Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım Ömer Türkmen Dr., Bursa Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Kur’ân-ı Kerîm Okuma ve Kıraat İlmi Anabilim Dalı Bursa/Türkiye omerturkmen@uludag.edu.tr http://orcid.org/0000-0001-8509-172X Öz: İslâmî ilimler kapsamında rivayetlerin kabul edilirlik derecesini ifade etmek üzere ilim adamları tarafından çeşitli terimler kullanılmıştır. Bu terimler içinde tevâtür terimi rivayet- lerin en üst düzeydeki kabul derecesini ifade etmektedir. Tevâtür meselesinin özellikle erken dönem usûl alimlerinin gündeminde olduğu görülmekle birlikte farklı ilim dallarının termi- nolojisinde aynı terimlere rastlamamız tabiidir. Bu terimlerin ilgili ilim dalında hangi anlamı karşıladığını tespit etmek, kavramı o alandaki çerçevesine oturtmak ve kıraatlerin mü- tevâtirliğinin ne ifade ettiğini ortaya çıkarmak, doğru bir anlayış açısından önemlidir. Bu sebeple İslâmî ilimlerin çeşitli dallarında görülen tevâtür teriminin kıraat ilminde ne anlam ifade ettiği bu çalışmamızda ele alınacaktır. Ayrıca hadis ve usûl âlimlerinin bu terime yük- ledikleri anlamla kıraat ulemâsının mütevâtir terimini anlayışları arasında hangi yönlerden farklılıklar bulunduğu üzerinde durulacaktır. Böylece kıraat ilminde kullanılan tevâtürün diğer ilim dallarında anlaşıldığı gibi bir tevâtür olmadığı ortaya konulacak ve kıraatlerle ilgili yanlış mefhumların giderilmesinde ve bu terimle ilgili bir anlam kaymasının önlenmesinde çalışmamızın kıraat ilmi alanına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kur’ân, Kıraat, Hadis, Usûl, Tevâtür. Geliş Tarihi/Received Date: 16.02.2021 Kabul Tarihi/Accepted Date: 24.09.2021 Araştırma Makalesi/Research Article Atıf/Citation: Türkmen, Ömer. “Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021), 547-569. https://doi.org/10.51447/uluifd.880829 Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 548 ▪ Ömer Türkmen A Unique Approach to The Case of “Tawātur” in The Science of Qurʾānic Recitations Abstract: Within the scope of Islamic sciences, various terms have been used by scholars to express the degree of acceptability of narrations. Among these terms, the term (tawātur/mutawātir) is considered on the highest level of acceptance. It is ordinary to come across the same terminology within varying branches of the Islamic knowledge domain. It is of utmost importance to establish meanings that correspond to these terms within the field of interest rather than defining it with an inexact definition of a framework from a different field of knowledge. In this study, the meaning of the term (tawātur) seen in various branches of Islamic sciences will be discussed within the realm of the science of Qurʾānic recitations (Qirāʾāt). In addition, the meaning attributed to this word by the scholars of ḥadīth opposed to the understanding of the recitation scholars will be focused on and emphasized. Thus, it is thought that our study will contribute to the elimination of misconceptions about (tawātur) and preventing a shift in meaning related to this term, by demonstrating that the (tawātur) used in the science of Qurʾānic recitation is not the (tawātur) that is used and understood in the other branches of Islamic sciences. Keywords: Qurʾān, Recitation, Ḥadīth, Method, Tawātur. [You may find an extended abstract of this article after the bibliography.] Giriş Kur’ân-ı Kerîm nesilden nesle, sahih kanallarla nakledilmiştir. Çeşitli zamanlar- da ve bölgelerde yaşamış olan ilim adamları bu konuda görüş birliği içerisindedir- ler. Kur’ân-ı Kerîm’in günümüze naklinin sıhhatiyle ilgili gelenekteki fikir birliğine rağmen nakil kanallarının sıhhatini ifade eden tevâtür kavramının mefhumunda farklılıkların zuhur ettiği görülmektedir. Bazı hadis ve usul âlimleri tevâtür kavra- mını “normal şartlarda yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan bir grubun baş- ka bir gruba aktarımı” şeklinde geniş bir anlamda ele almışlardır. Bazı ulemâ ise aynı terimi daha spesifik bir biçimde “belli bir ilim ve uzmanlık dalından olan ve yalan üzere birleşip anlaşmaları normal şartlarda mümkün olmayan bir grubun, benzeri bir başka gruptan yaptığı aktarım” anlamında ele almışlardır.1 Kıraat, hadis ve usul âlimlerinin tevâtür kavramına yükledikleri anlamın farklı- lığı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu farklılıktan kaynaklı olarak hadis ve usul âlimlerinin benimsedikleri anlam esas alındığı taktirde bazı kıraatler bu çerçevenin dışında kalacaktır. Çünkü hadis ve usûl âlimlerinin ortaya koyduğu tevâtür şartlarını, kıraatlerin Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ulaşan senetlerindeki rical adedi karşılamamaktadır. Mesele bu şekilde rivayet tekniği açısından ele alındığın- da kıraatlerin tevâtürü reddedilebilir. Kıraat âlimlerinin tevâtür mefhumu esas 1 Şemseddin Ebü’l-Hayr Muhammed b. Abdirrahman es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġîs bi-şerḥi Elfiyyeti’l-ḥadîs li’l- ʿIrâḳī, thk. Ali Hüseyin Ali (Mısır: Mektebetü’s-Sünne, 2003), 15. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 549 alındığında ise hadis, fıkıh ve usûl alanlarındaki ulemânın büyük bir kesiminin görüşleri reddedilmiş olacaktır. Dolayısıyla bu çalışmada, tevâtür kavramının mef- humu konusunda bazı sınıflandırmalar yapmak ve kıraat âlimlerince tevâtürün ne şekilde anlaşıldığını ortaya koymak suretiyle bu problem ele alınacaktır. Tevâtürlük meselesi veya kıraatlerin tevâtürlüğü ile ilgili ülkemizde çeşitli ça- lışmalar bulunmaktadır.2 Bizim çalışmamız bu çalışmalardan, kıraat ilmindeki tevâtür mefhumu ile diğer ilim dallarındaki tevâtür mefhumunu karşılaştırması ve her birini kendi alanında değerlendirmesi açısından daha sınırlı bir çalışma olup farklılık arz etmektedir. Bu nedenle kıraat ilmindeki tevâtür olgusuna farklı bir bakış açısıyla yaklaşılmış olacaktır. 1. Tevâtürün Tanımı Tevâtür kelimesi, sözlükte birbirini takip etmek, peşi sıra gelmek anlamına gel- mektedir. Birkaç şeyin, aralarında aralık ve müddet bulunmak suretiyle, aynı vetire, yani aynı vasıf üzere devam ederek art arda gelmesi anlamında olduğu da ifade edilmiştir. Üzerinde devam edilen düzenli bir yol, yöntem üzere anlamında “ على وترية denilmektedir. Vetire; bir şey üzere devamlılık göstermek, ondan ayrılmamak ”واحدة anlamında olup peşi sıra gelmek manası taşıyan tevâtür kelimesinden alınmadır. اخليل“ Atlar birbiri ardınca geldi.” cümlesinde geçen bu kelime bu anlamda / تتابعت kullanılmıştır.3 Tevâtür kelimesinin bu şekildeki sözlük anlamı terim anlamına da yansımıştır. Dolayısıyla kelimenin terim anlamı, sözlük anlamına yakındır. Ulemâ ıstılâhî manada tevâtürü birkaç şekilde tanımlamıştır: 1- Usûlcülere göre tevâtür “sayıyla tespit edilemeyecek kadar çok, adil ve birbi- rinden uzak yerlerde olmaları nedeniyle yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan bir grubun rivayetidir.” (Bu tanım, grubun ilk kişisinde olduğu gibi senetteki tüm 2 Bu alandaki çalışmalardan bazıları şunlardır: Osman Bayraktutan, Kırâatlerde Tevâtür Olgusu (Erzu- rum: Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2015); “Semantik Analiz Yöntemi Açısından Tevâtür Kavramı”, Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 5 (Nisan, 2015); “Kırâatlerin Tevâtürü Bağlamında Tenkîd Meselesi”, İlahiyat Araştırmaları Dergisi = Journal of Divinity Studies 2 (Ara- lık, 2014); “Tevâtür Kavramını Kullanan İlimler” İlahiyat Araştırmaları Dergisi = Journal of Divinity Stu- dies 11 (Haziran, 2019); Süleyman Ateş, “Kırâatlarda Tevatür Meselesi” Kur’ân ve Tefsir Araştırmaları: Kıraat İlmi ve Problemleri-IV (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2002Ekim, 2001); Mehmet Ünal, “Kıraat Kriter- leri Bağlamında Kıraatlerin Tevatürü Meselesi ve Şia’nın Buna Bakışı” Milel ve Nihal: İnanç, Kültür, ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi 3 (Aralık, 2011); Sıtkı Gülle’nin “Kıraatlerde Tevatür Olgusu” Tarihten Gü- nümüze Kıraat İlmi: Uluslararası Kıraat Sempozyumu (İstanbul: DİB Yayınları, 2015) Hüseyin Hansu, Mü- tevatir Haber (Van: Bilge Adamlar Yayınları, 2008). 3 Muhammed b. Mükerrem İbn Manzûr, Lisânu’l-ʿArab (Beyrut: Dâru Sadır, ts.), 5/276; Muhammed b. Ebî Bekr b. Abdilkādir er-Râzî, Muḫtârü’ṣ-ṣıḥâḥ, thk. Mahmûd Hâtır (Beyrut: Mektebetü Lübnân Nâşirûn, 1995), 295; H. Yunus Apaydın, “Mütevâtir”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2006), 32/208. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 550 ▪ Ömer Türkmen ravîleri kapsayacak şekilde senedin son ravîsi için de geçerlidir.) Kur’ân’ın, beş vakit namazın, rekât sayılarının, zekât miktarlarının rivayeti örnek olarak verilebi- lir.4 2- Muhaddislere göre mütevâtir hadis “yalan üzere birleşmeleri normal şartlar- da imkânsız olan çok sayıdaki kişinin rivayet ettiği hadis”tir. Buna göre senedindeki tabakaların her birinde çok sayıda kişinin birleşip bu haberi uydurmalarının müm- kün olmadığına aklen hükmedilen ravilerin rivayet ettiği hadis ya da haber bu kap- samdadır. Mütevâtir rivayetin şartları şunlardır: Ravilerinin çok sayıda olması, söz konusu çokluğun rivayet senedindeki tabakaların hepsinde var olması, bu ravilerin yalan üzere birleşmelerinin normal şartlarda imkânsız olması ve haberlerinin kay- nağının duyusal verilere dayanmasıdır.5 3- Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’ye göre tevâtür “yalan üzere birleşmelerinin aklen mümkün görülmediği bir topluluğun naklettiği haber”6 olarak tanımlanmıştır. Tüm bu tanımlar çerçevesinde ilim adamlarının tevâtür kelimesini yalnızca te- rim anlamıyla değil sözlük anlamını kastederek de kullandıkları tespit edilmiştir. Belirli bir şeyi haber veren kimselerin birbiri ardınca aynı haberi iletmeleri kesin bilgiye delalet eder. Dolayısıyla belirli bir haberin aynı haliyle peş peşe nakledilmiş olmasının yakîn bilgi ifade etmesi sözlük anlam ile terim anlam arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Tevâtür kelimesi daha sonra ıstılahen kesintisiz olarak birbiri- ni takip etme anlamında husûsî manaya evrilmiştir.7 2. Tevâtürün Kesin Bilgi İfade Etmesi İlim adamları mütevâtir haberin kesin bilgi ifade ettiği konusunda hemfikirdir- ler. Söz konusu haberin, uzak belde veya şehirlerle ilgili olması, güncel olması ya da peygamber kıssaları veya tarihî meseleler gibi geçmiş yüzyılları ilgilendiren bir 4 Abdülazîz b. Ahmed b. Muhammed el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr şerḥu Uṣûli’l-Pezdevî (Kahire: Dârü’l- Kitâbi’l-İslâmî, ts.), 2/351; Abdülkerim Zeydan, Fıkıh Usûlü, çev. Ruhi Özcan (İstanbul: İFAV Yayınları, 1993), 146, 161; Hayreddin Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku (İstanbul: Ensar Neşriyat, 1987), 112, 118. 5 Mahmûd b. Ahmed Tahhân, Teysîru muṣtalaḥi’l-ḥadîs (Riyad: Mektebetü’l-Maârif, 2010), 23-24; Zafer Ahmed et-Tehânevî, Yeni Usûl-i Hadîs (İzmir: Türkiye Öğretmenler Vakfı, 1982), 35; İsmail Lütfi Ça- kan, Hadis Usûlü Şekil ve Örneklerle (İstanbul: İFAV Yayınları, 1991), 106; Talat Koçyiğit, Hadis Usulü (Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1993), 87. 6 Cemʿiyyetü’l-mecelle, Mecelletü’l-aḥkâmi’l-ʿadliyye, thk. Hevâvînî Necîb (Arambağ-Karaçi: Kârhâne Ticâret Kütüb, ts.), 338, md. 1677; Ali Haydar, Dürerü’l-ḥükkâm şerḥi Mecelleti’l-aḥkâm (Beyrut: Dârü’l- Cîl, 1991), 4/330. 7 Hasan Sâlim Avad Hebşân, et-Tevâtür fi’l-ḳırâʾâti’l-Ḳurʾâniyye ve mâ üsîre ḥavleḥû min şübühât (Dubai: Caizetu Dubai ed-Devliyye li’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm, 2013), 232. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 551 mevzu olması arasında herhangi bir fark yoktur.8 Bundan dolayıdır ki ulemâ mü- tevâtir haberin bilgi ifade etmesini ön plana çıkarmıştır. Bu bağlamda bazı ilim adamlarının konuya dair görüşlerine yer vermek isabetli olacaktır. 1- İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî (ö. 478/1085): “Haber verenlerin doğru sözlü olmalarıyla bilginin hâsıl olması belli bir sınıra ve belli bir sayıya bağlı değildir. Ancak doğru sözlü olma karineleri sabit olduğu takdirde bilgi de sabit olur.”9 2- İmam Gazâlî (ö. 505/1111): “İmdi zorunlu bilginin hâsıl olmasıyla sayının tam olduğunu anlarız. Yoksa bilginin hâsıl olduğuna dair sayının tam olması deliline dayandığımızdan değildir.”10 Gazâlî görüşünü şu sözlerle pekiştirmektedir: “Mü- tevâtir haberin ölçüsü bilgi ifade etmesidir. Buna göre sözü edilen grubu oluşturan kimseler bir haber verseler ve onların verdiği haber bilgi ifade etse, bunun mü- tevâtir olduğunu biliriz. Bilgi ifade etmediği zaman ise mütevâtir olmadığını anla- rız. Mütevâtir olmaması, ya mütevâtirin şartlarından birinin bulunmaması ya da bir mani olması nedeniyledir… Bu belli bir sayıya bağlı değildir. Bin-iki bin olarak var- sayılan bir sayı söz konusu olduğu için çoğunluğa göre bu miktar yeterlidir. Yoksa o çokluktaki insanlardan yalan hâsıl olması, akıl sahibi kimselerce zaten uzak görül- mektedir. Bu ve diğer şartların hâsıl olmasındaki referans, bulunurluktur. Buna göre işiten kişi, tevâtür üzere verilen haber konusunda kendisini bilgi edinmiş ola- rak bulursa, bu ve diğer şartın bulunduğu öğrenilmiş olur. Aksi halde diğer şartların var olmadığı anlaşılır.”11 3- İbn Kudâme el-Makdisî (ö. 620/1223)12: “Mütevâtir, bilgi ifade eder ve hakkın- da başka bir delil olmasa da tasdiki vaciptir. Haberler içinde mütevâtir dışında yalın olarak doğruluğu bilinen başka bir haber bulunmamaktadır. Onun dışındaki haber- lerin doğruluğu ise, o haberin kendi dışındaki bir başka delil ile bilinmektedir.”13 8 Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd ez-Zâhirî İbn Hazm, el-Muḥallâ (Beyrut: Dârü’l-Âfâkı’l-Cedîde, ts.), 1/7; İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî Abdülmelik b. Abdullah b. Yûsuf el-Cüveynî, el-Burhân fî uṣûli’l-fıkḥ, thk. Abdülazîm Mahmûd et-Tayyîb (Mansura: Dârü’l-Vefâ, 1418), 1/368. 9 Cüveynî, el-Burhân fî ʿuṣûli’l-fıkḥ, 1/374; Saʿdeddin Mesud b. Ömer b. Abdullah et-Taftazânî, Kelam İlmi ve İslâm Akâidi: Şerhu’l-Akâid (İstanbul: Dergah Yayınları, 1991), 111. 10 Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed Gazâlî, el-Müstaṣfâ min ilmi’l-uṣûl, (Beyrut: Dârü’l-Fikr, ts.), 108. 11 Ali b. Abdilkâfî es-Sübkî, el-İbhâc fî şerḥi’l-Minhâc: şerḥ ʿalâ Minhâci’l-vüṣûl ilâ ʿilmi’l-uṣûl li’l-Beyżâvî, (Beyrut: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1404), 2/288-290.) 12 Adı Muvaffakuddîn Abdullâh b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî olup Hanbelî mezhebindendir. 541/1147 yılında Kudüs yakınlarında bulunan Nablus’a bağlı Cemmâîl kö- yünde dünyaya gelmiştir. 620/1223 yılında vefat etmiştir. Müçtehit bir ilim adamı olan İbn Kudâme’nin bazı eserleri şunlardır: Ravżatü’n-nâẓır, Zevâʾidü’l-Kâfî ʿale’l-Ḫıraḳî; İbnü’l-İmad, Şeẕeratü’ẕ- ẕeheb fî aḫbâri men ẕeheb, 5/88; Ziriklî, el-Aʿlâm, 4/67; Ferhat Koca, “İbn Kudâme, Muvaffakuddin”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1999), 20/139-142. 13 Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed İbn Kudâme el-Makdisî, Ravża- tü’n-nâẓır ve cünnetü’l-münâẓır, thk. Abdülazîz Abdurrahmân Saîd (Riyad: Câmiatü’l-İmâm Muham- Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 552 ▪ Ömer Türkmen 4- ed-Dihlevî (ö. 1176/1762)14 “Mütevâtirliğin ölçüsü, ravilerin sayısında veya niteliklerinde değil, insanların kalplerinde bıraktığı kesin bilgidedir.”15 demiştir. 5- Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’de mütevâtirliğin kesin bilgi ifade ettiği vurgulana- rak “Tevâtür kesin bilgi ifade eder.”16 ve “Mütevâtirlikte haber verenlerin belirli bir sayıda olmaları söz konusu değildir. Ama yalan üzere hemfikir olmaları aklen mümkün olmayan kalabalık bir grup olmaları lazım gelir.”17 sözlerine yer verilmiş- tir. 3. Kıraat İlmi ve Diğer İlim Dallarına Göre Tevâtür Mefhûmu Kıraat ilminde kullanılan tevâtür kavramı, belli bir sayı ile sınırlandırma şartı koşulmayan tevâtür kurallarına dair bilgiyi ifade etmektedir.18 Bu kavram, İbnü’l- Cezerî’nin tevâtürle ilgili olan şu tanımıyla tam olarak örtüşmektedir: “Tevâtürle, bir sayı belirlenmeksizin senedin sonuna dek bir grubun bir başka gruptan rivayet ettiği, kesin bilgi ifade eden nakli kastediyoruz. Doğru olan budur.”19 Tevâtürün ifade ettiği bilgi kıraat âlimlerine göre, zarurî ve nazarî20 olmak üzere ikiye ayrıl- maktadır. Kıraat ilmine göre tevâtürün ifade ettiği zarurî bilgi ile kastedilenin Kur’ân-ı Kerîm olduğu söylenebilir. Zarurî bilgi Kur’ân-ı Kerîm açısından değerlendirildiğin- med b. Suûd, 1399), 1/ 93; Gazâlî, el-Müstaṣfâ min ʿilmi’l-uṣûl, 112. 14 Adı Ahmed b. Abdirrahîm b. Vecîhiddîn ed-Dihlevî el-Fârûkî’dir. Şah Veliyyullâh olarak tanınmakta- dır. 1114/1703 yılında Hindistan’ın Delhi şehrine bağlı Muzaffernagar’da dünyaya gelmiş olan Dih- levî, hadis, tefsir, fıkıh ve usûl âlimidir. Vefat ettiği 1176/1762 yılına dek eğitim öğretim faaliyetleri- ni sürdürmüştür. el-Fevzü’l-kebîr fî uṣûli’t-tefsîr, el-İnṣâf fî beyâni sebebi’l-iḫtilâf beyne’l-fuḳahâʾi ve’l- müctehidîn eserlerinden bazılarıdır. Ömer Rıza Kehhâle, Muʿcemu’l-müellifîn terâcimü muṣannifi’l- kütübi’l-ʿArabiyye (Beyrut: Dârü İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts.), 13/169; Ziriklî, el-Aʿlâm, 1/149; Mehmet Erdoğan, “Şah Veliyyullah”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2010), 38: 260-262. 15 Ahmed b. Abdürrahîm Veliyyullah ed-Dihlevî, el-İnṣâf fî beyâni esbâbi’l-iḫtilâf, thk. Abdülfettah Ebû Gudde (Beyrut: Dârü’n-Nefâis, 1404), 50. 16 Cemʿiyyetü’l-mecelle, Mecelletü’l-aḥkâmi’l-ʿadliyye, 351, md. 1733. 17 Cemʿiyyetü’l-mecelle, Mecelletü’l-aḥkâmi’l-ʿadliyye, 352, md. 1735. 18 Karaçam, En Büyük Mucize: Kur’ân-ı Kerîm’in İlmî ve Edebî Sırları, 75. 19 Ebü’l-Hayr Şemseddin Muhammed b. Muhammed b. Muhammed İbnü’l-Cezerî, Müncidü’l-muḳriʾîn ve mürşidü’ṭ-ṭâlibîn (Mekke: Dârü Âlemi’l-Fevâid, 1406), 80. 20 Tevâtüre yakın anlamlı kavramlara ve bunlardan sayılmış olan zarûrî bilgi ile ilgili daha ayrıntılı mâlumât için Osman Bayraktutan’ın “Kırâatlerde Tevâtür Olgusu” isimli doktora tezine ve “Seman- tik Analiz Yöntemi Açısından Tevâtür Kavramı” makalesine bakılabilir. Osman Bayraktutan, Kırâat- lerde Tevâtür Olgusu (Erzurum: Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2015), 19-35; “Semantik Analiz Yöntemi Açısından Tevâtür Kavramı”, Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Der- gisi 5 (Nisan, 2015), 103-110. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 553 de oldukça önemli iki temele dayanmaktadır. Birincisi ümmetin Kur’ân-ı Kerîm’i nesilden nesle okuyarak tevârüs ettirmesi; ikincisi ise Hz. Osman’ın imam mushafı- nın imlâsı ve bunun Müslüman beldelerde intişarıdır. Tevâtürün ifade ettiği nazarî bilgi ise hadis, usûl, fıkıh veya kıraat âlimlerince tevâtürün farklı manalara delalet etmesi gibi sadece belli bir gruba mahsus olan husûsî tevâtürtür. Buna göre husûsî tevâtürün ölçüsü, tevâtürde aranan diğer şart- larla birlikte naklin gerçekleşmesidir.21 Bununla birlikte tevâtür teriminin kıraat ilmi alanına müteahhir dönemde dahil olduğu gözlemlenmektedir. Erken dönem kıraat eserlerine bakıldığında kıraatlerin mütevâtirlik vechesinden değerlendirilmedikleri görülmektedir. İbn Cerîr et- Taberî’nin (ö. 310/923), tefsirinde kıraatlerle ilgili pek çok izah ve açıklamalarda bulunmasına rağmen kıraatlerin mütevâtirliğine hiç değinmemiş olması mühimdir. Aynı şekilde İbn Mücahid (ö. 324/936) de Kitabü’s-Sebʿa’daki kıraatler için mü- tevâtirlikten bahsetmemiştir. İbn Mücahid’den hemen sonra kaleme alınan yedi kıraatin tevcihi ile ilgili eserlerden İbn Haleveyh’in (ö. 370/980) el-Ḥucce fi’l- ḳırâʾâti’s-sebʿ adlı eserinde de yedi kıraat için “el-kırâʾe el-meşhûra” tabiri kullanılmış ve kıraatler için tevâtürden bahsedilmemiştir. Dolayısıyla mütevâtirlik meselesi erken dönemin meselesi değildir. Kıraat, tefsir ve nahiv alanlarındaki muhakkik ulemâ tevâtür veya mütevâtir kıraat terimini kullanmamışlardır.22 Hatta mütekad- dimûn kıraat âlimleri nezdinde tevâtür terimi lafzen de tanınmış değildir. Eserle- rinde tevâtür lafzı bulunmamakta, bunun yerine tevâtürün anlamını yansıtacak başka terimler kullanmışlardır. Genelin kıraati, beldenin kıraati, çoğunluğun kıraati, yaygın kıraat, seçilen kıraat, meşhur kıraat gibi kıraatin yaygınlığına, tanınırlığına, şöhretine delalet eden çeşitli terimler ve lafızlar kullanılmıştır. Söz konusu terimler hicrî 7. yüzyılın ortalarına kadar kıraat, tefsir ve nahivle ilgili eserlerde görülmek- tedir.23 Kur’ân kıraatleriyle ilgili olarak tevâtür terimi daha sonraları, tam olarak ifade etmek gerekirse, hicrî 8. yüzyıl sonlarında ve sonrasında görülmeye başlan- mıştır. Kıraat ve diğer ilimlerdeki tevâtür mefhumunun mukayesesi durumunda bazı farklılıklarla karşılaşılmaktadır. Kıraat âlimleri nazarındaki mütevâtirin usul, hadis, fıkıh âlimleri ve diğer ilim adamları nazarındaki mütevâtirle farklılık arz etmesi kıraat ilmi alanına giren materyalin diğer ilim dallarındakinden farklı olması sebe- biyledir. Kıraat âlimleri Kur’ân-ı Kerîm’i ve kıraatlerini her türlü şüpheden uzak, kesin bir yolla almaktadırlar. Kıraat âlimlerinin tevâtür mefhumu, usul âlimlerinin tevâtür mefhumu ile karşılaştırılacak olursa; öncelikle usûlcülerin tevâtür için 21 Hebşân, et-Tevâtür fi’l-ḳırâʾâti’l-Ḳurʾâniyye ve mâ üsîre ḥavlehû min şübühât, 236. 22 Mehmet Emin Maşalı, Tarihi ve Temel Meseleleriyle Kıraat İlmi (İstanbul: OTTO Yayınları, 2016), 101- 103; Mehmet Ünal, “Kırâat Kriterleri Bağlamında Kırâatlerin Tevâtürü Meselesi ve Şia’nın Buna Ba- kışı”, Milel ve Nihal 8/3 (01 Eylül 2011), 83. 23 Hebşân, et-Tevâtür fi’l-ḳırâʾâti’l-Ḳurʾâniyye ve mâ üsîre ḥavlehû min şübühât, 240; Ömer Özbek, “İbnü’l- Cezerî’nin Kırâatlerin Mütevâtirliği Meselesine Bakışı”, Bilimname 36 (31 Ekim 2018), 564. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 554 ▪ Ömer Türkmen belirledikleri, senetteki ravîlerin tümünün aynı özelliklere sahip olması gibi şartla- rın kıraatlerin mütevâtirliği için gereksiz olduğu görülür. Çünkü kıraat konusunda en azından aynı belde içinde; Kur’ân-ı Kerîm ile ilgili olarak da ümmet içinde icmâ‘a konu olan muazzam bir çoğunluk bulunmaktadır. Dolayısıyla kıraatlerin tevâtürü husûsunda, kıraatlerin şöhret vasfı, râvîlerinin tüm senet boyunca aynı özellikte olmasını gereksiz kılmaktadır. Ulemânın bu konuyla ilgili değerlendirmelerine Şevkânî’nin (ö. 1250/1834) Ney- lü’l-evṭâr adlı eserinde kabirlere yönelerek namaz kılmayı ve kabristanda namaz kılmayı yasaklayan hadisleri, kimse tarafından terk edilmesi caiz olmayan mü- tevâtir hadisler olarak değerlendirmesi örnek verilebilir. Bu değerlendirmeye iliş- kin olarak Hafız el-Irâkî (ö. 806/1404) şunları ifade etmiştir: “Tevâtür ile kastettiği usul âlimlerinin dile getirdikleri gibi senetteki ravilerden her birinin, yalan üzere birleşmeleri imkânsız olan bir grubu ifade etmesidir. Bunların aktardığı rivayet ise, öyle değildir. Çünkü söz konusu hadisler âhâd haberlerdir. Tevâtür değerlendirme- siyle meşhurluk nitelemesini kastetmişse, bu yakın görülen bir değerlendirmedir. Hadisçiler mütevâtir ifadesiyle genellikle meşhur olanı kastetmektedirler.”24 Kıraat ilmi alanında usûlcülerden farklı olarak mütevâtir mefhumunu karşıla- mak üzere müstefîz terimi kullanılabilir. Bu terim, kıraatlerin mütevâtirliğini değer- lendirmede daha sağlıklı bir yöntem olabilir. Müstefîz (istifâza) usul âlimlerine göre aktaranlarının sayısı üçten fazla olan riva- yetler için kullanılan bir terim25 olup mütevâtir ile âhâd haber arasındaki bir dere- cedir. Bu derece insanlar tarafından yaygın olarak görülmektedir.26 Diğer bir ta- nımda istifâza’nın insanların bahis konusu ettikleri ve aralarında yaygın bir hal almış iştihâr olduğu dile getirilmiştir. Hanefi ilim adamları rivayetleri âhâd, meşhûr (müstefîz) ve mütevâtir olarak üç kısma ayırmışlardır.27 Müstefîzi diğer ikisinin arasında kalan bir mertebe olarak değerlendirerek Kur’ân’ın geneline ait görmüşler ve mütevâtir konumunda olduğunu ifade etmişlerdir. Bazı Hanefi ilim adamları da müstefîzi, mütevâtirin kısımlarından biri olarak kabul etmişlerdir.28 Taberî’nin (ö. 310/923) “ ِالطَّرْي Âl-i İmrân, 3/49) kıraatine ilişkin şu sözleri) ”َكَهْي َئِة müstefîz kıraate örnek verilebilir: “Burada benim en beğendiğim kıraat, [kelimele- rin] her ikisinde de çoğul olarak [yer aldığı] “ ِِرْي فَأَنْ ُفُخ فِْيِه فَ َيُكْوُن َطرْيَاً ِبِِْذِن للا şeklindeki ”َكَهْي َئِة الطَّ 24 Muhammed b. Ali eş-Şevkânî, Neylü’l-evṭâr şerḥu Münteḳa’l-aḫbâr (Beyrut: Dârü’l-Cîl, 1973), 2/136. 25 Ebû Abdullah Muhammed b. Abdurrahman el-Mağribî, Mevâhibü’l-Celîl li-şerḥi Muḫtaṣarı Ḫalîl, (Bey- rut: Dârü’l-Fikr, 1398), 2/384; Zekeriya Güler, “Müstefîz”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İs- tanbul: TDV Yayınları, 2006), 135. 26 Muhammed b. Ali eş-Şevkânî, İrşâdü’l-fuḥûl ilâ taḥḳīḳi’l-ḥaḳ min ilmi’l-uṣûl, thk. Muhammed Saîd Bedrî (Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1992), 94. 27 Zeydan, Fıkıh Usûlü, 163; Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku, 118; Koçyiğit, Hadis Usulü, 125. 28 Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Ṭuruḳu’l-ḥükmiyye fi’s-siyâseti’ş- şerʿiyye (Kahire: Matbaatü’l-Medenî, ts.), 294. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 555 kıraattir. Çünkü ayette belirtilen bu durum Hz. İsa’nın sıfatı olup bunu Allah’ın izniyle yapmaktadır ve bu kıraat mushafın imlâsına da uyumludur. Mananın sıhhati ve kıraatin müstefîz olmasının yanında mushaf imlâsıyla uyumlu olan bu kıraat; mushafa aykırı bir okuyuşu tercih etmekten daha çok hoşuma gitmektedir.”29 Ta- berî bir başka yerde de şöyle söylemiştir: “قَ ْوََلُم َكاَن ”َوَما (Âl-i İmrân, 3/147) ayetindeki mansûb okuyuş, çeşitli beldelerdeki kıraat âlimleri- nin hüccetten tevarüs ederek müstefîz nakil yoluyla üzerinde icmâ etmiş olmaları sebebiyledir.”30 Kıraat ilminde bir kıraatin kabulü için belirledikleri ölçütlerden biri söz konusu kıraatin çeşitli karinelerle örülü olmasıdır. Çünkü karineler de bilgi sağlayabilir. Karinelerin haberlere katılması ve bazı karinelerin haberi aktaran kişilerin sayısı yerine geçebilmesi mümkün görülmektedir.31 Bir diğer ölçütleri de söz konusu kıraatin Müslümanlar tarafından kabulle karşılanmasıdır. Bu konuda Müslümanla- rın öncü ilim adamlarına ait çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Örneğin bunlardan birinde Ahmed b. Hanbel “Bana en sevimli gelen kıraat Nâfi’nin, o olmazsa Âsım’ın kıraatidir.”32 demiştir. Zehebî’nin ifadeleri şöyledir: “O -kıraat imamı Yaʿkūb el- Hadramî- kendi kıraatini Basra’da insanlara aleni olarak öğretirdi… İnceleme ve araştırmalardan sonra gördüğümüz kadarıyla kıraat âlimlerinden, fakihlerden, salih zatlardan, gramer âlimlerinden ve Reşîd, Emîn ve Me’mûn gibi halifelerden hiçbiri kesinlikle onun kıraatine karşı çıkıp reddetmiş ve onun bu kıraatine mâni olmuş değildir. Herhangi bir kimse karşı çıkmış olsaydı, bu durum nakledilirdi. Yaʿkūb bu kıraatle meşhur olmuş ve bu kıraati Irak’ta talebelerine öğretmiştir. Basra Camii imamı da mihrapta uzun yıllar boyunca bu kıraati devam ettirmiştir. Ama hiçbir Müslüman karşı çıkıp reddetmemiş, tam aksine insanlar bu kıraati ka- bulle karşılamışlardır.”33 Hanefiler “Her ne kadar kıraatlerin ve rivayetlerin tamamı sahih ve fasih olsa da bizim hocalarımız Ebû Amr’ın kıraatini ve Âsım kıraatinin Hafs rivayetini tercih etmişlerdir.”34 demişlerdir. Netice itibariyle kıraatlerle ilgili tevâtürde sayı husûsunda sınırlandırılamaz bir çoğunluk söz konusudur. Ayrıca kesin bilgi ifade eden çeşitli karineleri de berabe- rinde bulundurması ve bu karinelerin haberi aktaran kişi sayısından daha önemli olması sebebiyle kıraatler âhâd haber ile aynı kategoride değerlendirilemez. 29 Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmiʿu’l-beyân fî tefsîri’l-Ḳurʾân, thk. Mahmûd Muhammed Şâkir (Mısır: Dârü’l-Meârif, ts.), 3/275. 30 Taberî, Câmiʿu’l-beyân, 7/273. 31 Makdisî, Ravżatü’n-nâẓır ve cünnetü’l-münâẓır, 1/95. 32 Muhammed b. Hüseyin el-Ferrâ Ebû Yaʿlâ, Ṭabakâtü’l-Ḥanâbile, thk. Muhammed Hamid el-Fîkî (Bey- rut: Dârü’l-Ma’rife, ts.), 1/212. 33 Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâ, 10/170. 34 Muhammed Emin b. Ömer b. Abdülazîz ed-Dımaşkî İbn Âbidîn, Ḥâşiyetu Reddi’l-muḫtâr ʿale’d-Dürri’l- muḫtâr (Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1386), 1/541. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 556 ▪ Ömer Türkmen Günümüzde on kıraat olarak bilinen mevcut kıraat birikimini bu açıdan değer- lendirecek olursak, bunların müstefîz olarak intişarının ve Müslümanların bunları hoşnutluk, kabul ve teslimiyetle karşılamalarının sebebi, mütevâtir Osman imlasıy- la muvafakatının yanı sıra onu âhâd haber olmaktan çıkaran çeşitli karinelerle örülü olmasıdır.35 Tevâtür teriminin çeşitli ilim dallarının terminolojisinde bulunması, onun ıstı- lahî olarak bu alanların hepsinde aynı manayı karşılama zorunluluğu olduğu sonu- cunu ortaya çıkarmaz. Nitekim senedin sıhhatinin en önemli şart olarak kabul edi- lip bazı diğer karinelerle desteklenen kıraatlerin sahihliği hususunda, tevâtür ilk dönemlerde de aranan bir özellik değildi. Dolayısıyla diğer ilimlerde kullanılan tevâtür terimini kıraat ilminde kıraatler için kullanmak ve tevâtür şartlarını taşı- mayan kıraatleri reddetmek gibi peşin hükümlü bir görüşün doğru olmayacağı kanaatini taşımaktayız. 4. Mevcut Kıraat Birikimi ve Mütevâtirlik Açısından Değerlendirilmeleri: Terim anlamı bakımından kırâât, “Kur’ân kelimelerinin eda keyfiyetlerini ve bu kelimelerdeki ihtilafları ravilerine nispet ederek konu edinen bir disiplindir.”36 Yahut kırâât, Kitâbullah’ı lehçe, irâb, hazf-isbât, harekeli okuma-sükûnlu okuma, fasl–vasl ve ibdal gibi telaffuz keyfiyetleri açısından nakledenlerinin ittifak ve ihti- laf ettikleri okuyuşları ele alan ilim dalıdır. Ya da lehçe, irâb, hazf–isbât ve fasl–vasl gibi hususlarda kıraat âlimlerinin birbirlerine ittifak ve ihtilaflarının nakle dayalı olarak bilinmesini sağlayan ilim dalı olarak tanımlanması da mümkündür.37 Bu tanımlara göre kıraat ilmi Kur’ân-ı Kerîm lafızlarının doğru telaffuzlarını, bu lafız- ların eda keyfiyetlerini ve Kur’ân’ın indirildiği yedi harf kapsamındaki kıraat vecih- lerinin belli bir kurala bağlanıp disipline edilmesini sağlayan ilimdir.38 Sahabiler Kur’ân-ı Kerîm’i kıraatleriyle birlikte Hz. Peygamber’den almışlardır. Sahabilerin (r.a.) çeşitli beldelere dağılmaları sonucunda kıraatler de yayılmıştır. Hz. Osman’ın (r.a.) mushaf gönderdiği her bir beldenin halkına sahabiler, Kur’ân-ı Kerîm’i talim ettirmeye başlamışlardı. Her bir sahabi insanlara Kur’ân’ı öğretirken bizzat Hz. Peygamber’den (s.a.v.) ahzettiğini veya Hz. Peygamber’den ahzetmiş olan sahabiden öğrendiğini esas alarak öğretimde bulunmaktaydı. Böylece kıraatler sahabilerin ve onlardan kıraatleri ahzeden tâbiîn ve tebe-i tâbiînin çeşitli beldelere 35 Hebşân, et-Tevâtür fi’l-ḳırâʾâti’l-Ḳur’âniyye ve mâ üsîre ḥavlehû min şübühât, 242. 36 İbnü’l-Cezerî, Müncidü’l-muḳriʾîn ve mürşidü’ṭ-ṭâlibîn, 49; Ali Turgut, Tefsir Usûlü ve Kaynakları (İstan- bul: İFAV Yayınları, 1991), 126. 37 Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî, Leṭâʾifü’l-işârât li-fünûni’l-ḳırâʾât, thk. Şeyh Âmir es-Seyyid Osmân - Abdussabûr Şâhîn (Kahire: el-Meclisü’l-Aʿlâ li’ş-Şüʾûni’l-İslâmiyye, 1972), 1/170. 38 İsmail Karaçam, En Büyük Mucize: Kur’ân-ı Kerîm’in İlmî ve Edebî Sırları (İstanbul: Yeni Şafak Gazetesi, 2005), 169-170. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 557 dağılmalarıyla intişar etmiş; sahih telakkî ve muttasıl senetlerle günümüze dek ulaşmıştır.39 Kur’ân kıraatlerinin Hz. Peygamber’e (s.a.v.) dayanması veya başka bir ifadeyle Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sahih senetlerle gelmesi sebebiyle kıraatlerde rey ve içtihad söz konusu değildir. Bu açıdan kıraatlerin kıraat imamlarına nispeti, kıraati bu imamların tercih etmeleri, o kıraati bırakmadan sürdürmeleri ve nihayetinde o kıraatle tanınıp meşhur olmaları sebebiyledir. Böylece söz konusu kıraatler bu imamlara nispet edilmiş, bu kıraati öğrenmek maksadıyla insanlar kendilerine yönelmiştir. Ebû Amr Osmân b. Saîd ed-Dânî (ö. 444/1053) bu bağlamda şöyle söy- lemiştir: “Yüce Allah’ın inzal buyurduğu her bir harfin Übey, Abdullah, Zeyd gibi sahabilere (r.a.) nispet edilmesi, o zatın söz konusu harf konusundaki zabtının daha güçlü olması, daha çok kıraat etmesi ve ettirmesi, o harfi/vechi bırakmayıp çoğun- lukla ona eğilim göstermesinden başka bir nedene dayanmamaktadır. Çeşitli belde- lerdeki imamlara harflerin ve kıraatlerin nispeti de benzer şekildedir. Bununla kas- tedilen şudur: Sözü geçen kâri, sözü geçen imam o kıraati dilin o vechine göre ter- cih etmiş, o vechi diğerlerine tercih etmiş ve onda devamlılık göstermiştir. Nihaye- tinde bu vecihle tanınıp meşhur olmuş ve bu vechi öğrenmek üzere talebeler ona teveccüh göstermişlerdir. Bu nedenle söz konusu vecih, kıraat âlimleri içinde sade- ce o zata nispet edilmiştir. Bu nispet icat, rey ve içtihattan kaynaklanan bir nispet olmayıp tercihte bulunmak ve o kıraatte devamlılık göstermek nedenlerine dayan- maktadır.”40 İbnü’l-Cezerî’nin (ö. 833/1429) ifadelerine göre; “Belli bir kıraatin belli bir imama nispet edilmesi icma sebebiyledir. İlim merkezi şehirlerin halkı o kıraate göre okumakta ve nesilden nesle o kıraati birbirlerinden aktarmaktaydılar. Her- hangi bir kimse belde halkının kıraatinden farklı bir okuyuşla münferit kalsa, hiç kimse ona muvafakat göstermezdi. Aksine o kıraatten kendileri uzak durdukları gibi başkalarının da uzak durmalarını talep ederlerdi.”41 Kur’ân-ı Kerîm’i kıraatleriyle birlikte Hz. Peygamber’den almış olan sahabilerin (r.a.) çeşitli beldelere dağılmaları sonucunda kıraatler de yayılmıştır. Hz. Osman’ın (r.a.) mushaf gönderdiği her bir beldenin halkına sahabiler, Kur’ân-ı Kerîm’i talim ettirmeye başlamışlardı. Her bir sahabi insanlara Kur’ân’ı öğretirken bizzat Hz. Peygamber’den (s.a.v.) ahzettiğini veya Hz. Peygamber’den ahzetmiş olan sahabi- den öğrendiğini esas alarak öğretimde bulunmaktaydı. Böylece kıraatler sahabilerin ve onlardan kıraatleri ahzeden tâbiîn ve tebe-i tâbiînin çeşitli beldelere dağılmala- rıyla intişar etmiş; sahih telakkî ve muttasıl senetlerle günümüze dek ulaşmıştır.42 39 Ebü’l-Hayr Şemseddin Muhammed b. Muhammed b. Muhammed İbnü’l-Cezerî, en-Neşr fî’l-ḳırâʾâti’l- ʿaşr, thk. Ali Muhammed Dabbâʾ (Beyrut: Dârü’l-Fikr, ts.), 1/8; Karaçam, En Büyük Mucize: Kur’ân-ı Kerîm’in İlmî ve Edebî Sırları, 170-171. 40 Ebû Amr Osman b. Saîd ed-Dânî, el-Aḥrufü’s-sebʿatü li’l-Ḳurʾân, thk. et-Tahhân Abdülmüheymin (Cid- de: Dârü’l-Menar, 1997), 61; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr fî’l-ḳırâʾâti’l-ʿaşr, 1/52. 41 İbnü’l-Cezerî, Müncidü’l-muḳriʾîn ve mürşidü’ṭ-ṭâlibîn, 207. 42 İbnü’l-Cezerî, en-Neşr fî’l-ḳırâʾâti’l-ʿaşr, 1/8; Karaçam, En Büyük Mucize: Kur’ân-ı Kerîm’in İlmî ve Edebî Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 558 ▪ Ömer Türkmen Yedi harf ruhsatına bağlı olarak sahabe ile başlayan tabiîn, tebe-i tabiîn dönemi itibariyle artış gösteren Kur’ân kıraatlerindeki farklılıklar ulemâyı, bu ilimden uzak halk tabakasının daha fazla karışıklığa sürüklenmesi, Kur’ân ve kıraatler hususûnda anlaşmazlıkların çoğalacağı endişesine sürüklemişti. Ulemâ bu durumun endişe veren bir hale dönüşeceğinden kaygılanarak makbul-sahih kıraatlerle ilgili selef ulemanın birikiminden ve onların kıraatlerle ilgili uygulamalarından istifadeyle birtakım kurallar ve rükünler belirlediler. Bu kaide ve rükünler, ulemânın sahih kıraatin şaz kıraatlerden temyizini ortaya koymak amacıyla oluşturduğu ölçütler- dir. Bu rükünlerden birini sağlamayan okuyuş, kıraatin bâtıl ve merdûd kabul edil- mesine neden olur. Kıraatlerin; sahih-muttasıl bir senetle nakledilmiş olması, bir ihtimalle de olsa mushaf imlasıyla uyum göstermesi ve bir vechiyle de olsa Arap diliyle uyumlu ol- ması şeklinde ortaya konan sıhhat şartlarından en önemli rüknü ifade eden sahih- muttasıl senet hakkında ilim adamlarının ifadeleri istikrarsızlık algısına neden olacak derecede birbirinden farklılık arz etmektedir. Bu bağlamda kıraatin kabulü için senedin sahih olmasıyla iktifa eden43 ilim adamlarının yanı sıra kıraatin makbul olması için tevâtürü şart koşan âlimler de bulunmaktadır. Ebü’l-Abbâs el-Mehdevî’ye (ö. 440/1048/1049 [?]) göre “Kur’ân âhâd haberlerle değil ancak kâffenin nakletmesiyle sabit olur.”44 İbnü’l-Arabî bir yerde “Kur’ân, mütevâtir naklin hâricinde sabit olmaz.”45 derken bir başka yerde şu ifadeleri kul- lanmıştır: “Kur’ân, adil de olsa tek kişinin nakletmesiyle sabit olmaz. Kur’ân ancak ilmin vaki olup özre mahal bırakmayan, insanlar hakkında delil teşkil eden tevâtür- le sabit olur.”46 İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1449) “Fıkıh ve usul imamlarının açık ve net olarak belirttiklerine göre Kur’ân ancak tevâtürle sabit olur”47 demiştir. es- Safâkusî de şunları dile getirmiştir: “Usûl âlimlerinin, dört mezhebin fıkıh âlimleri- nin, hadis âlimlerinin ve kıraat âlimlerinin benimsedikleri görüşe göre mütevâtir- lik, kıraatin sıhhat şartıdır. Mütevâtir dışında sahih senetle kıraat, Osman mushaf- larına ve Arap diline uyumlu olsa da sabit olmaz.”48 Sırları, 170-171. 43 Osman Bayraktutan, “Tevâtür Kavramını Kullanan İlimler”, İLAMER İlahiyat Araştırmaları Dergisi 11 (Haziran 2019), 122-125. 44 Ahmed b. Ammâr el-Mehdevî, Şerḥu’l-Hidâye fî tevcîhi’l-Ḳırâʾât, thk. Hâzim Saîd Haydar (Riyad: Mek- tebetü’r-Rüşd, 1995), 1/8. 45 Ebû Bekr Muhammed b. Abdullah b. Muhammed el-Meâfirî İbnü’l-Arabî, Aḥkâmü’l-Ḳur’ân, thk. Mu- hammed Abdülkadir Atâ (Beyrut: Dârü’l-Fikr, ts.), 2/606. 46 İbnü’l-Arabî, Aḥkâmü’l-Ḳurʾân, 4/350. 47 Hebşân, et-Tevâtür fi’l-ḳırâʾâti’l-Ḳurʾâniyye ve mâ üsîre ḥavlehû min şübühât, 219. 48 Ali en-Nûrî b. Muhammed es-Safâkusî, Ġaysü’n-nefʿ fi’l-Ḳırâʾati’s-sebʿ (bi-zeyli Sirâci’l-Ḳārî li İbni’l-Ḳāsıh el-Uzrî) (Beyrut: Dârü’l-Fikr, ts.), 5. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 559 Kıraatlerin sıhhati husûsunda, senedin sahih olmasını yeterli görmeyip tevâtürü şart koşan görüşün arka planında Kur’ân ve kıraatlerin birbirinden ayrı değerlendi- rilemeyeceği, Kur’ân ve kıraatlerin birbirinin aynı olduğu ön kabulü vardır. Dolayı- sıyla bu görüşü benimseyenler Kur’ân’ın sübutunu ortaya koyan mütevâtirlik şartı- nın, kıraatlerin sübutu ve makbûliyeti için de geçerli olacağını savunurlar.49 Kıraatlerin sıhhati husûsunda, senedin sahih olmasını, pek çok kişiden naklini ve ümmetin kabulünü yeterli gören görüşü ise Mekkî b. Ebî Tâlib el-Kaysî (ö. 437/1045) temsil etmektedir. Ebû Şâme el-Makdisî (ö. 665/1267) ve İbnü’l-Cezerî onu takip ederler. Mekkî b. Ebî Tâlib bu konu hakkındaki görüşünü şu satırlarla dile getirmektedir: “Rivayet edilen kıraatlerin hepsi üç kısma ayrılmaktadır: Bugün kıraat edilmekte olan kısım şu üç özelliği bir arada barındırmaktadır: Hz. Peygam- ber’e (s.a.v.) ulaşıncaya dek sika ravilerden nakledilmesi, Kur’ân’ın nâzil olduğu Arap dilindeki vechinin yaygın olması, mushafın yazısına uyumlu olması. Bu üç özelliği bir arada barındırması durumunda onunla kıraat edilir.”50 Ebû Şâme’nin bu husustaki görüşleri şöyledir: “Kıraat alanındaki muhakkik ilim adamları makbul ve merdûd kıraatleri birbirinden ayırmak için makul bir ölçü ortaya koyarak şöyle söylemişlerdir: Naklinin sıhhati ve fasih bir Arap lehçesine uygun olarak gelmesi yanında mushaf yazısının destek olduğu her bir kıraat, sahih muteber bir kıraattir. Bu üç rükünden birine halel gelirse, o kıraate şaz ve zayıf kıraat denir.”51 İbnü’l- Cezerî’ye gelince onun konu hakkındaki ifadeleri ise şöyledir: “Bir vecihle de olsa Arap diliyle uyumlu olan, Osman mushaflarından birine bir ihtimalle de olsa uyan ve senedi sahih olan her kıraat, reddedilmesi caiz olmayan sahih bir kıraattir. Hatta böyle bir kıraat, Kur’ân’ın indirildiği yedi harften olup ister yedi imamdan, ister on imamdan, isterse makbul diğer imamlardan rivayetle gelmiş olsun insanların kabul etmeleri gereken bir kıraattir.”52 Kıraatlerin sübûtu ve makbuliyeti hakkında serdedilen iki farklı görüşü bir ara- ya getirmek boş bir çaba olacaktır. Çünkü kıraatin sübutu için tevâtürün rükün kabul edilmesi ile senedinin sahih olması ve bir bölgede yaygın olup insanların üzerinde icma etmesinin rükün kabul edilmesi arasındaki farklılık ancak lafzî bir farklılıktır. Nitekim Zürkânî’nin (ö. 1367/1948) ifadeleri bunu destekler mahiyettedir: “Makbul kıraatleri kesin bilgi ifade edecek konuma yükselten bu üç rükün, tevâtüre 49 Ebü’l-Kāsım Muhammed b. Muhammed b. Muhammed en-Nüveyrî, Şerḥu Ṭayyibeti’n-neşr fî’l-ḳırâʾâti’l- ʿaşr, thk. Mecdî Muhammed Baslum (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2003), 1/119-120; Safâkusî, Ġay- sü’n-nef’ fi’l-Ḳırâʾati’s-sebʿ, 5. 50 Mekkî b. Ebî Tâlib, el-İbâne ʿan meʿâni’l-ḳırâʾât, thk. Abdülfettâh İsmâil Şelebî (Mekke: el-Mektebetü’l- Faysaliyye, 1985), 57-58. 51 Abdurrahmân b. İsmâil el-Makdisî, İbrâzü’l-meʿânî min ḥirzi’l-emânî fî'l-ḳırâʾati’s-sebʿ, thk. İbrâhîm Atve İvaz (Kahire: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1982), 5. 52 İbnü’l-Cezerî, en-Neşr fî’l-ḳırâʾâti’l-ʿaşr, 1/9; Demirci, Tefsir Usûlü ve Tarihi, 75. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 560 ▪ Ömer Türkmen hemen hemen eşit durumdadır. Bu eşitlik şöyle açıklanır: Mushafın iki kapağı ara- sında yer alanlar mütevâtir olup ümmetin en faziletli dönemi olan sahabiler zama- nında üzerinde icma gerçekleşmiştir. Kıraat, sahih senede sahipse, dil kurallarına uygunsa ve mütevâtir mushafın imlâsıyla muvafıksa, söz konusu uyum bu rivayetin -âhâd olsa da- kesin bilgi ifade ettiğini gösterir… Bununla sanki, mushafın Kur’ân’a dair mütevâtir bir vesika olmasından önce, tevâtürün isnatta hâsıl olması talep edilmektedir. Üzerinde icmâ gerçekleşmiş mushafın vücuda gelmesinden sonra ise -bu mushafın imlâsına ve Arapların diline uyumlu olduğunda- rivayet açısından sahih ve meşhur olması yeterlidir… Meseleye bu açıdan bakmak, söz konusu görüş ayrılığını adeta lafzî bir ayrılık kılmakta ve Kur’ân’ın mütevâtirliği ile ilgili kıraat âlimlerinin doğru bir yol üzere yürümelerini sağlamaktadır.”53 Dânî’nin (ö. 444/1053) kıraatlerin kıraat imamlarına nispet edilmesinde sahih senedin ne anlam ifade ettiği ilgili görüşleri şöyledir: “Yüce Allah’ın inzal buyurdu- ğu her bir harfin Übey, Abdullah, Zeyd gibi sahabilere (r.a.) nispet edilmesi, o zatın söz konusu harf konusundaki zabtının daha güçlü olması, daha çok kıraat etmesi ve ettirmesi, o harfi bırakmayıp çoğunlukla ona eğilim göstermesinden başka bir ne- dene dayanmamaktadır. Çeşitli beldelerdeki imamlara harflerin ve kıraatlerin nis- peti de benzer şekildedir. Bununla kastedilen şudur: Sözü geçen kâri, sözü geçen imam o kıraati dilin o vechine göre tercih etmiş, o vechi diğerlerine tercih etmiş ve onda devamlılık göstermiştir. Nihayetinde bu vecihle tanınıp meşhur olmuş ve bu vechi öğrenmek üzere talebeler ona teveccüh göstermişlerdir. Bu nedenle söz ko- nusu vecih, kıraat âlimleri içinde sadece o zata nispet edilmiştir. Bu nispet icat, rey ve içtihattan kaynaklanan bir nispet olmayıp tercihte bulunmak ve o kıraatte de- vamlılık göstermek nedenlerine dayanmaktadır.”54 Bu sözlerden hareketle kıraatle- rin senedlerinin belirli kişilerden münhasıran gelmesi, o kıraatin rivayet tekniği açısından âhâd olup mütevâtirlik vasfı taşımadığına kanıt değildir. Çünkü belli imamlara nispet edilen bu vecihlerin o imam dışındaki kimseler tarafından okun- madığı veya farklı tariklerle rivayet edilmediği anlamına gelmez. Takiyyüddîn İb- nü’n-Neccâr (ö. 972/1565) bu açıdan kıraatlerin naklini veda haccıyla ilgili haberle- rin nakline benzetir. Veda haccıyla ilgili haberler rivayet tekniği açısından âhâd kabul edilmekle beraber, her asırda tevâtürü sağlayacak derecedeki kimselerden nakledilegelmiştir. Dolayısıyla kıraat imamlarına nispet edilen kıraatlerin onlarla şöhret bulmuş olması, âhâd haberin şöhret elde ederek mütevâtirlik vasfına yük- selmesine benzer. Fahru’l-İslâm Pezdevî’nin (ö. 482/1089) meşhur haberin mü- tevâtir konumuna yükselmesiyle ilgili değerlendirmeleri şöyledir: “Meşhur haber, âhâd asıllı olup bilâhare yayılmış olan ve yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayan kimselerin naklettiği haberdir. Bu kesim, sahabe ve sahabeden sonra ge- 53 Muhammed Abdülazîm ez-Zürkânî, Menâhilü’l-ʿirfân fî ʿulûmi’l-Ḳur’ân, thk. Mektebü’l-Buhûs ve’d- Dirâsât (Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1996), 1/296-298. 54 Dânî, el-Aḥrufü’s-sebʿatü li’l-Ḳurʾân, 61; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr fî’l-ḳırâʾâti’l-ʿaşr, 1/52. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 561 lenlerden olup ikinci asırda yaşamış sika ve güvenilir imamlardır. Sonuç olarak bu haber onların şahitliği ve tasdikiyle mütevâtir haber konumunda kabul edilir.”55 Bu değerlendirmelere binaen sahih-makbûl kıraatin rükünleri belirlenmiş ol- maktadır. Söz konusu rükünler şunlardır: 1- Senedin sahih olması ki bu rükne şunlar da katılabilir: a) Nesilden nesile nakledilen kıraatlerin geniş bir kitle tarafından okunmuş ol- ması, b) Reddedilmeyecek, kesin bilgi kapsamında değerlendirilecek şekilde kabulle karşılanması, c) Âhâd haberin farklı tarîklerle şöhret elde ederek haber-i âhâd kapsamı dışına çıkarılmış olması. 2- Osman mushaflarının imlâsına uyumlu olması. Bu rükün, kıraatte ölçü olan bir rükündür. 3- Bir vecihle de olsa Arap diline uyumlu olması. Bu rükün de koruyuculuk vas- fına sahip bir rükündür.56 Bu üç rükün kıraatleri nesilden nesle aktarılan ve rivayetleri meşhur olan on imamın kıraatlerinde bir arada bulunmaktadır. İbnü’l-Cezerî bu konuda şunları söylemektedir: “Zamanımızda bu üç rüknü bir arada bulunduran kıraat, insanların makbul oldukları husûsunda icmâ ettikleri on imamın, yani Ebû Cafer, Nâfiʿ, İbn Kesîr, Ebû Amr, Yaʿkūb, İbn Âmir, Âsım, Hamza, Kisâî ve Halef’in kıraatidir. Bu imamların kıraati nesilden nesle aktarılarak öğrenilmiş ve günümüze dek ulaşmış- tır. Bu imamlardan herhangi birinin kıraati kesinleşmiş olmak bakımından geri kalan diğer imamların kıraati gibidir. Mütevâtir kıraatlerin sınırsız olduğu görüşü - zamanımızda olanlar kastedilmişse- doğru değildir. Çünkü bugün bu on kıraatin ötesinde mütevâtir bir kıraat bulunmamaktadır. İlk dönemde olanlar kastedilmişse, inşallah buna muhtemeldir.”57 Sonuç Çalışmamızın neticesinde ulaştığımız sonuçları şöyle sıralamak mümkündür: Kur’ân kıraatinin sübutunda ve kabul edilmesinde mütevâtir kavramıyla kaste- dilen diğer ilim dallarında belirlenmiş tevâtür şartlarını karşılayan mütevâtir haber değildir. Bu açıdan bakıldığında kıraat ilmindeki tevâtür mefhumu ile senedin sahih olması arasındaki farklılık lafzîdir. Çünkü ilim adamlarının görüşleri incelenip tet- kik edildiğinde mütevâtir ya da sahih-makbul kıraat ile kastedilenin aynı olduğu 55 Alâuddin Abdülaziz b. Ahmed el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr ʿan uṣûli Faḫri’l-İslâm el-Pezdevî (Kahire: Dâru’l- Kütübi’l-İslâmî, 1997), 2/534-535. 56 Hebşân, et-Tevâtür fi’l-ḳırâʾâti’l-Ḳurʾâniyye ve mâ üsîre ḥavlehû min şübühât, 225; Bayraktutan, “Tevâtür Kavramını Kullanan İlimler”, 127. 57 İbnü’l-Cezerî, Müncidü’l-muḳriʾîn ve mürşidü’ṭ-ṭâlibîn, 80-81. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 562 ▪ Ömer Türkmen sonucu görülecektir. İbnü’l-Cezerî’nin de önceleri kıraatlerin sıhhati için tevâtürü şart koşan görüşünden bir müddet sonra vazgeçmesi bunun bir göstergesidir. Dola- yısıyla mütevâtir ile neyin kastedildiği bir ilim dalından diğerine farklılık göster- mektedir. Buna göre kıraat âlimleri nazarındaki mütevâtir teriminin usul, hadis ve fıkıh âlimlerinin nazarındaki mütevâtir terimi ile aynı anlamı taşıma zorunluluğu bulunmamaktadır. Kıraat âlimleri nazarındaki mütevâtir bilinmekte ve müşahede edilmektedir. Kı- raat, tefsir, nahiv, dil alanındaki mütekaddim ulemâ bunu desteklemekte ve ispat etmektedir. Fakat kıraat âlimleri mütevâtir terimini değil de aynı manayı taşıyan genelin kıraati, çoğunluğun kıraati vb. başka terimler kullanmışlardır. Kıraat ilmini ilgilendiren tevâtür; istifâza, şöhret, kabulle karşılanmayı ve karinelerle örülü ol- mayı ifade eder. Ayrıca kıraat-ı aşere diyebileceğimiz günümüz kıraat birikiminin sıhhati değer- lendirilecek olursa, senetlerinin Hz. Peygamber’e (s.a.v.) sahih-muttasıl senetlerle ulaştığı görülür. Hususi olarak Kur’ân kıraatleriyle, genel olarak da İslâmî ilimlerle meşgul olan- ların acelecilik göstermeden temkinli ve sabırlı davranmaları, bir yargıya varma konusunda hassas hareket etmeleri uygun görülen bir davranıştır. Dolayısıyla belli bir yargıda bulunmadan önce inceleme, araştırma, tetkik etme ve hakikatin derin- liklerine erişme çabası göstermeleri gerekmektedir. Çünkü sahih, mütevâtir, müs- tefîz, meşhur bir kıraatin inkâr edilmesi İslâm ümmetine, dinine, kültür mirasına ve tarihine karşı büyük bir tehlike oluşturur. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 563 Kaynakça Apaydın, H. Yunus. “Mütevâtir”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 32/208-211. İstanbul: TDV Yayınları, 2006. Bayraktutan, Osman. Kırâatlerde Tevâtür Olgusu. Erzurum: Atatürk Üniversitesi, Sos- yal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2015. Bayraktutan, Osman. “Semantik Analiz Yöntemi Açısından Tevâtür Kavramı”. Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 5 (Nisan, 2015), 99-119. Bayraktutan, Osman. “Tevâtür Kavramını Kullanan İlimler”. İLAMER İlahiyat Araş- tırmaları Dergisi 11 (Haziran 2019), 91-136. Buhârî, Abdülazîz b. Ahmed b. Muhammed. Keşfü’l-esrâr şerḥu Uṣūli’l-Pezdevî. Kahire: Dârü’l-Kitâbi’l-İslâmî, ts. Cemʿiyyetü’l-mecelle. Mecelletü’l-aḥkâmi’l-ʿadliyye. thk. Hevâvînî Necîb. Arambağ- Karaçi: Kârhâne Ticâret Kütüb, ts. Cüveynî, İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî Abdülmelik b. Abdullah b. Yûsuf. el-Burhân fī uṣûli’l-fıkḥ. thk. Abdülazîm Mahmûd Dîb. Mansura: Dârü’l-Vefâ, 4. Basım, 1418. Çağrıcı, Mustafa. “Gazâlî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 489-505. İstanbul: TDV Yayınları, 1996. Çakan, İsmail Lütfi. Hadis Usûlü Şekil ve Örneklerle. İstanbul: İFAV Yayınları, 1991. Dânî, Ebû Amr Osman b. Saîd. el-Aḥrufü’s-sebʿatü li’l-Ḳurʾân. thk. et-Tahhân Abdül- müheymin. Cidde: Dârü’l-Menar, 1997. Dîb, Abdülazîm Mahmûd. “Cüveynî, İmâmü’l-Haremeyn”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 141-144. İstanbul: TDV Yayınları, 1993. Dihlevî, Ahmed b. Abdürrahîm Veliyyullah. el-İnṣâf fî beyâni esbâbi’l-iḫtilâf. thk. Ab- dülfettah Ebû Gudde. Beyrut: Dârü’n-Nefâis, 2. Basım, 1404. Mekkî b. Ebî Tâlib. el-İbâne ʿan meʿâni’l-ḳırâʾât. thk. Abdülfettâh İsmâil Şelebî. Mekke: el-Mektebetü’l-Faysaliyye, 1985. Ebû Yaʿlâ, Muhammed b. e-Hüseyin el-Ferrâ. Ṭabaḳātü’l-Ḥanâbile. thk. Muhammed Hamid el-Fîkī. Beyrut: Dârü’l-Maʿrife, ts. Erdoğan, Mehmet. “Şah Veliyyullah”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 260- 262. İstanbul: TDV Yayınları, 2010. Fâris, Ebü’l-Hüseyin Ahmed. Meḳāyîsü’l-luġa. thk. Abdüsselâm Hârûn. Kahire: Musta- fa el-Bâbî el-Halebî ve Evlâduhû, 1969. Fîrûzâbâdî, Muhammed b. Yaʿkūb. el-Ḳâmûsü’l-muḥît. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, ts. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 564 ▪ Ömer Türkmen Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed. el-Müstaṣfâ min ʿilmi’l-uṣûl. Beyrut: Dârü’l-Fikr, ts. Güler, Zekeriya. “Müstefîz”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 135-136. İstan- bul: TDV Yayınları, 2006. Haydar, Ali. Dürerü’l-ḥükkâm şerḥi Mecelleti’l-aḥkâm. Beyrut: Dârü’l-Cîl, 1991. Hebşân, Hasan Sâlim Avad. et-Tevâtür fi’l-ḳırâʾâti’l-Ḳurʾâniyye ve mâ üsîre ḥavlehû min şübühât. Dubai: Caizetu Dubai ed-Devliyye li’l- Kurʾâni’l-Kerîm, 2013. İbn Âbidîn, Muhammed Emin b. Ömer b. Abdülazîz Dımaşkî. Ḥâşiyetu Reddi’l-muḫtâr ʿale’d-Dürri’l-muḫtâr. Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1386. İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd ez-Zâhirî. el-Muḥallâ. Beyrut: Dârü’l-Âfâkı’l-Cedîde, ts. İbn Kayyim el-Cevziyye, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed. et-Ṭuruḳu’l-ḥükmiyye fi’s-siyâseti’ş-şerʿiyye. Kahire: Matbaatü’l-Medenî, ts. İbn Kudâme, Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed el- Makdisî. Ravżatü’n-nâẓır ve cünnetü’l-münâẓır. thk. Abdülazîz Abdurrahmân Saîd. Riyad: Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd, 1399. İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem. Lisânu’l-ʿArab. Beyrut: Dâru Sadır, ts. İbnü’l-Arabî, Ebû Bekr Muhammed b. Abdullah b. Muhammed el-Meâfirî. Aḥkâmü’l- Ḳur’ân. thk. Muhammed Abdülkadir Atâ. Beyrut: Dârü’l-Fikr, ts. İbnü’l-Cezerî, Ebü’l-Hayr Şemseddin Muhammed b. Muhammed b. Muhammed. en- Neşr fī’l-ḳırâʾâti’l-ʿaşr. thk. Ali Muhammed Dabbâʿ. Beyrut: Dârü’l-Fikr, ts. İbnü’l-Cezerî, Ebü’l-Hayr Şemseddin Muhammed b. Muhammed b. Muhammed. Müncidü’l-muḳriʾîn ve mürşidü’ṭ-ṭâlibîn. Mekke: Dârü Âlemi’l-Fevâid, 1406. İbnü’l-İmâd, Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed. Şeẕerâtü’ẕ-ẕeheb fī aḫbâri men ẕeheb. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts. Karaçam, İsmail. En Büyük Mucize: Kur’ân-ı Kerîm’in İlmî ve Edebî Sırları. İstanbul: Yeni Şafak Gazetesi, 2005. Karaman, Hayreddin. Anahatlarıyla İslâm Hukuku. İstanbul: Ensar Neşriyat, 1987. Kastallânî, Ahmed b. Muhammed. Leṭâʾifü’l-işârât li-fünûni’l-ḳırâʾât. thk. Şeyh Âmir es-Seyyid Osmân - Abdussabûr Şâhîn. Kahire: el-Meclisü’l-Aʿlâ li’ş-Şüʾûni’l- İslâmiyye, 1972. Kehhâle, Ömer Rıza. Muʿcemu’l-müellifīn terâcimü muṣannifi’l-kütübi’l-ʿArabiyye. Bey- rut: Dârü İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts. Koca, Ferhat. “İbn Kudâme, Muvaffakuddin”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 139-142. İstanbul: TDV Yayınları, 1999. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 565 Koçyiğit, Talat. Hadis Usulü. Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınla- rı, 1993. Mağribî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdurrahman. Mevâhibü’l-Celîl li-şerḥi Muḫtaṣarı Ḫalîl. Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1398. Makdisî, Abdurrahmân b. İsmâil. İbrâzü’l-meʿânî min ḥirzi’l-emânî fî'l-ḳırâʾati’s-sebʿ. thk. İbrâhîm Atve İvaz. Kahire: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1982. Maşalı, Mehmet Emin, Tarihi ve Temel Meseleleriyle Kıraat İlmi. İstanbul: OTTO Yayın- ları, 2016, 101-103. Mehdevî, Ahmed b. Ammâr. Şerḥu’l-Hidâye fī tevcîhi’l-Ḳırâʾât. thk. Hâzim Saîd Haydar. Riyad: Mektebetü’r-Rüşd, 1995. Muhsin, Demirci. Tefsir Usûlü ve Tarihi. İstanbul: İFAV Yayınları, 1998. Nüveyrî, Ebü’l-Kāsım Muhammed b. Muhammed b. Muhammed. Şerḥu Ṭayyibeti’n- neşr fī’l-ḳırâʾâti’l-ʿaşr. thk. Mecdî Muhammed Baslum. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l- İlmiyye, 2003. Özbek, Ömer. “İbnü’l-Cezerî’nin Kırâatlerin Mütevâtirliği Meselesine Bakışı”. Bilim- name 36 (31 Ekim 2018), 555-586. https://doi.org/10.28949/bilimname.458437 Râzî, Muhammed b. Ebî Bekr b. Abdilkādir. Muḫtârü’ṣ-ṣıḥâḥ. thk. Mahmûd Hâtır. Beyrut: Mektebetü Lübnân Nâşirûn, 1995. Safâkusî, Ali en-Nûrî b. Muhammed. Ġaysü’n-nefʿ fi’l-ḳırâʾati’s-sebʿ (bi-zeyli Sirâci’l-Ḳārî li İbni’l-Ḳāsıh el-Uzrî). Beyrut: Dârü’l-Fikr, ts. Sehâvî, Şemseddin Ebü’l-Hayr Muhammed b. Abdirrahman. Fetḥu’l-muġīs bi şerḥi Elfiyyeti’l-ḥadîs li’l-ʿIrâḳī, thk. Ali Hüseyin Ali. Mısır: Mektebetü’s-Sünne, 2003. Sübkî, Ali b. Abdilkâfî. el-İbhâc fī şerḥi’l-Minhâc: şerḥ alâ Minhâci’l-vüṣûl ilâ ilmi’l-uṣûl li’l-Beyżâvî. Beyrut: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1404. Şevkânî, Muhammed b. Ali. İrşâdü’l-fuḥûl ilâ taḥḳīḳi’l-ḥaḳ min ʿilmi’l-uṣûl. thk. Mu- hammed Saîd Bedrî. Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1992. Şevkânî, Muhammed b. Ali. Neylü’l-evṭâr şerḥu Münteḳa’l-aḫbâr. Beyrut: Dârü’l-Cîl, 1973. Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr. Câmiʿu’l-beyân fî tefsîri’l-Ḳurʾân. thk. Mahmûd Muhammed Şâkir. Mısır: Dârü’l-Meârif, 3. Basım, ts. Taftazânî, Saʿdeddin Mesud b. Ömer b. Abdullah. Kelam İlmi ve İslâm Akâidi: Şerhü’l- Akâid. İstanbul: Dergah Yayınları, 3. Basım, 1991. Tahhân, Mahmûd b. Ahmed. Teysîru muṣtalaḥi’l-ḥadîs. Riyad: Mektebetü’l-Maârif, 2010. Tehânevî, Zafer Ahmed. Yeni Usûl-i Hadîs. İzmir: Türkiye Öğretmenler Vakfı, 1982. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 566 ▪ Ömer Türkmen Turgut, Ali. Tefsir Usûlü ve Kaynakları. İstanbul: İFAV Yayınları , 1991. Ünal, Mehmet. “Kırâat Kriterleri Bağlamında Kırâatlerin Tevatürü Meselesi ve Şia’nın Buna Bakışı”. Milel ve Nihal 8/3 (01 Eylül 2011), 77-114. Zehebî, Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osmân. Siyeru aʿlâmi’n-nübelâ. thk. Şu- ayb Arnâût - Muhammed Naîm Araksûsî. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1413. Zeydan, Abdülkerim. Fıkıh Usûlü. çev. Ruhi Özcan. İstanbul: İFAV Yayınları, 1993. Ziriklî, Hayreddin. el-Aʿlâm Ḳamūsu terâcim li-eşheri’r-ricâl ve’n-nisâ min’el-ʿArab ve’l- müstaʿrebîn ve’l-müsteşriḳīn. Beyrut: Dârü’l-İlm li’l-Melayin, 5. Basım, 1980. Zürkânî, Muhammed Abdülazîm. Menâhilü’l-irfân fî ʿulûmi’l-Ḳurʾân. thk. Mektebü’l- Buhûs ve’d-Dirâsât. Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1996. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 567 A Unique Approach to The Case of “Tawātur” in The Science of Qurʾānic Recitations Extended Summary In the scope of Islamic Sciences, the concepts as ṣaḥīḥ, mashūr, mutawātir, shādh etc. are being used by scholars to describe the acceptability degree of the narrations. Among them, the concept of tevâtur expresses the highest acceptability decree of the narrations. It is seen that the tevâtur issue which is in the question was especially on the agenda of method (uṣūl) scholars of early time. In addition to this, it is possible to encounter same terms which are being used to express acceptability or unacceptability of the narrations in the terminologies of different disciplines. In case of comparing the tawātur concept in Recitation Discipline to other disciplines, it is being encountered some distinctions about mutawātir concept in sight of Recitation scholars; differentiates with uṣūl, ḥadīth, fiqh and other scholars’ sight. This situation is because the materials which is in Recitation Discipline are different from other disciplines’. Recitation scholars take Qurʾān and qiraats in a certain and above suspicious way. Thus Qurʾān has been being transmitted in authentic (ṣaḥīḥ) ways from generation to generation. Scholars who lived in various regions and times reach the consensus about this issue. It is seen that differences arose about the notion of the tawātur concept which identifies the authenticity of narrations ways, in spite of the consensus in tradition about the authenticity of transmission of Qurʾān to our times. Some ḥadīth and uṣūl scholars approached wide meaning of tawātur concept as “in normal situation, a transmission of a group which is impossible to come together about a lie, to another group”, while some scholars take it in a specific way as “in normal situation, a transmission of a group which is in a certain discipline and major branch is impossible to come together about a lie, to other similar group.” Thus, we confronted that the differentiation of the ascribed meaning to tawātur concept by qiraat, ḥadīth and uṣūl scholars as a problem. In this situation, in case of the meaning that ḥadīth and uṣūl scholars embraced, is taken as a ground then some qiraats will be out of this frame. Because the tevâtur conditions which were put by ḥadīth and uṣūl scholars, do not compensate the number of rijāl of the chain (sanad) of the qiraat which reached to the Prophet (p.b.u.h.). When the mentioned issue is handled so from the aspect of narration technique, the tawātur of qiraats might be refused. When the tawātur notion of the qiraat scholars is taken as a base then opinions of the vast majority of scholars in ḥadīth, fiqh and uṣūl fields would be rejected. When the tawātur notion of qiraat scholars and the tawātur notion of uṣūl scholars are compared; it is seen that, at first, conditions which uṣūl scholars assigned for tawātur that all rāwī’s in the chain must have same properties are unnecessary for Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) 568 ▪ Ömer Türkmen qirāʾāts to be mutawātir. Because about qirāʾāt, at least in the same town, there is a vast majority that is subjected to ijmā among Islamic community (ummah) related to the Qurʾān. Thus, about tawātur of qiraat, fame property of qiraats dispenses with the need for narrators to have same quality throughout all chain. Hence, the statements of Ibn al-Jazarī about the issue certify that the notion of tawātur in Recitation Discipline is needed to be handled from different perspective than other disciplines as the properties of the narrator whom narrated that narration or independent from the quantities of the narrator layer and must be evaluated in its own area: “Ever so, every qiraat which is compatible with Arabic language, conforming even if by any chance to one of ‘Uthmān mushāfs and its chain is ṣaḥīḥ, then the qiraat is a ṣaḥīḥ qirāʾāt which its refutation is not permissible (jāīdh). Even that kind of qiraat is from Seven Letters which Qurʾān was revealed and whether it came from seven or ten imāms or from any other maqbūl imams then this qiraat must be accepted by people.” Before Ibn al-Jazarī, scholars as Mekkī b. Ebī Ṭālib al- Qaysī (d. 437/1045), Ebū Shāme el-Maqdisī (d. 665/1267) found the authenticity of the chain of the qirāʾāt transmission by a lot of people and acceptance of ummah adequate and they did not impose the tawātur conditions which were set by usūl scholars about the authenticity of qirāʾāts. Because the tawātur term is found in terms of various disciplines, it does not ensue that it is a necessity for the term that it has to meet same meaning as a terminologically in every field. Hence, in the first periods, tawātur was not a required quality about the authenticity of the qiraats which were supported by some other qarīnas and acceptance of the authenticity of the chain is the most significant condition. Thus, it is observed that tawātur term is got involved in Recitation Discipline in later times. Yet when it is looked at the qirāʾāt books which were written in early times, it is seen that qiraats were evaluated from the angle of being mutawātir. Accordingly, the issue of being mutawātir is not an issue of early time. Yet the muhaqqiq scholars in the field of qirāʾāt, tafsīr and nahv had not use the tawātur or mutawātir qirāʾāt terms. Even the tawātur term was not known as literally by muqaddimūn qirāʾāt scholars. That is to say the word tawātur was not found in their books. Instead of this term, they used other terms which reflect the meaning of tawātur. About the subject, qirāʾāt of general, qirāʾāt of balda (town), qirāʾāt of majority, common qirāʾāt, chosen qirāʾāt, famous qirāʾāt and various terms and lafdhs which denote extensity, recognizability and fame of the qirāʾāt were being used. The terms in question are seen in the books about qiraat, tafsīr and naḥv until mid of seventh century Hegira. The tawātur term which is related to qiraats of the Qurʾān is started to be seen in later times, to put it exactly at the ends of eighth century and later. Thus, the preconceived opinion that is about using tawātur term which is being used in other disciplines for qirāʾāts in Recitation Discipline and rejecting qirāʾāts which do not meet the tawātur criteria will not reflect the truth. Determining which meanings these terms mean in related discipline branches, reframing the concept in that frame and revealing the meaning of qiraats to be Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021) Kıraat İlminde Tevâtür Olgusuna Farklı Bir Yaklaşım ▪ 569 mutawātir are significant for the true angle. Hence, in this research, the meaning of tawātur term, which is found in various disciplines of Islamic Sciences, in Recitation Discipline will be handled. Besides it is going to be laid an emphasis on what kind of meaning differences which ḥadīth and uṣūl scholars ascribed to the mutawātir terms different from qirāʾāt scholars. Hence, it is going to be revealed that tawātur which is being used in Recitation Discipline is not something as understood in other disciplines and it is thought that our research will contribute to the Recitation Discipline about eliminating wrong conception on qirāʾāts and preventing semantic shift about this term. Keywords: Qurʾān, Recitation, Ḥadīth, Method, Tawātur. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30/2 (Aralık 2021)