. Sol atriyum volümü,
sol atriyum boyutundan daha güvenilir ve doğru sonuç verir. Aynı zamanda,
sol atriyum volümü kardiyovasküler hastalık belirteci olarak daha güvenilirdir
(36).
20
DOKU DOPPLER GÖRÜNTÜLEME
Doku Doppler görüntüleme (DDG), ekokardiyografide son zamanlarda
kullanıma giren, oldukça yeni ve popüler bir ekokardiyografik tekniktir. Rutin
klinik uygulamada henüz fazlaca kullanılmasa da ventriküllerin global veya
bölgesel sistolik ve diyastolik fonksiyonlarının değerlendirilmesinde
kullanılabilecek bir tekniktir.
Doku Doppler görüntüleme tekniği, konvansiyonel PW Doppler’in
modifiye şeklidir ve miyokardiyal hızları analiz ederek kalp fonksiyonlarının
araştırılmasını sağlar. İlk olarak 1989’da tarif edilmiştir (38). Konvansiyonel
Doppler tekniğinde, kalp içerisinde yüksek hız ve düşük amplitüd ile hareket
eden kanın akım hızı elde edilirken, düşük hız ve yüksek amplitüdü olan
duvar hareketleri filtre edilmektedir. Doku Doppler görüntüleme tekniğinde
ise, bu filtrasyon en alt düzeye indirilerek ve kazanç ayarı kan akım sinyalleri
kaybolana kadar düşürülerek, miyokarda ait olan yüksek amplitüd ve düşük
hızlı hareketler görüntülenmektedir.
Temelde aynı prensip uygulanarak elde edilseler de, PW doku Doppler
ve renkli (color) doku Doppler olarak iki kısımda incelenir. Renkli DDG
özellikle endokardiyal ve epikardiyal hızların farklılığını ortaya koymada
kullanım alanı bulmuştur. “Pulsed-wave” DDG ise, sistolik ve diyastolik
fonksiyonların bölgesel ve global değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.
“Pulsed-wave” Doku Doppler Görüntüleme
Örnekleme (“sample”) volüm miyokardda incelenecek segment
üzerine yerleştirilerek kayıt yapılır. Sistolde ve diyastolde miyokardın hareket
yönüne göre pozitif veya negatif Doppler dalgaları elde edilir. Yüksek
temporal rezolüsyon elde etmek için örnekleme volüm genişliği 2 ile 5 mm
aralığına ayarlanmalıdır. Miyokardiyal hızlar düşük olduğundan dolayı
21
Nyquist limitleri –20 cm/sn ile +20 cm/sn aralığına ayarlanmalıdır. Monitör
hızının 100 mm/sn olması, hızların spektral ayrışımının optimal olmasını
sağlamaktadır. Elde edilen veriler sadece örnekleme volümünün yerleştirildiği
bölgeye ait olduğu için miyokardın sistolik ve diyastolik fonksiyonları her
segment için ayrı ayrı değerlendirilebilir. Doppler dalgalarının ölçümü
yapılarak miyokardın hareketi kantitatif olarak değerlendirilebilir (39).
Normal “Pulsed-wave” Doku Doppler Paterni
“Pulsed-wave” doku Doppler (PWDD) tekniği de konvansiyonel
Doppler tekniğinde olduğu gibi açı bağımlıdır. Apikal incelemede kalbin uzun
eksen boyunca olan hareketleri Doppler dalgalarına paraleldir ve apikal uzun
eksen pencereleri DDG için uygun pencerelerdir. Tüm sol ventrikül
duvarlarının ve mitral anülüsün uzun eksen boyunca olan hareketleri
değerlendirilebilir. Apeks nispeten hareketsiz olduğu için değerlendirmeler
orta (“mid”) ve bazal seviyelerden yapılır (40). Bazal segmentlerdeki
miyokardiyal hız ölçümleri ile global sol ventrikül sistolik ve diyastolik
fonksiyonları değerlendirilir. “Pulsed-wave” doku Doppler görüntüleme ile
siklus boyunca sistolik Sm, erken diyastolik Em ve geç diyastolik Am
dalgaları görüntülenir (Şekil 4).
1) Sistolik dalga Sm: Ejeksiyon fazında apikal incelemede pozitif bir dalga
kaydedilir. Bu sistolik dalga (Sm) semilüner kapakların açılmasıyla başlar
ve ikinci kalp sesinden önce, yani semilüner kapakların kapanmasından
önce sonlanır.
2) Erken diyastolik dalga Em: Erken diyastolik doluşla birlikte izlenen Em
dalgası apikal incelemede negatiftir. İzovolümik relaksasyonu takiben
başlar. Başlama zamanı elektrokardiyografide T dalgasından kısa bir süre
sonraya isabet eder. Em dalgası, erken diyastolik doluş fazında kalbin
hızla genişlemesi ile meydana gelen hareketin oluşturduğu dalgadır.
22
Burada oluşan Em dalgası direkt olarak miyokard relaksasyonuna bağlıdır
(41).
Sağlıklı kalpte, sol ventrikül miyokard relaksasyonundan dolayı erken
diyastolde aktif sol ventrikül basıncı, sol atriyum basıncının altına iner. Bunun
sonucu olarak, mitral kapak açılır ve transmitral erken akım oluşur. Yani,
miyokard relaksasyonu ile oluşan hareket, transmitral akımdan daha önce
başlar. Bu sebeple sağlıklı kalplerde DDG ile kaydedilen Em dalgası,
transmitral erken diyastolik E dalgasından daha önce başlar.
3) Geç diyastolik dalga Am: Geç diyastolde, elektrokardiyografideki P
dalgasından sonra başlayıp birinci kalp sesinden önce sonlanan ve apikal
incelemede negatif olan Am dalgası oluşur. Atriyal kontraksiyonla atılan
kanın ventrikülde yaptığı genişleme hareketinin oluşturduğu dalgadır (42).
Am dalgası, pasif olarak meydana gelir ve miyokardın relaksasyonu ile
direkt ilişkili değildir. Çünkü atriyum sistolünde ventrikül genişlemesi
pasiftir. Bu sebeple DDG ile elde edilen Am dalgası, transmitral akımdan
kaydedilen A dalgasından daha sonra başlar.
Miyokardiyal hızlar sağlıklı insanlarda segmentler arası farklılık
gösterirler. Birçok çalışmanın verilerinin değerlendirilmesi ile elde edilen Sm
hızının bazal seviyede normal değerleri; lateral duvarda 10.6 ± 2.3 cm/sn ile
en yüksek, anteriyor duvarda 9.2 ± 1.8 cm/sn ile en düşük bulunmuştur (41).
Genel olarak Sm değerlerinin 9 cm/sn’den büyük olması normal olduğunu
gösterir. Em hızı ise bazal segmentlerde 14.3 ± 3.6 cm/sn ile posteriyorda en
yüksek ve 11.5 ± 2.6 cm/sn ile septumda en düşük bulunmuştur. Am hızı
bazal segmentlerde 11.6±2.6 cm/sn ile yine posteriyorda en yüksek ve 9.5 ±
2.4 cm/sn ile septumda en düşüktür (41).
Diyastolik fonksiyonların incelenmesi, sol ventrikül relaksasyonunu,
katılığını ve doluş basıncını değerlendirmek amacıyla yapılır. Bu
parametreler sadece tanı amaçlı değil, prognozu tahmin etmek ve tedavinin
23
etkilerini değerlendirmek için de kullanılır. Ancak, transmitral akımla yapılan
diyastolik fonksiyon değerlendirmelerinde kullanılan E dalga hızının ve E/A
oranının belirleyicileri, sadece sol ventrikül relaksasyonunun hızı değil, aynı
zamanda önyük, sistol sonu volüm ve sol ventrikül diyastol sonu basıncıdır.
Bu sebeple, E dalga hızı ve E/A değerlerindeki değişiklikler sadece sol
ventrikül diyastolik fonksiyonlarındaki değişikliklere bağlı değildir.
Relaksasyon bozukluğu bulunan ventriküllerde E dalga hızı ve E/A değerleri
relaksasyon bozukluğunun şiddetinin artması ile birlikte giderek küçülmesi
gerekirken, relaksasyon bozukluğunun ileri aşamalarında sol atriyum
basıncının yükselmesi, doluş paterninin yalancı normalizasyonu ile
sonuçlanır (43). E dalga hızı ve E/A oranı, sol atriyum basıncının artmış
olduğu yalancı normal ve restriktif doluş paternlerinde tekrar yükselir. Bu da,
teşhis, tedavi ve prognostik tahminde kıymetli rolü olan diyastolik
fonksiyonların, transmitral akım incelemesi ile belirlenmesinde önemli
kısıtlamalar getirir. “Pulsed wave” doku Doppler ekokardiyografinin bu
kısıtlamaları yoktur ve başlıca kullanım alanlarından biri yalancı normal ve
restriktif doluş paternlerinin, normal doluş paterninden ayrılmasıdır (44).
Transmitral akımın PW Doppler değerlendirmesinde saptanan yalancı normal
paternde E/A oranı 1’den büyük olduğu halde PWDDG yöntemi ile saptanan
Em/Am oranı 1’den küçük saptanır (Şekil 1). Restriktif patern veya restriktif
fizyoloji denilen son safhada da E/A oranının 2’den büyük olmasına karşın bu
durum PWDDG hızlarında görülmez. Diyastolik fonksiyon bozukluğu olan
hastalarda Em normalden önemli ölçüde daha düşüktür. Em hızı, transmitral
akımdan farklı olarak, yalancı normal ve restriktif paternlerde tekrar
yükselmeyip, diyastolik disfonksiyonun derecesinin artışı ile giderek daha da
küçülür (42).
Em hızının, erken diyastolde sol ventrikül basıncı azalma hızı ile
doğrusal ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu da Em hızının direkt olarak sol
ventrikül relaksasyonu ile ilişkili olduğu anlamına gelmektedir (45). Em hızı,
atriyal fibrilasyon varlığında dahi sol ventrikülün diyastolik fonksiyon
bozukluğunun tespit edilmesinde değerli bulunmuştur (46). “Pulsed wave”
24
doku Doppler tekniği, transmitral akım incelemesi ile birlikte değerlendirilerek
sol ventrikül diyastol sonu basıncı hesaplanabilir. Mitral akım erken diyastolik
doluş dalga hızının, mitral anülüsten PWDDG ile elde edilen erken diyastolik
dalga hızana oranı (E/Em), invazif metod ile ölçülen sol ventrikül diyastol
sonu basıncı ile doğrusal ilişkili bulunmuştur. E/Em oranı 10’dan fazla ise sol
ventrikül diyastol sonu basıncı %85 duyarlılık ve %77 özgüllükle 15
mmHg’dan yüksek bulunmuştur (47).
Sonuç olarak, PWDDG yöntemi ile elde edilen mitral anülüs diyastolik
dalga hızlarının birçok klinik durumda sol ventrikül diyastolik fonksiyonunun
belirlenmesinde kullanılması mümkün ve pratik bir yöntemdir. Özellikle sol
ventrikül doluş basıncının yükseldiği ve transmitral Doppler akımlarının
güvenilirliğini yitirdiği durumlarda diyastolik fonksiyonların belirlenmesinde ve
sol ventrikül doluş basıncının invazif olmayan teknik ile tahmininde oldukça
yararlıdır.
Şekil-4: Normal doku Doppler görüntüleme paterni. Sm: Miyokardiyal zirve
sistolik kontraksiyon dalga hızı, Em: miyokardiyal erken diyastolik dalga hızı,
Am: miyokardiyal geç diyastolik dalga hızı, Am-süre: miyokardiyal geç
diyastolik doluş dalga hızı, EKG: elektrokardiyografi, DDG: doku Doppler
görüntüleme.
25
Kronik böbrek yetersizliği hastalarında kardiyovasküler hastalıklar
normal topluma göre oldukça sık görülmektedir. Bu hastalarda sol ventrikül
hipertrofisi nedeni ile sistolik fonksiyonlar korunmuşken, sol ventrikül fibrozu
ve bozulmuş gevşemesi nedeni ile diyastolik disfonksiyon sıklıkla bulunur.
Konvansiyonel ekokardiyografi ile KBY hastalarında sistolik fonksiyonlar
güvenilir bir şekilde saptanabilmektedir. Fakat, diyastolik fonksiyonların
konvansiyonel ekokardiyografi ile değerlendirilmesi her zaman doğru sonuç
vermemektedir. Diyastolik fonksiyon belirlemede kullanılan mitral akım
parametreleri volüm ve önyük bağımlı olduğundan, bu hastalarda kullanımları
kısıtlıdır. Hemodiyaliz hastalarında diyastolik fonksiyon belirlenirken önyük
değişimi hesaba katılmalıdır. Yeni bir yöntem olan doku Doppler
ekokardiyografinin ise volüm ve yük bağımlı olup olmadığı tartışmalıdır.
Volüm ve yükten bağımsız diyastolik fonksiyon parametrelerin bulunması bu
hastaların tanı ve takibinde önemli bir yere sahiptir. Hemodiyalizdeki sıvı
değişiminin akut olmasından dolayı, bu çalışmada hemodiyaliz hastalarına
hemodiyaliz öncesi ve sonrası yapılacak ekokardiyografi ile volüm bağımlı ve
bağımsız diyastolik fonksiyon parametrelerin bulunabileceği düşünüldü.
Bu çalışmanın amacı, hemodiyalizin sol ventrikül sistolik ve diyastolik
fonksiyonları üzerine akut etkisini araştırmak ve hemodiyaliz ile azalan
volümün konvansiyonel ve doku Doppler parametreleri üzerine olan etkilerini
karşılaştırmaktır. Bu şekilde, doku Doppler yönteminin volüm ve önyük ile
ilişkisi değerlendirilerek, volüm ve önyükten etkilenmeyen diyastolik
fonksiyon parametreleri araştırılacaktır. Ayrıca, invazif olmayan bir yöntem
olarak ekokardiyografi kullanılarak ideal kuru ağırlığın saptanması da bu
çalışmanın diğer amacıdır.
26
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmaya Aralık 2005 – Ağustos 2006 tarihleri arasında Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Hemodiyaliz Ünitesinde son
dönem böbrek yetersizliği nedeni ile haftada 3 kez düzenli hemodiyaliz
tedavisi gören toplam 66 hasta alındı. Çalışma protokolü Uludağ Üniversitesi
Tıp Fakültesi etik kurul komisyonu tarafından 29 Mart 2005 tarihinde
onaylandı ve bu protokole göre hastaların onamı alındı.
Altı aydan uzun süredir düzenli olarak haftada 3 kez, 4-5 saat
hemodiyaliz tedavisi gören hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların ayrıntılı
anamnezi alındı ve fizik muayeneleri yapıldı. Eşlik eden hastalıkları ve varsa
kullandığı ilaçlar kaydedildi. Tüm hastalar 25 mm/sn hızda ve 1 mV
kalibrasyon ile çekilen 12 kanallı elektrokardiyografi (EKG) ile değerlendirildi.
Dışlama kriterlerinden birine sahip olan hastalar çalışmadan çıkarıldı.
Dışlama kriterleri:
1. Atriyal fibrilasyon
2. Sol dal bloğu
3. Sağ dal bloğu
4. Herhangi derecede atriyoventriküler blok
5. Hemodinamik bozukluk
6. Hipotansiyon
7. Kontrolsüz hipertansiyon
8. Dekompanse kalp yetersizliği
9. Evre III-IV fonksiyonel kapasite
10. İleri derece mitral ve aort kapak hastalığı
11. Belirgin perikardiyal efüzyon yada perikard hastalığı
12. Son 6 ayda angina pektoris, miyokard enfarktüsü, koroner “bypass” ve
perkütan koroner anjiyoplasti (PTCA) varlığı
13. Kalp içi kist, kitle, tümör varlığı
27
14. Yetersiz ve kalitesiz ekokardiyografik görüntü penceresi olan hastalar
çalışmadan çıkarıldı.
Çalışmaya alınmak için kabul edilen toplam 66 hasta içinde; 3 hastada
ekokardiyografik görüntü penceresinin kötü olması, 1 hastada sağ dal bloğu
olması, 1 hastada ileri derecede mitral yetersizliği olması, 1 hastada
hemodiyaliz sonrası atriyal fibrilasyon gelişmesi, 1 hastada geçirilmiş
perikardiyektomi operasyonu bulunması, 1 hastada sol ventrikül
interventriküler septumda 1,5 cm’lik kist saptanması nedeni ile çalışmadan
dışlandı.
Haftada 3 kez 4-5 saat hemodiyaliz tedavisi gören hastaların
hemodiyalizleri F6 polisülfon kapiller (Gambro-Sweden) kullanılarak standart
setlerle (Fresenius 2008 device) uygulandı. İçeriği (mM’de) 140 Na+, 2.0 K+,
1.5 Ca2+, and 0.5 Mg2+ olan bikarbonatlı diyalizat kullanılmıştır. Kan akım
oranı 250-300 ml/dk ve diyalizat akım oranı 500 ml/dk olarak belirlendi.
Hemodiyaliz öncesi ve sonrası üre, kreatinin, sodyum, potasyum,
kalsiyum, fosfat düzeylerine bakıldı. Hastaların hemoglobin, hematokrit,
trombosit, total protein, albümin, total kolesterol, HDL kolesterol, LDL
kolesterol, trigliserit, parathormon, yüksek sensitif C-reaktif protein, ferritin,
serum demir düzeyleri ve demir bağlama kapasitesi hastaların hemodiyaliz
dosyalarından kaydedildi.
Hastaların hemodiyaliz öncesi ve sonrası kiloları ölçüldü. Hemodiyaliz
esnasında yapılan ultrafiltrasyon miktarı hemodiyaliz kartlarından kaydedildi.
Hastaların kilogram olarak ağırlıklarının metre olarak alınan boylarının
karesine bölünmesi ile vücut kitle indeksleri hesaplandı [Vücut kitle indeksi
(kg/m2) = kilo / (boy)2]. DuBois formülü ile hastaların boy (cm) ve kilosu (kg)
kullanılarak vücut yüzey alanı (VYA) hesaplandı [VYA(m2) = (Boy 0.425 x Kilo
0.725) x 0.007184].
28
Tüm hastaların ekokardiyografik değerlendirmeleri, hemodiyaliz
başlamadan hemen önce ve hemodiyaliz tedavisi sonrası 30 dakika içinde
yapıldı.
Konvansiyonel Ekokardiyografi
Tüm hastaların standart M-mod, 2B görüntüleri ve spektral ve renkli
akım Doppler kayıtları 3,5 MHz prob kullanılarak GE Vingmed Vivid 7 (
Amerika Birleşik Devletleri) ekokardiyografi cihazın ile eş zamanlı EKG kaydı
kullanılarak yapıldı. Ekokardiyografik inceleme tek bir araştırmacı tarafından
yapıldı. On dakikalık istirahat sonrası lateral dekübitus pozisyonunda,
ekspiryum sonunda, gerektiğinde kısa süreli apne dönemlerinde, 100 mm/sn
hızında ölçüm yapılarak cihazın hafızasına kaydedildi. Gerektiğinde
kaydedilen görüntülerden değerlendirmeler yapıldı Değerlendirmelerde
ardışık 3 ölçümün ortalaması alındı ve hasta kayıt formlarına kaydedildi.. Sol
ventrikül M-mod ölçümleri Amerikan Ekokardiyografi Cemiyeti önerilerine
uygun olarak, parasternal uzun eksen planda sol ventrikül diyastol sonu çapı
(SVDSÇ) ve sol ventrikül sistol sonu çapı (SVSSÇ), interventriküler septum
(İVS) ve posteriyor duvar (PD) kalınlıkları alınarak yapıldı (48). Teicholtz’s
formülü ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EF) hesaplandı [ EF = (sol
ventrikül diyastol sonu volümü – sol ventrikül sistol sonu volümü) x100 / sol
ventrikül diyastol sonu volümü]. Fraksiyonel kısalma (FS) [ FS = (SVDSÇ –
SVSSÇ) x 100 / SVDSÇ] formülü ile hesaplandı. Sol ventrikül kitlesi
Devereux formülü (49) ile hesaplandı ( Sol ventrikül kitlesi = 1.04 [ (SVDSÇ +
İVS + PD)3 – (SVDSÇ)3 ] – 13.6). Sol ventrikül kitlesi vücut yüzey alanına
bölünerek sol ventrikül kitle indeksi hesaplandı. Sol ventrikül kitle indeksi
erkeklerde 115 gr/m2, bayanlarda 95 gr/m2 üzerindeki değerler sol ventrikül
hipertrofisi olarak değerlendirildi (48). Rölatif duvar kalınlığı (RDK) “Relative
wall thickness” sol ventrikül hipertrofisinin türünü belirlemek için kullanıldı.
Rölatif duvar kalınlığı Amerikan Ekokardiyografi Cemiyeti’nin son kılavuzuna
(48) uygun olarak posteriyor duvar kalınlığını iki ile çarpıp sol ventrikül
diyastol sonu çapına bölünmesi ile elde edildi (RDK = 2 x PD / SVDSÇ).
29
Sol ventrikül geometrisinin saptanması Şekil 5’de gösterilmiştir.
Normal sol venrikül geometrisi; sol ventrikül hipertrofisi olmaması (kadınlarda
≤ 95 gr/m2, erkeklerde ≤115 gr/m2) ve RDK ≤0,42 olması olarak kabul edildi.
Sol ventrikül hipertrofisi olmayıp RDK >0,42 olan hastalar konsantrik
“remodeling” olarak kabul edildi. Sol ventrikül hipertrofisi olan hastalar ise
konsantrik ve eksentrik hipertrofi olmak üzere iki gruba ayrıldı. Sol ventrikül
hipertrofisi olup RDK>0,42 olan grup konsantrik hipertrofi, RDK≤0,42 olan
grup ise eksentrik hipertrofi olarak kabul edildi (48).
RDK Konsantrik Konsantrik
> 0,42 Remodeling Hipertrofi
RDK Eksentrik
Normal
≤ 0,42 Hipertrofi
≤95 gr/m2(kadın) >95 gr/m2(kadın)
≤115 gr/m2 (erkek) >115 gr/m2 (erkek)
Sol ventrikül kitlesi (gr/m2)
Şekil-5: Sol ventrikül geometrisinin rölatif duvar kalınlığına göre gruplara
ayrılması. Sol ventrikül hipertrofisi olmayan ve RDK ≤ 0,42 olan olgular
normal sol ventrikül geometrisi, RDK > 0,42 olan olgular konsantrik
“remodeling” olarak kabul edilmiştir. Sol ventrikül hipertrofisi olan olguların
RDK ≤ 0,42 ise eksentrik hipertrofi, RDK > 0,42 ise konsantrik hipertrofi
olarak kabul edilmiştir (48). RDK: rölatif duvar kalınlığı “Relative wall
thickness” (RDK = 2 x PD / LVEDD)
Parasternal uzun eksen planda aort kökünden M-mod ile aort kök
çapı, sol atriyum boyutu ölçüldü. Sol atriyum boyutu ventrikül diyastolu
sonundaki EKG’de T dalgasının bitiminden sonra sol atriyumun en geniş
olduğu yerden ölçüldü. Hemodiyaliz sonrası sol atriyal boyutun 40 mm
30
üstünde olması sol atriyal büyüme olarak değerlendirildi. Sol atriyum volümü,
apikal 4 boşluk planda 2B ekokardiyografi ile Simpson metodu kullanılarak
hesaplandı (50). Sol atriyum volümü, apikal 4 boşluk görüntülemede, sol
ventrikül diyastolü sonunda mitral kapağın açılmasından hemen önceki sol
atriyumun en geniş olduğu dönemde Simpson metodu ile hesaplandı (Şekil
6). Sağ atriyum çapı apikal 4 boşluk görüntüleme planından ölçüldü. Renkli
Doppler ekokardiyografi ile kapak yetersizlikleri değerlendirildi.
Şekil-6: Apikal dört boşluk planda sol atriyum volümünün Simpson yöntemi
ile hesaplanması.
Mitral akım pulsed Doppler değerlendirmeleri apikal dört boşluk planda
2 mm örnekleme (sample) volüm mitral yaprakçıkları uçlarına ventriküler
doluşa paralel olarak yerleştirilerek yapıldı. Transmitral akımdan zirve erken
diyastolik doluş akım hızı (E), zirve geç diyastolik doluş akım hızı (A), zirve
erken ve geç mitral akım hızı oranı (E/A), E dalgası deselerasyon zamanı
31
(DZ) ölçüldü. İzovolümik gevşeme zamanı (İVGZ) ölçümü için apikal 5 boşluk
planda örnek volüm sol ventrikül çıkış yolunda aortik kapağın 1 cm üstünde
mitral içe doğru akıma yönlendirilerek PW Doppler ile değerlendirmeler
yapılmıştır. Aort ileri akımın bittiği yerden mitral erken diyastolik akımın
başladığı yer arası İVGZ olarak ölçüldü (Şekil 7).
Şekil-7: Mitral akım ve sol ventrikül çıkış yolu akımının “pulsed-wave”
Doppler ekokardiyografi ile değerlendirilmesi. E: zirve erken diyastolik doluş
akım hızı, A: zirve geç diyastolik doluş akım hızı, DZ: E dalgası deselerasyon
zamanı, İVGZ: izovolümik gevşeme zamanı, İVKZ: izovolümik kasılma
zamanı, EKG: elektrokardiyografi.
Pulmoner ven pulsed Doppler değerlendirmesi apikal 4 boşluk planda
örnek volümün renkli Doppler görüntüleme eşliğinde sağ inferiyor pulmoner
venin 0,5-1 cm içine pulmoner ven akımına paralel olarak yerleştirilmesi ile
yapıldı. Pulmoner ven PW Doppler spektral analizinde, anterograd-sistolik
ileriye doğru S dalgası, anterograd-diyastolik ileriye doğru D dalgası ve
atriyum kasılması ile oluşan retrograd-geriye doğru A dalgası maksimum hızı
ve retrograd A dalgasının süresi ölçüldü.
Hemodiyaliz öncesi ve sonrasında inferiyor vena kava çapının
ekokardiyografik olarak ölçümü için subkostal uzun eksen pencere kullanıldı.
Sağ atriyum-İVK bileşkesinin 1-2 cm distalinden damara dik olacak şekilde
geçirilen 2B ekokardiyografi kılavuzluğundaki M-mod ile ölçümler inspiryum
32
ve ekspiryumda alındı. Üç ölçümün ortalaması alındı ve hesaplanan İVK
çapları VYA’na bölünerek inferiyor vena kava çap indeksleri hesaplandı.
İnferiyor vena kava normalde inspiryumla kollabe olur ve kollabe olma oranı
(kollapsibilite indeksi) sağ atriyum basıncı ile ilişkilidir. İnferiyor vena kavanın
kollapsibilite indeksi [(Ekspirasyondaki İVK çapı – İnspirasyondaki İVK çapı /
Ekspirasyondaki İVK çapı) X 100] formülü ile hesaplandı.
Miyokardiyal Doku Doppler Değerlendirme
Çalışmada kullandığımız GE Vingmed Vivid 7 ekokardiyografi
cihazının doku Doppler görüntüleme modu mevcuttu ve doku Doppler
kayıtları için bu mod kullanıldı. Yüksek temporal rezolüsyon elde etmek için
örnekleme volüm genişliği 2 mm olacak şekilde ayarlandı. Miyokardiyal hızlar
düşük olduğundan dolayı Nyquist limitleri –20 cm/sn ile +20 cm/sn aralığına
ayarlandı. Monitör hızı 100 mm/sn olacak şekilde eş zamanlı EKG kullanıldı.
Doku Doppler kayıtları için hastalar sol lateral dekubitus pozisyonunda
yatarken apikal dört boşluk planda görüntü elde edildi. Mitral anülüsün lateral
ve septal kesişme yerinden lateral ve septal miyokardiyal doku Doppler
hızları ardışık olarak 3 ölçümün ortalaması alınarak hesaplandı.
Değerlendirmeler kısa süreli apne dönemlerinde yapıldı ve hasta kayıt
formlarına kaydedildi. Daha sonra değerlendirme için görüntüler kayıt edildi.
Miyokardiyal (m) doku Doppler kayıtlarından; zirve sistolik kontraksiyon
dalgası (Sm), erken diyastolik dalga (Em) ve geç diyastolde atriyal katkı ile
oluşan (Am) dalgalarının hızları (cm/sn) ölçüldü (Şekil 8). Geç diyastolik Am
dalgasının süresi milisaniye (msn) olarak kaydedildi. Sistolik kontraksiyon
dalgasının (Sm) sonu ile erken diyastolik Em dalgasının başlaması
arasındaki süre izovolümik gevşeme zamanı (İVGZ), geç diyastolik Am
dalgasının sonlanması ile Sm dalgasının başlangıcı arasındaki süre
izovolümik kontraksiyon zamanı (İVKZ) olarak ölçüldü. Global sol ventrikül
sistolik fonksiyonlarını yansıttığı için mitral anüler Sm hızları, miyokardiyal
diyastolik fonksiyonların belirleyicisi olarak da Em/Am oranı ve E/Em oranı
hesaplandı.
33
Şekil-8: Miyokardiyal doku Doppler görüntüleme. Sm: Miyokardiyal zirve
sistolik kontraksiyon dalga hızı, Em: miyokardiyal erken diyastolik doluş dalga
hızı, Am: miyokardiyal geç diyastolik doluş dalga hızı, Am-süre: miyokardiyal
geç diyastolik doluş dalga hızı, EKG: elektrokardiyografi, İVKZ: izovolümik
kasılma zamanı, İVGZ: izovolümik gevşeme zamanı.
İstatistiksel Analiz
İstatistiksel değerlendirme Uludağ Üniversitesi Biyoistatistik Anabilim
Dalı'nda SPSS 13.0 (SPSS Inc. Chicago, IL, USA) istatistik programı
kullanılarak yapıldı. Sonuçlar ortalama ± standart sapma olarak ifade edildi.
Hemodiyaliz öncesi ve sonrası değişikliklerin karşılaştırılması için homojen
dağılım gösteren parametrelerde “Paired Samples Test” (T test) ve homojen
dağılım göstermeyen parametrelerde “Wilcoxon Signed Ranks Test”
kullanıldı. Yapılan ultrafiltrasyon miktarı ile ekokardiyografik parametreler
arasındaki ilişki için “Pearson” korelasyon testi kullanıldı. Anlamlılık düzeyi
α=0.05 (p<0.05) olarak kabul edildi.
34
BULGULAR
Çalışmamıza son dönem böbrek yetersizliği nedeni ile düzenli olarak
haftada 3 gün hemodiyaliz tedavisi gören toplam 66 hasta kabul edildi.
Olguların değerlendirmelerinden sonra 8 hasta çalışmadan dışlandı.
Değerlendirmeye alınan 58 hastanın demografik ve klinik özellikleri Tablo
2’de gösterildi. Değerlendirmeye alınan hastaların 30'u (%51,7) erkek, 28'i
(%48,3) kadındı. Yaşları 19 – 74 yıl arasında olan hastaların yaş ortalaması
41,6 ± 13 yıl saptandı. Hastaların hemodiyalize başlama süreleri 8- 200 ay
arasında değişmekteydi ve ortalama diyalize başlama süresi 73,7 ± 51,8 ay
saptandı. Kardiyovasküler risk faktörleri değerlendirildiğinde; sigara kullanımı
25 (%43,1), obezite 17 (%29,3), diyabetes mellitus 4 (%6,9), hipertansiyon
29 (%50) ve hiperlipidemi 8 (%13,8) hastada bulundu.
Tablo-2: Hastaların demografik ve klinik özellikleri
Özellik Değer
Yaş (yıl) 41,6 ± 13
Cinsiyet (Erkek / Kadın) 30 / 28
Hemodiyaliz süresi (ay) 73,7 ± 51,8
Boy (cm) 162,6 ± 9,43
Kilo (kg) 63,5 ± 13,1
VKİ ( kg/m2) 24 ± 4,5
Sistolik kan basıncı (mmHg) 145,2 ± 33,2
Diyastolik kan basıncı (mmHg) 84,8 ± 18,1
Bel çevresi (cm) 92,5 ± 13,8
Diyabetes Mellitus (n) 4 (%6,9)
Hipertansiyon (n) 29(%50)
Hiperlipidemi (n) 8 (%13,8)
Obezite (n) 17 (%29,3)
Sigara kullanımı (n) 25 (%43,1)
VKİ: Vücut kitle indeksi
35
Hastalarda son dönem böbrek yetersizliği gelişmesine ve hemodiyaliz
tedavisi görmelerine neden olan en sık primer hastalıklar; hipertansif
nefropati 15 (%25,9), glomerülonefrit 10 (%17,2), vezikoüretral reflü 5 (%8,6)
ve diyabetik nefropati 4 (%6,9) olarak saptandı (Tablo 3).
Tablo-3: Hastaların primer hastalık tanıları
Primer Hastalık Tanısı Sayı (n) Yüzde (%)
Hipertansif nefropati 15 25,9
Glomerülonefrit 10 17,2
Vezikoüretral reflü 5 8,6
Diyabetik nefropati 4 6,9
Sistemik Lupus Eritematozis 2 3,4
Polikistik böbrek hastalığı 2 3,4
Taşa bağlı nefropatisi 2 3,4
Analjezik nefropati 2 3,4
Kronik pyelonefrit 1 1,7
Kontrast nefropatisi 1 1,7
Alport hastalığı 1 1,7
Nörojenik mesane 1 1,7
Postpartum nefropati 1 1,7
Sebebi belli olmayanlar 11 19
Olguların kullandıkları ilaçlar Tablo 4’da verildi. On üç hasta (%22,4)
beta bloker, 11 (%19) hasta kalsiyum kanal blokeri, 6 (%10,3) hasta
anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörü, 5 (%8,6) hasta anjiyotensin
reseptör blokeri (ARB) ve 4 (%6,9) hasta diüretik kullanıyordu. Aspirin
kullanan 15 (%25,9) hasta saptandı. Anemi tedavisi için 54 (%93,1) hasta
eritropoetin kullanırken, 29 (%50) hastanın hemodiyaliz esnasında ek olarak
intravenöz demir preparatı kullandıkları saptandı.
36
Tablo-4: Hastaların kullandıkları ilaçlar
Kullanılan ilaç Sayı (n) Yüzde (%)
ACE inhibitörü 6 10,3
ARB 5 8,6
Kalsiyum kanal blokeri 11 19
Diüretik 4 6,9
Beta bloker 13 22,4
Statin 8 13,8
Aspirin 15 25,9
İnsülin 4 6,9
Eritropoetin 54 93,1
Demir 29 50
ACE: anjiyotensin dönüştürücü enzim, ARB: anjiyotensin reseptör blokeri
Olguların bazal biyokimsayal parametreleri Tablo 5’ de verildi.
Olguların diyaliz öncesi ortalama üre değeri 142,1 ± 34,9 mg/dl, ortalama
kreatinin değeri 9,8 ± 1,9 mg/dl, ortalama açlık kan şekeri değeri 95,8 ± 27,8
mg/dl, ortalama total kolesterol değeri 170,4 ± 37,6 mg/dl, ortalama LDL
kolesterol değeri 99,2 ± 28,9 mg/dl, ortalama HDL kolesterol değeri 39,5 ±
10,4 mg/dl, ortalama trigliserid değeri 160 ± 75,3 mg/dl, ortalama
parathormon düzeyleri 452,7 ± 402,8 pg/ml, ortalama albümin düzeyleri 4,2 ±
0,2 gr/dl, ortalama hemoglobin düzeyleri 10,8 ± 1,4 gr/dl, ortalama hematokrit
düzeyleri %32,6 ± 4,5 ve ortalama yüksek sensitif C-reaktif protein (hsCRP)
değeri 1,38 ± 1,15 mg/dl olarak bulundu.
37
Tablo-5: Hastaların bazal laboratuvar değerleri
Parametre Değer
Diyaliz öncesi üre (mg/dL) 142,1 ± 34,9
Diyaliz öncesi kreatinin (mg/dL) 9,8 ± 1,9
Açlık kan şekeri (mg/dL) 95,8 ± 27,8
Total Kolesterol (mg/dL) 170,4 ± 37,6
HDL Kolesterol (mg/dL) 39,5 ± 10,4
TG (mg/dL) 160,0 ± 75,3
LDL Kolesterol (mg/dL) 99,2 ± 28,9
Parathormon (pg/mL) 452,7 ± 402,8
Total protein (g/dL) 6,9 ± 0,3
Albümin (g/dL) 4,2 ± 0,2
Kalsiyum (mg/dL) 8,9 ± 0,6
Fosfat (mg/dL) 5,4 ± 1,2
Ca X P 48 ± 12,4
Hemoglobin (g/dL) 10,8 ± 1,4
Hematokrit (%) 32,6 ± 4,5
Trombosit (1000/mm3) 187,9 ± 54,8
Fe++ (µg/dL) 70,9 ± 39,4
Fe++ bağlama kapasitesi (µg/dL) 209,8 ± 52,7
Ferritin (ng/dL) 860,3 ± 583,3
hsCRP (mg/dl) 1,38 ± 1,15
HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein, TG: Trigliserit, LDL: Düşük dansiteli lipoprotein,
Ca X P: kalsiyum ile fosfatın çarpımı, Fe++ : demir, hsCRP: yüksek sensitif C-reaktif
protein.
38
Hemodiyalizin Etkisi
Hemodiyaliz tedavisinin biyokimyasal parametrelere etkisi Tablo 6’da
gösterildi. Etkili yapılan hemodiyaliz tedavisi ile üre, kreatinin, sodyum,
potasyum ve fosforun kan düzeyleri azalırken kalsiyum kan düzeyinin anlamlı
derecede arttığı bulundu (p < 0,0001).
Hemodiyaliz tedavisinin hemodinamik parametrelere etkisi Tablo 7’de
gösterildi. Olguların hemodiyaliz öncesi 63,5±13,1 kg olan ortalama kiloları
%4±0,1 azalma ile hemodiyaliz sonrası 60,8±12,8 kg olarak bulundu
(p<0,0001). Hemodiyaliz öncesi 77 vuru/dk olan ortalama kalp hızı,
hemodiyaliz sonrası %6±1,6 artışla 80±11 vuru/dk olarak saptandı (p=0,018).
Hemodiyaliz tedavisi ile sistolik kan basıncı 145±33 mmHg’dan 127±28
mmHg’ya düşerken (p < 0,0001), diyastolik kan basıncının 84±18 mmHg’dan
77±16 mmHg’ya düştüğü (p < 0,0001) saptandı. Kalbin bir siklusta attığı kan
hacmi olan “stroke volume” hemodiyaliz tedavisi ile birlikte %16±17 azalma
göstererek 75,5±26,3 ml’den 62,1±20,6 ml’ye düştüğü saptandı (p < 0,0001).
Kalbin dakikada pompaladığı kan miktarı olan kalp debisi hemodiyaliz
tedavisi ile birlikte %10±22 azalma göstererek 5,7±2,1 L/dk’dan 5,0±1,7
L/dk’ya düştüğü bulundu (p < 0,0001).
Tablo-6: Biyokimyasal parametrelerin hemodiyaliz ile değişimi
Parametre Hemodiyaliz Hemodiyaliz Değişim (%) P değeri
öncesi sonrası
Üre (mg/dL) 142,1 ± 34,9 37,3 ± 14,3 - 73 ± 7 < 0,0001
Kreatinin (mg/dL) 9,8 ± 1,9 3,3 ± 0,9 - 65 ± 7 < 0,0001
Sodyum (mEq/L) 139,9 ± 2,2 138,2 ± 2,0 - 1 ± 0,1 < 0,0001
Potasyum (mEq/L) 5,0 ± 0,6 3,3 ± 0,5 - 34 ± 10 < 0,0001
Kalsiyum (mg/dL) 8,9 ± 0,6 10,3 ± 0,7 16± 4 < 0,0001
Fosfor (mg/dL) 5,4 ± 1,2 3,8 ± 0,8 - 28 ± 7 < 0,0001
39
Tablo-7: Hemodinamik parametrelerin hemodiyaliz ile değişimi
Parametre Hemodiyaliz Hemodiyaliz Değişim P değeri
öncesi sonrası (%)
Kilo (kg) 63,5 ± 13,1 60,8 ± 12,8 - 4 ± 0,1 < 0,0001
Kalp hızı (vuru/dk) 77 ± 11 80 ± 11 6 ± 1,6 0,018
SKB (mmHg) 145 ± 33 127 ± 28 -11 ± 9 < 0,0001
DKB (mmHg) 84 ± 18 77 ± 16 - 8 ± 11 <0,0001
OKB (mmHg) 108 ± 24 95 ± 20 -11 ± 10 <0,0001
Nabız basıncı (mmHg) 60 ± 19 49 ± 15 - 15 ± 15 < 0,0001
SV (ml/vuru) 75,5 ± 26,3 62,1 ± 20,6 - 16 ± 17 < 0,0001
Kalp debisi (L/dk) 5,7 ± 2,1 5,0 ± 1,7 - 10 ± 22 < 0,0001
Kardiyak indeks (L/dk/m²) 3,4 ± 1,1 3,0 ± 1,0 - 10 ± 22 < 0,0001
SKB: Sistolik kan basıncı, DKB: diyastolik kan basıncı, OKB: ortalama kan basıncı, SV: atım
hacmi “stroke volume”.
Konvansiyonel Ekokardiyografi
Hemodiyaliz ile konvansiyonel ekokardiyografik parametrelerin
değişimi Tablo 8’de gösterildi. Hemodiyaliz ile birlikte interventriküler septum
(İVS) ve sol ventrikül posteriyor duvar (PD) sistolik ve diyastolik
kalınlıklarında değişiklik izlenmedi. Sol ventrikül sistolik fonksiyon
göstergeleri olan ejeksiyon fraksiyonu (EF) ve fraksiyonel kısalmanın da
hemodiyaliz tedavisinden etkilenmediği saptandı. Hemodiyaliz tedavisi ile sol
ventrikül diyastol sonu çapının %7±7 (p< 0,0001), sol ventrikül sistol sonu
çapının %5±10 (p< 0,0001) azaldığı bulundu.
Hastaların kapak yetersizlikleri için hemodiyaliz öncesi yapılan renkli
Doppler ekokardiyografik değerlendirmeleri sonucunda; 8 (%13,8) hastada
hafif, 4 (%6,9) hastada orta dereceli aort yetersizliği, 25 (%43,1) hastada
hafif, 12 (%20,6) hastada orta dereceli mitral yetersizliği, 22 (%37,9) hastada
hafif, 18 (%31) hastada orta dereceli triküspit yetersizliği ile 19 (%32,8)
hastada pulmoner yetersizlik saptandı. Hemodiyaliz sonrası aort ve pulmoner
yetersizlik derecelerinde anlamlı değişiklik görülmezken, mitral ve triküspit
40
yetersizliği derecelerinin azaldığı saptandı (p<0,0001). Hemodiyaliz sonrası
24 (%41,4) hastada hafif, 5 (%8,6) hastada orta dereceli mitral yetersizliği, 25
(%43,1) hastada hafif, 4 (%6,9) hastada orta dereceli triküspit yetersizliği
saptandı. Triküspit yetersizliği (TY) olan hastaların TY jetinin ortalama hızı
hemodiyaliz öncesi 1,5±1,1 cm/sn iken hemodiyaliz sonrası %47±34 azalma
ile ortalama 0,9±0,9 cm/sn’ye düştüğü (p < 0,0001) saptandı.
Hastaların sol ventrikül kitle indeksleri hemodiyaliz tedavisi sonrası
ortalama 147,5±50,2 gr/m2 olarak saptandı. Dört hasta dışında hastaların
tümünde sol ventrikül hipertofisi saptandı. Hastaların sol ventrikül
geometrisine bakıldığında ise sol ventrikül hipertrofisi olmayan 4 olgudan
2’sinin konsantrik “remodeling”, diğer ikisinin normal sol ventrikül
geometrisine sahip olduğu görüldü. Sol ventrikül hipertrofisi olan olguların
19’unda (%32,7) eksentrik hipertrofi saptanırken, 35 (%60) olguda ise
konsantrik hipertrofi saptandı.
Tablo-8: Konvansiyonel ekokardiyografik parametelerin hemodiyaliz ile değişimi.
Parametre Hemodiyaliz Hemodiyaliz Değişim P değeri
öncesi sonrası (%)
SVDSÇ (mm) 47,5 ± 5,8 43,7 ± 5,9 - 7 ± 7 < 0,0001
SVSSÇ (mm) 31,6 ± 5,4 29,8 ± 5,5 -5 ± 10 < 0,0001
İVSD (mm) 13,4 ± 2,4 13,3 ± 2,4 - 0,2 ± 0,6 AD
İVSS (mm) 17,1 ± 2,8 17,2 ± 2,6 1 ± 1,1 AD
PDD (mm) 10,7 ± 2,3 10,6 ± 2,1 - 0,3 ± 1,1 AD
PDS (mm) 15,7 ± 2,7 15,5 ± 2,6 - 0,2 ± 1,3 AD
RDK 0,45 ± 0,10 0,49 ± 0,12 9 ± 18 0,001
EF (%) 69,2 ± 7,5 67,5 ± 7,9 - 1 ± 9 AD
FS (%) 33,1 ± 5,5 31,9 ± 5,8 - 2 ± 14 AD
SV kitle (gr) 268,1 ± 92,7 252 ± 84,2 - 5 ± 10 < 0,0001
SV kitle indeksi (gr/m2) 159,7 ± 50,3 147,5 ± 50,2 - 5 ± 10 < 0,0001
SVDSÇ: Sol ventrikül diyastol sonu çapı, SVSSÇ: sol ventrikül sistol sonu çapı, İVSD:
interventriküler septum diyastolik çapı, İVSS: interventriküler septum sistolik çapı, PDD:
posteriyor duvar diyastolik çapı, PDS: posteriyor duvar sistolik çapı, RDK: rölatif duvar
kalınlığı “Relative wall thickness”, EF: sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, FS: fraksiyone
kısalma, SV: sol ventrikül, AD: anlamlı değil
41
Hemodiyaliz ile aort, sol ve sağ atriyum boyutlarının değişimi Tablo
9’da gösterildi. Hemodiyaliz ile aort çapı ortalama 26,2±3,6 mm’den 25,8±3,5
mm’ye azaldığı saptandı (p = 0,037). Hemodiyaliz tedavisi ile sol atriyum
çapının %12±5 (p < 0,0001), sol atriyum alanının %23±8 (p < 0,0001) ve sol
atriyum volümünün %30±10 azaldığı (p < 0,0001) saptandı. Sol atriyumun
küçülmesindeki anlamlılık sağ atriyum için de geçerliydi. Sağ atriyum çapının
hemodiyaliz ile birlikte 32,9±3,7 mm’den, 29,6±3,7 mm’ye gerilediği bulundu
(p < 0,0001).
Tablo-9: Sol ve sağ atriyum boyutlarının hemodiyaliz ile değişimi.
Parametre Hemodiyaliz Hemodiyaliz Değişim P değeri
öncesi sonrası (%)
Aort çapı (mm) 26,2 ± 3,6 25,8 ± 3,5 - 1 ± 4 0,037
SA çapı (mm) 38,1 ± 4,9 33,5 ± 4,9 - 12 ± 5 < 0,0001
SA çap indeksi (mm/m2) 23,0 ± 3,4 20,2 ± 3,2 - 12 ± 5 < 0,0001
SA alanı (mm2) 19,9 ± 5 15,3 ± 4,5 - 23 ± 8 < 0,0001
SA alan indeksi(mm2/m2) 12,0 ± 2,8 9,2 ± 2,5 - 23 ± 8 < 0,0001
SA volüm (mL) 51,4 ± 17,2 36,3 ± 15,3 - 30 ± 10 < 0,0001
SA volüm indeksi (mL/m2) 31,0 ± 9,7 22,0 ± 8,7 - 30 ± 10 < 0,0001
Sağ atriyum çapı (mm) 32,9 ± 3,7 29,6 ± 3,7 - 9 ± 6 < 0,0001
Sağ atriyum çap indeksi 19,9 ± 2,8 17,9 ± 2,7 -10 ± 6 < 0,0001
(mm/m2)
SA: Sol atriyum.
Hemodiyaliz ile inferiyor vena kava çapının ekspiryum ve
inspiryumdaki değişimi Tablo 10’da gösterildi. Hastaların hemodiyaliz öncesi
ekspiryumda İVK çapı ortalama 16,9±3,7 mm iken hemodiyaliz sonrası
%28±11 azalarak 12,0±3,3 mm’ye düştüğü saptandı (p< 0,0001).
Hemodiyaliz öncesi İVK ekspiryum çap indeksi 10,2±2,1 mm/m2 iken
hemodiyaliz sonrası İVK ekspiryum çap indeksi 7,2±1,9 mm/m2 saptandı.
İnferiyor vena kavanın hemodiyaliz öncesi %29±9 saptanan ortalama
42
kollapsibilite indeksi hemodiyaliz sonrası %74±60 artarak, %47±10 olarak
bulundu (p< 0,0001).
Hemodiyaliz öncesi 30 hastada İVK çapı 11 mm/m2 altında, 9 hastada
kollapsibilite indeksinin %40’ın üstünde olduğu görüldü. Hemodiyaliz sonrası
İVK çapı <11 mm/m2 olan hasta sayısı 54’e yükselirken, kollapsibilite indeksi
hastaların 47 tanesinde %40’ın üstünde saptandı. Hem hemodiyaliz öncesi,
hem de hemodiyaliz sonrası kollapsibilite indeksi %75’in üstünde (volüm
eksikliği) olan hasta saptanmadı. Özetle söylemek gerekirse, volüm fazlası
olan 49 hastanın hemodiyaliz işleminden sonra sadece 11’inde volüm fazlası
saptandı.
Tablo-10: İnferiyor vena kavanın hemodiyaliz ile değişimi.
Parametre Hemodiyaliz Hemodiyaliz Değişim P değeri
öncesi sonrası (%)
İVK ekspiryum çapı (mm) 16,9 ± 3,7 12,0 ± 3,3 - 28 ± 11 < 0,0001
İVK inspiryum çapı (mm) 12,1 ± 3,6 6,5 ± 2,8 - 46 ± 13 < 0,0001
İVK ortalama çapı (mm) 14, 5 ± 3,6 9,3 ± 3,0 - 36 ± 11 < 0,0001
İVK ekspiryum çap indeksi (mm/m2) 10,2 ± 2,1 7,2 ± 1,9 - 28 ± 11 < 0,0001
İVK inspiryum çap indeksi (mm/m2) 7,3 ± 2,2 3,9 ± 1,6 - 46 ± 13 < 0,0001
İVK ortalama çap indeksi (mm/m2) 8,7 ± 2,1 5,6 ± 1,8 - 36 ± 11 < 0,0001
Kollapsibilite indeksi (%) 29 ± 9 47 ± 10 74 ± 60 < 0,0001
İVK: İnferiyor vena kava. [Kollapsibilite indeksi = (Ekspirasyondaki İVK çapı –
İnspirasyondaki İVK çapı / Ekspirasyondaki İVK çapı) X 100]
Mitral akım parametrelerinin hemodiyaliz ile değişimi Tablo 11’de
gösterildi. Transmitral akımlardan erken diyastolik E dalga hızının
hemodiyaliz tedavisi ile %29±12 (p< 0,0001), geç diyastolik A dalga hızının
%8±25 (p< 0,0001) ve E/A oranının %20±18 azaldığı (p<0,0001) saptandı.
Mitral E dalgasının deselerasyon zamanında hemodiyaliz sonrası anlamlı
uzama görüldü (p = 0,001). Benzer şekilde izovolümük gevşeme zamanı da
hemodiyaliz ile uzama gösterdi (p=0,026). Hemodiyaliz öncesi E/A oranı <1
43
olan hasta sayısı 13 (%22,4) iken, hemodiyaliz sonrası 34 (%58,6) olguda
E/A oranı <1 saptandı.
Pulmoner akım parametrelerinin hemodiyaliz ile değişimi Tablo 11’de
gösterilmiştir. Pulmoner ven anterograd sistolik (S) ve diyastolik (D) dalga
hızlarının hemodiyaliz tedavisi ile sırasıyla %8±21 (p =0,001) ve %13±18
(p<0,0001) azaldığı saptandı ve aynı zamanda S/D oranının 1,17±0,26’dan
1,26±0,41’e arttığı görüldü (p = 0,027). Buna göre hemodiyaliz öncesi S/D
oranı <1 olan hasta sayısı 15 (%25,8) iken, hemodiyaliz sonrası 13 (%22,4)
olguda S/D oranı <1 saptandı. Pulmoner ven retrograd-”reverse” A dalga hızı
ve süresinin hemodiyaliz tedavisi ile anlamlı olarak değişmediği saptandı.
Tablo-11: Transmitral ve pulmoner ven akımının hemodiyaliz ile değişimi
Parametre Hemodiyaliz Hemodiyaliz Değişim P değeri
öncesi sonrası (%)
E (cm/sn) 108 ± 31 75 ± 25 - 29 ± 12 < 0,0001
A (cm/sn) 91 ± 29 81 ± 22 - 8 ± 25 < 0,0001
E/A 1,24 ± 0,38 0,96 ± 0,27 - 20 ± 18 < 0,0001
DZ (msn) 186 ± 40 202 ± 52 9 ± 19 0,001
İVGZ (msn) 95 ± 22 104 ± 28 12 ± 32 0,026
S (cm/sn) 63 ± 10 57 ± 12 - 8 ± 21 0,001
D (cm/sn) 56 ± 12 47 ± 12 - 13 ± 18 < 0,0001
S / D 1,17 ± 0,26 1,26 ± 0,41 8 ± 27 0,027
Rev.A (cm/sn) 33 ± 7 30 ± 6 - 4 ± 22 AD
Rev.A süresi (msn) 100 ± 23 74 ± 19 - 10 ± 21 AD
E: Transmitral erken diyastolik dalga doluş hızı, A: transmitral geç diyastolik dalga doluş hızı,
DZ: E dalgasının deselerasyon zamanı, İVGZ: izovolümik gevşeme zamanı, S: pulmoner ven
anterograd sistolik dalga doluş hızı, D: pulmoner ven anterograd diyastolik dalga doluş hızı,
Rev. A: pulmoner ven retrograd-”reverse” dalga doluş hızı, AD: anlamlı değil.
44
Doku Doppler Ekokardiyografi
Doku Doppler ekokardiyografi parametrelerinin hemodiyaliz ile ilişkisi
Tablo 12’de gösterildi. Lateral duvar miyokardiyal hızlar, septal duvar
miyokardiyal hızlara göre daha yüksek saptandı. Sol ventrikül lateral
miyokardiyal zirve sistolik kontraksiyon dalga hızı (Sm) hemodiyaliz ile
değişim göstermedi (p = 0,431). Aynı şekilde septal Sm hızı da hemodiyaliz
ile anlamlı değişiklik göstermedi.
Tablo-12: Doku Doppler parametrelerinin hemodiyaliz ile değişimi
Parametre Hemodiyaliz Hemodiyaliz Değişim P değeri
öncesi sonrası (%)
Lateral Duvar
Sm (cm/sn) 10,7 ± 2,9 10,9 ± 2,9 3 ± 19 AD
Em (cm/sn) 11,4 ± 3,5 10,5 ± 3,4 - 6 ± 20 0,006
Am (cm/sn) 10,5 ± 3,0 9,0 ± 2,1 - 10 ± 19 < 0,0001
Am süre (msn) 109 ± 15 111 ± 19 3 ± 22 AD
Em / Am 1,19 ± 0,54 1,23 ± 0,52 7 ± 26 AD
E / Em 10,6 ± 5,0 8,2 ± 4,0 - 20 ± 21 < 0,0001
Septal Duvar
Sm (cm/sn) 8,6 ± 1,8 8,7 ± 1,9 4 ± 21 AD
Em (cm/sn) 8,5 ± 2,6 7,1 ± 2,3 - 13 ± 20 < 0,0001
Am (cm/sn) 9,3 ± 2,0 8,5 ± 1,8 - 7 ± 15 < 0,0001
Am süre (msn) 132 ± 16 122 ± 16 - 6 ± 12 < 0,0001
Em / Am 0,94 ± 0,34 0,89 ± 0,34 - 2 ± 31 AD
E / Em 13,8 ± 5,1 11,4 ± 4,4 - 14 ± 21 < 0,0001
Sm: Miyokardiyal zirve sistolik kontraksiyon dalga hızı, Em: miyokardiyal erken diyastolik
dalga hızı, Am: miyokardiyal geç diyastolik dalga hızı, E: Transmitral erken diyastolik doluş
dalga hızı, AD: anlamlı değil.
45
Lateral duvar miyokardiyal erken diyastolik doluş dalga hızında (Em)
hemodiyaliz sonrası %6±20 (p = 0,006), geç diyastolik doluş dalga hızında
(Am) %10±19 (p< 0,0001) azalma izlendi. Septum için bakıldığında benzer
şekilde Em ve Am hızlarının sırasıyla %13 ± 20 ve %7 ± 15 azaldığı ve bu
azalmanın anlamlı olduğu saptandı (p< 0,0001).
Diyastolik disfonksiyon için önemli parametre olan Em/Am oranının
lateral ve septal duvarda hemodiyalizden etkilenmediği görüldü. Lateral duvar
miyokardiyal Em/Am oranı < 1 olan hasta sayısı hemodiyaliz öncesi 22
(%37,9) iken, hemodiyaliz sonrası Em/Am <1 olan hasta sayısı çok fazla
değişiklik göstermedi ve 23 (%39,6) olarak saptandı. Septal duvar
miyokardiyal Em/Am oranı <1 olan hasta sayısı hemodiyaliz öncesi 30
(%51,7) iken, hemodiyaliz sonrası benzer şekilde 33 (%56,8) saptandı.
Mitral erken diyastolik E dalgasının miyokardiyal Em dalgasına
bölünmesi ile elde edilen E/Em değerinin hemodiyaliz öncesi ve sonrası
karşılaştırılmasında hem septal hem de lateral miyokardiyal duvarda anlamlı
olarak azaldığı izlendi (p< 0,0001).
Hemodiyaliz esnasında hastalara minimum 2000 ml, maksimum 4200
ml ve ortalama 2863±602 ml ultrafiltrasyon yapıldı. Hastalara yapılan
ultrafiltrasyon miktarı ile anlamlı korelasyon gösteren parametreler
araştırıldığında üre, kreatinin, mitral yetersizliği, sağ atriyum çapı, mitral E
dalga hızı ve inferiyor vena kavanın ekspiryum çapının değişiminin
ultrafiltrasyon miktarı ile paralel değişim gösterdiği saptandı. Ultrafiltrasyon
miktarı ile korelasyon gösteren parametreler ve anlamlılık düzeyleri
“Pearson” korelasyon testi ile değerlendirildi ve Tablo 13’de gösterildi.
46
Tablo-13: Yapılan ultrafiltrasyon miktarı ile korelasyon gösteren
ekokardiyografik parametreler
Parametre p r
Üre değişimi 0,004 0,373
Kreatinin değişimi 0,004 0,368
Mitral yetersizliği değişimi 0,003 - 0,470
Sağ atriyum çap değişimi 0,045 - 0,263
Mitral E hızı değişimi 0,0001 - 0,482
Lateral E / Em değişimi 0,025 - 0,292
İVK ekspiryum çap değişimi 0,018 - 0,309
E: Transmitral erken diyastolik doluş dalga hızı, Em: miyokardiyal erken diyastolik dalga
hızı, İVK:inferiyor vena kava.
47
TARTIŞMA VE SONUÇ
Kronik böbrek hastalığında en önemli morbidite ve mortalite nedeni
kardiyovasküler hastalıklardır. Diyaliz hastaları benzer yaş ve cinsteki
toplumla karşılaştırıldığında kardiyovasküler hastalık riski 10–30 kat daha
yüksek bulunmuştur (19). Türk Nefroloji Derneği’nin 2005 yılı kayıtlarına göre
ülkemizde SDBY’nin etiyolojisinde en sık diyabetes mellitus, hipertansif
böbrek hastalığı ve kronik glomerülonefritler yer almaktadır (7). Biz
çalışmamızda, hemodiyaliz tedavisi gören hastaların etiyolojisindeki en sık
sebepleri; hipertansif böbrek hastalığı, kronik glomerülonefritler, vezikoüretral
reflü ve diyabetes mellitus olarak saptadık. Ülkemizde ve dünyada en sık
SDBY nedeni diyabet iken bizim çalışmamızda diyabetes mellitusun 4. sırada
saptanması hasta seçimine bağlıdır.
Volüm bağımlı ya da volüm bağımsız ekokardiyografik parametreleri
bulabilmek için sağlıklı bireyler seçilip intravenöz sıvı yüklemesi ya da
intravenöz diüretik uygulaması öncesi ve sonrası yapılacak ekokardiyografi
yeterli olabilir. Ancak, işlemin invazif olması ve akut olarak sağlıklı bireylere
3-4 litre sıvı vermenin ya da diüretik uygulanması ile akut yoğun diürez
sağlamanın etik olmayacağı düşünülerek hemodiyaliz hastaları seçildi.
Hemodiyaliz hastalarının diürezi olmadığı veya çok az olduğu için
vücutlarına alınan sıvılar birikmekte ve gün aşırı yapılan 4-5 saatlik
hemodiyaliz ile vücutlarından uzaklaştırılmaktadır. Hemodiyalizdeki sıvı
değişiminin akut olmasından dolayı hemodiyaliz hastalarına hemodiyaliz
öncesi ve sonrası yapılacak ekokardiyografi ile volüm bağımlı ve volüm
bağımsız ekokardiyografik parametrelerin bulunabileceği düşünüldü.
Hemodiyaliz tedavisinin amacı, uygun sıvı ve solüt değişimini
sağlamaktır. Çalışmamızda hemodiyaliz esnasında yapılan ultrafiltrasyon ile
ekokardiyografik parametrelerin değişimini araştırdık. Ultrafiltrasyon ile alınan
48
sıvı, sol ventrikül ön yükünde akut bir azalmaya neden olmaktadır. Biz
çalışmamızı, yükten etkilenen ve etkilenmeyen ekokardiyografik
parametreleri bulmak için planladık. Ojanen ve ark. tarafından 2004 yılında
yapılan bir çalışmada 11 diyaliz hastasına önce sadece ultrafiltrasyon
yapılmış ve ardından hemodiyaliz uygulanmış ve bazal, ultrafiltrasyon
sonrası ve hemodiyaliz sonrası ekokardiyografi yapılmıştır (51). Bu
çalışmanın sonucunda, hemodiyalizin ekokardiyografik parametrelere bir
etkisi olmadığı, Doppler parametrelerini volüm değişikliğine neden olan
ultrafiltrasyonun değiştirdiği saptanmıştır. Bu nedenle çalışmamızda
bulduğumuz sonuçlar hemodiyalizin solüt değişimine değil, ultrafiltrasyon ile
azalan sıvı volümüne bağlandı.
Hemodiyaliz ile vücuttan akut olarak uzaklaştırılan sıvı nedeni ile
hastaların kan basınçlarında düşme meydana gelir. Kan hacmi azalması
nedeni ile kalp debisi düşer ve kompansasyon mekanizması olarak kalp
hızında artış meydana gelir (9). Çalışmamızda, sistolik ve diyastolik kan
basıncında azalma ile birlikte kalp hızında artma saptadık. Kalp atım hacmi
(“stroke volüme”) azalması kalp hızındaki artmadan daha belirgin olduğu için
kalp debisinde azalma gözlendi.
Çalışmamızda, sol ventrikül kitlesinin ve sol ventrikül kitle indeksinin
hemodiyaliz ile azaldığı gösterildi. Hemodiyaliz sonrası sol ventrikül kitlesinin
azalması daha önceki çalışmaların sonuçları ile uyumludur (52,53). Martin ve
ark. tarafından yapılan çalışmada, hastalara ultrafiltrasyon uygulanmadan
yapılan hemodiyaliz tedavisi ile sol ventrikül kitlesinin değişmediği,
ultrafiltrasyon yapılıp sıvı uzaklaştırıldığında ise sol ventrikül kitlesinin
azaldığı bildirilmiştir (52). Prisant ve ark. 40 mg furosemidin iv
uygulanmasından 2 saat sonra yaptıkları ekokardiyografide sol ventrikül
kitlesinin %11,9 azaldığını rapor etmişlerdir (54). Tüm bu çalışmalar ışığında,
sol ventrikül kitlesinin azalması formülde kullanılan sol ventrikül diyastol sonu
çapının azalmasına ve ultrafiltrasyon ile sol ventrikül duvar ödeminin
azalmasına bağlanmaktadır (52,54).
49
Kronik böbrek yetersizliği hastalarında genellikle sol ventrikül sistolik
fonksiyonları korunmuşken, sol ventrikül hipertrofisine bağlı gelişen sol
ventrikül fibrozu ve bozulmuş gevşemesi nedeni ile diyastolik disfonksiyon
sıklıkla bulunur (55). Sistolik fonksiyon bozulmadan önce gelişen diyastolik
disfonksiyonun saptanması hemodiyaliz hastalarının takibinde önemli bir yere
sahiptir. Erken saptanan diyastolik disfonksiyon ile hastaların kardiyovasküler
morbidite ve mortalitesi düşürülebilecek ve yaşam kalitesi bozulmayacaktır.
Kronik volüm ve basınç yüklenmesinden dolayı hemodiyaliz
hastalarında sol ventrikül hipertrofisi gelişir. Tükek ve ark. tarafından yapılan
bir çalışmada, hemodiyaliz hastalarının %73’ünde sol ventrikül hipertrofisi,
%61’inde diyastolik disfonksiyon saptanmıştır (56). Volüm yüklenmesi ve
hipertansiyon nedeni ile bu hastalarda hem eksentrik hem de konsantrik
hipertrofi sıklıkla saptanır. “Laplace” kuralına göre, duvar stresi basınç ve sol
ventrikül iç çapı ile doğru orantılı, sol ventrikül duvar kalınlığı ile ters
orantılıdır. Volüm yüklenmesi ile sol ventrikül iç çapı ve sol ventrikül duvar
kalınlığı artarak çap/duvar kalınlığı sabit kalır. Basınç yüklenmesinde ise,
ventrikül dilate olmadan sadece duvar kalınlaşır ve konsantrik sol ventrikül
hipertrofisi gelişir.
Toprak ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada, periton diyalizi
tedavisi gören hastaların %46’sında eksentrik hipertrofi, %28’inde konsantrik
hipertrofi, %12’sinde konsantrik “remodeling” saptanırken, olguların sadece
%14’ünün normal sol ventrikül geometrisine sahip olduğu bulunmuştur (57).
Çalışmamızdaki hastaların sol ventrikül geometrisine bakıldığında ise, %60
olguda konsantrik hipertrofi, %32,6 olguda eksentrik hipertrofi, %3,7 olguda
konsantrik “remodeling”, %3,7 olguda normal sol ventrikül geometrisi
saptandı. Toprak ve ark. tarafından periton diyalizi yapılan hastalarda
eksentrik hipertrofi daha fazla iken bizim hastalarımızda konsantrik
hipertrofinin daha fazla olması, periton diyalizine göre hemodiyaliz ile
vücuttan daha fazla sıvı uzaklaştırılmasına bağlandı. Bizim çalışmamızdaki
sol ventrikül hipertrofisi olan hastaların fazla oluşu hastaların daha uzun
50
süredir hemodiyaliz tedavisi almasına da bağlı olabilir. Çalışmamıza dahil
olan hastaların yarısında hipertansiyon saptanmasına rağmen, hastaların
%93,1’inde sol ventrikül hipertrofisi saptandı. Bu sonuç, hemodiyaliz
hastalarında gelişen sol ventrikül hipertrofisinin sadece basınç yüklenmesi ile
değil, aynı zamanda volüm yüklenmesi nedeni ile de olduğunu
göstermektedir.
Hemodiyaliz hastalarında diyastolik fonksiyon bozukluğunun sistolik
fonksiyon bozukluğuna ilerlediği çalışmalarda gösterilmiştir (58).
Çalışmamıza dahil olan hastaların hiçbirinde sistolik fonksiyon bozukluğu
yoktu. Hastaların sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonları normaldi ve hiçbir
hastada segmenter duvar hareket kusuru saptanmadı. Konvansiyonel
ekokardiyografide hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu ve fraksiyonel kısalma
hemodiyaliz ile değişim göstermedi. Sol ventrikül septal ve posteriyor duvar
kalınlıkları üzerine hemodiyalizin bir etkisi saptanmadı. Aynı şekilde doku
Doppler ekokardiyografideki sistolik miyokardiyal hızların da hemodiyalizden
dolayısıyla önyükten etkilenmediği gösterildi. Sonuç olarak, çalışmamızda
hemodiyalizin sol ventrikül sistolik fonksiyonları üzerine etkisinin olmadığı ve
sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının önyük bağımlı olmadığı saptandı.
Hemodiyaliz hastalarında kuru ağırlığı belirlemede ve intravasküler
volüm değerlendirilmesinde ekokardiyografik olarak ölçülen inferiyor vena
kava çapının güvenilir bir metot olduğu daha önce yapılan çalışmalarda
gösterilmiştir (59,60). Chang ve ark. tarafından 2004 yılında yapılan bir
çalışmada da ekokardiyografi ile belirlenen kuru ağırlığa ulaşan hastaların
hayat kalitesinin arttığı ve diyalize bağlı komplikasyonların azaldığı rapor
edilmiştir (61). Hemodiyaliz hastalarında kuru ağırlık belirlemek için 1989
yılında Cheriex ve ark. tarafından yapılan çalışmada diyaliz sonrası ölçülen
İVK çapı 11 mm/m2’nin üzerinde, kollapsibilite indeksi %40’ın altında ise
volüm fazlası, İVK çapı 8 mm/m2’nin altında, kollapsibilite indeksi %75 ve
üstünde ise volüm eksikliği olduğu belirtilmiştir (15). Bizim çalışmamızda,
inferiyor vena kava çapının hemodiyaliz ile anlamlı olarak azaldığı saptandı
51
ve hastaların büyük çoğunluğunda ideal kuru ağırlığa hemodiyaliz sonrası
ulaşıldı. Hemodiyaliz sonrası sadece 11 (%19) hastanın ekokardiyografik
olarak ideal kuru ağırlığa ulaşmadığı gözlendi. İdeal kuru ağırlığa
ulaşamayan hastalara daha yoğun ultrafiltrasyon uygulandı.
Hemodiyaliz hastalarında triküspit yetersizliği sık görülmektedir.
Triküspit yetersizliği nedeni olarak hastaların arteriyovenöz fistülü olması
nedeni ile kalp debisi artışına sahip olmaları, iki diyaliz arası fazla sıvı
almaları ve en önemlisi de volüm yükü artışına bağlı olarak triküspit annular
dilatasyon gösterilmektedir (62). Hemodiyaliz hastalarında sık görülen
triküspit yetersizliğinin yoğun ultrafiltrasyon tedavisi ile kaybolduğu veya
azaldığı Cirit ve ark. tarafından gösterilmiştir (63). Yaptığımız çalışmada da,
ultrafiltrasyon ile triküspit yetersizliğinin 11 hastada kaybolduğu gösterilmiştir.
Aynı zamanda, devam eden triküspit yetersizliğinin renkli akım Doppler ve
pulsed Doppler ile derecesinin anlamlı olarak azaldığı gösterilmiştir.
Gerçek sol atriyum boyutunu M-mod ile saptanan sol atriyum çapı
değil 2B ekokardiyografi ile hesaplanan sol atriyum volümü gösterir (50). Sol
ventrikül diyastolik disfonksiyonunun derecesini (35) ve süresini (36)
saptamada sol atriyum volümü oldukça değerlidir. Barberato ve Pecoits-Filho
tarafından hemodiyaliz hastalarında yapılan ve 2007 yılında yayınlanan
çalışmada (64) normal mitral akım paternine sahip olanlarda sol atriyum
volüm indeksi 24±6 ml/m2 saptanırken, psödonormal mitral akım paterninde
48±16 ml/m2 saptanmıştır. Sol atriyum volüm indeksi 35 ml/m2 üstünde
saptanan hemodiyaliz hastalarında %91 duyarlılık, %89 özgüllükle
psödonormal mitral akım örneği bulunmuştur (64). Barberato ve ark.
tarafından 2004 yılında yapılan başka bir çalışmada (65) sol atriyum volüm
indeksinin diğer “pulsed-wave” Doppler parametrelerine göre önyükten daha
az etkilendiği saptanmıştır. Bizim çalışmamızda, sol atriyum çapı ve sol
atriyum volüm indeksinin önyükten kuvvetli bir şekilde etkilendiği saptandı.
Çalışmamızdaki hastaların hemodiyaliz öncesi volüm fazlalığı mevcuttu.
52
Volüm fazlalığı nedeni ile mitral yetersizliği olan hastaların
hemodiyaliz ve ultrafiltrasyon tedavisinden sonra yetersizlik derecesinin
azaldığı Cirit ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada gösterilmiştir (63).
Çalışmamızda da, mitral yetersizliğin derecesinin hemodiyaliz sonrası
azalması ya da kaybolması da hastalarımızda volüm fazlalığı olduğunu
gösteriyordu. Hastalarımızdaki volüm fazlalığı nedeni ile hemodiyaliz öncesi
artmış sol atriyum basıncına bağlı olarak sol atriyal dilatasyon mevcuttu ve
hastaların sol atriyum volümleri yüksekti. Hemodiyaliz sonrası normovolemik
hale gelen hastalarda sol atriyum basıncı ve sol atriyum duvar stresi azalarak
sol atriyum volümü azaldı.
Sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarının değerlendirilmesinde mitral ve
pulmoner ven akımları kullanılmaktadır. Ancak, konvansiyonel Doppler
ekokardiyografi bulguları önyük bağımlıdır ve bu nedenle hemodiyaliz
hastalarında diyastolik fonksiyon belirlenirken önyük değişimi hesaba
katılmalıdır. Yeni bir ekokardiyografi yöntemi olan doku Doppler
ekokardiyografinin önyükten bağımsız olduğu düşünülerek hemodiyaliz
hastalarında diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesinde doku Doppler
ekokardiyografi önerilmektedir. Ancak, bu yöntemin de önyükten bağımsız
olup olmadığı tartışmalıdır.
Çalışmamızda hemodiyaliz ilişkili volüm azalması sonucunda mitral
akımdan elde edilen erken (E) ve geç (A) diyastolik dalga hızları ile E/A
oranında anlamlı azalma saptandı. Hem E dalga hızında azama hem de A
dalga hızında azalma olmasına rağmen E/A oranındaki azalmanın nedeni E
dalga hızının A dalga hızına göre belirgin olarak azalması gösterilebilir. Mitral
E dalgasının deselerasyon zamanının hemodiyaliz sonrası anlamlı olarak
azaldığı çalışmamızda gösterildi. Daha önce yapılan çalışmalarda mitral
deselerasyon zamanı ile izovolümik gevşeme zamanı arasında paralellik
gösterilmiştir (31). Çalışmamızda, aynı deselerasyon zamanında olduğu gibi,
izovolümik gevşeme zamanında da anlamlı uzama saptandı. Bu bulgular
53
daha önce sol ventrikül doluş parametrelerini araştırmak üzere yapılan diğer
çalışmalarda saptanan sonuçlarla benzerdir (66-71).
Nishimura ve Tajik tarafından yapılan çalışmada sağlıklı bireylerde
önyük azalması ile E ve A dalga hızında orantılı azalma olduğu ve E/A
oranının değişmediği saptanmıştır (72). Diyastolik disfonksiyonun olmadığı
sağlıklı bireylerde önyük azaldığında sol atriyum basıncının düşmesi nedeni
ile mitral E dalgası DZ süresindeki uzama belirgin değildir. Yalancı normal
paternde ise önyük azalması ile mitral E dalga hızında belirgin azalma olur ve
E/A oranı 1’in altına iner, DZ ve İVGZ uzar (72). Hemodiyaliz hastalarında
hipertansiyon, sol ventrikül hipertrofisi, diyabetes mellitus, koroner arter
hastalığı ve kalp yetersizliğinin sık olmasından dolayı diyastolik disfonksiyon
bu hastalarda sıklıkla bulunur. Hemodiyalizde önyük azaldığında hastaların
mitral E dalga hızının orantısız olarak A dalga hızından daha fazla azalması,
DZ ve İVGZ’nın uzaması bizim çalışmamızdaki hastaların da diyastolik
disfonksiyonu olduğunu göstermektedir. Çalışmamızdaki hemodiyaliz öncesi
mitral akımındaki E/A oranı 1’den büyük olan hastaların çoğunun hemodiyaliz
sonrası E/A oranı tersine dönmüştür ve hastaların %58,9’unda bu oran 1’in
altına inmiştir. Bu sonuç, hastaların hemodiyaliz öncesi E/A oranının 1’in
üstünde olması, bu hastalarda normal paternden çok psödonormal paternin
olduğunu göstermektedir. Bu nedenle hemodiyaliz hastalarına yapılacak
ekokardiyografik incelemelerde mitral akım paternine bakılarak diyastolik
fonksiyonları belirlemede hastaların sıvı durumu dikkate alınmalı ve ek
yöntemlere başvurulmalıdır.
Oğuzhan ve ark. tarafından 30 hemodiyaliz hastasıyla yapılan bir
çalışmada (73), pulmoner ven anterograd sistolik (S) ve diyastolik (D) hızların
hemodiyaliz ile azaldığı saptanmıştır. Çalışmamızda da, S dalga hızı ve D
dalga hızının hemodiyaliz ile anlamlı olarak azaldığı saptandı. Diyastolik (D)
dalga hızındaki belirgin düşüş nedeni ile S/D oranında hemodiyaliz sonrası
anlamlı bir artış saptanmıştır. Pulmoner ven retrograd-”reverse” dalga
hızında ve süresinde hemodiyaliz ile birlikte bir azalma görülse de, bu azalma
54
anlamlı değildir. Pulmoner ven akımlarının hemodiyalizden ve dolayısıyla
volümden etkilendiği çalışmamızda da saptandı. Bu saptadığımız bulgular
daha önce yapılan çalışmaların sonuçları ile benzerdir (73,74). Fakat,
çalışmamızda S/D oranının sadece 2 hastada hemodiyalizden sonra değiştiği
göz önüne alınırsa, pulmoner ven akımı yine de sınırlı bir oranda
psödonormal-normal ayrımı yapmada bu hasta grubunda da kullanılabilir.
Konvansiyonel ekokardiyografi parametreleri olan mitral akım ve
pulmoner ven akım hızlarının volüm bağımlı olduğu daha önce yapılan
çalışmalardan biliniyordu (66-74). Çalışmamızda, daha önce yapılan
çalışmalardaki konvansiyonel ekokardiyografik parametre sonuçları ile
benzer sonuçlar bulduk ve mitral ve pulmoner ven akım hızlarının kuvvetli bir
şekilde önyükten etkilendiğini saptadık.
Son zamanlarda yapılan doku Doppler çalışmaları, diyastolik fonksiyon
bozukluğunu saptamada önemli bir yere sahiptir. Srivastava ve ark.
tarafından diyastolik fonksiyonları saptamak için hangi miyokard bölgesinin
kullanılması gerektiğini araştıran bir çalışmada, lateral veya septal
miyokardiyal doku Doppler’in kullanılabileceği gösterilmiştir (75). Aynı
çalışmada, lateral duvardan ölçülen hızların daha yüksek olduğu bildirilmiştir.
Çalışmamızda biz de, lateral miyokardiyal hızların septal miyokardiyal hızlara
göre daha yüksek olduğunu saptadık. Sohn ve ark. (33), Oki ve ark. (44) ve
Graham ve ark. (76) tarafından yapılan üç farklı araştırmada, diyastolik
disfonksiyon için kullanılan doku Doppler parametrelerinin önyükten rölatif
olarak bağımsız olduğu saptanmıştır. Fakat, Agmon ve ark. (66), Dinçer ve
ark. (67) ve İe ve ark. (74) tarafından yapılan çalışmalarda ise, doku Doppler
parametrelerinin volüm bağımlı olduğu gösterilmiştir. Biz de, çalışmamızda
diyastolik doku Doppler parametrelerinin önyükten etkilendiğini saptadık.
Hem lateral hem de septal mitral anülüsten ölçülen myokardiyal diyastolik
hızların önyükten etkilendiğini, miyokardiyal erken diyastolik (Em) ve geç
diyastolik (Am) dalga hızlarının hemodiyaliz sonrası benzer oranda azalma
gösterdiği çalışmamızda saptandı.
55
Sol ventrikül diyastol sonu basıncını tahmin etmede güvenilir bir metot
olan E/Em oranı da hemodiyaliz tedavisi ile anlamlı oranda azaldı. E/Em
oranının azalması, hemodiyaliz ile düşen önyük nedeni ile sol ventrikül
diyastol sonu basıncının azaldığını göstermektedir. Erken ve geç
miyokardiyal hızların orantılı olarak azalmasından dolayı hemodiyaliz öncesi
ve sonrası Em/Am oranlarının hem septal hem de lateral duvarda
değişmediği görüldü. Hemodiyaliz öncesi diyastolik disfonksiyonu olmayan
(Em/Am>1) hastaların hemodiyaliz sonrası diyastolik parametrelerinin her iki
miyokard segmentinde de değişmediği gösterildi. Bu sonuçlar bazı
çalışmaların (66,67,74) sonuçları ile benzerdir fakat önceki çalışmaların olgu
sayısı oldukça küçük iken bizim çalışmamızın hasta popülasyonu ise
büyüktü. Fakat, diğer çalışmalarda Em/Am oranının hemodiyaliz ile değişimi
saptanırken, çalışmamızda Em/Am oranının hem septal hem de lateral
anülüste sabit kaldığı tespit edildi.
Sonuç olarak, çalışmamızda hemodiyaliz ile meydana gelen volüm
değişikliğinin sol ventrikül sistolik fonksiyonu üzerine etkisinin olmadığı hem
konvansiyonel, hem de doku Doppler ekokardiyografi ile gösterilmiştir. Bu
nedenle, diyaliz hastalarında ve konjestif kalp yetersizliği gibi volüm
durumunun önemli olduğu hasta gruplarında, sol ventrikül sistolik fonksiyonu
tayininde konvansiyonel ekokardiyografi güvenle kullanılabilir. Ancak,
hemodiyaliz hastalarında diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesinde,
konvansiyonel Doppler ekokardiyografi kullanımının güvenli olmadığı
çalışmamızda gösterilmiştir. Hem transmitral, hem de pulmoner ven akımının
konvansiyonel ekokardiyografideki Doppler değerlendirmelerinin önyükten
kuvvetli bir şekilde etkilendiğini çalışmamız ile saptadık. Bu nedenle,
hemodiyaliz hastalarında mitral akımdan elde edilen E/A oranı ile pulmoner
ven akımından elde edilen S/D oranını diyastolik fonksiyon saptamak için
kullanırken volüm durumunu dikkate almak gerekir. Çalışmamızda
hemodiyaliz esnasında yapılan ultrafiltrasyon ile önyük azalmasına bağlı
olarak doku Doppler ekokardiyografi ile elde edilen erken (Em) ve geç (Am)
diyastolik dalga hızlarının azaldığını saptadık. Bu nedenle, doku Doppler
56
ekokardiyografinin de volüm bağımlı olduğu çalışmamızda gösterildi. Ancak,
Em ve Am hızlarının benzer şekilde orantılı azalmasından dolayı, diyastolik
fonksiyon tayininde kullanılan Em/Am oranının hemodiyalizden etkilenmediği
gösterildi. Doku Doppler ekokardiyografideki Em ve Am hızlarının azalması
nedeni ile volüm bağımlı olduğu fakat Em ve Am hızlarının orantılı
azalmasından dolayı Em/Am oranının değişmemesi nedeni ile de volümden
bağımsız olduğu söylenebilir. Çalışmamızda, hemodiyalizden etkilenmeyen
Em/Am oranının diyastolik fonksiyon tayininde kullanılacak volüm ve yükten
etkilenmeyen en iyi parametre olduğu sonucuna varıldı.
57
KAYNAKLAR
1. National Kidney Foundation. K/DOQI Clinical Practice guidelines for
Chronic Kidney Disease: evaluation, classification, and stratification. Am J
Kidney Dis. 2002; 39 (2): 1–266.
2. Coresh J, Astor BC, Greene T, et al. Prevalence of chronic kidney
disease and decreased kidney function in the adult US population: Third
National Health and Nutrition Examination Survey. Am J Kidney Dis.
2003; 41(1): 1–12.
3. McClellan WM. Epidemiology and Risk Factors for Chronic Kidney
Disease. Med Clin N Am. 2005; 89(3): 419–45.
4. Zandi-Nejad K, Brenner BM. Strategies to Retard the Progression of
Chronic Kidney Disease. Med Clin N Am. 2005; 89(3): 489–509.
5. United States Renal Data System. Annual Data Report, National Institutes
of Health, Diabetes and Digestive and Kidney Diseases, Bethesda, MD:
2003.
6. Erek E, Süleymanlar G, Serdengeçti K. Registry of the Nephrology
Dialysis and Transplantation in Turkey (Registry 1997), 1998.
7. Erek E, Süleymanlar G, Serdengeçti K. Registry of the Nephrology
Dialysis and Transplantation in Turkey (Registry 2004), 2005.
8. Young E, Goodkin DA, Mapes DL et al. The Dialysis Outcomes and
Practice Patterns Study (DOPPS): an international hemodialysis study.
Kidney Int. 2000; 57(s74):74–81.
9. Van Stone JC, Daugirdas JT. Physiologic principles. Handbook of
Dialysis. Daugirdas JT, Ing TS (eds). Little, Brown and Company, Boston.
1994; 13-29.
10. Bergman H, Daugirdas JT, Ing TS. Complications during hemodialysis.
Handbook of Dialysis. Daugirdas JT, Ing TS (eds). Little, Brown and
Company, Boston. 1994;149-68.
11. Charra B, Laurent G, Chazot C, et al. Clinical assessment of dry weight.
Nephrol Dial Transplant. 1996; 11[Suppl 2]: 16–19.
58
12. Jaeger JQ, Mehta RL. Assessment of Dry Weight in Hemodialysis: An
Overview. J Am Soc Nephrol. 1999; 10: 392–403.
13. Leunissen KM, Kouw P, Kooman JP, et al. New techniques to determine
fluid status in hemodialyzed patients. Kidney Int. 1993; 43:50-6.
14. Natori H, Tamaki S, Kira S. Ultrasonographic evaluation of ventilatory
effect on inferior vena caval configuration. Am Rev Respir Dis. 1979; 120:
421–7.
15. Cheriex EC, Leunissen KM, Janssen JH, Mooy JM, van Hooff JP.
Echography of the inferior vena cava is a simple and reliable tool for
estimation of “dry weight” in haemodialysis patients. Nephrol Dial
Transplant. 1989; 4: 563–8.
16. Mandelbaum A, Ritz E. Vena cava diameter measurement for estimation
of dry weight in hemodialysis patients. Nephrol Dial Transplant. 1996;
ll(suppl 2):24-27.
17. Katzarski KS, Nisell J, Randmaa I, Danielsson A, Freyschuss U,
Bergstrom J. A critical evaluation of ultrasound measurement of inferior
vena cava diameter in assessing dry weight in normotensive and
hypertensive hemodialysis patients. Am J Kidney Dis. 1997; 30: 459–65.
18. Moreno FL, Hagan AD, Holmen JR, Pryor TA, Strickland RD, Castle CH.
Evaluation of size and dynamics of the inferior vena cava as an index of
right-sided cardiac function. Am J Cardiol.1984; 53: 579–85.
19. Foley RN, Parfrey PS, Sarnak MJ. Epidemiology of cardiovascular
disease in chronic renal disease. J Am Soc Nephrol. 1998; 9(12 ):16–23.
20. Go AS, Chertow GM, Fan D, et al. Chronic kidney disease and the risk of
death, cardiovascular events, and hospitalization. N Engl J Med. 2004;
351:1296–305.
21. Fort J. Chronic renal failure a cardiovascular risk factor: Kidney
International. 2005; 99: 25–9.
22. Vlagopoulos PT, Sarnak MJ. Traditional and Nontraditional
Cardiovascular risk factors in chronic kidney disease. Med Clin N Am.
2005; 89: 587–611.
23. Culleton BF, Larson MG, Wilson PW, Evans JC, Parfrey PS, Levy D.
Cardiovascular disease and mortality in a community-based cohort with
mild renal insufficiency. Kidney Int. 1999; 56(6):2214-9.
59
24. Goldsmith DJA, Covic A. Coronary artery disease in uremia: Etiology,
diagnosis, and therapy. Kidney Int. 2001; 60: 2059-78.
25. Sinha SK. Coronary angiography and coronary artery by-pass grafts in
diabetics. Diabetes Res Clin Pract. 1996; 30: 89-92.
26. Schwarz U, Buzello M, Ritz E, et al. Morphology of coronary
atherosclerotic lesions in patients with end-stage renal failure. Nephrol
Dial Transplant. 2000; 15: 218-23.
27. Oh JK, Appleton CP, Hatle LK, et al. The non invasive assesment of left
ventricular diyastolic dysfunction with two dimensional and Doppler
echocardiograrphy. J Am Soc Echocardiogr. 1997;10: 271-92.
28. Kitabatake A, Inoue M, Asao M, et al. Transmitral blood flow reflecting
diastolic behaviour of the left ventricle in health and disease study by
pulsed Doppler techniques. Jpn Circ J. 1982; 46(1);92-102.
29. Gamble WH, Shaver JA, Alvares RF, Salerni R, Reddy PS. A critical
appraisal of diastolic time intervals as a measure of relaxation in left
ventricular hypertrophy. Circulation. 1983; 68(1):76-87.
30. Garcia MJ, Thomas JD, Klein AL. New Doppler echocardiographic
applications for the study of diastolic function. J Am Coll Cardiol.
1998;32:865-75.
31. Rakowski H, Appleton CP, Chan K-L, et al. Recommendations for the
measurement and reporting of diastolic function by echocardiography. J
Am Soc Echocardiogr. 1996;9:736-60.
32. Rossvoll O, Hatle LK. Pulmonary venous flow velocities recorded by
transthoracic Doppler ultrasound: relation to left ventricular diastolic
pressures. J Am Coll Cardiol. 1993;21: 1687-96.
33. Sohn DW, Chai IH, Lee DJ, et al. Assessment of mitral annular velocity by
Doppler tissue imaging in evaluation of left ventricular diyastolic
dysfunction. J Am Coll Card. 1997;30;760-8.
34. Appleton CP, Gonzalez MS, Basnight MA, McArthur A, Zine T.
Relationship of left atrial pressure and pulmonary venous flow velocities:
importance of baseline mitral and pulmonary venous flow velocity patterns
studied in lightly sedated dogs. J Am Soc Echocardiogr. 1994;7:264-75.
35. Tsang TS, Barnes ME, Gersh BJ, Bailey KR, Seward JB. Left atrial
volume as a morphophysiologic expression of left ventricular diastolic
60
dysfunction and relation to cardiovascular risk burden. Am J Cardiol.
2002;90:1284-9.
36. Pritchett AM, Jacobsen SJ, Mahoney DW, Rodeheffer RJ, Bailey KR,
Redfield MM. Left atrial volume as an index of left atrial size: a population-
based study. J Am Coll Cardiol. 2003;41:1036-43.
37. Simek CL, Feldman MD, Haber HL, Wu CC, Jayaweera AR, Kaul S.
Relationship between left ventricular wall thickness and left atrial size:
comparison with other measures of diastolic function. J Am Soc
Echocardiogr. 1995;8:37-47.
38. Isaaz K, Thompson A, Ethevenot G, Cloez JL, Brembilla B, Pernot C.
Doppler echocardiographic measurement of low velocity motion of the left
ventricular posterior wall. Am J Cardiol. 1989; 64: 66-75.
39. Waggoner AD, Bierig SM. Tissue Doppler imaging: a useful
echocardiographic metod for the cardiac sonographer to assess systolic
and diastolic ventricular function. J Am Soc Echocardiogr. 2001; 14:
1143-52.
40. Galiuto L, Ignone G, DeMaria AN. Contraction and relaxation velocities of
the normal left ventricle using “pulsed-wave” tissue Doppler
echocardiography. Am J Cardiol. 1998; 81: 609-14.
41. Trambaiolo P, Tonti G, Salustri A, Fedele F, Sutherland G. New insights
into regional systolic and diastolic left ventricular function with tissue
Doppler echocardiography: from qualitative analysis to a quantitative
approach. J Am Soc Echocardiogr. 2001; 14: 85-96.
42. Fedele F, Trambaiolo P, Magni G, De Castro S, Cacciotti L. New
modalities of regional and global left ventricular funtional analysis: state of
the art. Am J Cardiol. 1998; 81 (Suppl): 49G-57G.
43. Farias C, Rodriguez L, Garcia M, Sun JP, Klein AL, Thomas JD.
Assesment of diastolic function by tissue Doppler echocardiography:
Comparison with standard transmitral and pulmonary venous flow. J Am
Soc Echocardiogr. 1999; 12: 609-17.
44. Oki T, Tabata T, Yamada H, et al. Clinical application of pulsed Doppler
tissue imaging for assessing abnormal left ventricular relaxation. Am J
Cardiol.1997; 79: 921-8.
45. Yalcin F, Kaftan A, Muderrisoglu H, et al. Is Doppler tissue velocity during
early left ventricular filling preload independent? Heart. 2002; 87: 336-9.
61
46. Sohn DW, Song JM, Zo JH, et al. Mitral annulus velocity in the evaluation
of left ventricular diastolic function in atrial fibrillation. J Am Soc
Echocardiogr. 1999; 12: 927-31.
47. Oğuzhan A, Abacı A, Eryol NK, ve ark. Doku Doppler görüntülemesi: sol
ventrikül diyastol sonu basıncının tahmininde noninvazif bir teknik. Türk
Kardiyol Dern Arş. 2000; 28: 82-7.
48. Lang RM, Bierig M, Devereux RB, et al. Chamber Quantification Writing
Group; American Society of Echocardiography's Guidelines and
Standards Committee; European Association of Echocardiography.
Recommendations for chamber quantification: a report from the American
Society of Echocardiography's Guidelines and Standards Committee and
the Chamber Quantification Writing Group, developed in conjunction with
the European Association of Echocardiography, a branch of the European
Society of Cardiology. J Am Soc Echocardiogr. 2005;18(12):1440-63.
49. Devereux RB, Alonso DR, Lutas EM, et al. Echocardiographic
assessment of left ventricular hypertrophy: comparison to necropsy
findings. Am J Cardiol. 1986;57:450-8.
50. Lester SJ, Ryan EW, Schiller NB, Foster E. Best method in clinical
practice and in research studies to determine left atrial size. Am J Cardiol.
1999;84:829 –32.
51. Ojanen S, Virtanen V, Koobi T, Mustonen J, Pasternack A. The effect of
isolated ultrafiltration on Doppler-derived indices of left ventricular
diastolic function. Nephrol Dial Transplant. 2004;19(12):3130-6.
52. Martin LC, Barretti P, Cornejo IV, et al. Influence of fluid volume variations
on the calculated value of the left ventricular mass measured by
echocardiogram in patients submitted to hemodialysis. Ren Fail.
2003;25:43-53.
53. Hung KC, Huang HL, Chu CM, et al. Evaluating preload dependence of a
novel Doppler application in assessment of left ventricular diastolic
function during hemodialysis. Am J Kidney Dis. 2004;43(6):1040-6.
54. Prisant LM, Kleinman DJ, Carr AA, Bottini PB, Gross CM. Assessment of
echocardiographic left ventricular mass before and after acute volume
depletion. Am J Hypertens.1994;7:425-8.
55. Hung KC, Huang HL, Chu CM, et al. Evaluating Preload Dependence of a
Novel Doppler Application in Assessment of Left Ventricular Diastolic
Function During Hemodialysis. Am J Kidney Dis. 2004; 43:1040-6.
62
56. Tükek T, Yıldız A, Akkaya V, et al. Systolic time intervals in haemodialysis
patients with normal ejection fraction: An echocardiographic study.
Nephrology. 2002; 7, 43–49.
57. Toprak A, Koc M, Tezcan H, Ozener IC, Akoglu E, Oktay A.Inferior vena
cava diameter determines left ventricular geometry in continuous
ambulatory peritoneal dialysis patients: an echocardiographic study.
Nephrol Dial Transplant. 2003;18(10):2128-33.
58. Facchin L, Vescovo G, Levedianos G et al. Left ventricular morphology
and diastolic function in uremia: Echocardiographic evidence of a specific
cardiomyopathy. Br. Heart J. 1995; 74: 174–9.
59. Mandelbaum A, Ritz E. Vena cava diameter measurement for estimation
of dry weight in haemodialysis patients. Nephro Dial Transplant. 1996; 11
(Suppl. 2): 24–7.
60. Krause I, Birk E, Davidovits M et al. Inferior vena cava diameter: a useful
method for estimation of fluid status in children on haemodialysis. Nephrol
Dial Transplant. 2001; 16 (6): 1203–6.
61. Chang ST, Chen CL, Chen CC, Hung KC. Clinical events occurrence and
the changes of quality of life in chronic haemodialysis patients with dry
weight determined by echocardiographic method. Int J Clin Pract.
2004;58(12),1101–7.
62. Yigla M, Nakhoul F, Sabag A, et al. Pulmonary hypertension in patients
with end-stage renal disease. Chest 2003; 123: 1577–82.
63. Cirit M, Ozkahya M, Cinar CS, et al. Disappearance of mitral and
tricuspid regurgitation in haemodialysis patients after ultrafiltration.
Nephrol Dial Transplant. 1998;13(2):389-92.
64. Barberato SH, Pecoits-Filho R.Usefulness of Left Atrial Volume for the
Differentiation of Normal from Pseudonormal Diastolic Function Pattern in
Patients on Hemodialysis. J Am Soc Echocardiogr. 2007;20:359-65.
65. Barberato SH, Mantilla DE, Misocami MA, et al. Effect of preload
reduction by hemodialysis on left atrial volume and echocardiographic
Doppler parameters in patients with endstage renal disease. Am J
Cardiol. 2004;94:1208-10.
66. Agmon Y, Oh JK, McCarthy JT, et al. Effect of volume reduction on mitral
annular diastolic velocities in hemodialysis patients. Am J Cardiol.
2000;85:665-668.
63
67. Dincer I, Kumbasar D, Nergisoglu G, et al. Assessment of left ventricular
diastolic function with Doppler tissue imaging: Effects of preload and
place of measurements. Int J Cardiovasc Imaging 2002;18:155-160.
68. Rozich JD, Smith B, Thomas JD, et al. Dialysis induced alterations in left
ventricular filling: Mechanism and clinical significance. Am J Kidney Dis.
1991;17:277-85.
69. Sadler DB, Brown J, Nurse H, Roberts J. Impact of hemodialysis on left
and right ventricular Doppler diastolic filling indices. Am J Med Sci.
1992;304:83-90.
70. Sztajzel J, Ruedin P, Monin C, et al. Effect of altered loading conditions
during haemodialysis on left ventricular filling pattern. Eur Heart J.
1993;14:655-61.
71. Chakko S, Girgis I, Contneras G, et al. Effects of hemodialysis on left
ventricular diastolic filling. Am J Cardiol. 1997;79:106-8.
72. Nishimura RA, Tajik AJ. Evaluation of diastolic filling of left ventricle in
health and disease: Doppler echocardiography is the clinician’s Rosetta
Stone. J Am Coll Cardiol. 1997;30:8–18.
73. Oguzhan A, Arinc H, Abaci A, et al. Preload dependence of Doppler
tissue imaging derived indexes of left ventricular diastolic function.
Echocardiography. 2005;22(4):320-5.
74. Ie EH, Vletter WB, Ten Cate FJ, et al. Preload dependence of new
Doppler techniques limits their utility for left ventricular diastolic function
assessment in hemodialysis patients. J Am Soc Nephrol.
2003;14(7):1858-62.
75. Srivastava PM, Burrell LM, Calafiore P. Lateral vs medial mitral annular
tissue Doppler in the echocardiographic assessment of diastolic function
and filling pressures: which should we use?
Eur J Echocardiogr. 2005;6(2):97-106.
76. Graham RJ, Gelman JS, Donelan L, Mottram PM. Effect of preload
reduction by haemodialysis on new indices of diastolic function. Clin Sci.
2003;105:499-506.
64
TEŞEKKÜR
Eğitim hayatım boyunca benden desteklerini esirgemeyen ve hep
yanımda olan aileme; bu tez çalışmasının hazırlanmasında destek ve
katkılarından dolayı tez danışmanım Sayın Prof. Dr. Dilek Yeşilbursa’ya ve
uzmanlık eğitimim boyunca yetişmemde emeklerini esirgemeyen değerli
hocalarım; başta Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali
Aydınlar ve eski bölüm başkanımız Prof. Dr. Jale Cordan olmak üzere,
Kardiyoloji Anabilim Dalı’nın saygıdeğer öğretim üyeleri Sayın Prof. Dr.
Ethem Kumbay, Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Kazazoğlu, Sayın Prof. Dr. Osman
Akın Serdar, Sayın Prof. Dr. Sümeyye Güllülü ve Sayın Doç. Dr. İbrahim
Baran’a; değerli şeflerim Yrd. Doç. Dr. Bülent Özdemir ve Uzm. Dr. Aysel
Aydın Kaderli’ye; beş yıldır birlikte çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum
şefim Uzm. Dr. Tunay Şentürk ile eş kıdemlim Dr. Kemal Karaağaç ve diğer
vefakar asistan arkadaşlarıma; tez çalışmasının yürütülmesinde
desteklerinden dolayı tez yardımcı araştırmacısı Nefroloji Bilim Dalı öğretim
üyesi Sayın Prof. Dr. Kamil Dilek’e; İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim
üyelerine ve asistan arkadaşlarıma; eğitimim süresince bendem yardımlarını
esirgemeyen ve birçok paylaşımda bulunduğum Kardiyoloji Anabilim Dalı
hemşire ve personel arkadaşlarıma ve desteğini herzaman hissettiğim değerli
eşim Dr. Şebnem Özemri Sağ’a teşekkürlerimi sunarım.
65
ÖZGEÇMİŞ
AD,SOYAD: Saim SAĞ
ADRES: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim
Dalı, Görükle, Bursa
DOĞUM TARİHİ: 23 Temmuz 1976
DOĞUM YERİ: Yenişehir- Bursa
MEDENİ HALİ: Evli
TELEFON : +90224 2951640
E-mail: sagsaim@uludag.edu.tr
DİPLOMA NO: 01392066
YABANCI DİLİ: İngilizce
ÖĞRENİM DURUMU:
1983-1988 Selimiye İlkokulu, Bursa.
1988-1991 Bursa Erkek Lisesi, Bursa
1991-1994 Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul
1994-2001 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi(İngilizce), Ankara
Haziran 2002 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim
Dalı’nda uzmanlık eğitimine başladım. Halen araştırma
görevlisi olarak çalışmaktayım.
66