T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TÜRKÇE EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI MEB ONAYLI 100 TEMEL ESERDE YER ALAN ÇEVİRİ KİTAPLARDAKİ İLETİLERİN İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEME ÖĞRENCİLERİNE UYGUNLUĞUNUN TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA İNCELENMESİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Hatice YURTSEVEN BURSA, 2011 T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TÜRKÇE EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI MEB ONAYLI 100 TEMEL ESERDE YER ALAN ÇEVİRİ KİTAPLARDAKİ İLETİLERİN İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEME ÖĞRENCİLERİNE UYGUNLUĞUNUN TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA İNCELENMESİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Hatice YURTSEVEN Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Kelime ERDAL BURSA, 2011 ÖZET Milli Eğitim Bakanlığı 2005 yılında ilköğretim 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri için 100 Temel Eser listesi hazırlatmıĢtır. Listede, 63 yerli eser, sekiz “Hazırlatılacak Eser”, 29 çeviri eser bulunmaktadır. Bu çalıĢmada, listede yer alan 29 çeviri eser iletileri bakımından incelenmiĢ ve bu incelemede tarama modeli kullanılmıĢtır. ÇalıĢmanın problem cümlesi, “Ġlköğretim 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri kitaplardaki iletiler ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun mudur?” olarak belirlenmiĢtir. Ġncelenen 29 çeviri eserden 356 adet ana ve yan ileti çıkarılmıĢtır. Çıkarılan iletilerden geneli temsil ettiği düĢünülen 48 ileti ve olumsuz olduğu düĢünülen 30 ileti bir araya getirilerek bu iletilerin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygunluğu Türkçe öğretmenlerinin görüĢlerine sunulmuĢtur. Türkçe öğretmenlerinin görüĢlerinden hareketle, kitaplarda yer alan iletilerin 31 tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı, geri kalan 325 tanesinin ise uygun olduğu belirlenmiĢtir. Bu iletilerden yola çıkarak, 100 Temel Eser listesinde yer alan 29 çeviri eserden 20 tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu, dokuz tanesinin ise uygun olmadığı ifade edilmiĢtir. Böylece, bu kitapları öğrencilere tavsiye edecek olan öğretmenlere, kitapları satın alacak olan velilere ve öğrencilere yol gösterilmesi ve bu alanda yapılan çalıĢmalara da ıĢık tutulması amaçlanmıĢtır. ANAHTAR SÖZCÜKLER Ġleti, 100 Temel Eser, Çeviri Çocuk Kitapları, Çocuğa Uygun Olma iii ABSTRACT National Education Ministry have list of 100 fundamental works for primary school 5th, 6th, 7th and 8th grade students prepared in 2005. There are sixty three native, eight to be prepared and twenty-nine translated works within this list. Within this analysis, the twenty nine translated works have been examined in terms of messages and survey model was used. „Is the messages within translated child literature works of 100 fundamental works appropriate for secondary school students?‟ is the problem clause of this research. 356 main and sub messages have been listed within these works. The appropriateness of these messages to secondary school students, these messages were presented to the views of secondary school Turkish Language Teachers by gathering 31 negative messages and 47 positive messages thought to represent the common. According to these views it has been designated that 31 messages are not appropriate for students and 325 messages are appropriate. It has been stated that 20 of the 29 translated works are appropriate for secondary school students and 9 are not. So, it has been entailed to teachers to suggest these works to students, parents to buy these and students and academic researches to be done within this field. KEYWORDS Message, 100 Fundamental Works, Translated Child Books, Appropriateness for Child iv ÖNSÖZ Çocuk olmak demek, bu dünyayı kendi renklerine boyamak, hayatın akıĢına inat hayal kurmak ve her Ģeyi bir kenara itip “ben varım” demektir. Her çocuk hayal heybesinden insanlar, oyunlar ve renkler çıkararak dünyayı ıĢıltı bir mutlulukla kaplar. Bu heybedeki hayallerin, dünyaya ve insanlara dair izlenimlerin bir kısmı kitapların dünyasındaki kapıları aralayıp girivermiĢtir heybeye. Okuduğu kitaplardan insanları, ülkeleri, toplumsal ve evrensel değerleri, gelenek ve görenekleri öğrenen çocuk, toplumdaki yerini bu öğretiler ıĢığında belirlemeye çalıĢacaktır. Özellikle kendini topluma kabul ettirmek isteyen, kiĢiliğini oluĢturma devresinde olan ilköğretim ikinci kademe öğrencileri (12 – 15 yaĢ) için kitap adeta bir kılavuzdur. Bu kılavuzun çocukları hangi yöne sevk ettiğine dikkat edilmelidir. Kitaptan kendine “kahraman” olarak seçtiği karakterin davranıĢları ve sözleri, okuyucu olan çocuğun kendi davranıĢları ve sözleri oluverir. Bu noktada, çocuk kitaplarının okuyucuya hangi iletileri aktardığı, bu iletilerin çocuğu nasıl etkilediği, okuma sevgisi ve sanatsal duyarlılık kazandırıp kazandırmadığı çok önemlidir. ÇalıĢmada, Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında ilköğretim 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerine tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan 29 adet çeviri eserde bulunan iletiler çocuğa uygunluğu açısından incelenmiĢtir. Türkçe öğretmenlerinin konuya iliĢkin düĢünceleri alınarak iletilerin değerlendirilmesi yapılmıĢtır. Böylece, geliĢim sürecinde olan çocuğun, bu kitapları okuduğu takdirde hangi iletilerle karĢılaĢacağını ortaya koymak; bu kitapları alacak ya da tavsiye edecek olan kiĢilere de kitapların çocuğa uygunluğu konusunda ıĢık tutmak amaçlanmıĢtır. Tezin yazımı aĢamasında Niğde‟de bulunmama rağmen, uzaklıkları aradan kaldıran, her ihtiyacım olduğunda rahatlıkla kapısını çalabildiğim, çocuk edebiyatına olan sevgimin tohumlarını atan değerli hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Kelime ERDAL‟a, bilgisine ve akademisyenliğine çok büyük saygı beslediğim, tezle ilgili kafamdaki soru iĢaretlerini yok etmemi sağlayan Sayın Prof. Dr. Alev SINAR UĞURLU‟ya sonsuz teĢekkürlerimi sunarım. v Tezi bitirmem için sürekli destek olan, Niğde‟yi benim için değerli kılan ve her zaman da kılacak olan, güler yüzlü, anlayıĢlı ve olgun bir kiĢiliğe sahip kıymetli hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Kamil ĠġERĠ‟ye, her konuda bana yardımcı olan, kapısını her daim bana açık bulduğum Sayın Yrd. Doç. Dr. Emre ÜNAL‟a, aileden uzakta yaĢamanın sıkıntılarını unutmamı sağlayan Niğde‟deki ailem Sayın Yrd. Doç. Dr. Seher MANDACI ġAHĠN ve araĢtırma görevlisi arkadaĢlarıma, öğretmenlik yaptığım sürede kazandığım ve çok iyi bir dost olduğuna inandığım Sayın Kubilay YILMAZ‟a desteklerini esirgemedikleri için en içten sevgilerimi ve teĢekkürlerimi takdim ederim. Onlara sahip olduğum için her zaman çok Ģanslı olduğumu düĢündüğüm, bu yaĢa kadar mutlu ve eksiksiz bir hayatımın olmasına özen gösteren, üzerime titreyen, benim için bu dünyadaki herkesten değerli olan aileme, “ben” olmama izin verdikleri ve hep arkamda oldukları, kendimi güvende hissetmemi sağladıkları için teĢekkür ederim. Hem de çok… Hatice YURTSEVEN 16.08.2011 BURSA vi İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET......................................................................................................................... iii ABSTRACT .............................................................................................................. iv ÖNSÖZ ...................................................................................................................... v BÖLÜM I GĠRĠġ 1.1. Çocuk Edebiyatı .................................................................................................. 2 1.1.1. Çocuk Edebiyatının Tanımı. ................................................................ 2 1.1.2. Çocuk Edebiyatının Amaçları .............................................................. 7 1.2. Ġlköğretim Ġkinci Kademe Öğrencilerinin (12-15 yaĢ) GeliĢim Özellikleri ........ 9 1.2.1. KiĢilik GeliĢimi .................................................................................... 10 1.2.2. BiliĢsel GeliĢim .................................................................................... 12 1.2.3. Toplumsal GeliĢim ............................................................................... 14 1.2.4. Dil GeliĢimi .......................................................................................... 16 1.3. Ġlköğretim Ġkinci Kademe Öğrencilerinin Okuma Eğilimleri ............................. 18 1.4. Türkiye‟de Çeviri Çocuk Edebiyatı .................................................................... 20 1.4.1. 100 Temel Eserde Yer Alan Çeviri Kitaplar ........................................ 25 1.5. Ġleti ...................................................................................................................... 29 vii 1.5.1. Ġletinin Tanımı ...................................................................................... 29 1.5.2. Çocuk Kitaplarındaki Ġletilerin TaĢıması Gereken Özellikler ............. 30 1.6. Problem Durumu ................................................................................................. 32 1.7. Tezin Amacı ....................................................................................................... 34 1.8. Tezin Önemi ........................................................................................................ 35 BÖLÜM II YÖNTEM 2.1. AraĢtırmanın Modeli ........................................................................................... 36 2.2. Veri Toplama Araçları ......................................................................................... 36 2.3. Evren ve Örneklem .............................................................................................. 37 2.4. Sınırlılıklar ........................................................................................................... 37 BÖLÜM III BULGULAR VE YORUMLAR 3.1. Sol Ayağım Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ......................................................... 38 3.2. Momo Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler .................................................................. 40 3.3. Daldaki Kedinin Kırmızı Masalları (Yağmur Yağdıran Kedi) Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler .......................................................................................................... 43 3.4. Heidi Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ................................................................... 46 3.5. 80 Günde Devr-i Âlem Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ....................................... 48 3.6. Üç SilahĢorlar Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ..................................................... 49 viii 3.7. Pollyanna Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ............................................................ 50 3.8. YaĢlı Adam ve Deniz Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler .......................................... 52 3.9. Alice Harikalar Diyarında Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler................................... 53 3.10. Robin Hood Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ....................................................... 56 3.11. Mutlu Prens Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ....................................................... 57 3.12. Uçan Sınıf Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ......................................................... 63 3.13. Oliver Twist Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ...................................................... 69 3.14. Tom Sawyer Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ...................................................... 73 3.15. Ġnci Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler .................................................................... 76 3.16. La Fontaine Seçme Masallar Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ............................ 80 3.17. Ölümsüz Aile Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler .................................................. 99 3.18. Beyaz Yele Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ........................................................ 103 3.19. ġamatalı Köy Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler .................................................... 106 3.20. Define Adası Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ..................................................... 110 3.21. Değirmenimden Mektuplar Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ............................... 114 3.22. Ezop Masalları Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler 126 3.23. Hikâyeler Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ........................................................... 145 3.24. ġeker Portakalı Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler 150 3.25. Peter Pan Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ........................................................... 156 3.26. Guliver‟in Seyahatleri Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ....................................... 160 ix 3.27. Ġnsan Ne Ġle YaĢar? Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ........................................... 166 3.28. Pinokyo Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ............................................................. 173 3.29. Andersen‟den Masallar Adlı Kitapta Yer Alan Ġletiler ..................................... 179 3.30. Türkçe Öğretmenlerinin GörüĢleri .................................................................... 209 SONUÇ ve ÖNERİLER........................................................................................... 235 KAYNAKÇA ............................................................................................................ 247 EKLER ...................................................................................................................... 251 x BÖLÜM I GĠRĠġ Çocuğun toplumdaki öneminin kavranması ve çocuk gerçeğinin kabul edilmesiyle birlikte, geliĢim sürecinde olan çocuğa olumlu yönde etki edecek olan kitapların yazımı ve seçimi konusuna çok fazla özen gösterilmesi gerektiği, özellikle son yıllarda çocuk edebiyatıyla, geliĢim psikolojisiyle ve eğitimbilimiyle ilgilenen araĢtırmacılar tarafından ortaya konulmaktadır. Sağlıklı düĢünen, araĢtıran, çözümlemeler yapan, sanatsal duyarlılığı olan ve toplumda etkin bir birey olarak yer alması istenen çocukların zihinsel, toplumsal, duygusal ve dil geliĢimlerine katkı sağlayacak kitaplarla karĢılaĢmaları ve okuma kültürü edinmeleri göz ardı edilemeyecek derecede önemlidir. Çünkü “çocuk, ilk okumaya başladığı andan gençlik dönemine kadar olan gelişim sürecinde doğru seçilmiş kitaplarla çalışma olanağı bulursa, yazınsal metinleri okuma, anlama, değerlendirme ve yorumlama alışkanlığı kazanabilir” (Dilidüzgün, 1996: 122). Bu noktada ise çocuk edebiyatının ailelere, öğretmenlere, öğrencilere öneri ve uyarılarda bulunarak görevlerini yerine getirdiği ifade edilebilir. Çocuk edebiyatının öne çıkan iĢlevlerinden biri çocuklara okuma sevgisi ve alıĢkanlığı kazandırmaktır. Sever‟e göre çocuk edebiyatı ürünleri, “çocukları nitelikli metinlere yöneltmeyi başarabilen, onlara zamanla okuma kültürü kazandırabilen bir sorumluluk üstlenmelidir. Başka bir söyleyişle, çocuklar adına üretilen nitelikli yayınlar çocuk-edebiyat-sanat etkileşiminin kapısını aralayan etkili birer uyaran olmalıdır. Çocuklara, yazınsal metinlerin ve resmin iletilerini tanıma ve anlamaya dayalı bilişsel ve duyuşsal boyutlu davranışlarını uygulayabileceği, sınayabileceği olanaklar sunmalıdır” (2008: 19). Buradan hareketle, çocuk edebiyatının iĢlevlerinin çocuklara nitelikli ürünler sunmaya ve bu ürünler sayesinde de çocukta kitaba karĢı olumlu bir tutum yaratmaya dayandığı ifade edilebilir. Çocuk edebiyatı metinlerinin çocuklar üzerindeki etkileri özellikle iletiler yoluyla olmaktadır. Okuduğu eserden çıkarımlar yapan çocuk, kitaptaki iletilerden 1 olumlu ya da olumsuz bir Ģekilde etkilenir ve öğrendiklerini hızlıca hayata geçirir. Bu yüzden çocuk kitabı yazarlarının iletmek istediklerinin çocuklar üzerinde ne gibi etkiler bırakacağını önceden kestirebilmesi gerekmektedir. Ayrıca akademik alandaki çalıĢmalarla, çocuk edebiyatı kitaplarında yer alan iletiler derinlemesine incelenmeli ve bu iletilerin çocuğa uygun olup olmadığı belirlenerek ailelere ve öğretmenlere gerekli önerilerde bulunulmalıdır. 2005/70 numaralı genelgesinde Milli Eğitim Bakanlığı, amaçlarından birinin, “öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmak; bu yolla onları düşünen, düşündüğünü doğru ve açık bir şekilde ifade eden, algılama gücü yüksek, yorum yapan, analitik düşünen, sentez kabiliyeti kazanmış; doğruların tek noktadan değil çeşitli yönlerden bakmak yoluyla ortaya çıkacağını kavramış, güzellik duygusu ve estetik kavramı gelişmiş, kültürlü, milli ve manevi değere sahip, yüksek karakterli bireyler yetiştirmek” olduğunu belirtir (Ek.1). Aynı genelgede, kitap okumanın öneminden bahsedilerek ortak duygu ve bilincin oluĢması amacıyla 100 Temel Eserin belirlendiği dile getirilir. Belirlenen amaçlar doğrultusunda 100 Temel Eser listesinde “Dünya Edebiyatı” baĢlığı altında 29 çeviri esere yer verilmiĢtir. Bu çalıĢmada, farklı kültürlerden aktarılarak edebiyatımıza giren çeviri eserlerdeki iletilerin, çocuk edebiyatının ilkeleri kapsamında, çocuğun geliĢim süreçleri göz önünde tutularak ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olup olmadıkları Türkçe öğretmenlerinin görüĢleri doğrultusunda değerlendirilmiĢ ve gerekli görülen öneriler ifade edilmiĢtir. 1.1. Çocuk Edebiyatı 1.1.1. Çocuk Edebiyatının Tanımı Çocuk edebiyatının tanımını yapmadan önce içinde bulundurduğu “çocuk” ve “edebiyat” kavramlarını açıklamak, “çocuk edebiyatı” bütünlüğünün tanımlanmasına katkı sağlayacaktır. Çocuk kavramı Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünde “Bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız” olarak tanımlanmıĢtır (TDK, 2005: 444). Yavuzer (2003)‟e göre, çocukluk “bireyin doğum döneminden başlayarak, 2 ergenlik evresine kadar süregelen gelişim” dönemidir. BinbaĢıoğlu (1987) ise çocukluğu “yeni doğmuş bir kişinin erinliğe erişinceye kadar geçirdiği dönemi kapsar” Ģeklinde açıklamıĢ ve çocukluk dönemlerini “Ġlk çocukluk (1 yıl- 6 yıl), Çocukluğun orta yılları (6 yıl-10 yıl), Çocukluğun son yılları ve ergenlik (10 yıl-13 yıl, erinliğe eriĢinceye kadar) olmak üzere üç baĢlıkta toplamıĢtır. Oğuzkan (2006)‟a göre çocukluk dönemlerine ait yapılan ayrıntılı bölümlemelerden sıyrılarak çocukluk çağını, “insan ömrünün genellikle 2-14 yaşları arasında geçen gelişme dönemi” olarak ifade edebiliriz. Yapılan tanımlamalardan yola çıkılarak çocukluk dönemi, bebeklikten erinliğe eriĢinceye kadar olan dönem olarak adlandırılabilir. “Çocuk edebiyatı” bütünlüğünün diğer bir kavramı olan edebiyat terimini ise Türk Dil Kurumu “Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı” olarak tanımlamıĢtır (2005:600). Edebiyat Terimleri Sözlüğünde (2004:131) ise Karaalioğlu‟nun edebiyat tanımı Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “İnsanları duygu, düşünce ve hayal bakımından yükselten, ondaki estetik duyguyu heyecana/harekete getirecek değerde şiir, roman, hikâye, tiyatro vd. nazım ve nesir halindeki sanat eserlerinin tümüne; bu eserleri inceleyen bilime; bu bilimi konu olarak ele alan kitaplar manzumesine edebiyat denir”. Çocuk edebiyatının edebiyat kavramı çerçevesinde var sayıldığını belirten Yalçın ve AytaĢ (2005: 17), edebiyatı; “malzemesi dile dayanan, insanların duygu, düşünce ve hayallerini dile getiren, edebi ve estetik değeri olan, bayağılık ve çirkinliği kabul etmeyen sözlü ve yazılı verimlerin tamamıdır” ifadeleriyle tanımlamıĢtır. Çocuk edebiyatının, edebiyat kavramından ayrı olarak tanımlanması mümkün değildir. Aralarındaki farkın sebebi çocuğun yetiĢkinden farklı bir dünyasının olmasıdır. Dilidüzgün (2000: 253) çocuk edebiyatının öncelikle, evrensel edebiyat bütününün farklı ve özel bir alanı olduğunu belirtir: “Yani çocuğun özel koşulları dikkate alınarak hazırlanmış bir üründür. Bu niteliği bakımından da yetişkinler için üretilen yazın kitaplarıyla arasında, nitelik açısından önemli bir fark vardır”. Ġkisinin arasında farkın olması, çocuk kitaplarının nitelik açısından daha hafif olması anlamına gelmemektedir. Bu ayrım tamamen anlam dünyalarının farklı olmasından doğmaktadır. ġirin (2007: 14) de edebiyat ile çocuk edebiyatı arasındaki ayrımın nedeninin çocuk edebiyatının dili, 3 konusu, içeriği, anlatımı, yalınlığı ve içtenliğiyle önce çocuğa göre olması olduğunu ifade eder: “Çocuk edebiyatı ile edebiyat arasındaki ayrımın nedeni, çocuğun yetişkinden farklı algılama biçiminden kaynaklanmaktadır.” Bu fark göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. “Çocuk edebiyatı neden vardır?” sorusunun cevabını Dilidüzgün Ģu Ģekilde vermiĢtir: “Çocuk, farklı değerlerle ve imgelerle dünyaya baktığından, çevresini algıladığından, kendine özgü olarak oluşturulmuş kitaplara da gereksinimi olduğu yadsınamaz. Bu nedenle çocuk yazınının varlığı, çocuğun aşağılanması değil, onun yüceltilmesi anlamını taşır. Çünkü çağdaş eğitimin gerekleri, çocuktan kitap ile yazınsal bir iletişim kurmasını, okuma alışkanlığı edinmesini, özgür ve eleştirel düşünmesini istemektedir” (1996: 25). Çocuk edebiyatının varlığının „çocuk‟ kavramına değer kattığı ve çocuk edebiyatının çocuğun algılayıĢ düzeyine dikkat çektiği görülmektedir. Temelinde, çocuğun ve onun ilgilerinin, gereksinimlerinin, hayal dünyasının, algılayıĢ biçiminin olduğu çocuk edebiyatının ortaya çıkıĢı ve geliĢimiyle alakalı Yalçın ve AytaĢ (2005: 15), “çocuk psikolojisi alanındaki gelişmelerin, çocuk edebiyatı kavramını ortaya çıkardığını ve böylece edebiyatçıların da dikkatinin bu yöne çekildiğini” dile getirmiĢlerdir. Çocuk edebiyatının tanımını ise Ģu Ģekilde yapmaktadırlar: “Çocuk edebiyatı, çocukların büyüme ve gelişmelerine; hayallerine, duygularına, düşüncelerine, yeteneklerine ve zevklerine hitap eden, eğitirken eğlenmelerine katkıda bulunan sözlü ve yazılı verimlerin tamamıdır”(2005: 17). Çocuk edebiyatının farklı bir tanımını ise Sever (2008) “çocuk edebiyatı, erken çocukluk döneminden başlayıp ergenlik dönemini de kapsayan bir yaşam evresinde, çocukların dil gelişimi ve anlama düzeylerine uygun olarak duygu ve düşünce dünyalarını sanatsal niteliği olan dilsel ve görsel iletilerle zenginleştiren, beğeni düzeylerini yükselten ürünlerin genel adıdır” Ģeklinde yapmaktadır. Çocuk edebiyatının her yaĢtan okurun ilgisini çekebilen, okunabilen, dili, anlatımı ve biçimi ile edebiyatın yeni bir türü olduğunu belirten ve “Çocuk edebiyatı önce edebiyattır” diyen ġirin (2007: 16) ise “Çocuk edebiyatı, temel kaynağı çocuk ve çocukluk olan; çocuğun algı, ilgi, dikkat, duygu, düşünce ve hayal dünyasına uygun; çocuk bakışını ve çocuk gerçekliğini yansıtan; ölçüde, dilde, düşüncede ve tiplerde çocuğa göre içeriği yalın biçimde ve 4 içtenlikle gerçekleştiren; çocuğa okuma alışkanlığı kazandırması yanında edebiyat, sanat ve estetik yönden gelişmesine katkı sağlayan, çocuğu duyarlı biçimde yetişkinliğe hazırlayan bir geçiş dönemi edebiyatıdır” ifadeleriyle bir tanımlama yapmaktadır. Oğuzkan da “çocuk edebiyatı” deyiminin, “çocukluk çağında bulunan kimselerin hayal, duygu ve düşüncelerine yönelik sözlü ve yazılı bütün eserleri kapsadığını” belirtir (2006: 3). Benzer noktalarda birleĢen çocuk edebiyatı tanımlarından yola çıkılarak çocuk edebiyatının, temeli çocuk olan, çocuğun dünyasına hitap eden, çocukların dil ve anlama geliĢimlerine uygun ve sanatsal değeri olan yazılı ve sözlü eserleri kapsadığını ifade edebiliriz. Çocuk edebiyatı uzmanları, çocuğa göre yazmanın farklı Ģekilde algılanmasından ve çocuksu ürünler verilmesinden yakınmaktadırlar. Dilidüzgün (1996: 22), “çağdaş çocuk yazını çocuğa uygun olmalı ancak çocukça olmamalı, çocuğun kültür gelişimine, düşgücünün gelişmesine, okuma alışkanlığı kazanmasına katkıda bulunacak nitelikleri içermelidir” ifadeleriyle çocuğa görelik hakkındaki fikirlerini beyan etmiĢtir. Sever (2008), “çocuğa görelik, onun ilgilerini, gereksinimlerini, dil evrenini göz önünde tutmayı, hazırlanacak okuma metinini bunlarla örtüştürmeyi zorlar. Çocuksuluksa tam tersine, dilin acemice kullanımı, daha doğrusu anlatımda ilkelliktir” ifadeleriyle çocuğa görelik ile çocuksuluk kavramlarının farklı olduğunu dile getirmiĢtir. Çocuklara göre yazılan kitapların eğitsel yönlerinin de olması gerekmektedir. GeliĢim döneminde bulunan bir canlının olumlu yönde geliĢmesini istemek ve bu yönde katkı sağlayacak eserlerin oluĢturulmasını beklemek çok normaldir. “ Çocuk kitaplarından okuma alışkanlığı kazandırma, sanat ve kurmaca eğitimi verme, yazınsal duyarlığı geliştirme gibi eğitsel beklentiler çocuk kitabının estetik boyutunu yok etmez. Tersine, bu gibi özellikler, sanatsal kaygılarla üretilmiş her çocuk kitabının temelinde vardır. Okumaya başlayan çocuk, kendi düzeyine göre üretilmiş böylesi kitapları okuyarak bir bakıma bu dünyanın ürünleriyle tanışır” açıklamasını yapan Dilidüzgün 5 (1996: 26), çocuk kitaplarının eğitim yönünün göz ardı edilemeyeceği gerçeğini dile getirmiĢtir. Çocuk edebiyatı alanında eser veren yazarların sahip olması gereken özellikler bulunmaktadır. Sever (2008: 29), “ çocuğa göre olan yapıtlar vermek isteyen her sanatçı, kendisini anlatmak, anlatılacak olanı ve onu nasıl anlatacağını bulmak için öncelikle çocuk gerçekliğine inanmalı; böyle bir gerçeklik adına yazmanın büyük bir sorumluluğu olduğunu duyumsamalıdır. Sanatçının amacı, sözcükleri çocuğa göre, onun ilgi ve gereksinmelerini de kuşatan bir anlayışla kullanabilmek, onu okumaya özendirebilmek; okuma eyleminden sonra çocuğun yüreğinde ve belleğinde insanca duyarlıklar ve düşünceler oluşturabilmek olmalıdır” diyerek çocuk kitabı yazarlarının yüklendiği sorumlulukları ifade etmiĢtir. Çocuk kitabı yazarları hem çocuk gerçekliğini ele alıp çocuğun dünyasına uygun bir eser oluĢturmalı, hem de belli ölçüde estetik ve edebî kaliteyi yakalamalıdır. “Çocuklar için yapılan edebiyat, edebiyatın bütün niteliklerini içermelidir. Çocuklar için yazmak, çocuğa göre olmak yanında, poetik kalabilmeyi başaran bir yazarlık biçimidir” (ġirin, 2007: 14). Çocuklar için yazan kiĢi, yazdığı eserin estetik değerini yüksek tutmalı, kitapların sanat eğitimi boyutunu göz ardı etmemelidir. Sever (2008: 28)‟e göre, “Kitapların, çocukların okuma kültürü edinmelerinde kendilerinden beklenen işlevi gerçekleştirebilmesi için, çocuklar adına yazma sorumluluğu üstlenenlerin; çocuğun gözüyle dünyaya bakan, yaşamı ve olayları çocuğun bakış açısıyla algılayan bir anlayışla çocuğa ulaşmayı yeğlemesi beklenir. Bu yaklaşımda temel belirleyenler, çocuk gerçekliği ile bu gerçekliği çocuklarla paylaşacak olan sanatçı duyarlığı olmalıdır. Çünkü, bu belirleyenlerin varlığı, ortaya çıkan ürünün hem çocuğa göre olması hem de yazınsal bir nitelik taşıması için gereklidir.” Çocuklar için yazanların, çocuğa göre ilkesi ile estetik değer taĢıyan ürünler ortaya koyma anlayıĢını eserlerinde birleĢtirmeleri gerekmektedir. ġirin (2007: 22)‟e göre, “İyi bir çocuk kitabı, amacı ve işleviyle çocuk okurun algı, ilgi ve dikkat düzeyine uygun, yalın ve içtenlikle yazılan ve hazırlanan, kendine, çevresine, hayata farklı ve yeni bakış açıları öneren, felsefesi ve edebiyatı olan, 6 edebiyat, sanat ve estetik değeri yüksek, çocuk gerçekliğine ve çocuk bakış açısına uygun, çocuğa göre yazılmış ve resimlenmiş kitaptır.” Bu tanım, bir çocuk kitabının nasıl olması gerektiğini çok net bir Ģekilde ortaya koymaktadır. 1.1.2. Çocuk Edebiyatının Amaçları Tanımı yapılan çocuk edebiyatının amaçlarının neler olduğu bu bölümde dile getirilecektir. Böylelikle çocuk edebiyatı hakkında daha belirgin bir çerçeve çizilmiĢ olacaktır. Tanımlardan yola çıkıldığında çocuk edebiyatının, çocukların zihinsel, duygusal ve kiĢilik geliĢimlerine katkı sağlamayı, çocukların olaylara farklı bakıĢ açıları geliĢtirebilmelerini, okuma kültürü edinebilmelerini ve sanat eğitimi alabilmelerini amaçladığı görülmektedir. Amaçlar konusuna daha geniĢ bir açıklama getiren Gönen (1998: 43), çocuk edebiyatının aĢağıdaki hedeflere sahip olması gerektiği belirtir:  Çocukların ruhsal ihtiyaçlarını (güven duygusu, başarma ve başarılı olma, bir kabul edilme, sevme ve sevilme, öğrenme, oyun ve değişiklik, estetik duygusu) karşılamak.  Çocukların değişik yaşlarda ilgi duydukları konuları gözönüne almak.  Çocuğun dil gelişimine özen göstermek.  Çocuğun algısal gelişimine yardımcı olmak.  Sosyal-duygusal gelişimi gözönünde bulundurmak.  Zihinsel gelişimi desteklemek.  Çocuğa ilk kitap sevgisini aşılamak, ilk edebi ve estetik değerleri vermek.  Olumlu kişilik gelişimine ortam hazırlamak.  Çocukları günlük yaşantının gerçekleri konusunda bilgilendirmek.  Çocukların yaratıcı hayal güçlerini uyandırmak.  Çocukta dinleme yeteneğini geliştirmek.  Kitabın eğlence ve bilgi kaynağı olduğunu öğretmek.  “İyi kitap” kavramını verilen uygun örneklerle kazandırmak. 7  Çocuk kitabı türlerini (hikaye, roman, masal, fabl, biyografi, fen kitabı, şiir, resimli kitap, çizgi roman) iyi örneklerle çocuğa tanıtmak.  Çocukların resimlendirilme ve fiziksel özellikler yönünden iyi örneklerle tanışmalarını sağlamak.  Çocuklara çeşitli konu ve kavramları yansıtan kitaplar sunmak.  İki yaştan itibaren her yaş grubuna uygun içerik, resimlendirilme ve fiziksel özelliklerdeki yayınları tanıtmak. Dahrendorf‟tan aktaran Dilidüzgün (1996: 27) ise çocuk ve gençlik edebiyatının eğitsel amaçlarını Ģöyle açıklamaktadır: “Çocuk ve gençlik yazını; -Okurlarının ilgilerini kapsar; aslında bu yazını çocuk ve gençlik yazını yapan da bu özelliktir, -Yazınsal deneyimleri olmayanları bu konuda yüreklendirir, okurların yazınsal metinler üzerinde basit analizler yapabilmelerini sağlar, -Gerekli biçimde okuma ilgisi oluşturur; örneğin gerilim, komik ögeler, eylemin yoğunluğu ve özdeşleşme olanakları çocukların okumalarını güdüler, -Çocukların ve gençlerin aydınlanmalarını, deneyimlerinin artmasını, önyargılardan arınmalarını ve toplumsallaşmalarını koşutlayarak onların kimliklerini kazanmalarına yardımcı olur.” Oğuzkan‟a göre okumanın esasları bilgi kazanmak, zevk almak ve hayatı tanımaktır (2006: 13). Çocuğa göre ilkesiyle yazılmıĢ, olumlu iletilere sahip ve estetik değeri yüksek olan bir kitapla çocuklar okumanın esaslarını gerçekleĢtirebileceklerdir. Çocuk edebiyatının temel iĢlevinin, çocuklara okuma sevgisi ve okuma alıĢkanlığı kazandırmak olduğunu belirten Sever (2008: 198), çocuk edebiyatının temel amacını “çocuklara yaşam ve insan gerçeğine ilişkin sanatçı duyarlığı ile kurgulanmış ipuçları sunmak, anadilinin kullanım olanaklarını sezdirmek ve onları yazılı kültürle sağlıklı ve sürekli etkileşim kurabilen bireyler kılabilmek” olarak belirlemiĢtir. Benzer 8 amaçlar Zengin ve Zengin (2007: 80) tarafından da sıralanmıĢtır. Onlar da çocuk edebiyatının, “çocukların ruhsal ihtiyaçlarını karşılamayı, zihinsel ve algısal gelişimini desteklemeyi, çocuklara çeşitli konu ve kavramları yansıtan kitaplar sunmayı, olumlu kişilik gelişimine ortam hazırlamayı, çocukların yaratıcı hayal güçlerini uyandırmayı, iyi çocuk kitabı kavramını, verilen uygun örneklerle kazandırabilmeyi vb.” amaçladığını belirtirler. Çocuk edebiyatıyla ilgilenen uzmanların hemen hemen aynı amaçlarda birleĢtiği görülmektedir. 1.2. Ġlköğretim Ġkinci Kademe Öğrencilerinin (12-15 yaĢ) GeliĢim Özellikleri Her çocuk belli geliĢim dönemlerini yaĢadıktan sonra erinliğe geçmektedir. Ġlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin içinde bulundukları dönemin özelliklerini bilmek çocuk edebiyatının amaçlarını gerçekleĢtirmesi açısından önemlidir. Çocuk edebiyatı eleĢtirisi yapanların da, çocuklar için kitaplar yazanların da bu geliĢim özelliklerini bilmesi, ortaya koydukları eserlerin sağlıklı sonuçlar vermesi açısından gereklidir. Yavuzer (2003: 186)‟e göre, “çocuk, „eksik bir yetişkin‟ değil, fakat zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal gereksinimlerini tamamlamak isteyen, kelimenin tam anlamıyla bir „kişi‟dir. Bu nedenle çocuk kitaplarının hazırlanmasında, çocuğun kişiliğinin, içinde bulunduğu büyüme olgusunun ve gelişiminin çeşitli evrelerinin süreli olarak göz önünde bulundurulması gereklidir.” Kitabın çocuğun geliĢimindeki yerini vurgulayan Dilidüzgün (1996: 27) ise, “Çocuk ve gençlik yazınının, okuma alışkanlığının kazanılmasından yazınsal duyarlığın gelişmesine ve bireyin kendi kimliğinin oluşmasına değin geniş bir etki alanı vardır. Kendisi de yaşamında bir geçiş sürecini yaşayan çocuk ya da genç, yine bir geçiş dönemi yazını olarak gördüğümüz çocuk ve gençlik yazını ürünlerinden yararlanarak hem bireysel, hem de kültürel gelişimini tamamlayabilir. Bu nedenle, çocuğun gelişiminde çocuk yazını ürünlerine büyük görevler düşmektedir” ifadeleriyle çocuk edebiyatının etki alanının çocuğun ya da gencin geliĢim sürecini de kapsadığına dikkat çekmektedir. Bu bölümde, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin kiĢilik geliĢimleri, biliĢsel geliĢimleri, toplumsal geliĢimleri ve dil geliĢimleri üzerinde durulacaktır. 9 1.2.1. KiĢilik GeliĢimi Çocuk kitapları, çocukların kiĢilik geliĢiminde önemli bir etkendir. Çocuğun okumayı öğrenmesiyle baĢlayan etkiler, kiĢiliğin tamamlanmasına kadar sürer. Bu etkinin olumlu Ģekilde gerçekleĢmesi için çocukların doğru iletiler barındıran kitaplarla iletiĢime geçmesi gerekmektedir. Güleç ve Geçgel (2006: 35), “Duygular, değer yargıları, anlama tarzı, hisler kişiliğin parçalarıdır. Çocuk kitapları bunların şekillenmesinde etkili rol oynamaktadırlar. Kitaplar, ayrıca içerik, içeriğe dayanan etkinlikler ve tema aracılığıyla çocuğun öz kavram ve öz saygı gelişimini de destekler” ifadeleriyle, kitapların kiĢilik geliĢimi üzerindeki etkisine değinmiĢlerdir. Peki, kitapların bu kadar etkilediği düĢünülen “kiĢilik” kavramı nedir? KiĢiliğin farklı tanımları vardır. Senemoğlu‟na göre kiĢilik, “bireyi başkalarından ayıran; bireyin doğuştan getirdiği ve sonradan kazandığı özelliklerin bütünüdür” (2009: 72). Cüceloğlu (1996) ise kiĢiliği “bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırtedici, tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimi” olarak tanımlamaktadır. KiĢiliği, sosyal becerilerin toplamı olarak nitelendiren Yanbastı (1996: 11), “Bir insanın kişiliği, onun diğer insanlarla olan, çeşitli koşullarda çeşitli biçimler alan ilişkileri ve davranışlarının toplamıdır” ifadeleriyle kiĢiliğe kendine özgü bir tanım getirmiĢtir. Aytar (2007: 202), “Kişilik, bireyin düzenli ve mutlu bir yaşam sürdürebilmesi açısından önem taşır, anne- baba ve öğretmen olarak çocukların sağlıklı bir kişilik yapısına sahip olmaları için özen göstermek gerekir” sözleriyle, kiĢilik geliĢiminde yakın çevrenin etkisine dikkat çekmektedir. Yapılan tanımlardan yola çıkıldığında „kiĢilik‟ kısaca, kiĢiden kiĢiye değiĢen bireysel niteliklerin toplamı, „kiĢilik geliĢimi‟ ise kiĢiliğin oluĢtuğu değiĢim süreci olarak tanımlanabilir. Nitekim Sever (2008: 56) de kiĢilik geliĢimini, “karşılaşılan sorunlara uygun çözümler üretebilme, duygularını uygun biçimde gösterme, toplumsal çevreye uyum sağlama gibi kişinin geçirdiği bir değişim ve gelişim süreci” olarak değerlendirir. Kavcar (1994: 4)‟a göre ise kiĢilik geliĢmesi, “her insanın kendi eğilimlerine, yeteneklerine göre gelişmesi, hayatta karşılaştığı yeni şartlara göre izleyeceği yolu kendisinin seçmesi” demektir. “Böyle bir hayat ve eğitim anlayışı, 10 insanda çok çeşitli duyma, düşünme ve hareket etme bilincinin bulunmasını gerektirir. İşte edebiyat bu bilinci uyandırmaya yarayan araçların başında gelir” ifadelerini kullanan Kavcar, edebiyatın biliĢsel geliĢimde oynadığı role iĢaret etmektedir. Ġlköğretim ikinci kademe öğrencileri, Freud‟un psikoseksüel geliĢim kuramında “genital dönem” adını verdiği evrede yer alırlar. Senemoğlu (2009: 74), Freud‟un bu dönemi „fırtınadır‟ der. Ergen ebeveynle iliĢkilerini düzenlemek, çatıĢmalarını çözümlemek ihtiyacındadır. Erikson‟ın psiko-sosyal geliĢim kuramında ise, ilköğretim ikinci kademe öğrencileri “Kimlik Kazanmaya KarĢı Rol KarmaĢası” adını verdiği beĢinci evrededir. “Bu dönem 12-18 yaşları kapsar. Ergenlik dönemi sırasında “Ben kimim?” sorusu çok önemli hale gelir. (…)Ergen, bu dönemde arayış içindedir ve akran gruplarına körükörüne güvenir. Erikson‟a göre bu dönemde ergen, başarılı bir şekilde kimlik kazanma sorununu çözerse, kendine güvenen, kendinden emin bir kişi olarak yaşamını sürdürebilir ve başarılı olur” (Senemoğlu, 2009: 78). Sever, 10-12 yaĢ ve üstü çocukların genel özelliklerini Ģu Ģekilde dile getirmektedir: “Çocuklar, bireysel beceri ve yeteneklerini yaşıtlarınınkiyle gerçekçi biçimde karşılaştırabilir, iç denetimlerini sağlayabilir; hata ve başarılarından kendilerinin sorumlu olduğunu düşünürler” (2008: 63). Özellikle yedinci ve sekizinci sınıf öğrencileri ergen özellikleri göstermeye baĢlamaktadırlar. Bu dönemde çocuklar kendilerine örnek olacak karakterler aramaktadırlar. Bu yüzden çocuk kitaplarının çocuğa sunacağı kahraman modeli çok önemlidir. Çocuk kitaplarındaki kahramanlar, doğru davranıĢlar sergilemelidir. Böylece kitabı okuyacak olan çocuk da aynı davranıĢları sergileyerek olumlu bir kiĢilik özelliği kazanacaktır. BaĢkalarına saygı duyma, kendine güvenme, dürüst olma, insanları sevme ve eleĢtirel düĢünme gibi nitelikleri hayalindeki kahramandan gören çocuk, toplum içindeki hayatında kendi de aynı özelliklere sahip bir “kahraman” olacaktır. Olumsuz kahramanların kitaplarda bulunması gereklidir elbette; yoksa kitap ve çocuk gerçek dünyadan koparılmıĢ olur. Fakat çocuklara yönelik kitaplarda kazananın, ödüllendirilenin olumlu karakterler olması gerekir. Aksi takdirde çocuk adalete ve 11 dürüstlüğe olan inancını kaybeder. Sever (2008: 57), “bu dönemde çocuklara karar verme, değerlendirme, eleştirme ve iç denetimi geliştirme gibi eğitimle kazandırılabilecek davranışların önemini sezdiren; yaşamın değişik güzelliklerini yansıtan yapıtlar okutulmalıdır” der ve kiĢilik geliĢiminin dönem özelliklerine göre çocuklara hangi kitapların okutulması gerektiği konusunda yol gösterir. 1.2.2. BiliĢsel GeliĢim „BiliĢ‟ ve „biliĢsel‟ kavramlarının tanımları, „biliĢsel geliĢim‟ hakkında ipuçları edinmeyi sağlayacaktır. Türkçe Sözlükte biliĢ kavramının Ģu Ģekilde açıklandığı görülür: “Canlının, bir nesne veya olayın varlığına ilişkin bilgili ve bilinçli duruma gelmesi, vukuf ” (TDK, 2005: 271). BiliĢsel kavramının tanımı ise Ģu ifadelerle verilmiĢtir: “Bilişle ilgili, zekânın işleyişiyle ilgili” (TDK, 2005: 271). BiliĢsel geliĢimin tanımını Senemoğlu (2009: 32), “Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişime bilişsel gelişim adı verilmektedir. Bilişsel gelişim; bebeklikten yetişkinliğe kadar, bireyin çevreyi, dünyayı anlama yollarının daha kompleks ve etkili hale gelmesi sürecidir” ifadeleriyle aktarmaktadır. BiliĢsel geliĢim ile ilgili yazılanlar, Piaget‟nin kuramına dayanmaktadır. Piaget, biliĢsel geliĢimi 4 döneme ayırmıĢtır. Bunlar, duyusal-motor, iĢlem öncesi, somut iĢlemler ve soyut iĢlemler dönemleridir. Piaget‟ye göre, bütün çocuklar bu geliĢim aĢamalarını sırasıyla yaĢarlar. Senemoğlu (2009), bu dönemlerin özelliklerine kitabında ayrıntılı Ģekilde yer vermiĢtir. Ġlköğretim ikinci kademe öğrencileri Piaget‟nin soyut iĢlemler dönemi (11 yaĢ+) adını verdiği geliĢim basamağında bulunmaktadırlar. -Soyut düĢünme -Bilimsel yöntemle problem çözme Soyut ĠĢlemler -Değer ve inanç sistemini yapılandırma Dönemi -Fikir dünyasıyla aktif olarak ilgilenme ve düĢüncesini 11 YaĢ + etkinliklerine yansıtma 12 Bu geliĢim basamağının özelliklerini Senemoğlu (2009: 49), “Soyut işlemler döneminde çocuklar soyut kavramları anlayarak etkili bir şekilde kullanabilirler. Bu dönemde çocuklar çeşitli ideal fikirleri, değerleri, inançları geliştirmeye başlarlar. Toplumun yapısıyla, felsefesiyle, politikayla ilgilenir; bir değerler sistemi örgütlemeye yönelirler” ifadeleriyle ortaya koymaktadır. Özellikle ilköğretim 7. ve 8. sınıftan itibaren çocuklar büyüklerin dünyasına girmeye ve toplumdaki değerlerle ilgilenmeye baĢlarlar. Artık olayların farklı yönlerini görme, analiz etme, sorunlara çözümler bulma gibi beceriler kazanırlar. Sever (2008: 47) biliĢsel geliĢimi, “çocuğun zihinsel beceri ve yeteneklerinde süreç içerisinde oluşan değişiklik” olarak tanımlar ve bu yaĢ grubundaki (10-12 yaĢ +) çocukların genel özelliklerini, “Çocukların, olayları zamandizinsel biçimde sıralama becerileri gelişir. Akıl yürütmeyi, mantıksal kuralları, soyut sorunlara çözümler bulmayı öğrenirler. Soyut düşünme başlar, dikkati yoğunlaştırma yetenekleri ve bellek güçleri artar” ifadeleriyle sıralar. Cüceloğlu (1996)‟na göre soyut iĢlemler düzeyine gelen bir birey artık yetiĢkin dünyasıyla tam bir iletiĢime girmeye hazırdır. “Çünkü bilişsel gelişiminin en üst aşamasına gelmiştir. Soyut işlemler gelişirken bireyin kişilik yapısı da gelişir, ahlak anlayışında, kendini algılayışında temel değişiklikler oluşur.” Soyut iĢlemler döneminin en üst biliĢsel dönem olduğunu belirten Kıbrıs (2006: 18)‟a göre bu dönem yetiĢkinlik yıllarına dek uzar: “Soyut işlemlerle uğraşan ergenler artık varsayım kurabilir, mantıksal sonuçlar çıkarabilir; ister somut ister soyut olsun, karmaşık sorunları sistemli biçimde çözebilirler. Göreceli nitelik taşıyan düşünceler üretebilirler ve sorunlara değişik açılardan yaklaşabilirler.” Somut iĢlemler dönemindeki çocuklarla soyut iĢlemler dönemindeki çocuklar arasındaki temel farkın, ergenlerin bir olayın çok değiĢik yönlerini görebilmeleri ve bilgiyi soyut olarak üretebilmeleri olduğunu niteleyen Senemoğlu (2009), “ilköğretimin 6.,7.,8. sınıflarında ve liselerde ergenlerin, analiz etme, karşılaştırma, soyut ilişkileri bulma, özgün bir şey üretme, eleştirel düşünme gibi özelliklerini geliştirici nitelikte etkinliklere yer verilmesi gerektiğini” vurgular. 13 Sever (2008), bu dönemdeki çocuklara, değiĢik türdeki edebiyat yapıtlarının yanında, tarihsel olguları anlamalarına katkı sağlayacak kitapların okumasının da salık verilmesi gerektiğini, “Bu dönemde, çocukların düşünme, karşılaştırma, eleştirme gibi bilişsel süreçlerini işleten, onların insan ve yaşam gerçekliğini sanatçı bakış açısıyla tanımalarına ve değerlendirmelerine olanak sağlayan yapıtları okumaları, edebiyat kültürü oluşturmaları için gereklidir” ifadeleriyle dile getirir. Kıbrıs (2006), okumaya yönelme açısından çocuğun geçirdiği aĢamaları iki baĢlık altında verir: 1. Okul Öncesi- Masal Çağı-Dönemi 2. Okul Dönemi Ġlköğretim ikinci kademe öğrencileri okul dönemindedir. Kıbrıs (2006), okul dönemini de üçe ayırarak masal çağı, düşle gerçek arası dönem ve gerçek konulara ve soyut konulara yönelinen dönem isimlerini verir. 6. ve 7. sınıflardaki çocuklar gerçek konulara ve soyut konulara yönelinen dönemdedir. Güleryüz (2003: 11), “Bu dönem çocukları ile ilgili olarak yazılacak kitapların, daha çok kendini tanımaya, kendini ifade etmeye; heyecan verici, maceralara dönük meslekleri duygusal dünyasına hitap eden sanat çalışmalarıyla öğrenmesi, buluşçu (keşifçi-kaşif), takım çalışmalarına uygun olması gerektiği söylenebilir” diyerek, bu dönem çocuklarının okuyabileceği kitaplara iliĢkin bir değerlendirme yapmıĢtır. Çocuklar okuyacakları kitapları –farkında olmaksızın- geliĢim özelliklerine göre seçecekler, daha soyut konular içeren kitaplara yöneleceklerdir. Örneğin, soyut kavramlardan bahseden Ģiir türüne ilgi duyacaklardır. Macera romanları okuyup heyecan duymak isteyeceklerdir. Kendilerine hitap ettiğini düĢündükleri her Ģeyi okuma eğiliminde olacaklardır. Bu açıdan kendilerine uygun kitapların önlerine sunulması gerekmektedir. 1.2.3. Toplumsal GeliĢim Çocuk kitaplarının çocukların toplumsal geliĢimine etkisi çok fazladır. Çocuk, içinde yaĢadığı toplumun değerlerini, geleneklerini, kurallarını kitaplar aracılığıyla 14 rahatlıkla öğrenebilir. Kitapta özümsediği kahraman, toplumun içinde bir bireydir ve onun toplum içindeki davranıĢları çocuk için bir modeldir. Bu yüzden çocukların “iyi” kitapları okuması geliĢimlerini doğru yönde desteklemek açısından çok önemlidir. Oğuzkan‟a göre iyi bir çocuk kitabı, “çocuğa yaşamın değişik yönlerini öğrenmesinde, türlü insan tiplerini tanımasında, başka ülkeler ve toplumlar üzerinde bilgi edinmesinde çok zengin imkânlar sağlar” (ġirin, 1998: 215). Bunun yanında, “Kitaplar, çocukların toplum içindeki roller ve yaşadıkları toplumla ilgili kavramların gelişmesinde, diğer insanlar hakkındaki kavramları şekillendirmede yardımcı olabilirler” (Güleç ve Geçgel, 2006: 23). Çocuk, içinde yer aldığı toplumun yapısını kitapların yardımıyla öğrenebilir. ToplumsallaĢma çocuk için önemli bir süreçtir. ToplumsallaĢmayı “insanların çevrelerindeki kültür ya da alt kültürlerin değerlerini, alışkanlıklarını ve görünümlerini belirledikleri süreç” olarak tanımlayan Aytar (2007: 173), çocuğun toplumsal-duygusal geliĢiminin duyusal, biliĢsel ve bedensel geliĢimine paralel olarak geliĢtiğini öne sürmektedir. Hançerlioğlu (1995: 476)‟na göre toplumsallaĢma, “bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşme sürecidir.” Toplumsal geliĢme ise “bireyin yıllar boyunca öbür insanlar, toplumsal kuramlar, gelenekler, örgütler v.b kuruluşlarla geçirdiği yaşantılar sonucunda başgösteren değişmeler”dir. Erikson‟ın psikososyal geliĢim dönemlerine göre ilköğretim ikinci kademe öğrencileri “gizil dönem” adını verdiği evrededir. Bu evre 6-15 yaĢ aralığındaki çocukları kapsamaktadır. Aytar (2007)‟a göre, okul yıllarını kapsayan bu dönemde çocuğun biliĢsel becerileri ve öğrendiği yeni sosyal roller test edilir. Çocuk kendisinden beklenenlerin en iyisini yapabilmek için ciddi uğraĢ gösterir. Bacanlı (2001: 51), “Vicdan gelişimi bu dönemde birtakım temel değer yargılarının gelişmesi biçimini alır. Hayatta neye değer verdiğini belirleyen ergen, bu yüzden sık sık ideolojik kötüye kullanmalara maruz kalır. İdeolojik düşüncelerin yoğunlaşması bu gelişim görevinin bir görüntüsüdür” ifadeleriyle, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin içinde bulunduğu döneme ait özellikleri dile getirmiĢtir. 15 12 yaĢ üzeri çocukların genel özelliklerinden biri aileye eskisi kadar bağımlı olmamalarıdır. Sever (2008)‟e göre bu dönemdeki çocuklar, “Daha çok arkadaşlarıyla birlikte olmaya, zaman geçirmeye isteklidirler. Çevresindeki adaletsizliklere tepki göstermeye başlarlar. Cinsiyetleriyle ilgili roller çok belirginleşir. Karşı cinsin rollerini yüklenmekten kaçınırlar; buna karşın karşı cinsle ilişki kurma eğilimi gösterirler.” Bacanlı (2001: 51), 12-18 yaĢ aralığındaki çocukların artık ergen olduğunu, kiĢilerarası iliĢkilerinin geliĢtiğini, arttığını ve nitelik değiĢtirdiğini ifade eder: “Değer sistemi geliştirme ve sosyal gelişimle bağlantılı olarak ergen artık yetişkin toplumsal düzenin içine girmek ve sorumluluk yüklenmek ister. Çünkü son analizde ergenlik, „çocukluktan çıkan kişilerin yetişkinliğe kabul edilmeden önce bekletildikleri yerdir‟. Ergenlik dönemindeki sosyal ve ideolojik hareketlerin bir anlamı da budur. Başka bir deyişle ergenler sorumluluk yüklenmek istemektedirler.” Yüklendikleri sorumluluklar ile toplumda yer edinmeye çalıĢmaktadırlar. Yukarıda belirtilen toplumsal geliĢim özelliklerine sahip olan çocuğun kitaplar yoluyla içinde yaĢadığı toplumdaki insanların birbirleriyle olan iliĢkilerini tanıması mümkündür. Bu yolla çocuklar, toplumda kabul gören ya da görmeyen davranıĢların farkına varırlar. Ayrıca çevresiyle yaĢayabileceği sorunlara iliĢkin örnek çözüm yollarını, önerileri kitaplar yoluyla öğrenebilir. Sever (2008), bu dönemdeki çocuklara, edebiyatın ilgi alanına giren her konuyu sanatçı bakıĢ açısıyla iĢleyen kitapların sunulabileceğini dile getirir ve “Seçilecek kitaplarda, çocukların hem bireysel ilgi ve beklentileri göz önünde bulundurulmalı hem de türsel çeşitlilik (roman, öykü, yaşamöyküsü, anı, şiir gibi…) oluşturulmalıdır” ifadeleriyle bu dönem çocuklarına okutulacak kitapların özelliklerini ortaya koyar. 1.2.4. Dil GeliĢimi Çocuğun dil geliĢimiyle biliĢsel geliĢimi paralellik göstermektedir. Çocuk, biliĢsel geliĢim düzeyine göre dilini çözerek doğru kullanma becerisine sahip olacaktır. BinbaĢıoğlu (1987)‟na göre, “gerek yazılı, gerekse sözlü dili kullanabilmek, bireyde çeşitli kavramların gelişmesine bağlıdır. Çocuk, soyut kavramlara sahip oldukça zekâsı da o oranda gelişir. Bu nedenle, çocuğun kullandığı sözcüklere bakarak onun zekâ 16 gelişimi hakkında bir yargıya varılabilir”. Okuyacağı kitaplar yoluyla sözcük edinecek olan çocuğun dil geliĢimi ve biliĢsel geliĢimi açısından kitaplar büyük önem taĢımaktadır. Dil geliĢiminin tanımını Güleryüz (2003), “çevrelerinden öğrendikleri sözcükleri kullanarak duygu ve düşüncelerini anlatabilme, çevredeki konuşmaları ve yazılanları anlayabilme yeteneğidir” ifadeleriyle yapmaktadır. Gürel, Temizyürek ve ġahbaz (2007)‟a göre çocuğun geliĢiminde dilin önemi hakkında geliĢtirilen genellemeler, “Çocuklar dili kazanırken aynı zamanda yaşamlarının gerek zihinsel (bilişsel) gerekse sosyal etkileşimlerini düzenleyen kendilerine özgü bir sisteme de kavuşurlar” bilgisini esas almaktadır. BiliĢsel olarak soyut iĢlemler döneminde bulunan ilköğretim ikinci kademe öğrencileri zihinsel evrelerine uygun olarak daha karmaĢık yapıdaki metinleri çözümleyebilme, kelimelerin soyut –mecaz- anlamlarını anlayabilme, farklı cümle yapılarını özümseyip kullanabilme, anadilinin gramerini, imla ve noktalamasını kavrayıp yazılı anlatımına aktarabilme, sözcük dağarcığını geniĢletebilme gibi yeteneklerini geliĢtireceklerdir. Sever (2008), bu dönemdeki çocukların olumluluk ve olumsuzluk bildiren yan tümceleri de kullanarak anlamsal olarak daha giriĢik yargılar oluĢturabileceğini belirtir. Çocuk kitapları, görsel ve dilsel bir uyaran olarak, okulöncesi dönemden baĢlayarak çocuklara anadillerini geliĢtirebilecekleri doğal bir uygulama alanı yaratır. Anadilinin bütün incelikleri, kuralları, atasözleri ve deyimleriyle kitaplar yoluyla karĢılaĢma imkânı bulan çocuk, kendi dilinin zenginliklerine iliĢkin bilgi sahibi olur ve bunları yaĢamında kullanarak ifadelerinin güçlü hale gelmesini sağlar. Bu açıdan çocuğun, Türkçenin dilbilgisi kurallarına uyan, estetik bir dili olan ve anlayabileceği düzeyde yazılmıĢ kitapları okuması yararına olacaktır: “Çocuk edebiyatı içerisinde değerlendirdiğimiz eserlerin meydana getirilmesinde her şeyden önce “hedef kitleye görelik” ilkesi ile hareket edilmelidir. Çocuğun gelişim evrelerini dikkate almadan oluşturulacak bir metnin çocuğun dil gelişimine katkıda bulunması mümkün olmadığı gibi psikososyal gelişimini de olumsuz 17 yönde etkiler” (Gürel ve diğerleri, 2007: 24). Buradan hareketle, iyi bir çocuk kitabının dil geliĢimine katkıda bulunacağı; kötü bir çocuk kitabının ise zararlı olacağı ifade edilebilir. Oğuzkan (1998: 216), “İyi bir çocuk kitabı, çocuğun anadilini geliştirmesine büyük ölçüde yardımcı olur. Türkçenin gücünü ve güzelliğini çocuklarımız, ancak edebi değer taşıyan kitapları okuya okuya kavrayabilirler” ifadeleriyle iyi bir çocuk kitabının dil geliĢimine katkısı hakkındaki görüĢlerini dile getirmiĢtir. Gökler (2006: 763)‟e göre ergenlikte dil, kendini ifade etme aracıdır: “Görüşlerini, özlemlerini, değerlerini, öfkesini, gerekçelerini, çıkarımlarını, heyecanını dil yolu ile paylaşır ergen. Ergenlik düşüncenin kültüre özgü ögelerinin dil yoluyla daha belirgin olarak dışarıya yansıdığı bir dönemdir. Ergen topluma birey olarak kendini dili yoluyla katar.” Ergen, dili sayesinde kiĢiliğini ortaya koyabilmektedir. Çocukların edebiyat kültürü, dilde ustalığını kanıtlamıĢ yapıtlarla temellendirilmelidir. Bu süreçte çocukların, değiĢik türlerin en özgün örnekleriyle karĢılaĢtırılması için özen gösterilmelidir. 1.3. Ġlköğretim Ġkinci Kademe Öğrencilerinin Okuma Eğilimleri Çocuklara kitap önerirken ya da satın alırken, onların geliĢim özelliklerini ve ilgi duydukları konuları dikkate almak gerekir. Ġlköğretim ikinci kademe öğrencileri genel olarak 12 ile 15 yaĢ arasındadır. Özellikle 7. ve 8. sınıfta öğrenim görmekte olan çocuklar ergenliğe yani büyüklerin dünyasına adım atmaktadırlar. Bu dönemde cinsiyetler arasında ilgi alanları açısından farklılıklar görülür. Tuncer (1998: 201), çocukların değiĢik yaĢlarda ilgi duydukları konuları ve bunları karĢılayabilecek kitap türlerine iliĢkin görüĢlerini Ģu Ģekilde dile getirmiĢtir: “11-12 yaş döneminde, kız ve erkek çocuk arasındaki ilgi farklılaşması iyice belirginleşmiştir. Erkek çocuk sporla yakından ilgili olup, macera arzusu da arttığından bol bol macera romanı okur. Kız çocuk ise daha hayalperest ve romantik olmuştur. Her iki grubun da sözcük ve kavram bilgileri oldukça gelişmiştir.” Kıbrıs (2006: 24) da bu çağın çocuklarına ve okudukları kitaplara dair fikirlerini Ģu cümlelerle ifade etmiĢtir: “(…) Genel olarak soyut, düşünsel ve duygusal konulara yönelirler. Artık öykü ve 18 romanın yanında soyut olarak duygusal konuları işleyen şiire karşı da bir ilgi uyanır. Kızlar daha çok sevgi, bağlılık, özveri temalarını işleyen öykü ve romanlara yönelirken, erkekler de daha çok ülkesinin ve insanlarının geçmişini anlatan tarihsel romanlara ilgi duyarlar. Okudukları kitaplardan estetik bir haz-tat almanın gururunu yaşarlar.” Cinsiyet farkının kitap seçiminde etkili olduğu görülmektedir. Bu yaĢtaki çocukların değerli / değersiz ayırımı yapmadan ellerine geçirdikleri her Ģeyi okuduklarını, okuma arzusunun dorukta olduğu belirten Tuncer (1998: 201), tarih, biyografi, hayvan hikâyeleri, efsaneler, doğa ve fen konularındaki kitapları okuduklarını; fen kitaplarındaki deneyleri yaptıklarını ifade eder. Ayrıca gülmek amacıyla da okuyan bu dönem çocukları için çizgi roman en çok okunan türlerden biridir. 13-14 yaĢ aralığındaki çocuklar ergen özelliği göstermeye baĢlamıĢlardır. Bu dönem çocuğu için okudukları kitaplardaki kahramanlar önem taĢımaktadır. Bu yüzden onlara model olabilecek kiĢilerin yaĢam öykülerini okumak özellikle kiĢilik geliĢimleri bakımından yararlı olacaktır. Enginün (1998: 132), biyografiler vasıtasıyla çocuklara hayal mahsulü eserlerden daha tesirli olmanın mümkün olduğunu ifade eder: “Hele kitaplarında tanıyıp, maceralarına hayran olduğu kişilerin, okuyup rahat anlayabileceği, canlı biyografik romanlarıyla hemen karşılaşırsa, çocuk kendi meraklarını ve kısa hayat tecrübelerini o romanda arayabilir. Bu onun; a) Çevresine ilgi duymasını sağlar. b) Tarih, coğrafya, fen bilimleri, edebiyat derslerinde tanıdığı şahıslara ve onların eserlerine ilgisini arttırır. c) Romanlardaki kişilerin yerine kendisini koyarak yeteneklerini keşfeder.” Tuncer (1998)‟e göre, “bu dönemdeki erkek çocukları, sporun yanında fen kitaplarına (taşıtların, iletişim araçlarının, bilgisayarın nasıl yapılıp, nasıl çalıştığı gibi) ilgi duyarlar. Macera romanları, sporla ilgili dergileri okurlar. Kız çocukları ise romantik eserleri, meslek hikâyelerini ve dedektif romanlarını severler. Ayrıca, evcil hayvanlarla ilgili realist eserler, tarihi romanlar, ince mizah içeren kitap ve dergilerden 19 zevk alırlar. Koleksiyon merakı da bu yaşlarda çok artar. İlgileri çeşitli, fakat kısa sürelidir. Hayal kurma güçleri idealizme doğru dönüşmüştür.” 13-14 yaĢ aralığındaki çocuklar gösterdikleri ergen özelliklerine göre kitap seçmektedirler. Güleryüz (2003), çocuk geliĢimi açısından 12 yaĢından sonra baĢlayan çağın serüven çağı olduğunu belirtir ve “Çocuklar bu dönemde somut işlemler basamağından çıkıp soyut işlemler basamağına girerler. Bu çağ, çocuğun yaratıcılığının en yüksek olduğu dönemlerden biridir. Çocuğun dizginlenemez bir öğrenme, keşfetme ve ilgi çağı başlamaktadır. Elbette bu dönem çocuklarının isteyerek, zevk alacakları kitaplar, ilginç serüvenlerle dolu kitaplar olacaktır. Yeni olaylar, gerilimi ve heyecanı yüksek olan kitaplar bu dönem çocuklarının zevkle ve isteyerek okudukları kitaplardır. Bu dönem çocuklarının daha çok, Robenson‟un Issız Ada, Don Kişot ve Aya Seyahat, Arzın Merkezine Seyahat gibi kitapları severek okuyabileceği söylenebilir. Pedagog ve psikologlar, masal çağını insanların mitolojik dönemlerine karşılık sayarken, serüven çağını da insanlığın ilk savaş serüvenlerine bağlı saymaktadırlar” ifadeleriyle serüven çağındaki çocukların okuma eğilimlerini ortaya koyar. 1.4. Türkiye’de Çeviri Çocuk Edebiyatı Çeviri, Türk çocuk edebiyatında çok büyük bir paya sahiptir. Türk çocuk edebiyatı çevirilerin etkisinde kendini bulmuĢ bir edebiyattır. Neydim (2003)‟e göre, edebiyat geleneğimizde baĢlangıçta Batı‟da da olduğu gibi çocuk edebiyatı yetiĢkinlerle ortak sözlü edebiyata (masallara ve destanlara) dayandığı ve ayrı bir çocuk edebiyatından söz edilemeyeceği için bu boĢluğu doldurmakta çeviri çocuk edebiyatından yararlanılmıĢtır. ġair Nâbi‟nin Hayriyye ve Sümbülzade Vehbi‟nin Lütfiyye isimli kitapları gibi, çocuklara öğüt verici kitapları saymazsak, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar çocuk edebiyatına dönük bir çalıĢmanın izine rastlanmadığı söylenebilir. Sadece Kayserili Dr. RüĢtü tarafından (1859) yazılan ilk Nuhbet-ül Etfal (Çocukların En Seçkini) adlı alfabe kitabı, içinde öykücüklerin ve fabllerin bulunması açısından önemlidir. Yalçın ve AytaĢ (2005)‟a göre, “Türkiye‟de ilk çocuk kitapları Şinasi, Recaizade Ekrem ve Ahmet Mithat‟ın Fransızca‟dan yaptıkları kısa şiirler ve hayvan öykülerini içeren çevirileridir. 20 Ziya Paşa J.J. Rousseau‟dan Emile‟i çocuklar için tercüme etmiştir. Recaizade Mahmut Ekrem Tefekkür, Muallim Naci Ömer‟in Çocukluğu isimli eserlerini çocuklar için kaleme almışlardır.” Çıkla (2005: 89) da “yazarı belli, tipografi ile resimli olarak basılmış, biyografiye de yer veren ilk Nasreddin Hoca kitabı olan Çaylak Tevfik‟in Letâif-i Nasreddîn‟i (1880) de önemli bir kaynaktır” ifadesiyle ilk çocuk kitaplarına örnek vermiĢtir. “Çocuk eğitimi ve psikolojisi üzerinde de önemle durulan bu dönemde, J.J. Rousseau‟nun batıyı kuşatma altına alan eğitim felsefesi bizde de karşılığını buldu; Ziya Paşa‟nın Emil tercümesi, Yusuf Kamil Paşa‟nın Fenelon‟dan yaptığı Telemak tercümesi, Tarihçi Lütfi‟nin Daniel de Foe‟den yaptığı Robinson Crusoe tercümesi, Şinasi‟nin ve Recaizade Mahmut Ekrem‟in La Fontaine tercümeleri, batılı eğitim anlayışının bizde de var olmasını arzu eden aydınların iyi niyet göstergeleriydi” (Gündüz, 2005 ). Bu tercümeler Batı‟nın kültür elçileri olarak görülebilir. Batı‟da esas olarak 17. yüzyıldan sonra oluĢturulan çocuk ve gençlik edebiyatı kavramı Türkiye‟de yapılan çevriler aracılığıyla ön plana çıkmıĢtır. Tanzimat ile birlikte ortaya çıkan batılılaĢma arzusu, çocuğa ve ona yönelik bir edebiyata bakıĢ açısını da değiĢtirmiĢtir. Çevrilen kitaplara bakıldığında, Batı‟da birkaç yüzyıl önce yaĢanan sürecin geç de olsa bizde de yaĢanmaya baĢladığı görülür. “Batı‟da 1719 yılında yayımlanan, cesaretle ve tekniğe hükmederek dünyaya egemen olunabileceğini ve insana duyulan inancı vurgulayan Daniel Defoe‟nin “Robinson Crusoe” romanı bizde 1864 yılında Ahmet Lütfi çevirisiyle “Hikaye-i Robinson” adıyla yayımlanır. 1726 yılında yayımlanan, kısır mücadeleler ve hoşgörüsüzlüğün getirdiği deneyimleri, insan hırsının boşluğunu, sonunda geriye umutsuzluk ve yalnızlığın kaldığını ortaya koyan Jonathan Swift‟in, “Gulliver” romanı da 1872 yılında Mahmud Nedim tarafından çevrilir ve “Gulliver Nam Müellifin Seyahatnamesi” adıyla yayımlanır. Çeviri çocuk edebiyatının bu iki kitapla başlaması Batı‟daki Aydınlanma sürecinin çeviri yoluyla bize yansıması olarak algılanabilir (Neydim, 2003). Çeviri, Batı‟ya açılan kapılardan biri olmuĢtur. “Bu dönemde Jules Verne‟nin kitapları da yayımlanır. “Gizli Ada” (1869) “Seksen Günde Devrialem” (1889) “İki Sene Mektep Tatili” (1891) Ahmet İhsan 21 Tokgöz çevirileridir. “Merkezi Arza Seyahat” (1885) “Beş Hafta Balon ile Seyahat” (1888) Mehmet Emin tarafından çevrilmiştir” (Neydim, 2003). Tanzimat döneminde yayımlanan çocuk dergilerinde de çevirilere rastlanır: “İsmet Kür‟ün Cumhuriyet öncesi çocuk dergileri ile ilgili çalışmasında döneme ilişkin veriler toplamak mümkündür” (Kurultay ve Neydim, 1998: 47). Neydim, 1860‟larda yayımlanmaya baĢlayan çocuk dergilerinde çeviri yazıların önemli bir yer tuttuğunu söyler ve “Çocuklara ArkadaĢ”, “Vasıta-i Terakki”, “Çocuklara Mahsus Gazete”, “Çocuk Dünyası” isimli dergileri bunlara örnek olarak gösterir (Akt. BakkalbaĢı, 2009). Cumhuriyet döneminde de daha önce olduğu gibi, çocuk edebiyatımızın geliĢiminde çeviriler önemli rol üstlenmiĢlerdir. Neydim (2003) Cumhuriyet dönemine iliĢkin görüĢlerini Ģu Ģekilde dile getirmektedir: “Cumhuriyet döneminde çocuk edebiyatına dönük bir ilgi yoğunlaşma olur. Bu dönemde batılılaşma çabaları Tanzimat Dönemindekinden farklı olarak devlet ideolojisine dönüşür ve özellikle tek parti döneminde devlet ideolojisi olarak yoğun biçimde uygulanır. Cumhuriyetin ilk dönemleri, Tanzimat Döneminde başlatılan çalışmaların yaşama geçirilmesi olarak kabul edilebilir. Tanzimat Döneminin öncü yazarları Cumhuriyet Döneminin önde gelen yazarları olurlar. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Batı kültürü merkez olmasına karşın çeviri çocuk edebiyatı merkez olmaktan bir süre çıkar. Bu dönemde yazarlar özgün eserler verme çabasına girerler. Ancak bu eserlerde etkin olan yine Batı kültürü, dolaylı olarak da çeviridir. 1945‟den sonra başlayan klasiklerin çevrilmesi çalışmaları çocuk edebiyatını da etkilemiş ve 50‟li yıllardan itibaren çocuk klasikleri de çevrilmeye başlamıştır. Bu aynı zamanda 1945‟lerde başlayan dünyadaki değişim sürecinin bir yansımasıdır. Ancak bu yansımanın doğrudan olduğunu söylemek güçtür. Batı‟da geçmiş dönemin tüm anlayışları sorgulanırken, bizde bu anlayışları yansıtan kitapların çevrilmesi tarihsel süreci yakalama çabası olarak düşünülebilir. Dünyadaki değişim süreci Türkiye‟yi de etkilemiş ve demokratikleşme süreci başlamış, bu süreçle birlikte tek partili dönem sona ermiştir.” Kıbrıs (2006) da Cumhuriyet döneminde çevirilerin gündemde olduğunu belirtir ve Hasan Ali Yücel‟in Milli Eğitim Bakanlığı dönemindeki Batı klasiklerinin 22 çevirisiyle yeni çocuk kitaplarının Türkçeye kazandırılmasına dikkat çeker. Yine o yıllarda Orhan Veli Kanık da yeni bir biçemle La Fontaine‟den iki kitaplık bir çeviri yapar. ġirin (2007), Cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrasında çocuk klasiklerinin bu kadar yoğun okunmasının nedenini, bu kitapların örgün eğitimde okuma kitabına dönüĢtürülmüĢ olmasına bağlar. ġirin‟e göre bu durum, Türkçe ve edebiyat öğretiminde çağdaĢ çocuk ve gençlik edebiyatımızdan sınırlı ölçüde yararlanılmasına neden olmaktadır. Yakın tarihlere gelindiğinde, çeviri kitapların basımının hep aynı klasikler üzerinde yoğunlaĢtığı görülür. Neydim (2003) de doksanlı yıllara kadar süren son otuz yıla bakıldığında, sürekli olarak en çok baskı yapan kitapların çocuk klasikleri olduğunun görüldüğünü ifade eder: “60‟lı yıllarda yayıncılık patlaması gerçekleşir. Aynı ya da değişik yazarlardan kitaplar çevrilir. Ancak klasiklerin dışında yeni çevrilen kitap sayısı genel orana göre oldukça düşüktür. 60‟lı yıllarda yazarların aynı ya da farklı kitapları 400‟e yakın baskı yapmış. 70‟li yıllarda ise ÇÇE‟na dönük çalışmalarda 60‟lı yıllara göre pek fazla değişiklik olmaz. Yine en çok baskısı yapılan, kitaplar 60‟lı yılların kitaplarıdır. Yeni çevrilen kitap sayısı oran olarak çok düşüktür. Bu arada 60‟lı yıllardaki çeviri kitap baskı yoğunluğunun 70‟li yıllarda azalması göze çarpar. Bu dönemde yerli yazarlara telif eserler yazdırma çabasına girilmiş, birçok ünlü yazar, çocuklar için kitaplar yazmış ancak bu sürekliliğini koruyamamıştır.” 70‟li ve 80‟li yıllara gelindiğinde, toplumsal geliĢmelerin ve siyasi çalıĢmaların çocuk edebiyatını çok fazla etkilediği görülür. Ġdeolojinin çeviri ve yerli çocuk kitaplarına akımı ile çocuğa görelik ikinci plana itilmiĢ ve tarafların istediği fikirler çocuklara aktarılmaya çalıĢılmıĢtır. Neydim (2003), çocuk edebiyatının hep egemen politik anlayıĢın gelecek kuĢaklara yaptığı yatırımın aynası olduğunu belirtir:“Çocuğun bağımsızlığı ve kendi gerçekliği hep dışarda kalmış ve edebiyata çocuk bakışı ve dolaysız çocuk gerçekliği bir türlü girememiştir. Devlet düzeyinde değilse bile, toplumsal katmanlarda politik yönelişler değişmiş, 70‟li ve 80‟li yıllarda çocuk edebiyatının konumu değişmemiştir. 70‟li yıllar gerek çeviride gerek yerli ürünlerde sol 23 kitapların ağırlık kazandığı bir dönem olmuştur. 80‟li yıllarda ise dini kesimin yoğun olarak çocuk edebiyatına yöneldiğini görüyoruz. Bu kesimlerin edebiyatta yapmaya çalıştıkları, kendi ideallerine uygun karakterleri canlandırmak ve kendi ideal değerlerini yeni kuşaklara aşılamak olmuştur.” 90‟lı yıllarda da çeviri kitapların çocuk edebiyatı üzerinde hâkimiyetini sürdürdüğü görülür. Ural (2000)‟ın belirlemesine göre, ülkemizde yayınlanan çocuk kitaplarının son yıllardaki durumuna bakacak olursak, 1995‟te 288 telif 134 çeviri (çeviri oranı % 32) 1996‟da 353 telif 296 çeviri (çeviri oranı % 46) 1997‟de 343 telif 181 çeviri (çeviri oranı % 34.5) 1998‟in ilk beĢ ayında 202 telif, 111 çeviri (çeviri oranı % 28) eserin yayınlandığını görüyoruz. Türkiye bibliyografyası taramalarından elde edilen bu sayılara göre, 1996 yılından sonra yabancı yazarlardan dilimize çevrilen eserler, telif çocuk kitabı sayısını aĢmıĢtır. XX. yüzyıla gelindiğinde de durum değiĢmemiĢtir. Çeviri çocuk kitapları, 100 Temel Eser listesinin yayımlanmasıyla birlikte daha da ön plana çıkmıĢtır. ġirin (2007: 45)‟e göre Türkiye‟de çocuk edebiyatı yayıncılığında çocuk klasikleri egemendir: “Çocuk klasikleri çeviri, uyarlama ve kısaltma yoluyla yayımlanmaktadır. İki yüz kitap çevresinde sürdürülen bu yayıncılıkla, çocuk klasiklerinin çoğu içerik, dil, anlatım ve edebiyat değerleri budanmış, değiştirilmiş ve tahrif edilerek ideolojik ve ticari birer sarmala dönüştürülmüştür. (…) 2005 yılından bu yana, ilköğretimde başlatılan zorunlu 100 Temel Eser uygulaması ile çocuk klasikleri yayıncılığı, yerli çocuk edebiyatı üzerinde baskısını daha da artırmıştır.” Tanzimat‟tan itibaren neredeyse her dönemde, çeviri eserlerin yerli eserlerden daha çok ilgi gördüğü ifade edilebilir. Günümüzde yerli çocuk kitaplarının sayısı artmıĢtır; fakat en çok okunan kitaplara bakıldığında yine ilk sıraları çeviri eserlerin aldığı görülmektedir. 24 1.4.1. 100 Temel Eserde Yer Alan Çeviri Kitaplar Milli Eğitim Bakanlığının 2005/70 numaralı genelgeyle ilköğretim 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerine tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde 63 adet yerli eser, 8 adet “Hazırlatılacak Eser”, 29 adet ise “Dünya Klasikleri” baĢlığı altında çeviri eser bulunmaktadır. Çeviri eserler aĢağıda yer almaktadır: 1. ġeker Portakalı (Jose Mauro de Vasconcelos) 2. Oliver Twist (Charles Dickens) 3. Alice Harikalar Ülkesinde (Lewis Carroll) 4. Gülliver'in Gezileri (Jonathan Swift) 5. Define Adası (R.L.Stevenson) 6. Robin Hood (Howard Pyle) 7. Tom Sawyer (Mark Twain) 8. Ezop Masalları 9. Andersen Masalları 10. Üç SilahĢorlar (Alexander Dumas) 11. La Fontaine'den Seçmeler (La Fontaine) 12. Pinokyo (Carlo Collodi) 13. 80 Günde Devr-i Alem (Jules Verne) 14. Ġnci (John Steinbeck) 15. Beyaz Yele (Rene Guillot) 16. Peter Pan (James Matthew Barrie) 17. Uçan Sınıf (Erich Kastner) 18. Yağmur Yağdıran Kedi (Marcel Ayme) 19. Ölümsüz Aile (Natalie Babbitt) 20. YaĢlı Adam ve Deniz (Ernest Hemingway) 21. Mutlu Prens (Oscar Wilde) 22. ġamatalı Köy (Astrid Lindgren) 23. Momo (Michael Ende) 24. Heidi (Johanna Spyri) 25. Ġnsan Ne ile YaĢar (Lev Tolstoy) 25 26. Sol Ayağım (Christy Brown) 27. Hikâyeler (Anton Çehov) 28. Değirmenimden Mektuplar (Alphonse Daudet) 29. Pollyanna (E. H. Porter) (http://iogm.meb.gov.tr/pages.php?page=haber&id=39). Milli Eğitim Bakanlığı bu listenin yayınlanıĢının amaçlarını açıklamak üzere genelgede Ģu ifadelere yer vermiĢtir: “1729 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu‟nun 10. maddesinde, “Milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak Türk dilinin, eğitimin her kademesinde, özellikleri bozulmadan ve aşırılığa kaçınılmadan öğretilmesine önem verilir; çağdaş eğitim ve bilim dili halinde zenginleştirilmesine çalışılır ve bu maksatla Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile iş birliği yapılarak Milli Eğitim Bakanlığınca gerekli tedbirler alınır.” denilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığımızın amaçlarından birisi de öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmak; bu yolla onları düşünen, düşündüğünü doğru ve açık bir şekilde ifade eden, algılama gücü yüksek, yorum yapan, analitik düşünen, sentez kabiliyeti kazanmış; doğruların tek noktadan değil, çeşitli yönlerden bakmak yoluyla ortaya çıkacağını kavramış, güzellik duygusu ve estetik anlayışı gelişmiş, kültürlü, milli ve manevi değerlere sahip, yüksek karakterli bireyler yetiştirmektir. Kitap okuma insan şahsiyetini zenginleştirir. İyi seçilmiş bir kitap, insan için yeni bir ufuktur. Dünyaya bakış tarzı kitaplarla şekillenir. Kültür okuma yolu ile, özellikle klasik hale gelmiş eserleri tekrar tekrar okuma yoluyla, kazanılır. Bu nedenle Bakanlığımızca her türdeki okulda, öğrencilerin kitap okuma alışkanlığı kazanması amacıyla, çocukluk ve ilk gençlik edebiyatı üzerine uzman kişilerin yaptığı araştırmalar sonucu belirlenmiş eser isimleri esas alınarak 5, 6, 7 ve 8. sınıflar için bir liste oluşturulmuştur” (Ek.1). 26 Bu amaçlar doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı, önce ortaöğretim kurumları için daha sonra da ilköğretim kurumları için bir liste hazırlamıĢtır. Sözü geçen genelgede ilköğretim için liste oluĢturmanın daha zor olduğu; bu sınıflar için sayısız yayının bulunduğu belirtilmiĢtir. Eserler seçilirken hayatta olan yazarların eserlerinin seçilmediği dile getirilmiĢtir. Bundaki amaç ise, hem kitap seçmedeki zorluk hem de ilköğretimden ortaöğretime bütün öğrencilerin Türk ve dünya edebiyatının klasikleĢmiĢ eserleri ile doğrudan karĢılaĢmasının istenmesi olarak belirtilmiĢtir. Genelgede yerli eserler konusunda açıklamalar bulunmasına rağmen, çeviri eserler konusunda herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Sadece “Aynı eserleri okumuş, o eserlerdeki dil varlığı ile duygu ve düşünce zenginliğini fark etmiş, hatta özümsemiş bireylerden oluşan toplum, hiç şüphesiz daha hoşgörü, daha paylaşımcı, kültür seviyesi yüksek, bağımsız ve demokratik düşünce kabiliyeti kazanmış bireylerden oluşacaktır.” Ģeklinde bir ifade yer almaktadır (Ek.1). Çeviri eserler –dünya klasikleri- ile ne amaçlandığı açık bir Ģekilde anlatılmamıĢtır. Ġstenilen tek Ģey ortak bir bilinç oluĢturmaktır. 100 Temel Eserdeki çeviriler konusunda yaĢanılan pek çok sorun vardır. Bu sorunların kimi yayınevlerinden, kimi çevirmenlerden kimi de denetleme mekanizmasındaki eksiklikten kaynaklanmaktadır. Neydim (2006)‟e göre çevirilerle ilgili genel sorunlar Ģu Ģekildedir: 1- Bu çeviriler çoğunlukla çeviri olmayan çevirilerdir. Çevirmeni belli olmayan, sadece hazırlayanı yazan metinler, var olan çevirilerden yola çıkarak ideolojik ya da dinsel amaçlar doğrultusunda yeniden oluşturulan metinlerdir ve çoğunun kaynak metinle ilişkisi çok azdır. Bazı metinlerde çevirmen yer almış ancak önsözde çevirinin hangi amaçla yapıldığı ayrıntılı olarak vurgulanmamıştır. 2-Bazı yayıncılar indirgenmiş metinlerden çeviri yapmış ya da metni çocuğa indirgeme çabasına girişmiş veya 96 sayfanın altında bandrol 27 zorunluluğu olmadığı için birçok metin forma eksiltilerek kısaltılmış ve bu avantajdan yararlanma yoluna gidilmiştir. 3-Klasikler sahibi toplum olan metinlerdir, başka bir deyişle sahipsizdirler. Bu nedenle denetlenmesi olanaksızdır. Şu anda 30'un üzerinde yayınevi bu klasikleri set olarak yayımlamaktadır ve 100'den fazla yayınevinin yayın yelpazesinde de klasikler vardır. Toplam olarak 2 bin 500-3 bin civarında kitaptan söz edilmektedir. Bu kitapları şu aşamadan sonra kimse denetleyemez. 4-Bakanlık klasiklerin okunmasını önerirken ölçü koymamıştır. Bu nedenle 48 sayfalık 'Robinson Crusoe' olduğu gibi 240 sayfalık olanı da vardır. Aralarındaki fiyat farkını ele alırsanız hangisinin okunacağını söyleyebilirsiniz. Ayrıca fiyat konusunda aynı kitabın 0.5 YTL olanından tutun da 16 YTL olanına kadar geniş bir yelpazesi söz konusudur. 5-Hem ucuz hem de müdahale edilmiş metinlerin okullara kolayca girmesini engelleyebilecek kişi ya da kurum yoktur. Kitapların üstünde 'MEB Tavsiyeli 100 Temel Eser' damgası varken bunu engellemek mümkün değildir. Birkan‟ın yayınevlerinin kendi ideolojilerine yönelik ifadelerle doldurdukları çeviriler hakkındaki görüĢlerini Salman (2006) da Ģöyle aktarmıĢtır: “Bu, ideolojik bir çarpıtma. Ayrıca bu '100 Temel Eser'i herkes basıyor. Üstelik basılanların çoğu tam metin değil. Dünyanın her yerinde eserlerin kısaltılmış hali basılıyorsa bu kitabın üzerine not düşülüyor. Ama burada yapılmıyor. Okuyucu kandırılıyor. Anne-babaların dikkat etmesi gerekiyor. Birçok yayınevi '100 Temel Eser'i ticari kaygıyla basıyor. Bu kitaplarda ortada gerçekten bir çeviri yok. Ayrıca kitaplarda kimin çevirisinden alındığı da yazılmalı.” Çocuk klasiklerinin bir tavsiyeden çok zorunluluk olarak görülmeye baĢlandığı dikkat çekmektedir. ġirin (2007)‟in de belirttiği gibi, “çocuklara her çağda anlatacağı hikâyesi olan kitapları, dünya çocukları okumayı sürdürecektir. Çünkü, çocuk 28 klasiklerinin yerine getirdiği görevi üstlenmiş yeni bir edebiyat dünyada henüz çocuk klasikleri kadar yaygınlaşamamıştır.” Fakat bu kitapları birer kutsal kitap olarak görüp, çocuklara bu kitapları okuma zorunluluğu getirmek ne kadar doğrudur? Neydim (2006) de klasiklerin kutsal metinler olmadığını ve tartıĢılmasının, eleĢtirilmesinin hatta reddedilmesinin sakıncalı olmadığını ifade etmektedir: “Sakıncalı olan kitabı da yazarı da kutsal saymaktır. Böyle yapılması bu kitaplara yeni kutsallıklar katılmasına da yol açmaktadır. Aslolan eleştirel okumadır. Bu, okura okuduğu metni sorgulama ve reddetme hakkı verir. Edebiyat da sorgulanan ve reddedilebilen metinlerden oluşur. Edebiyatın bu özellikleriyle kalması önemlidir.” AraĢtırmada, 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdeki iletiler incelenmektedir. 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserler boyutuna değinilmiĢtir. AĢağıdaki bölümde ise “ileti” kavramı açıklanmakta ve iletinin taĢıması gereken özelliklere yer verilmektedir. 1.5. Ġleti 1.5.1. Ġletinin Tanımı Hemen her edebi eserin, ulaĢmak istediği bir hedef kitlesi vardır. Yazarların eserlerine yerleĢtirdikleri iletileri, iĢte bu hedef kitlenin özellikleri Ģekillendirmektedir. Özellikle, hedef kitlesi genellikle çocuklar olan çocuk edebiyatı ürünleri, bünyelerinde barındırdıkları iletiler açısından dikkatlice incelenmelidir. Ġleti, Türk Dil Kurumunun Genel Türkçe Sözlüğünde “Yazı veya sözle verilen, gönderilen bilgi, mesaj” olarak tanımlanmıĢtır (http://tdkterim.gov.tr/bts/). Sever (2008)‟e göre ise “ileti, (ana düşünce), yazarın okurla paylaşmak istediği asıl düşüncedir”. Öğretici metinlerde, yazarın savunduğu, vermek istediği düĢünce biçiminde de tanımlanabilir. Edebiyat yapıtlarında ileti dendiğinde ise, sanatçının okurlarında yaratmak ya da oluĢturmak istediği duygu ve düĢünce ortaklığı akla gelmelidir. BaĢka bir açıklamada ise yardımcı fikirler üzerinde durularak, “Bilgilendirici metinlerde ana fikir/ana düşünce, sanatlı metinlerde ise temel alınan bir tema 29 bulunmaktadır. Merkeze alınan bu asıl ileti birtakım yardımcı/yan ögelerle desteklenir ki bunlara yardımcı fikirler diyoruz” Ģeklinde ifadelere yer verilmiĢtir (Beyreli, Çetindağ ve Celepoğlu, 2006). Yakıcı ve diğerleri (2008) ise, her yazının açık veya örtük olarak bir mesaj ilettiğini belirtmiĢlerdir: “Kurgusal-yaratıcı yazılar denen hikâye, roman ve tiyatro gibi yazılarda mesaj, bir olay veya durumun ardında dolaylı ve örtük olarak aktarılır. (…) Bir metnin açık veya örtük olarak ilettiği mesaja düşünce denir. Bir metinde birçok düşünce bulunur; ama bunlardan biri daha baskındır ve diğerlerini belirler. Metindeki baskın düşünceye ana düşünce; diğerlerine, yardımcı düşünceler denir.” Bu çalıĢmada, 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri çocuk kitaplarındaki ana iletiler ve yan iletiler çıkarılarak incelemeye alınmıĢtır. Ana ileti kavramı eserin geneline yayılmıĢ düĢünce olarak; yan iletiler ise ana iletinin dıĢında çocukların kitapları okurken çıkarım yapabileceği düĢünceler olarak ele alınmıĢtır. 1.5.2. Çocuk Kitaplarındaki Ġletilerin TaĢıması Gereken Özellikler GeliĢim çağında bulunan 12-15 yaĢ arası ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin biliĢsel ve toplumsal geliĢimleri ile kiĢilik ve dil geliĢimleri daha önceki bölümlerde belirtilmiĢtir. 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri çocuk kitaplarındaki iletiler bu geliĢim özelliklerine uygun olmalı ve çocuklara doğru kazanımlar edindirmelidir: “Hedef kitlesi kim olursa olsun, çocuk edebiyatı ürünleri, genellikle çocuğa doğru davranış kalıplarını ve toplum içinde uyması gerekli kuralları öğretmek; iyilik, dürüstlük, yardımlaşma gibi birtakım değerleri kazandırmak; özetle çocuğu hayata karşı hazırlamak amacını gütmektedir. Bu amaç doğrultusunda yazılan her ürün, farklı mesajlar içermekte ve çocuğun dünyasında bir yer edinmeye çalışmaktadır” (Arseven, 2005). Doğru mesajlar ileten kitaplar, içinde bulunduğu topluma katkı sağlayacak bireyleri yaratmaya yardımcı olacaktır. Ġletilerin estetik boyutuna değinen Sever (2008), sanatın bireysel ve toplumsal iĢlevlerinden etkilice yararlanabilmesi için, kiĢilerin erken çocukluk dönemiyle birlikte, anlam evrenlerine uygun görsel, iĢitsel ve dilsel iletilerle beslenmesi gerektiğini ifade etmiĢtir. 30 Sınar (2007: 79)‟a göre, “Çocuk kitaplarındaki temler değerlendirildiği zaman üzerinde durulması gereken iki önemli husus yazarın hayat ve toplum hakkında ne iletmek istediği ve bu temin çocuklara uygun olup olmadığıdır. Çocuğa uygun olan her his, çocuğun anlayabileceği her olay çocuk eserlerine konu olabildiğine göre çocuğun rahatça anlayabileceği, ona uygun her mesaj da rahatlıkla verilebilir. Ancak ana fikrin çocuğun kafasında soru işareti uyandırmaması, hiçbir şüpheye meydan vermeyecek biçimde, açık ve seçik belli olması gerekir.” Çocukların, ana ileti konusunda hiçbir tereddüt yaĢamaması gerekmektedir. Çocuk kitaplarının hem biçim bakımından hem de içerik açısından mükemmel olması gerektiğini belirten ġimĢek (2002: 29), çocuk kitaplarında dikkat edilmesi gereken hususları Ģu Ģekilde dile getirmektedir: “Bir yazarın eserinde işlediği duygu ve düşünceler toplamına tema diyoruz. Çocuk yayınlarında temanın belirgin olmasına dikkat edilmelidir. Doğrudan olmasa da dolaylı yoldan eğitici ve öğretici bir temanın işlenmesi yararlı olur. Bu, çocuğa bir düşünceyi aşılamak, bir mesajı vermek, bir bildiriyi sunmak, bir öğretiyi ezberletmek demek değildir. Aksine çocuğa geniş bir bakış açısı ve zengin bir dünya görüşü kazandırmaktır. Kitapta işlenen tema, çocuğun anlama ve algılama düzeyine uygun olmalı; onu yanılgılara ve yılgınlıklara sürüklememelidir. Yaşama sevinci ve iyilik duygusu aşılamalı, kendini ifade etme ve yeteneklerini ortaya koyma isteği uyandırmalıdır.” Nas (2002) da çocuk kitaplarının içeriksel özelliklerini sıralamıĢtır. Bunlardan iletilerle ilgili görülenler aĢağıdakilerdir: 1. Yaşama sevinci, iyimserlik aşılamalıdır. Çocuklar karamsarlıktan, kötümserlikten uzak tutulmalıdır. 2. İnsanı, doğayı, hayvanı sevdirmelidir. 3. İnsanı, güçlü-zayıf, olumlu-olumsuz ve çelişkili yanlarıyla olduğu gibi, ulaşılması zor bir örnek durumuna getirmeden (idealize etmeden) insan olarak göstermelidir. İnsan, yenilmez, her şeyi bilen, “üstün insan” olarak işlenmemelidir. 31 KiĢiliğini ve hayatını Ģekillendirme çağında olan ilköğretim ikinci kademe öğrencileri, bu Ģekillendirme sürecinde okudukları kitaplardan etkilenirler. Dolayısıyla, bu yaĢtaki çocuklara ulaĢamayacakları insan tipleri ya da hayatlar sunmak gelecekleri hakkında umutsuzluğa kapılmalarına neden olabilir. Ayrıca renkli bir hayal ve düĢünce dünyası olan çocuğa, karamsar bir gelecek tablosu çizmek yine kendi geleceği hakkında olumsuz fikirlere kapılmasına yol açabilir. Fakat bu, tamamen tozpembe bir dünyayla onları kandırmak demek değildir. Çocuğa umut aĢılamasının yanında hayatın gerçeklerini de gösteren kitaplar bu dönem çocuklarını doğru Ģekilde yönlendirecektir. Çocuğa iletilmek istenen düĢüncelerin; çocuğu iyiye ve güzele yönlendirmesi, milli ve manevi değerleri taĢıması, kaderci inanıĢtan uzak olması, çocukları azimli ve çalıĢkan olmaya özendirmesi, insanlar arasında hiçbir ayrımcılığa yöneltmemesi gerekmektedir. Ġletiler, duygu sömürücü ya da dikte edici Ģekilde verilmemeli, çocuğa sezdirilmeye çalıĢılmalıdır. 1.6. Problem Durumu Çocuk kitaplarındaki iletilerin belli niteliklere sahip olması gerekir. Çocuk kitabı yazarları, çocuğa ilettiklerinin onun üzerinde yaratacağı etkiyi düĢünerek, eserlerini çocuğa göre oluĢturmalıdırlar. “Sanatçının kendini çocuğa anlatabilmesi için, sanatçıya özgü duyarlığı, bilgeliği, çok seçenekli düşünebilmeyi, yaşamı ve insanı sevmeyi, insanlık onuruna saygı duymayı sezdirebilecek iletileri, çocuğun anlam evrenine uygun bir biçemle sunması gerekir” ( Sever, 2008: 30). Çocuğun anlam evrenine ulaĢabilen doğru iletiler çocuğa olumlu yönde etki etme fırsatı bulabilecektir. Okuma alıĢkanlığını çocukluk döneminde kazanacak olan bireyin bu alıĢkanlığı kazanmasında etkili olacak temel etken baĢlangıçta doğru iletiler içeren kitaplarla karĢılaĢabilmesidir. Çocuğun kitap seçiminde etkin rol oynayanlar ise çoğunlukla öğretmenler ve ailelerdir. Ġlköğretim ikinci kademe öğrencisinin en kolay eriĢtiği kitaplar, öğretmenleri tarafından tavsiye edilen, aileleri tarafından kolaylıkla bulunup makul fiyatlara satın alınabilen ve okul kütüphanesinde yer alan eserlerdir. En çok 32 satılan çocuk kitaplarına bakıldığında ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilköğretim okullarının kütüphaneleri incelendiğinde ise öne çıkan kitap isimlerinin “Dünya Klasikleri” adı verilen çeviri eserler olduğu görülmektedir. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında ilköğretim ikinci kademe öğrencileri için tavsiye ettiği 100 Temel Eser, kütüphane raflarındaki gözde kitaplar arasında bulunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, çocuk ve ilk gençlik edebiyatıyla ilgilenen uzman kiĢilerin yaptığı araĢtırmalar sonucu belirlenen eser isimlerini esas alarak 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri için bir liste hazırladığını ve bu listeyle ortak duygu ve bilinç taĢıyan nesiller yetiĢtirmek amacında olduklarını dile getirmiĢtir (Ek.1). Listede “Dünya Edebiyatı” baĢlığı altında farklı dillerden ve dolayısıyla da yabancı kültürlerden aktarım yapan 29 çeviri eser yer almaktadır. Çeviri, kaynak metindeki anlamı erek metinde birebir verebilme noktasında baĢlı baĢına zor bir iĢtir; fakat çocuklara özgü çeviri yapmak çok daha güçtür. Üstelik yapılan çevirinin o kültürdeki çocukların hoĢuna gitmesi sağlanmalıdır. Çevirisi yapılan kitabı çocuğa uygun ifadelerle aktarabilmek, çocuğun beğenisini kazanabilmek çocuk edebiyatı çevirilerinde çok önemlidir. Çevirmenin sadece kaynak dili iyi bilmesi yetmemektedir; aynı zamanda çevirmen çocuğun zihinsel, toplumsal, kiĢilik ve dil geliĢimi konularına da hâkim olmalıdır. Aksi takdirde, sürekli yetiĢkin olarak yaĢayan ve düĢünen çevirmenin, her ne kadar bir çocukluk yaĢamıĢ olursa olsun, o döneminin üzerinden zaman geçtiği, düĢünme Ģeklinin değiĢtiği ve hayal kurma yetisinin gerilediği düĢünüldüğünde, kendinden çok farklı bir yapıda olan çocuğa hitap etmesi mümkün olamayacaktır. Bu kadar hassas bir konu olmasına rağmen Türkiye‟de, özellikle çocuk kitaplarında, çevirmen konusunda gerekli duyarlılık gösterilmemektedir. Ticari olarak yayınevlerini memnun eden çeviri eserler, yabancı dilden çevrilirken ya da daha önceki çeviriyi kısaltma yoluna gidilirken bazı yayınevleri tarafından adeta yıkıma uğramaktadır. Öyle ki; bazen kitaplar aslıyla arasındaki bağı koparmıĢ durumda çocukların eline geçmektedir. Bu açıdan, 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerin çeviri sonrasında ne gibi iletiler taĢıdığı önem kazanmaktadır. Öte yandan, 33 çevirisi iyi bile olsa sözü geçen eserlerdeki iletilerin çocuğa uygun olup olmadığı belirlenmelidir. Çünkü “klasik” diyerek gözü kapalı güvenilen eserlerin barındırdıkları iletiler çocukta her zaman olumlu etkiler bırakmayabilir. Çocuklar ya da aileler çoğunlukla yayınevine veya çevirmene bakmaksızın kitap satın almaktadırlar. Onlar için metnin aslı önem taĢımamaktadır. Bu nedenle, bu tezde incelenen kitaplar, 100 Temel Eser uygulaması kapsamında ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine tavsiye edilen ve yayınevlerinin, üzerine “100 Temel Eser” damgası bastığı, ailelerin ya da çocukların kolaylıkla ulaĢabileceği çeviriler arasından seçilmiĢtir. ÇalıĢmanın problem cümlesi, “ 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri kitaplardaki iletiler ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun mudur?” olarak belirlenmiĢtir. Bunun yanında araĢtırmanın alt problemleri aĢağıdaki Ģekilde ifade edilmiĢtir: Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdeki iletiler ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin zihinsel, toplumsal, kiĢilik ve dil geliĢim düzeylerine uygun mudur? Ġlköğretim 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdeki iletiler ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin zihinsel, toplumsal, kiĢilik ve dil geliĢimlerine katkılar sağlamakta mıdır? Türkçe öğretmenleri 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdeki iletileri ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun buluyor mu? 1.7. Tezin Amacı AraĢtırmanın amacı, ilköğretim öğrencilerine tavsiye edilen 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdeki iletilerin, çocuk edebiyatının ilkeleri kapsamında, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygunluğunun belirlenmesidir. Bu amaç doğrultusunda belirlenen iletiler, Türkçe öğretmenlerinin görüĢleri alınarak değerlendirilmiĢtir. 34 1.8. Tezin Önemi Çocuğun okuduğu kitapların olumlu iletiler aktarması, sanatsal değere sahip olması ve onun geliĢim düzeylerine uygun olması gerekmektedir. Birey, okuma kültürünü daha çocuk yaĢta oluĢturmaya baĢlamaktadır. Bu yüzden, kendisine katkı sağlayacak iletiler barındıran ve beğenilerini karĢılayacak eserlerle karĢılaĢması çok önemlidir. 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdeki iletilerin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olup olmadığı konusunu inceleyen bu tez, adı geçen kitapları satın alacak olan öğrencilerin ve ailelerin; bu kitapları öğrencilerine tavsiye edecek olan öğretmenlerin seçecekleri kitap konusunda fikir sahibi olması ve olumsuz iletiler barındıran kitapların çocuklara önerilmemesi noktasında yarar sağlaması açısından önem taĢımaktadır. 100 Temel Eser uygulamasının öğrencilere sağladığı katkı ve iletilerin çocuğa uygunluğu hala tartıĢmalara konu olmaktadır. Tez, bu tartıĢmalara ıĢık tutması ve bu alanda yapılacak akademik çalıĢmalara katkı sağlaması açısından da önem arz etmektedir. 35 BÖLÜM II YÖNTEM 2.1. AraĢtırmanın Modeli Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında ilköğretim 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerine tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdeki iletilerin belirlenmesi ve iletilerin öğrencilere uygunluğu konusunda Türkçe öğretmenlerinin görüĢlerinin alınmasında tarama modeli kullanılmıĢtır. Tarama modelleri, geçmiĢte ya da halen var olan bir durumu var olduğu Ģekliyle betimlemeyi amaçlayan araĢtırma yaklaĢımlarıdır (Karasar, 1999: 77). Bu araĢtırmaya konu olan kitaplar, Türkçe öğretmenlerinin görüĢleri doğrultusunda, kendi koĢulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır. 2.2. Veri Toplama Araçları Listede yer alan 29 çeviri eser incelenerek kitaplarda var olan 356 ileti çıkarılmıĢtır. Çıkarılan iletilerin tamamının çocuğa uygunluğunun Türkçe öğretmenlerine sorulması, onların vakit darlığı nedeniyle mümkün olmayacağından iletiler öncelikle temalarına göre gruplandırılmıĢtır. Ardından en çok geçen temalardaki iletiler ve olumsuz olduğu düĢünülen iletiler seçilerek hazırlanan ölçekle, 78 iletinin çocuğa uygunluğu Türkçe öğretmenlerine sorulmuĢtur. Ölçekte her iletinin karĢısında “Uygundur”, “Uygun Değildir” ve “Fikrim Yok” seçenekleri yer almaktadır. Türkçe öğretmenleri iletilere dair görüĢlerini bu seçeneklerden birini iĢaretleyerek belirtmiĢlerdir. Türkçe öğretmenlerine yapılan uygulamanın ardından, SPSS 15.0 programı kullanılarak ölçekte yer alan iletilerin her birinin yüzdeleri ve frekans sıklıkları alınmıĢ, çıkan sonuçlara göre de çocuğa uygun olup olmadıkları belirlenmiĢtir. 36 2.3. Evren ve Örneklem AraĢtırmanın çalıĢma evrenini Bursa ilinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilköğretim okullarında görev yapmakta olan Türkçe öğretmenleri oluĢturmaktadır. Örneklem ise Bursa ili Osmangazi ilçesinde yer alan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilköğretim okullarında görev yapmakta olan Türkçe öğretmenleridir. 2.4. Sınırlılıklar AraĢtırma, Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri çocuk kitaplarındaki iletilerin çocuk edebiyatının ilkeleri bağlamında Türkçe öğretmenlerinin görüĢleri doğrultusunda değerlendirilmesi ile sınırlıdır. Bunun yanında, çalıĢma evreni olarak Bursa ili, örneklem olarak da Bursa ili Osmangazi ilçesi ile sınırlandırılması açısından sınırlıdır. 37 BÖLÜM III BULGULAR VE YORUMLAR Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan 29 adet çeviri esere ait bulgular baĢlıklar altında aĢağıda verilmiĢtir. Eserlerin yayınevleri ve basım tarihleri alfabetik sıra ile Ek 2‟de belirtilmiĢtir. 3.1. Sol Ayağım Sol Ayağım adlı eser, kitabın yazarı olan Christy Brown‟un kendi yaĢam öyküsüdür. DoğuĢtan beyin felci olan Brown, sol ayağını kullanarak yazmayı, resim yapmayı ve daktilo kullanmayı öğrenmiĢtir. Kitapta, fiziksel engeline rağmen çalıĢmaktan, baĢarmaktan, bu dünyanın bir parçası olmaktan asla vazgeçmeyen bir çocuğun azim ve cesaret dolu hikâyesi anlatılmaktadır. Kitaptaki iletilerin ilki, kitabın ana iletisi olduğu düĢünülen “Ne kadar çaresiz olunursa olunsun, hedefe ulaĢmak için denemekten vazgeçilmemelidir” fikridir. Kitabın geneline hâkim olan bu düĢünce kitaptaki baĢkahraman olan Christy Brown‟un, düĢünceleri ve yaptıklarıyla desteklenmektedir. Fiziksel engeline yenilmeyen Christy, karĢısına çıkan fırsatları da doğru bir Ģekilde değerlendirerek zorlukları yenip baĢarıya ulaĢmaktadır. “Engelli insanların da bu toplumun birer üyesi olduğu, herkes gibi onlara da saygı gösterilmesi gerektiği unutulmamalıdır” iletisi ise eserden çıkarılabilecek yan iletilerden biridir. KardeĢleri Christy‟i sürekli sırtında taĢırlar ve gittikleri her yere götürürler. Christy her girdiği ortamda dikkat çekmektedir. Bundan da git gide rahatsızlık duymaktadır: “Yanımdan bir yabancı geçtiğinde, yüzümü gizliyordum. Yine de önce yüzüme, sonra ellerime nasıl baktıklarını, yanlarında biri varsa anlamlı anlamlı başlarını salladıklarını, gözden kaybolana dek sık sık arkalarına döndüklerini fark ediyordum. Sokaklardaki insanların o bakışları içime işliyordu” (Brown, 2009: 54). Bu yüzden de Christy kendi kabuğuna çekilmeye baĢlar. Engeli olan insanlara saygı 38 gösterilmesi gerektiği, onların farklılıklarının sürekli hatırlatılmasının onları rahatsız ettiği hatta onları hayattan koparabileceği açıkça gösterilmektedir. Annesi ile Christy arasındaki bağ kitapta çok etkili bir Ģekilde verilmektedir. Doğumundan itibaren Christy‟e inanan, ondan vazgeçmeyen annesine karĢı Christy de büyük bir sevgi beslemektedir. Christy kendisini anlayan tek kiĢinin annesi olduğuna inanmaktadır: “Annem bendeki değişikliği fark ediyordu; onun bunun nedenini bildiğine inanıyordum, ama hiçbir şey söylemiyordu. Beni evdeki herkesten daha iyi anlıyordu. Onu kandıramıyordum, çünkü her zaman garip bir şekilde mutlu muyum, üzgün müyüm anlıyordu; benim hissettiklerimin yarısını hissediyordu sanki” (Brown, 2009: 55). Buradan da “Bir anne ile çocuğun arasındaki sevgi bağı her Ģeyden daha kuvvetlidir” iletisi çıkarılabilir. Kitapta, kardeĢ sevgisiyle alakalı güçlü düĢünceler bulunmaktadır. KardeĢler zor durumlarda birbirlerine destek olmaktadırlar. Bunun bir örneği ise davranıĢın doğruluğunun sorgulanması açısından düĢündürücü bir durum oluĢturmaktadır. Christy‟nin ağabeyi Tony bir arkadaĢıyla kavga eder ve iki çocuk, Tony çocuğu yere serinceye kadar dövüĢür. Bunu duyan babası ise Tony‟i cezalandırır ve bir hafta süreyle odasına kapatır. Cadılar Bayramı‟nda arkadaĢlarıyla planı olan Tony‟nin çıkıp eğlenmesine cezalı olması dolayısıyla babası izin vermez. KardeĢinin üzülmesine dayanamayan Christy onun kaçmasına yardım eder (Brown, 2009: 35). Bu durumda “KardeĢ sevgisinin önüne hiçbir Ģey geçemez, ailelerin verdikleri cezalar bile” Ģeklinde bir iletinin çıkarılabileceği düĢünülmektedir. Ailenin verdiği cezayı yok sayması açısından bu ileti olumsuz bir ileti olarak değerlendirilebilir. “Sanatsal çalıĢmalar sıkıntılarımızı unutmamızı sağlar” iletisi ise Sol Ayağım kitabında öne çıktığı düĢünülen yan iletilerden biridir. Sol ayağıyla resim yapmaya baĢlayan Christy, resim yapmanın kendisini nasıl etkilediğini Ģöyle ifade eder: “ İçinde bulunduğum bunalımdan yavaş yavaş kurtulmaya başlamıştım. Resim yapmak bana saf bir keyif yaşatıyordu; daha önce hiç hissetmediğim, beni çok yukarılara taşıyan bir duyguydu bu” (Brown, 2009: 59). 39 Christy resim yapmaya duyduğu ilgiyi bir süre sonra kitaplara karĢı duymaya baĢlar: “Bunları okudukça bir gün dünyanın büyük şehirlerine yolculuk edeceğimi, yeni insanlarla tanışacağımı, değişik yerler göreceğimi hayal ediyordum. Gözlerimin önünden sessiz ve ölü kentlerin, hayat dolu ormanların, güneşin altında parlayan sapsarı kumların uzandığı uçsuz bucaksız çöllerin görüntüleri geçiyordu” (Brown, 2009: 121). Buradan da yan iletilerden biri olduğuna inanılan “ Kitap okumak, daha önce görülmemiĢ yerleri görmek, yeni insanlarla tanıĢmak, bilinmeyenleri öğrenmek ve ufkumuzu geniĢletmek demektir” düĢüncesi çıkarılabilir. Bu çalıĢmada, Sol Ayağım isimli eserde var olduğu düĢünülen altı ileti belirlenmiĢtir. Bu iletilerden sadece bir tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.2. Momo Momo isimli eserin yazarı Michael Ende‟dir. Kitabın baĢkahramanı Momo, büyük bir kentin yoksul kesiminde yer alan küçük bir çam ormanındaki bir amfi tiyatro kalıntısında yaĢayan kimsesiz bir çocuktur. YaĢadığı yerdeki insanlar kendi hallerinde yaĢayan, maddi durumu çok iyi olmayan fakat buna rağmen mutlu olan kiĢilerdir. Günün birinde Ģehre “duman adamlar” gelirler. “Zaman Tasarruf ġirketi” olarak adlandırdıkları bir kurum için çalıĢmaktadır bu adamlar. Ġnsanlar onları fark etmezler. Gizli gizli çalıĢıp, insanlar hakkındaki her Ģeyi öğrenip, doğru zamanda ortaya çıkar ve onları zaman tasarrufu yapmaları konusunda ikna ederler. Zamanla bütün Ģehri ele geçirirler. Ġnsanlar sürekli çalıĢmaktadırlar. ÇalıĢmaktan baĢka hiçbir Ģeye ayıracak vakitleri yoktur. Bütün Ģehir gri yüksek binalarla dolar. ġehirdeki herkes git gide sinirli, somurtkan ve neĢesiz olmuĢtur. Momo, sevdiği insanları ve bütün dünyayı “duman adamların” elinden kurtarmak için çalıĢır ve sonunda baĢarılı olur. Kitapta, yetiĢkinler eleĢtirilirler. Bu eleĢtirilerin doğrultusunda öne çıktığı düĢünülen ana ileti ise “Aileler, modern dünyanın ve iĢlerinin yoğunluğuna kapılıp çocuklarının ve kendilerinin mutluluklarını ihmal etmemelidir” Ģeklindedir. Kitaptaki aileler, iĢlerine yoğunlaĢmakta ve çocuklarına vakit ayırmamaktadırlar. Hatta bazıları çocuklarını baĢlarından savmak için onlara daha fazla harçlık vermekte, sinemaya 40 göndermekte, pahalı oyuncaklar almaktadırlar. Çocuklarının kendileri olmadan mutsuz olduklarını göz ardı etmektedirler. Dahası, kendilerinin de ne kadar mutsuz olduğunu fark etmemektedirler: “Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tek düze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar, taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu” (Ende, 2005: 82). “Zaman çok değerlidir. Ġnsanlar onun kıymetini bilmeli ve zamanlarını doğru kullanmalıdır” iletisine de kitapta sıklıkla yer verildiği ifade edilebilir. Özellikle duman adamlar insanların zamanın kıymetini bilmediğini sürekli tekrarlarlar. Bu onlar için çok güzel bir Ģeydir çünkü onlar insanların zamanlarını alarak hayatta kalmaktadırlar: “(…)Çok güç bir iş, insanların yaşamlarından saatler, dakikalar, saniyeler aşırmak... Çünkü onların tasarruf ettikleri her an, onlar için bir kayıp… Bizim içinse kazanç… Onları biriktiriyoruz… Onlara muhtacız… Zamana doymak bilmeyiz… Ah, zamanınızın ne değerli olduğunu sizler bilmezsiniz… Ama biz… Biz iyi biliriz… Sizleri kemiklerinize kadar sömürürüz…” (Ende, 2005: 110). Kitapta, mesleği turistlere ve çocuklara hikâye anlatmak olan Gigi isimli kahramanın ilettiği düĢünülen bir ileti, “ Zengin ya da fakir olmak önemli değildir; önemli olan hep kendin gibi kalabilmektir” Ģeklindedir. Gigi, bu fikri Ģu cümlelerle dile getirmektedir: “Zengin olmak marifet değil, her isteyen zengin olabilir. Birazcık zenginlik için hayatlarını ve ruhlarını satanlara bir baksana, ne hale gelmişler! Yok. Ben onlar gibi olmak istemem. Varsın bazen cebimde bir kahve param olmasın; yeter ki hep aynı Gigi kalayım!” (Ende, 2005: 46). Momo, bulunduğu çevrede yaĢayan insanlar için önemli bir kiĢidir. Derdini anlatmak ihtiyacında olanlar ya da doğru olanı bulmak isteyenler hep ona giderler ve sorunlarını Momo‟nun yanında kendi kendilerine çözerler. Çünkü Momo iyi bir dinleyicidir: “Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi. Bunun için karşı tarafı düşünmeye iten bazı şeyler söylüyor 41 ya da zekice sorular soruyor da değildi; aksine yalnızca sessizce oturur ve anlatılanları pür dikkat dinlerdi. Karşısındakine kocaman, simsiyah gözlerini açarak bakar ve o kimse, o ana kadar fark etmediği, bilinçaltında gizli kalmış düşüncelerini ona rahatça açıklar, sonra buna kendisi de şaşırırdı. Kararsız kimseler bile ona dertlerini anlatırken ne yapacaklarına birdenbire karar verirlerdi. Ya da çekingen biri aniden kendisini rahat ve konuşkan hissederdi. Mutsuzlar, dertliler onun karşısından ferahlamış, rahatlamış olarak ayrılırlardı. Hatta kendi yaşamını anlamsız bularak, kendisinin önemsiz bir kişi olduğuna inanan biri bile, bütün bunları Momo‟ya anlatırken nasıldır bilinmez daha konuşması sona ermeden söylediklerinin gerçek olmadığını, insanlar arasında onun da bir yeri olduğunu ve dünyada kendisinin de bir önemi bulunduğunu kavrardı. Momo işte böyle usta bir dinleyiciydi!” (Ende, 2005: 21). Bu durumda da “Ġyi bir dinleyici olmak çok önemlidir” Ģeklinde bir yan iletinin çıkarılabileceği ifade edilebilir. Kitapta, çocuk yuvalarıyla ya da diğer bir ismiyle kimsesiz çocuklar yurduyla alakalı olumsuz iletilere yer verildiği ifade edilebilir. YaĢadığı amfi tiyatroya gelen kiĢiler Momo‟ya bir yuvaya yerleĢtirilmesini teklif ederler. Momo‟nun cevabı Ģu Ģekildedir: “Oraya gitmem. Daha önce gitmiştim. Başka çocuklar da vardı orada. Pencerelerde hep demirler vardı. Her gün dayak yerdik. Hem de haksız yere. Ben de bir gece duvardan atlayıp kaçtım. Bir daha asla oraya dönmem” (Ende, 2005: 17). Bir baĢka sayfada da Gigi, kitabın ihtiyar kahramanı Beppo‟ya Ģöyle der: “(…) Kimsesiz çocukları nereye götürdüklerini biliyor musun Beppo? Pencereleri demir parmaklıklı bir yuvaya tıkacaklar onu. Momo‟yu oraya mı göndermek istiyorsun sen?” (Ende, 2005: 142). Bütün bunlardan “Çocuk yuvaları/kimsesiz çocuklar yurdu kötü bir yerdir” iletisi çıkarılabilir. Bu iletinin, çocuk esirgeme yurtlarında kalan ya da bir gün kalabilecek olan çocuklar açısından olumsuzluk teĢkil ettiği düĢünülebilir. Bu çalıĢmada, Momo isimli eserden beĢ adet ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden dört tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu, bir tanesinin ise uygun olmadığı ifade edilebilir. 42 3.3. Daldaki Kedinin Kırmızı Masalları (Yağmur Yağdıran Kedi) Marcel Ayme‟ye ait olan Daldaki Kedinin Kırmızı Masalları isimli kitabın tümünde bir çiftlikte hayatlarını sürdürmekte olan Delfin ile Marinet isimli iki kız kardeĢin baĢından geçen olaylar 7 farklı masalla okuyucuya anlatılmaktadır. Her masalın hikâyesi ve dolayısıyla da iletisi birbirinden farklıdır. Ġlk hikâyenin ismi Yağmur Yağdıran Kedi‟dir. Delfin ve Marinet‟in evlerinde bulunan kedi, iki kız kardeĢin bir çini tabağı kırdıkları için aldıkları cezayı erteletmek amacıyla patisini sürekli kulağının arkasından geçirir ve yağmur yağmasını sağlar. Bu noktada çıkarılabilecek ilk yan ileti bir batıl inançtır: “Kediler patilerini kulaklarının arkasından geçirdikleri için yağmur yağar.” Bu hikâyenin ana iletisinin “Sevdiklerini haksız yere cezalandıranlar sonunda piĢman olurlar” olduğu ifade edilebilir. Denfin ile Marinet‟in anne babası ya da kitaptaki adlandırmayla “büyükler”, kediyi yok yere cezalandırırlar. Sonra da onu bir torbaya koyup döver ve ırmağa atmaya karar verirler. Ġki kız kardeĢ ve çiftlikteki hayvanların yardımıyla kedi kurtarılır. Onun yerine torbaya baĢka Ģeyler konur. Büyükler bunu anlamazlar. Kediyi ırmağa attıklarını düĢünürler. Büyükler aslında kediyi çok sevmektedir. Bu yüzden de yaptıklarına piĢman olurlar. Kedinin ölmediğini görünce de çok sevinirler. Hikâyeden çıkarılabilecek yan ileti ise “Kötülük eden cezasını çeker” iletisidir. Kedinin kurtarılması için, horoz hariç, çiftlikteki bütün hayvanlar seferber olurlar. Horoz ise hayvanlarla dalga geçer. Onlar da horozu aralarından kovarlar. Bunun üzerine intikam almak isteyen horoz, büyüklere kediyi avluda gördüğünü söyler. Büyükler o zamana kadar onun ne kadar besili olduğunu fark etmemiĢlerdir. Horoza inanmazlar ve onu keserler. Böylece kötülük yapmaya çalıĢan horoz cezasını çekmiĢtir. İnekler isimli ikinci hikâyenin ana iletisinin “Ġnsanlar dıĢ görünüĢlerine göre yargılanmamalılardır” fikri olduğu ifade edilebilir. Ġnekleri otlatmaya çıkaran Delfin ile Marinet bir ineği kaybederler. Hayvanlar onları bulmak için birlik olurlar. Sonunda domuz, hırsızları bulduğunu düĢünür: “ (…)hırsızların kötü giyinmiş kimseler oldukları herkesin bildiği bir şeydir. Bu da bizi şu soruya getiriyor: Köyün en kötü giyinmiş 43 insanları kimlerdir? Memleketin en kötü giyinmiş insanları, iki gündür yolun kıyısına yerleşen Çingeneler. Öyleyse ineklerimizi çalanlar da bunlar” (Ayme, 2009: 46). Yine çiftçi bir kadın Çingeneleri göstererek: “Bu adamlardan sakının, hiç güven olmaz bunlara, her şeyi yapabilirler. İçlerinden biri sizinle konuşmaya kalkarsa, durmayın, yanıt bile vermeyin” der (Ayme, 2009: 34). Fakat bütün bunların sonunda inekleri çalan kiĢi bu çiftçi kadın çıkar. Çocuklar da insanları dıĢ görünüĢlerine göre yargılamamaları gerektiğini anlarlar. Kitabın üçüncü hikâyesinin ismi Köpek‟tir. Bu hikâyenin ana iletisinin “ÇalıĢmadan kazanç elde etmek doğru değildir” düĢüncesi olduğu belirtilebilir. Hikâyede kör bir adamın kılavuzu olan bir köpekten bahsedilmektedir. Kör adam bu köpek sayesinde yaĢamını sürdürebilmektedir. Herkes ona engelinden ötürü yardım etmekte, o da çalıĢmak zorunda olmadan kazanç elde etmektedir. Daha sonra fedakâr köpek onun körlüğünü üzerine alır. Adam onu yanında tutmaz ve yarı yolda bırakır. Sonrasında adam onu yarı yolda bıraktığına piĢman olur: “Gözlerim açılalı beri çok kötü durumdayım. Öylesine tembelim ki, bir türlü çalışmaya başlayamıyorum. Haftada bir lokmacık bir şey ya yiyorum, ya yiyemiyorum. Eskiden, kör bir adamken, çalışmak zorunda değildim. İnsanlar yiyecek veriyor, yatacak yer gösteriyorlardı. Bana acıyorlardı da…” (Ayme, 2009: 71). Buradan aynı zamanda “Ġnsanların duygularını sömürmek doğru değildir” iletisi çıkarılabilir. Kitaptaki hikâyelerden bir diğeri Suluboya Kutuları ismini taĢımaktadır. Hikâyenin ana iletisi, “Çocuklar ailelerinin sözlerini dinlemezlerse baĢlarına büyük dertler açılabilir” Ģeklinde ifade edilebilir. Ailelerinin söylediklerini dinlemeyip, onların verdiği görevi yerine getirmeyen Delfin ve Marinet‟in baĢları belaya girer. Fakat burada olumsuz bir durum söz konusudur. Çocuklar yanlıĢ bir Ģey yapmıĢlardır. Sonunda ise yalan söyleyerek cezadan kurtulmuĢlardır, hatta övgü bile almıĢlardır. “Büyüklere yalan söyleyerek cezadan kurtulmak mümkündür” gibi bir olumsuz yan ileti çıkarılabilir. Öküzler isimli hikâyenin ana iletisi “Okumak insanlar içindir; okuyan insanın ufku geniĢler, bilgi ve makam sahibi olur” olarak belirlenebilir. Delfin ve Marinet okullarını bitirip yaz tatiline girerler. Kaymakam okulun bittiği gün bir konuĢma yapar: 44 “Sevgili yavrularım, okumak çok güzel bir şeydir. (…) Derslerime çalışmamış olsaydım, ne kaymakam olabilir, ne de bu sırmalı giysiyi giyebilirdim. İşte bunun için okula önem vermek, bilgisizlere ve tembellere de okumanın ne kadar yararlı bir şey olduğunu anlatmak gerek” (Ayme, 2009: 94). Bu konuĢmadan çok etkilenen Delfin ve Marinet okumanın yararlarını anlatabilecekleri, bilgisiz bir kimse bulmak isterler ve öküzlerde karar kılarlar. Ġki öküzden birine okuma öğretirler. Öküz git gide çok bilgili bir öküz olmaya baĢlar. DeğiĢik konularda kitaplar okur ve fikir sahibi olur, ufku geniĢler. Fakat efendisi bu durumdan hiç memnun olmaz. Çünkü bir öküze bilgili olmak bir Ģey kazandırmaz. “Herkes kendi görevini bilmeli ve yaradılıĢına uygun hareket etmelidir” düĢüncesi de çıkarılabilecek yan iletiler arasındadır. Kitaptaki Problem isimli hikâyede öğretmenleri Delfin ve Marinet‟e çözmeleri için bir problem verir. Fakat iki kız bir türlü bu problemi çözmemektedirler. Büyükler ise onlara çözemedikleri için hakaret ederler. Çözemedikleri takdirde çok kötü bir Ģekilde cezalandırılacaklarını söyleyip onları tehdit ederler. Burada büyüklerin takındığı olumsuz tavır, “Aileler, bazen yanlıĢ kararlar alıp çocuklarına çok ağır cezalar verir” Ģeklinde bir ana ileti ortaya çıkarabilir. Tavus Kuşu isimli hikâyenin ana iletisi, “GörünüĢünü çok fazla dert edenler, aklını yitirip gerçekleri göremez” olarak belirlenebilir. Tavus kuĢunun güzelliğine özenen çiftlik hayvanları güzelleĢme çabası içine girerler. Fakat sonunda, domuz hariç, bütün hayvanlar ne yaparlarsa yapsınlar tavus kuĢuna benzeyemeyeceklerini anlarlar. Domuz ise sürekli perhiz yapar ve tavus kuĢuna dönüĢmeyi bekler. Kendisine söylenenlere kulak asmaz. Sonunda ise aklını yitirir. Tavus kuĢunun kendine güvenmesi gibi, insanların da kendi fiziksel özelliklerine güvenip onlarla mutlu olması çocuklara verilmesi gereken önemli fikirlerdendir. Fakat domuzun yaptığı gibi baĢkasının fiziksel özelliklerine özenme, onun gibi olmaya çalıĢma çocuk kitaplarında genellikle eleĢtirilir. Özenti içine giren kahramanın sonu kötü olur. Öküz olmak isteyen kurbağa da ĢiĢer ve çatlar. Böylesine olumsuz ve acımasız bir sonla çocuğa baĢkasına özenmeme fikri daha çarpıcı bir Ģekilde verilmek istenir. 45 Bu çalıĢmada, Daldaki Kedinin Kırmızı Masalları isimli eserden 12 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden iki tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu, on tanesinin ise uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.4. Heidi Johanna Spyri‟nin dünyaca ünlü çocuk kitabı Heidi de 100 Temel Eser listesinde yer alan kitaplardan biridir. Kitapta, anne ve babasının ölümüyle öksüz kalan Heidi‟nin hikâyesi anlatılmaktadır. Heidi, teyzesi tarafından bir süre bakıldıktan sonra dedesine götürülür. Dedesi, Alp Dağı‟nın eteklerinde tek baĢına yaĢayan, geçmiĢte yaĢadıkları dolayısıyla insanlardan uzaklaĢmıĢ, kendini doğaya ve Tanrıya adamıĢ bir ihtiyardır. Heidi, dedesinin dağdaki kulübesinde doğa ile iç içe yaĢadığı için çok mutludur. Fakat teyzesi onu alır ve zengin bir ailenin kızı olan Clara‟ya arkadaĢlık etmesi için Frankfurt‟a götürür. Heidi, Clara‟yı ve ailesini ne kadar sevse de, doğadan ve dedesinden uzaklaĢtığı için hep mutsuzdur. Sonunda bu mutsuzluk onu hasta eder. Bayan Sesemann onu dedesinin yanına geri gönderir. Böylece Heidi yeniden sağlığına ve mutluluğuna kavuĢur. Çok duygusal bir çocuk olan Heidi‟nin öyküsünün ana iletisi “Ġnsan, doğanın bir parçasıdır. Doğada olduğu müddetçe mutlu ve sağlıklı olur” olarak belirlenebilir. Kitapta, kentleĢmenin ve modern hayatın insanları mutsuz ettiği vurgulanmaktadır. Yürüyemeyen Clara bile Heidi‟yi ziyarete gittiğinde dağda iyileĢir ve yürümeye baĢlar. Bu yüzden insanlar doğadan uzaklaĢmamalıdır. Kitaptan çıkarılabilecek yan iletilerden biri ise “BaĢına ne gelirse gelsin, insan sabırlı olmalı, ümit etmeli ve her Ģeyin düzeleceğine inanmalıdır” fikridir. Heidi Frankfurt‟ta yaĢadığı günlerde dedesine ve dağdaki yaĢamına kavuĢmak için dua etmiĢ ve ümidini kaybetmemeye çalıĢmıĢtır. Sonunda da dedesine ve dağdaki yaĢamına kavuĢmuĢtur. Yine bir baĢka örnekte, Clara‟nın doktoru, karısını ve kızını kaybettiği için sürekli mutsuzdur ve ümitsizliğe kapılmaktadır. Heidi‟yi ziyaret etmek için dağa gittiğinde Heidi ona Ģöyle der: “(…) derdiniz ne olursa olsun, acılarınızdan kurtulmak için sürekli dua edin. Sonunda mutlu olacağınıza inanın. Tıpkı benim gibi” (Spyri, 46 2002: 154). Doktor Heidi‟nin bu sözlerinden etkilenir ve biraz düĢününce Heidi‟ye hak verir: “Haklısın, dedi. Sabırlı olmak, ümit etmek ve her şeyin düzeleceğine inanmak… Büyük acılara başka türlü dayanılamaz…” (Spyri, 2002: 155). Doktor, dağda kaldığı süre boyunca kendini huzurlu hisseder. Hayata umut dolu bakan gözlerle Frankfurt‟a döner. Kitapta yer aldığı düĢünülen yan iletilerden bir diğeri ise “Allah, istediklerimizi duyar ve bizim için iyi olanı en uygun zamanda gerçekleĢtirir” iletisidir. Frankfurt‟tayken dedesine kavuĢma ümidini yitirmeye baĢlayan Heidi, dileği yerine gelmediği için çok mutsuzdur. Onun bu halini gören büyükanne Ģöyle der: “Biz Allah‟tan bir şey isterken, isteğimizin bizim için iyi olup olmadığını bilemeyiz. Bunu ancak Allah bilir ve istediğimiz şey bizim için hayırlı değilse bize istediğimizi vermez. Ama onun yerine bize daha iyisini verir ya da dileğimizi en uygun zamanda gerçekleştirir” (Spyri, 2002: 107). Yine inançla alakalı bir baĢka ileti ise “Yapılan hatalara rağmen Allah‟tan af dilenirse, O, insanı mutlaka affeder” Ģeklinde çıkarılabilir. Frankfurt‟tan dönen Heidi dedesine büyükanneden öğrendiklerini anlatır. Bunlar içinde özellikle Allah inancıyla alakalı kısımlar ağırlıktadır. Dedesi duası kabul olmayan birinin Allah‟a küsmesi durumunda ne olacağını sorar Heidi‟ye ve Ģöyle bir cevap alır: “O kişi, hatasını anlayıp af dilerse affedilir. Ben de istediğim zaman evime göndermedi diye Allah‟a küsmüştüm. Ama büyükanne bunun yanlış olduğunu anlattı ve ben de Allah‟tan af diledim. Ve işte, dedeme kavuştum” (Spyri, 2002: 136). Sesemann ailesinin evinde hayalet olduğuna inanan evin hizmetkârları, bir gece hayalet avına çıkar. Bu adamlardan biri –John- korkusunu yenebilmek için yanında bir ĢiĢe Ģarap getirir ve içmeye baĢlar. ġarabı Sebastian‟a uzatınca Ģöyle bir cevap alır: “İçkiyi korkak kimseler gerçeklerden kaçmak için içerler” (Spyri, 2002: 112). Ġçkinin kötü bir Ģey olduğu, gerçeklerden kaçma gereği duymayan sağlam karakterli kiĢilerin içkiye yönelmeyeceği fikri çocuklar için uygundur. Fakat bu durumda her içki içenin korkak olduğu düĢüncesi zihinlerde filizlenebilir. Bu da iletinin doğruluğunun 47 tartıĢılmasına neden olabilir. Türkçe öğretmenlerinin de bu ikileme düĢtüğü görülmüĢtür. Türkçe öğretmenleri bu iletinin çocuğa uygun olmadığını belirtmiĢlerdir. “Kitap okurken ve yazı yazarken çok mutlu olunur ve pek çok Ģey öğrenilir” fikri de kitaptan çıkarılabilecek bir diğer yan iletidir. Yine büyükanne ile sohbet eden Heidi‟ye büyükanne bu iletiyi aktarır: “(…) kitaplardaki resimlerin bir hikâyesi vardır ve bizler bu hikâyeleri okurken hem mutlu olur hem de pek çok şey öğreniriz. Canımız da hiç sıkılmaz. Üstelik hayal ettiklerini, gördüğün rüyaları ve daha birçok şeyi yazmak da çok zevkli ve yararlıdır” (Spyri, 2002: 103). Heidi‟nin dedesi geçmiĢte yaĢadığı olaylar yüzünden köydekilerden uzaklaĢmıĢtır. Köydekiler de onu yabani, çekilmez bir insan olarak görmektedirler. Ancak sonunda, köylüler onun ne kadar iyi kalpli bir insan olduğunu anlayıp Alp Amca‟dan af dilerler (Spyri, 2002: 142). Böylece “Ġnsanlar, gerçekten tanımadıkları kiĢiler hakkında yorumda bulunmamalıdır” iletisi çıkarılabilir. Kitabın sonunda Clara ve Heidi‟nin arasındaki sevgiyi özetleyen tek bir cümle vardır: “Sağlam temellerle kurulmuş bu güzel dostluk hiçbir zaman bitmedi…” (Spyri, 2002: 192). Böylece “Sağlam temelleri olan dostluklar hiçbir zaman bitmez” iletisi de kitaptan çıkarılabilecek iletilerden biri olarak belirtilebilir. Bu çalıĢmada, Heidi isimli kitaptan 11 tane ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden sadece bir tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.5. 80 Günde Devri Âlem 80 Günde Devri Âlem isimli eserin yazarı Jules Verne‟dir. Kitapta, Phileas Fogg ve uĢağının bir iddia üzerine 80 günde dünyayı dolaĢma serüveni anlatılır. Ġngiltere‟den hareket eden Fogg ve uĢağı, çeĢitli olaylar yaĢadıktan sonra tam vaktinde yeniden Ġngiltere‟ye dönerler. Kitabın ana iletisi, “Verilen sözü tutmak, dakik olmak, cesur olmak insana maddi manevi pek çok Ģey kazandırır” düĢüncesi olarak belirlenebilir. Kitabın baĢkahramanı Fogg, bütün hayatını dakikası dakikasına ayarlayarak yaĢayan bir kiĢidir. 48 Verilen sözleri tutmak onun için bir Ģeref meselesidir. Bu yüzden de arkadaĢlarıyla girdiği iddiayı kazanmak Ģerefine leke sürmemesi için önemlidir. Bütün kitap boyunca verdiği sözlerden ve dakikliğinden ödün vermeyen Fogg, aynı zamanda zor durumda olan bir kadını –Auda- kurtararak da cesaret göstermiĢ, bütün bunların karĢılığını da iddiadaki parayı ve Auda‟nın gönlünü kazanarak almıĢtır. Hem sevdiği insanı kazanmıĢ, hem Ģerefini ve parasını kurtarmıĢ, hatta parasını artırmıĢtır. Yani maddi manevi pek çok Ģey kazanmıĢtır. “Zor durumda olan insanlara, cesaretli olunup mutlaka yardım edilmelidir” iletisi ise yan iletilerden biri olarak çıkarılabilir. Auda isimli kadın kahraman, bir yerli geleneğine göre diri diri yakılıp kurban edilecektir. Ayine Ģahit olan Fogg ve uĢağı, duruma seyirci kalamaz ve büyük bir cesaret örneği gösterip kadını kurtarırlar. Kadın, yaptıkları cesur hareketten dolayı her ikisine de büyük bir minnet duyar. Daha sonra da Fogg ile evlenir. “Amaca ulaĢmak için bütün engelleri aĢmak ve yılmamak gerekir” fikri de kitaptan çıkarılabilecek bir diğer yan iletidir: “Amacına ulaşabilmek için bütün engelleri aşmış ve tehlikelerden yılmamıştı. Evet ama, sonra? Bu geziden elde ettiği neydi? Belki hiç denilebilir, fakat sempatik bir kadın onu inanılmayacak kadar mutlu etti… Fogg dünyanın en mutlu adamı olmuştu. Bu durumda, böyle muhteşem bir mutluluk için dünya turu yapılamaz mı?” (Verne, 2005: 160). Buradan aynı zamanda “Kazanç sadece maddi olmaz. Ġnsanı maddi kazançlardan daha mutlu eden manevi kazançlar vardır” iletisi de çıkarılabilir. Bu çalıĢmada, 80 Günde Devri Âlem isimli eserden üç ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerin üçünün de ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.6. Üç SilahĢorlar Alexandre Dumas‟nın dünyaca ünlü Üç Silahşorlar kitabında, 17. yüzyılda Fransa‟da kral ve kardinallerin arasındaki savaĢtan kaynaklanan karıĢıklık içinde dürüstlük ve hürriyet için savaĢan cesur bir genç olan Dartanyan ve üç silahĢorun hikâyesi anlatılmaktadır. 49 Kitabın ana iletisi “ArkadaĢlar zor zamanlarda birbirine destek olmalıdır” olarak belirlenmiĢtir. Macera arayan Dartanyan Porthos, Aramis ve Athos isimli üç silahĢor ile arkadaĢ olur. Kralın tarafında yer alan bu silahĢorlar kardinalle savaĢmak zorunda kalırlar. Hangisi zor duruma düĢse diğerleri onu kurtarmak için çabalarlar. Sonunda da baĢarılı olurlar. ArkadaĢlığın ne kadar önemli olduğunu göz önüne sererler. Dartanyan maceraya atılacağı zaman babası ona öğütler verir: “Hiçbir şeyden korkma, cesur ol! Hoşgörüyü elden bırakma, yasalara karşı çıkma! Yoksul ve kimsesizlere her zaman yardımcı ol!” (Dumas, 2009: 15). Bu cümleler de kitaptan çıkarılabilecek yan iletilerdendir. “Kötülük yapan karĢılığını aynı Ģekilde görür” iletisi de kitaptan çıkarılabilecek yan iletilerden biridir. Dartanyan‟ı öldürmeye çalıĢan Mileydi isimli kötü karakter sonunda cezasını çeker ve nehir kıyısında idam edilir. Kötülük karĢılıksız kalmamıĢtır. Bu çalıĢmada, Üç Silahşorlar isimli kitaptan beĢ ileti çıkarılmıĢtır. Ġletilerin hepsinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.7. Pollyanna Pollyanna isimli küçük bir kızın hikâyesini çocuklara ulaĢtıran kitap, E.H. Porter tarafından yazılmıĢtır. Pollyanna daha çok küçükken annesi ölmüĢtür. Babası ile Pollyanna maddi sıkıntılar içinde yaĢamaktadırlar. Fakat babası Pollyanna‟ya her zaman mutlu olmasını sağlayacak bir oyun öğretir. Babasının “mutluluk oyunu” adını verdiği oyunda amaç, her Ģeyin iyi yanını görüp mutlu olmaktır. Pollyanna baĢına ne gelirse gelsin, daha kötüsünün olabileceğini düĢünüp kendi haline Ģükreder ve mutlu olmaya çalıĢır. Oyunu Ģu Ģekilde açıklar: “(…) Oyunun esası, üzülecek olaylarda bile memnun olunacak bir yön arayıp bulmaktır” (Porter, 2008: 47). Mutluluk oyununun amacından da çıkarılabileceği gibi kitabın ana iletisi “Ġnsanlar, baĢlarına ne gelirse gelsin, her Ģeyin iyi yanını görüp mutlu olmayı bilmelidirler” olarak belirlenmiĢtir. Pollyanna babasının ölümünün ardından da, teyzesinin ona soğuk davranmasında da, teyzesinin çok güzel bir evde yaĢamasına rağmen Pollyanna‟ya çok kötü bir oda vermesinden de, hastalanıp yatağa düĢmesinden 50 de mutlu olacak bir yan bulur. Örneğin, teyzesi ona çatı katında, çok sıcak olan içi bomboĢ bir oda verdiğinde Pollyanna önce biraz üzülür; fakat sonra mutluluk oyununu oynar: “Yüzümdeki çilleri göremeyeceğim için odada bir ayna bulunmamasına memnun olmakla başladım işe. Sonra pencereden görünen manzara öyle harikaydı ki, bu bana duvarlarda resim bulunmayışını unutturdu. Böylelikle memnun olunacak şeyler bulmuş oldum. Görüyorsun ya, memnun olunacak şeyler aradıkça o fena düşünceler insanın kafasından silinip gidiyor” (Porter, 2008: 48). Kitap, her ne kadar mutluluk oyunu üzerine kurulmuĢ olsa da aralardan çıkarılabilecek yan iletiler de vardır. Bunlardan biri “Çocuklar sadece ders çalıĢmamalıdır, mutlu olmaları için bazen istedikleri Ģeyleri yapmalarına izin verilmelidir” iletisidir. Polly Teyze, Pollyanna‟ya çalıĢması için bir program yapar. Bu program Pollyanna‟ya epey yoğun görünür ve Pollyanna, teyzesine sorar: “İyi ama ben ne zaman „yaşayacağım‟?(…) Bütün bunları yaparken de nefes alacağım elbette. Fakat „yaşamış‟ olmayacağım, Polly teyze. İnsan uyurken de nefes alır ama buna gerçekte yaşamak denebilir mi? Yaşamak, istediğimiz şeyleri yapabilmektir. Dilediğim zaman bahçede oynayabilmeli, çevremdeki insanları tanımak için gezmeye çıkabilmeli, onlarla sohbet edebilmeli ve sevebileceğim kitapları kendi kendime okuyabilmeliyim ben. Bunları yapamadıkça yaşamış sayılmam ki!..” (Porter, 2008: 60). Yan iletilerden diğeri ise “Para insanı mutlu etmeye yetmez, insanı mutlu eden Ģey sevdikleridir” olarak belirtilebilir. Kitabın kahramanlarından Bay Pendleton çok zengin bir kiĢidir; fakat mutlu değildir. Çünkü çevresinde onu seven insanlar yoktur. Seneler önce Pollyanna‟nın annesine âĢık olmuĢtur. Fakat annesi onu değil, Pollyanna‟nın babasını seçmiĢtir. Adam bu yüzden seneler boyu mutsuz yaĢamıĢtır. Pollyanna tanımadığı halde onunla arkadaĢlık etmek ister. Sonunda da kendini sevdirmeyi baĢarır. Pollyanna Bay Pendleton‟ı tekrar hayata bağlar. Böylece kendisini seven ve sevdiği birini bulduğu için o da mutlu olur. Bu çalıĢmada, Pollyanna isimli eserden üç ileti çıkarılmıĢtır. Ana iletinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı, diğer iki yan iletinin ise uygun olduğu ifade edilebilir. 51 3.8. YaĢlı Adam ve Deniz (Ġhtiyar Balıkçı) Ernest Hemingway‟in ölümsüz eserlerinden biri olan Yaşlı Adam ve Deniz adlı eserde, Kübalı bir balıkçının azim ve cesaret dolu öyküsü anlatılmaktadır. YaĢlı denizci 84 gün boyunca balık tutamamıĢtır. Diğer balıkçılar artık onunla dalga geçmeye baĢlarlar. Ġhtiyar balıkçı Santiago kısmetsiz olarak görüldüğü için yanında çalıĢan küçük Manolin bile baĢka bir tekneye gönderilir. Fakat bu durum Santiago‟yu yıldırmaz ve ihtiyar her gün erken saatlerde yine ava gider. Bir gün, GulfStream akıntısına karĢı çetin bir mücadele verir ve sonunda büyük bir kılıç balığı yakalar. Fakat bu balığı kıyıya götürene kadar diğer balıklar balığı parça parça yerler. Kıyıya ulaĢtığında sadece kemikleri kalmıĢtır. Fakat yaĢlı denizci itibarını kurtarmıĢtır. YaĢlı Adam ve Deniz romanının ana iletisi “Ġnsan yaĢadığı bütün talihsizliklere rağmen yılmamalı ve kazanma ümidini kaybetmemelidir” olarak belirtilebilir. YaĢlı balıkçı Santiago 84 gün boyunca balık yakalayamamasına rağmen her gün denize açılır ve umutla bekler. Diğer balıkçıların onun hakkında neler dediği umurunda değildir. Gösterdiği sabrın sonunda da ödülünü alır ve büyük bir kılıç balığı yakalar. Fakat onun bu kılıç balığını yakalaması da kolay olmamıĢtır. Önce balığa sonra da akıntıya karĢı zor bir mücadele içine girer. Fakat kendini hep cesaretlendirmeye çalıĢır. Örneğin balığın ne kadar büyük olduğunu gördüğünde Ģöyle der: “Olsun, onu yine haklarım. Ne kadar büyük ve kuvvetli olursa olsun” (Hemingway, 2010: 66). Balıkla konuĢup, kendisinin ondan daha üstün olduğunu söyler: “Balık, keyfin nasıl? Beni sorarsan demir gibiyim. Sol elimin tutukluğu da açıldı. Bir gün bir gece yetecek yiyecek de hazır. Çek çekebildiğin kadar be” (Hemingway, 2010: 76). Güçsüz kaldığı bir sırada yine Ģöyle der: “Onu ben devirdim. Belki bu kez altederim. Çekin ellerim, asılın! Direnin ayaklarım! Benim için dayan başım! Benim için dişinizi sıkıverin. Şimdiye dek beni yarı yolda komadınız. Bakın bu sefer bitireceğim işini” (Hemingway, 2010: 94). Kitaptaki yan iletilerden biri “Tüm zorluklara katlandıktan sonra kazanmak da vardır kaybetmek de” Ģeklinde ifade edilebilir. YaĢlı denizci çok çabalar ve sonunda kılıç balığını yakalar. Fakat kıyıya ulaĢana kadar balıktan geriye sadece kemikleri kalır. Denizcinin elinde hiçbir Ģey kalmamıĢtır. Halbuki o balığı satıp çok iyi bir para 52 kazanabilirdi. Göz ardı edilmemesi gereken Ģey ise aslında balıkçının maddi bir Ģey kazanmamıĢ olsa da manevi olarak itibarını geri kazanmasıdır. Kitaptaki diğer yan ileti ise “Borç para almaya alıĢmamak gerekir” olarak belirtilebilir. Ġhtiyar yoksul biridir. Fakat kimseden borç almaktan hoĢlanmaz: “(…) borç almaktan hoşlanmam. Bir defa borca alıştın mı sonra dilenirsin” (Hemingway, 2010: 15). Ġhtiyar balıkçı onurlu bir adamdır. Kitapta bir de batıl inanç bulunmaktadır. YaĢlı adama göre: “iyi şeyler yüksek sesle söylenirse olmayıverirdi” (Hemingway, 2010: 41). Batıl inanç barındıran bir ileti böylece ortaya çıkabilir. Ġyi Ģeylerin yüksek sesle söylendiğinde gerçekleĢmeyeceği çocuk açısından son derece olumsuz bir inanıĢtır. Bu kitabı okuyan bir çocuk, bu batıl inanca inanıp, yaĢadığı güzel bir olayı kimseyle paylaĢmayabilir. Bu çalıĢmada, Yaşlı Adam ve Deniz isimli kitaptan dört ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden batıl inanç olan bir iletinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı, diğerlerinin ise uygun olduğu ifade edilebilir. 3.9. Alice Harikalar Diyarında Levis Carroll‟ın tanınmıĢ eseri Alice Harikalar Diyarında, Alice adlı küçük bir kızın hayal dünyasını okuyucuya aktarmaktadır. Ablasıyla birlikte nehir kıyısında oturan ve ablasının okuduğu kitaptan sıkılan Alice bir rüyaya dalar ve rüyasında bambaĢka bir dünyaya yolculuk eder. Üzerinde kıyafetleri olan ve kendi kendine konuĢan bir tavĢan görüp onu takip eder. Sonrasında kendi hayal aleminin yarattığı dünyada maceralar yaĢamaya baĢlar. “Kitabın ana duygusu, çocukların içindeki heyecanları, sevinçleri, özellikle de anlık devinimleri vurgulamaktır. Çocuklar kendi iç dünyalarında yaĢadıkları coĢkuyu, düĢünmeksizin dıĢ dünyalarına aktarırlar. Bu durum genelde doğal bir süreçle oluĢur. ĠĢte bu kitapta da çocuğun o özgür, ele avuca sığmayan, anlık değiĢen ve dıĢa vurmakta çekinmediği dünyası yansıtılmaktadır” (Ġnce 2008: 154). Yazar, Alice‟in özgür hayal dünyasını okuyucuya sunmaktadır. Kitaptan çıkarılabilecek ana ileti “Çocuklar, çok geniĢ olan hayal dünyalarında özgürce yaĢarlar” olarak ifade edilebilir. Alice, tavĢanın peĢinden gittiği dünyada birçok 53 olağanüstü olay yaĢar. Bunların olağanüstü olduğunun farkındadır fakat hemen alıĢır o dünyaya: “Gördüğünüz gibi Alice kısa zamanda o kadar çok sıra dışı olay yaşamıştı ki, pek az şey ona gerçekten olanaksız gibi görünüyordu” (Carroll, 2008: 8). Alice kendi de sıra dıĢı hatta yetiĢkinlere mantıksız gelebilecek düĢüncelere dalar. Bir ĢiĢeden ne olduğunu bilmediği bir Ģey içer ve boyu kısalır. Daha sonra bir kek yer ve boyu çok fazla uzar. Bunun üzerine ayaklarıyla ilgili düĢünmeye baĢlar: “(Alice, ayaklarına baktığında onların neredeyse görünmediğini fark etti, gittikçe uzaklaşıyorlardı). „Ah, zavallı küçük ayaklarım, artık size ayakkabılarınızı, çoraplarınızı kim giydirecek, canlarım benim? Ben giydiremem, bundan eminim! Bu zahmete giremeyecek kadar uzağım sizlere; elinizden geleni yapmalısınız- fakat onlara iyi davranmalıyım,‟ diye düşündü Alice, „yoksa gitmek istediğim yere yürümeyebilirler! Bir bakalım, her Noel‟de onlara yeni bir çift bot hediye edebilirim.‟ Bunun üzerine kendi kendine bunu nasıl yapacağını tasarlamaya başladı. „Botları nakliyeci ile göndermek gerekir,‟ diye düşündü; „birinin kendi ayaklarına hediye göndermesi kim bilir ne kadar gülünç karşılanır! Üstelik adres de oldukça tuhaf görünecek! Sayın Alice‟in Sağ Ayağı Şöminenin önündeki Kilimin üzeri. (Alice‟ten sevgilerle) Aman Tanrım, ben neler saçmalıyorum!” (Carroll, 2008: 13). Kitaptaki yan iletilerden birinin “ Ġçinde resim ve konuĢma olmayan kitaplar bir iĢe yaramaz” fikri olduğu ifade edilebilir. Alice ablasının okuduğu kitaba bakar ve hiç hoĢlanmaz: “İçinde resim ve konuşma olmayan bir kitap ne işe yarar ki?” (Carroll, 2008: 4). Aslında burada çocuğa görelik kavramı ortaya çıkmaktadır. Ablasının okuduğu kitap Alice‟in düzeyine hitap etmez. Fakat yine de resim olmayan kitapların iĢe yaramadığı fikri olumsuzluk taĢımaktadır. 54 Alice kedisi Dinah‟ı çok sevmektedir. BaĢkalarına kedisini anlatmaya her zaman hazırdır. Fakat farelerin ve kuĢların olduğu bir ortamda kedisinden bahseder: “Dinah bizim kedimiz. İnanmazsınız, fare yakalama konusunda çok beceriklidir! Ayrıca, ah, kuşları nasıl kovaladığını görmenizi isterdim! Küçük bir kuş görür görmez hemen midesine indirir!” (Carroll, 2008: 27). Bu sözlerden sonra etrafındaki hayvanlar korkar ve yanından uzaklaĢırlar. Alice tek baĢına kalır, “Keşke Dinah‟dan bahsetmeseydim!” der ve piĢman olur. Buradan “Her ortamda istediğimiz her konudan bahsedemeyiz. Diğer insanların rahatsız olabileceğini unutmamalıyız” yan iletisi çıkarılabilir. YaĢananlarla ilgili olsun ya da olmasın her Ģeyden ders çıkarmayı seven DüĢes, Alice‟in aklından bir Ģey geçtiğini görür ve bundan alakasız bir ders çıkarır: “(…) ve buradan çıkaracağımız ders – ah, dünyayı döndüren şey sevgidir, sevgi!” (Carroll, 2008: 81). DüĢes bu dersi çok uygunsuz bir zamanda çıkarmıĢ olsa da söylediği Ģey olumlu bir düĢüncedir ve olumlu yan iletilerden biri olarak görülebilir. DüĢes çok uzun ve anlaması güç cümleler kurar. Alice düĢesin söylediklerinden hiçbir Ģey anlamaz: “Sanırım bunu bir kenara yazarsam daha iyi anlarım,” dedi Alice kibarca, “siz söylerken pek bir şey anlayamadım.” “Bu asıl söylemek istediğimin yanında hiç kalır,” diye karşılık verdi Düşes hoşnutlukla. “Bundan daha uzun bir şey söylemek için zahmet etmeyin,” dedi Alice. “Ah, zahmetin lafı mı olur,” diye karşılık verdi Düşes. “Şimdiye dek söylediğim her şey sana hediyem olsun.” Ne kadar da ucuz bir hediye,” diye düşündü Alice, “neyse ki insanlar doğum günlerinde birbirlerine böyle hediyeler vermiyor!” (Carroll, 2008: 83). “Hediyeler ucuz olmamalıdır/Doğum günlerinde ucuz hediyeler verilmemelidir” Ģeklinde çıkarılabilecek bir yan ileti olumsuzluk ifade edecektir. Alice‟in hayal dünyasının anlatıldığı kitapta çok fazla iletinin yer almadığı ifade edilebilir. Alice‟in baĢından geçen olağanüstü olaylar, okuyucuya bir Ģeyler aktarma düĢüncesi olmadan hikâye edilmiĢtir. 55 Bu çalıĢmada, Alice Harikalar Diyarında isimli eserden beĢ tane ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden iki tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı, üç tanesinin ise uygun olduğu ifade edilebilir. 3.10. Robin Hood Haksızlıklarla savaĢma deyince ilk akla gelen karakterlerden biri olan Robin Hood, Howard Pyle tarafından kaleme alınmıĢtır. Soylu bir aileden gelen Robin Hood‟un ailesi ölünce, yönetimi ele geçirmek isteyen amcası, daha bebekken onu öldürülmek ister. Onu öldürmeye kıyamayan Ģövalye, Robin‟i çocukları olmayan kız kardeĢi ve eĢine evlatlık olarak verir. Sherwood Ormanı‟nın korucusu olan Gilbert Head ve eĢi Robin‟i büyütürler. On altı yaĢına gelince de aslında bir soylu olduğunu açıklarlar. Robin buna aldırmaz ve ailesiyle yaĢamaya devam eder. Sonrasında ormanda, Baron‟un haksız yere öldürtmeye çalıĢtığı bir Ģövalye ve kız kardeĢine yardım eder. Bu yüzden de Baron tarafından asi ilan edilir. Anne ve babası öldürtülür. Bunun üzerine Robin, kendisi gibi haksız yere suçlanmıĢ gençlerle Sherwood Ormanı‟nda yaĢayıp haksızlıkla mücadele etmeye baĢlar. Kitabın ana iletisi “Haksızlık yapan kiĢilerle savaĢılmalı; ihtiyacı olanlara yardım edilmelidir” cümlesi ile ifade edilebilir. Robin ve arkadaĢları ihtiyacı olan herkese yardım etmeye çalıĢırlar. Kendilerine belirledikleri ilkeler Ģöyledir: “İster Sakson ister Norman olsun, haksızlık yapan herkesle savaşacaklardı. Yoksullara yardım edecekler, çocuk ve kadınlara, kim olursa olsunlar, kötülükte bulunmayacaklardı. Hep birlikte bu ilkelere bağlı kalacaklarına söz verdiler. Sözlerini de tuttular” (Pyle, 2008: 25). Bu ilkeleri gerçekleĢtirdiklerine bir örnek olarak “Robin Kasap Oluyor” isimli bölüm verilebilir. Robin ve arkadaĢları, Baron kasaplardan rüĢvet aldığı için çok az kiĢinin et sattığını öğrenirler. Et hem az bulunmaktadır, hem de çok pahalıdır. Robin de halka yardım etmek amacıyla bir Ģehre et satmaya giden bir kasaptan etleri alır ve halka ucuz bir fiyata satar: “Robin ev kadınlarına üç penilik etleri bir peniye veriyor, eğer 56 kadın çok çocuklu ya da yoksulsa para almıyordu. Yaşlı ninelerden de para almıyor, ama efendilerine et alan uşaklardan etin tam değerini istiyordu” (Pyle, 2008: 49). Kitaptan çıkarılabilecek yan iletilerden biri “Ancak korkaklar baĢkalarına tuzak kurarlar” fikridir. Babasının yerine Sherwood Ormanı‟nda koruculuk yaptığı sırada genç Robin bir adamın bir arabaya tuzak kurduğunu görür ve Ģöyle düĢünür: “Bir insana böyle tuzak kurulması alçaklıktı. Bunu yapan ancak korkak biri olabilirdi!” (Pyle, 2008: 8). Robin böyle bir alçaklığa dayanamaz ve hemen tuzak kuran kiĢiyi okuyla elinden vurur. Kitabın sonunda, Robin Hood kral tarafından ödüllendirilir. Hakkı olan Huntington Kontluğu‟na kavuĢur ve sevdiği kızla evlenerek mutlu bir hayat yaĢar. Haksızlığa karĢı sürdürdüğü mücadele ona çok Ģey kazandırmıĢtır. “Doğruluk ve insanlık için çalıĢanlar sonunda hak ettiklerine ulaĢırlar” iletisi de kitabın sonundan çıkarılabilecek düĢüncedir. Bu çalıĢmada, Robin Hood isimli eserden üç ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerin üçünün de ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.11. Mutlu Prens Oscar Wilde‟ın Mutlu Prens adlı eserinde Mutlu Prens, Bülbül ile Gül, Genç Kral, Yıldız Çocuk ve Muhteşem Havai Fişek isimlerinde 5 farklı hikâye yer almaktadır. Kitapta yer alan ilk hikâye Mutlu Prens‟tir. YaĢarken, bir sarayda mutlu bir hayatı olan, sarayın dıĢından habersiz biridir Mutlu Prens. Öldükten sonra Ģehrin yüksek bir yerine heykelini dikerler. Heykelin olduğu yerden Ģehrin bütün sefaleti ve çirkinliği görülmektedir. Mutlu Prens de bunları görmekte ve çok üzülmektedir. Bir gün bir kırlangıç göç ederken heykelin altında dinlenmek için durur. Mutlu Prens‟in ağladığını görür ve nedenini sorar. Mutlu Prens‟in yanıtı Ģu Ģekildedir: “Uzakta bir sokakta yıkık dökük bir ev var. Pencerelerinden biri de açık. İçeride masa başında oturan bir kadın görüyorum. Yüzü zayıf ve yıpranmış. İğne kullanmaktan delik deşik olmuş, kızarmış, sert elleri var çünkü kadın terzi. Kraliçenin en sevimli nedimesi için yakında yapılacak olan Saray Balosu‟nda 57 giyilmek üzere saten giysinin üstüne çarkıfelekler işliyor. Odanın köşesindeki yatakta da küçük oğlu hasta yatıyor. Çocuğun ateşi var, portakal istiyor. Annesinin ise nehir suyundan başka verecek bir şeyi yok. Çocuk da ağlıyor. Kırlangıç, küçük kırlangıç, kılıcımın kabzasındaki yakutu ona götüremez misin? Ayaklarım bu kaideye tutturulmuş, kıpırdayamıyorum” (Wilde, ? : 11). Kırlangıç göç etmesi gerektiği halde Mutlu Prens‟in isteğini geri çeviremez ve o yoksul aileye yardım eder. Daha sonra Mutlu Prens yine bir genç adama yardım etmesi için bir gece daha kalmasını, ertesi gün baĢkasına yardım etmesi için bir gece daha kalmasını ister. Gözlerindeki değerli taĢları ihtiyacı olanlara götürmesi için verir kırlangıca. Sonunda Mutlu Prens kör kaldığı için kırlangıç da göç etmekten vazgeçer. Mutlu Prens‟in omzuna konup yabancı ülkelerde gördüklerini anlatır. Mutlu Prens Ģehirde gördüklerini anlatmasını ister. Kırlangıç ülkede gördüğü sefaleti anlatınca Mutlu Prens som altınla kaplı olduğunu, onları yaprak yaprak çıkarıp fakirlere vermesini ister. Sonunda Mutlu Prensin üzerinde hiçbir Ģey kalmaz. Kırlangıç da zamanında göç etmediği, soğukta kaldığı için Mutlu Prens‟in ayaklarının dibine düĢer ve ölür. Kırlangıcın ve mutlu Prens‟in yaptıkları fedakârlıklardan “Ġyilik yapmak, ihtiyacı olanlara yardım etmek için her Ģey feda edilebilir” düĢüncesi ana ileti olarak çıkarılabilir. Belediye baĢkanı ve Belediye Konseyi Mutlu Prens‟in güzelliği gitmiĢ halini görünce “Madem artık güzel değil, faydalı da değildir…” (Wilde, ? : 19) derler ve Mutlu Prens‟in heykelini eritip kendi heykellerini yaptırmaya kalkarlar. Onların söylediklerinden, “Hiçbir Ģey güzel değil diye faydasız olarak görülmemelidir” düĢüncesi yan ileti olarak çıkarılabilir. Kitabın ikinci öyküsü Bülbül ile Gül‟de gerçek aĢk için kendini feda etmeye hazır bir bülbülün hikâyesi anlatılmaktadır. Bülbül, sevdiği kızla prensin balosunda gün ağarana kadar dans etmek için kızın istediği kırmızı gülü arayan bir genç görür bahçede. Genç, bahçesinde kırmızı bir gül bulamadığı için sürekli ağlamaktadır. Bülbül onun gerçek bir âĢık olduğunu sanır. Onun için bütün bahçeyi dolaĢıp kırmızı gül arar. En sonunda bir tane bulur. Fakat onun da soğuktan damarları kurumuĢtur. Kırmızı gül 58 bülbüle eğer kalbini dikenine dayayıp Ģarkısını söylerse kendisinin açabileceğini söyler. Bülbül gerçek aĢkın ve bir insan kalbinin kendi hayatından daha önemli oluğunu söyler ve kalbini dikene yaslayıp Ģarkı söylemeye baĢlar. Gerçekten de gün doğduğunda çok güzel bir kırmızı gül açmıĢtır bahçede. Fakat bülbül ölmüĢtür. Genç, bu gülü görünce çok sevinir ve sevgilisine götürür. Ancak kız gülü istemez, çünkü Lord‟un yeğeninden mücevher hediye almıĢtır. Gülü küçük görmektedir. Genç de kıza sinirlenir, aĢkın çok aptalca ve yararsız bir Ģey olduğunu söyler ve gülü sokağa atar. Kırmızı gül bir su birikintisinin içine düĢer, üzerinden de bir araba geçer. Bütün bu olanlardan “Bazen ne kadar fedakârlık yapmıĢ olursanız olun, kıymeti bilinmeyebilir, karĢılığını alamayabilirsiniz” iletisi ana ileti olarak belirlenebilir. Genç, bülbül onun için kendini feda etmeye karar verdiği sırada onun ötüĢünü duyar ve Ģöyle not düĢer: “Bülbül‟de biçim var. Bu inkar edilemez; fakat duygusu var mı? Hiç sanmam. Tıpkı sanatçıların çoğu gibi, sadece üsluba sahip. Samimiyet ise hiç yok. Kendini başkaları için feda etmez. Sadece müziği düşünür ve herkes bilir ki sanat bencildir. Fakat yine de kabul etmeli ki sesi çok güzel. Yazık ki bunlar hiçbir anlam ifade etmiyor, bir işe yaramıyor!” (Wilde, ? : 26). Sevdiği kız gülü kabul etmeyince de Ģu sözleri sarf eder: “aşk da ne aptalca şeymiş! Mantığın yarısı kadar bile faydalı değil, çünkü hiçbir şey ispat etmiyor ve üstelik hiçbir zaman olmayacak şeylerden bahsedip insanları kandırıyor. Ayrıca hiç de pratik değil. Her şeyin pratik olmak zorunda olduğu bu devirde en iyisi gene ben Felsefe ve Matematik çalışmalıyım” (Wilde, ? : 29). Genç, her Ģeyin yararlı olması gerektiğine inanan, maddeci bir kiĢidir. Bu yüzden de mutlu olamamaktadır. “Duygulara, faydacı anlayıĢla bakmamak gerekir. Yararlı olmayan iĢe yaramaz fikri yanlıĢtır” iletisi de bu hikâyeden çıkabilecek yan iletilerden biridir. Genç Kral baĢlıklı hikâyede çobanlık yaparken bir krallığın varisi olduğunu öğrenen 16 yaĢındaki bir gencin öyküsü anlatılmaktadır. Saraya yerleĢen Genç Kralın gözü mücevherlerden, süslü elbiselerden ve saray hayatından baĢka hiçbir Ģey görmez olur. Taç giyeceği gün için altın sırmalı bir elbise, zümrüt süslemeli bir taç ve incili bir asa ister. Taç giyeceği günün bir gece öncesi yattığında üç tane rüya görür. Birincisinde altın sırmalı elbisesini dokuyan yoksul insanları, ikincisinde inci çıkarırken ölen köleleri, üçüncüsünde ise tacı için yakut ararken hastalıktan ölen insanları görür. Büyük 59 bir vicdan azabı duyar. Uyandığında hizmetçileri taç giyme töreni için altın sırmalı elbisesini, zümrüt süslemeli tacını ve incili asasını getirirler. Genç Kral hiçbirini giymez. Rüyasında gördüklerini anlatır herkese. Fakat hizmetindeki kiĢiler aldırıĢ etmezler, hatta onun aklını kaçırdığını düĢünürler. Halkın önüne çoban kıyafetleriyle çıkar ve gördüğü rüyaları anlatır. Halk da bu durumun normal olduğunu, dünyanın düzeninin böyle olduğunu söyler ve Genç Kraldan gidip eflatun elbisesini giymesini ister. Bu sefer Genç Kral Piskoposa gider ve rüyasını anlatır. Piskopos da diğerleri gibi düĢünmektedir. Genç Kral‟a saraya dönüp elbiselerini giymesini söyler. O sırada devlet adamları, kendilerini utandırdığı gerekçesiyle kılıç kuĢanıp Genç Kral‟ı öldürmeye gelmiĢlerdir. Mihrapta dua etmekte olan Genç Kral o an renkli pencerelerden gelen güneĢ ıĢığı ile sırmalı bir elbiseye bürünür, kafasındaki daldan yapma taç çiçeklenir ve zümrütten daha kırmızı bir taç olur. Elindeki sopa çiçeklenir ve bembeyaz zambaklar açar. Herkes Genç Kral‟ın önünde eğilir ve ona itaat eder. Yüzü bir meleğin yüzü olmuĢtur. Bu hikâyenin ana iletisi, “Dünyada çok fazla dertli ve yardıma muhtaç insan vardır. Onlar göz ardı edilmemeli ve onlara yardım edilmelidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Bunun yanında “Ġnsan, fazla lüks yaĢam hayal etmemeli, elindekilerin kıymetini bilmeli” gibi bir yan ileti de çıkarılabilir. Dördüncü hikâyenin ismi Yıldız Çocuk‟tur. Ormanda odun toplayan iki oduncu bir yıldızın kayıp ormana doğru düĢtüğünü görürler. Altın bulma ümidiyle koĢarlar ve pelerine sarılmıĢ bir bebek bulurlar. Odunculardan biri yoksul olduğu için onu almak istemez. Diğeri ise ne kadar yoksul olsa da bebeğe acır ve onu evine götürür. Kendi çocuklarıyla beraber büyütürler onu da. Yıldız çocuk büyüdükçe çok güzel bir çocuk olur. Fakat Yıldız çok zalimdir. Çirkin olan hiçbir Ģeye dayanamaz. Hayvanlara ve köyde gördüğü dilencilere eziyet eder. Herkes ondan korkar. Bir gün ormanda bir dilenci kadın görür ve onu taĢlar. Kadın Yıldız Çocuk‟un gerçek annesidir. Oğlunu hemen tanır ve ona kavuĢmak ister. Fakat kadın çirkin bir dilenci olduğu için Yıldız Çocuk onu aĢağılar ve oradan kovar. Kadın ağlayarak gider. Yaptığı bu kötü hareket sonucu Yıldız Çocuk birden bire çok çirkinleĢir. Annesini kovduğu için böyle olduğunu anlar ve yaptığına piĢman olur. Annesini bulmak için bütün dünyayı dolaĢır. Her gittiği 60 yerde çok çirkin olduğu için eziyet görür. Daha önce onun insanlara yaptığı eziyetleri Ģimdi diğer insanlar ona yapmaktadırlar. Üç yıl arayıĢtan sonra bir Ģehrin kapısına gelir ve Ģehirde annesini aramak istediğini söyler. Kapıdaki nöbetçiler onu içeri almazlar. O sırada kapıya gelen bir sihirbaz onu köle olarak alır. Ġlk gün onu ormandaki beyaz altını bulması için gönderir. Çocuk, tuzağa düĢen bir tavĢana yardım ettiği için tavĢan altının yerini gösterir ona. Tam Ģehrin kapısından gireceği sırada cüzzamlı bir adam ondan yardım ister. O da dayanamayıp beyaz altını ona verir. Sihirbaza eli boĢ gidince, sihirbaz onu kırbaçlar ve aç bırakır. Ondan sonraki gün sihirbaz, çocuğu sarı altını bulması için ormana yollar. TavĢan yine yardım eder ve altının yerini gösterir. DönüĢte cüzzamlı adam yine yardım ister ve Yıldız Çocuk dayanamayıp altını verir. Sihirbaz tarafından kırbaçla ve açlıkla cezalandırılır. Ertesi gün sihirbaz, çocuğu kırmızı altını bulması için ormana yollar. TavĢan yine yardım eder ve Yıldız Çocuk altınla Ģehre döner. Kapıda cüzzamlı adam yine önünü keser ve altını ister. Yıldız Çocuk adama acır ve altını verir. Bunu yapınca Yıldız Çocuk eski güzelliğine kavuĢur. Bütün Ģehir onu Lord olarak karĢılar. Çocuk önce ĢaĢırır, sonrasında annesine bir kötülük yaptığını onu bulması gerektiğini söyler. O sırada annesini ve yanında cüzzamlı adamı görür. Annesinden af diler. Sonra onların aslında kral ve kraliçe olduğunu görür. Böylece mutluluğa ulaĢırlar. Yıldız Çocuk çok iyi bir kral olur. Yıldız Çocuk isimli hikâyenin ana iletisinin “Kimseyi hor görmemek gerekir. Kibirli ve gaddar olan insanlar gün gelir yaptıkları kötülüklerden piĢmanlık duyarlar” fikri olduğu söylenebilir. Yıldız Çocuk oduncunun yanındayken oldukça gaddar ve kibirlidir. Daha sonra çirkinlikle cezalandırılınca yaptıklarına çok piĢman olur. Bunun yanında “Hiçbir insana ya da hayvana kötü davranılmamalıdır” fikri de yan ileti olarak hikâyeden çıkarılabilir: Köstebeğe sordu: “Sen yer altında dolaşırsın. Söyle, annemi gördün mü?” Yanıt verdi köstebek: “Sen gözlerimi kör ettin, nasıl görebilirim?” 61 Ketenkuşuna sordu: “Sen, yüksek ağaçların tepelerinde uçarsın. Söyle, annemi gördün mü?” Yanıt verdi ketenkuşu: “Sen zevk için kanatlarımı kestin, nasıl uçabilirim?” Köknarda yalnız yaşayan sincaba sordu: “Annem nerede?” Yanıt verdi Sincap: “Sen benimkini öldürdün. Kendininkini de öldürmek için mi arıyorsun?” Yıldız Çocuk başını eğdi ve ağladı. Günahlarını bağışlaması için Tanrı‟ya dua etti ve dilenci kadını aramak için ormana girdi. (…) Köyleri geçerken çocuklar onu taşladılar, onunla alay ettiler. Çiftçiler, buğdaylar küflenmesin diye ambarlarda uyumasına izin vermediler (Wilde, ? : 59). Yıldız Çocuk‟un daha önce insanlara ve hayvanlara yaptığı bütün eziyetleri, çirkinleĢtiğinde diğer insanlar da ona yapmıĢtır. Hayvanlar ona yardım etmemiĢlerdir. Ne zaman ki cüzzamlı adama ve tavĢana yardım eder, o zaman ödüllendirilmeye baĢlar. TavĢana yardım ettiği için tavĢan ona altınların yerini söyler. Cüzzamlı adama yardım ettiği için sonunda eski güzelliğine ve ailesine kavuĢur. “Ġyilik yap iyilik bul” düĢüncesi de yan ileti olarak bu hikâyeden çıkarılabilir. Kitaptaki son hikâyenin ismi Muhteşem Havai Fişek‟tir. Prens ile prensesin düğününde patlatılacak olan havai fiĢekler kendi aralarında konuĢurlar. Hepsi farklı Ģeylerden bahseder. Ġçlerinden biri kendini çok beğenmiĢ bir havai fiĢektir. Sürekli kendinden, ne kadar muhteĢem olduğundan bahseder. Hatta prens ile prensesin kendi Ģerefine evlendiğini düĢünür. Kendi dıĢındaki her Ģeyi küçümser. Ne kadar duygusal olduğunu göstermek için gözlerinden yaĢ akıtır ve barutunu ıslatır. Gece yarısı olup da havai fiĢeklerin patlama sırası geldiğinde, böbürlenen havai fiĢek dıĢında hepsi havada patlar ve gösterilerini yapıp insanları heyecanlandırırlar. Kibirli havai fiĢek kendisini daha büyük bir gösteri için sakladıklarını düĢünür. Sabah bahçeyi temizlemeye gelen 62 adamların onu almaya gelen heyet olduğunu düĢünür. Adamlar onu bahçeden dıĢarı atarlar. Bir çamurun içine düĢer, fakat yine kibrinden vazgeçmez ve kendisini kaplıcaya getirdiklerini düĢünür. Sokakta karĢılaĢtığı her hayvanı küçümser ve onlarla dalga geçer. Sonunda iki çocuk onu bir değmek sanıp alırlar ve ateĢe atarlar. Sonra da uykuya dalarlar. Havai fiĢek gündüz vakti patlar. Patladığını kimse görmez ya da duymaz. Buna rağmen kibirli havai fiĢek yine kendiyle övünmeyi ihmal etmez. Kafasına havai fiĢeğin değneği düĢtüğü için kendini suya atan bir ördeği görür ve “Büyük bir heyecan yaratacağımı biliyordum!”(Wilde, ? : 87) deyip yine böbürlenir. Muhteşem Havai Fişek adlı hikâyenin ana iletisi “Sürekli kendinden bahseden, kendini beğenmiĢ, kibirli insanlar gerçekleri göremezler ve hep yalnız kalırlar” Ģeklinde ifade edilebilir. Kibirli havai fiĢek sürekli kendinden bahsettiği ve baĢkalarının konuĢmasına fırsat vermediği için yanında kimse uzun süre kalmaz. Zaten o da kendisini sevecek birilerini değil sürekli dinleyecek birilerini istemektedir. Bu çalıĢmada, Mutlu Prens isimli kitaptan dokuz ileti çıkarılmıĢtır. Ġletilerin tamamının ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.12. Uçan Sınıf Alman Edebiyatı‟nın ünlü yazarlarından biri olan Erich Kästner‟ın Uçan Sınıf isimli kitabında yatılı bir okulda kalan bir grup öğrencinin maceraları anlatılmaktadır. YılbaĢı yaklaĢırken, çocuklar “Uçan Sınıf” adında bir oyun hazırlamaya karar verirler ve çok çalıĢırlar. Sıra son provalarını yapmaya gelir. Fakat çalıĢmaları yarım kalır. Çünkü bir baĢka okulun öğrencileri bir arkadaĢlarını ve not almaları için gerekli olan güzel yazı defterlerini kaçırmıĢlardır. Çocuklar da hem arkadaĢlarını hem de defterlerini kurtarmak için bir araya gelirler. Birbirlerine destek olmaları sayesinde baĢarıya ulaĢırlar. Bunu yaparken de zaman zaman “Sigara Ġçmez” lakabını taktıkları bir dostlarına danıĢırlar. Kimi zaman da öğretmenleri Doktor Bökh –ona taktıkları lakapla Justus- çocuklara doğru yolu bulmaları için yardım etmektedir. Sonunda arkadaĢlarını kurtarırlar. Oyunlarını da baĢarıyla sergileyip mutlu bir Ģekilde yılbaĢı tatiline çıkarlar. 63 Kitabın ana iletisi “DayanıĢmanın, arkadaĢlığın gücüyle her zorluğun üstesinden gelinebilir” olarak belirtilebilir. Yatılı okulun öğrencileri bu dayanıĢmanın güzel bir örneğini sunmaktadırlar. ArkadaĢlarının baĢının dertte olduğunu öğrendiklerinde hemen bir araya gelirler ve dayanıĢma ile onu kurtarırlar. Fakat kitapta olumsuz bazı davranıĢlar bu dayanıĢma duygusunun etkisiyle olumlu olarak gösterilmektedir. ArkadaĢlarının esir olduğunu öğrendiklerinde kimseye sormadan, yasak olmasına rağmen okuldan kaçarlar. ArkadaĢlarını kurtarmak için diğer okulun öğrencileriyle kavga ederler. ArkadaĢlarını ve defterlerini bir evin bodrumunda saklayan diğer grubun nöbetçi bıraktığı çocukları, arkadaĢlarına eziyet ettikleri için döverler. Bunlar hep arkadaĢlığın getirdiği olağan Ģeyler olarak verilmektedir. Olumsuz olan bu davranıĢlar, çocuklar için bir kahramanlıktır. Hatta öğretmenleri Doktor Bökh bile çocukların, arkadaĢlarını kurtarmak için yaptıklarını takdir eder: “Olay nesnel olarak değerlendirildiğinde, izinsiz dışarı çıkmış olduğunuzu saptamaktan başka bir şey yapılamaz. Bunun için hangi ceza uygun görülür, Sebastian?” “On dört gün dışarı çıkma yasağı,” diye yanıt verdi çocuk. “Bununla birlikte çevresel koşullar da göz önünde bulundurulabilir,” diye devam etti Justus. “Kaldı ki koşullar göz önünde bulundurulduğunda, güvenilir arkadaşlar olarak ne pahasına olursa olsun kente gitmek zorunda olmanız, tartışma götürmez. O zaman da işlediğiniz suç, izin almayı unutmuş olmanızla sınırlı kalır.” “(…) Gelelim dört gözle beklediğiniz cezaya. Tatilden sonraki ilk öğleden sonra izninizi elinizden alıyorum. Böylece okul yönetmeliğinin gereğini de yerine getirmiş oluruz. Öyle değil mi?(…) Ayrıca cezaya adanacak o öğleden sonra, saat beşte buradaki kulede benim konuğum olursunuz. Biraz gevezelik ederiz. Gerçi bu, yönetmelikte yok. Ama buna itiraz edilebileceğini sanmıyorum” (Kästner, 2008: 78). Öğretmen çocukların yanında yer alır ve aslında hiçbir etkisi olmayan bir ceza verir. Ceza sadece “ceza vermiĢ olmak” için verilmiĢtir. Bu durumda cezanın 64 caydırıcılığı kalmamıĢtır. Bir sonraki kavgalarında öğretmenin onları hoĢ göreceğini düĢünebileceklerdir. Uçan Sınıf‟ta olumsuz olarak belirlenebilecek birçok ileti vardır. Bunlardan ilki “Lakap takmakta sakınca yoktur” fikridir. Kitaptaki çocuklar baĢta öğretmenleri olmak üzere kitaptaki pek çok kiĢiye lakap takmaktadırlar. Öğretmenlerininki olumlu yönde bir lakaptır. Öğretmenleri için Almancada “adil olan” anlamına gelen “Justus” kelimesini kullanmaktadırlar. Okullarının yakınında tek baĢına yaĢayan bir adamla arkadaĢlık etmektedirler. Onun lakabı ise “Sigara Ġçmez”dir: “(…) Ona bu adı takmalarının nedeni, adamın tütün içmemesi değildi; aksine adam bir hayli tütün içiyordu. (…) Ona Sigara İçmez adını takmalarının nedeni, hobi bahçesinde yaz kış oturduğu eski bir tren vagonunun bulunmasıydı. Vagon sigara içilmeyen ikinci mevki kompartımanlardan oluşuyordu. Bu vagonu bir yıl önce bu bahçeye taşındığında, Alman Denizyolları‟ndan yüz seksen liraya almış, içini biraz değiştirip vagonda yaşamaya başlamıştı. Üzerinde “Sigara İçilmez” yazan küçük beyaz levhaları ise sökmemiş, olduğu gibi bırakmıştı.” (Kästner, 2008: 36). Bunun dıĢında, son sınıflardaki bir öğrenciye “Güzel Theo” lakabını takmıĢlardır. Arada bir birbirlerine de farklı Ģekillerde seslenmektedirler: “O ahmak son sınıf öğrencilerini sen bana bırak, ödlek” dedi Matz, Uli‟ye tepeden bakarak ve parayı cebine indirdi (Kästner, 2008: 21). Kitapta yer aldığı düĢünülen bir baĢka olumsuz ileti ise “Yatılı okul bir öğrenci kıĢlasıdır” Ģeklinde ifade edilebilir. Yazar, kitabın bir bölümünde yatılı okulu tanımlar okuyucuya: “Şimdi aklıma geldi: Bir yatılı okulun nasıl bir şey olduğunu hepiniz biliyor musunuz? Yatılı okul, içinde oturulan okuldur. Şöyle de denebilir: öğrenci kışlası. Çocuklar orada yaşarlar. Yemeklerini büyük yemekhanedeki uzun masalarda yerler; sofrayı kendileri kurmak zorundadırlar. Büyük yatakhanelerde uyurlar; hademe sabahları erkenden gelerek korkunç bir 65 gürültüyle çan çalar. Son sınıf öğrencilerinden birkaçı, yatakhane sorumlusudur. Öbür öğrencilerin yataktan yıldırım hızıyla fırlayıp fırlamadıklarına birer av köpeği gibi dikkat kesilirler. Bazı çocuklar yataklarını doğru düzgün toplamayı öğrenemezler ve bu yüzden, öbür çocuklar cumartesi ve pazarları izinli çıkarken, onlar etüt odasında cezaya kalırlar. (Yine de yatak toplamayı öğrenemezler bir türlü.)” (Kästner, 2008: 19). Bu anlatımdan yatılı okulla ilgili olumsuz fikirlere kapılmak mümkündür. Oysa yatılı okul her çocuğun her an karĢı karĢıya gelebileceği bir gerçektir. Bu gerçeğin olumsuz aktarılması, yatılı okul algısının çocukta korkuya neden olmasına yol açabilir. Kitaptaki son sınıf öğrencileri kendilerini okulun hakimi olarak görmektedirler. Kitabın bir bölümünde toplantı salonunu kullanmak isteyen küçük sınıflardan biri son sınıf öğrencilerinin salonu boĢaltmasını rica eder. Cevapları Ģudur: “Sen okulun en kıdemlileriyle nasıl konuşuyorsun öyle, ha?” (Kästner, 2008: 26). Yine baĢka bir sayfada son sınıf öğrencileri okulun yakınındaki bir tepeye çıkar ve sigara içerler: “Son sınıflardan birkaç öğrenci, paltolarının yakalarını kaldırmış, bir yandan sigara içerken, bir yandan da ağırbaşlı bir edayla Olimpos‟a tırmanıyorlardı” (Kästner, 2008: 22). Bir okulun son sınıf öğrencilerinin her Ģeyi yapmaya hakları olduğu izlenimi vardır. Olumsuzluk taĢıyan bu izlenim geliĢme çağında olan ilköğretim ikinci kademe öğrencileri için uygun değildir. Bu kitabı okuyan bir sekizinci sınıf öğrencisi aynı Ģekilde davranabilir. Kitapta çok iri yarı, güçlü bir öğrenci olan Matthias, imla sınavında kelimelerin neredeyse tamamını yanlıĢ yazmıĢtır. Fakat bu onun için çok da önemli değildir: “Eyaled ya da ersag nasıl yazılır, umurumda da değil zaten. Nasıl olsa, ilerde dünya boks şampiyonu olacağım, o zaman da imla kurallarıyla hiç işim olmayacak.(…) Sabahki imla sınavında da acıkmıştım. Az kalsın, ihtiyar Profesör Kreuzkamm‟a bana tereyağlı ekmek vermesini söyleyecektim. Ama bunun yerine o aptal sözcükleri „d‟ ile mi, yoksa „s‟ ile mi yazmam gerektiğini düşünmek zorunda kaldım!” (Kästner, 2008: 41). Saygı duyulan bir karakterin böyle cümleler kurması olumsuz bir iletiyi ortaya çıkarabilir: “Ġmla kuralları gereksizdir”. Halbuki ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine 66 Türkçe derslerinde imla kurallarının gerekliliği anlatılmaktadır. Kahramanın ağzından çıkan bu sözler, çocuğun yanlıĢ etkilenmesine, kullandığı dilin doğru yazımının önemli olmadığını düĢünmesine neden olabilir. Kitabın baĢında yazar kitaptaki öyküyü nasıl yazmaya baĢladığını anlatırken çocuklara öğütlerde bulunur. AĢağıdaki paragraflarda altı çizili cümleler, kitaptan çıkarılabilecek yan iletilerdir: “Kendinizi kandırmayın ve başkalarının da sizi kandırmasına izin vermeyin. Bir şeyler ters gittiğinde, korkmayın. Belanın üstüne gitmeyi öğrenin. Şanssızlığa uğradığınızda, pes etmeyin. Kuyruğu dik tutun! Nasır bağlayın! Boksörlerin dediği gibi, yumruk yerken, sağlam durmalısınız. Yumruk yemeyi ve sindirmeyi öğrenmelisiniz. Yoksa hayatın size attığı daha ilk tokatta nakavt olursunuz. Çünkü hayatın eli ağırdır, beyler! İnsan böyle bir tokat yediğinde, buna hazırlıklı değilse, küçük bir karasineğin öksürmesi bile yeter, burnunun üstüne iki seksen uzanıverir. Demek ki: Kuyruk dik tutulacak! Nasır bağlanacak! Anlaşıldı mı? Bu işin püf noktasını bilen, yarı yarıya kazanmış demektir. Ne de olsa böyle biri, tokat yedikten sonra teşekkür etse bile, şu iki özelliği harekete geçirebilecek kadar da antrenmanlıdır: cesaret ve zeka. İşte önemli olan da budur. Ayrıca şimdi söyleyeceklerimi de bir kenara yazın: Cesaret olmadan zeka, hiçbir işe yaramaz; zeka olmadan cesaret ise aptallıktır! Dünya tarihi, aptal insanların cesur ya da zeki insanların korkak olduğu dönemlerle doludur. Doğru olan bu değildir. Ne zaman ki cesurlar zeki, zekiler de cesur olur, işte o zaman sık sık hataya düşerek öyle olduğunu sandığımız bir şey de gerçek olur, insanlık gerçekten ilerler. (Kästner, 2008: 17). Kitaptaki olumlu iletilerden biri de “Adil insanlar herkesten saygı görür” Ģeklinde ifade edilebilir. Kitaptaki öğretmen Doktor Bökh, adaletiyle öğrencilerin güvenini ve saygısını kazanmıĢ biridir: “Doktor Bökh‟ün takma adı Justus‟tu ve bu da Almancada “adil olan” anlamına geliyordu. Çünkü Doktor Bökh adil biriydi. Zaten ona 67 bu nedenle bu kadar saygı duyuyorlardı” (Kästner, 2008: 38). Fakat öğrenciler bir baĢka öğretmenine aynı derecede saygı göstermemektedir. Müdür Grünkern her sene derste „Ay‟dan söz ederken aynı Ģakayı yapmaktadır. Bu Ģakayı öğrenciler komik bulmazlar. Her sene de yapıldığı için artık bıkmıĢlardır. Bu yüzden Müdür Grünkern aynı Ģakayı yaptığında onunla dalga geçerler. Öğrencilerin bir kısmı bundan piĢmanlık duyar; fakat diğer bir kısmı Müdür Grünkern‟in bunu hak ettiğini düĢünür: “Bilmiyorum, ama,” dedi içlerinden biri, “bence yaşlı adamı o kadar kızdırmamalıydınız.” “Nedenmiş?” diye bağırdı Fritsche. “Bir öğretmen kesinlikle değişime açık olmalıdır. Yoksa öğrenciler erkenden yataklarına yatar, derslerini de kasetten dinlerdi. Yo, hayır, insan olan öğretmenlere ihtiyacımız var, iki bacaklı konserve kutularına değil! Bizi geliştirmek istiyorlarsa, önce kendileri gelişmek zorunda olan öğretmenlere ihtiyacımız var.” (Kästner, 2008: 87). Bir öğrencinin yaĢlanmıĢ bir öğretmeni için “iki bacaklı konserve kutusu” benzetmesi yapması, böyle bir ifadenin de Milli Eğitim Bakanlığının tavsiye ettiği bir çocuk kitabında yer alması uygun değildir. Rakip takımın öğrencileri ile yatılı okulun öğrencileri düello yaparak aralarındaki meseleyi halletmeye karar verirler. Yatılı okulun öğrencileri kazanırsa tutsak olan arkadaĢları ve güzel yazı defterleri rakip takımın öğrencilerinden geri alınacaktır. DövüĢü yatılı okulun öğrencisi kazanır. Fakat rakip takım yenilmeyi sindiremez ve sözünden döner. Bu davranıĢ da kitapta çok yanlıĢ bir tutum olarak gösterilir. Hatta rakip takımın lideri bile kendi grubunun yanlıĢ yaptığını söyler ve kendisini esir almalarını teklif eder. Dostları Sigara Ġçmez gelir ve Ģöyle der: “Vay canına! Bugünkü gençler arasında böyle serseriler de var demek? Size düello yapmayı önerdiğim için üzgünüm Martin. Böyle bir şey elbette sadece namuslu insanlar arasında yapılabilir” (Kästner, 2008: 60). Martin ise rakip takımın liderine Ģöyle der: “Sen dürüst bir adamsın. Adamlarının yanına dön ve onlara iki dakika içinde saldırıya geçeceğimizi söyle. Ayrıca bu sizinle bizim aramızdaki son savaş olacak. Bundan böyle sözünden dönenlerle savaşmayacağız. Böylelerini ancak küçümseriz biz” (Kästner, 68 2008: 60). “Verilen sözleri tutmak insanları dürüst ve güvenilir kılar” düĢüncesi olumlu bir ileti olarak bu satırlardan çıkarılabilmektedir. Fakat çocukların kavga etmeleri, düello yapmaları, birbirlerini esir almaları bir çocuk kitabında bulunabilecek olumsuz davranıĢlardandır. Kitapta yer alan yetiĢkinler bile bu davranıĢların kötü olduğunu çocuklara söylememektedir. Hatta bazen bu tür davranıĢları yetiĢkinler onlara tavsiye etmektedir. ġiddet içeren iletilerin çocuklara aktarılması bir çocuk kitabının sakıncalı olması için yeterlidir. Kitaptan çıkarılabilecek en son yan ileti ise “Parası olmayan insanlar tembel ya da kötü kimseler değildir. Onlar dünyadaki adaletsizlikten dolayı parasızdırlar.” iletisidir. Noel‟de ailesi para gönderemediği için evine gidemeyip yurtta kalmak zorunda olan Martin isimli öğrencinin bir isyanından doğmuĢtur bu ileti: “(…) Annemi ve babamı çok seviyorum, onlar da beni çok seviyorlar, yine de Noel akşamı birlikte olamıyoruz. Peki ama neden? Parasızlık yüzünden. Peki niye paramız yok? Benim babam öbür adamlardan daha mı az çalışkan? Hayır. Bizler kötü insanlar mıyız? Hayır. Neden peki? Adaletsizlikten, pek çok insan adaletsizlikten dolayı acı çekiyor. Gerçi bunu değiştirmek isteyen iyi insanlar var, ama Noel akşamı da yarın. O zamana kadar bunu beceremezler” (Kästner, 2008: 119). Fakat Martin‟in beklediği iyi insan çok yakınındadır. Öğretmenleri Doktor Bökh ona para verir ve evine gönderir. Böylece Martin iyiliğe olan inancını yitirmemiĢ olur. Bu çalıĢmada, Uçan Sınıf isimli kitaptan 13 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden dört tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı, dokuz tanesinin ise uygun olduğu ifade edilebilir. 3.13. Oliver Twist Charles Dickens‟ın dünyaca ünlü eseri Oliver Twist romanında, yetimhanede doğmuĢ ve büyümüĢ bir çocuk olan Oliver‟ın yaĢam öyküsü anlatılmaktadır. Oliver, yetimhanede kalırken, bir tabak daha fazla yemek istediği için sorun çıkaran bir çocuk olarak görülür ve çalıĢması için bir cenaze levazımatçısının yanına verilir. Orada çalıĢan diğer çırak Oliver‟ı annesiyle ilgili Ģeyler söyleyerek kıĢkırttığı için kavga ederler. Bu yüzden Oliver iĢ yerinin sahibinden dayak yer. Oradan kurtulmak için kaçar ve 69 Londra‟ya gider. Burada hırsız çetesinin eline düĢer. Fakat Oliver bunu fark etmez. Çeteden biriyle farkında olmadan iĢe çıkar. Çetedeki çocuk Bay Bronlow ismindeki varlıklı bir adamın cüzdanını çalıp kaçar. Bay Bronlow Oliver‟ın çaldığını sanıp onu polise götürür. Mahkemede bir Ģahit çıkar ve Oliver‟ın yapmadığını söyler. Bay Bronlow Oliver‟a güvenir ve onu evine alır. Bir gün eline bir miktar para verir ve kitapçıya gönderir. Çetedekiler onu yeniden bulurlar ve kaçırırlar. Bay Bronlow onun parayı alıp kaçtığını sanır. Çetedekiler onu yine bir hırsızlıkta kullanmak isterler. Oliver bir eve girecek ve kapıyı onlara açacaktır. Fakat evin sahipleri bunun farkına varırlar. Kovalamacada Oliver vurulur. Hırsızlardan biri onu taĢıyamayacağına karar verir ve yaralı halde yola bırakır. Oliver kendine geldiğinde en yakındaki eve gider. Bu ev iki gece önce soymaya çalıĢtıkları evdir. Evdekiler onu dinler ve yardım etmeye çalıĢır. Oliver‟ın aslında asil bir aileden geldiği ortaya çıkar. Hırsızların bir kısmını polis yakalar, bir kısmı da kurtulmaya çalıĢırken kendi kazdıkları kuyuya düĢerler ve ölürler. Bay Bronlow Oliver‟ı evlat edinir ve mutlu bir Ģekilde yaĢarlar. Kitabın ana iletisi “Hayat ne kadar zor olursa olsun, dürüst olduktan ve hayata dört elle sarıldıktan sonra aĢılmayacak engel yoktur” Ģeklinde ifade edilebilir. Oliver Twist‟in baĢından talihsiz bir sürü olay geçmektedir. Yetimhanede eziyet görür, hırsız çetesinin eline düĢer, vurulur; fakat asla kötülüğe yönelmez, hep dürüstlükten ve iyilikten yana olur. Sonunda da hak ettiği mutluluğa eriĢir. Yan iletilerden ilki ise “Kötülük yapanlar cezalarını mutlaka çekerler” olarak belirlenebilir. Kitapta hırsız çetesindeki herkes cezalandırılır. Hırsızlardan biri olan Nensi, Oliver‟a yardım etmesine rağmen, hırsızların baĢı olan Bill Sikes‟e aĢık olduğu için doğru yolu seçmez ve sonunda ölür. Oliver‟ın üvey kardeĢi Oliver‟ı öldürtmeye çalıĢır. Sonunda beĢ parasız kalır. Hilekârlık, sahtekarlık yaparak kötü yollara düĢer ve bir hapishanede ölür. Oliver‟ı hırsızlığa zorlayan çetenin baĢlarından biri olan Fagin polis tarafından yakalanır ve idam edilir. Çetenin diğer baĢı Bill Sikes ise polisten kaçmaya çalıĢırken kullandığı ipe dolanır ve ip boğazına geçer. Çatıdan aĢağı boynuna geçmiĢ iple sallanır ve ölür. 70 Çetedeki hırsızlardan biri olan Nensi, Fagin ve Monks‟un Oliver‟a kötülük yapmalarını önler. Nensi, Bill Sikes‟e âĢıktır. Bu yüzden de Bay Bronlow‟un yardım teklifini geri çevirir: “Bana yardım edemezsiniz. Bulunduğum bataktan beni hiç kimse kurtaramaz. Ben, kurtulma umudumun gemilerini çoktan yakmışım.” Bay Bronlow ona, başka bir ülkeye gönderme, ailesini bulma, yeni bir hayata başlama gibi önerilerde bulunduysa da Nensi bunları reddetti (Dickens, 2008: 150). Nensi, doğru yolu seçme Ģansı olduğu halde seçmemiĢtir. Bunun sonucunda da Bill Sikes tarafından öldürülmüĢtür. Bu durumdan da “Ġnsanlar, ne kadar kötülüğe bulaĢmıĢ olurlarsa olsunlar, doğru yolu seçme Ģansı verilirse onu geri çevirmemelilerdir” yan iletisi çıkarılabilir. Bill Sikes ise Nensi‟yi, öldürdükten sonra vicdan azabı çeker: “Kaçan katili, kendi vicdanı ve Nensi‟nin hayali onu rahat bırakmıyordu” (Dickens, 2008: 156). “Kötülük yapan kiĢiyi vicdanı rahat bırakmaz” ifadesi de yan iletilerden biri olarak belirtilebilir. Kitapta yetimhanelerle ilgili olumsuz ifadeler yer almaktadır. Oliver‟ın ilk kaldığı yetimhanedeki Bayan Mann kötü bir kadındır ve yetimhanedeki çocuklara da kötü davranır: “Bayan Mann akıllı, tecrübeli ve aynı zamanda kurnaz bir kadındı. Bu kadın, küçük çocukların bakımı için aldığı haftalık ücretin büyük bir bölümüyle kendi ihtiyaçlarını karşılıyor, kalan para ile de yettiği kadar çocukları besliyordu. Böylelikle yokluk içinde olan çocukları daha da yokluğa sürüklüyordu. Çocuklara çok az yiyecek veriyordu. Burada çocuklar ya açlık veya soğuktan hastalanıyor; ya ihmal nedeniyle ateşe düşüp yanıyor; ya da kaza ile boğuluyordu. Ne yazık ki Oliver, yetimhanedeki diğer tüm çocuklar gibi soluk yüzlü, zayıf bir çocuk olarak büyüyordu. 71 Oliver‟ın dokuzuncu yaş günüydü. O, çok dayanıklı bir yapıya sahip olmalı ki yetimhanenin yetersiz beslenme imkanlarına rağmen dokuzuncu yaş gününe erişebilmişti. Oliver bu doğum gününü, açlık cezasına çarptırılarak hapsedilmiş iki arkadaşıyla beraber kömürlükte geçirmekteydi (Dickens, 2008: 10). Bütün bu kötülüklerin Ģahıstan kaynaklı olduğu, yetimhaneler hakkında bir yargıya varılamayacağı düĢünülebilir. Fakat kitaptaki ikinci yetimhane örneği de olumsuzdur. “DüĢkünlerevi” olarak adlandırılan yere ilk götürüldüğünde Oliver kurulun karĢısına geçer. Bu kurulun ve düĢkünlerevinin özelliklerini yazar Ģu Ģekilde anlatmıĢtır: “Kurul üyeleri akıllıydılar; ama zalim adamlardı. Kendilerinden başkasını aptal bulurlardı. Fakir insanların hayatları onlar için pek de önemli değildi. Düşkünlerevinde yaşayanlar için iki yol vardı. Bu ikisinden birini seçme konusunda herkes hürdü. Bu seçeneklerden biri düşkünlerevinde yavaş yavaş ölmek, diğeri ise dışarıda açlıktan çabucak ölmekti. Düşkünlerevinde günde üç öğün yağsız lapa, haftada iki kez soğan, Pazar günleri de yarım ekmek veriliyordu. Çocuklar, yemeklerini masaya benzeyen kocaman bir taş üzerinde yiyorlardı. Buranın müdürü yemek saatlerinde bir önlük takarak masanın bir ucuna koyduğu kazandan çocukların ellerindeki taslara lapa doldururdu. Yemek dağıtımında iki kadın müdüre yardımcı olurdu. Her çocuğa sadece bir kepçe lapa düşüyordu. Bayram günlerinde ise, lapanın yanında bir parça ekmek de verilirdi. Çocuklar, pırıl pırıl oluncaya kadar kaseleri iyice sıyırdıkları için onların yıkanmasına gerek kalmıyordu. Yemek bittikten sonra kazana sanki yiyeceklermiş gibi bakarlardı. Bu arada üzerinde tek bir lapa kırıntısı bırakmamak için bıkıp usanmadan parmaklarını yalarlardı. Oliver Twist, tam üç aydır bu açlık işkencesine katlanıyordu (Dickens, 2008: 18). 72 Bu olumsuz ifadeler çocukların yetimhaneler hakkında korku geliĢtirmelerine neden olabilir. Bir gün yetimhaneye gitmek zorunda kalabilecek olan bir çocuk için bu tür korkular yaratmak uygun değildir. Bu çalıĢmada, Oliver Twist isimli kitaptan beĢ ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden sadece bir tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.14. Tom Sawyer Tom Sawyer isimli maceracı bir çocuğun baĢından geçenlerin anlatıldığı kitabın yazarı Mark Twain‟dir. Ailesi öldüğü için teyzesiyle birlikte yaĢayan Tom, oldukça haylaz bir çocuktur. Sürekli yaramazlık yapar ve ceza olarak teyzesinden dayak yer. Teyzesinin Sid isminde bir de oğlu vardır. Sid, Tom‟un tam tersi bir karaktere sahiptir. Zaman zaman Tom‟u zor durumda bıraktığı için Tom ile pek anlaĢamazlar. Tom‟un Joe Harper ve Huckleberry Finn isimlerinde iki arkadaĢı vardır. Bir gün Huck ile siğilleri nasıl geçirebilecekleri üzerine konuĢurlarken, Tom gece yarısı ölü bir kediyle mezarlığa gidilmesi gerektiğini söyler. Ġki arkadaĢ gece yarısı mezarlığa giderler ve orada korkunç bir olaya tanıklık ederler. Doktor Robinson, Ġnjun Joe ve Muff Potter isimli üç kiĢi bir mezarı açıp içindeki cesedi çıkarmaktadırlar. Bu sırada kavga etmeye baĢlarlar. Doktor, Potter‟in kafasına bir tahtayla vurur. Ġnjun Joe da Potter‟ın elindeki bıçağı alıp doktoru öldürür. Potter kendine geldiğinde Doktor Robinson‟u kendinin öldürdüğünü düĢünür. Ġnjun Joe da böyle düĢünmesini sağlar. Olayın gerçek tanıkları sadece Huck ve Tom‟dur. Ġkisi de çok korkar ve birbirlerine bu olayı kimseye söylemeyeceklerine dair yemin ederler. Fakat Potter‟ın suçsuz yere cezalandırılmasına dayanamazlar ve tanıklık ederler. Mahkemeden kaçan Ġnjun Joe, geceleri çocukların kâbuslarına girer uzun bir müddet. Sonra bu olayı unutan çocuklar, korsan olmaya karar verir ve yakındaki küçük bir adaya giderler. Aileleri ve kasabadaki herkes onların nehirde öldüklerini sanır ve bir cenaze töreni düzenlerler. Bunu duyan ve adadaki hayatlarından da sıkılan çocuklar kasabaya cenaze törenlerinin olduğu gün döner. Herkes çok sevinir. Ġçindeki macera hevesini engelleyemeyen Tom, arkadaĢlarıyla define aramaya gider. Girdikleri terk 73 edilmiĢ bir evde, Ġnjun Joe ile arkadaĢını ellerinde bir sandık hazineyle görürler. Daha sonra korkar ve evlerine giderler. BaĢka bir gün okul gezisi ile bir sahile giderler. Orada gördükleri mağaraları keĢfetmeye karar verirler. Fakat geri dönme vakti geldiğinde Tom ve Becky kaybolurlar. Bütün kasaba günlerce onları arar fakat bulamaz. Tom mağarada Ġnjun Joe‟yu görür ve çok korkar. Mağaradan kurtulurlar ve Tom, Becky‟nin babası olan yargıca Ġnjun Joe‟yu gördüğünü anlatır. Yargıç onlar kurtulduktan sonra mağaranın kapısını kapattırdığı için Ġnjun Joe mağarada ölür. Tom ve Huck, Ġnjun Joe‟nun hazinesine eriĢirler ve hayatları boyunca zengin olarak yaĢarlar. Kitabın ana iletisi “Ġstediklerinizin peĢinden korkusuzca giderseniz, baĢarıya ulaĢırsınız” olarak belirlenebilir. Tom Sawyer aklına koyduğunu yapan bir çocuktur. Örneğin; korsan olmaya karar verir ve arkadaĢlarını toplayarak Jackson Adası‟na gider. Ġnjun Joe‟nun hazinesini bulmak için mağaraya gitmeye karar verir ve hazineyi bulur. Fakat bu kararlılık bazen yanlıĢ davranıĢlar sergilemesine neden olur. Örneğin; denize girmek için okuldan kaçar. Ya da cezadan kurtulmak için arkadaĢlarını kullanır. Okuldan kaçmak için hasta numarası yapar. Hazineye ulaĢmak için bir katili takip eder. Hayvanlara eziyet eder. Derslerde arkadaĢlarını saçlarını çekerek, iğne batırarak rahatsız eder. Bütün bu yaptıkları da çoğunlukla dayakla cezalandırılır. Teyzesi ve öğretmeni yaptığı yaramazlıklardan sonra onu döverler. Tom ise bu cezalardan çok da etkilenmez. AlıĢmıĢtır artık, yaramazlık yaptığında karĢılığının ne olacağını bilmektedir. Buna rağmen yaramazlık yapmaktan geri durmaz. Bu durumda da “Çocuklar yaramazlık yaptıklarında sadece dayak yerler. Bu da onlar için çok da önemli değildir” Ģeklinde bir olumsuz yan ileti çıkarılabilir. Çocukların yaramazlık yapması kötü bir Ģeydir. Fakat onları döverek cezalandırmak kabul edilemez. Üstelik çocuk buna o kadar alıĢmıĢtır ki artık tepki vermez. Oysa kuzeni Mary ondan güzellikle bir Ģey yapmasını rica ettiğinde Tom kabul eder: “(…)Tom Mary‟nin getirdiği ayakkabıları giymemek için direndi. Hep kendisinin istemediği şeyleri yaptırmak istiyorlardı. Fakat Mary güzel sözlerle: -İyi bir çocuk ol Tom, dedi. Tom zorla ayakkabılarını giydi (Twain, 2008: 26). 74 Bu durumda, çocuklara dayakla değil de güzel sözlerle yaklaĢıldığında, yaramaz çocukların da büyüklerin sözlerini dinleyecekleri sonucu çıkabilir. Kitabın daha ilk sayfalarında, teyzesi tarafından okuldan kaçtığı için cezalandırılan Tom, kurnazlık yaparak sorumluluğundan kaçmaya çalıĢır. Teyzesi ona evi boyama cezası vermiĢtir. Tom bu iĢten kaçmak için arkadaĢına rüĢvet verir. Bir süre bu Ģekilde kaçar. Daha sonra tekrar badanaya devam eder. Sonra aklına baĢka bir Ģey gelir. ArkadaĢlarından biri geldiğinde sanki badana iĢi çok keyifli ve önemliymiĢ gibi davranır. Bunun üzerine arkadaĢları da boyamak ister. Fakat Tom bu iĢin çok dikkat istediğini söyleyip vermek istemez. Çocuklar yalvarır ve karĢılığında Tom‟a bir Ģeyler verirler. Böylece badana iĢini arkadaĢlarının üzerine yıkar ve cezadan kurtulur. Sonunda da bir ileti aktarır: “Bir çocuğa veya bir insana bir işi sevdirmek için, o şeyi ona erişilmez gibi göstermek yeterliydi” (Twain, 2008: 20). Buradan bir baĢka ileti daha çıkarılabilir: “Bir insan, kurnazlık yapıp insanları kandırarak, sorumluluklarını baĢkalarının üzerine rahatça yıkabilir”. Olumsuz olan bu yan ileti, teyzesinin Tom‟un hile yaptığını anlamamasıyla da güçlenmektedir. “Vicdan sahibi insanlar, yapılan kötülüklere karĢı ilgisiz kalamazlar” ifadesi de kitaptan çıkarılabilecek yan iletilerdendir. Mezarlıkta iĢlenen cinayete tanıklık eden Tom, önce korkar ve Huck ile gördüklerini kimseye söylemeyeceklerine dair sözleĢir. Fakat daha sonra dayanamaz ve gördüklerini mahkemede anlatır. Haksız yere suçlanan Potter kurtulur ve polis gerçek katilin peĢine düĢer. Sonunda da katil mağarada ölü olarak bulunur. Buradan da “Kötülük yapanlar mutlaka yaptıklarının cezasını çekerler” ifadesi yan iletilerden biri olarak belirlenebilir. Tom Sawyer‟ın, çocukların yaramazlıklarını dayakla cezalandıran sert bir öğretmeni vardır. “Tatil yaklaşıyordu. Her zaman sert olan öğretmen gittikçe daha da sertleşiyordu. Bay Dobbins öğrencilerin yaklaşan sınavlarda başarılı olmalarını istiyordu. Bu yüzden öğrencilerin yaptığı yaramazlıklara hiç tahammül edemiyordu. En küçük bir suçu bile dayakla cezalandırıyordu. Bay Dobbins‟in dayakları çok kötüydü. Dayaktan korkan küçük çocuklar gece gündüz 75 öğretmenlerinden intikam almak için fırsat kolluyordu. Çocuklar birlik olup aralarında bir intikam planı hazırladı (Twain, 2008: 126). Bu kararı aldıktan sonra da sınav günü tavandan sarkıttıkları bir kedinin öğretmenin peruğunu almasıyla intikamlarını almıĢ olurlar. Öğretmenin öğrencilerini dayakla cezalandırması yanlıĢ bir davranıĢtır. Fakat öğrencilerin öğretmenlerinden intikam alma düĢünceleri de bir o kadar yanlıĢtır. “Kendisine kötü davranan öğretmenden intikam almak öğrencilerin hakkıdır” Ģeklinde bir yan ileti de bu durumda ortaya çıkabilir. Bu çalıĢmada, Tom Sawyer isimli kitaptan altı ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden üç tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu, üç tanesinin ise uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.15. Ġnci John Steinbeck‟in İnci isimli kitabında, küçük bir sahil kasabasında yaĢayan Kino, eĢi Juana ve bebekleri Coyotito‟nun, büyük bir inci tanesiyle değiĢen hayatları anlatılmaktadır. Kino ve eĢi Juana, bebekleri Coyotito ile sakin ve sıradan bir hayat yaĢamaktadırlar. Bir sabah uyandıklarında bebeği akrep sokar. YaĢadıkları yerde doktor olmadığı için bebeği kasabaya götürürler. Fakat kasabadaki Doktor, Kino‟nun parası olmadığı için bebeğe bakmaz. Bunun üzerine çaresizce sahile dönerler. Kino denizden inci bulmaya karar verir. Uzun uğraĢların sonucunda o güne kadar görülmüĢ en büyük inciyi çıkarır. Bunu duyan herkes Kino‟yu kıskanmaya baĢlar. Herkesin davranıĢları değiĢmiĢtir. Doktor inciyi duyar duymaz sahildeki kulübeye gelir ve bebeği tedavi etmek ister. Kino bunu kabul etmez, bebeğin iyileĢtiğini düĢünmektedir. Fakat Doktor bebeğe bir ilaç içirir ve bebeğin ateĢinin yükseleceğini, kendisinin bir saat sonra geleceğini söyler. Doktorun amacı Kino‟nun inciyi nereye sakladığını öğrenmektir. Gerçekten de Kino göz ucuyla inciyi sakladığı yere bakınca Doktor incinin yerini öğrenir. O gece birileri gelir ve inciyi çalmaya çalıĢır. Kino karanlıkta gelen kiĢiyi göremez ve onunla boğuĢur. Kino yaralanır, adam da kaçar. Ertesi gün inciyi satmaya kasabaya götürürler. Kino‟nun inciden elde edeceği parayla ilgili birçok hayali vardır. 76 Juana ile kilisede evlenecek, Coyotito‟yu okutacak, yeni kıyafetler alacaktır. Fakat kasabadaki tüccarlar kendi aralarında anlaĢmıĢlardır. Kino‟nun incisine çok az bir para verirler ve incinin bir “ucube” olduğunu söylerler. Kino, tüccarların kendini kandırmaya çalıĢtığını anlar ve inciyi Ģehirde satmaya karar verip sahile döner. O gece yine kulübenin etrafında inciyi almak için bekleyen karartılar vardır. Kino bu karartıların üzerine gider ve onlarla boğuĢur. Sonunda karartılar kaçar, Kino da yaralanır. Juana artık incinin uğursuz olduğunu düĢünmektedir. Onu denize atmayı teklif eder kocasına. Fakat Kino hayallerinden vazgeçmemekte kararlıdır. Ertesi sabah Kino uyurken Juana inciyi alır ve onu denize atmak için sahile gider. Kino bunu fark eder ve Juana‟yı kovalar. Karısına yumruk ve tekme atarak inciyi elinden alır. Tam kulübeye döneceği sırada biri Kino‟ya saldırır. Kino adamı öldürmek zorunda kalır. Bunun üzerine Juana ile kaçmaya karar verirler. Fakat tekneleri delinmiĢtir. Juana da Coyotito‟yu almak için eve gittiğinde evin yerle bir edildiğini görür. O içindeyken de kulübeyi ateĢe verirler. Coyotito ile kaçmayı baĢaran Juana, Kino‟ya haber verir. Aile böylece kaçmak için yollara düĢerler. Bu sefer de peĢlerine iz sürücüler düĢmüĢtür. Kino, Juana ile Coyotito‟yu bir mağarada saklar. Kendisi de derenin kenarında dinlenmekte olan iz sürücüleri öldürmeye karar verir. Tam öldüreceği sırada, Coyotito ağlamaya baĢlar. Ġz sürücüler bunun bir çakal sesi olduğu sanırlar ve susturmak için o tarafa ateĢ ederler. Bu sırada Kino üzerlerine atlayıp onları öldürür; fakat çok geç kalmıĢtır. Kino ve Juana sahildeki kasabalarına geri dönerler. Juana‟nın sırtında kurumuĢ kan lekeleri olan gevĢek bir bohça vardır. Kasabadaki herkes onları görüp korkar. Kino ve Juana sahile giderler ve Kino dev inciyi denize fırlatır. Bu acı dolu hikâye nesiller boyu anlatılır. Kitabın ana iletisinin olumsuzluk içerdiği ifade edilebilir: “Yoksul insanlar, kaderin kendileri için çizdiği çemberin dıĢına hiçbir zaman çıkamazlar”. Kino, o güne kadar görülmemiĢ büyüklükte bir inci bulur ve kaderinin değiĢtiğini düĢünür. Kazanacağı parayla ilgili birçok hayal kurar. Kurduğu hayallere ulaĢmakta da kararlıdır. Fakat ne kadar kararlı olursa olsun Kino‟nun kaderi sahil kasabasındaki yoksul balıkçı olarak çizilmiĢtir. Bunu değiĢtiremez. Üstelik onun bu kazanma isteği elindekileri de kaybetmesine neden olmuĢtur. Oğlunu ve eski hayatını yitirmiĢ, yerine yenisini 77 kuramamıĢtır. Sonunda, yoksul insanların sömürüldüğü, sömürenlere ise hiçbir Ģey olmadığı fikri ortaya çıkmıĢtır. Oysa çocuk kitaplarında, mücadele eden insanların bu mücadele sonunda baĢarılı gösterilmesi, daha uygun olacaktır. Kino‟nun kaderle ilgili korkuları aĢağıdaki satırlarda dile getirilmiĢtir: “(…) Kino kendine sahici bir gelecek çizmişti, fakat bunu yaşama geçirmeye hazırlandığı anda yıkıcı güçler eyleme geçmişti. Kino bunu fark ettiği için karşı saldırıya hazırlanması gerektiğini biliyordu. Bildiği bir şey daha vardı. Kader, insanoğlunun yaptığı planları hoş karşılamaz, rastlantısal olmayan başarıyı sevmezdi. Kino kaderin, kendi bileğinin gücüyle yükselen insandan intikam alacağını biliyordu. Sonuç olarak, plan yapmak Kino‟yu korkutuyordu ama o sözler ağzından çıkmıştı ve bunu yok edecek gücü yoktu. Saldırıdan korunmak için şimdiden dünyaya karşı kendine sert bir kabuk oluşturmaya başlamıştı. Gözleri ve zihniyle olası tehlikelere karşı tetikteydi” (Steinbeck, 2010: 37). Kaderden her ne kadar korksa da Kino, gelecek hayalleriyle ilgili kararlıdır : “Gelecekle ilgili hayalinde kararlıydı, bundan asla vazgeçmeyecekti. „Yapacağım,‟ diye yola çıkmıştı, bu da az şey değildi. Kararlı olmak, başarıya giden yolu yarılamak demekti”(Steinbeck, 2010: 58). Altı çizili olan cümle kararlılıkla ilgili çıkarılabilecek yan iletidir. “Para, insanların gerçek yüzlerini ortaya çıkarır” fikri ise kitaptaki yan iletilerden biri olarak belirlenebilir. Ġnciyi bulduktan sonra Kino‟nun etrafındaki insanların davranıĢları değiĢmeye baĢlamıĢtır: “Kino‟ya her çeşit insan ilgi duymaya başlamıştı; satacak malı olanlar, yardım için başvurmaya hazırlananlar, herkes… Kino dünyanın en büyük incisini bulmuştu. İncinin özü insanın özüne karışınca ortaya tuhaf, kapkara bir tortu çıkıvermişti. Kino‟nun incisi birdenbire herkesin düşü, hesabı, planı, yol haritası, geleceği, arzusu, ihtiyacı, ihtirası ve açlığı oluvermişti. Aradaki tek engel Kino‟ydu. Tuhaf ama birdenbire herkes adamcağıza düşman kesilmişti” (Steinbeck, 2010: 31). 78 Ġnciyle birlikte davranıĢları değiĢenlerden biri de Doktor ‟dur. Daha önce Kino‟nun parası olmadığı için Coyotito‟yu muayene bile etmeyen Doktor, incinin haberini alınca hemen kulübeye gelir ve bebeği tedavi eder. Kino ve ailesine de oldukça kibar davranır. Paranın haberi Doktor ‟un Kino‟ya olan bütün tavırlarını değiĢtirmiĢtir. Kino ve Juana yaĢadıkları bütün zorluklarda hep birbirlerine destek olurlar. Juana incinin uğursuz olduğunu düĢünmesine rağmen kocasının yanında yer alır. Kino içinde sürekli „Ailenin ġarkısı‟nı duymaktadır: “Kino ailesini olanca sıcaklığı ve güvencesiyle arkasında hissetti. Ardında, bir kedi yavrusunun mırıltısını andıran Ailenin Şarkısı‟nı duydu” (Steinbeck, 2010: 36). “Ailenin bireyleri her zaman birbirlerine destek olmalıdır” iletisi de kitaptan çıkan diğer bir yan iletidir. Kitapta, erkek-kadın iliĢkileri konusunda kesin çizgiler bulunmaktadır: „(…) “Kimse gülen talihimizi bizden alamaz.” Bakışları yumuşadı. Elini yavaşça uzatıp Juana‟nın omzuna dokundu. “İnan bana,” dedi. “Ben Erkeğim.” Kendine güveni geri gelmişti. “Sabah olunca kanomuzu suya indireceğiz, denizleri dağları aşıp başkente gideceğiz. Sen ve ben. Bizi kimse dolandıramaz. Erkeğim ben.” Juana boğuk bir sesle, “Kino,” dedi. “Korkuyorum. Erkeksin ama sen de canından olabilirsin. Gel şu inciyi denize fırlatalım gitsin.” “Sus” dedi Kino öfkeyle. “Ben erkeğim. Sus.” Juana sustu. Kocasının sözü emirdi‟ (Steinbeck, 2010: 62). Kino, Juana inciyi denize atmaya çalıĢırken onu yakalar: “İnciyi fırlatmak üzere kolunu kaldırdığı an Kino onun üstüne çullandı, kolunu yakalayıp inciyi elinden kaptı, yumruğunu kadının suratına indirdi. Juana taşların arasına yuvarlandı. Kino bir tekme savurdu. (…) İçinde Kino‟ya karşı en küçük bir kızgınlık yoktu. O, “Ben erkeğim,” demişti. Bu söz Juana için çok şey ifade ediyordu. O yarı deli, yarı tanrı demekti. Kino var gücüyle dağlara, denizlere meydan okuyacaktı. Ama Juana kadınlara 79 özgü duyarlılığıyla işin sonunu görebiliyordu. Dağ hiç tınmadan yükselecek, karşısında duransa yok olup gidecekti. Denizler kabaracak, dalgalar adamı yutuverecekti. Gene de erkeği erkek yapan buydu işte; yarı deli yarı tanrı oluşu… Juana da bir erkeğe ihtiyaç duyuyordu. Erkeği olmadan yaşayamazdı. Anlayamasa da kadınla erkek arasındaki bu farklılıkların varlığını biliyor, kabul ediyor, hatta buna ihtiyaç duyuyordu. Elbette kocasının peşinden gidecekti. Başka türlüsü olamazdı” (Steinbeck, 2010: 64). Kadın ile erkek arasında birtakım farklılıklar vardır. Juana da Kino da bunun farkındadırlar. Ġkisi de cinsiyetleriyle ilgili toplumun kendilerine biçtiği rolleri kabullenmiĢlerdir. Fakat kitapta erkeğin yarı tanrı olarak nitelendirilmesi ona bir yücelik katmakta, erkeği kadından daha üstün konuma getirmektedir. Juana Kino‟nun sözünü bir emir olarak görmektedir. Onun sözüne cevap verme hakkını bile kendinde görmemektedir; çünkü o, „erkek‟tir. Bu durumda da “Erkek evde gücü temsil eder. Onun sözü kadın için emirdir” düĢüncesi ileti olarak ortaya çıkabilir. Bu da kadın ile erkek arasında bir eĢitsizliğin söz konusunu olduğunu okuyucuya iletmektedir. Kadın ailenin duyarlı tarafı, erkek ise güçlü tarafıdır. Kadın erkeğe o kadar bağlıdır ki; erkek onu dövse bile kadın sesini çıkarmaz. Kadın – erkek eĢitliğinin sağlanmaya, aile içi Ģiddetin ise önlenmeye çalıĢıldığı günümüzde, bir kitabın, ileride toplumda yer alacağı, bir aile kuracağı varsayılan çocuklara böyle olumsuz bir ileti aktarması uygun değildir. Bu çalıĢmada, İnci isimli kitaptan dört ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden iki tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu, iki tanesinin ise uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.16. La Fontaine Seçme Masallar Fransız edebiyatının en ünlü eserlerinden olan La Fontaine Masalları 100 Temel Eser listesindeki çeviri eserlerden biridir. Zambak Yayınları‟nın hazırlamıĢ olduğu eserin kapağında “La Fonten Seçme Masallar”, yazarın ismi olarak da “La Fountain” yazılmıĢtır. Aslı “La Fontaine” Ģeklinde yazılmaktadır. Yazarın isminin yanlıĢ yazılmasının yanında iki farklı isim vermeleri de (La Fonten-La Fountain) bir yayınevinin yapmaması gereken hatalardandır. 80 La Fontaine Masalları öğrencilerin çok okuduğu, öğretmenlerinse derslerde sıklıkla baĢvurduğu bir eserdir. Bu masalların genel özelliklerini Erdal ve Gökmen (2010) Ģu Ģekilde dile getirmektedirler: “Fabllarda genellikle karşılıklı iyilik yapmaya yer verilirken, karşılıksız iyilik yapma önerilmemektedir. Kötülük yapan kötülük bulur ve size kötülük yapmayana siz de kötülük yapmayın düşüncesi fabllarda sıklıkla vurgulanmaktadır. İyiliği bilmeyen kişiye yapılacak iyilik boşa gidecektir. İyilik yapılacak kişinin kendisine yapılacak iyiliği hak edecek biri olması gereği de fabllarda vurgulanır. Başkasına özenme fabllarda olumsuz bir davranış olarak sunulmaktadır. Başkasına özenerek istediğine kavuşan ya da mutlu olan kahramanlar yer almazlar fabllarda. Özenti içinde olan kahramanların sonu daima hüsrandır. Fabllar, daha çok hayvanlar aleminde geçmesi sebebiyle olsa gerek, göze göz dişe diş mücadeleler anlatılmaktadır. Fabllarda ahlaki öğreti olarak da erdemden çok kusurlara, yanlışlara yer vermektedir. Eğitim malzemesi olarak düşünüldüğünde, öğretmenin öğrencilerine hangi fablı seçebileceği, oradan hangi ders ya da öğretiyi nasıl vereceği, güçlükleri nasıl açıklayacağı ve çocukların zihnini doğru iletiye nasıl yönlendireceği çok önemlidir. Çocuklara kötülüğün kimsenin yanına kar kalmayacağını, masumlara ve zulüm görenlere, haksızlıklara karşı adaletin var olduğunu, kendini akıllı zannedenlere onlardan daha akıllı, daha bilge insanların bulunduğunu göstermek ve öğretmek gerekir.” Ġlk masalın ismi Kurtla Köpek‟tir. Bir çiftliğin korumasını yapan besili, parlak tüylü bir köpeğe özenen aç bir kurt, köpekle konuĢmaya baĢlar. Köpek çiftlikteki hayatını ballandıra ballandıra anlatır. Kurt da bunları hayranlıkla dinler. Fakat daha sonra köpeğin boynundaki izi fark eder. Ġzin bir tasma izi olduğunu, köpeğin istediği zaman istediği yere gidemediğini öğrenen kurt Ģöyle der: “Özgür değilsem ekmek, aş neye yarar? Dünyaları verseler özgürlüğümden vazgeçmem, efendi iken kul köle 81 olamam, demiş. Arkasına bile bakmadan çekip gitmiş” (La Fontaine, 2009: 4). Bu masaldan “Özgürlük her Ģeyden daha önemlidir” iletisi çıkarılabilir. Ġkinci masalın ismi Kırlangıç ve Kuşlar‟dır. GörmüĢ geçirmiĢ, bilgili biri olan kırlangıç, gezmekten yorulur ve tarlanın yanındaki ağaca yuva kurar. Bir gün tarla sahibinin tarlaya kenevir tohumu ektiğini görür. Hemen küçük kuĢları etrafına toplar ve onlara bu tohumların kuĢları yakalamada kullanılacağını, bu tohumları yemeleri gerektiğini söyler. Küçük kuĢlar onu dinlemez. Tohumlar filiz vermeye baĢladığında filizleri yemeleri konusunda uyarır küçük kuĢları; fakat onlar yine Kırlangıç‟ı dinlemezler. Kenevir iyice büyüyünce kuĢlara saklanmalarını tavsiye eder. Küçük kuĢlar yine umursamazlar Kırlangıç‟ı. En sonunda hepsi kafeslere doldurulur. Tabii yaptıkları yanlıĢı anlarlar ama son piĢmanlık fayda etmemektedir. Bu hikâyenin ana iletisi ise “Bilgili kiĢilerin sözü zamanında dinlenilmezse sonunda piĢman olunur” olarak belirtilebilir. Çok Başlı Ejderha ile Çok Kuyruklu Ejderha kitaptaki dördüncü masaldır. Türk padiĢahının elçisi Alman Ġmparatorunun yanına gider ve kendi padiĢahını över. Almanlar, elçinin sözlerine sinirlenir ve kendi imparatorlarını överler: “Bizim imparatorumuzun öyle beyleri vardır ki, her biri bir devletin başıdır. Her Bey, savaş zamanı bir ordu çıkarır, demiş” (La Fontaine, 2009: 9). Bunun üzerine Türk elçisi lafın altında kalmaz. Bir rüya gördüğünü, bu rüyada yüz baĢlı bir ejderhanın çitten içeri girmeye çalıĢtığını ama gövdenin hangi baĢın peĢinde gideceğine karar veremediği için çitten giremediğini anlatır. Daha sonra da tek baĢlı yüz kuyruklu bir ejderhanın geldiğini ve yüz kuyruğun tek baĢın ardından çitten girdiğini söyler. Sonra da Ģöyle der: “- Anladınız mı ejderhalar kimdir? Çok başlı ejderha sizin imparatorunuz, çok kuyruklu ejderha ise bizim padişahımızdır. Çok baş idare edilemez ama, çok kuyruk bir başla idare edilebilir, demiş” (La Fontaine, 2009: 11). “Bir yerde çok fazla liderin olması iĢlerin karıĢmasına neden olur. Ama tek liderle çalıĢacak çok insanın olması ilerleme yaĢanmasını sağlar” iletisi bu masalın ana iletisi olarak çıkarılabilir. 82 BeĢinci masal Yaban Arılarıyla Bal Arıları ismini taĢımaktadır. Bir gün bir petek bal yüzünden bal arıları ile yaban arıları ortalığı karıĢtırırlar. Her iki taraf da balı kendilerinin yaptığını söyler. Yargıç tanıkları dinler fakat bir sonuca varamaz. Dava devam ederken uzunca bir süre geçer. Artık bal arılarının sabrı tükenmiĢtir. Ġçlerinden biri yargıca bir öneride bulunur. Yargıcın belirlediği sürede iki tarafın da bir petek bal yapmasını teklif eder. Bal arılarının çok hoĢuna giden bu fikre yaban arıları itiraz eder. Böylece foyaları meydana çıkar. Yargıç balın sahibinin bal arıları olduğunu açıklar ve dava kapanır. “Ne kadar saklanmaya, değiĢtirilmeye çalıĢılırsa çalıĢılsın doğrular her zaman ortaya çıkar” iletisi bu masaldan çıkarılabilir. Ayrıca “Doğruyu söyleyenler daima hak ettiklerinin karĢılığını alılar” ifadesi de yan ileti olarak belirlenebilir. Meşeyle Saz masalı da kitapta yer alan bir diğer masaldır. Gücüyle ve dayanıklılığıyla övünen MeĢe, sazın pek çelimsiz olduğunu söyler, kendisini öve öve bitiremez. Sonra da saza: “Bari gelip gölgemde yaşa da üzerine kol kanat gereyim. Seni kardan, yağmurdan, fırtınadan koruyuvereyim,” der (La Fontaine, 2009: 15). Saz da Ģöyle cevap verir: “Çok iyi yüreklisin meşe kardeş. Ama benim için üzülmene gerek yok. Rüzgârdan, benden çok sen kork. Ben rüzgarın karşısında eğilirim bükülürüm fakat, kolay kolay kırılmam. Doğru, bugüne kadar dayanmışsın, boyun eğmemişsin ama, sertin de serti vardır. Bir gün bakarsın en sert rüzgârlar sana çatar, demiş” (La Fontaine, 2009: 17). MeĢe sazın dediklerine aldırmaz. “Bunca yıl yıkılmadığıma göre bundan sonra da bir şey olmaz” (La Fontaine, 2009: 17) der. Derken o güne dek kimsenin görmediği sert bir karayel çıkar. MeĢe rüzgârdan yere devrilir. Fırtına bittiğinde saz dimdik ayakta durmaktadır. Masalın iletisi “Kendileriyle övünüp baĢkalarını hor görenler, bir gün hor gördüklerinden daha beter duruma düĢerler” Ģeklinde ifade edilebilir. Süt Çömleği masalında, sütün Ģehirde daha fazla para ettiğini öğrenen fakir bir kadın, ineğinden sağdığı sütü bir çömleğe koyar ve çömleği baĢının üzerinde taĢıyarak Ģehre doğru yola çıkar. Yolda hayallere dalar. Sütten aldığı parayla yumurta alır, yumurtalardan tavuklar çıkar, tavukları satıp koyun alır, koyunlara satıp inek alır, inek doğurur ve bir danası olur... Böyle hayaller içinde yürürken ayağı taĢa takılır ve çömlek 83 yere düĢer. Bütün hayalleri de çömlekle birlikte yok oluverir. Kendisine kızar ve Ģöyle der: “Güpegündüz rüyalarda gezince böyle olur işte. Elde edeceklerin için sevinirken, sahip olduğun malından da olursun, unutma!” (La Fontaine, 2009: 20). Bu masaldan “Ġnsan elindekilerin kıymetini bilmeyip sahip olmadıklarının hayallerine dalarsa elindekilerden de olur” iletisi çıkarılabilir. Aslanın Sarayı adlı masalın iletisi “Ne çok açık sözlü, ne de dalkavuk olunmalıdır. Bazen zor durumlardan sıyrılmayı bilmelidir insan” Ģeklinde ifade edilebilir. Masal, aslanın ormanını gezmeye ve içinde yaĢayanları tanımaya karar vermesiyle baĢlar. Herkes saraya çağrılır. Hayvanlar gittiklerinde çok ĢaĢırırlar. Saray denilen yer pis kokan bir mezbahadır. En önde giden ayı saraya girince dayanamayıp burnunu kapatmıĢ. Kral bunu fark edince ayıyı bir pençeyle öldürmüĢ. Bunu gören maymun aslana yaranmak için sarayın mis gibi koktuğunu söylemiĢ. Kral yağcılık yaptığını düĢündüğü maymunu da öldürmüĢ. En son kral tilkiye sormuĢ sarayın nasıl koktuğunu. Tilki de canını kurtarmak için nezle olduğunu, koku alamadığını söylemiĢ. Konuyu değiĢtirerek hayatını kurtarmıĢ. Hikâyenin sonunda da ileti öğüt Ģeklinde verilmiĢtir: “Ne her zaman ayı gibi açık sözlü, ne de maymun gibi dalkavuk olun. Zaman zaman tilki gibi kaytarın” (La Fontaine, 2009: 23). Balıkçıl isimli masalda, derede yüzen balıklardan hiçbirini kendine layık görmeyen bir balıkçılın kendini beğenmiĢliğinin cezasını çekmesi anlatılmaktadır. BaĢlarda önünden sazan, turnabalığı, yeĢilsazan, kaya balığı geçen balıkçıl bu balıklardan hiçbirini beğenmez. En sonunda bacakları titreyecek kadar acıktığında, bir salyangoz yemek zorunda kalır. Sonunda masalın iletisi açık bir Ģekilde verilmiĢtir: “Aza tamah, çok zarar getirir” (La Fontaine, 2009: 26). Akbabalarla Güvercinler masalı, kitapta iletisi olumsuzluk taĢıdığı söylenebilecek nadir masallardandır. Masalda, akbabalar arasında bir savaĢ çıkmıĢtır. Ortalık kırmızıya boyanmıĢtır. Herkes korku içindedir, diğer hayvanlar kafalarını dıĢarı çıkaramazlar. Herkes savaĢın ne zaman biteceğini merak etmektedir. Bir grup yufka 84 yürekli güvercin akbabalar arasında elçilik yapar ve onların barıĢmasını sağlar. Fakat yaptıkları kendi açılarından iyi bir sonuç doğurmaz; çünkü akbabalar aralarında birleĢip güvercinlerle savaĢmaya baĢlarlar. Güvercinler iyi niyetlerinin kurbanı olurlar. Bu durumda “Bazen yapılan iyilikler karĢılıksız kalabilir” Ģeklinde bir ifade çıkarılabilir. Bir baĢka Ģekliyle “Ġyilik yapanlar kötülükle karĢılaĢabilirler” iletisi çıkmaktadır. Bu da iyilik yapmaya karĢı isteksizlik uyandırabileceğinden, böyle bir iletinin bir çocuk kitabında bulunması uygun değildir. Kitapta yer alan bir diğer masalın ismi Tilki, Maymun ve Hayvanlar‟dır. Ormanın adil ve cesur kralı aslan ölünce yerine kral seçimine gidilir. Herkes çeĢitli çözüm önerileri sunar. Her kafadan bir ses çıkmaktadır. Bir kartal, taç kimin kafasına uyarsa onun kral olmasını teklif eder. Fikir beğenilir ve taç getirilir. Herkes tacı dener ama taç kimseye olmaz. En son bir maymun gelir ve tacı dener. Taç maymunun kafasına o kadar güzel olur ki herkes onun kral olmasına karar verir. Ormandaki hayvanlar maymunun elini öperler. Bir tek tilki bu durumdan hoĢlanmaz; ama belli de etmez. O da kralı tebrik eder. Sonra da ormanda yerini sadece kendisinin bildiği bir hazinenin olduğunu, bu hazinenin krala ait olduğunu anlatır maymuna. Maymun heyecanla bir oraya bir buraya koĢturur. TelaĢından bir kuyuya düĢer. Bu tilkinin bir oyunudur. Kuyunun üstünden maymuna Ģöyle seslenir: “ – Kendini yönetemezken, bizi yönetmeye kalktın. Bütün orman seninken, bir hazineye kapıldın. Seni krallıktan atıyoruz. Her kafa, taç giymekle baş olmaz; başında taç olan herkes de kral olamaz, demiş ve halkı yeni kralı seçmek için daha güzel yöntemler bulmak üzere toplantıya çağırmış” (La Fontaine, 2009: 33). Masalın ana iletisi sonunda açık bir Ģekilde verilmiĢtir: “Her kafa, taç giymekle baĢ olmaz; baĢında taç olan herkes de kral olamaz.” Ayrıca maymunun kral olmuĢken açgözlülük edip bir hazinenin peĢine düĢmesi de “Elindekiyle yetinmeyip açgözlülük edenler ellerindekilerden de olurlar” ifadesi yan ileti olarak çıkarılabilir. Bir sonraki masalın ismi Yavru Fare, Yavru Horoz ve Kedi‟dir. Dünya görmemiĢ küçücük bir fare kendine hayatta bir yön çizmek üzere evden ayrılır. Az gider, uz gider 85 sonunda karĢısına çıkan bir çiftlikte konaklamaya karar verir. Bu çiftlikte iki hayvan dikkatini çeker. Biri yumuĢak tüylü, güler yüzlü; diğeri ise azgın, asık suratlı, gür seslidir. Küçük fare asık suratlı hayvanın sesinden korkar ve bir deliğe saklanır. Eğer o hayvan ötmese fare yumuĢak tüylü, uysal görünüĢlü hayvanla tanıĢacaktır. Fare tam baĢını dıĢarı çıkaracakken diğer hayvan yine öter. Fare korkar ve yurduna döner. Döndüğünde annesine yaĢadıklarını anlatır. Gördüğü o yumuĢak tüylü hayvan kedidir, diğer asık suratlı olan ise horozdur. Annesi küçük farenin ders alması için Ģunları anlatır: “Oğlum, o yumuşak dediğin hayvan bir kedi. Sahte görünüşü altında o hayvan senin soyuna sopuna nasıl kin besler, biliyor musun? Kediler, soyumuzun baş düşmanıdır. Oysa öteki hayvan, soyumuzdan kimseye zarar vermemiştir. Aman evladım, sen sen ol bilmediğin yerlerde dikkatli ol ve sakın dış görünüşe aldanma” (La Fontaine, 2009: 36). Bu masalda da masalın iletileri en sonunda açıkça belirtilmiĢtir. “DıĢ görünüĢe aldanmamak gerekir” ve “Ġnsan, yabancı olduğu bir yerde dikkatli olmalıdır” iletileri bu masaldan çıkarılmıĢtır. Ayı ve İki Ahbap masalında, iki ahbap parasız kalınca nasıl para kazanacaklarını düĢünmeye baĢlarlar. KomĢularına gidip öldürmeyi planladıkları bir ayının postunu övmeye baĢlarlar. Anlattıkları komĢunun çok hoĢuna gider. Fiyatta anlaĢırlar ve iki gün sonra postu getireceklerine söz verip ormana giderler. KarĢılarına çok büyük bir ayı çıkar. Ġki ahbap bu ayıdan korkar ve çareyi kaçmakta bulurlar. Biri ağacın tepesine çıkar, diğeri ise olduğu yere uzanır. Ayı adamı evirir, çevirir ve açlıktan nefesi kokan adamı leĢ sanıp uzaklaĢır. Bunun üzerine ağaçtaki arkadaĢı iner ve kurtulduklarına Ģükreder. Ağaçtan inen arkadaĢ diğerine, ayının ne dediğini sorar. Korkudan titreyen arkadaĢı cevap verir:“ Bir daha öldürmediğin ayının postunu kimseye satma, demiş” (La Fontaine, 2009: 39). Sondaki cümleden de çıkarıldığı gibi, masalın iletisi “Ġnsanlar sahip olmadığı Ģeyler üzerinden planlar yapmamalıdır” Ģeklinde ifade edilebilir. Bir sonraki masalın ismi Çiftçi ve Oğulları‟dır. Ülkenin birinde zengin bir çiftçi ve onun üç oğlu vardır. Çocukları babalarına yardım edip iĢi öğrenmek yerine boĢ boĢ 86 gezmektedirler. Çiftçi, kendisi öldükten sonra oğullarının malı mülkü satıp yiyeceğini, ondan sonra da yoksulluk içinde yaĢayacaklarını düĢünmektedir; fakat oğullarını çalıĢmaya ikna edememektedir. Bir gün çiftçi hastalanır ve öleceğini anlayıp çocuklarını etrafına toplar. Oğullarına, toprakları satmamalarını, tarlalardan birinde define olduğunu, kendisinin yıllarca arayıp bulamadığını söyler. Hasat zamanı bitince tarlayı sürmelerini, iyice bellemelerini öğütler ve vefat eder. Çocuklar babalarının söylediği gibi hasat zamanı bitince toprağın altını üstüne getirirler. Ama hazineyi bulamazlar. Sonra da hazır kazmıĢken bari tohum ekelim, üründen kazandığımız parayla bu sene geçinelim diye düĢünürler. O sene bol yağmur yağar ve tarla çok ürün verir. O zaman çocuklar babalarının ne dediğini anlarlar. Masalın sonundaki cümle Ģöyledir: “Babanın hazine dediği, alın teri dökmekmiş” (La Fontaine, 2009: 42). Bu doğrultuda masalın ana iletisi “Emek harcanarak kazanılan para, bütün hazinelerden daha kıymetlidir” Ģeklinde ifade edilebilir. At ile Kurt adlı masalda kırda avlanmaya çıkan kendini bilmez bir kurttan bahsedilmektedir. Çayırda biraz gezindikten sonra bembeyaz bir at gören kurdun iĢtahı kabarır. Fakat at çok büyük olduğu için kolay kolay avlayamayacağının farkındadır. Bir hileye baĢvurması gerektiğini düĢünür ve atın yanına gider. Kendisinin Lokman Hekim soyundan geldiğini, bütün otların ne iĢe yaradığını bildiğini, eğer bir derdi varsa yardım edebileceğini söyler ata. At, kurdun kurnazlık ettiğini anlar. Arka ayağında çıban olduğunu söyleyip kurdun yaklaĢmasını sağlar. Kurt atın ayağının neresinden ısırsam diye düĢünürken at kurda tekme atar. Bu tekmeyle kurdun diĢleri dökülür, çene kemiği kırılır. Can havliyle oradan uzaklaĢırken kendine Ģöyle der: “Oh olsun bana! Kimse çizmeyi aşmamalı. Hekimlik senin neyine gerek? Kasaplığınla yetinsene!” (La Fontaine, 2009: 45). Ġleti, kurdun son söylediklerinden hareketle “Herkes kendi haddini bilmelidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Ayrıca “Kurnazlıkla kötülük yapmaya çalıĢanın kötülüğü döner dolaĢır kendini bulur” ifadesi de bu masaldan çıkarılabilecek yan iletilerdendir. Tarla Kuşu Yavruları ve Çiftçi masalında bir tarla kuĢu ile yavruları anlatılmaktadır. Tarla kuĢunun yavruları, hasat zamanı gelmesine rağmen uçacak kadar büyüyememiĢlerdir. Anne tarla kuĢu, buğdaylar biçildiğinde bütün aile açıkta kalacağı 87 için bundan tedirgin olmaktadır. Bir gün yiyecek toplamaya çıkan tarla kuĢu çocuklarına çiftçi ve oğlu gelirse onları iyice dinlemelerini tembihler. Ona göre baĢlarının çaresine bakacaklarını söyler. Tarla kuĢu gittikten sonra çiftçi oğluyla birlikte gelir. Oğlundan eĢe dosta haber vermesini, tarlayı biçmek için yardıma gelmelerini söylemesini ister. Bunu duyan yavrular telaĢa kapılırlar ve anneleri gelince hemen bu durumu anlatırlar. Anneleri, sakin bir Ģekilde, dostlarını çağırdıysalar daha zamanlarının olduğunu söyler. Ertesi gün yine aynı Ģeyi tembihler yavrulara. Gün doğduğunda tarlaya yardım için kimsenin gelmediğini görür çiftçi. EĢe dosta güven olmayacağını söyler. Oğlundan ertesi güne akrabalarını çağırmasını ister. Bunu duyan yavrular yine heyecanlanırlar ve olanları geldiğinde annelerine anlatırlar. Anneleri rahat olmalarını, yarın da kalacaklarını söyler. Ertesi gün güneĢ doğar fakat yine kimse gelmez tarlaya. Tarla sahibi yanlıĢ yaptıklarını anlar ve oğluna Ģöyle der: “ – Yanlış yaptık oğul. Başkalarına güvenmeyecektik. Dostun da, akrabanın da iyisi insanın kendisiymiş oğlum, unutma! Yarın sabah, çoluk çocuk, orakları alıp gelelim. Ekinimizi biçelim. İşimiz ne zaman biterse bitsin” (La Fontaine, 2009: 49). Çiftçinin bu söylediklerini yavrular annelerine anlattığında, anne tarla kuĢu hemen yavrularını toplayıp baĢka bir tarlaya doğru uçar. Çiftçinin son söyledikleri doğrultusunda masalın ana iletisi “Her insan kendi iĢini kendi görmelidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Kitapta yer alan masallardan bir diğeri Geyikten Öcünü Alan At ismini taĢımaktadır. Atların evcilleĢtirilmediği zamanlarda bir geyik bir ata kötü davranır. At intikam almak için geyiğin peĢinden gider ama yetiĢemez. Bunun üzerine bir insandan yardım ister. Ġnsan yardım teklifini kabul eder ve atın sırtına atlar. Ağzına gem diye demirden bir Ģey koyar. Gerçekten de geyiği yakalarlar ve öldürürler. At çok sevinir ve “elimize sağlık” diyerek oradan ayrılmak ister; fakat insan onun ne kadar güzel koĢtuğunu gördüğü için atı bırakmaz. Bir ahır yapıp içine koyar. At, baĢına iĢ açtığının farkına varır. Zavallı at ölünceye kadar köleliğe mahkum olur. Masalın sonu atın kendi kendine konuĢmasıyla biter: 88 “ – Öç almanın keyfi büyük olabilir ama, özgürlük pahasına bu keyfi tatmak olur mu? Ağzıma gem vurulunca, dünyanın tadı tuzu kalır mı, demiş ama onu kimseler duymamış. Kısacası, son pişmanlık fayda etmemiş” (La Fontaine, 2009: 52). Masalın ana iletisi “Ġntikam almaya çalıĢanlar sonunda yine kendileri zarar görürler” Ģeklinde ifade edilebilir. Fakat atın öç almanın keyifli bir Ģey olduğunu söylemesi olumsuzluk teĢkil etmektedir. Bunun yanında “Son piĢmanlık fayda etmez” cümlesi de yan ileti olarak bu masaldan çıkarılabilir. Kitaptaki bir sonraki masal Kurbağa ile Fare adını taĢımaktadır. Ülkenin birinde ömrü boyunca hiç açlık çekmemiĢ besili bir fare vardır. Bu fare bir gün eğlenmek için bataklığın kıyısına gider. Bunu gören ĢiĢman bir kurbağa bataklıktan baĢını çıkarıp fareyi yemeğe davet eder. Yemek teklifine çok sevinen fare teklifi kabul eder. Aynı zamanda iyi yüzemediğini söyleyip kurbağadan yardım ister. Kurbağa da hemen bir saz bulup farenin ayağıyla kendi ayağını birbirine bağlar. Birlikte bataklığa atlarlar. Ancak yolda iĢin rengi değiĢir. Kurbağa fareyi dibe doğru çeker. Kurbağanın derdi fareyi yemektir. Bunu fark eden fare kendini yukarı doğru çekmeye baĢlar. Ġkisi arasındaki çekiĢme devam ederken bir atmaca onları fark eder. Üzerlerine doğru uçar ve ikisini de yer. Masalın sonu Ģöyle biter: “Ne demişler: Tavlayanlar tavlanır, ava giden avlanır. Başkası için kuyu kazanlar, kuyulara yuvarlanır” (La Fontaine, 2009: 55). Son cümleyle masalın iletisi okuyucuya net bir biçimde aktarılmaktadır: “BaĢkası için kuyu kazan, o kuyuya kendi yuvarlanır.” Maymunla Yunus Balığı masalında eski bir Yunan âdetinden bahsedilir. Bu âdete göre denize çıktıkları zaman kendilerini eğlendirmesi için gemiye bir maymun ve bir köpek alınmaktadır. Böyle bir gemi, Atina açıklarında batmaya baĢlar. Yardımsever yunus balıkları gemideki insanları kurtarmaya çalıĢır. O gün pek çok kiĢiyi kurtaran bir yunus balığı maymunu da insan sanarak sırtına alır. Maymun, yunusun sırtına kurulur ve etrafı seyreder. Yunus maymuna nereli olduğunu sorduğunda maymun Atinalı olduğunu, hatta Atina‟nın ileri gelenlerinden olduğunu söyler. Belediye baĢkanının 89 teyzesinin oğlu olduğunu, hâkim ve avukat birçok akrabası olduğunu anlatır yunus balığına. Yunus balığı Pire‟yi bilip bilmediğini sorar maymuna. Maymun da Pire‟nin bir liman olduğunu bilmez, fakat bilirmiĢ gibi cevap verir ve Pire‟nin çok yakın dostu olduğunu söyler. Maymunun cahilliğine gülen yunus, bu cahilin kim olduğu görmek için kafasını çevirir ve sırtındakinin bir insan değil hayvan olduğunu görür. Maymunu hemen sırtından atar ve gerçek insanları kurtarmaya gider. Bu masalın iletisi de “Olmadığı biri gibi davranan kiĢilerin gerçek yüzleri eninde sonunda ortaya çıkar” Ģeklinde ifade edilebilir. Sıçanlarla Gelinciklerin Savaşı isimli masalda sıçanlarla gelincikler arasında çıkan bir savaĢ anlatılmaktadır. Bu savaĢta ortalık karıĢmıĢtır, kan gövdeyi götürmektedir. En çok kaybı sıçanlar verir. Sıçanların komutanları ne kadar uğraĢsa da sıçanlar yenilgiden kurtulamazlar. Askerlerin çoğu meydanda ölür. Sadece savaĢ baĢlar baĢlamaz ortalıktan kaybolup deliklere kaçan, çelimsiz sıçanlar kurtulur. Komutanların, sorguçları ve süslü püslü zırhları ile deliklere sığmaları mümkün olmayınca gelinciklere yem olurlar. Zenginler, soylular sahip oldukları Ģatafat yüzünden telef olurken; baldırı çıplaklar, küçücük deliklerden içeri girerek hayatlarını kurtarır. Masalın sonu Ģu Ģekilde biter: “Hayatta da her zaman böyledir. Küçücükler çoğunlukla her işten kolayca sıyrılırlar ama büyükler kolay kolay kurtulamazlar” (La Fontaine, 2009: 61). Sıçanlarla Gelinciklerin Savaşı masalının ana iletisi “Bazen gösteriĢ, Ģatafat, büyüklük zarar getirirken; küçüklük, yoksulluk yarar getirebilir” Ģeklinde ifade edilebilir. Kediyle İhtiyar Sıçan ismini taĢıyan masalda kurnaz bir kedinin farelere yaptıkları anlatılmaktadır. Bu kedi o kadar kurnaz, o kadar yamandır ki bütün fareleri canından bezdirmiĢtir. Fareler yuvalarından çıkmaz olur. Böyle olunca da kedi açlıkla burun buruna kalır. Kedi farelere bir oyun oynamaya karar verir. Bir kalasın ucuna kendini baĢ aĢağı asar ve ölü numarası yapar. Bunu gören fareler önce numara mı diye tedirgin olurlar. Fakat sonra gerçekten öldüğünü düĢünüp kedinin yanına giderler. Kedi 90 de farelerin en ĢiĢmanını yakalar. Fareler bu olaydan sonra yine yuvalarından çıkmaz olurlar. Kedi gene açlıkla burun burunadır. Bu sefer de kendini una bulayıp hamur teknesinin içine girer. Kedinin ortalarda olmadığını gören fareler hamur teknesine doğru yürümeye baĢlarlar. Fakat bir savaĢta kuyruğunu kaybetmiĢ güngörmüĢ bir fare, bunun kedinin yeni bir oyunu olduğunu haykırınca bütün fareler geri kaçar. Kedi artık farelerin akıllandığını anlar ve kendine avlanacak yeni bir yer bulmaya karar verir. Bu masaldan “Ġnsanlar yaĢadıkları olumsuzluklardan ders çıkarıp akıllanırlar” iletisi çıkarılabilir. Kitaptaki masallardan biri de Tilki ile Teke adını taĢımaktadır. Zamanın birinde kurnaz bir tilki ile saf bir teke arkadaĢ olur ve yolculuğa çıkmaya karar verirler. Çok uzun bir yol gittikten sonra bir hayli susarlar. KarĢılarına bir kuyu çıkar. Ġkisi de kuyuya atlayıp sudan kana kana içerler. Sonra akılları baĢlarına gelir ve kuyudan nasıl çıkacaklarını düĢünmeye baĢlarlar. Kurnaz tilkinin aklına bir fikir gelir. Teke ayaklarını kaldırıp duvara dayayacak, tilki de onun sırtına çıkıp yukarıya atlayacaktır. Sonra da tekeye onu yukarı çekeceğini söyler. Saf teke tilkinin bu fikrini pek beğenir ve ayaklarını hemen duvara dayar. Kurnaz tilki yukarı atlar. Teke, tilkinin kendini çekmesini bekler. Fakat tilki tekeye nasihat etmeye baĢlar: “ – Allah sana sakal vermiş; ama sakalın kadar aklın olsaydı, çıkamayacağın kuyuya atlar mıydın hiç? Ben çıkmasını başardım. Sen de yukarı çıkmanın bir yolunu bul. Sana yardım etmek isterdim; ama yoluma devam etmem gerek, deyip oradan uzaklaşmış. Zavallı teke de: -Bu bana bir ders olsun, demiş; fakat son pişmanlık fayda etmemiş” (La Fontaine, 2009: 68). Tilkinin söylediklerinden yola çıkarak masalın iletisinin “Ġnsan, sonunu düĢünmeden bir iĢe girmemelidir” olduğu söylenebilir. Ayrıca masalın sonunda yer alan “Son piĢmanlık fayda etmez” fikri de yan ileti olarak masaldan çıkarılabilir. Sünger Yüklü Eşek ile Tuz Yüklü Eşek masalında, iki eĢeğiyle pazara giden bir köylüden bahsedilmektedir. Bu köylü eĢeklerden birine tuz, diğerine sünger yükler. Tuz 91 yüklü eĢek ağır aksak yürürken, sünger yüklü eĢek rahatça yol almaktadır. Bir dere kenarına geldiklerinde, köylü sünger yüklü eĢeğin üstüne biner, tuz yüklü eĢeğin ise yularından tutar ve yürüyerek dereyi geçmeye çalıĢır. Suların yavaĢ yavaĢ yükseldiğinden habersiz geçerken, tuz yüklü eĢeğin yükü hafifler, sünger yüklü olanınki ise ağırlaĢır. Bir de üzerinde sahibi olunca sünger yüklü eĢek can havliyle çırpınmaya çalıĢır. KarĢı kıyıya rahatça ulaĢan tuz yüklü eĢek yolda yürürken ona gıpta ettiğini hatırlayarak piĢman olur. “Ġnsanlar baĢkalarına imrenmemelidirler. Hayatta kimin ne zaman kazanacağı belli olmaz” ifadeleri masalın iletisi olarak çıkarılabilir. Kitapta yer alan masallardan biri de Aslanla Küçük Sinek ismini taĢır. Bir sabah, ormanlar kralı aslan mağarasından çıkar ve bir sinekle karĢılaĢır. Sineği küçümser ve ona: “Çekil git, miskin yaratık, pis ufaklık” der (La Fontaine, 2009: 71). Bu sözlere sinirlenen sinek aslanın her yerini ısırmaya baĢlar. Aslan kükredikçe ormandakiler korkarlar. Fakat küçük sinek hiç aldırıĢ etmeden aslanı kan revan içinde bırakır. Aslan, küçük düĢmanın büyük düĢmandan beter olduğunu anlayarak, sineğe kafa tuttuğuna bin piĢman olur. Sinek, kazandığı zaferi böbürlenerek herkese anlatmak için uçmaya baĢladığında bir örümcek ağına takılır ve can verir. Bu masaldan “Kimseyi hor görmemek gerekir. Bazen küçük düĢmanlar büyüklerinden daha can alıcı olabilirler” iletisi çıkarılabilir. Yarasayla İki Gelincik adlı masalda zor durumlardan kurtulmayı bilen bir yarasa anlatılır. Yarasaların faregillerden mi yoksa kuĢgillerden mi olduğu pek bilinmez. Yarasalardan biri bir gün bir gelincik yuvasına dalar. Bu gelincik farelere düĢmandır. Gelincik buna çok kızar ve yarasaya ne hakla evine geldiğini sorar. Yarasa durumu anlar ve kendisinin bir fare olmadığını, bir kuĢ olduğunu söyler. Gelinciğin yuvasından uçar gider. Daha sonra baĢka bir gelinciğin yuvasına girer. Bu gelincik ise kuĢlardan nefret etmektedir. Gelincik tam yarasayı yemek için üzerine atlayacakken yarasa kendisinin bir fare olduğunu söyler ve canını kurtarır. Yarasa ile farenin masalından “Bazen zor durumlardan kurtulmak için duruma göre davranmayı bilmek gerekir” iletisi çıkarılabilir. 92 Kitaptaki masallardan bir diğeri ise Eskici ile Zengin adını taĢımaktadır. Ülkenin birinde, sabahtan akĢama kadar türkü söyleyerek ayakkabı tamir eden, haline Ģükreden, keyifli bir eskici ile onun asık suratlı, keyifsiz, sinirli ama çok zengin komĢusu vardır. Zengin adam gün boyu para kazanmaya çalıĢır, akĢamları ise sabaha kadar malına zarar gelecek korkusuyla nöbet tutar. Bir gün bu zengin adam dükkânını açarken, yoksulluğuna rağmen mutlu olduğunu gördüğü eskiciye nasıl böyle keyifli olabildiğini sorar. Adam da mutlu olmak için paraya gerek olmadığını söyler. Eskicinin çok az bir para kazandığını gören zengin adam ona yüz altın vermeyi teklif eder. Eskici buna çok sevinir ve altınları alır. Ancak eskiciyi altınları nereye saklayacağı konusunda bir telaĢ sarar. Sonunda evin mahzenine gömer altınları. Altınlarla birlikte huzurunu da gömmüĢtür. Çünkü sürekli aklı altınlarındadır, geceleri uyku uyuyamaz. Artık türkü de söylemez olur. Sonunda bu durumdan bıkan eskici zengin adama gider ve altınları geri verir. Huzurunu, uykusunu, türkülerini geri istediğini söyler ve zengin adama acıyarak dükkândan çıkar. Masalın iletisi “Huzurlu olmadıktan sonra zengin olmanın önemi yoktur” Ģeklinde ifade edilebilir. Aslan, Kurt ve Tilki isimli masalda ormanın kralı aslan yaĢlanınca derdine çare bulunmasını emreder. Bütün orman halkı çare bulmaya çalıĢır. Herkes saraya çağrılır. Kurt, tek tek yoklama yapar ve tilkinin olmadığını söyler krala. Aslan buna çok sinirlenir ve tilkinin bulunup huzuruna getirilmesini ister. Görevliler tilkiyi aslanın huzuruna getirirler. Tilki, kendisini kurdun ele verdiğini anlar ve intikam almaya karar verir. Aslana, derdi için çare aradığını, bilginlere sorduğunu, onların da derdin çaresinin kurt postuna sarılmak olduğunu belirttiklerini, bu iĢ için de pehlivan kurdun biçilmiĢ kaftan olduğunu söyler. Aslan derdine çare bulmanın sevinciyle kurdun derisini yüzdürür. Masalın sonundaki cümle Ģu Ģekildedir: “Zavallı kurt, ava giderken avlanmış, dalkavukluk yapmanın bedelini ağır ödemiş” (La Fontaine, 2009: 84). Masalın iletisi “Dalkavukluk yapan bedelini öder” cümlesiyle ifade edilebilir. Kitapta yer alan bir sonraki masalın ismi Ayı ile Bahçe Meraklısı‟dır. Ormanın iki farklı ucunda yaĢayan bir ayı ile yaĢlı bir adam yalnızlıktan sıkılır ve can yoldaĢı aramaya çıkarlar. YaĢlı adamın karĢısına bir dönemeçte yalnız olan ayı çıkar. Adam ayıyı görünce korkusundan donar kalır. Fakat ayı bir insan gördüğü için çok mutlu olur 93 ve onu ormanına davet eder. Daha sonra da adam ayıyı bahçesine çağırır. Bahçesinde meyveleri, petek petek balları olduğunu söyler. Ayı da bu teklifi memnuniyetle kabul eder. Günler geçtikçe ayı ile adam can ciğer arkadaĢ olurlar. Adam uyuyunca ayı adamın üzerine konan sinekleri kovalar, dostunu rahatsız etmelerine engel olur. Yine böyle bir akĢam inatçı bir sinekle uğraĢır ayı. Sürekli dostunun burnuna konan sinekten sıkılır ve dayanamayıp yerden kaptığı kocaman bir taĢı sineğe fırlatır. Zavallı adamın ne kafası kalır ne de beyni. Masal bu Ģekilde bitirilir. Masaldan çıkarılabilecek iki farklı ileti vardır. Biri, “Bazen iyi niyetli davranıĢlar kötü sonuçlar doğurabilir” ifadesi, diğeri ise “Herkes kendi dengiyle arkadaĢlık etmelidir” ifadesidir. Böyle iyi niyetle yapılan bir Ģeyin kötü sonuç doğurması, güzel bir arkadaĢlığın böyle zarar görmesi olumsuzluk teĢkil etmektedir. Okuyucuya yanlıĢ bir ileti aktarılmaktadır. Fare ile İstiridye masalında cahil bir fare halinden sıkılıp dünyayı tanımak için yola çıkar. Az bir yol gider ve dünyanın çok büyük olduğunu düĢünür. Denizi gördüğü için babasından daha cesaretli olduğuna inanır. Babasının bir korkak olduğunu, kocaman dünya dururken küçücük evde nasıl oturduğunu düĢünür. Sonra deniz kenarında kocaman istiridyeleri görür ve onların dedesinin anlattığı gemiler olduğunu sanır. Ağzı açık bembeyaz, yağlı bir istiridye görünce yemek bulduğuna sevinir ve kafasını istiridyenin içine sokar. Tam o güzel yağlı etten yiyecekken istiridye kapanıverir. Masalın son cümlesi Ģöyledir: “Zavallı fare, ataları gibi kitap kemirerek, uzun bir hayat yaşamak yerine cahilliğinin kurbanı olmuş” (La Fontaine, 2009: 90). “Cahilliğini kabul etmeyip çok Ģey bildiğini sananlar, sonunda cahilliklerinin kurbanı olurlar” iletisi bu masalın ana iletisi olarak çıkarılabilir. Fakat bunun yanında “Elindekilerin kıymetini bilmeyip yeni arayıĢlar içine girenler sonunda sahip olduklarını da yitirirler” fikri de bu masaldan yan ileti olarak çıkarılabilir. Yıldız Falı isimli masalda bir kralın oğluyla ilgili bir faldan söz edilir. Uzun süre çocuğu olmayan bir kralın yıllar sonra bir oğlu olur. Oğluna güzel bir gelecek hazırlamak isteyen kral ülkesindeki falcılardan oğlunun geleceğiyle ilgili bilgiler vermelerini ister. Bütün falcılar güzel Ģeyler söyler. Ancak bir falcı Ģehzadenin yirmi yaĢına kadar aslanlardan uzak tutulması gerektiğini, yoksa bir aslanın Ģehzadenin ölümüne sebep olacağını söyler. Kral bu habere çok üzülür ve aslanları oğlundan uzak 94 tutar. Sarayın duvarındaki aslan resimlerine bakarak büyüyen Ģehzade aslan avına çıkmak ister; fakat babası kehaneti anlatır ve buna izin vermez. ġehzade o günden sonra sarayın duvarlarındaki aslan resimlerini seyretmeye baĢlar saatlerce. Bir gün yine bir aslan resmini seyrederken aslana ve sarayda hapis oluĢuna kızarak aslan resmine yumruk atar. Resmin arkasında bir çivi vardır. Çivinin açtığı yara iyileĢmez ve Ģehzade genç yaĢta hayata veda eder. “Bazen insanlar sevdiklerini ne kadar korumaya çalıĢırlarsa çalıĢsınlar baĢlarına kötü Ģeyler gelmesine engel olamazlar” fikri bu masalın ana iletisi olarak çıkarılabilir. Bunun yanında bir falcının falının gerçekleĢmesi olumsuz bir durumdur. Okuyucunun zihninde “Bazı falcılar gerçekten de geleceği bilirler” fikrini canlandırabilir. Bu da geliĢme çağındaki gençlerin böyle batıl inançlara kapılması açısından olumsuz bir durumdur. Kitaptaki diğer bir masal Kediyle Fare adını taĢımaktadır. Birbirine düĢman dört hayvan vardır: Birisi peynir delisi kedi, birisi asık suratlı baykuĢ, diğeri ağ kemiren fare ve dördüncüsü de uzun bedenli gelinciktir. Kedi bir gece ormanda avlanırken insanların kurduğu bir ağa takılır ve yardım istemek için bağırmaya baĢlar. Bunu duyan fare kedinin yanına gider. Kedi, sanki dostmuĢlar gibi davranır ve kendisini kurtarmasını ister fareden. KarĢılığında da fareyi baykuĢtan ve gelincikten koruyacağını söyler. Bu sözlere inanmayan fare kediyi kurtarmaz ve evine doğru yürümeye baĢlar. O sırada karĢısına gelincik çıkar. Diğer yola sapan fare o yolda da baykuĢu görür. Çaresizce dönüp ağları kemirir ve kediyi kurtarır. Beraber oradan hemen uzaklaĢırlar. Farenin kendisinden uzakta durduğunu fark eden kedi fareyi yanına çağırır, kucaklamak istediğini söyler. Fakat fare Ģu cevabı verir: “ – Ya ben unutur muyum sandın, senin yaradılışının ne olduğunu? Bir kedinin fareye zarar vermemesini hangi anlaşma sağlayabilir? Zor karşısında birleşmelerden hayır mı gelir, demiş ve hemen deliğine saklanmış” (La Fontaine, 2009: 97). Masalın iletisi “Denize düĢen yılana sarılır” atasözüyle ifade edilebilir. Bir baĢka Ģekliyle “Zor durumlarda düĢmanla birlik olup zafer kazanılabilir” ifadeleriyle ortaya konabilir. 95 Demir Kemiren Fare masalında bir karaborsacı ile komĢusunun arasında yaĢananlar anlatılmaktadır. Karaborsacının iĢi piyasadan mal toplayıp onları yüksek fiyatla satmaktır. Bir gün Arabistan‟a mal almaya gider. Giderken de komĢusuna ambardaki bir yığın demiri göz kulak olması için bırakır. KomĢu da göz kulak olacağına söz verir. Döndüğünde demirleri yerinde bulamaz. Hemen gidip komĢusuna sorar. KomĢusu ambara fare girdiğini ve farenin bütün demirleri kemirdiğini söyler. Buna inanmıĢ gibi davranan karaborsacı komĢusundan intikam almaya karar verir. EĢkıyaya para vererek komĢusunun oğlunu kaçırmalarını sağlar. Sonra da hiçbir Ģey olmamıĢ gibi komĢusunu yemeğe davet eder. KomĢusu çok üzgündür, oğlunun kaçırıldığını anlatır. Karaborsacı da bir baykuĢun oğlunu götürürken gördüğünü söyler komĢusuna. Adam buna inanmaz, mümkün olmadığını söyler. Karaborsacı: “(…)bunda şaşacak ne var? Bir farenin koca demir yığınını kıtır kıtır kemirip bitirdiği memlekette, baykuşun çocuk kaldırması bir şey mi” (La Fontaine, 2009: 98) der ve böylece komĢunun aklı baĢına gelir. Hemen demirleri geri verip oğluna kavuĢur. Bu masalın ana iletisi “Kötülük yapana kurnazlık yapıp ders vermek gerekir” Ģeklinde ifade edilebilir. Bu masalda olumsuz bir durum söz konusudur. Karaborsacının yaptığı iĢ yanlıĢtır. Ġnsanlara yüksek fiyattan mal satmaktadır. KomĢunun da yaptığı iĢ yanlıĢtır. Kendisine emanet edilen demirlere komĢusunu kandırarak el koyar. Demirlere el koyan komĢu yaptığı kötülüğün cezasını çekmiĢtir. Fakat halka yüksek fiyattan mal satan ve komĢusuna oyun oynayan karaborsacı bu iĢten hiçbir zarar görmemiĢtir. Karaborsacının yaptığının yanlıĢ olduğuna dair bir Ģey yoktur masalda. Oysa onun yaptığının da yanlıĢ olduğu belirtilmelidir. İki Güvercin adlı masalda çok iyi dost olan iki güvercinden bahsedilir. Yıllarca yedikleri içtikleri ayrı gitmez, birlikte büyürler. Fakat bir gün, güvercinlerden biri hep aynı göklerde uçmaktan sıkılır ve baĢka memleketlere gitmeye karar verir. ArkadaĢı gitmesini istemez. Yolculuk yapmanın zor ve tehlikeli olduğunu, ayrılığın bu dünyadaki en kötü Ģey olduğunu, onu çok özleyeceğini söyleyip yolculuktan vazgeçirmeye çalıĢır. Fakat arkadaĢını ikna edemez. Güvercin çabuk döneceğini söyleyip yola düĢer. Maceracı güvercin ilk önce bir sağanağa yakalanır. GüneĢ açınca uçmaya baĢlar, aĢağıda bir tarla ve güvercin görüp iner. Fakat bu bir tuzaktır. Çok uğraĢır ve bir hayli 96 tüy kaybederek tuzaktan kurtulur. Tam kurtulmuĢken bir Ģahine yakalanır. Tam öleceğini düĢünürken bir kartal gelir ve iki yırtıcı hayvan birbiriyle kavga eder. Güvercin bunu fırsat bilip bir evin çatısına konar. Tam rahat bir nefes alacakken bir çocuk sapanla taĢ atar ve zavallı güvercini kanadından yaralar. Ama güvercin pes etmez ve oradan havalanıp evine döner. ArkadaĢı yaralarını sarar ve karını doyurur. Maceracı güvercin yaĢadıklarının hiçbirini arkadaĢına anlatmaz. Bir daha da uzaklara gitmemeye yemin edip elindekilerle yetinmeye karar verir. Masalın ana iletisi “Yeni yerler keĢfetmeye çalıĢanlar sonunda pes edip elindekilerle yetinmeyi öğrenirler” ya da “Ġnsan elindekilerle yetinmeyi bilmeli, yeni arayıĢlar içine girmemelidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Elindekilerin kıymetini bilme fikri olumludur; fakat yeni Ģeyler keĢfetmenin kötü olduğu düĢüncesi olumsuzdur. Ġnsan yeni arayıĢlar içine girip yeni Ģeyler keĢfetmeye çalıĢmalıdır. Kendi küçük dünyasına sıkıĢıp kalmamalıdır. Ufkunu geniĢletmek için uğraĢ vermelidir. Kitaptaki masallardan bir diğerinin ismi de İnsan ve Yılan‟dır. Ġnsanoğlu bir gün kırlarda gezerken bir yılan görür ve onun bir hain olduğunu söyler. Dünyayı yılanın Ģerrinden kurtarmak için suçsuz yılanı çuvala koyuverir. Halbuki yılan o zamana kadar kimseye zarar vermemiĢtir. Ġnsan “Sen, nankörün ta kendisisin. Kötülere iyilik etmek budalalıktır. Seni öldüreyim ki zehirli dişlerin kimseye zarar vermesin” (La Fontaine, 2009: 100) diyerek kendini haklı çıkarmak ister. Yılan kendini savunmaya çalıĢır. Asıl nankörün insan olduğunu söyler. Ġnsan, yılanın dediklerinin saçma olduğunu fakat baĢkalarına da sorabileceklerini söyler. Önce bir ineğe anlatırlar durumu. Ġnek yılanı haklı bulur. Sahibine o kadar yararlı olmasına rağmen yaĢlandıkça sahibinin ona kötü davrandığını söyler. Ġnsan ineğin sözlerini umursamaz ve bir öküze anlatır durumu. Öküz de yılanı haklı bulur. Bütün sene çifte koĢarken çok yorulduğunu, bu yetmezmiĢ gibi bir de dayak yediğini anlatır. Ġnsan öküzün anlattıklarından da hoĢlanmaz. Yılan bir ağaca sormayı teklif eder. Bu fikir insanın hoĢuna gider, ne de olsa bir hayvan değildir ağaç. Yıllarca insanlara yarar sağlayan ve sonunda baltayla kesilmeye maruz kalan ağaç da yılanın tarafını tutar ve insanoğlundan daha nankör bir yaratığın olmadığını söyler. Haksız çıkmaktan hoĢlanmayan insan elindeki torbayı yerden yere vurarak yılanı 97 öldürür ve asıl nankörün kim olduğunu göstermiĢ olur. Bu masalın iletisi “Ġnsan, dünyadaki en nankör varlıktır” olarak belirlenebilir. Çoban ve Kral masalında yargıç olan bir çobanın yaĢadıkları anlatılır. Bir gün kral ülkesini gezerken kendisine gelir sağlayan ve çok besili hayvanları olan çobanı görür. Çobanı saraya davet eder ve onun çok iyi bir çoban olduğunu, artık insanları yöneteceğini söyler. Çobanı baĢ yargıç yapar. Çoban daha önce koyunlar ve köpeklerden baĢka bir Ģey görmemiĢ olsa da sağduyusuyla problemleri baĢarıyla çözer. Çobanın yargıç olduğu haberini alan derviĢ hemen çobanın yanına koĢar ve onu dikkatli olması için uyarır. Devlet iĢleri tehlikelidir, pistir, kralın sevgisi geçicidir, sonunda baĢına kötü Ģeyler gelir der. Fakat çobanı vazgeçiremez. Kısa bir süre sonra derviĢin dedikleri çıkar. Sarayda yargıca kızanlar kralı çobana karĢı kıĢkırtırlar. Yargıcın yalancı olduğunu, kralın mallarına el koyduğunu söylerler. Kral inanmaz ve gösterin der. Yargıcın yanına gittiklerinde ne üstünde ne baĢında bir Ģey olduğunu görürler. KıĢkırtan adamlar sandığında sakladığını söylerler. Sandık açılır ve içinden çobanın eski kıyafetleri ortaya çıkar. Çoban eski eĢyalarını alır ve Ģöyle der: “Benim hazinelerim; eski dostlarım, yalan ve ikiyüzlülüğün olmadığı memleketimdir. Gidip sarmaş dolaş olayım onlarla. Bu zengin sarayından bir rüyadan çıkar gibi çıkayım. Kralım, siz de taşkınlığımı hoş görün. Yükseklerden düşmek insana ıstırap veriyormuş, demiş ve koyun çobanlığına dönerek, mutlu bir hayat yaşamış” (La Fontaine, 2009: 114). Masalın iletisi “Yüksek mevkilere gelenleri aĢağı çekmek isteyen çok olur” cümlesiyle ifade edilebilir. Siyasetin kirli bir iĢ olduğu izlenimi verilmektedir. Bu tür bir ileti, bir çocuğun dikkatini çekmeyebilir. Kitaptaki diğer bir masalın ismi Tüccar, Beyzade, Şehzade ve Çoban‟dır. Bir zamanlar yeni dünyalar arayan dört ortak vardır: bir tüccar, bir beyzade, bir Ģehzade ve bir çoban. Bu kiĢiler batan bir gemiden kurtulup bir limana çıkarlar. Karınlarını doyurmak için önce dilenirler, sonra bununla olmayacağını anlar ve düĢünmeye baĢlarlar. Tüccar matematik bildiğini, ders verebileceğini söyler. ġehzade politika öğretebileceğini, beyzade ise okul açıp armaları anlatabileceğini söyler. Çoban bunların 98 Ģu anda iĢe yaramayacağını, ay sonunu kadar neyle geçineceklerini, yarın ne yiyeceklerini sorar adamlara. Çoban hemen ormana dalar ve çalı toplayıp onları satar. Parasıyla da yiyecek alır. ĠĢ çokbilmiĢ soylulara kalsa hepsi açlıktan ölecektir. “Bazı durumlarda okumuĢ olmak, çok Ģey bilmek fayda etmez; doğru zamanda ve yerde doğru Ģeyi bilmek yarar sağlar” düĢüncesi bu masaldan çıkarılan ileti olarak ifade edilebilir. Kitabın son masalının ismi Vebaya Yakalanan Hayvanlar‟dır. Herkesin huzur içinde yaĢadığı bir ormanda bir gün veba salgını baĢlar. Veba öyle hızlı yayılır ki hayvanlar ölülerini gömmeye bile fırsat bulamazlar. Ölüler ortalıkta kalınca da daha hızlı yayılmaktadır veba. Ormanın tadı tuzu kalmamıĢtır. Ormanın kralı, durumun gün geçtikçe kötüye gittiğini görür ve bütün hayvanları meydanda toplar. Bu vebanın bir ceza olduğunu, çok günahı olanın aralarından ayrılması gerektiğini söyler. Birinin kurban verilmesi gerekmektedir aslana göre. Bütün hayvanlar bunun bir ceza olduğunu doğrularlar. Aslan kendi suçunu itiraf eder. Çok koyun ve çoban yediğini anlatır. Tilki öne atılır ve bunun aslanın suçu olmadığını, hatta kral tarafından yenmenin Ģeref olduğunu dile getirir. Bütün dalkavuklar hemen alkıĢa baĢlarlar. Bu konuĢmadan sonra iĢlenen suç kaplanın kaplanlığına, ayının ayılığına, kurdun kurtluğuna verilir. Sıra zayıf, çelimsiz eĢeğe gelir. EĢek bir gün papazların çayırından geçerken bir tutam ot yediğini söyler söylemez herkes ona yüklenir. Bunu fırsat bilen kurt kralın olduğu kayaya çıkar ve suçlunun eĢek olduğunu, onun yüzünden sevdiklerinin öldüğünü söyler. EĢeğin cezalandırılmasına oracıkta karar verilir. Masalın iletisi “Adaletin olmadığı yerde, güçsüzler ezilen taraf olur” olarak ifade edilebilir. Bu çalıĢmada, La Fonten Masalları isimli kitaptan 42 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden iki tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.17. Ölümsüz Aile Ölümsüz Aile isimli kitabın yazarı Natalie Babbitt‟tir. Kitapta, ölümsüzlüğü tadan ve bunu diğer insanların keĢfetmesini önlemek isteyen Tuck ailesinin serüveni anlatılmaktadır. 99 Foster ailesinin büyük bir korusu vardır. Bu koruda yaĢayan Tuck ailesi korudaki bir pınardan 87 sene önce su içmiĢtir. Bu sudan içtikten sonra ölümsüz olmuĢlardır. Ġlk baĢta sorun olmasa da seneler geçtikçe Tuck ailesinin hiçbir üyesinde bir değiĢikliğin olmaması, kaza geçirdiklerinde hiçbir Ģekilde yaralanmamaları insanların dikkatini çekmiĢtir. Bu yüzden ailenin evi insanlardan uzakta, bu korudadır. Anne Mae ve baba Angus korudaki evde yaĢamakta, on senede bir de oğulları Jesse ve Miles bu koruya gelmektedir. Yine bir on yılın sonunda Miles ve Jesse ailelerinin yanına gelirler. Foster ailesinin küçük kızı Winnie ise ailesinin üzerine çok düĢmesinden bıkar ve daha önce hiç girmediği koruda gezintiye çıkar. Koruda Jesse ile karĢılaĢır. Delikanlı bir pınardan su içmektedir. Jesse ile tanıĢan Winnie ona kaç yaĢında olduğunu sorar. Jesse önce 104 der; fakat Winnie gerçek yaĢını sorduğunu söyleyince Jesse 17 der. Sonra kız pınardan su içmek ister. Jesse buna izin vermez. Kız, korunun Foster ailesine ait olduğunu, kendisinin de o ailenin kızı olduğunu söyler. Babasının izin vereceğini belirtir. Jesse, Winnie gidip babasına söyler diye tedirgin olur. Tam o sırada annesi Mae ve abisi Miles gelir. Winnie itiraz etse de onu evlerine götürürler. Angus Tuck ile tanıĢır Winnie. Kendisini alıkoymalarına rağmen Winnie bu aileden rahatsızlık duymamaktadır. Tuck ailesi onu bir gece misafir ederler ve ölümsüzlük pınarını içmeleriyle geliĢen öykülerini anlatırlar. Sonra da doğruyu söylediklerini ve kendilerinin iyi insanlar olduğunu kanıtlamaya çalıĢırlar. Bu sırada Foster ailesi merak içindedir. Her yerde Winnie‟yi ararlar. Winnie ise Tuck ailesi ile güzel bir gün geçirir. Ertesi gün Angus, Winnie ile göldeki kayığa binip konuĢur. Dünyanın belli bir düzeninin olduğunu, her Ģeyin zaman içinde değiĢtiğini ve böyle olması gerektiğini, Tuck ailesinin, ölümsüz olmaktan dolayı ne kadar mutsuz olduğunu anlatır Winnie‟ye. Çarkın dıĢına atılmıĢlardır. Terk edilmiĢlerdir. Her Ģey hareket edip büyümekte ve değiĢmektedir. Fakat Tucklar hep aynıdırlar. Korudaki pınarın insanlar tarafından fark edilmemesi gerektiğini, yoksa birbirlerine düĢeceklerini ve dünyanın düzeninin değiĢeceğini söyler. Winnie bunları iyice düĢünür. Tucklar‟ın yanında geçirdiği sürede Jesse ile birbirlerine âĢık olmuĢlardır. Artık Winnie de Jesse gibi ölümsüz olup olmaması gerektiğini düĢünmektedir. 100 Uzun yıllar boyu Tucklar‟ın peĢinde olan sarı elbiseli bir adam vardır. Her yerde onları arar ve pınarı bulmak ister. En sonunda korudaki yerlerini bulur. Winnie Foster‟ın Tucklar‟ın yanında olduğunu görür. Foster ailesine gidip kızlarının yerini bulduklarını, eğer koruyu üzerine yaparlarsa kızlarını alıp geleceğini söyler. Aile de çaresiz, koruyu onun üzerine yapar. Sarı elbiseli adam, yanına kasabanın Ģerifini de alıp koruya gider. Kendisi önden giderek Tucklar‟ı pınarın yerini söylemeleri konusunda tehdit eder. Amacı pınarın suyunu satıp zengin olmaktır. Winnie‟yi kolundan tutar ve sürükler. Kıza suyu içirecek ve onu gösterilerde kullanacaktır. Bu sırada Mae eski tüfeği çıkarır ve sarı elbiseli adamı vurur. Sırrı ve Winnie‟yi tehlikeye atmak istemez. Bu sırada gelen ġerif, Mae‟nin sarı elbiseli adamı öldürdüğünü görür ve onu tutuklar. Winnie eve döner. Mae ise kasabanın nezarethanesine gider ve idam edilmeyi bekler. Tucklar Winnie‟den yardım isterler. Winnie gece yarısı kasabaya iner ve Tucklar ile buluĢur. Nezarethanenin arka tarafındaki camda bulunan parmaklıkları sökerler. Mae‟yi çıkarıp yerine Winnie‟yi koyarlar. Jesse gitmeden Winnie‟ye içinde pınarın suyunun olduğu bir ĢiĢe verir. Bunu 17 yaĢına girince içmesini, sonra da gelip Tucklar‟ı bulmasını ister. Böylece Tuck ailesi kasabadan uzaklaĢırlar. Seneler sonra Mae ve Angus kasabaya dönerler ve Winnie‟nin mezarını ziyaret ederler. Kasabada bir fırtına ve yangın çıkmıĢtır. Koru ve pınar yok olmuĢtur. Tuck ailesi bundan dolayı çok mutlu olurlar ve baĢka diyarları gezmeye devam ederler. Kitabın ana iletisi “Akıp giden dünyanın, sürekli değiĢen doğanın parçası olmak insanlar için önemlidir. Ġnsanlar hayatın akıĢını bozarlarsa bu dünyada yaĢayamazlar” cümleleriyle ifade edilebilir. Tuck ailesi bu düzenin bozulması durumunda nasıl bir tehlike doğacağının farkındadır. Angus Tuck Winnie‟ye bu durumu Ģöyle anlatır: “Çevremizdeki bu şeylerin ne olduğunu biliyor musun, Winnie? Hayat. Hareket eden, büyüyen, gelişen, bir dakika bile değişmeden duramayan hayat. Her sabah baktığın bu gölün suyu hep aynı görünür, ama değildir. Gece boyunca hareket eder, batıdaki şu dereden sürekli su gelir ve doğudaki şu dereden gider, daima sessiz, daima yeni, hiç durmadan hareket eder. Ama göl hep buradadır, su her zaman hareket eder ve önünde sonunda bir gün okyanusa ulaşır. (…) Sonra ne olur biliyor musun? Suya yani. Güneş bir kısmını 101 okyanustan emer ve yeniden bulutların içine katar, sonra yağmur yağar, yağmur dereye düşer ve dere suyu yeniden göle getirir. Bu bir çarktır, Winnie. Her şey u çarkın bir parçasıdır; çark hiç durmadan döner. Kurbağalar, böcekler, balıklar bu çarkın bir parçasıdır, ardıç kuşları da öyle. Hatta insanlar da bu çarkın parçasıdır. Ama aynı insanlar değil. Sürekli yenileri gelir, daima büyürler, değişirler, hiç durmadan hareket ederler. İşte böyle olması gerekir. İşte hayat böyle devam eder” (Babbitt, 2009: 47). Ayrıca Angus, insanlar pınarın suyunu bulduklarında neler olacağını da Winnie‟ye anlatır: “Eğer insanlar Treegap‟daki pınarın varlığını bilselerdi, sinek gibi koşa koşa gelip başına üşüşürlerdi. Sudan biraz içebilmek için birbirlerini çiğnerlerdi. Bu yeterince kötü zaten, peki ya sonra – hayal edebiliyor musun? Çocuk olanlar hep çocuk, yaşlı olanlar hep yaşlı kalırdı. Bunun ne anlama geldiğini anlıyor musun? Sonsuza dek. Çark dönmeye devam edecek, sular okyanusa ulaşacak, ama insanlar hiç değişmeyecek, yol kenarındaki taşlar gibi. Bunu anladıklarındaysa, çoktan iş işten geçmiş olacak” (Babbitt, 2009: 49). Winnie zengin bir ailenin tek çocuğudur. Annesi, babası hatta büyükannesi üzerine çok fazla düĢmektedirler. Sürekli Winnie‟yi bir Ģeylerden korumaya çalıĢırlar. Kız, bu durumdan oldukça fazla bunalmıĢtır. Ayrıca yalnız olmaktan da çok sıkılır. Bahçenin dıĢına dahi çıkmasına izin vermez ailesi. Oysa Winnie hep farklı bir Ģeyler yapmak ister: “(…) Bir kız ya da erkek kardeşim olsa uğraşacak birileri daha olurdu. Ama, gördüğün gibi yalnızca ben varım. Sürekli izlenmekten yoruldum. Artık kendim olmak istiyorum. Ne yapacağımdan tam olarak emin değilim, ama ilginç bir şey yapmalıyım – sadece benim yaptığım bir şey olmalı. Dünyayı biraz değiştirecek bir şey olmalı” (Babbitt, 2009: 10). Winnie‟nin ifadelerinden yola çıkarak “Çocukların kendilerini gerçekleĢtirmelerine ve arkadaĢ edinmelerine fırsat tanınmalıdır” iletisi çıkarılabilir. Winnie‟ye bu fırsatlar verilmiĢ olsaydı evi terk etme gibi düĢünceleri olmazdı: “Tek 102 başıma bahçeden dışarı çıkmama bile izin vermiyorlar, biliyor musun? Burada böyle oturursam hiçbir zaman önemli işler başaramam. Herhalde evden kaçsam daha iyi olacak” (Babbitt, 2009: 11). Bu düĢünceyi kafasına koyan Winnie ertesi sabah koruya doğru gezintiye çıkar ve kendisini hiç beklemediği bir serüvenin içinde bulur. Fakat evden çıkmadan önce korkmuyor da değildir. Kendine Ģöyle der: “Eh, en azından koruda biraz gezdikten sonra geri dönmemeye karar verirsem alır başımı giderim. Buna inandı, çünkü inanmak zorundaydı ve inanç, bir kez daha en gerçek, en güvenilir dostu olmuştu” (Babbitt, 2009: 17). Bu satırlardan da “Ġnsan, bir iĢi yapacağına inanırsa baĢarıya ulaĢır” iletisi çıkarılabilir. Bu çalıĢmada, Ölümsüz Aile isimli kitaptan üç ileti çıkarılmıĢtır. Üç iletinin de ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.18. Beyaz Yele Beyaz Yele isimli kitabın yazarı René Guillot‟tur. Bu kitapta, 12 yaĢındaki bir çocuk ile özgürlüğüne düĢkün beyaz bir yılkı atının dostluğu anlatılmaktadır. Folko, Ösebyo Dede ve kardeĢi ile yaĢayan, dedesinin isteği üzerine balıkçılıkla uğraĢan 12 yaĢında becerikli bir çocuktur. Bir gün bataklıkta ava çıktığında beyaz bir tayla karĢılaĢır. Atlara karĢı zaten büyük bir ilgisi olan Folko bu taydan adeta büyülenir. Fakat gitmesi gerektiği için tayı ardında bırakır. Tam eve döneceği sırada bazı sesler duyar ve geri döner. Döndüğünde beyaz tayın ve annesinin at hırsızları tarafından kaçırılmaya çalıĢıldığını görür. Anne at ne kadar uğraĢsa da yavrusunu korumaya çalıĢırken yakalanır. Folko‟nun “Beyaz Yele” ismini verdiği tay ise ayakları bağlı Ģekilde yuvarlanmıĢtır. Folko hemen ata yardıma gider. Ġnsanlarla ilk tanıĢmasında annesini kaybeden ve canı yanan at önce Folko‟yu yanına yaklaĢtırmak istemez. Ama Folko her Ģeye rağmen ipleri çözer ve atı kurtarır. Beyaz Yele ayağa kalkar ve Folko ile göz göze gelirler. O an dost olmuĢlardır. Folko‟nun dostu Antonyo‟nun da çalıĢtığı haranın sahibi Beyaz Yele‟yi dize getirmek ister. Fakat hara sahibi Beyaz Yele‟yi her yakalama giriĢiminde baĢarısız olur. Beyaz Yele oldukça asi bir attır. Bir keresinde Beyaz Yele haranın sahibini atından düĢürür. O yüzden haranın sahibi Beyaz Yele‟den vazgeçtiğini, kim isterse onun olabileceğini söyler. Bunu duyan Folko kendisinin olup 103 olamayacağını sorar, hara sahibi de olabilir der. Fakat Folko‟nun atı yakalayacağına inanmadığını için böyle söylemektedir. Folko, Beyaz Yele‟yi bulur ve boynuna kemendi geçirir. At bundan rahatsız olur ve koĢmaya, Folko‟yu da peĢinden sürüklemeye baĢlar. En sonunda Beyaz Yele pes eder. Kemende bile gerek kalmadan Folko ile eve gider. Ancak Beyaz Yele baĢka atların sesini duyunca evden gider. Folko buna çok üzülür; fakat ümidini kesmez. Gerçekten de Beyaz Yele bir akĢam çıkıp gelir. Yara içindedir. Güvende hissettiği yere, Folko‟nun yanına geri dönmüĢtür. Folko onun yaralarını sarar, doyurur, iyileĢmesini sağlar. Aynı zamanda üzerine binip dolaĢmak için can atar. Uzun bir süre bekledikten sonra atın üzerine biner. Fakat Beyaz Yele Folko‟yu sırtından atıp kaçar. Folko Antonyo ile gittiği kasabada Beyaz Yele‟nin annesini görür. Antonyo ile sirke giderler. Orada da Beyaz Yele‟ye çok benzeyen bir at görür. Folko‟nun özlemi iyice artmıĢtır. Sirkte haranın sahibini sirkin sahibiyle anlaĢma yaparken görürler. Haranın sahibi Folko‟ya verdiği sözü tutmayacak ve Beyaz Yele‟yi yakalayıp sirke satacaktır. Folko Beyaz Yele‟yi bulmaya karar verir. Bir sabah erkenden bataklığa gider. Patronunun da o sabah Beyaz Yele‟yi yakalatmaya çalıĢacağını öğrenen Antonyo Folko‟ya haber vermek için kulübeye gider ama geç kalmıĢtır. Folko çoktan bataklığa gitmiĢtir. Atı ilk gören haranın sahibi ile adamlarıdır. Böylece kovalamaca baĢlamıĢtır. Beyaz Yele bir bataklığa doğru kaçar. Haranın sahibi bataklığı ateĢe verir ve dumandan rahatsız olan atın dıĢarı çıkmasını bekler. Folko bu sırada adamları görür. Ne yaptıklarını, kimin peĢinde olduklarını anlar. Bataklıkta Beyaz Yele‟yi görünce hemen ona doğru gitmeye baĢlar. Kendini ateĢ çemberinin içine atar. Beyaz Yele‟nin sırtına çıkar ve atın kulağına bir Ģeyler fısıldar. Beyaz Yele ateĢlerden atlar ve yeniden kaçmaya baĢlar. Hara sahibi ve adamları da peĢindedir. Beyaz Yele çok yorulmuĢtur ve ırmağa doğru koĢmaya baĢlamıĢtır. Adamlar artık yakalayacaklarını, atın sırtındaki çocukla birlikte ırmağa atlayamayacağını düĢünürler. Fakat Beyaz Yele hızla koĢar ve açık denize giden akıntılı ırmağa girer. Haranın sahibi Folko‟nun tehlikede olduğunu görünce korkmuĢtur. Herkes Folko‟nun arkasından bağırır ama Folko duymaz. Kollarını Beyaz Yele‟nin boynuna dolamıĢ, dalgaların ezgisini dinlemektedir. Kıyıda kalanlar artık yalnızca çocukla yanak yanağa yüzen atın baĢını görmektedirler. Sonra dalgaların arasında bu leke de seçilmez olur. Folko tatlı bir uyuĢukluk içindedir. Bir daha hiç ayrılmayacağı dostu Beyaz Yele ile birlikte düĢlerdeki gibi almıĢ baĢını gitmektedir. 104 Birlikte uzunca bir süre yüzerler. Irmak onları, atlarla çocukların hep dost olduğu büyülü bir adaya sürüklemektedir. Beyaz Yele kitabının ana iletisi “Ġnsanlarla hayvanlar arasında çok güçlü dostluklar kurulabilir” düĢüncesidir. Folko bunun en güzel örneğidir. Beyaz Yele‟yi ilk gördüğü andan itibaren onu seven, Ģefkat gösteren Folko, sevgisinin karĢılığını da almıĢtır. Beyaz Yele özgürlüğüne düĢkün asi bir at olmasına karĢın kendisine iyi davranan bir insana bağlanmayı reddetmemiĢtir. Oysa karĢılaĢtığı diğer insanlar ona kötü davrandığı için insanlardan korkmaktadır. Sadece Folko‟ya güvenir. Aralarında güçlü bir bağ oluĢur. Folko‟nun en iyi dostu olur Beyaz Yele. Kitabın yan iletilerinden biri de “Hayvanlar kendilerine iyi ya da kötü davranan kiĢileri unutmazlar” olarak ifade edilebilir. Folko, ilk karĢılaĢtıkları gün Beyaz Yele‟nin at hırsızlarının bağladıkları iplerden kurtulmasına yardımcı olmuĢtur. Beyaz Yele o günden sonra ne diğer insanların kötülüklerini unutur ne de Folko‟nun iyiliğini: “Ovada bir seyisin gölgesi belirir belirmez, genç atlar sürüsünün başını çeken Beyaz Yele, bir kişnemedir tutturur, sürüye kaç işareti verirdi. Antonyo bile yanına bir türlü yaklaşamamıştı. Ama Beyaz Yele, Folko‟yu tanıyordu. Çocuk, kaç kez sandalını bataklığın öbür ucuna iterek, sürülerin yayıldığı geniş alanlara ayak basmayı başarmıştı. Atlar gün batarken ırmağa su içmeye inerdi. Çocuk, dostunu sürünün arasında hemen seçer, Beyaz Yele‟yi çağırırdı. Genç at, oldukça soğuk bir kişnemeyle karşılık verirdi ona. Oysa, dostuna seslenirken, sesi daha tatlı çıksın isterdi. Ürkek ürkek yaklaşırdı çocuğa. Bir boyda oldukları çağda, su kıyısındaki ilk karşılaşmalarını anımsardı belki. Serpilip gelişmiş, koskoca bir at olmuştu. Tatlı sözleriyle kaçmasına engel olan bu parmak kadar çocuğa tepeden bakıyordu artık” (Guillot, 2006: 37). 105 Kitapta, insanlar Beyaz Yele‟ye nasıl davrandıysa Beyaz Yele de onlara öyle davranmıĢtır. Folko dostça yaklaĢınca o da dostça karĢılık vermiĢtir. Hırsızlar ile hara sahibi ve adamları düĢmanca davrandığı için at da onlara hırçınlığını göstermiĢtir. “Gerekli cesaret ve azim gösterildiği takdirde istenilen Ģeylere ulaĢılabilir” ifadesi de kitaptaki yan iletilerden biri olarak belirtilebilir. Folko, haranın sahibi atı alabileceğini söylediğinde hemen Beyaz Yele‟yi yakalamaya gider. Kemendi boynuna atar atın; fakat at ĢaĢırır ve koĢmaya baĢlar. Folko, çamurlara kapaklanmasına, çamurdan gözleri körleĢmesine, ağzına burnuna çamur dolmasına, dizleri ve dirsekleri yara içinde kalmasına rağmen ipi elinden bırakmaz. Büyük bir azim göstererek ata sahip olmaya çalıĢır. Sonunda at durur ve Folko kazanır. Folko‟nun azim ve cesaret gösterdiği tek yer burası değildir. Hara sahibi ve adamları bataklığı yaktığında Beyaz Yele ateĢler içinde kalır. Bunu gören Folko dostunu kurtarmak için ateĢlerin içine atlar ve Beyaz Yele‟ye yardım eder. Folko ne istediğini bilen bir çocuktur. Ġstekleri doğrultusunda da yapması gerekenlerden kaçmayan cesur ve azimli bir kiĢidir. Ġstediklerine de bu sayede ulaĢmıĢtır. Kitaptan çıkarılabilen diğer yan ileti ise “Fedakârlık, sözünde durma, güven ve sevgi bir dostluk için önemli kavramlardır” ifadesidir. Folko ile Beyaz Yele bu kavramlara önem verdikleri için güçlü bir bağ kurabilmiĢlerdir aralarında. Beyaz Yele Folko‟ya güvendiği için, Folko Beyaz Yele‟nin baĢı derde düĢtüğünde hayatını dahi feda ederek yardım ettiği için, ikisi de birbirini çok sevdikleri için iyi dost olmuĢlardır. Bu kavramların bir dostlukta ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuĢlardır. Bu çalıĢmada, Beyaz Yele isimli kitaptan dört tane ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden dört tanesinin de ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.19. ġamatalı Köy Şamatalı Köy Astrid Lindgren‟in ünlü çocuk kitaplarından biridir. Kitapta bir köyde yaĢayan altı çocuğun hikâyesi anlatılmaktadır. 106 Hikâye, altı çocuktan biri olan yedi yaĢındaki Lisa‟nın ağzından anlatılmaktadır. Köylerinin ismi ġamatalı Köy‟dür. Köyde yalnızca üç tane çiftlik evi vardır: Kuzey Çiftliği, Orta Çiftlik ve Güney Çiftliği. Sadece altı çocuk vardır: Lasse, Bosse, Lisa, Olle, Britta ve Anna. Lasse ve Bosse Lisa‟nın ağabeyleridir. Olle, Güney Çiftlik‟te yaĢamaktadır. Britta ve Anna ise Kuzey Çiftlik‟te yaĢayan iki kız kardeĢtir. Bu altı arkadaĢ çok iyi anlaĢmaktadır. Köylerinde birlikte oyunlar oynamakta, hep birlikte okula gitmektedirler. Kitapta günlük yaĢantıları, baĢlarından geçen birkaç ilginç olay ve oyunları oldukça sade bir dille anlatılmaktadır. Kitabın ana iletisini çıkarmak oldukça zordur. Kitabın yazarı Astrid Lindgren ile yapılan bir söyleĢide kendisine sorulan soru ve onun bu soruya cevabı Ģu Ģekildedir: “Peki kitaplarınızda neyi vermeye çalışıyorsunuz? Pippi Uzun Çorap nasıl doğdu, onunla neyi vermek istediniz çocuklara? Bu soruyu sorunca Astrid Lindgren sorumu şöyle geliştiriyor, yani çocuk kitaplarıyla çocukları nasıl terbiye etmek istiyorsunuz demek istiyorsunuz, diyor. Ben de, evet tam üstüne bastınız diyorum. 80 yaşındaki yazar her zamanki kararlı yüz ifadesini kullanarak, biraz da çocuksu inatla başını sallıyor. Hiçbir şey anlatmak, vermek istemedim. Ne Pippi Uzun Çorap‟la, ne de başka bir masalımla. Sadece içimdeki çocuğu eğlendirmek istedim, bu yolla başka çocukların da eğleneceğini umdum” (Syvertsen, 1988: 129). Yazar, kitaplarında belli bir ileti aktarmamaktadır. “Şamatalı Köy” isimli eserinden yalnızca “ArkadaĢlarıyla oynamak ve bir Ģeyler paylaĢmak çocukları mutlu eder” ifadesi genel bir ileti olarak belirlenebilir. Altı çocuk hep birliktedir kitapta. Birlikte oyun oynamaktan, elindekileri paylaĢmaktan, okula gitmekten mutlu olurlar. Bütün kitapta bu mutlu altı çocuğun „beraber‟ yaĢadıkları anlatılır. Lisa‟nın kullandığı cümleler dikkat çekmektedir. Bazıları yan ileti olarak belirlenmiĢtir. Bunlardan ilki “Bazı insanlar büyük, bazı insanlar da küçük olduğunuzu düşünüyorlarsa, belki de olmanız gereken yaştasınızdır” (Lindgren, 2010: 5). Aileler ya 107 da diğer yetiĢkinler kimi zaman çocukların bir Ģeyi yapmak için yaĢlarının küçük olduğunu, kimi zaman da büyük olduğunu söylerler. Çocuklar bu ikilemin arasındadır. Lisa buna güzel bir çözüm bulmuĢtur: Aslında tam da olmaları gereken yaĢtadırlar. Lisa, ağabeyleri Bosse ve Lasse ile aynı odada kalmaktadır. Odada ağabeylerinin sözü geçmektedir. IĢığın ne zaman kapatılacağına, ne zaman uyuyacaklarına hep ağabeyleri karar verir. Bu durumdan sıkılan Lisa Ģöyle der: “Eğer bir kız, erkek kardeşleri ile aynı odayı paylaşıyorsa ve bunlar da kızdan yaşça büyükse, o zaman o kızın hiçbir söz hakkı yok demekti” (Lindgren, 2010: 10). Ama yine de bazen erkek kardeĢlerle aynı odada kalmanın eğlenceli olabildiğini söylemektedir. Erkek kardeĢlerinin Lisa‟ya söz hakkı vermemesi olumsuz bir durumdur. Lisa bunu kitapta dile getirerek okuyucuya da bir ileti göndermektedir: “KardeĢler arasında eĢitlik olmalıdır”. Büyüyünce ne olacağına daha karar vermeyen Lisa, anne olabileceğini; çünkü bebekleri sevdiğini söylemektedir. Fakat yakında büyüyeceği için oyuncak bebekleriyle oynayamayacağı, bu sebepten de büyümenin çok sıkıcı bir Ģey olduğunu düĢünür: “Annelik ettiğim yedi oyuncak bebeğim var. Ama yakında oyuncak bebeklerle oynayamayacak kadar büyüyeceğim. Üff, büyümek de ne sıkıcı bir şey olacak!” (Lindgren, 2010: 11). Lisa‟nın söylediklerinden, “Büyümek sıkıcı bir Ģeydir” Ģeklinde bir ileti çıkarılabilir. Ama bunun olumsuz bir ileti olduğu söylenemez. Çünkü bir çocuk için oyuncak bebeği çok kıymetlidir. Eğer büyümek onu kaybetmesine neden olacaksa, büyümenin sıkıcı bir Ģey olacağını düĢünmesi doğaldır. Zaten büyümek doğal bir süreç olduğu için, Lisa‟nın yaĢındaki okuyucular belki “büyümek sıkıcıymıĢ” diye düĢünecekler ama büyüdüklerinin farkına bile varmayacaklardır. Dolayısıyla bu iletiyle ilgili bir sorun yaĢamayacaklardır. Lisa‟nın doğum gününde Olle Lisa‟nın yanına oturunca ağabeyleri Bosse ve Lasse “NiĢanlılara bak” diyerek onlarla dalga geçerler. Oysa Olle ve Lisa buna hiç aldırıĢ etmez:“Olle kızlarla oynamayı reddeden o tuhaf çocuklardan biri olmadığı için bunu hep yaparlardı. Ama Olle onların iğnelemelerine aldırmaz, kızlarla da, oğlanlarla da oynamaya devam ederdi. Aslında her ne kadar istemezmiş gibi davransalar da, 108 Lasse ve Bosse de kızlarla oynamak isterlerdi” (Lindgren, 2010: 22). “ArkadaĢlıkta cinsiyet ayrımı yapılmaz” fikrini Olle‟nin davranıĢı ve Lisa‟nın sözleri desteklemektedir. Lisa‟ya doğum günü hediyesi olarak eskiden babaannesinin kaldığı odayı hediye ederler. Lisa bu odanın temizliğini kendi yapmaktadır. Annesi odasının temizliğine önem vermesi gerektiğini söylemiĢtir: “Annem odamın temizliğine önem vermem gerektiğini tembih etti. Elimden geldiği kadar temiz ve düzenli olmasına dikkat ediyorum. Bazen büyük temizlik yapıyorum. (…) Kapı kollarını parlatıyor, her yerin tozunu alıyor, vazodaki çiçekleri yeniliyor, oyuncak bebeklerimin yataklarını ve beşiklerini düzenliyorum. Bazen temizlik yapmayı ihmal ediyorum. O zaman annem bana: „Tembel Lisa,‟ diyor” (Lindgren, 2010: 25). “Çocuklar odalarını kendi temizlemelidir” düĢüncesi yan ileti olarak çıkarılabilir. Lisa‟nın ailesinin sahip olduğu bir tavuk vardır. Tavuk kimsenin görmediği yerlere yumurtlar. Anneleri çocuklara, eğer yumurtaları bulurlarsa her yumurta için beĢ kuruĢ vereceğini söylemiĢtir. Yumurtaları Lisa bulur ve annesinden elli beĢ kuruĢ alır. Bu paraları arkadaĢlarına eĢit Ģekilde dağıtır. Buradan da “Çocuklar kazandıklarını arkadaĢlarıyla paylaĢmayı bilmelidir” düĢüncesi yan ileti olarak çıkarılabilir. Okul kapandıktan sonra çocuklar saatlerce oyun oynarlar. Eve de her zamankinden geç girip yatarlar. Lisa ertesi gün erken kalkmaları gerekmediği için bunun bir sakıncasının olmadığını söyler. “Tatil günlerinde geç saatte yatmanın sakıncası yoktur” iletisinin bu durumda ortaya çıktığı belirlenebilir. Fakat bu olumsuz bir iletidir. Çünkü sağlıkları açısından çocukların belli bir yatma saatleri olmalıdır. Tatil olduğu zaman belki ufak esnetmeler yapılabilir. Ama yine de çocukların geç saatte yatmasına izin verilmemelidir. Lasse kendi kendine oyunlar türetmeyi seven bir çocuktur. Bir gün yanlıĢ bir oyun bulur: “Derken Lasse „Kim daha ağır küfredecek yarışması yapalım,‟ dedi. Ama Anna, Britta ve ben Lasse‟nin bu önerisine katılmadık, çünkü öğretmenimiz yalnızca aptal insanların küfredeceklerini söylemişti. Lasse bir süre kendi kendine küfretmeyi denedi ama ona da çok eğlenceli gelmemiş olacak ki kısa süre sonra vazgeçti” 109 (Lindgren, 2010: 35). Küfretmenin kötü bir davranıĢ olduğunu gösteren bu bölümden “Yalnızca aptal insanlar küfür eder” yan iletisi çıkarılabilir. Büyük Köy ile ġamatalı Köy arasında bir ayakkabı tamircisi vardır. Bu ayakkabı tamircisini çocuklar sevmezler, hatta iyi kalpli biri olmadığını düĢünürler. Çünkü adam söz verdiği günde ayakkabıları vermez, içki içer, köpeğini döver ve ona yemek vermeyi unutur. Köpek ise sürekli havlayan, herkesi korkutan, kirli, pasaklı bir köpektir. Olle bir gün tamirciye ayakkabılarını verir. Ayakkabılarını almaya gittiğinde adamın daha tamir etmemiĢ olduğunu görür. Olle de ayakkabılarını almak için defalarca gider. Her gidiĢinde de Svipp ismindeki köpekle konuĢur, ona iyi bir köpek olduğunu anlatır, kemikler götürür. Gün geçtikçe Svipp Olle‟ye alıĢır, artık onu görünce kuyruğunu sallar. Ayakkabı tamircisinin bir gün ayağı burkulur. Tabii ki köpeğe bakmaz. Olle de tamirciden izin alarak köpeği eve götürür. Olle köpeği iyice temizler ve onunla arkadaĢ olur. Babası bu durumu görünce ayakkabı tamircisinden köpeği satın alır. Bu olaydan da çıkan ileti Ģöyledir: “Hayvanlara nasıl davranılırsa onlar da öyle karĢılık verir”. Bu çalıĢmada, Şamatalı Köy isimli kitaptan 10 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden iki tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı, sekiz tanesinin ise uygun olduğu ifade edilebilir. 3.20. Define Adası 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerden biri de R.L. Stevenson‟ın Define Adası adlı dünyaca ünlü kitabıdır. Kitapta Jim isimli bir delikanlının birkaç dostu ve düĢmanıyla birlikte bir define bulma macerası anlatılmaktadır. Macera, Jim‟in ağzından anlatılmaktadır. Jim ve ailesi bir han iĢletmektedirler. Günün birinde bu hana yüzünde yara izi olan yaĢlı bir gemici gelir ve yanındaki sandıkla birlikte hana yerleĢir. Herkes bu gemiciden korkmaktadır. Kendisine “Kaptan” demelerini söyleyen adamın bir ziyaretçisi olur. Bu adamla dövüĢürler ve Kaptan yaralanır. Bu sırada Jim‟in babası ölmüĢtür. Jim cenazeyle ilgilenirken Kaptan ile fazla ilgilenemez. Sonra kör bir adam gelir ve Kaptan‟a altı saati olduğunu söyleyip gider. Kaptan bunu duyunca hazırlanmak ister; fakat bir felç geçirip ölür. Annesiyle Jim Kaptan‟ın sandığını açıp borcu olduğu 110 kadar parayı almak isterler. Bu sırada Kaptan‟ın düĢmanları gelir. Jim ile annesi biraz para ve bir harita alıp kaçarlar. Adamlar her yeri ararlar. Tam bu sırada Jim‟in babasının doktoru ve aynı zamanda bölgenin yargıcı olan Doktor Livesey‟in adamları gelir ve haydutların bir kısmını yakalar. Fakat çoğu kaçmıĢtır. Jim, Sir Trelawney‟in evinde olan Doktor‟un yanına gider ve haritayı gösterir. Harita, ünlü korsan Flint‟in hazinesinin yerini göstermektedir. Sir Trelawney bir gemi ve bir düzine adam bulup bu hazineyi elde etmeye karar verir. Jim de onlarla birlikte gidecektir. Birkaç haftada gemiyi ve adamları ayarlayıp yola çıkarlar. Sir Trelawney‟in bulduğu adamlardan biri eski bir denizci olan John Silver‟dır. Sir Trelawney ona çok güvenmektedir. Zaten gemideki adamların çoğunu Silver bulmuĢtur. Geminin kaptanı ile Sir Trelawney‟in arası pek iyi değildir. Kaptan Smollett asık suratlı, ciddi görünümlü biridir. Kaptan gemideki tayfaya güvenmediğini belirtir. Bazı önlemler almalarını ister Sir Trelawney ve Doktor‟dan. Onlar da söylediklerini yaparlar ve böylece denize açılırlar. Jim yolculuk konusunda çok heyecanlıdır. Bir elma sepetinin içine girip elma yer. Bu sırada gemideki tayfalardan bir kısmı ve John Silver sepetin baĢında konuĢmaya baĢlarlar. Gemiyi ele geçireceklerini, hazinenin onların olduğunu söylerler. Jim, onların birer korsan olduğunu anlar. Bu haberi hemen Doktor, Kaptan ve Sir Trelawney‟e iletir. Sayıca az oldukları için bir Ģey yapamazlar. Adaya vardıklarında kayıklar denize indirilir. Kaptan gemideki haydutların sayılarını azaltmak için tayfaya karaya inebileceklerini söyler. Korsanlar sevinçle kayıklara binerler. Jim de kimseye haber vermeden onlarla birlikte biner kayıklara ve adaya çıkar. Silver onun adaya indiğini görmüĢtür. Bu yüzden Jim hemen ormana saklanır. Ormanda Ben Gunn isminde bir adamla karĢılaĢır. Bu adam Flint‟in eski mürettebatındandır. Ceza olarak bu adaya terk edilmiĢtir. Üç yıldır tek baĢınadır adada. Jim‟e onlara yardım edebileceğini söyler. Bu sırada bir silah sesi duyarlar. Jim, gemidekilerle savaĢın baĢladığını düĢünür. Sonra ormanda Ġngiliz bayrağını görür ve Kaptan ile diğer dostlarının adaya çıktıklarını anlar. Doktor, Kaptan, Sir Trelawney ve üç adam ormandaki kaleye sığınmıĢlardır. Jim‟in öldüğünü sanmaktadırlar. Jim onların yanına gider ve Ben Gunn isimli korsanı anlatır. Silver ve adamları kaleye gelerek onları tehdit ederler. Gece olunca da saldırırlar. Zor bir çatıĢma olur. Her iki taraf da adam kaybetmiĢtir. Fakat en çok Silver‟ın adamları ölür. Ertesi gün Doktor, Ben Gunn‟ı bulmaya gider. Jim de aklına gelen fikri uygulamak üzere kaleden 111 ayrılır. Ben Gunn‟ın kayaların arasına sakladığını söylediği bir kayık vardır. Bu kayığı alarak geminin halatlarını kesecektir. Halatları kesmeyi baĢarır. Sonra da gemiye çıkıp kontrol etmek ister. Gemide Hands isimli bir korsan vardır sadece. O da oldukça yaralıdır. Jim onun yaralarını sarar ve kendisine yardım etmesini sağlar. Gemiyi istedikleri yere çekerler. Fakat Hands bundan sonra fikrini değiĢtirir ve Jim‟e saldırır. Jim de elindeki silahla onu vurur. Gemiyi ele geçirmeyi ve istediği yere götürmeyi baĢaran Jim artık kaleye dönmeye karar verir. Gece sessizce kaleye girer. Fakat kalede Doktor ve diğerleri yoktur, John Silver ve korsanlar vardır. Korsanlara kötü durumda olduklarını, gemiyi sakladığını ve hazinenin yerini de bilmediklerini söyler. Silver haritanın kendisinde olduğunu, Doktor ile bir anlaĢma yaptıklarını anlatır. Doktor‟un Jim‟i artık bir hain olarak gördüğünü anlatır. Diğer korsanlar Jim‟i öldürmek istese de Silver buna izin vermez. Jim daha sonra Silver ile baĢ baĢa konuĢur. Silver‟ın kendi taraflarına geçtiğini öğrenir. Ertesi gün Doktor kaleye gelip korsanlardan yaralı olanları tedavi eder ve Jim ile görüĢür. Jim ona gemiyi nasıl ele geçirdiğini anlatır. Sonra Doktor gider, John Silver ve Jim kaleye dönerler. Korsanlarla birlikte defineyi aramaya çıkarlar. Sonunda haritanın gösterdiği yeri bulurlar. Fakat defineyi birileri daha önce bulup götürmüĢtür. Korsanlar John Silver‟ın kendilerine oyun oynadığını anlarlar. Tam Jim ve Silver‟a saldıracakları sırada ormanın içinden birileri ateĢ eder ve korsanların bir kısmını öldürür. Diğerleri kaçmayı baĢarırlar. Ormandan Ben Gunn, Doktor, Kaptan ve Sir Trelawney çıkarlar. Öncesinde defineyi Ben Gunn‟ın yardımlarıyla çıkarmıĢlardır. Altınları toplayıp Ġngiltere‟ye dönerler. John Silver da onlarla birlikte gemidedir. Ġngiltere‟ye varmadan önce durdukları bir limanda bir torba altını alır ve Ben Gunn‟ın yardımıyla kaçar. Ben Gunn ondan kurtulmak için yaptığını söyler. Sonunda Ġngiltere‟ye varırlar. Herkes defineden payına düĢeni alır ve yoluna devam eder. Define Adası‟nın ana iletisi “Cesur ve dürüst olan kiĢiler her zaman hak ettiklerini kazanırlar” cümlesiyle ifade edilebilir. Kitapta, iyi tarafta olan Doktor, Sir Trelawney, Kaptan Smollett, Jim ve onların tarafında olan bir mürettebat büyük bir mücadelenin sonunda hazineye ulaĢır. Bu mücadelede herkes korsanlarla cesurca savaĢır. Özellikle Jim, hikâyenin baĢından sonuna kadar cesaretli ve dürüst davranmıĢtır. Örneğin gemiyi ele geçirmek için tek baĢına gemiye çıkar ve Hands ile 112 çarpıĢır. Kitabın daha baĢında annesiyle birlikte, “Kaptan” adını verdikleri korsanın düĢmanlarının geleceğini bile bile sandığı açmak ve hakları olan kadar parayı almak için uğraĢırlar. Bir baĢka örnekte de Silver‟a kaçmayacağına dair söz verdiği için, doktor kaleye geldiği zaman onunla birlikte kaçmaz ve sözünde durur. Böylece Silver‟ın kendisine saygı duymasını sağlar: “Doktorun sana kaçman için işaret ettiğini gördüm. Senin „hayır‟ dediğini de duyar gibi oldum. Jim, sen sözünün erisin!” (Stevenson, 2009: 177). Silver, Jim‟in dürüst ve cesur biri olduğunu her defasında dile getirir: “Şimdi burada olduğuna göre, sana bir nasihatte bulunacağım. Çok cesur bir çocuksun. Senden daima hoşlandım. Bana gençliğimi hatırlatıyorsun. Her zaman bize katılmanı ve defineden payını almanı, bir beyefendi gibi ölmeni istedim” (Stevenson, 2009: 159). Kitaptaki yan iletilerden biri “Ġnsan, bir iĢe baĢlarken birlikte çalıĢacağı insanları iyi seçmelidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Sir Trelawney bunu baĢaramadığı için Jim, Doktor ve Kaptan çok büyük bir tehlike atlatmıĢtır. Sir Trelawney‟in seçtiği adamların çoğu John Silver‟ın korsan olan adamlarıdır. Buna sebep olan Ģey ise aslında yine Sir Trelawney‟dir. Çünkü bir define bulmaya gittiklerini ağzından kaçırmıĢtır. Bunu duyan John Silver ve korsanları da hemen gemiye tayfa olarak katılmıĢtır. Bu durumdan da “Sır saklamayı bilmek gerekir” yan iletisi çıkarılabilir. “Kötü kiĢiler, iyilerin tarafına geçerlerse kurtuluĢ umutları olabilir” düĢüncesi de kitaptan çıkarılabilecek yan iletilerdendir. Yenileceğini anlayan John Silver, Doktor ile anlaĢıp onların tarafına geçmiĢtir. Hikâyenin sonunda paranın bir kısmını alır ve kaçar. Yani iyi tarafa geçtiği için herhangi bir Ģekilde cezalandırılmaz. Oysa yenileceğini anladığı için istemeyerek geçmiĢtir iyi tarafa. Bu macerayı karlı bir Ģekilde bitirenlerden olmamalıdır, ufak da olsa bir Ģekilde cezalandırılmalıdır. Kitaptaki diğer korsanlar cezalarını çekmiĢlerdir. Bir kısmı ölmüĢ, bir kısmı da yeterli erzak ile birlikte adada bırakılmıĢtır. Kitabın baĢında handa haritayı arayan adamların içlerinde yer alan ve daha önce hana gelerek Jim‟in canını yakan kör adam (Pewl) da atın altında kalarak ölmüĢtür. “Kötülük yapanlar cezalarını çekerler” iletisi böylece desteklenmiĢtir. 113 Bu çalıĢmada, Define Adası isimli kitaptan beĢ tane ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden beĢ tanesinin de ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.21. Değirmenimden Mektuplar Alphonse Daudet‟in Değirmenimden Mektuplar isimli kitabı, Paris‟in gürültüsünden ve kalabalığından kaçan Ģairin, Provence‟te bir değirmen satın almasıyla baĢlayan ve Paris‟teki dostlarına Provence‟teki gözlemlerini aktardığı eseridir. Kitapta yirmi dört baĢlık vardır. ġair, bu baĢlıklar altında Provence‟te geçirdiği zamanda gördüklerini, yaĢadıklarını anlatır. Ġlk baĢlığın ismi Yerleşme‟dir. Satın aldığı değirmende karĢılaĢtığı hayvanları, evin halini, dıĢarıda gördüğü hayvan sürülerini mektupta anlatmaktadır. Halinden ne kadar memnun olduğundan bahsetmektedir: “Artık nasıl olur da ben, sizin o gürültülü ve karanlık Parisinize hasret çekerim! Değirmenimden o kadar memnunum ki! Burası tam istediğim gibi, gazetelerden, faytonlardan, sisten çok çok uzakta, güzel kokulu, ılık bir köşe! Etrafımda ne kadar güzel şeyler var!” (Daudet, 2009: 2). Ġkinci bölümün baĢlığının ismi Beaucaire Dilijansı‟dır. Okuyucu mektup ilerledikçe „dilijans‟ kelimesinin atlı araba olduğunu çıkarabilir. Bu bölümde de yazar, atlı bir arabada yaptığı yolculuğu anlatmaktadır. Arabada beĢ kiĢilerdir. Arabadaki diğer adamlardan üçü, arabada sessiz sakin oturan bir adamla dalga geçmektedirler. Adamın karısı birkaç defa evden çıkıp gitmiĢtir. Adam mahvolmuĢtur. Kadın geri döndüğünde ise hiçbir Ģey demeden onu kabul etmiĢtir. Adamlar bunları anlatırken adam sadece “sus be ekmekçi” demektedir (Daudet, 2009: 6). Adamlar indikten kısa bir süre sonra Ģair de iner. Ġnerken adamın yüzünü görmek ister. Adam bunu anlamıĢ gibi yüzünü kaldırır ve Ģöyle der: “Bana iyi bak, arkadaş! dedi, eğer günün birinde, Beaucaire‟de bir cinayet olduğunu duyarsan, hiç çekinmeden, katilin kim olduğunu biliyorum diyebilirsin! (Daudet, 2009: 7). ġair, bu sözlerin sonrasında, adamın karısı ya da düĢmanı olsa kendisinden sakınacağını söyler ve mektubu bitirir. Yazar, Cornille Usta‟nın Esrarı adını verdiği bir sonraki bölümde ise bir köylüden duyduğu üzücü, eski bir hikâyeyi anlatır. YaĢadığı yerde daha önceleri 114 değirmencilik çok ilgi duyulan bir meslektir. Herkes öğütülecek buğdaylarını değirmencilere getirir. Fakat gün gelir bölgeye bir un fabrikası açılır. Herkes buğdaylarını buraya vermektedir. Dolayısıyla da yel değirmenleri boĢ kalmaktadır. BaĢlangıçta direnmeye çalıĢırlar; fakat sonunda fabrikaya yenilirler. Belediye değirmenleri yıkar ve yerlerine asma ile zeytin ağacı diktirir. Bir tek Ģairin Ģu an içinde bulunduğu, Cornille Usta‟nın değirmeni ayakta kalır. Cornille Usta uzun bir müddet halkı fabrikaya gitmemeleri konusunda ikna etmeye çalıĢır. Hatta buharla çalıĢan fabrikanın Ģeytan icadı olduğunu söyler. Ancak kimse onu dinlemez. Buna sinirlenen ihtiyar kendini değirmene kapatır. Torunu Vivette‟i bile yanına istemez. Kız, baĢka bir çiftlikte çalıĢmak zorunda kalır. Oysa adam torununu çok sevmektedir. Herkes Cornille Usta‟ya torununu baĢkalarının yanında çalıĢmaya mecbur bıraktığı için kızmaktadır. Köylüler ilginç bir Ģeyi fark ederler. Epeydir köyden kimse kendisine buğday götürmemesine rağmen Cornille Usta‟nın değirmeni hep dönmektedir. AkĢamları Cornille Usta‟yı, un çuvalları yüklü eĢekle yolda görenler vardır. Bu kadar iĢi nereden bulduğu sorulunca: “Aman susss!..ihracat için çalışıyorum…” (Daudet, 2009: 10) cevabını verir. Günün birinde torunu Vivette, hikâyeyi anlatan adamın oğluna âĢık olur. Bunu fark eden adam durumu Cornille Usta‟ya anlatmak için değirmene gider. Fakat Cornille Usta onu içeri almaz ve içeriden bağırarak adamı kovar. Buna çok sinirlenen adam geri dönüp durumu Vivette‟e ve oğluna anlatır. Buna inanmak istemeyen gençler büyükbabayla görüĢmek için değirmene giderler. Ġhtiyar değirmende yoktur; fakat merdiveni dıĢarıda unutmuĢtur. Gençler pencereden girip içeriye bakarlar. Değirmende un yapıldığına dair iz yoktur. Hatta her yer örümcek ağıdır. Alttaki odada da sefalet vardır. Birkaç parça paçavra, kötü bir yatak, birkaç parça ekmek… KöĢede de alçı ve kireç dolu üç dört çuval vardır. Cornille Usta‟nın sırrı böylece çözülmüĢ olur. Değirmenin onurunu kurtarmak isteyen ihtiyar değirmeni boĢa döndürmekte, eĢeğin sırtında da alçı ve kireç taĢımaktadır. Çocuklar gördüklerini ağlaya ağlaya anlatırlar. Hemen komĢulara haber verilir, durum anlatılır, evde ne varsa yüklenilip Cornille Usta‟nın değirmenine götürülür. Cornille Usta sırrı ortaya çıktığı için değirmenin onurunun mahvolduğunu düĢünmektedir. Sonra herkesin elindekilerle kendisine geldiğini görünce çok sevinir. Köylüler, Cornille Usta ölene kadar onu iĢsiz bırakmazlar. O ölünce değirmen ebediyen durur. 115 Mösyö Seguin‟in Keçisi adlı kısımda arkadaĢı Gringoire‟ye bir mektup yazmıĢtır. Mektupta, Ģair olan arkadaĢına bir gazetenin fıkra yazarlığı teklifini kabul etmediği için kızmaktadır. ArkadaĢı keyfine göre, serbest yaĢamak istemektedir. Bunun üzerine Ģair, arkadaĢına Mösyö Seguin‟in keçisinin hikâyesini anlatır. Mösyö Seguin‟in keçileri sürekli iplerini koparıp dağa kaçmaktadırlar. Dağda da akĢam olunca kurtlara yem olmaktadırlar. Adam bir türlü bunun önüne geçemez ve birçok keçisini böyle kaybeder. En sonun yavru keçi almaya karar verir. Ġsmi Blanquette olan bu keçi uzun bir müddet Mösyö Seguin‟in çayırında otlar. Adam çok mutludur bu durumdan. Fakat keçi bir süre sonra sıkılır ve dağa gitmek ister. Kendisini bırakması için adama rica eder. Mösyö Seguin onun da kurtlara yem olacağını söyler. Keçi aldırıĢ etmez. Kurtlarla dövüĢebileceğini iddia eder. Mösyö Seguin keçiye izin vermez ve onu karanlık bir ahıra kapatır; ancak pencereyi açık unutur. Keçi hemen dağa doğru kaçar. Orada dağ keçileriyle tanıĢır, bu keçiler Blanquette‟e çok ilgi gösterirler. Gün boyu eğlenen keçi halinden çok memnundur. Fakat karanlık bastırmaya baĢlayınca korkular da gün yüzüne çıkar. Kurt ulumalarını duyar. Mösyö Seguin dönmesi için son bir kez boru çalar keçiye. Adamın yanındayken iplerle bağlı olduğu aklına gelen keçi dönmek istemez. Gece olunca bir kurt gelir. Keçi onunla gün ağarana kadar dövüĢür. En sonunda pes eder ve kurt tarafından yenilir. Böylece arkadaĢı Gringoire‟a ders vermek ister Ģair. Bu durumdan da “Gereğinden fazla özgürlük isteği insanların baĢına iĢ açar” fikri ileti olarak çıkarılabilir. Yıldızlar baĢlığı altında Provence‟lı bir çobanın hikâyesi anlatılır. Dağlarda tek baĢına yaĢayan çoban, sürülerini otlattığı çiftliğin güzel kızı Matmazel Stephanette‟e âĢıktır. Dağlardan geçen çok insan olmadığı için köyden, Ģehirden habersizdir. On beĢ günde bir kendisine yemek getirilmektedir. Erzakları, çiftliğin yanaĢması ya da Norade Teyze isimli ihtiyar bir kadın getirmektedir. Fakat günlerden bir gün erzakları Matmazel getirir. Çoban buna hem çok ĢaĢırır hem de çok sevinir. Kız, çobanın kulübesini gezer, her gördüğünü sorar. Çobanın kendisini görünce heyecanlandığını anlar ve fettanlığıyla onu daha da heyecanlandırmaya çalıĢır. Sonra da erzakları bırakır ve katıra binip gider. Çoban, onu görmenin mutluluğunu yaĢarken yeniden Matmazelin sesini duyar. Irmak sel suyundan kabarmıĢtır, Matmazel de geçememiĢtir. Hatta geçmeye çalıĢırken 116 boğulma tehlikesi atlatmıĢtır. Matmazel, evdekiler merak edeceği için çok üzgündür. Fakat geceyi çobanın yanında geçirmek zorundadır. Çoban ona yatacağı yeri hazırlar, kendisi de dıĢarıda ateĢin baĢında oturur. Fakat Matmazel uyuyamaz ve çobanla birlikte ateĢin baĢında oturur. Çoban ona yıldızların hikâyelerini anlatır. Matmazelin baĢı çobanın omzuna düĢer ve kız uyuyakalır. Çoban yıldızların en ince ve en parlak olanının yolunu ĢaĢırarak uyumak için omzuna gelip konduğunu hayal eder. Arles‟li Kız isimli bölümde Ģair, değirmenden aĢağı inerken kapılarının hep kapalı olduğu, köpeklerin havlamadığı, sessizliğin hakim olduğu bir ev görür. Bir gün bu kapının aralık olduğunu ve içerde de yaĢlı bir adamın üzgün bir Ģekilde oturduğunu fark eder. YanaĢmalardan biri Ģaire ailenin öyküsünü anlatmaya baĢlar. Evin genç ve yakıĢıklı oğlu Jan bir kadına âĢık olur. Aile kızı hoĢ görmese de Jan istediği için kabul ederler. Evlenmeleri için her Ģey hazırdır. Bir pazar akĢamı, gelin masada olmasa da, herkes yemekte bu evliliği kutlamaktadır. Sonra bir adam gelir ve Jan‟ın babası Esteve Ağa ile görüĢmek ister. Adam, Jan‟ın evleneceği kızın eski sevgilisidir. Kadının yazdığı mektupları getirmiĢtir. Aralarında geçenlerden sonra kadının baĢkasına yar olamayacağını söyler. Babası durumu Jan‟a anlatır. Çocuk evlilikten vazgeçer. Fakat dünyadan da kopar. Kızı baĢkasının kolunda görmesine rağmen daha çok sevmektedir. Kimseyle konuĢmaz, kendini çalıĢmaya verir. Bu halini gören annesi hala istiyorsa kızı alabileceklerini söyler. Jan bunu da kabul etmez. O günden sonra ailesi üzülmesin diye neĢeli davranmaya çalıĢır. Eski günlerdeki gibi Ģenliklere katılır. Annesi bu durumundan Ģüphelenmektedir. Bir gece Ģenlikten sonra annesi Jan‟ın koĢarak odasından çıktığını duyar. PeĢinden gider ama yetiĢemez, delikanlı ambara kilitler kendini. Sonra da avlunun taĢlarına „küt‟ diye bir Ģeyin düĢtüğü duyulur. Babası o günden sonra Jan‟ın kıyafetlerini üzerinden çıkarmaz. Papanın Katırı isimli bölümde ise Ģair bir atasözünün nasıl ortaya çıktığını öğrenmeye çalıĢır. Yörenin insanları kin güden bir adamdan bahsederken, “Aman, bu heriften kendinizi sakının! Çiftesini tam yedi yıl sonra atan papanın katırı gibidir” derler. ġair herkese sormasına rağmen bu atasözünün nereden geldiğini bulamaz. En sonunda kütüphanede araĢtırmaya baĢlar. Eski zamanlarda Avigon adlı Ģehirde yaĢayan insanlar çok mutludurlar. ġehirde hiç suç iĢlenmez, çok iyi idare edilir, herkes çok 117 neĢelidir. Bu Ģehirde yaĢayan Boniface isimli bir papazı bütün halk çok sevmektedir. Papazın çok sevdiği bir bağı bir de katırı vardır. Katırını her akĢam baharatlı Ģarapla beslemektedir. Hayvan da çok asildir. Herkes bu katıra saygı duymaktadır. Çünkü katıra iyi davranan herkesi ödüllendirir papaz. Bir gün Tistet Vedene isminde bir çocuk ortaya çıkar. Bu çocuğu, çalıĢmadığı ve çalıĢanları baĢtan çıkardığı için babası yanından kovmuĢtur. Çocuk aylarca Avigon sokaklarında boĢ boĢ gezer. Özellikle de Papalık Sarayı çevresinde gezmektedir. Bir gün katırıyla gezintiye çıkan papazın önüne çıkıverir. Katırı övmeye ve sevmeye baĢlar. Papaz buna çok sevinir ve onu yanına aldırır. Papazın hizmetine girer girmez oyununa devam eder. Herkesin önünde katıra çok iyi davranır. AkĢam Ģarabını Vedene‟in götürmesine karar verir papaz. Fakat katır bu iĢten iĢ hoĢlanmaz; çünkü çocuk Ģarabı alır ve arkadaĢlarıyla birlikte katırın gözünün önünde içer. Sonra da katıra eziyet ederler. Papalık katırı olduğu için hayvan çifte atmak istemez. Bir gün katırı alan Vedene onu çan kulesine çıkarır. Hayvan çok korkar. Hemen aĢağı inen çocuk ağlanmaya baĢlar. Bütün Ģehir katırı çan kulesinde görür. Papaz bu duruma çok üzülmüĢtür. Çocuğun yaptığına çok sinirlenen katır Vedene‟e çifte atmaya karar verir. Fakat Vedene o gün, katırın çan kulesinden inmesine yardımcı olduğu için Papaz tarafından ödüllendirilmiĢ ve Napoli‟ye eğitime gönderilmiĢtir. Katır bu duruma çok üzülür; fakat çifte atacağı günü sabırsızlıkla bekler. Yedi yıl sonra Tistet Vedene geri döner. Dönmesinin sebebi de papazın hardalcıbaĢının öldüğünü öğrenmesidir. Onun iĢini almak için gelir. Papaz da iyi biri olduğunu düĢündüğü için bu görevi ona verir. Tistet Vedene‟e hardalcıbaĢı kıyafetlerinin verilmesi için tören yapılır. Törene gelen Vedene, herkesi selamladıktan sonra papaza sevimli gözükmek için katırın yanına gider. Katır yedi yıllık intikamını almak için Vedene‟e dumanının karĢı Ģehirden göründüğü güçlü bir çifte savurur. Vedene gözden kaybolur… Bu hikâyenin ana iletisi “Kötülük yapanın cezası geç de olsa kendisini bulur” ifadeleriyle karĢılık bulabilir. Vedene‟in cezasını yedi yıl sonra çekmiĢ olması buna örnektir. Sanguinaires Deniz Feneri bölümünde değirmene gelmeden önce kafa dinlemek için gittiği bir adayı anlatır Ģair. Burada bir deniz feneri vardır. Hayallere dalmak için tam aradığı yerdir. Fenerde çalıĢan üç tane bekçi vardır. AkĢam yemeklerini onlarla 118 birlikte yer ve onların bekçilik hikâyelerini dinler. Bu bölümde deniz fenerinin ve adanın tasvirlerine yer verilmiĢtir. Kitaptaki bir sonraki bölümün ismi Semilante‟in Can Çekişmesi‟dir. Yedi sekiz deniz gümrüğü kolcusuyla birlikte Sardenya Denizi‟nde dolaĢan Ģair, denizcilerden dinlediği bir hikâyeyi aktarır. Kırım‟a asker götüren Semilante isimli gemi Lavezzi Adalarında hızla kıyıya çarpar ve içindeki altı yüz kiĢi ölür. ġair, bu kazanın nasıl olmuĢ olabileceğini sorar kaptana. Dümenin kırıldığını tahmin etmektedir kaptan. Kazanın sesini duyan adanın çobanı gördüklerini anlatır. Adam, kıyıda altı yüz ceset gördükten sonra aklını yitirmiĢtir. Kaptan daha da acı bir olay anlatır. Semilante kaza yapmadan bir hafta önce baĢka bir gemi kaza yapar aynı yerde. Oradan yirmi kiĢi kurtulmuĢtur. Bu kiĢileri evinde ağırlayanlardan biri de kaptandır. Daha sonra o yirmi kiĢi Semilante ile yine Kırım‟a gönderilirler ve ölürler. Bu hikâyeden çok etkilenen Ģair, anlatılanları kafasında canlandırır ve her Ģeyi hayalinde yaĢar. “Gümrük Kolcuları” bölümünde ise bu mesleği yapan kiĢilerin ve ailelerinin sıkıntılarına dikkat çekmektedir Ģair. Çok az bir maaĢla çalıĢan deniz kolcularının karada onları bekleyen eĢleri, çocukları vardır. Onların hali de gemideki kolcular kadar periĢandır. Fakat kolcuların hiçbiri Ģikayet etmezler durumlarından. Hayatlarının zorluğunu kabullenmiĢlerdir artık. Hepsi de halinden memnun görünmektedirler. Gümrük kolcularıyla yolculuk eden Ģair, içlerinden biri hastalanınca durumlarının ne kadar vahim olduğunu bir kere daha görür. AteĢ olmadığı için hasta sırılsıklam bir biçimde titremektedir. Her istenilen zamanda da kıyıya çıkılamamaktadır. En sonunda kötü bir limana girip bekçinin kulübesinde uzak bir yerden gelecek olan doktor beklenmeye baĢlar. Kitabın bu kısmı kolculardan birinin Ģu sözüyle biter: “ – Ah efendim, bazen şu zanaatta çok sıkıntı çektiğimiz olur!” (Daudet, 2009: 62). “Her iĢin kendine göre zorlukları vardır. Ġnsanların bu zorluklara katlanması gerekmektedir” iletisi bu kısımdan çıkarılabilir. Cucugnan Papazı isimli bölümde Ģair, Provencelı Ģairlerden duyduğu bir hikâyeyi anlatmaktadır. Cucugnan isimli bir yerin papazı Ģehrinin insanlarını kiliseye toplayamamaktadır. Kimse dua için ya da günah çıkarmak için kiliseye gitmemektedir. Papaz, Tanrı‟ya “Bunları hak yoluna sokmadan canımı alma” diye dualar etmektedir. Tanrı, papazın duasını kabul eder. Bir pazar günü, papaz kürsüye çıkar ve geçen gece 119 cennetin kapısına gittiğini söyler. Cennetin defterini tutan meleğe cennette Cucugnanlı olup olmadığını sormuĢtur. Melek defterde hiç Cucugnanlı bulamaz. Bunun üzerine papaz kahrolur. Araf‟ta olabileceklerini söyler melek. Papaz bu sefer de Araf‟ın yolunu tutar. Araf‟ın defterini tutan meleğe Cucugnanlı olup olmadığını sorar. Cucugnanlılar Araf‟ta da yoktur. Papaz bunu duyunca çok üzülür. Geriye sadece cehennem kalmıĢtır. Papaz cehenneme gidip gözleriyle görmek ister Cucugnanlılar‟ı. Cehennemin kapısına gittiğinde bir ifrite halkının orada olup olmadığını sorar. Ġfrit bütün Cucugnanlılar‟ın içeride olduğu söyleyip, onlara neler yaptıklarını teker teker gösterir. Papaz, Cucugnan halkına içeride gördüğü kiĢileri anlatır. Cucugnanlılar‟ın, kimi annesinin, kimi babasının, kimi kız kardeĢinin cehennemde olduğunu öğrenince korkudan benizleri uçmuĢtur. Papaz, herkese günah çıkarmak için bir gün ayırır. Pazartesi gençler, salı çocuklar, çarĢamba kadınlar, perĢembe erkekler… Herkesin günahlarının temizleneceğini söyler. Gerçekten de herkesin kirlileri temizlenir. O pazardan sonra, Cucugnan‟ın erdemleri on fersahlık mesafeden duyulur. Bu bölümden, “Geç olmadan günahlar için af dilenmelidir” ifadesi ileti olarak çıkarılabilir. İhtiyarlar isimli bölümde Ģair, Paris‟teki Maurice isimli bir arkadaĢından gelen bir rica mektubu üzerine arkadaĢının büyükannesi ve büyükbabasını ziyarete gider. Ġhtiyarların bütün hayatı torunlarıdır; fakat Maurice iĢlerinden dolayı on senedir onların yanına gidememektedir. ġair, çok istekli gitmez bu ziyarete. ArkadaĢının tarifiyle hemen bulur evi. Ġki ihtiyara torunlarının arkadaĢı olduğunu söylediğinde ikisi de çok sevinirler. Hemen Ģairden torunlarını anlatmasını isterler. ġair de onları mutlu etmek için saatlerce arkadaĢını anlatır. Sonra da Ģaire ikramda bulunmaya baĢlarlar. En sonunda akĢam olur ve Ģair eve döner. Ġhtiyar adam onu köyün meydanına kadar geçirir. ġair, istemeden geldiği bu yerde güzel vakit geçirmiĢtir. Ġhtiyarlara gösterdiği ilgiden ve sabırdan dolayı Ģair, iki ihtiyarı çok mutlu etmiĢtir. “YaĢlılar, yakınlarından ilgi görmek isterler” fikri ileti olarak çıkarılabilir. Bir sonraki bölümün ismi Mensur Baladlar‟dır. Bu bölümde Ģair, yazdığı iki adet baladı dostlarına aktarmaktadır. Birincisinde, hasta olan küçük yaĢtaki bir veliahdın 120 ölüme karĢı direnmesi anlatılmaktadır. Veliaht, ölümü kendisinden uzaklaĢtırmak için askerler dizer etrafına. Rahip, küçük veliahda ölüme karĢı gelemeyeceğini anlatmaya çalıĢır. Veliaht inatla kabullenmez. Yerine baĢkasının ölmesini ister. Rahip anlattıkça küçük veliaht sinirlenir ve veliaht olmanın boĢ Ģey olduğunu söyler. Bu bölümün iletisi “Ölüm karĢısında Ģanın, Ģöhretin, unvanın önemi yoktur” Ģeklinde ifade edilebilir. Ġkinci balad ise, halkına konuĢma yapacak olan bir kaymakamın öyküsüdür. Kaymakam konuĢma yapacağı Ģehre doğru arabayla ilerlerken bir yandan da konuĢmasına çalıĢmaktadır; fakat konuĢmanın sadece “Sayın ahali” kısmını söyleyebilmekte, gerisini getirememektedir. O sırada bir ormanın yanından geçerken ağaçların kendisini davet ettiğini hisseder ve arabadan inip ormana girer. Yine “Sayın ahali” diye baĢlar; fakat bu sefer de ormandaki canlılar izin vermez konuĢmasını sürdürmesine. Bir ağaçkakan kaymakamla dalga geçer. Bir menekĢe nasıl mis gibi koktuklarını duymasını ister. Bütün orman halkı kaymakamın konuĢma yapmasını adeta engeller. En sonunda kaymakam yakasını paçasını dağıtıp oturur ve ağzında bir menekĢe ile Ģiir yazmaya baĢlar. Bu bölümün iletisi, “Ġnsanlar, makam uğruna sevmedikleri iĢleri yaparlarsa mutsuz olurlar” Ģeklinde ifade edilebilir. Bixiou‟nun Cüzdanı isimli bölümde Ģair, Paris‟i bırakıp gitmeden birkaç gün önce yaĢadığı bir olayı anlatır. Sabah kahvaltıdayken üstü baĢı lime lime, toz toprak içinde bir ihtiyar gelir. ġair, eskiden karikatürleriyle, taĢlamalarıyla tanınan bu adamı sırıtıĢından tanımıĢtır. Adam kör olduğunu söylediğinde Ģair önce inanmaz. Ama sonra adamın gözlerine yakından bakınca gerçekten kör olduğunu anlar ve inanmadığı için üzülür. Ġhtiyar adam itibarını, mesleğini nasıl kaybettiğini, hayatının nasıl değiĢtiğini anlatır tek tek. Bu bölümün iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Ġnsan, ne oldum dememeli; ne olacağım demelidir”. Kör adam, eski yaĢamında hep gülen, ziyafetlerde gezen biridir. Ancak, adamın kızı bu sırada pek çok hastalık geçirmiĢ, adam bunların çilesini çekmiĢtir. Dolayısıyla yan ileti olarak, “DıĢarıdan çok mutlu görünen insanların da kendi içlerinde sıkıntıları olabilir” ifadeleri çıkarılabilir. Altın Beyinli Adam isimli bölümde, Ģair yine bir hikâye anlatmaktadır. Altın bir beyinle doğan bir adamın öyküsüdür bu. Çocuğun beyninin altından oluĢu, çocukken 121 ailesi tarafından fark edilmiĢtir. Büyüdüğünde ailesi emeklerinin karĢılığında biraz altın ister. Adam seve seve verir. Sonra da kendisi kullanmaya baĢlar altınlarını. YavaĢ yavaĢ tükenmeye baĢlar beyni. Adam yaptığı hatayı anlar ve beynini kullanmamaya çalıĢır. Fakat durumunu bilen bir arkadaĢı bir gece gelip beyninden bir parça alıverir. Bundan bir süre sonra da altın beyinli adam âĢık olur. Kadın süse, alıĢ veriĢ yapmaya, gezmeye çok düĢkündür. Adam karısına „hayır‟ diyemez, ne isterse alır. Derken kadın bir gün aniden ölüverir. Adamın da hazinesi suyunu çekmek üzeredir. Karısına büyük bir cenaze töreni düzenler. Kalan bir zerre altınla da, karısının öldüğünü unutarak, bir çift zenne ayakkabısı almak ister. Dükkân sahibi müthiĢ bir çığlık duyar. Bir elinde zenne ayakkabıları, kanlar içindeki diğer elinde bir zerre altın tutan bir adam tezgahta durmaktadır. ġair, hikâyenin sonunda Ģunları yazmıĢtır: “(…) Bu dünyada beyinlerini harcayarak yaşamaya mahkûm öyle zavallılar vardır ki, en küçük ihtiyaçlarını bile, özlerinin ve iliklerinin o saf altınıyla öderler. Bu, onların günlük acısıdır. Sonra bir gün, acı çekmekten de bıkıp usanınca…” (Daudet, 2009: 95). ġairin anlattığı bu hikâyeden çıkan ileti Ģu Ģekilde ifade edilebilir: “Beyin, insan için bir hazinedir. Ġnsanlar bu hazineyi nasıl kullanacaklarını iyi hesaplamalıdır”. Kitaptaki bir sonraki bölümün ismi Şair Mistral‟dir. ġairin, „Mistral‟ isimli bir Ģair arkadaĢı vardır. Yağmurlu bir pazar günü, onu ziyaret etmeye gittiğinde Mistral için düzenlenen bir Ģenlik olduğunu görür. ġair de herkes gibi bu Ģenliğe katılır ve eğlenir. Evine gelen konuklar Ģairden “Calendal” isimli yeni manzumesinden birkaç satır okumalarını isterler. Mistral de onları kıramaz ve birkaç satırını okur. Manzume bir Provence hikâyesinden bahsetmektedir. ġair, bu manzumeden çok etkilenir ve Ģöyle der: “(…) İşte Calendal‟in macerası… Ama mesele, Calendal‟de değil; şiirde, her şeyden önce, tarihiyle, efsaneleriyle, manzaralarıyla Provence, bütün o sahil Provence‟ı, dağ Provence‟ı ve ölmeden önce büyük şairine kavuşan saf ve özgür bir millet var… Artık siz istediğiniz kadar demiryolları yapın, telgraf direkleri dikin, Provence dilini okullardan kapı dışarı edin! Provence, Mireille‟de ve Calendal‟de sonsuza kadar yaşayacaktır…” (Daudet, 2009: 101). ġairin söylediklerinden yola çıkarak hikâyenin iletisi Ģu ifadelerle verilebilir: “Bir milletin üreten Ģairleri oldukça, o milletin dilini ve kültürünü kimse unutturamaz”. 122 İlahisiz Üç Ayin, Noel Hikâyesi isimli bölümde yılbaĢı gecesi yapılan bir ayin anlatılır. Papaz DomBalaguere Noel Gecesi yapacağı ayin için hazırlanırken yanına yardımcısı Garrigou gelir. Ayin sonrası için hazırlanan sofradaki yemeklerin güzelliğini anlatmaya baĢlar. Çok güzel bir sofra kurulmuĢtur. Papazın okuyacağı üç duadan sonra hep beraber bu sofraya oturacaklardır. Papaz hızlıca duaya baĢlar. Fakat aklı sofradaki yemeklerde kalmıĢtır. Duaların Latincelerini karıĢtırmaya baĢlar. Güç bela ilk duayı bitirir. Garrigou dualar arasında tokmağı çalmaktadır. Tokmağın sesi papaza sürekli çabuk olmasını söylemektedir adeta. Ġkinci duayı da hızlıca bitirir papaz. Sıra gelir üçüncü duaya. Papaz, duaların bazı yerlerini atlamaya, okuduğu yerleri de kimsenin anlamayacağı Ģekilde hızlı okumaya baĢlar. Bütün kilise ĢaĢkınlık içindedir. Fakat kilisedekilerin de aklı sofrada olduğu için kimse bu durumdan Ģikâyetçi değildir. Papaz, zorlukla üçüncü duayı da bitirir ve sevinçle sofraya oturur. Papaz o gece o kadar çok yemiĢ ve içmiĢtir ki sabahı göremez. Tanrı‟nın yanına gittiğinde Tanrı ondan bir gece duası çalmanın karĢılığında üç yüz dua ister. Bu üç yüz duayı kilisedekilerle birlikte yapacaktır. O günden sonra köylüler Noel gecelerinde, yıkık dökük olan Trinquelage Kilisesi‟nde ıĢıkların yandığını ve hayaletlerin içeride Papaz eĢliğinde dua ettiklerini görürler. Hikâyeden çıkan ileti, “Dünyadaki güzelliklerin peĢine düĢüp açgözlülük edenler, öldükten sonraki yaĢamlarını tehlikeye atarlar” ifadeleriyle belirtilebilir. Portakallar, Fantezi baĢlıklı bölümde Ģair, Parislilerin portakalı kağıda sarılmıĢ bir Ģekerleme sanmasından, gerçek portakal bahçelerinin güzelliğinden bahsetmektedir. Zamanında gittiği bir portakal bahçesinde geçirdiği güzel zamanları anlatmaktadır. Portakal bahçelerinin ve oradaki insanların tasvirlerini yapmaktadır. Çifte Hanlar isimli bölümde Ģair, yolculuk ettiği sırada karĢılıklı iki hanın olduğu bir yere varır. Hanlardan biri çok kalabalıktır. Ġçeriden neĢeli sesler gelmektedir. Diğeri ise sinek avlayan köhne bir handır. ġair diğerinin neden bu kadar kötü göründüğün merak eder ve içeri girer. Hancı çirkin ve adeta çökmüĢ bir kadındır. ġair içeri girdiğinde camın kenarında ağlamaktadır. ġair bir Ģeyler içmek istediğini söylediğinde kadın ilk önce ciddiye almaz. Sonra Ģairin ciddi olduğunu görünce 123 heyecanla bir Ģeyler hazırlamaya baĢlar. Çeyrek saat sonra Ģairin önüne bayat bir ekmek ile Ģarap getirir. ġair, hanın neden bu kadar boĢ olduğunu sorar. Kadın, karĢıdaki han açılmadan önce iĢlerinin çok güzel olduğunu anlatır. KomĢu han açıldıktan sonra insanlar diğer hanın daha eğlenceli olduğunu, kendi hanlarının çok kasvetli olduğunu söylemiĢlerdir. Kadının iki kızı vefat etmiĢtir. Onların ölümünden sonra sürekli ağlamaktadır. Oysa diğer hanı güzel ve neĢeli bir kadın iĢletmektedir. Üstelik handa güzel kızlar çalıĢtırmaktadır. Kadının kocası bile kızlarının ölümünden sonra sürekli ağlayan kadından sıkıldığı için karĢıdaki hana gitmektedir. Hanı iĢleten kadın, sesi çok güzel olduğu için adama Ģarkılar söyletmektedir. Zavallı kadın da karĢı handan kocasını dinlemektedir. ġair, baĢka bir kadına Ģarkılar söyleyen kocasını dinleyen kadına acıyan gözlerle bakar. Hikâyenin iletisi, “Dünyaya küsüp bir kenara çekilirseniz, çevrenizdekiler sizden uzaklaĢıp daha mutlu olacakları insanlara giderler” ifadeleriyle belirtilmiĢtir. Melyana‟da Seyahat Notları baĢlıklı bölümde Ģair, Cezayir‟in bir kasabasında gördüklerini anlatmaktadır. Kasabayı ve insanları uzun uzun tasvir eder. Sonra Seyyid Ömer isimli, o yörenin sayılan ve sevilen bir ileri geleninden bahseder. Adamın dükkânına girer ve bir olaya Ģahit olur. Yahudi bir adamla bir kabile reisi arasında bir arazi meselesi yüzünden anlaĢmazlık çıkar. Her iki taraf da davayı Seyyid Ömer‟in çözmesine karar verir. O gün duruĢma günüdür, Ģahitler çağırılmıĢtır. Fakat Yahudi birden cayar ve davanın Fransız mahkemesinde görülmesini ister. Yahudi hem Seyyid Ömer‟e çok güvendiklerini, hem de davayı sulh mahkemesine vermek istediğini belirtir. Bu duruma orada bulunanların hepsi pek içerlerler. Seyyid Ömer ise sadece gülümseyerek dinler. Derken içeri Ģahitlerden biri olan Ġspanyol göçmen girer. Yahudi‟ye ağza alınmayacak küfürler savurur. Yahudi kaçarcasına dükkândan çıkar. Ġspanyol da peĢinden çıkıp adamın suratına iki sille vurur. Yahudi hemen yaygarayı koparır. Orada duran Araplara, Zencilere, Maltızlara, Mahonlulara bu duruma Ģahitlik edip etmeyeceklerini sorar. Hiçbiri olayı görmemiĢlerdir sözde. O sırada oradan geçen iki Yahudi Ģahit olacaklarını söylerler. Yahudi mahallesinde herkes adamın arkasındadır. Hemen dava vekiline giderler. Yahudi‟nin derdi tazminat almaktır. 124 Bu hikâyede Yahudiler ile ilgili olumsuz olarak belirlenebilecek ifadeler vardır: “ortada her çeşit insan var: Maltızlar, Mahonlular, Zenciler, Araplar. Ama hepsi de Yahudilere kin beslemekte birlik, bir Yahudi‟ye böyle kötü davranıldığını görmekten memnun…” (Daudet, 2009: 128). Kimse Yahudi‟nin lehine Ģahitlik etmeyi kabul etmez. Herkes bu durumdan keyiflenir: “Bir Yahudi‟nin dayak yediğini görmek pek keyifli şey!” (Daudet, 2009: 129). Irkçı bir tavır içeren, Yahudilere düĢmanlık barındıran bu cümleler yanlıĢ iletiler aktarmaktadır çocuklara. Bu satırları okuyan çocuğun zihninde “Yahudiler kötüdür” fikrini uyandırabilir. Oysa küçük yaĢtaki çocukların akıllarına böyle fikirler yerleĢtirmek doğru değildir. ġair, Çekirgeler baĢlıklı bölümde ise Cezayir‟de bir çiftlikte kalırken Ģahit olduğu çekirge istilasını anlatır. Çekirgeler bütün tarlalara, evlere girerler. Ġnsanlar bir gün boyunca büyük çabalarla onları yok etmeye çalıĢırlar. ġair bu bölümde, tanık olduğu bu ĢaĢırtıcı olayı uzun bir Ģekilde tasvir etmektedir. Muhterem Pere Gaucher‟nin İksiri baĢlıklı bölümde, Graveson papazı Ģaire bir likör ikram eder. ġair bu likörü çok beğenir. Bunun üzerine papaz likörün hikâyesini anlatmaya baĢlar. Yirmi yıl öncesine gider papaz ve o zamanlar akkeĢiĢlerin çok fakir olduğunu söyler. Manastırın duvarları dökük, camları ve kapıları kırıktır. AkkeĢiĢler para kazanmanın yollarını aramaktadırlar. Bir gün inek çobanı olan Frere Gaucher keĢiĢlere bir teklifte bulunur. Kendisini yetiĢtiren kadının dağlardan otları toplayarak yaptığı bir iksir vardır. Çoban, bu iksiri yapıp satmalarını teklif eder. KeĢiĢler bu fikre çok sevinirler ve çobanın tamamıyla iksir yapımıyla uğraĢmasını sağlarlar. Çoban çok fazla uğraĢtıktan sonra iksiri yapmayı baĢarır. Ġksir halk arasında çok rağbet görür. Manastır, iksirden kazanılan paralar sayesinde zengin olur. Çoban Frere Gaucher ise artık Aziz Rahip Gaucher olmuĢtur. Kendisine herkesten uzakta bir kilise verilir. Bu kilisede iksirini yapmaktadır. AkĢam ayinine inerken herkesten saygı görmektedir. Adam bu durumdan gururlanır ve bunların kendisi sayesinde olduğunu düĢünür. Fakat çok geçmeden bu gururunun cezasını çeker. Bir gün kiliseye sarhoĢ halde gelir. Bunu gören herkes ona cin çarptığını sanır. Ertesi gün kendine geldiğinde gidip baĢkeĢiĢten af diler. Ġksirin tadına bakınca sarhoĢ olduğunu söyler. Artık iksiri tatmayacağını, tadının eskisi kadar güzel olmasa da olacağını söyler Gaucher. Ama baĢkeĢiĢ müĢterileri 125 kaçırmayı göze alamaz. Ne kadar gerekliyse o kadar içmesini söyler. Aynı zamanda adamı akĢam duasında kiliseye gelmekten muaf tutar. Adam kendine hâkim olmaya çalıĢsa da dayanamaz ve her gece sarhoĢ olur. Gaucher‟in kilisesi bir ticarethaneye döner. Manastır, iksirden çok iyi para kazanmaktadır. Gaucher en sonunda isyan eder ve ineklerini istediğini, artık iksir yapmak istemediğini belirtir. Herkes iksirden gelen parayı kaybetmekten korkar. Fakat Gaucher cehenneme gideceğinden korkmaktadır. BaĢkeĢiĢ buna hemen bir çözüm bulur. Gaucher akĢamları içmeye baĢladığında, keĢiĢler kilisede onun bağıĢlanması için dua edeceklerdir. Gaucher‟in içi rahatlar. O günden sonra Gaucher akĢamları sarhoĢ olurken, keĢiĢler onun için kilisede dua ederler. “Ġnsanlar, para kazanmak uğruna her Ģeyi feda etmemelidirler” fikri bu hikâyenin iletisi olarak çıkarılabilir. Kitabın Camargue‟da ismini taĢıyan bölümünde, Ģairin Camargue‟ya giderken yolda gördükleri, av için yerleĢtikleri kulübe ve çevresindeki insanlar, avlanırken yaĢadıkları ve Vaccares Ģehri tasvir edilmektedir. Kitabın Kışla Hasreti isimli son bölümünde, Ģair bir trampet sesiyle uyanır. Uzun bir arayıĢtan sonra ormanda Pistolet isimli gencin trampet çaldığını görür. Bu genç, askerden izinli olarak gelmiĢtir. Fakat canı sıkıldığı için kasabanın trampetini alıp korularda, ormanlarda trampet çalmaktadır. ġair, kendisini bu gence benzetir. Paris de Ģairin kıĢlasıdır. ġehirdeyken dağların, çiçeklerin mis kokusunu hayal eder. Fakat dağdayken Paris‟in hayalini kurar. ġair, ne kadar Ģikayet etse de, Paris‟e ne kadar bağlı olduğunu anlar. Bu çalıĢmada, Değirmenimden Mektuplar isimli kitaptan 15 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden sadece bir tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.22. Ezop Masalları Dünyaca ünlü Ezop Masalları da 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdendir. Kitapta 62 adet masal bulunmaktadır. Yayınevi, masalların sonuna koyu karakterlerle masalın iletisini açık bir Ģekilde yazmıĢtır. 126 Ġlk masalın ismi Tilki ile Keçi‟dir. Tilki bir kuyuya düĢer ve ne kadar uğraĢsa da bu kuyudan çıkamaz. Oradan geçen bir keçi su içmek için kuyuya bakar ve tilkiyi görür. Orada ne yaptığını ve suyun tadının nasıl olduğunu sorar. Tilkinin hemen gözleri parlar. Suyun buz gibi, tadına doyulmaz olduğunu, aĢağıya inerse kana kana içebileceğini söyler keçiye. Keçi de düĢünmeden atlar aĢağı. Sonra aklı baĢına gelir ve tilkiye kuyudan nasıl çıkacaklarını sorar. Tilki keçiden ön ayaklarını duvara yaslamasını ister. Önce kendisinin çıkacağını sonra da onu çıkaracağını söyler. Tilki keçinin sırtına basarak kuyudan çıkar. Oradan uzaklaĢırken keçi kendisini de kurtarmasını söyler. Tilki düĢünmeden davrandığı için böyle olduğunu söyler. Artık kuyuda düĢünecek bol bol vakti vardır ne de olsa. Masalın sonunda iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Düşünmeden hareket edersek, istemediğimiz durumlarla karşı karşıya kalabiliriz” (Ezop, 2008: 10). Horoz ile İnci masalında, karnı acıkan bir horoz etrafta yiyecek aramaktadır. Umudunu yitirmek üzereyken pırıl pırıl bir taĢ bulur. Ġnci olduğunu bilmez bu taĢın, ama değerli bir taĢ olduğunu anlar. Fakat tavuk tek bir mısır tanesini bile dünyanın tüm mücevherlerine değiĢmeyeceğini söyler. Ġleti Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Gereksinim duyduğumuz şey, bizim için en değerli olandır” (Ezop, 2008: 11). Domuz ile Çoban masalında, bir çoban tarafından kesilmeye götürülen bir domuz adamın elinden kaçar ve koyunların arasına gizlenmeye çalıĢır. Çoban hemen yakalar domuzu. Acı acı bağıran domuzu gören koyunlardan biri bağırmamasını, kendilerini sık sık götürdüklerini ama hiç korkmadıklarını söyler. Domuz ise kesilmeye gittiğini, koyunlar gibi yünlerini kırpmayacaklarını, ikisinin aynı Ģey olmadığını söyler. Masalın sonunda ileti Ģu Ģekilde verilir: “Başkalarını anlayabilmek için kendimizi onların yerine koymalıyız” (Ezop, 2008: 12). Tavşanlarla Kurbağalar masalında, tavĢanlar her Ģeyden korkmaktadırlar. Öyle bir zaman gelir ki kendi gölgelerinden bile korkar olurlar. Sonunda korkaklıklarından bıkıp usanırlar ve kendilerini göle atmaya karar verirler. Göle gittiklerinde, tavĢanları 127 gören kurbağaların korkup suya atladıklarını görürler. Kurbağaların kendilerinden daha korkak olduğunu, kendilerinin durumunun o kadar da kötü olmadığını söyleyip göle atlamaktan vazgeçerler. Masalın iletisi Ģu ifadelerle verilmiĢtir: “Durumumuzun çok kötü olduğunu düşünerek yaşama küsmek doğru değildir” (Ezop, 2008: 14). Çiftçi ile Köpekler isimli masalda çok sert bir kıĢ geçiren ve evden çıkamayan bir çiftçi ve ailesi koyunları sırasıyla kesip yerler. KıĢ Ģiddetini devam ettirir. Keçileri kesip yerler. Hava düzelmeyince çiftçi öküzlere göz diker. Bunu gören köpek, diğer köpek arkadaĢının yanına giderek kaçmaları gerektiğini söyler. Neden kaçmaları gerektiğini anlamayan arkadaĢına, ağır iĢleri üstlenen öküzlere acımayan çiftçinin zamanı geldiğinde kendilerini de rahatlıkla kesebileceğini anlatır. Masalın iletisi Ģöyledir: “Olacakları önceden görebilmek, bizi pek çok tehlikeden kurtarabilir” (Ezop, 2008: 15). Susamış Güvercin masalında çok susamıĢ bir güvercin vardır. Yana döne su aramakta olan güvercin bir damla bile su bulamaz. Derken bir tabelada su dolu bir bardak görür. Resim olduğunu anlamayarak tabelaya atılır. Gagasını Ģiddetle çarpar ve bayılır. Onu gören yırtıcı bir kuĢ da kaptığı gibi götürüverir. Masalın iletisi Ģu Ģekilde verilir: ”Tehlikelere karşı, en güç durumlarda bile dikkati elden bırakmamalıyız” (Ezop, 2008: 16). Kurbağalar ile Çocuklar masalında, bir grup çocuk göl kıyısına gidip kurbağaları taĢlarlar. TaĢ yağmuru altında kalan kurbağaların bir kısmı ölür, bir kısmı da yaralanır. En sonunda bir kurbağa cesaretini toplayıp çocuklara Ģöyle seslenir: “Hey! Şu aptal eğlencenize son verin artık! Sizin eğlenceniz bizim felaketimiz oluyor. Adalet mi bu?” (Ezop, 2008: 17). Masalın iletisi ise Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Kendi mutluluğumuz uğruna başkalarına zarar vermemeliyiz” (Ezop, 2008: 17). 128 Kurt ile Aslan isimli masalda, kurt ile aslan barıĢ ilan ederler. Birbirlerinin avlarına dokunmamaya söz verirler. Bir gün kurt bir koyun kapar ve inine götürür. Yolda aslan ansızın ortaya çıkar ve koyunu kapar. Kurt onun arkasından anlaĢmayı bozduğunu, utanması gerektiğini söyler. Aslan ise kurt ile çobanın aralarında dostluk ve güven kurduklarını, kendisinin hangi yüzle koyunu kaptığını sorar ve gider. Masalın iletisi kitapta Ģu ifadelerle yer almıĢtır: “Öyle ya da böyle, hırsızlık hırsızlıktır; hiçbir türü kabul edilemez” (Ezop, 2008: 18). Ayrıca masalın yan iletisi de “Kötülük eden kötülükle karĢılaĢır” Ģeklinde belirlenebilir. Çınar Ağacı ile Yolcu masalında, sıcak bir yaz günü aĢırı sıcaktan neredeyse bayılacak olan bir adam, dizlerindeki güç bitmek üzereyken bir çınar ağacı görür. Hemen kendini çınar ağacının gölgesine atar. Biraz serinleyip toparlanınca çınar ağacına bakar ve iĢe yaramaz çirkin bir ağaç olduğunu söyleyerek burun kıvırır. Çınar ağacı dile gelir ve biraz önce gölgesinden yararlanarak yaĢam bulduğunu, çok nankör olduğunu dile getirir. Masalın iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Yüreğin körlüğü, en büyük körlüktür” (Ezop, 2008: 19). Ayrıca “Yararını gördüğümüz canlılara karĢı nankörlük etmemeliyiz” ifadesi de yan ileti olarak çıkarılabilir. Yarasa ile Diğer Hayvanlar masalında, kuĢlar ile diğer hayvanlar arasında savaĢ çıkar. Yarasa kendisini iki gruba da yakıĢtıramaz. Bir köĢeye çekilip savaĢa seyirci kalır. SavaĢan taraflar birbirine üstünlük sağlayamadığı için o tarafsız kalır. Bir ara kuĢlar üstün gelmeye baĢlar. Yarasa hemen onların tarafına geçer. Sonra diğer hayvanlar üstün gelmeye baĢlar. Yarasa hemen saf değiĢtirir ve onların tarafına geçer. Tüm hayvanlar savaĢın yıkıcı ve kötü bir Ģey olduğuna karar verip barıĢırlar. Fakat ikili oynadığı için yarasayı aralarına almazlar. Bu nedenle yarasa hep kuytularda gezmektedir. Masalın iletisi Ģu ifadelerle belirtilmiĢtir: “İkiyüzlü olanlar, saygı göremediği gibi toplumdan da dışlanırlar” (Ezop, 2008: 20). 129 Tilki ile Üzümler isimli masalda, çok acıkan, açlıktan gözleri kararan bir tilki uzakta bir asma görür. Asma gören tilkiye can gelir, ağzı sulanır. Asmaya ulaĢabilmek için sıçramaya baĢlar. Ne kadar sıçrasa da eriĢemez asmaya. UlaĢamayacağını anlayınca da üzümlerin koruk olduğunu, tatlarının ekĢi olduğunu söyler ve burun kıvırır. Masalın iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Elde ettiklerimizi övüp edemediklerimizi kötülemek, doğru bir davranış değildir” (Ezop, 2008: 22). Bir sonraki masalın ismi Hırsız ile Köpek‟tir. Bir gece, hırsızın biri soygun yapmak için dolaĢmaktadır. Bir evi gözüne kestirir; fakat bahçede kocaman bir köpeğin olduğunu görür. Torbasından et parçaları çıkarıp köpeğe atmaya baĢlar. Köpek bunlara aldırmaz ve ilk görüĢte onun ne mal olduğunu anladığını, hemen çekip gitmesini söyler. Bu masalın iletisi, “Durduk yerde aşırı cömertlik yapan, iltifatlarda bulunan birini görünce durup bir düşünmek gerekir” Ģekline ifade edilmiĢtir (Ezop, 2008: 23). Geyik, At ve İnsan isimli masalda, çimenlikte keyif süren bir at vardır. NeĢe içinde dinlenirken bir geyik gelir ve çimenlikte zıplamaya baĢlar. Çimenleri çiğnediği için at sinirlenir; fakat zincirle bağlı olduğu için bir Ģey yapamaz. O anda bir insan görür ve geyiği cezalandırmasına yardım etmesini ister. Ġnsan da geyiği cezalandırdıktan sonra ağzına gem vurup sırtına binmesine izin verirse yapacağını söyler. At bu Ģartları kabul eder. Ġnsan, ata verdiği sözü yerine getirir. Sonra da atın ağzına gem vurup sırtına biner. O günden sonra atlar insanların kölesi olmuĢtur. Bu masalın iletisi de Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Basit istekler uğruna özgürlüğümüzden vazgeçmemeliyiz” (Ezop, 2008: 25). Aslanın Adaletsizliği masalında, ormanlar kralı aslan, kurt ve ayı ava çıkarlar. Hemen bir geyik görüp avlarlar. Aslan geyiği üç parçaya böler. Bu parçaların kendilerine verileceğini sanan ayı ile kurt sevinir. Aslan ilk parçanın kendi hakkı olduğunu, ikinci parçanın onlarla ava çıkıp onurlandırdığı için kendisinin olduğunu söyler. Üçüncü parçayı kurt ve ayı umutla bekler. Aslan o parçayı da önüne çekip cesareti olanın almasını söyler. 130 Kitapta bu masalın iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Yöneticiler adaletli davranmazsa, yönetilenlerden bağlılık beklenmesi boşunadır” (Ezop, 2008: 26). Tavşan ile Kaplumbağa masalında, bir tavĢan kaplumbağa ile yavaĢ olduğu için dalga geçer. Kendisinin hızlı oluĢuyla övünür. Bu sözler üzerine kaplumbağa tavĢana yarıĢ yapmayı teklif eder. TavĢan buna kahkahalarla güler ve kaplumbağanın önerisini kabul eder. YarıĢ baĢlar ve tavĢan ok gibi fırlayarak arayı açar. Bir süre koĢtuktan sonra nasıl olsa kaplumbağa yavaĢ gidiyor diye düĢünüp dinlenmeye karar verir. Bir gölgede uykuya dalar. Bu arada kaplumbağa durmaksızın yol alır ve hedefe varır. Nice zaman sonra uyanan tavĢan hedefe varır ve kaplumbağanın keyif içinde onu beklediğini görür. Bu masalın iletisi ise, “Var olan güç, doğru kullanılmazsa hiçbir işe yaramaz” Ģeklinde ifade edilmiĢtir (Ezop, 2008: 28). Köpek ile Gölgesi isimli masalda, çok acıkmıĢ bir köpek vardır. En sonunda açlığa dayanamaz ve bir kasaba girip bir parça et kapar. Hemen bir göl kıyısına koĢar. Tam eti yiyeceği sırada sudaki yansımasını görür ve ağzında et bulunan baĢka bir köpek olduğunu sanır. O eti elde edebilmek için düĢünmeden suya dalar. Ne yazık ki ağzındaki et de suyun dibini boylar. Masalın iletisi Ģu Ģekildedir: “Açgözlülük elimizdekinden olmamıza neden olur; tamahkâr olmamalıyız” (Ezop, 2008: 29). Bacaklar ve Boynuzlar isimli masalda, bir geyik suyun kenarında su içip kendini izlemektedir. Bacaklarının ince ve çelimsiz oluĢundan yakınmakta, boynuzlarının çatal çatal, heybetli oluĢuyla övünmektedir. Tam bu sırada bir aslan ortaya çıkar ve onu kovalar. Aslandan kaçan geyiğin, ağaçların arasından geçerken boynuzları dallara takılır ve bu yüzden aslana yakalanır. Beğenmediği bacaklarının kendisini kurtarmaya çalıĢtıklarını, beğendiği boynuzlarının ise felaketine neden olduğunu düĢünüp, yanıldığını anlar. Masalın iletisi Ģöyledir: “Neyin yararlı, neyin yararsız olduğunu ayırt edebildiğimizde gerçek mutluluğu yakalayabiliriz” (Ezop, 2008: 31). Bir baĢka Ģekliyle 131 Ģu Ģekilde ifade edilebilir: “Beğenmediğimiz Ģeylerden yarar, beğendiklerimizden zarar görebiliriz”. Çoban ile Keçiler isimli masalda, dağda fırtınaya yakalanan bir çoban ve sürüsünden bahsedilmektedir. Çoban, sürüsünü dağdaki mağaralardan birine sokar. Mağaranın içinde yabani bir sürüyle karĢılaĢır. Mağaradaki keçi sayısı daha fazladır. Kendi sürüsünü dıĢarıda bırakır ve onlar için topladığı otları yabani keçilere yedirir. O geceyi mağarada geçirir. Sabah uyandığında kendi keçilerinin donarak öldüğünü, yabani keçilerin ise kaçıp gittiğini görür. Masalın iletisi ise Ģu ifadelerle verilmiĢtir: “Yeni birileriyle tanışmanın heyecanıyla arkadaşlarımıza, dostlarımıza sırtımızı dönmemeliyiz” (Ezop, 2008: 32). Bunun yanında yan ileti olarak Ģu ifadeler çıkarılabilir: “Eldekinin kıymetini bilmeyip açgözlülük edenler, elindekileri de kaybederler”. Bir sonraki masalın ismi Korkak Karaca‟dır. Yavru bir karaca annesine köpeklerden niye korktuğunu anlamadığını söyler. Anne karaca köpeklerden büyüktür, daha hızlı koĢmaktadır, üstelik sivri boynuzları vardır. Annesi bütün bunları bildiğini ama bir köpek havladığında elinde olmadan korktuğunu söyler. Bu masalın iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Kendimize güvenmezsek gücümüzü yeterince kullanamayız” (Ezop, 2008: 33). Asma ile Keçi masalında, bir keçi olgunlaĢmıĢ altın sarısı üzümlerden yemektedir. Yiyebildiğini yer, yiyemediğini kopararak yerlere saçar. Asma bu kadar hoyrat davranmamasını söyler. Ama keçi ona cevap bile vermez. Aynı Ģekilde yemeye devam eder. Bunun üzerine asma Ģöyle der: “ – Sıra sana da gelecek bir gün. Sahiplerin seni kesip etini yerlerken içtikleri şarap benden olacak” (Ezop, 2008: 34). Bu masalın iletisi Ģu ifadelerle verilmiĢtir: “Gelecekte bizi utandıracak davranışlardan kaçınmalıyız” (Ezop, 2008: 34). Ahırdaki Köpek isimli masalda, bir köpek sahibi tarafından atların ahırına kapatılır. Ġlk önce ortamı yadırgayan köpek, atların yediklerine karıĢmaktan geri durmaz. Kupkuru otları nasıl yiyebildiklerini sorar. Atlar da onu küçümseyen bir ses 132 tonuyla, hem kendisinin ot yiyemediğini hem de baĢkalarının yemesine karıĢtığını söylerler. Masalın iletisi de Ģu Ģekilde verilir: “Bizim hoşlanmadığımız bir şey, başkaları için çok değerli olabilir; anlayışlı olmalıyız” (Ezop, 2008: 36). Çiftçi ile Turnalar masalında, bir çiftçi tarlasını ekmiĢtir. Bir turna sürüsü de gelip tarlaya dadanmıĢ, tohumları yemektedirler. Çiftçi önce sapanla onları korkutup kaçırmak ister. BoĢ sapandan kendilerine zarar gelmeyeceğini anlayan turnalar tohumları yemeğe devam eder. Bunun üzerine çiftçi sapana taĢ koyar ve birkaç turnayı öldürür. Bunu gören turnalar artık kaçmaları gerektiğini anlarlar. Masalın iletisi, “Tehlikenin ne zaman, nereden, nasıl geleceğini saptarsak zarar görmekten kurtulabiliriz” (Ezop, 2008: 37). Köpekler ve Deriler isimli masalda, köpekler aç kalmıĢlardır. Yiyecek aramaya baĢlarlar. Bir dereye pek çok deri atıldığını görürler. Hemen suya atlarlar; fakat suyun dibindeki derilere ulaĢamazlar. Ġçlerinden biri derenin bütün suyunu içmeyi teklif eder. Diğer köpekler de bunu kabul ederler ve baĢlarlar suyu içmeye. Çok geçmeden hep ĢiĢer ve çatlarlar. Masalın iletisi Ģu cümle ile verilmiĢtir: “Bir işe girişmeden önce, ne kazanıp ne kaybedeceğimizi iyice düşünmeliyiz” (Ezop, 2008: 38). Anne Yengeç ile Yavru Yengeç masalında, anne yengeç önünden yürüyen yavru yengeci düzgün yürümesi konusunda sürekli uyarır. Yavru yengeç en sonunda dayanamaz ve annesinden önünden yürüyüp kendisine örnek olmasını ister. Masalın iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Çocukların iyi yetişmesini isteyen anne ve babalar, onlara iyi örnek olmalıdır” (Ezop, 2008: 39). Kedi ile Tavuk isimli masalda, hastalanan bir tavuk kümeste iyileĢmeyi beklemektedir. Ziyaretine çenesi düĢük bir kedi gelir ve baĢlar tavuğun baĢında konuĢmaya. AteĢler içindeki tavuğun baĢı ĢiĢer. Kediyi bir süre dinledikten sonra 133 dayanamaz. Kediye, yalnız kalmak istediğini söyler, bu isteğini yerine getirip getiremeyeceğini sorar. Masalın iletisi Ģu ifadelerle belirtilmiĢtir: “Davetsiz konuklar veya gevezeler, çevresindekileri genellikle varlıklarıyla değil yokluklarıyla mutlu ederler” (Ezop, 2008: 40). Karaca ile Asma masalında, bir karaca olanca gücüyle avcılardan kaçmaktadır. Kurtulma ümidini kaybetmek üzereyken bir üzün asması görür ve asmanın sık yapraklarının içine gizlenir. Avcılar karacanın izini kaybederler. Karaca rahatlayınca asmanın yapraklarını yemeye baĢlar. Geldikleri yoldan geri dönen avcılar karacayı asmanın arasında görürler ve ateĢ ederler. Karaca, kendisine iyilik yapan yaprakları yiyerek nankörlük ettiği için cezasını çektiğini düĢünmektedir. Masalın sonunda ileti Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “İyiliğe kötülükle karşılık verenler kötülükle karşılaşabilirler” (Ezop, 2008: 42). Ayrıca, “Tehlikeden tamamen kurtulmadan tedbiri elden bırakmak doğru değildir” ifadesi de yan ileti olarak çıkarılabilir. Tasmalı Köpek isimli masalda, çok yaramaz, herkese hırlayan ve saldıran bir köpek vardır. Çevresindeki herkes ondan usanmıĢtır. Sahibi köpeği uyarır, azarlar ama köpek yola gelmez. En sonunda boynuna bir tasma takılır. Köpek bu tasmadan gurur duymaktadır. Gelene geçene tasmasını gösterir ve hava atmaya çalıĢır. Bunu gören bir baykuĢ Ģöyle der: “İyi düşün köpek kardeş. Bir tasma, övünç değil, utanç nedenidir” (Ezop, 2008: 43). Masalın iletisi, sonunda Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir: “Acınacak durumuyla gurur duyanlar, daha da acınası hale gelirler” (Ezop, 2008: 43). Bunun yanında, “Esaret altına girmek utanılacak bir durumdur” fikri de yan ileti olarak çıkarılabilir. Aslan, Ayı ve Tilki isimli masalda, ormanda yiyecek arayan bir tavĢan ayı ve aslan ile karĢılaĢır. Ġkisi de birer pençe atıp tavĢanı öldürürler. Sonra da hangisinin öldürdüğü, tavĢanın kimin olacağı hakkında kavgaya giriĢirler. Onların bu durumunu izleyen tilki yavaĢça gelip tavĢana alır ve oradan uzaklaĢır. Durumun farkına varan ayı, 134 boĢuna kavga ettiklerini, durup dururken bir sahtekâra yiyecek sağladıklarını söyler ve ikisi birden tilkinin ardından bakakalırlar. Masalın iletisi sonunda Ģöyle ifade edilmiĢtir: “Bir işi başarmak önemlidir, ama başarıyı korumak daha da önemlidir” (Ezop, 2008: 45). Eşeğin Gölgesi isimli masalda, bir yolcu eĢek kiralar. EĢyalarını eĢeğe yükletir ve eĢeğin sahibiyle birlikte yola çıkarlar. Bir süre sonra sıcak dayanılmaz olur. Yolcu eĢeğin gölgesinde dinlenmek ister. Fakat eĢeğin sahibi sadece eĢeği kiraladığını söyleyip izin vermez. Yolcu ile eĢeğin sahibi kavgaya tutuĢurlar. Bir süre sonra baktıklarında eĢeğin gittiğini görürler. Masalın iletisi kitapta Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Eldekini yitirmeden ayrıntıları düşünmek gerekir” (Ezop, 2008: 46). Ayrıca, “Fazlasını elde etmek için gereksiz tartıĢmalara girildiğinde, eldekinden de olunabilir” fikri de yan ileti olarak çıkarılmıĢtır. Ayı Ne Dedi isimli masalda, iki arkadaĢ yürüyerek yolculuk etmektedirler. Yolları bir ormana uğrar. KarĢılarına bir ayı çıkar. Adamlardan biri koĢup ağaca tırmanır. Diğeri kaçamaz ve ayıya yakalanacağını fark edince yere yatıp ölü taklidi yapar. Ayıların ölülere dokunmadığına inanmaktadır. Ayı gelir, adamın yüzünü, burunu, kulaklarını koklar, yalar ve hiçbir zarar vermeden oradan gider. Tehlike geçince ağaçtan inen arkadaĢı alaylı bir ses tonuyla ayının ne dediğini sorar. ArkadaĢı kaĢlarını çatar ve Ģöyle der: “Güç durumdayken seni yalnız bırakan birini gerçek arkadaş sanma, dedi” (Ezop, 2008: 48). Masalın iletisi Ģu Ģekilde belirtilmiĢtir: “Güç durumlarda yanımızda olmayanların dostluğundan emin olamayız” (Ezop, 2008: 48). Kartal ile Okçu masalında, bir kartal en güçlü kuĢ olmasının kıvancıyla böbürlenerek uçmakta, kimsenin yanına yaklaĢamayacağını düĢünmektedir. Aynı gün elinde oku ve yayıyla bir avcı ava çıkmıĢtır. Çok aramasına rağmen bir av bulamaz. Tam umudunu kesecekken kartalı görür ve okunu kartala fırlatır. Kartal göğsündeki okla düĢerken, tehlikelere karĢı hazırlıklı olmadığı, kendini güvende gördüğü için söylenmektedir. 135 Masalın iletisi Ģu ifadelerle ortaya konmuĢtur: “Dikkati hiçbir zaman elden bırakmamak gerekir” (Ezop, 2008: 49). Balıkçı ile Yavru Balık masalında, yaĢlı bir balıkçı Ģanssız bir günündedir; ağına tek bir balık bile takılmamaktadır. Tam umudunu yitirmek üzereyken son bir kez ağ atar. Ağı umutla çeker ve tek bir küçük balığın takıldığını görür. Balık adama kendisini bırakması için yalvarır. Daha çok küçük olduğunu, büyüyünce yakalayabileceğini söyler. Adam bu sözlere inanmaz. Bırakınca kendisiyle “sıkıysa yakala” diye dalga geçeceğini söyler ve balığı bırakmaz. Masalın iletisi Ģu cümle ile belirtilmiĢtir: “Daha fazlasını isterken, eldekinden olmamak gerekir” (Ezop, 2008: 51). Bir sonraki masalın ismi Kumru ile Karga‟dır. Kafesteki bir kumru yumurtalarının üzerine yatar ve yavruların doğmasını bekler. Sonunda iki güzel yavru dünyaya gelir. Kumru yavrularına hayranlıkla bakarken camın önüne bir karga gelir. Kumru yavrularını göstererek böbürlenir. Karga: “Boşuna böbürlenme, demiş. Yeni yavrular doğurarak, sadece kafeste yaşayacak köle sayısını çoğaltmış oluyorsun” (Ezop, 2008: 52). Masalın iletisi sonunda Ģu ifadelerle verilmiĢtir: “Özgürlük, ancak önemini bilenler içindir” (Ezop, 2008: 52). Farelerin Toplantısı isimli masalda, fareler baĢlarına bela olan bir kediden kurtulmanın yollarını aramaktadırlar. Bir gün toplantı yapıp çözüm yolları üremeye çalıĢırlar; fakat bir türlü bulamazlar. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan takmayı teklif eder. Böylece kedi gelirken sesini duyabileceklerdir. Herkes bu fikri çok beğenir. Fakat bir köĢede duran yaĢlı bir fare fikrin güzel olduğunu; ancak kedinin boynuna çanı kimin takacağını sorar. Masalın iletisi kitapta Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Plan yaparken gücümüze ve gerçeklere göre hareket etmeliyiz” (Ezop, 2008: 54). Tazı ile Tavşan masalında, karnı acıkan bir tazı yiyecek aramaya çıkar. Bir tavĢan görür ve onu kovalamaya baĢlar. Tazı bir süre kovaladıktan sonra 136 yakalayamayacağını anlar ve tavĢanın peĢini bırakır. Olaya tanık olan bir keçi tavĢanı yakalayamadığı için tazıyla dalga geçer. Tazı gülümseyerek keçiye cevap verir: “Doğru, yakalayamadım. Ama neden? Çünkü ben, karnımı doyurmak için koştum; tavşan ise yaşamını kurtarmak için koştu. Bu iki koşu, birbirine denk olabilir mi sanıyorsun?” (Ezop, 2008: 55). Masalın iletisi Ģu cümleyle verilmiĢtir: “Yaşam tehlikeye girince, güç katlanarak artar” (Ezop, 2008: 55). Katırın Annesi isimli masalda, iri yarı ve hantal bir katır vardır. Bir gün çayırda hoplayıp zıplamaya baĢlar. NeĢesi yerindedir. Katır, kendine büyük bir hayranlık beslemektedir. Annesinin safkan yarıĢ atı olduğuna inanmaktadır. Kendisinin uzun süre koĢabileceğini, çok güçlü olduğunu düĢünür. Büyük bir özgüvenle koĢmaya baĢlar; fakat kısa sürede yorulur. Annesinin bir eĢek olduğunu kabul eder. Masalın iletisi Ģu ifadelerle karĢılanmıĢtır: “Gerçekçi olmayanlar, er ya da geç düş kırıklığına uğrarlar” (Ezop, 2008: 56). Kitaptaki bir diğer masal olan Keçilerin Su Kavgası isimli masalda, çok sıcak bir yaz gününde su arayan iki keçi bir çeĢme baĢında karĢılaĢırlar. Hangisinin suyu daha önce içeceğine dair tartıĢmaya baĢlarlar. Onlar kavga ederken tepelerinde akbabalar birikmeye baĢlar. Akbabaların ağızlarının suyu akmaktadır. Keçilerden biri akbabaları fark eder ve kavgayı bırakır. Birbirlerine düĢmelerinin akbabalara yaradığını söyler ve su içme sırasını diğer keçiye verir. Böylece akbabalara yem olmaktan kurtulurlar. Masalın iletisi sonda Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Güçlerini birlikten alanların anlaşmazlıkları, onların güçsüz kalmalarını bekleyenlerin ekmeğine yağ sürer” (Ezop, 2008: 58). Balıkçı ile Balıklar masalında, müziğe düĢkün bir balıkçı kayığa binerek kaval çalar. Kaval çalınca balıkların kayığa atlayacağını sanmaktadır. Uzun süre bekler; fakat hiç balık yakalayamaz. Bunun üzerine denize ağ atar. Ağı çektiğinde kayığın yüzeyi balıkla dolar. Balıklar susuz kaldıkları için zıplamaktadırlar. Adam az önce kaval çaldıklarında oynamadıklarını, Ģimdi onlara kaval çalmayacağını söyler. 137 Masalın iletisi, “Zamansız ve yerli yersiz yapılan işlerin bir değeri yoktur” ifadeleriyle belirtilmiĢtir (Ezop, 2008: 59). Tilki ile Leylek isimli masalda, bir tilkinin canı eğlenmek istemektedir. Bir leylek görür ve onu yemeğe davet eder. Leylek sevinçle kabul eder bu daveti. AkĢam yemeğe gittiğindeyse düz bir tabağa konmuĢ çorbayla karĢılaĢır. Gagası uzun olduğundan çorbayı içemez. Fakat tilki karını bir güzel doyurur. Leylek Ģikâyet etmez ve ertesi gün için tilkiyi yemeğe davet eder. Tilki keyifle leyleğin evine yemeğe gider. Leylek ağzı daracık bir kavanoz içinde çorba ikram eder tilkiye. Tilki bir yudum bile içemez çorbadan. Leylek ise rahatlıkla içer çorbasını. Tilki yaptığı yanlıĢın utancıyla oradan uzaklaĢır. Masalın sonunda iletisi Ģu ifadelerle verilmiĢtir: “Bizden farklı olanlara karşı düşünceli ve özenli davranmalıyız” (Ezop, 2008: 61). Kitaptaki bir diğer masalın ismi Deve ile Sahibi‟dir. Bir adam devesine dağ gibi yük yükler. Deve zorlukla ayakta durmaktadır. Bir de iyilik yapıyormuĢ gibi bir tavırla iniĢi mi yokuĢu mu tercih ettiğini sorar deveye. Deve, “Ya sahibim, düzlüğün suyu mu çıktı?” diye karĢılık verir (Ezop, 2008: 62). Masalın iletisi Ģöyledir: “Karşımızdakini anlayabilmek için kendimizi onun yerine koymalıyız” (Ezop, 2008: 62). Ayrıca, “Yük taĢıyan hayvanlara fazla yük bindirerek eziyet etmek doğru değildir” fikri de yan ileti olarak çıkarılabilir. Kaplumbağa ile Kartal isimli masalda, kuĢlara özenen bir kaplumbağa vardır. Sürekli kuĢlar gibi uçabilmeyi ister. Bir gün bir kartala kendisine uçmayı öğretmesi için yalvarır. Kartal kanatları olmadığı için uçamayacağını söyler ama kaplumbağaya bir türlü dinletemez. En sonunda kaplumbağayı alır ve göklere uçar. Epeyce yükseldikten sonra kaplumbağayı bırakır ve uçmasını söyler. Kaplumbağanın aklı baĢında gelmiĢtir ama yere çakılmaktan baĢka çaresi yoktur. Masalın iletisi Ģu ifadelerle verilmiĢtir: “Herkesin kendine özgü yapısal özellikleri vardır. Bu özellikleriyle barışık yaşayamayanlar mutlu olamazlar” (Ezop, 2008: 64). 138 Meşe ile Saz masalında, güçlü bir fırtına çıkınca kökünden sökülen bir meĢe ağacı vardır. MeĢe, sürüklenerek sazlıkların yanına gider ve onların sapasağlam durduklarını görür. Kendisi kocaman bir ağaçken fırtınaya dayanamamıĢtır, sazlıkların nasıl dayandığını sorar. Sazlardan biri cevap verir: “ – Sen kocaman gövdene güvenerek fırtınaya karşı direndin; yenildin. Bizse esnek davranarak yaşamımızı sürdürüyoruz” (Ezop, 2008: 65). Masalın sonunda ileti Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Kaba güçlere sahip olmak, başarıların kolayca elde edileceği anlamına gelmez” (Ezop, 2008: 65). Kitaptaki masallardan bir diğerinin ismi Cimri‟dir. Çok cimri olan bir adam vardır. YaĢadığı ev haricindeki bütün mallarını satar ve bir külçe altın alır. Bu altınları toprağa gömer. Fakat içi rahat etmediği için sürekli toprağı kazar ve altınları kontrol eder. Bir gün yine toprağı kazarken komĢusu görür ve gece gizlice bahçeye girip altınları alır. Adam altınların yerinde olmadığını görünce ağlayıp dövünmeye baĢlar. Adam kendini o kadar paralar ki komĢusu dayanamayıp ortaya çıkar. Adama toprağa bir taĢ gömmesini önerir. Adam bunun sebebini anlamaz ve öfkeyle taĢı ne yapacağını sorar. Adam kullanmadıktan sonra taĢ ile altının bir farkının olmadığını söyler. Ġleti, masalın sonunda Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Gereksinim duyduğumuz, kullanabileceğimiz şeyler için emek harcamalıyız” (Ezop, 2008: 67). Bunun yanında, “Çok para sahibi olmak insanı mutlu etmez. Önemli olan o parayla mutlu olmayı bilmektir” iletisi de bu masaldan çıkarılabilir. İbikli Horoz ile Paçalı Horoz masalında, kümesin liderliği için kavga eden iki horoz vardır. Kümeste iki horoz, onlarca tavuk vardır. Ġki horoz günlerce kavga ederler. Sonunda paçalı horoz kazanır. Ġbikli horoz yara bere içinde utançla bir köĢeye çekilir. Paçalı horoz ise herkese zaferini duyurmak için kümesin tepesine çıkıp bağırır. Çevredeki hayvanlarla beraber horozun sesini duyan bir kartal, pençelerini geçirdiği gibi horozu kapıp götürür. Çekildiği köĢeden olanları izleyen ibikli horoz sessizce yönetimi ele alır. Masalın iletisi, “Liderliğe soyunanlar, hem akılcı hem de alçakgönüllü olmalıdır” Ģeklinde belirtilmiĢtir (Ezop, 2008: 69). 139 Kitaptaki masallardan biri olan Mum Işığı isimli masalda, bir mum nazlı nazlı yanmaktadır. Bir ara alevi daha da gürleĢir ve çevreyi daha fazla aydınlatır. Mum, bunun üzerine kendini GüneĢ‟ten, Ay‟dan, yıldızlardan üstün görmeye, böbürlenmeye baĢlar. O anda bir rüzgâr gelir ve onu söndürür. Bilge bir kiĢi mumu yakarken Ģöyle der: “ – Sevgili mum, seni bir kez daha yakıyorum, ama lütfen dilini tut. Bak, Güneş, Ay, yıldızlar hiç sönüyorlar mı?” Masalın iletisi Ģu cümleyle verilmiĢtir: “Herkesin, toplumda kendisine ait bir yeri vardır; bunun bilinciyle davranmak gerekir” (Ezop, 2008: 71). Yolcular ve Balta isimli masalda, biri genç biri yaĢlı iki kiĢi birlikte yolculuk yapmaktadırlar. Genç olan bir kiĢi balta bulur ve “bir balta buldum!” diye sevinir. YaĢlı adam sitem eder ve beraber yolculuk yaptıklarına göre „bulduk‟ demesi gerektiğini söyler. Genç inatla kendisinin bulduğunu söyler, paylaĢmak istemez. Tam o sırada, iri yarı, korkunç yüzlü bir adam gelir ve baltasını gencin elinde görür. Öfkeyle gencin üzerine yürüyünce genç, yaĢlı adamla birlikte bulduklarını söyler. YaĢlı adam Ģöyle karĢılık verir: “Varlığı paylaşmasını bilmeyenler tehlikeleri tek başına göğüsler” (Ezop, 2008: 73). Masalın iletisi, “Paylaşmayı bilmeyen, gerçek dost sahibi olmaz” ifadesiyle belirtilmiĢtir (Ezop, 2008: 73). Kurt ile Köpek masalında, bir kurt ile köpek ormanda karĢılaĢırlar. Kurt çok zayıftır; köpek ise oldukça besilidir. Kurt nasıl böyle olmayı baĢardığını sorar. Köpek de eğer sahibinin çiftliğine gelirse onun da kendisi gibi olabileceğini söyler. Kurt buna çok sevinir. Birlikte çiftliğe doğru yola çıkarlar. Çok geçmeden kurt, köpeğin boynundaki izi fark eder ve nasıl olduğunu sorar. Köpek de aldırmaz bir Ģekilde tasma izi olduğunu söyler. Kurt, dünyayı verseler özgürlüğünden vazgeçmeyeceğini söyler ve ormana doğru koĢmaya baĢlar. Ġleti, masalın sonunda Ģu ifadelerle aktarılmıĢtır: “Özgürlük, yerine hiçbir şeyin konamayacağı kadar yüce bir değerdir” (Ezop, 2008: 75). 140 Çiftçi ile Deniz isimli masalda, bir çiftçi hayatı boyunca karada yaĢadığını, hiç deniz görmediğini düĢünür ve bir gemiye binerek yolculuk etmeye karar verir. Gemiyle yolculuğa baĢlayan çiftçi için baĢta her Ģey çok güzeldir. Fakat sonra güçlü bir fırtına çıkar. Dev dalgalar gemiyi savurmaya baĢlar. Çiftçi çok korkar ve denize baĢta uysal olduğunu; oysa Ģimdi böyle acımasızca gemiyi yutmaya çalıĢtığını, bu yaptığının büyüklüğüne sığmadığını söyler. Deniz dile gelir ve suçun onda olmadığını, kendisini azdıranın fırtına olduğunu, yoksa çok uysal olduğunu belirtir. Masalın iletisi Ģu cümleyle verilmiĢtir: “Olayların ardında görülmeyen başka nedenler olabilir; insanlara ve olaylara karşı yargıda bulunurken her açıdan düşünmeliyiz” (Ezop, 2008: 77). Kitaptaki bir diğer masal Köstebek ile Annesi‟dir. Köstebekler çok iyi görememektedirler. Yavru bir köstebek heyecanla annesine gelir ve çok iyi gördüğünü söyler. Annesi en sevdiği yiyeceklerden birini önüne koyar ve ne olduğunu söylemesini ister. Yavru köstebek onun bir kaya parçası olduğunu söyler. Annesi, gözlerinin görmemesinin yanında burnunun da koku almadığını belirtir. Masalın iletisi, “Çocuklar kendilerini vaktinden önce büyümüĢ zannetseler de zamanı gelmeden bazı yetileri kazanamazlar” Ģeklinde ifade edilebilir. Zeus ile Arı masalında, çok çalıĢkan bir arı vardır. Bu arı, her çiçeğe konup bol bol bal yapmaktadır. Fakat insanlar izinsiz onun ballarını almaktadırlar. Bir gün bu durumdan sıkılan arı, Zeus‟un huzuruna çıkar ve insanları Ģikâyet eder. Zeus‟tan kendisine zehirli bir iğne vermesini, böylece balını izinsiz alan insanları cezalandırmayı ister. Zeus buna çok sinirlenir ve Ģöyle der: “Utanmaz arı, insanlarla paylaşasın diye sana bal yapma yeteneği verilmiştir. Haddini aştın. Sana öyle bir iğne vereceğim ki, ne zaman arsızlaşıp da bir insanı sokarsan sen öleceksin” (Ezop, 2008: 79). Masalın iletisi ise Ģu ifadelerle aktarılmıĢtır: “Paylaşmanın mutluluğunu bilenler, gerçek mutluluğu yakalamış demektir” (Ezop, 2008: 79). Bu masalın iletisi baĢka bir ifadeyle, “PaylaĢmayı bilmeyenler, gün gelir ellerindekini kaybederler” Ģeklinde ifade edilebilir. 141 Nehirler ve Deniz isimli masalda, kendisini beğenmiĢ nehirlerden bahsedilmektedir. Nehirler, en büyük su kaynaklarından biri oldukları için hep baĢkalarına hava atmaktadırlar. Bir gün kendi aralarında denizler hakkında atıp tutmaya baĢlarlar. Sonunda bir sözcü seçip denize Ģikâyetlerini bildirmeye karar verirler. Sözcü denize ulaĢır ve sert bir Ģekilde, tatlı tatlı akan sularını tuzlandırdığını, buna hakkının olmadığını söyler denize. Bu küstahlık karĢısında sinirlenen deniz eğer tuzlanmak istemiyorlarsa kendisinden uzak durmalarını söyler. Masalın sonunda verilen ileti Ģu Ģekildedir: “Aynı ortamı paylaşanlar uyum ve barış içinde yaşarlarsa huzuru yakalarlar” (Ezop, 2008: 82). Köylü Kızın Düşü masalında, ineğinden süt sağıp satmak üzere pazara doğru giden bir köylü kızı vardır. Yolda yürürken düĢler kurmaya baĢlar. Sütü satıp yumurta alır, yumurtadan civcivler çıkar tavuk olur, tavukları satıp elbiseler alır, elbiselerle prenseslere benzer, tüm delikanlılar ona âĢık olur… Bütün bunları düĢlerken, önündeki minik çukuru görmez ve düĢer. Elindeki bir kova süt yere saçılır. Bu duruma çok üzülen kız tekrar evin yolunu tutar. Masalın iletisi Ģu cümleyle verilmiĢtir: “Gerçeklerden kopmayanlar, kolay kolay düş kırıklığına uğramazlar” (Ezop, 2008: 84). Çubukların Gücü isimli masalda, bir çiftçi ve onun üç oğlu vardır. Oğlanlar birbirleriyle hiç geçinemezler, sürekli kavga ederler. Çiftçi bu duruma çok üzülür. Bir gün oğullarına kalınca birer çubuk verir. Bu çubukları kırmalarını ister. Oğulları çubuğu kolayca kırarlar. Çiftçi birkaç çubuğu birbirine bağlar ve yine oğullarına uzatıp çubukları kırmalarını ister. Oğlanlar ne kadar uğraĢsalar da çubukları kıramazlar. Çiftçi, sürekli kavga ettiklerini, aralarında dayanıĢma olmadığını söyler. Eğer ayrılırlarsa güçsüz kalacaklarını, bir arada olurlarsa güçleneceklerini, tüm zorlukları alt edeceklerini belirtir. Masalın iletisi Ģu ifadelerle aktarılmıĢtır: “Birlik gücün, güç mutluluğun kaynağıdır” (Ezop, 2008: 86). BaĢka bir Ģekilde de ifade edilebilir: “Birlik ve dayanıĢma içinde olanlar güçlenir, tüm zorlukları alt eder”. 142 Şahin Avcısı ile Keklik isimli masalda, bir keklik, Ģahin avcısının tuzağına düĢer. Avcıya kendisini bırakması için yalvarır. ġahin avcısı kararsızdır. Keklik yalvarmayı sürdürür ve eğer onu bırakırsa Ģahinlerin ve kekliklerin yakalanmasında yardım edeceğini söyler. Bunu duyan Ģahin avcısı, arkadaĢlarına ihanet etmeyi düĢündüğü için özgürlüğünü bağıĢlamayacağını belirtir. Ġleti, Ģu cümleyle ifade edilmiĢtir: “Hangi koşullarda olursak olalım, hiç kimsenin kötülüğünü istememeliyiz” (Ezop, 2008: 87). Sivrisinek ile Öküz masalında, otlamakta olan bir öküzün üzerinde uçan bir sinek vardır. Sinek, öküzün boynuzuna konar ve havalı bir Ģekilde rahatsız ettiği için bağıĢlamasını, ağırlığından Ģikâyetçiyse hemen gidebileceğini söyler. Öküz umursamaz bir tavırla varlığını bile fark etmediğini ifade eder. Masalın iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Kibirli kişiler, sık sık gülünç duruma düşmekten kurtulamazlar” (Ezop, 2008: 88). Çiftçi ile Leylek isimli masalda, tarlasına dadanan kargaları yakalamak için tuzak kuran bir çiftçi vardır. Tuzağı kurduktan sonra bir de bakar ki ertesi gün ağa birkaç karga ile birlikte bir de leylek takılmıĢtır. Leylek, kendisini bırakması için çiftçiye yalvarır. Tek bir mısır tanesi bile yemediğini, sadece kargalarla arkadaĢ olduğu için orada olduğunu söyler. Çiftçi de kötülerle birlikte gezdiği için cezayı paylaĢması gerektiğini ifade eder. Ġleti, masalın sonunda Ģu Ģekilde aktarılmıĢtır: “Toplumda iyi bir yer edinebilmek için arkadaşlarımızı iyi seçmeliyiz” (Ezop, 2008: 89). “Ġnsanlar, bizi arkadaĢlarımızın kim olduğuna bakarak değerlendirirler” ifadesi de bu masalın iletisi olarak ifade edilebilir. Kurt ile Kuzu masalında, dere kenarında su içen bir kurt vardır. Yanına minik bir kuzu gelir ve su içmeye baĢlar. Kurt, önce suyunu kirlettiği için kuzuya kızar. Kuzu, suyun kurdun tarafından kendine doğru aktığını söyler. Bunun üzerine kurt, geçen sene kendisi hakkında çok dedikodu yaptığı için kuzuya kızar. Kuzu, geçen sene dünyada 143 olmadığını söyler. Kurt boĢuna yorulmamasını, masum da olsa kendisini yiyeceğini söyleyip kuzunun üzerine atlar. Ġleti, masalın sonunda Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Doğada, güçlü güçsüzü yener. Bunun için ya güçlü olmak için çok çalışmalı ya da kendi yaşam alanımızdan fazla uzaklaşmamalıyız” (Ezop, 2008: 90). Bundan farklı olarak masalın iletisi, “Kötülük yapmayı aklına koyanlar, karĢılarındaki suçsuz da olsa o kötülüğü yaparlar” cümlesiyle ifade edilebilir. Ağustos Böceği ile Karınca isimli masalda yaz günü Ģarkı söyleyen bir ağustos böceği ile yiyecek toplayan bir karınca vardır. Karınca, ağustos böceğini kıĢ için birikim yapması gerektiği konusunda uyarır. Ağustos böceği aldırıĢ etmez. Aylar geçer ve kıĢ gelir. Ağustos böceği yiyecek bulamaz olur ve açlıktan ölmek üzereyken komĢusu karıncaya gider. Karıncaya, çok haklı olduğunu, aç kaldığını söyler ve bir parça yiyecek ister. Karınca : “Yaz boyunca çalıp söyledin, şimdi de oyna” der ve masal böylece sonlanır (Ezop, 2008: 92). Masalın sonuna parantez içinde Ģu cümle eklenmiĢtir: “Demiş ya, yine de dayanamamış karınca ve ağustosböceğine biraz olsun yiyecek vermiş” (Ezop, 2008: 92). Masalın iletisi, “Gelecek için yatırım yapmayanlar yoklukla, yoksullukla karşılaşmaktan kurtulamazlar” ifadesiyle ortaya konmuĢtur (Ezop, 2008: 92). Fare ile Kurbağa masalında, bir fareyle kurbağa arkadaĢ olur. Kurbağanın yaĢadığı gölün kenarına giderler. Kurbağa, bir gelenek olduğunu, farenin ayaklarını kendi ayaklarına bağlaması gerektiğini söyler. Fare bunun nedenini sorunca, bir tehlikeyle karĢılaĢtıklarında rahatça yardımcı olmak için olduğunu anlatır kurbağa. Fare, pek istemese de kabul eder. Karada bir süre gezdikten sonra yüzmeyi teklif eder kurbağa. Göle atlayıp yüzmeye baĢlarlar. Ancak kötü niyetli kurbağa fareyi dibe çeker. Fare soluksuz kalarak ölür. NeĢeyle su yüzüne çıkan kurbağayı bir yırtıcı kuĢ fark eder ve kuĢ ikisini birden yer. Ġleti, masalın sonunda Ģu ifadelerle aktarılmıĢtır: “Kötülük, dönüp dolaşıp kötülük düşünenin ayağına dolanır” (Ezop, 2008: 93). 144 Maymunun Balıkçılığı masalında, balıkçılığa merak saran bir maymun vardır. Nehirde balık tutanları izleyen maymun, balıkçıların ağlarını bırakıp yemek yemeye çekildiklerini görünce hemen ağaçtan iner. Ağlara yaklaĢır ve ağları evirip çevirmeye, balıkçıları taklit etmeye baĢlar. Fakat bir anda ağlara dolanıverir. Bağırıp çağırarak balıkçılardan yardım ister. Balıkçılar gelip onu ağdan kurtarırlar; fakat serbest bırakmayıp bir kafese kapatırlar. Maymun, yaptığı hatayı anlar ama iĢ iĢten geçer. Bu masalın iletisi Ģu Ģekilde verilmiĢtir: “Düşünmeden yapılan işler felaketle sonuçlanabilir” (Ezop, 2008: 95). Kitaptaki son masalın ismi Çam ile Böğürtlen‟dir. Çok kibirli olan bir çam ağacı, durmadan böğürtlene hava atmaktadır. Böğürtlenin yaĢamının çok sıkıcı olduğunu, hiçbir iĢe yaramadığını söyler. Oysa kendisi çok büyüktür, baĢı bulutlara değmektedir. Ġnsanların ondan yaptıkları masalarla ve sandalyelerle övünmektedir. Ġnsanlar için çok önemli olduğunu söyler. Böğürtlen ona bir cevap veremez. Tam o sırada elinde baltalarla insanlar gelir ve çam ağacını kesmeye baĢlarlar. Böğürtlen üzgün bir sesle Ģöyle der: “Şu anda benim yerimde olmak için kim bilir neler verirdin, değil mi?” (Ezop, 2008: 96). Son masalın iletisine de kitapta Ģu ifadelerle yer verilmiĢtir: “Yalın ve güvenli bir yaşam, tehlikelerle dolu bir yaşamdan daha iyidir” (Ezop, 2008: 96). Bu çalıĢmada, Ezop Masalları isimli kitaptan 67 ileti çıkarılmıĢtır. Çıkarılan iletilerin tamamının ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.23. Hikâyeler (Anton Çehov) Dünyaca ünlü hikâye yazarı Anton Çehov‟un Hikâyeler isimli eserinde yedi hikâye bulunmaktadır. Her biri birbirinden bağımsız hikâyelerdir. Ġlk hikâyenin ismi Memurun Kibarı‟dır. Yazı iĢlerinde memur olan Ġvan Çerviyakov, bir oyun izlemektedir. Oyunu izlerken birden hapĢırır. Çerviyakov çok kibar bir insandır. Birini rahatsız edip etmediğine bakar hemen. Öndeki kel adamın memnuniyetsizliğini belli eder sesler çıkararak kafasını sildiğini görür. Çerviyakov 145 bundan inanılmaz utanç duyar. Biraz dikkatli bakınca adamın UlaĢtırma Bakanlığında çalıĢan sivil üst rütbeli subaylardan Brizjalov olduğunu anlar. Hemen adamdan özür diler. Adam da önemli olmadığını söyler. Çerviyakov özür dilemekte üsteler. Adam özrünü kabul eder ve oyunu rahatça izlemek istediğini söyler. Çerviyakov umutsuzca gülümser ve yerine oturur. Fakat biraz önce yaptığı davranıĢından ötürü çok utanmaktadır. Oyun arasında yine Brizjalov‟un yanına gider yeniden özür diler. Adam aynı konu yine açılınca öfkelenir ve kendisinin unuttuğunu söyler. Çerviyakov‟un içi yine de rahat etmez. Adamın aslında unutmadığını, hatta bilerek tükürdüğünü düĢüneceğini sanır. Oyundan dönünce olanları karısına anlatır. Karısı özür dilemesi gerektiğini söyler. Çerviyakov özür dilediğini ama adamın davranıĢlarının tuhaf olduğunu anlatır. Sabah olunca en güzel elbiselerini giyer, tıraĢ olur ve Brizjalov‟un çalıĢma ofisine gider. Çerviyakov ısrarla özür diler, adam da ısrarla dinlemek istemez. Brizjalov, Çerviyakov‟un ısrarından çok sıkılmıĢtır. Adam en sonunda baĢka bir odaya geçip kapıyı kapatır. Çerviyakov bu sefer de mektup yazmaya karar verir; fakat iki kelimeyi bir araya getirip bir türlü mektubu yazamaz. Ertesi gün yeniden ofise gidip Brizjalov‟a kendisini yanlıĢ anladığını söyler. Brizjalov, öfkeden titremeye baĢlar ve Çerviyakov‟u kovar. Çerviyakov buna çok üzülür. Duyamaz, göremez, düĢünemez olur. Robot gibi eve gider ve kanepeye uzanır. Bir daha da o kanepeden kalkamaz. Hikâyenin iletisi Ģu Ģekilde ifade edilebilir: “Gereğinden fazla kibar ve düĢünceli olmak insana zarar getirir”. Kitapta yer alan ikinci hikâyenin ismi Ünlem İşareti‟dir. Memur Yefim Fomiç, bir davette hakaret saydığı sözler iĢitmiĢtir. Gittiği yerde okumanın önemi üzerine konuĢulmuĢtur. Sonra söz memurların eğitimi konusuna gelir. Memurların eğitim düzeyinin düĢük olduğu söylenmiĢtir. Derken, konu Perekladin‟e gelmiĢtir. Orada bulunan yüksek yargı mensubunun memur olan genç oğlu Perekladin‟e hangi okuldan mezun olduğunu sorar. Perekladin de eğitim almadığını, yaptığı iĢ için eğitim görmeye lüzum olmadığını, önemli olanın yanlıĢsız yazabilmek olduğunu anlatır. Bunun üzerine genç memur doğru yazmayı nasıl öğrendiğini sorar. Perekladin kırk yıldır çalıĢtığını, zamanla yaza yaza öğrendiğini belirtir. Noktalama iĢaretlerini doğru kullanıp kullanamadığını soran gence o konuda da fena olmadığını söyler. Genç adam, taklit 146 yoluyla öğrenmenin yanlıĢ olduğunu, noktalama iĢaretlerinin niçin ve nerede kullanılacağını bilmesi gerektiğini ifade eder. Yefim Fomiç, genç adamın söylediklerine çok sinirlenir ama bir Ģey diyemez. Eve gelip yattığında düĢünmeye, genç memura sövmeye baĢlar. Sonra da rüyaya dalar. Rüyasında noktalama iĢaretlerini görür. Virgül gelir önüne, Yefim Fomiç virgüle nerelerde kullanıldığını söyler. Böylece virgül gider, nokta gelir. Yine aynı Ģeyi yapar ve nokta gider, iki nokta ile noktalı virgül gelir. Adam uzun bir müddet bu iĢaretlerle uğraĢır. Derken, sahneye ünlem iĢareti gelir. Adam ünlem iĢaretiyle ilgili birkaç Ģey söyler ama ünlem iĢareti gitmez. Sonra ünlem iĢaretinin nerede kullanıldığını düĢünmeye baĢlar kara kara. Adam nereye baksa ünlem iĢaretlerini görmektedir; fakat görevlerini bir türlü anımsayamaz. Adamı bir türlü uyku tutmaz. En sonunda kız enstitüsünü bitirdiğini söyleyerek sürekli övünen karısını uyandırır ve ünlem iĢaretinin görevini sorar. Kadın, hitap sözlerinden sonra ve duyguları anlatmada kullanıldığını anlatır. Adam, memurluk hayatı boyunca hiç duygu ibaresi kullanmamıĢtır. Resmi yazılarda duyguya yer yoktur. Ünlem iĢaretinin ardından genç memurun alaycı suratı ortaya çıkar. Yefim Fomiç uyuyamaz. Ünlem iĢareti karĢısında durmaktadır ve ona “yazı makinesi, duygusuz kaba” demektedir. Ünlem iĢareti gündüz de adama rahat vermez. Her gittiği yerde ünlem iĢaretini görür. En sonunda bir imza defterine ismini yazarken sonuna üç ünlem koyar. Böylece hem içi rahatlar hem de ünlem iĢareti kaybolur. Hikâyenin iletisi, “Hangi meslek olursa olsun, insanlar mutlaka meslekleriyle ilgili eğitim almalıdırlar” ifadesiyle belirtilebilir. Küçük Adamlar isimli hikâyede, uzun süredir ailesinden uzakta okuyan Voloyda bir gün evine döner. Yanında bir arkadaĢı vardır. Aile sevinç içinde ikisini birden kucaklar. Voloyda‟nın Çeçevitsin ismindeki arkadaĢı konuĢmayı pek sevmeyen somurtkan biridir. Volodya da eskisi gibi neĢeli ve konuĢkan değildir. Ġkisi sürekli bir odaya kapanıp sessizce konuĢmaktadırlar. Ġkisinin bu hareketleri Volodya‟nın kız kardeĢlerine garip gelmiĢtir. Gece herkes yatınca, Volodya ile Çeçevitsin‟in kapısına gelip ikisini dinlemeye baĢlarlar. Ġki genç adam altın aramak için Amerika‟ya kaçmayı planlamaktadırlar. Yolculuklarına dair her Ģeyi hazırlamıĢlardır. Her ayrıntıyı konuĢurlar yola çıkmadan önce. Kızlar da her Ģeyi duyar. Fakat kimseye anlatmazlar. 147 Volodya ailesini, özellikle de annesini üzeceği için endiĢelenmektedir. Yatarken herkese sarılır ve onları öper. Sabah yola çıkacaklarını bilen kızlar yeniden iki genç adamın kapısını dinlerler. Bu sefer Volodya‟nın o an için gitmekten vazgeçtiğini, daha sonra gitmek istediğini, Çeçevitsin‟in ise onu ikna etmeye çalıĢtığını duyarlar. Çeçevitsin, Volodya‟nın Ģevkini artırmak için Amerika ile ilgili düĢlerini anlatmaktadır. Güzel ve değerli armağanlardan bahseder ona. Ev halkı sabah uyandığında iki genci evde bulamaz. Aile her yeri aramaya baĢlar. Köye adam gönderirler, fakat çocukları bulamazlar. Anne çok üzülür, ağlamaya baĢlar. Bir ara kapının önünde bir kızak durur ve Volodya gelir. Çocuklar kente inmiĢlerdir. Kentte barutun nerede satıldığını sormuĢlardır. Bunun üzerine esnaf Ģüphelenir ve çocukları yakalar. Volodya çok üzülmüĢtür. Annesinin kucağına atlayıp ağlamaya baĢlar. Babası iki çocuğu da odaya çekip konuĢur. Yaptıklarının yanlıĢ olduğunu, eğer okuldakiler duyarsa okuldan atılabileceklerini anlatır. Sonra da Çeçevitsin‟in ailesine haber gönderirler. Çeçevitsin kibirli bir yüzle annesiyle birlikte oradan ayrılır. Hikâyenin iletisi Ģu Ģekilde ifade edilebilir: “Çocuklar, ailelerini aldatıp onlardan haberiz iĢ yapmamalıdırlar”. Bir sonraki hikâye, Hakkın Aramayı Bilmek ismini taĢımaktadır. Çocuklarının mürebbiyesine aylığını vermek için mürebbiyeyi odasına çağıran adam, kadının seksen ruble olan alacağından türlü sebeplerle kesinti yapar. Kadın ne kadar öfkelense de adama tek bir söz söylemez. Bunu gören adam saçma sapan ve yalan olan sebeplerden ötürü kesinti yapmaya devam eder. Sonunda seksen ruble olan ücret on bir rubleye kadar düĢer. Adam, kadına parasını uzattığında kadın kıpkırmızı bir suratla teĢekkür eder. Kadının bu tavrını gören adam deliye döner. Kadına bir oyun oynamıĢtır adam. Onu kandırır ve tepkisinin ne olacağına bakar. Kadının yapılan bu haksızlığa karĢı sesini hiç çıkarmamasına sinirlenir ve Ģöyle der: “Siz hakkınızı aramaz, her söylenene boyun eğerseniz size tabii hakkınızı vermezler. Siz nasıl böyle uysal ve verilene razı olabiliyorsunuz ki? Niye karşı çıkmıyorsunuz haksızlığa? Size yapılan haksızlığa neden susuyorsunuz? İnsan günümüz dünyasında biraz mücadeleci olmalı” (Çehov, ? : 37). Adamın söyledikleri doğrultusunda hikâyeden Ģu ileti çıkarılabilir: “Haksızlığa karĢı çıkılmalı, mücadeleci olunmalıdır.” 148 Sevimli Köpek Kaştanka isimli hikâyede, sahibiyle beraber geziye çıkan sonra da sahibini kaybeden KaĢtanka adlı köpeğin yaĢadıkları anlatılmaktadır. Sahibini kaybetmek, açlık ve karanlık KaĢtanka‟yı çok korkutur. Hemen bir evin kapısına kıvrılıp yatar. Bir süre sonra uykuya dalar. Kapının açılması ve evdeki adamın kendisine çarpması sonucu uyanır. Adam köpeği görünce acır ve içeriye alır. Karnını doyurması için yiyecek bir Ģeyler verir. KaĢtanka‟nın çok hoĢuna gider bu sıcak yuva; fakat yine de sahibini ve yuvasını özlemektedir. Yeni sahibi bir sirkte çalıĢmaktadır. Evin bir odasında, bu sirkte kullandığı bir kaz, bir domuz ve bir kedi beslemektedir. KaĢtanka bu hayvanlarla birlikte kalmaktadır. Biraz zaman geçtikten sonra adam KaĢtanka‟ya da numaralar öğretmeye baĢlar. Köpek çok yeteneklidir. Bir gün kaz hastalanır ve ölür. Sahibi, KaĢtanka‟yı kazın yerine sirke çıkarmaya karar verir. KaĢtanka sahneye çıktığında hem korkar hem de ĢaĢırır. Yeni sahibinin istediklerini yapmaya baĢlar. Bu sırada eski sahibi ve oğlunun sesini duyar. KaĢtanka‟yı çağırmaktadırlar. Seyircilerin arasına dalan KaĢtanka, sahibine doğru koĢmaktadır. AĢması gereken yüksek duvarı aĢamaz ve yere düĢüp bayılır. Kendine geldiğinde eski sahibi ve oğlunun ardından gitmektedir. Gerçek sahiplerine kavuĢtuğu için çok mutludur. Hikâyenin iletisi, “Köpekler sadık hayvanlardır. Ġnsanlar onlarla çok iyi dostluklar kurabilir” Ģeklinde ifade edilebilir. Kitapta yer alan bir sonraki hikâye Korku ve Şaka ismini taĢımaktadır. Mühendis Smirnov trenden iner ve ölçüm yapacağı çiftliğe gitmek için araba arar. At arabası olan köylülerden biriyle anlaĢır ve yola koyulur. Hava kararmak üzeredir. Geçtikleri yollar ise çok ıssızdır. Etrafta insan olduğuna dair tek bir iz yoktur. Mühendis bu durumdan rahatsız olur. Ġçinden konuĢmaya ve korkunç fikirler üretmeye baĢlar. Arabacının tipini beğenmemiĢtir. Kendisini bir tenhaya çekip öldürmesinden korkar. Arabacıyla konuĢmaya karar verir. Kendisinin aslında çok güçlü olduğunu, yanında üç silah bulundurduğunu, biri soymaya kalkarsa mahvedebileceğini anlatır. Arabanın yavaĢlayıp hızlanmasından bile kuĢkulanmaktadır. Arabacıyı sıkboğaz eder sürekli. En sonunda arabacıya, inanmıyorsa silahını çıkarabileceğini söyler. Arabacı korku içinde arabadan atlar ve ormana kaçar. Mühendis boĢ yere endiĢelendiğini anlamıĢtır. Fakat ıssız bir yolda tek baĢına kalmıĢtır. Ormana kaçan arabacıya seslenir, Ģaka yaptığını söyler. 149 Uzun bir dil dökmeden sonra arabacı ortaya çıkar. O da mühendisin zararsız olduğunu anlamıĢtır. Mühendise kızgın bir Ģekilde arabayı tekrar sürmeye baĢlar. Mühendiste korku ve endiĢe kalmamıĢtır. Hikâyenin iletisi Ģu Ģekilde belirlenebilir: “Gereksiz endiĢeler insanların baĢına kötü Ģeylerin gelmesine neden olabilir.” Kitaptaki son hikâyenin ismi ise Hırsız Köylü‟dür. Köylünün biri tren raylarındaki somunları çaldığı gerekçesiyle hâkim karĢısına getirilir. Hâkim iddianın doğru olup olmadığını sorduğunda adam doğru olduğunu söyler. Somunları balık tutmak için nasıl kullandıklarını anlatır uzun uzun. Bunu anlatırken gereksiz birçok Ģey anlatmıĢtır. Hâkim, köylünün yalan söylediğini, cahil numarası yaptığını düĢünmektedir. Ama adam doğru söylemektedir. Bütün köy halkı tren raylarındaki somunları söküp balık tutmakta kullanmaktadır. Hâkim, insanların ölmesine sebep olabileceğini söylediğindeyse köylü umursamaz. Birkaç somunun insan öldüreceğine inanmaz. Hâkim hapis cezası verdiğindeyse cezanın vergi borcundan kaynaklandığını, o vergi borcunun da muhtar tarafından yanlıĢ hesaplandığını, aslında borcun kardeĢine ait olduğunu anlatmaya baĢlar. Hâkimin önünden alınıp götürüldüğü sırada hâkimin suçsuz yere kendisini cezalandırdığını söyleyip durmaktadır. Hikâyenin iletisi, “Suçun büyüğü küçüğü olmaz. Herkes iĢlediği suçun cezasını çekmelidir” ifadeleriyle belirtilebilir. Ayrıca, “Önemsenmeyen ihmalkârlıklar büyük kazalara sebep olabilir” fikri de yan ileti olarak Hırsız Köylü isimli hikâyeden çıkarılabilir. Bu çalıĢmada, Hikâyeler isimli kitaptan sekiz ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerin tamamının ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.24. ġeker Portakalı José Mauro de Vasconcelos‟un kaleme aldığı Şeker Portakalı hem yetiĢkinler hem de çocuklar tarafından çok sevilen bir eserdir. Eserde, Zezé ismindeki ince ruhlu, zeki, hayatın gerçeklerini erken yaĢta öğrenmek zorunda kalan, fakat ailesi ve çevresi tarafından anlaĢılamamıĢ yaramaz bir çocuğun yaĢadıkları anlatılmaktadır. 150 Zezé‟nin ailesi oldukça fakirdir. Babası iĢsizdir, annesi ise gece yarısına kadar fabrikada çalıĢmaktadır. Zezé, vaktinin çoğunu genellikle sokakta abisi Totoca ve kardeĢi Luís ile oyun oynayarak ve yaramazlık yaparak geçirmektedir. Bir Ģeye ihtiyacı olduğunda ablası Glória onunla ilgilenmektedir. Evde Zezé‟ye acıyan, onu sürekli dövmeyen bir tek ablasıdır. Zezé oldukça zeki bir çocuktur. Kendi kendine okumayı öğrenir, duyduğu bir duayı hemen ezberler. Okulda çok iyi bir öğrencidir. Öğretmeni Zezé‟yi çok sevmektedir. Diğer sınıfların öğrencileri öğretmenlerine çiçek getirip masadaki vazoyu doldururlar. Fakat Zezé‟nin öğretmeninin vazosu hep boĢtur. Bunu gören Zezé dayanamaz ve her gün bir bahçeden çiçek koparıp öğretmeninin vazosuna koyar. Bu, Zezé‟nin ne kadar ince ruhlu bir çocuk olduğunu göstermektedir. Fakat çiçek çaldığı ortaya çıkar ve dayak yer. Zezé, kendisinin kötü bir çocuk olduğunu düĢünmektedir. Sürekli Ģeytan aklına girmekte ve yaramazlık yapmasına sebep olmaktadır. Bu yüzden de yaptığı yaramazlıklardan sonra yediği dayakları hak ettiğini düĢünür. Kendisini anlayan kimse olmadığı için Zezé, bahçedeki bir portakal fidanı ile dost olur. Her Ģeyini o fidana anlatır, onunla oyunlar oynar. Fidanı, Minguinho ya da Xururuca diye çağırır. Bir gün Zezé sokakta dolaĢırken Ģarkı sözleri satan bir adam görür. Adamın söylediği Ģarkılar Zezé‟nin çok hoĢuna gitmiĢtir. Onunla beraber dolaĢmaya baĢlar. Adam da ona kendisiyle çalıĢmasını teklif eder. Zezé, okuldan kaçma pahasına adamla çalıĢmayı kabul eder. ġarkı sattıkları zamanlar çok mutlu olmaktadır. Mahalledeki çocukların çok sevdiği bir oyun vardır. Arabaların arkalarına atlar ve sıkı sıkı tutunarak dolaĢırlar. Çocukların arkasına atlamaya cesaret edemedikleri tek araba Portekizli dedikleri bir adama aittir. Zezé, asıl ismi Manuel Valaderes olan bu adamın arabasının arkasına atlamaya cesaret eder. Fakat adam Zezé‟yi yakalar ve herkesin içinde dizine yatırıp bir Ģaplak atar. Zezé, bu duruma çok sinirlenir ve büyünce adamı öldüreceğini söyler. BaĢka bir gün Zezé ayağını keser ve okula sekerek gitmeye çalıĢır. Bunu gören Portekizli onu ikna edip arabaya alır ve ayağına pansuman yaptırır. Zezé o günden sonra Portekizli ile çok iyi arkadaĢ olur. Zezé‟yi gerçek anlamda anlayan, onun ince ruhuna dokunabilen bir tek Portekizlidir. Kimsenin Zezé ile Portekizli arasındaki dostluktan haberi yoktur. Zezé, Ģeker portakalı fidanı ve Portekizli ile çok mutludur; fakat bu mutluluğu çok uzun sürmez. Bir gün abisi Zezé‟ye 151 belediyenin yol geniĢletmek için bahçenin bir kısmını alacağını, bu yüzden de portakal ağacını keseceklerini söyler. Zezé önce buna inanmak istemez, ancak Totoca‟nın ciddi olduğunu anlayınca çok üzülür ve hemen ağlamaya baĢlar. En iyi dostlarından birinin yok olacağı haberini daha atlatamadan, bir sabah okula gittiğinde, trenin altında kalan bir arabadan bahsedildiğini duyar. Arabanın Portekizli‟ye ait olduğunu öğrenince küçük Zezé Ģoka girer. Günlerce hiçbir Ģey yemeden, tek bir kelime etmeden yaĢar. Sürekli, Portekizli‟nin öldüğü aklına gelmektedir. Herkes Zezé‟nin portakal fidanının kesileceğini öğrendiği için hastalandığını düĢünür. Bütün mahalle, birlikte Ģarkı sattığı adam ve ailesi umutla iyileĢmesini bekler. Bir gün ablası beyaz bir çiçek getirir. Bu çiçek, Zezé‟nin Ģeker portakalının ilk çiçeğidir. Zezé, bunun bir veda olduğunu hisseder. YavaĢ yavaĢ iyileĢmeye baĢlayan Zezé‟yi babası bir akĢam dizlerine oturtur ve iĢ bulduğunu, artık Noel‟de hediye alabileceğini, yeni bir eve taĢınacaklarını, o evin bahçesinde istediği ağaca sahip olabileceğini anlatır. Üstelik belediye Minguinho‟yu hemen kesmeyecektir. Fakat Zezé, küçük portakal fidanının çoktan kesildiğini söyler babasına. Kitabın sonunda “Son Ġtiraf” baĢlıklı bir bölüm vardır. Bu bölümde, kırk sekiz yaĢına gelmiĢ olan Zezé, Manuel Valadares‟e onu hala özlediğini anlatmaktadır. Zezé Ģu soruyu sorar: “Olup bitenleri çocuklara niçin anlatmalı?” (Vasconcelos, 2000: 208). Kendi gerçeğini Ģöyle dile getirir: “Gerçek, sevgili Portuga‟m; bunları bana çok erken anlatmış olmalarıdır” (Vasconcelos, 2000: 208). Şeker Portakalı kitabının ana iletisi Ģöyle ifade edilebilir: “Her çocuğun ilgiye ve Ģefkate ihtiyacı vardır. YetiĢkinler, onların birer çocuk olduğunu unutmamalı ve onları acımasızca cezalandırmamalıdır.” Zezé çok zeki, hassas ve erken olgunlaĢmıĢ bir çocuk olmasına rağmen, evden gerekli ilgiyi göremeyince sürekli yaramazlık yaparak meĢgul etmektedir kendini. Ġhtiyaç duyduğu ilgiyi ise aslında bir yabancı olan Portekizli‟den görmüĢtür. Bu yüzden de Portekizli‟nin, gerçek babası olduğunu düĢünmektedir. Hatta Portekizli‟ye kendini evlat edinip edinemeyeceğini sorar. Çocukların ilgiye ne kadar ihtiyaç duydukları kitapta çok açık bir Ģekilde gösterilmiĢtir. Bunun yanında Zezé, yaptığı yaramazlıklara ceza olarak sürekli dayak yemektedir. Hatta artık ailesi o kadar alıĢmıĢtır ki, ne olsa Zezé‟den bilmekte ve onu dövmektedir. Zezé kötü bir çocuk 152 olduğuna, yediği dayakları hak ettiğine, Ġsa‟nın onu sevmediğine, her Noel onun için bir Ģeytanın doğduğuna inanmaktadır: “Beş para etmem. Çok kötüyümdür. Noel günü, benim için bir İsa değil, bir şeytan doğar ve hiçbir armağan alamam. Belanın tekiyim yani. Küçük bir bela. Bir iblis. Bir piç. Ablalarımdan biri, benim gibi kötü bir çocuğun doğmaması gerektiğini söyledi” (Vasconcelos, 2000: 135). “Babam, Totoca‟yı hiç dövmezdi, beni döverdi yalnızca. Çünkü kötü olan her şey vardı bende!” (Vasconcelos, 2000: 113). “Küçük İsa beni neden sevmiyordu? O ki, doğduğu ahırda bulunan öküzü ve eşeği bile sevmişti. Ama beni, hayır. Belki de, şeytanın vaftiz çocuğu olduğum için benden öç alıyordu” (Vasconcelos, 2000: 49). “Noel günü geldiğinde şu şeytandan kurtulmayı çok isterdim! Ölmeden önce, hayatımda hiç değilse bir kez, küçük şeytanın yerine küçük İsa‟nın benim için doğmasını isterdim doğrusu” (Vasconcelos, 2000: 51). Zezé, evde ve mahallede ne kadar yaramaz bir çocuksa, okulda da o kadar usludur. Çünkü öğretmeni onu sevmekte, erken yaĢta okumayı öğrendiği için okulda takdir edilmekte, dayak yememekte, yeni bir Ģeyler öğrenmektedir. Herkes okuldaki Zezé‟den memnundur: “Her geçen gün sınıftan biraz daha zevk alıyor ve daha çok çalışıyordum. Kimse okulda benden yakınmıyordu. Glória, küçük şeytanımı çekmeceye kilitlediğimi ve okulda başka bir çocuk olduğumu söylüyordu” (Vasconcelos, 2000: 82). Aynı ilgiyi evde de görse, belki de yaramazlık yapmaktan vazgeçecektir Zezé. Çünkü Portekizli ile vakit geçirmeye baĢladığında Zezé‟de fark edilir değiĢiklikler olur: “Günler sakin, özellikle de mutlu geçiyordu. Evdekiler, bendeki değişimi fark etmeye başlamışlardı. Eskisi kadar azgınlık yapmıyor, zamanımı bahçenin en ucundaki eski yerimde geçiriyordum. Doğrusu, şeytan ara sıra iyi niyetli kararlarımın hakkından geliyordu. Ama eskisi kadar sövmüyor, komşuları rahat bırakıyordum” (Vasconcelos, 2000: 138). Zezé‟deki bu değiĢimin nedeni Portekizli‟nin ona ilgi ve Ģefkat göstermesidir. Hep onunla olmak ister: “Hep senin yanında olmak isterdim, biliyor musun? (…) Çünkü dünyanın en iyi insanısın. Senin yanındayken beni kimse 153 azarlamıyor ve „günışığının yüreğimi mutlulukla doldurduğunu‟ hissediyorum” (Vasconcelos, 2000: 145). Kitaptaki yan iletilerden biri, “Bir insan, sahip oldukları ne kadar az olursa olsun, onları kendinden daha yoksul insanlarla bölüĢmeyi bilmelidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Bunun güzel bir örneğini verir küçük Zezé. Öğretmeni ona bazen börek alması için para vermektedir. Öğretmen, bu parayı her gün verebileceğini söyler; fakat Zezé bunu kabul etmez: “Ara sıra bana kremalı börek almam için para veriyorsunuz, değil mi?” “Sana her gün para verebilirim. Ama sen…” “Sizden her gün para alamam.” “Neden?” “Çünkü kahvaltı edecek parası olmayan başka çocuklar da var.” Cebinden mendilini çıkardı ve kaçamak bir hareketle gözlerinde gezdirdi. “Corujinha‟yı tanır mısınız?” “Kim bu Corujinha?” “Benim boyumdaki küçük zenci kız. Annesi saçını bir lastikle arkada toplayıp at kuyruğu gibi sallandırır.” “Anladım. Dorotilia mı?” “Evet efendim. Dorotilia benden de yoksul. Zenci ve çok yoksul olduğu için öbür çocuklar onunla oynamayı sevmiyorlar. O da hep bir köşede oturuyor. Bana aldığınız böreği onunla paylaşıyorum.” Bu kez, mendili uzun süre burnunda tuttu. “Ara sıra, parayı bana verecek yerde ona verebilirsiniz. Annesi çamaşırcı ve on bir çocuğu var, hepsi de küçük. Anneannem Dindinha, biraz 154 yardım olsun diye ona her cumartesi günü kara fasulye ve pirinç verir. Annem de, sahip olduğum en az şeyi bile benden daha yoksul olanlarla bölüşmeyi bana öğrettiğinden, böreğimi onunla paylaşıyorum.” (Vasconcelos, 2000: 86). Kitapta yer alan yan iletilerden biri de Ģu Ģekilde ifade edilebilir: “Küçükler kötü kelimeler söylediklerinde ceza alırlar; fakat büyükler istediklerini söyleyebilirler.” Zezé birine sövdüğü zaman dayak yemektedir. Babasının bir arkadaĢıyla konuĢurken sövdüğünü duyar ve bir ikileme düĢer. Abisi bu durumun normal olduğunu söyler: “(…) Bay Labonne‟nin sözü geçince babam şöyle dedi: „O moruk, boktan herifin biri, pis yalancının tekidir.‟ Böyle dediği için kimse babama vurmadı.” “Büyükler söyleyebilir, onlar için önemi yoktur” (Vasconcelos, 2000: 15). Büyüklerin küfür edebileceği fikri yanlıĢ bir iletidir. Çocuk büyümeye baĢladıkça küfür edebileceğini düĢünmemelidir. Küfür etmenin büyük, küçük herkes için kötü bir davranıĢ olduğu ifade edilmelidir. Yan iletilerden bir diğeri de Ģu Ģekilde belirtilebilir: “ Daha zevkli Ģeyler yapmak için okuldan kaçılabilir. Sadece büyüklere yakalanmamak gerekir.” Zezé, her salı günü Bay Ariovaldo ile birlikte Ģarkı söyleyip Ģarkı sözü satmak için okula gitmemektedir. Bunu ablası Glória‟dan izin alarak yapar, çünkü sattığı Ģarkılardan ablasına da getirmektedir. Dolayısıyla onun izin vereceğinden emindir. Fakat babasının öğrenmemesi gerekmektedir. Korktuğu tek Ģey budur, geri kalan her Ģey önemsizdir. Okuldan kaçması olumsuz bir davranıĢtır. Bir de bunun yanında ablasının ona izin vermesi, yaptığı yanlıĢın desteklenmesi demektir. Kitabın sonunda, Zezé‟nin yetiĢkin halinin Portekizli‟ye söylediklerinden bir ileti çıkarılabilir: “Çocuklara olup biten her Ģey anlatılmamalıdır.” Zezé, hayatın gerçeklerini daha beĢ yaĢına gelmeden öğrenmiĢtir. Yoksulluğun, alın terinin, kötülüğün, sevgisizliğin, ilgisizliğin, hayal kırıklığının, ölümün ne demek olduğunu daha beĢ yaĢındayken adı gibi bilmektedir. Oysa çocukluk, insanların mutlu olmaları, 155 ilgi görmeleri, hayal kurmaları gereken zamandır. Aileler, yetiĢkinler olan biten her Ģeyi çocuklara aksettirmemelidir. Ne de olsa her çocuk büyürken hayatla mutlaka tanıĢacaktır. Bu çalıĢmada, Şeker Portakalı isimli kitaptan beĢ ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden iki tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.25. Peter Pan Dünyaca ünlü çocuk romanı Peter Pan‟ın yazarı Sir James M. Barrie‟dir. Kitapta, büyümeyi reddeden Peter Pan ile kayıp çocukların yaĢadığı „Ġnanmazsan Ġnanma Adası‟na konuk olan Vendi ve kardeĢlerinin adada yaĢadıkları maceralar anlatılmaktadır. Bütün çocuklar Peter Pan‟ı, yani büyümeyen çocuğu tanımaktadırlar. Vendi ile kardeĢleri Michael ve John da Peter Pan‟ı tanımakta, bazı geceler Peter‟in evlerine ziyarete geldiğini fark etmektedirler. Bu durumu, çocukların anneleri olan Bayan Darling de fark eder ve korkmaya baĢlar. Çocuklarını her gece kontrol eder. Bir gece Peter‟i karĢısında buluverir. Evin köpeği Peter‟in üzerine atlayıp gölgesini kapar. Peter hızla odadan uçup gider. Bay ve Bayan Darling, bir sorun olmayacağına inandıkları bir gece komĢularına giderler. Peter de hemen gölgesini geri almaya gelir. O gece Vendi ile karĢılaĢırlar ve konuĢmaya baĢlarlar. Vendi‟ye „Ġnanmazsan Ġnanma Adası‟nı anlatan Peter onu adaya götürmek için ikna eder. Vendi önce ailesinin kendisini çok merak edeceğini düĢündüğü için gitmek istemez. Fakat Peter kayıp çocukların bir anneye ihtiyaç duyduklarını söyleyince dayanamaz ve Peter ile gitmeye karar verir. Fakat kardeĢlerini de yanına almak ister. Peter hepsine nasıl uçmaları gerektiğini öğretir ve adaya doğru yola çıkarlar. Bay ve Bayan Darling eve döndüklerinde çocuklarının boĢ yataklarıyla karĢılaĢıp kahrolurlar. Adaya vardıktan sonra Vendi kayıp çocuklara annelik yapmaya baĢlar. Bu sırada da bütün gemicilerin kendisinden korktuğu, gaddar bir korsan olan Kaptan Haken kayıp çocukların peĢindedir. Özellikle de sağ elini bir timsaha kaptırmasına neden olan Peter Pan‟dan öç almak için yanıp tutuĢmaktadır. 156 Vendi ve kardeĢleri bir gece ailelerini özlediklerini fark ederler. Vendi, Peter‟a dönmek istediklerini söyler. Peter da çok üzülmesine ve hayal kırıklığına uğramasına rağmen gitmelerine ses çıkarmaz. Vendi bütün kayıp çocukları da yanına alabileceğini söylediğinde Peter dıĢında herkes çok sevinir. Kayıp çocuklar ve Vendi ile kardeĢleri hazır olduğunda yola çıkmak için evden ayrılırlar. Tam o anda Haken, kayıp çocukları, Vendi‟yi, Micheal‟ı ve John‟u kaçırmayı baĢarır. Amacı, Peter Pan‟ı da gemisine çekip hepsini öldürmektir. Fakat Peter Pan yine Haken‟ı yenmeyi ve sevdiklerini kurtarmayı baĢarmıĢtır. Vendi ve çocuklar güvenli bir Ģekilde evlerine ulaĢırlar. Bay ve Bayan Darling çocukları gittiğinden beri periĢan haldedirler. Bir gece yataklarında olduklarını görünce sevinçten deliye dönerler. Kayıp çocuklar da onlarla birlikte yaĢamaya baĢlar. Her biri okuyup birer meslek sahibi olurlar. Vendi büyür ve anne olur. Onun da kızı ve torunları Peter Pan ile „Ġnanmazsan Ġnanma Adası‟na gidip arkalarında yaslı birer anne bırakmıĢlardır. “Çocukların dertsiz, düşüncesiz ve günahsız olduğu tüm zamanlarda ve mekanlarda bu devir teslim işlemi böyle devam edecek” (Barrie, 2007: 215). Peter Pan‟ın ana iletisi Ģu cümleyle belirtilebilir: “Bir insanın dünyada sahip olabileceği en büyük nimet sıcacık bir yuvadır”(Barrie, 2007: 120). Bu düĢünceyi Peter Pan ile Vendi aralarında konuĢurken Vendi kullanır. Peter ailesiz olmanın, Vendi ise ailesinden uzak kalmıĢ olmanın acısını çekmektedir o an. Ailenin önemini dile getiren bir diğer satır ise Peter Pan‟ın Vendi ile ailesinin kavuĢma anındaki düĢünceleridir: “Hayatında pek çok başarıya, sayısız ödüle sahip olmuştu. Sıradan çocukların hayalini bile kuramadıkları nimetler onun hemen yanı başında dururdu. Ama Vendi ve kardeşlerinin şu anki sahip olduğu mutluluğa hiçbir zaman erişmeyeceğini biliyordu. Yine şunu da biliyordu ki hayatta en büyük hazine sıcacık bir ailedir” (Barrie, 2007: 195). Böylece eserde, ailenin ne kadar önemli ve değerli olduğu ortaya konulmuĢtur. Kitaptaki yan iletilerden biri Ģu Ģekilde ifade edilebilir: “Haksız rekabet dürüst insanlara yakıĢmaz.” Peter Pan baĢ düĢmanı Haken ile dövüĢürken bile aralarında eĢitsizlik olsun istemez: “Peter Pan, Haken‟in kılıcını kaşla göz arasında aldı. Tam düşmanını haklayacaktı ki kendisinin daha yüksekte olduğunu fark etti. Bu haksız rekabet, savaşçı ruhuna aykırıydı” (Barrie, 2007: 107). Peter Pan bu davranıĢının karĢısında Haken tarafından yaralanmıĢtır. Ama yine de haksızlık yapmak istememiĢtir. 157 Peter Pan Haken ile bir karĢılaĢmasında yine zafer kazanmıĢtır; fakat kendisi de yaralanmıĢtır. Bir denizin kıyısında tek baĢına kalan Peter artık öleceğini düĢünmeye baĢlamıĢtır. Fakat ortaya çıkan bir kuĢ Peter‟in kurtulmasına yardım eder: “O da ne? Bu sıradan bir nesne değildi. Çıkmadık candan umut kesilmezmiş ya! Peter Pan‟ın da ecel saati gelmemiş olacak ki imdadına bir hayal kuşu yetişti” (Barrie, 2007: 111). Böylece bir atasözü ileti olarak belirlenebilmektedir: “Çıkmadık candan umut kesilmez.” Peter Pan, her yaptığıyla gurur duyan, kibirli ve kendini beğenmiĢ bir çocuktur. Ġlk karĢılaĢtıklarında Vendi‟yi bu huyuyla kızdırır. Vendi, sökülen gölgesini birleĢtirmesi için dikmesi gerektiğini anlatır Peter‟e. O da bunu yapıp baĢarıya ulaĢınca yine kendisini över: “Dahi miyim, neyim?” (Barrie, 2007: 33). Vendi, Peter‟in ukala olduğunu düĢünmektedir. Vendi‟nin kızdığını anlayan Peter, affedilmeyi diler Ģekilde Ģöyle der: “Çok mutlu olduğum zamanlar aklım başımdan gidiyor ve ne yapacağımı bilemiyorum. Kibrin çok kötü bir huy olduğunu bildiğim halde bu hastalıktan bir türlü kurtulamıyorum” (Barrie, 2007: 34). Peter Pan‟ın söyledikleri doğrultusunda Ģu ileti çıkarılabilir: “Kibir, kötü bir hastalıktır.” Peter Pan‟ın çocukların reisliğini yapıp geçimini sağlamaya çalıĢmaktan yorulduğunu ve gerçek dünyayı tercih edeceğini duyan Vendi çok sinirlenir. Yazar, Vendi için Ģunları söyler: “Öfkeyle kalkanın zararla oturacağını annesi ona öğretmiş olsaydı, belki daha sakin olabilirdi” (Barrie, 2007: 122). Böylece, “Öfkeyle kalkan zararla oturur” atasözü de kitaptan çıkarılabilecek yan iletiler arasında yer almıĢtır. Peter Pan‟ı öldürmek isteyen Haken, bir gün Peter‟in yaĢadığı eve girip ilacına zehir atar. Bunu öğrenen küçük peri Gıldır Gıldır, Peter‟in tam içerken önüne geçer ve ilacı kendi içer. Bu yüzden de ölümle burun buruna gelir. Peter, arkadaĢının kendisi için yaĢamını feda ettiğini görünce çok duygulanır ve Gıldır Gıldır‟a: “Kendini benim için feda ettin. Layık mıyım buna ben?” (Barrie, 2007: 149) der. “Dostlar birbirleri için fedakarlık yapabilmelilerdir” iletisi de kitaptan çıkarılabilecek yan iletiler arasındadır. Haken, asil görünüĢlü bir korsandır. Ġnsanlar arasındaki itibarına çok önem vermektedir. Ġtibarı da bazı ögelere bağlamaktadır: “Hayatındaki tüm sefalete ve rezalete rağmen insanlar arasındaki itibarının şu olmazsa olmaz, iki şarta bağlı 158 olduğuna inanıyordu. Bu şartlar: Tutarlılık ve şık giyinmekti. Kendisiyle sürekli olarak barışık olmaya gayret gösteriyordu” (Barrie, 2007: 155). Haken‟in düĢünceleri doğrultusunda, “Kendisiyle barıĢık olan insanlar itibar görür” ifadesi yan ileti olarak çıkarılabilir. DıĢarıda herkese diz çöktüren, herkesin çok korktuğu Haken, içten içe kendisiyle hesaplaĢmaktadır. Maddi olarak her Ģeye sahip olan Haken, manevi olarak çok Ģeyden yoksundur. Kendi baĢına kaldığı zamanlarda durumunu değerlendirmektedir: “Şöhret, para, mülk. Hepsine sahibim. (…)Bir insanı mutlu etmeye bunlar yeter mi?” (Barrie, 2007: 155). “Ey Haken zavallısı! Şu dünya malına, keşke bu kadar tamah etmeseydin! O zaman belki aradığın huzuru bulabilirdin” (Barrie, 2007: 156). Haken‟in kendi iç hesaplaĢmasından çıkarılabilecek yan ileti Ģu Ģekildedir: “ġöhret, para, mal, mülk bir insanı mutlu etmeye yetmez. Önemli olan huzurlu olabilmektir.” Haken çocukları kaçırdığında, iki kiĢinin dıĢında hepsinin öleceğini söyler. Ġki kiĢinin ise emri altına girme fırsatı vardır. Korsan olma fikrini cazip bulan Michael ile John bu teklifi değerlendirmeyi düĢünürler. Fakat John bazı gerçekleri görür ve Haken‟e Ģunu sorar: “Aranıza katılırsak; yine vatanımıza, milletimize sadık bir insan olarak kalabilecek miyiz?” (Barrie, 2007: 158). Haken bu soruyu alaycı bir Ģekilde cevaplar: “Korsanlık ve vatanseverlik bir arada. Komik olma!” (Barrie, 2007: 158). Bunun üzerine John önemli olanın insanlık haysiyeti olduğunu anlar: “Bu sözler John‟a, insanlık haysiyetini geçici heveslere değişmemeyi hatırlattı. Haken‟in önündeki varili öfkeyle tekmeledi. „Öyleyse cevabımız hayır.‟ Michael de ağabeyini destekledi. „Teklifin yere batsın‟ diye haykırdı” (Barrie, 2007: 158). 159 Çocukların bu davranıĢlarından ortaya çıkabilecek ileti, “Kimse, insanlık haysiyetinden, devletine olan bağlılığından geçici hevesler için vazgeçmemelidir” ifadeleriyle belirtilebilir. Vendi, Michael ve John evden ayrılıp Peter Pan ile gittikten sonra Darling ailesi yas günleri yaĢar. Babaları vicdan azabından, çocukların bakıcılığını yapan köpeğin kulübesinde yaĢamaya baĢlar. Anneleri ise geri dönerler diye pencerenin önünde bekler, evden dıĢarı çıkmaz. Anne ve babasını üzüntüden kahreden çocuklar ise durumun farkında bile değillerdir. Hatta Michael daha çok küçük olduğu için annesini ve babasını unutmaya baĢlamıĢtır. Oysa anneleri her gün odalarında oturup onların dönüĢünü hayal etmektedir. Kederli ve üzgün anne ile babanın durumu göz önüne alındığında Ģu ileti çıkarılabilir: “Anne ve babanın haberi olmadan evden ayrılmak, onları merakta bırakmak doğru değildir.” Kitaptaki son ileti ise “Ġnsanlar büyüdükçe günahlarla kirlenirler” Ģeklinde ifade edilebilir. Vendi, kızı Jane‟e yetiĢkinlerin neden uçamadığını açıklamaktadır: “Çünkü insanlar büyüdükçe geçim derdi omuzlarına çöküyor. Ayrıca günahlarla kirleniyor” (Barrie, 2007: 206). BaĢka bir bölümde , “Çocukların dertsiz, düşüncesiz ve günahsız olduğu tüm zamanlarda ve mekanlarda bu devir teslim işlemi böyle devam edecek” (Barrie, 2007: 215) ifadesi kullanılmıĢtır. Kitapta, çocukların günahsız olduğu, oysa yetiĢkinlerin günahlarla kirlendikleri vurgulanmaktadır. Böylece son bir yan ileti olarak, “Ġnsanlar büyüdükçe günahlarla kirlenirler” ifadesine yer verilebilir. Bu çalıĢmada, Peter Pan isimli eserden 11 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerin tamamının ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.26. Guliver’in Seyahatleri Guliver‟in cüceler ve devler ülkesine yaptığı seyahatleri anlatan kitabın yazarı J. Swift‟tir. Guliver iĢleri bozulmaya baĢlayan bir doktordur. Para kazanmak için seyahat gemilerinde doktorluk yapmaya baĢlar. Guliver‟in seyahatinin ilk durağı cüceler ülkesi Lilliput‟tur. Bindiği geminin fırtına nedeniyle batması sonucu kendini denizde bulan Guliver, uyandığında Lilliput‟tadır. Halk önce korkmuĢ ve onu bağlamıĢtır. Fakat daha sonra zararsız olduğunu anlayınca serbest bırakmıĢtır. Ġmparatorla Guliver‟in arası çok 160 iyidir. Ġmparator, düĢman ülkenin donanmasını hazırladığını, ülkeyi istila edeceklerini söyler ve Guliver‟den yardım ister. Guliver, Blefusku ülkesinin donanmasını birbirine bağlayarak toplar ve Lilliput‟a getirir. Ġmparator ve halk Guliver‟i adeta kahraman ilan etmiĢtir. Ġmparator, Blefusku‟da kalan diğer gemileri de getirmesini ister. Ġmparatorun amacı Blefusku‟yu ele geçirip kendi ülkesinin bir Ģehri yapmaktır. Guliver, hiçbir milletin özgürlüğünü elinden almak istemediğini söyler ve imparatorun isteğini reddeder. Ġmparator bu duruma sinirlense de bir Ģey söylemez. Bunun ardından Blefusku ülkesinin elçileri barıĢ için gelirler ve imparator ile Lilliput lehine çok kazançlı bir anlaĢma imzalarlar. Sonra da Guliver‟i ziyaret edip ülkelerine davet ederler. Guliver de kendi ülkesine dönmeden önce Blefusku‟ya uğramaktan onur duyacağını bildirir. Sonra da Lilliput imparatorundan Blefusku‟ya gitmek için izin ister. Ġmparator, hiç hoĢuna gitmese de sözlü olarak izin verir. Bu sırada hükümetteki bazı kiĢiler Guliver hakkında söylentiler çıkarmakta ve onun kuyusunu kazmaya çalıĢmaktadır. Ġmparator da kendi isteğini geri çevirdiği ve Blefusku‟ya gitmek istediği için Guliver‟in düĢmanı kesilmiĢtir. Bir gece meclis üyelerinden biri Guliver‟i ziyaret eder. Guliver zamanında bu adama çok yardımcı olmuĢtur. Bu yüzden o da Guliver‟e yardımcı olmak istemiĢtir. Meclisin, Guliver‟in gözlerini kör etme ve aç bırakarak yavaĢ yavaĢ öldürme kararı aldığını anlatır adam. Guliver hemen toparlanıp Blefusku‟ya kaçar. Orada imparator Guliver‟i büyük bir nezaketle karĢılar. Blefusku‟ya gittikten üç gün sonra bir sandal görür denizde. Blefusku askerlerinin yardımıyla karaya getirir sandalı. Ġmparatorun desteğiyle tamir eder ve izin alıp evine dönmek üzere denize açılır. Denizde kendi ülkesinin gemisiyle karĢılaĢan Guliver, evine, ailesine dönmüĢtür. Fakat içindeki seyahat isteği geçmemiĢtir. Bu yüzden ailesini gözyaĢları içinde bırakarak tekrar yola koyulur. Bu sefer de fırtınada yollarını ĢaĢırıp devlerin ülkesine demir atarlar. Guliver dıĢındakiler devleri görünce kaçmayı baĢarır, fakat Guliver devler ülkesi Brobdignag‟da kalmıĢtır. Bir tarlada çalıĢan iĢçi tarafından bulunur ve çiftlik sahibine teslim edilir. Çiftlik sahibi bir süre besledikten sonra, bir arkadaĢının tavsiyesi üzerine Guliver ile gösteriler düzenlemeye baĢlar. Bir gün saraydan biri bu gösteriyi izler ve kraliçeye bahseder gösteriden. Çiftçi hemen saraya çağrılır. Guliver, kraliçenin çok hoĢuna gider. Kraliçe, Guliver‟i çiftçiden satın alır. Çiftçinin kızı da Guliver‟in isteği üzerine Guliver‟e bakmakla görevlendirilir. Guliver, kral ve kraliçeden büyük ilgi görür. 161 Guliver‟e özel ev, sandal, gezinti evi yaptırılır. Kral ile Guliver, Guliver‟in geldiği ülke hakkında konuĢurlar sık sık. Guliver, buradaki yaĢantısında çok mutlu ve rahat olmasına rağmen, bir böcek gibi yaĢamaktan bir süre sonra sıkılır. Sürekli ezilme tehlikesi vardır. Evine dönmenin yollarını aramaktadır. Bir gün deniz kenarına gezintiye çıktıklarında bir kartal Guliver‟in gezinti evini kapar. Havadalarken, kartal baĢka kuĢlarla kavgaya tutuĢur. Bu sırada Guliver‟in evi denize düĢer. Guliver tam umutsuzluğa kapılmak üzereyken denizciler onu bulur ve teknelerine alırlar. Guliver yaĢadıklarını anlattığında ona kimse inanmaz. Devler ve cüceler ülkesinden yanına aldığı eĢyaları gösterdiğinde kaptan ona inanır. Guliver‟in evine yakın bir limana demir atarlar. Guliver evine, ailesine kavuĢmuĢtur. Fakat yine de içindeki seyahat ateĢi sönmek bilmez… Kitabın ana iletisi, “Ġnsanlar Ģekil olarak birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun, aynı insanî duyguları taĢımaktadırlar” ifadesiyle belirtilebilir. Guliver, ilk olarak gittiği Lilliput ülkesinde imparator ile çok iyi anlaĢır. Ülkeye çok büyük yardımları dokunur. Fakat imparator, hırsları ve açgözlülüğü nedeniyle bir anda Guliver‟e düĢman olur. Guliver‟in ülkesindeki insanlarla Lilliput ülkesindeki insanlar, aralarında Ģekil olarak çok büyük bir fark olsa da, siyasetçilerinin tavırları bakımından benzerdirler. Guliver‟in ülkesindekiler de zaman zaman hırslarına, açgözlülüklerine, bilgisizliklerine yenilmektedirler. Bir baĢka örnek de devler ülkesinin sarayındaki cücenin kıskançlığıdır. Guliver‟in kendisinden daha küçük olması ve Kral ile ailesine daha yakın olması nedeniyle Guliver‟i kıskanan cüce, sürekli ona zarar vermek ister. En sonunda da saraydan uzaklaĢtırılır. Benzer duygulardan biri de korkudur. Cüceler ülkesindeki insanlar büyük olduğu için Guliver‟den korkmuĢlardır. Aynı Ģekilde Guliver devler ülkesine gittiğinde oradaki insanlardan korkmuĢtur. Devler ülkesine gidince, Lilliput ülkesindekilerin kendisi hakkında neler düĢündüklerini anlamıĢtır. Kitaptaki yan iletilerden biri, “Bir kiĢi, tanımadığı insanlara saygı göstererek ve hoĢgörülü davranarak onların saygısını kazanabilir” Ģeklinde ifade edilebilir. Guliver, Lilliput Ģehrinde yaĢadığı süre zarfında hem halkın hem de imparatorun güvenini kazanmıĢtır ve bu sayede de özgürlüğüne kavuĢmuĢtur: “(…) ben imparatorun güvenini kazanmıştım. Bu güveni, hiç tanımadığım bu insanların gelenek ve göreneklerine saygı 162 duyarak ve onlara hoşgörülü yaklaşarak kazanmıştım” (Swift, 2009: 25). Böylece, saygının ve hoĢgörünün önemi ortaya konulmuĢtur. Ġkinci yan iletisi ise Ģu Ģekilde ifade edilebilir: “Eğer mal, mülk, Ģan, Ģöhret insanın gözünü kör ederse o kiĢi gerçekleri göremez.” Guliver, ülkenin tehlikede olduğunu düĢündüğü için imparatorun isteği üzerine düĢman ülkenin donanmasını Lilliput‟a çeker. Fakat imparator bununla yetinmemektedir: “İmparator, geride kalan düşman gemilerini de ilk fırsatta getirmemi istedi. Hükümdarın gözünü hırs bürümüştü; ilk önce ülkesinin istila edileceğinden korkan hükümdar, şimdi bununla yetinmiyor dahasını istiyordu. İnsanın gözünü mal, şan, şöhret, hükümranlık… bir kör etti mi hiçbir gerçeği göremez” (Swift, 2009: 40). Ġmparatorun gözünü de ele geçirme isteği, mal, Ģöhret, hükümranlık kör ettiği için gerçekleri görememekte ve değiĢmektedir: “Bu iyi niyetli, adaletli, akıllı hükümdar hırsa kapılınca nasıl da değişmişti” (Swift, 2009: 40). Bunlarla beraber, “Çıkarlar çatıĢınca yapılan tüm iyilikler, verilen sözler unutulur” iletisi de kitaptan çıkarılan yan iletiler arasındadır. Guliver‟in, isteğini geri çevirmesi imparatoru kızdırmıĢtır: “(…) Bu açık sözlü ve cür‟etkar sözlerim, imparatorun pek hoşuna gitmemişti. Sırf bu yüzden yapmış olduğum tüm iyilikleri unuttu. Bundan sonra imparatorla benden hoşlanmayan birkaç bakan, gizliden gizliye kuyumu kazdı. Yapılan en büyük hizmetler bile, menfaatleri engelleyen küçük bir kusurla teraziye vurulunca, ne de çabuk değerden düşüyormuş…” (Swift, 2009: 41). Ġmparatorun Guliver‟e karĢı tutumunun bir anda değiĢmesi, insanların yapılan iyiliklerden çok, kendi menfaatlerine önem verdiğini göstermektedir. Ayrıca, “Devlet adamlarına güven olmaz. Bugün yüzünüze gülerken yarın hakkınızda kötü bir karar verebilir” fikri yan ileti olarak çıkarılabilir. Kitaptan çıkarılabilecek yan iletilerden biri de “Sadece cezayla ve korkutarak adalet sağlanmaz” fikrini destekleyici niteliktedir. Guliver‟in ülkesinde düzenle kendi ülkelerindeki düzeni karĢılaĢtıran Lilliput yöneticileri, Guliver‟in ülkesindeki düzenin kusurlu olduğuna kanaat getirirler: 163 “Bu ülkede yönetim sadece cezaya dayanmıyordu. Lilliput‟ta bir kimse, yetmiş üç ay boyunca kanunlara uygun davranır ve hiçbir suç işlemediğini ispat ederse çeşitli şekillerde ödüllendiriliyordu. Aynı zamanda bu kişiler „kanuni‟ unvanını alarak birtakım ayrıcalıklar elde ediyordu. Bu sırada bana, ülkemdeki kanunların işlerliliğini sordular. Ben de, yasalarımızı sadece cezayla korkutarak uyguladığımızı anlattım. Bizim yasalarımızda, çok büyük kusurlar olduğunu ve adaletli olmadığını söylediler” (Swift, 2009: 43). Lilliput ülkesindekiler ceza ve mükâfat dengesini kurmaya özen göstermekte, cezadan çok ödüllendirmeye önem vermektedirler. Guliver‟in ülkesinin bu yöndeki eksiğini göz önüne koyarlar. Adalete bu kadar önem verilen Lilliput ülkesinde, dürüstlük ve ahlaklı olma gibi erdemler de çok mühimdir: “Lilliput‟ta, iş verecekler, kişinin dürüst ve ahlaklı olmasına yetenekli olmasından daha çok önem veriyorlar. Çünkü bir kişide doğruluk, adalet, dürüstlük gibi erdemlerin bulunması gerekir. Bir de bunun yanı sıra yetenek ve deneyim de bulunursa, o kişi, ülkesine hizmet etmeye en elverişli kişi demektir” (Swift, 2009: 44). Lilliput ülkesindeki bu durumdan, “Bir insanda doğruluk, adalet, dürüstlük gibi erdemlerin bulunması gerekmektedir” iletisi çıkarılabilir. Lilliput halkı iyiliğin değerinin bilinmesi gerektiğine inanmaktadır: “Bu ilkede, bir kimse kendine iyilik eden birisine kötülük ederse en ağır cezaya çarptırılıyor. Çünkü kendine iyilik yapan birine bile nankörlük eden kişi, diğer insanlara kesinlikle kötülük edecektir, diye düşünüyorlardı” (Swift, 2009: 44). Lilliput ülkesindeki bu durumdan, “Kendine iyilik eden birine kötülük eden kiĢi en büyük cezayı hak eder” iletisi çıkarılabilir. Eğitim-öğretim de Lilliput‟ta önem verilen bir diğer unsurdur: “Lilliput‟ta herkes, çok iyi imkanlara sahip okullarda öğrenim görme hakkına sahipti. Her ana-baba çocuklarını, yetiştirilmek üzere bu okullara göndermek zorundadır. Erkek ve kız okulları vardı. Çocuklar buralarda 164 sahasında uzman öğretmenler tarafından yetenek ve eğilimlerine uygun olarak hayata hazırlanıyordu” (Swift, 2009: 44). Lilliput‟taki eğitim Ģartlarından Ģu ileti çıkarılabilir: “Çocuklar, yetenek ve eğilimlerine göre eğitim alıp hayata hazırlanmalıdırlar.” Guliver, cüceler ülkesinde dev, devler ülkesinde cüce olmuĢtur. Cüceler ülkesinde insanların kendi yanındaki acizliklerine güler, devler ülkesindeki insanlar da onun kendileri yanındaki acizliğine güler. Bu durumunu düĢünen Guliver‟in bir ileti aktardığı ifade edilebilir: “Hayatta insan ne ederse onu bulurmuş” (Swift, 2009: 95). Devler ülkesindeki sarayda kral ve ailesini eğlendirmek üzere görevlendirilmiĢ cüceye olan ilgi Guliver geldiğinde azalmıĢtır. Herkes Guliver ile ilgilenmekte, kral ona sofrasında yer vermektedir. Bütün bunları kıskanan cüce sürekli Guliver‟i ortadan kaldırmak için uğraĢır. En sonunda bu fark edilir ve cüce saraydan kovulur. Bu olaydan, “Ġnsan kıskançlığının esiri olursa elindekileri de kaybeder” yan iletisi çıkarılabilir. Devler ülkesinin kralı ile Guliver, ülkelerindeki yönetim ve adalet sistemleri hakkında sık sık sohbet ederler. Bir gün devler ülkesinin kralı Guliver‟e Ģunu söyler: “Sevgili küçük dostum. Gördüğüm kadarıyla yönetim sisteminiz, yasalarınız sistemli sayılabilecek şekilde düzenlenmiş. Ancak şu da açıkça görülüyor ki insanlarınızın bazıları yetkilerini hırs, açgözlülük, bilgisizlik, tembellik ve ahlaksızlıklarıyla kendi hesaplarına kullanıyor. Bu durum öteki güzellikleri de lekelemiş görünüyor” (Swift, 2009: 119). Devler ülkesinin söylediklerinden yola çıkarak Ģu yan ileti belirlenebilir: “Yetki sahibi insanlar, ellerindeki yetkileri hırs, açgözlülük, bilgisizlik, tembellik ve ahlaksızlıklarıyla kendi hesaplarına kullanmamalıdır.” Kitaptan çıkarılan son ileti ise dadısının Guliver‟e okuduğu kitabın satırlarından çıkarılabilir: “(…) Bu kitapta insanın ne kadar zavallı bir varlık olduğu üzerinde duruluyordu. Bunların dışında insanın eski saf ve öz halini yitirdiğini, artık 165 çürümekte olduğunu, şimdi insanların dünyayı yaşanmaz kıldığını, yüzyıllar geçmesine rağmen eskilerin yaptıklarından başka bir şey ortaya koyamadığımızı, neslin gittikçe küçüldüğünü, eski insanların çok büyük olduğunu da bu eserde okumuştum” (Swift, 2009: 124). Guliver‟in kitabı anlattığı bu bölümden Ģu ileti çıkarılabilir: “Ġnsanlar eski saf hallerini yitirerek çürümeye baĢlamıĢlardır. Dünyayı yaĢanmaz kılmaktadırlar.” Bu çalıĢmada, Guliver‟in Seyahatleri isimli eserden 13 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu ifade edilebilir. 3.27. Ġnsan Ne Ġle YaĢar? Lev Tolstoy‟un ünlü eseri İnsan Ne İle Yaşar? da 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserler arasındadır. Kitabın, farklı hikâyelerin anlatıldığı dört bölümü vardır. Ġlk hikâyenin baĢlığı İnsan Ne İle Yaşar?‟dır. Ayakkabı ustası Simon, yaptığı ayakkabıların paralarını almak için yola çıkar fakat eli boĢ döner. Az bir para toplayabilen Simon, bu parayla içki içer. Karısı Matryona‟nın, para almadan kendisine kızacağını bilmektedir. Çünkü bu ailenin paraya çok fazla ihtiyacı vardır. Evde yiyecek bir Ģey, üstlerine ise giyecek bir Ģey yoktur. DüĢünceli düĢünceli evine doğru giden Simon, kilisenin bahçesinde çıplak bir adam görür. Önce görmezlikten gelip uzaklaĢmayı düĢünür; fakat sonra vicdanı el vermez ve adamın yanına gider. Adam konuĢmadan ölü gibi durmaktadır. Simon üzerindeki kıyafetlerin bir kısmını bu yabancıya giydirir ve onu eve götürür. Karısı, Simon‟un eve parasız gelmesine, üstüne üstlük bir de bir yabancıyla birlikte gelmesine çok kızar. Sonra dayanamaz ve ikisini de içeri alır. Evde kalan son yemeği yabancıya verir. Bu anda yabancı kadına bakıp gülümser. Kadın adama acır ve bir yatak yapar. Mihail, Simon ve ailesinin evine yerleĢir. Simon ona kundura dikmeyi öğretir. Mihail, kısa zamanda usta bir kunduracı olur. Onun diktiği güzel ayakkabılar sayesinde Simon‟un iĢleri açılır. Mihail yaptığı ayakkabılar karĢılığında ücret almamakta, çok az yiyip içmektedir. Böylece bir yıl geçer. Bir gün kaba saba bir adam gelir ve verdiği pahalı deriden kendisini su geçirmeyen bir bot dikmelerini ister. Simon da bunu kabul eder. Adam gitmeden önce bir sürü tembihte bulunmuĢtur. Mihail adamın arkasındaki bir 166 yere bakar ve bir kez daha gülümser. Mihail adamın derisinden bot yerine bir terlik yapar. Simon tam buna kızacakken kapı çalınır ve içeriye bot isteyen adamın uĢağı gelir. Efendisinin öldüğünü, hanımının o deriden bir çift terlik istediğini belirtir. Mihail terlikleri uĢağa verir. Aradan altı yıl geçer ve bir gün yine kapı çalınır. Bir kadın, birinin ayağı topal iki kızla birlikte gelir ve ayakkabı yaptırmak istediğini söyler. Kadın, bu iki çocuğun anne ve babasının öldüğünü, kendisinin çocukları himayesi altına aldığını anlatır. Mihail bunları duyunca yine gülümser. Bu, onun üçüncü gülümsemesidir. Odaya birden ıĢık dolar. Mihail iĢini bırakıp önlüğü çıkarır ve evdekilere veda eder. Simon, Mihail‟in sıra dıĢı bir varlık olduğunu anlar ve ona yanlarında kaldığı süre boyunca neden üç kere gülümsediğini sorar. Mihail, kendisinin bir melek olduğunu, yaptığı bir Ģeyden dolayı Tanrı tarafından cezalandırıldığını, üç gerçeği öğrenmesi üzerine dünyaya gönderildiğini anlatır. ĠĢlediği suç ise yeni doğmuĢ iki bebeği olan bir kadının yalvarması üzerine canını almamak. Tanrı, meleği yeniden dünyaya gönderir ve kadının canını almasını, üç gerçeği öğrenmesini emreder. Üç gerçek Ģunlardır: Ġnsanın içinde ne yaĢar? Ġnsanlara ne verilmemiĢtir? Ġnsan ne ile yaĢar? Bu üçünü öğrendiği zaman cennete dönebilecek olan melek, üç gerçeği de Simon‟un yanında yaĢadığı süre zarfında öğrenir. Simon‟un karısı kendisine yemek verdiğinde, “insanın içinde ne yaĢar?” sorusunun cevabını bulur: Ġnsanın içinde sevgi yaĢar. Zengin adam gelip de bir yıl boyunca su geçirmeyecek bot istediğinde, adamın arkasında ölüm meleğinin olduğunu görür. Bu sayede de ikinci sorunun, yani “insana ne verilmemiĢtir?” sorusunun cevabını bulur: Ġnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiĢtir. Daha sonra kadın ve iki çocuk geldiğinde ise üçüncü sorunun cevabını bulur: Ġnsan sevgiyle yaĢar. Melek, son sözlerini söyleyip semaya doğru yükselir: “İnsanken hayatta kalmamı sağlayan, o sırada gösterdiğim çaba değildi. Oradan geçen birinin içinde sevgi olduğu için hayatta kaldım; çünkü adam ve karısı bana acıdılar, şefkat gösterdiler. O öksüzler, o yetimler, anneleri onlara baktığı için değil de, bir kadın, tamamen yabancı bir kadın onlara acıyıp sevgi duyduğu için hayatta kaldılar. Sonuç olarak, insanlar kendi mutluluklarını düşündükleri için değil, içlerinde sevgi olduğu için yaşamlarını sürdürdüler. 167 Daha önceleri, Tanrı‟nın insanlara yaşam verdiğini, onların yaşamlarını istediğini sanıyordum; ama şimdi bundan daha fazlasını görüyorum. Tanrı insanların tek başına yaşamasını istemiyor; bu yüzden, her birine neye ihtiyacı olduğunu açıklamıyor. Tanrı, insanların birlikte yaşamasını arzuluyor; bu nedenle, hepsi için neyin gerekli olduğunu her birine gösteriyor. İnsanlar kendilerini düşündükleri için yaşadıklarını sanırlar; ama anladım ki, gerçekte onları hayatta tutan tek şey sevgidir. Kim yüreğinde sevgi taşırsa Tanrı‟ya yaklaşır; Tanrı da o kişinin yüreğindedir, çünkü sevgiyi yaratan da O‟dur” (Tolstoy, 2007: 34). Meleğin söylediği sözlerden pek çok ileti çıkarılabilir. Bu iletiler Ģu Ģekilde sıralanabilir: “Ġnsanlar kendi mutluluklarını düĢündükleri için değil, içlerinde sevgi olduğu için yaĢamlarını sürdürürler.” “Ġnsanları hayatta tutan tek Ģey sevgidir.” “Yüreğinde sevgi olan kiĢiler Tanrı‟ya yaklaĢır.” “Neyin doğru, neyin yanlıĢ olduğunu Tanrı bilir.” “Bazen yanlıĢ ya da adaletsiz olduğu düĢünülen olaylar güzel sonuçlar doğurabilir.” Böylece ilk hikâyenin ana iletisinin, “Ġnsan sevgiyle yaĢar” olduğu ifade edilebilir. Ġkinci hikâye Önemli Bir Olay baĢlığı altında anlatılmıĢtır. Kralın birinin aklına Ģöyle bir fikir gelir: “Bir işe başlamak için en doğru zamanı nasıl belirleyeceğimi, kimlerin sözünü dinleyip kimlerin sözüne kulak tıkayacağımı ve her şeyin ötesinde, her zaman yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilirsem, giriştiğim her işte başarılı olurum” (Tolstoy, 2007: 35). 168 Bu soruların cevaplarını bulmaları için ülkedeki bilginleri saraya davet eder. Herkesin farklı bir düĢüncesi vardır. Bütün yanıtlar birbirinden farklı olduğu için kral bunları kabul etmez. Ġstediği yanıtları almak için bilgeliğiyle meĢhur bir münzeviyi görmeye ormana gider. Münzevi kulübesinin önünde bir çukur kazmaktadır. Fakat çok güçsüz olduğu için küreği toprağa her saplayıĢında çok az toprak çıkarabilmekte ve soluk soluğa kalmaktadır. Kral, münzevinin yanına gelir ve üç soruyu sorar: “Sizden üç soruya yanıt vermenizi rica etmeye geldim, bilge münzevi. Her şeyi en doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? En çok ihtiyaç duyduğum insanlar kimlerdir, kimlere daha fazla önem vermeliyim? Son olarak da, hangi iş diğer bütün işlerden daha önemlidir, ilk olarak hangi işe eğilmeliyim?” (Tolstoy, 2007: 37). Münzevi krala yanıt vermez. Toprağı kazmaya devam der. Kral, münzevinin yorgun olduğunu görür ve ondan küreği alıp kazmaya baĢlar. Bir süre kazdıktan sonra sorularını yineler; fakat münzeviden yine cevap alamaz. Münzevi küreği ister ama kral kazmaya devam eder. Bir müddet sonra sorularını tekrarlar. Münzevi birinin koĢarak geldiğini söyler. Adam yaralıdır ve kralın yanına geldiğinde düĢüp bayılır. Kral yarayı defalarca yıkayıp sarar. Sonunda kanama durunca adam kendine gelir ve hemen su ister. Kral ona su verip adamı kulübedeki yatağa taĢır. Adam hemen uyur. Kral da çok yorulduğu için orda uyuyakalır. Kral uyandığında dün geceki adamın kendisine baktığını görür. Adam af dilemeye baĢlar. Adam, kralın daha önce astırıp mallarını aldığı abisinin öcünü almak için ormanda pusuya yatmıĢtır. Bu sırada kralın korumalarıyla karĢılaĢır ve yaralanır. Kaçıp münzevinin evine gelir. Adam, kralı öldürmeye niyetlidir, fakat kral onu ölümden kurtarır. Adam, bundan sonra ailesiyle beraber kralın en sadık kölesi olacağını söyler. Kral da aldığı her Ģeyi geri vereceğine söz verir. Böylece kral yaralı adamla vedalaĢır ve münzeviden sorularının yanıtını ister. Münzevi yanıtları zaten aldığını belirtir. Münzevinin yanıtı Ģöyledir: “Eğer dün benim zayıflığıma acımayıp bu tarhları kazmamış olsaydınız, yolunuza devam edecek ve bu adamın saldırısına uğrayacaktınız; bu şekilde de benim yanımda kalmadığınıza pişman olacaktınız. Bu yüzden en önemli an sizin bu tarhları kazdığınız andı, en önemli insan bendim ve en önemli işiniz bana yardım etmekti. O adamın yanımıza gelişinin ardından, adamı tedavi etmemiş 169 olsaydınız, adam sizinle barışmadan ölecekti. Dolayısıyla, sizin için en önemli kişi o adamdı; onun için yaptıklarınız da sizin için en önemli şeydi. Sakın aklınızdan çıkarmayın, gerçekten önemli olan tek bir an vardır: Şimdi! En önemli an yaşanılan andır, şimdidir; çünkü yalnızca şimdiyi değiştirmeye gücümüz yeter. En çok ihtiyaç duyulan kişi, o an yanınızda olandır; çünkü kimse, ne zaman, kime, ne gibi bir ihtiyacı olacağını bilemez. Yapabileceğiniz en önemli iş, o an yanınızda olan insana iyi davranmaktır, çünkü o insanın yeryüzüne gönderiliş nedeni budur!” (Tolstoy, 2007: 40). Bilge münzevinin sözlerinden çıkarılabilecek iletiler Ģu Ģekilde sıralanabilir: “En önemli an yaĢanılan andır, Ģimdidir; çünkü insanın gücü yalnızca Ģimdiyi değiĢtirmeye yeter.” “En çok ihtiyaç duyulan kiĢi, o an yanınızda olandır; çünkü hiç kimse ne zaman, kime ne gibi bir ihtiyacı olacağını bilemez.” “Yapabileceğiniz en önemli iĢ, o an yanınızda olan insana iyi davranmaktır; çünkü insanın yeryüzüne gönderiliĢ nedeni budur.” Kitaptaki üçüncü hikâyenin ismi İnsana Ne Kadar Toprak Gerekir? Bir tüccarla evli olan ve kasabada yaĢayan abla, bir çiftçiyle evli olan ve köyde yaĢayan kardeĢini ziyarete gider. KardeĢinin yaĢamını küçümsemeye baĢlar. KardeĢi de onun yaĢamının kötü yanlarını ortaya koymaya çabalar. Bu sırada kadınların konuĢmalarını dinleyen evin beyi Pahom, tek dertlerinin istedikleri kadar toprak sahibi olmak olduğunu, eğer istediği kadar toprağa sahip olursa Ģeytanın bile vız geleceğini söyler. Bunu duyan Ģeytan hemen iĢe giriĢir. Pahom‟un çeĢitli Ģekillerde toprak sahibi olmasını sağlar. Pahom git gide topraklarını büyütmeye baĢlar; fakat her seferinde daha fazlasına gözünü diker. Gözü bir türlü doymayan Pahom, hep elindekinden daha büyük araziler alma derdindedir. Bir gün köyden geçen bir tüccarla tanıĢır. Tüccar, BaĢkırtlar‟ın çok verimli ve ucu bucağı olmayan topraklarının olduğunu, sadece insanlarıyla yakınlık kurarak çok ucuz bir fiyata bu topraklardan aldığını anlatır. Pahom bunu duyunca hemen hediyeler alıp BaĢkırtlar‟ın yerleĢtiği topraklara gider. BaĢkırtlar‟a toprak satın almaya geldiğini söyler ve getirdiği hediyeleri verir. Buna çok memnun olan BaĢkırtlar bu hediyelere 170 karĢılık Pahom‟un kendilerinden istediğini alabileceğini söyler. Pahom‟un tek istediği topraktır. BaĢkırtlar reislerine sorarlar bu durumu. Reisleri de toprak vermeyi kabul eder. Reis, toprakları gün hesabıyla sattıklarını, bir günde etrafını çevirebileceği kadar yerin Pahom‟un olabileceğini, fiyatın da gün baĢına bin ruble olduğunu anlatır. Tek Ģart, iĢaretlemeye baĢladığın yere aynı gün içerisinde dönmektir. Pahom bu Ģartı hemen kabul eder. Ertesi sabah iĢe baĢlamaya karar verirler. Sabah olunca Pahom satın alacağı arazinin sınırlarını belirlemek için yola koyulur. Pahom gidebildiği yere kadar gider. Fakat güneĢin neredeyse batmak üzere oluğunu görünce hızla geri dönmeye baĢlar. O kadar açgözlülük edip ileri gitmiĢtir ki geri dönememektedir. KoĢa koĢa ilk baĢladığı yere ulaĢmaya çalıĢır. Fakat o kadar yorulmuĢtur ki ilk baĢladığı noktaya döndüğünde yere yıkılıverir. UĢağı Pahom‟a yardıma gittiğinde Pahom‟un öldüğünü görür. UĢak küreği alır ve Pahom‟un içine sığabileceği büyüklükte bir çukur kazıp onu gömer. Ġki metreden az bir toprak parçası Pahom‟a yetip de artar bile. İnsana Ne Kadar Toprak Gerekir? baĢlıklı bölümün iletisi Ģu Ģekilde belirtilebilir: “Ġnsanlar elindekilerle yetinmeyi bilmeli, açgözlülük etmemelidir.” Kitaptaki son bölümün ismi Surat Kahvehanesidir. Hindistan‟daki Surat kasabasında bir kahvehane vardır. Bu kahvehanede dünyanın dört bir yanından gelen yolcular buluĢup sohbet ederler. Bir gün, kahvehaneye bir Ġranlı dinbilimci gelir. Bu adam bütün hayatı boyunca Tanrı‟yı araĢtırmıĢtır. Tanrı üzerine o kadar çok okumuĢ, o kadar çok düĢünmüĢtür ki sonunda aklı karıĢmıĢ ve bir tanrının var olabileceğine inanmamaya baĢlamıĢtır. Kahvehaneye Afrikalı kölesiyle birlikte gelir. Kölesine Tanrı‟nın var olup olmadığını sorar. Kölesi de kemerinden küçük ahĢap bir heykel çıkarıp gösterir ve Tanrı‟nın o heykel olduğunu söyler. Bunun üzerine kahvehanede bulunan farklı millet ve dinlerden her insan kendi Tanrı inancının doğru olduğunu söylemeye baĢlar. Brahman, Yahudi, Katolik, Protestan, Müslüman, Alevi… Kahvehanedeki adamlar birbirleriyle Tanrı konusunda tartıĢmaya baĢlarlar. Hepsi üstünlük sağlamaya çalıĢır. Bu sırada köĢede sessizce durup diğerlerinin tartıĢmasını dinleyen Konfüçyüs‟ün öğrencisi olan bir Çinliye dönüp bu konuda ne düĢündüğünü sorarlar. Çinli, güneĢin ne olduğunu anlamaya çalıĢırken kör olmuĢ bir adamın hikâyesini anlatır. Adam en sonunda göremediği için güneĢin var olmadığına kanaat 171 getirmiĢtir. Çinli, dünyanın farklı yerlerindeki insanların güneĢi kendi gördükleri Ģekliyle tanımladıklarını anlatır. Verdiği örnekten yola çıkarak Ģu açıklamayı yapar: “Yani inançla ilgili konularda insanlar arasındaki yanlışlık ve anlaşmazlıkların nedeni gururdur. Bu güneş örneğinde olduğu gibi, Tanrı konusunda da durum böyledir. Her insan ya kendi ya da en azından kendi toprakları için bir Tanrı istiyor. Her millet Tanrı‟yı kendi yaptığı tapınaklar içine hapsetmek, dünyanın geri kalanından O‟nu saklamak istiyor. (…) İnsan Tanrı‟yı daha iyi anladıkça, O‟nu daha iyi tanır. Tanrı‟yı daha iyi tanıdığı zaman da, O‟na daha yakınlaşır, böylece O‟nun iyiliğini, merhametini ve sevgisini daha iyi örnek alabilir. Bu yüzden, güneşin bütün dünyayı aydınlattığını bilen kişi, kendi yarattığı putta güneş ışığının tek bir ışınını gören batıl inançlı adamı ayıplayıp hor görmekten sakınsın. Hatta kör olup güneşi göremediği için onun varlığına inanmayan adamı bile hor görmesin” (Tolstoy, 2007: 74). Konfüçyüs‟ün öğrencisi Çinli adam bu Ģekilde konuĢunca kahvedeki herkes sessizliğe bürünür ve o andan sonra kimin dini en iyi din diye tartıĢmayı bırakır. Surat Kahvesi isimli bölümden çıkarılabilecek iletiler Ģu Ģekilde sıralanabilir: “Kimse inancından ötürü yargılanmamalıdır.” “Tanrı insanların içindedir. Önemli olan yürekte olanlardır.” Bu çalıĢmada, İnsan Ne ile Yaşar? isimli eserden 12 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletiler, ifade ettikleri Ģeyler noktasında olumsuzluk taĢımasa da, iletilerin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin anlam evrenine uygunluğu tartıĢılabilir. Bu yaĢtaki çocukların biliĢsel özellikleri dikkate alındığında bu kitaptaki iletilerin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 172 3.28. Pinokyo Carlo Collodi‟nin dünyaca ünlü eseri Pinokyo da 100 Temel Eser listesinde yer alan çeviri eserlerdendir. Kitapta, insan yapımı bir kukla olan Pinokyo‟nun, yaptığı hatalardan dersler alarak gerçek bir çocuğa dönüĢme hikâyesi anlatılmaktadır. Hikâye, soğuk bir kıĢ günü gece yarısı ocak yanan bir ev bulmaya çalıĢan Çekirge Jimini‟nin tanıtımıyla baĢlar. Jimini, köyde ıĢığı yanan ve dumanı tüten bir ev görür ve hemen içeri girip ocağın yanına yerleĢir. Burası Kukla ustası Gepetto‟nun evidir. Gepetto, evcil hayvanlarıyla yaĢayan yaĢlı bir ustadır. Jimini, onun bir kukla yaptığını görür. Bu kukla gerçek bir çocuk gibi görünmektedir. Gepetto, bu kuklanın gerçek bir çocuk olmasını çok içten dilemektedir. Son yıllarına neĢe getirecek bir çocuk onu çok mutlu edecektir. Bu sırada, gökyüzünde mavi yıldız denen yıldızı görmüĢtür. Bir inanca göre, mavi yıldızı gören kiĢinin dileği kabul olur. Gepetto, Pinokyo‟nun gerçek bir çocuk olmasını diler ve yatağına yatar. O yattıktan sonra bir peri gelir ve Gepetto‟nun „Pinokyo‟ adını verdiği bu kuklaya can verir. O sırada odada olan Jimini‟yi de Pinokyo‟nun vicdanı yapar. Jimini, Pinokyo‟nun doğru yoldan ayrılmamasını, kötülükten sakınmasını sağlamakla görevlendirilir. Pinokyo nasıl gerçek bir çocuk olabileceğini sorar periye. Peri Ģu cevabı verir: “Cesur olmaya, hiç yalan söylememeye ve etrafındakileri sevmeye çalış. İçtenlikle, iyi huylu olmaya gayret et ki baban seninle gururlansın. Böylece, bir gün, tam bir çocuk olduğunu anlarsın” (Collodi, 2002: 22). Pinokyo iyi yürekli bir çocuk olmayı çok istemektedir. Gepetto, aĢağıdan gelen sesler üzerine merdivenden iner ve Pinokyo‟nun canlandığını görür. Gepetto önce bu duruma inanamaz; fakat sonra son derece mutlu olur. Pinokyo ile birlikte yatar uyurlar. Pinokyo‟nun okula gitme zamanı geldiğinde ise Gepetto çok heyecanlanır. Kendi oğlunun da okula gideceğini görmek onu çok mutlu eder. Pinokyo‟ya dikkatli olması konusunda uyarılarda bulunurken, Pinokyo babasının sözünü bitirmeden okulun yolunu tutmuĢtur bile. Jimini ise geç uyandığı için Pinokyo‟ya yetiĢmeye çalıĢmaktadır. Pinokyo serseri kılıklı bir tilki ve kediyle karĢılaĢır. Bu iki serseri para kazanmak için Pinokyo‟yu kukla tiyatrosuna satmayı planlamaktadırlar. Pinokyo‟ya, artist olup çok 173 para kazanabileceğini ve babasına hediyeler alabileceğini söyleyerek çocuğu kandırırlar. Pinokyo iyi ile kötüyü henüz ayırt edemediği için bu haydutlarla kol kola yürümeye baĢlar. Jimini Pinokyo‟ya yetiĢir ve okula gitmesi gerektiğini, bu kiĢilerin kendisini kandırarak para kazanmak istediklerini anlatır. Fakat Pinokyo hiç aldırıĢ etmez. Ġki haydut Pinokyo‟yu istedikleri paraya kukla tiyatrosuna satarlar. Tiyatronun sahibi Stromboli, Pinokyo‟yu hemen sahneye çıkarır. Beceriksizce Ģarkı söyleyip dans eden Pinokyo seyirci tarafından çok beğenilir. Sahneye para yağar adeta. Çekirge Jimini bu rağbeti görünce Pinokyo‟nun geri dönmeyeceğini düĢünüp çok üzülür. Bu sırada Gepetto da Pinokyo‟yu çok merak etmektedir. BaĢına bir Ģey geldiğini düĢünür ve sokağa çıkıp Pinokyo‟yu aramaya baĢlar. Pinokyo da gösteriden sonra babasına gitmek ister; fakat Stromboli buna izin vermez ve onu bir kafese kapatır. Pinokyo yaptığı yanlıĢı anlar: “(…) Ne kadar da yanılmış olduğunu şimdi anlamıştı. Vicdanı olan çekirgeyi dinlemeden, tilkiyle kedinin peşinden gittiğine çok pişman olmuştu. Ama şimdi iş işten geçmişti artık” (Collodi, 2002: 57). Pinokyo‟nun bu piĢmanlığından Ģu yan ileti çıkarılabilir: “Zamanında vicdanının sesini dinlemeyenler sonra çok piĢman olurlar.” Stromboli, elde ettiği paradan son derece memnundur. Bu gösterinin büyük Ģehirde daha çok ses getireceğini düĢündüğü için gece Ģehre doğru yola koyulurlar. Bu sırada Gepetto ile Jimini de yağmur altında Pinokyo‟yu aramaktadırlar. Jimini, Stromboli‟nin arabasını görür ve hemen koĢup arabaya atlar. Pinokyo‟yu kafeste görünce çok üzülür. Hemen kafesin kilidini açmaya çalıĢır, fakat beceremez. Bu sırada içeriye mavi bir ıĢık dolar ve Mavi Peri görünür. Pinokyo‟ya neden kafeste olduğunu sorunca Pinokyo iki haydudun kendini kaçırdığını söyler. Bu sırada Pinokyo‟nun burnu uzamaktadır. Pinokyo bu durumu fark etmez. O kadar çok yalan söyler ki burnu neredeyse bir ağaç kadar olur. Yalan söyledikçe burnunun uzadığını anlayan Pinokyo, yalan söylediği için özür diler. BaĢarılı olmak, para kazanmak istediği ve gururlandığı için özür diler periden. Bir daha yapmayacağına söz verince peri burnunu eski haline getirip kafesin kapısını açar. Pinokyo‟nun yalan söyledikçe burnunun uzaması ve yalanının anlaĢılması, Ģu iletiyi ortaya çıkarabilir: “Yalan söyleyen kiĢiler gülünç duruma düĢlerler; çünkü er ya da geç yalanları ortaya çıkar.” 174 Jimini ile Pinokyo arabadan atlar ve hemen oradan uzaklaĢırlar. Yolda yeniden haydut tilki ve kediyle karĢılaĢır. Tilki ve kedi bir gemiye bindirmek için çocuk toplamaktadırlar. Pinokyo‟yu da eğlenceler adasına gideceklerini söyleyerek gemiye binmek için kandırırlar. Pinokyo ile birlikte baĢka çocuklar da vardır: “Çevresinde neşeli bir telaş içinde dolaşan birçok çocuk birbirine sesleniyor, şarkı söylüyordu. Onların çok yaramaz ve sefil çocuklar oldukları bir bakışta anlaşılıyordu. Giysileri yırtık, saçları karmakarışık, tırnakları kara, suratları kirliydi. Bunlar okula hiç gitmeyen, ana babalarına ve kimseye aldırmadan, akıllarına ne gelirse yapan küçük serserilerdi” (Collodi, 2002: 72). Pinokyo ile diğer çocuklar gemiye binip eğlence adasına giderler. Gerçekten de harika bir yerdir burası. Her tarafta çikolatalar, limonata nehirleri, harika oyuncaklar, sirkler, dondurmalar… Pinokyo, bu adaya gelirken yolda Lampwick adlı serseri bir çocukla arkadaĢ olmuĢtur. Bu çocuk, herkese kötü davranan, eĢyaları kırmaya bayılan çok yaramaz biridir. Pinokyo da arkadaĢına uyar ve aynı Ģeyleri yapar: “Aptal görünmemek ve arkadaşlarından aşağı kalmamak için Pinokyo da bir balta aldı, hızla vurduğu bir sandalyeyi kırdı. Bunu hiç de eğlenceli bulmuyor ama Lampwick onu haşarılık yapmaya sürüklüyordu” (Collodi, 2002: 82). Lampwick Pinokyo‟yu eğlence adasının içindeki tütün ülkesine götürüp oradan kocaman purolar içmesini ister. Pinokyo, “kusacak gibi oluyor, ama Lampwick‟e karşı zayıf görünmemek için yiğit gibi davranmaya çalışıyordu” (Collodi, 2002: 79). Daha sonra da „savaĢ pavyonu‟ isimli bir yere gidip zayıf çocuklarla kavga ederler: “Kötü bir çocuğun dövüşürken bilmesi lazım gelen kurnazlıkları Lampwick, Pinokyo‟ya öğretmekteydi. Doğrusu, bu türlü dövüşmeler Pinokyo‟nun hiç hoşuna gitmiyordu. Canı dövüşmek istemiyor, epey de korkuyordu. Ama yeni arkadaşına karşı korkak ya da gülünç görünmemek için onu taklit etmeye çalışıyor, küçük tahta yumruklarını savuruyordu” (Collodi, 2002: 81). Lampwick, Pinokyo‟yu sürekli kötü Ģeyler yapmaya yönlendirir, Pinokyo da onu kaybetmemek için sesini çıkartamaz. Son olarak da bilardo oynamaya gitmeye karar verir Lampwick. Fakat Pinokyo‟nun bilardo bilmemesi üzerine Ģunları söyler: 175 “Lampwick önce güldü. Sonra da birden bire öfkelenerek, „Ne!‟ diye bağırdı. „Sen nereden geliyorsun? Bizde, bir çocuk büyüyüp erkek olunca komşu kahvehaneye gider, arkadaşlarıyla bilardo oynar” (Collodi, 2002: 81). Lampwick‟in bu sözlerinden olumsuz bir ileti çıkarılabilir: “Her erkek çocuk büyüyünce kahvehaneye gidip bilardo oynar.” Bütün bunlar olurken Jimini sürekli Pinokyo‟nun peĢindedir. Kocaman bir puro içtiğini ve bilardo oynadığını gördüğünde onu sert bir Ģekilde uyarır. Bu sırada Lampwick, Jimini‟yi görür ve Pinokyo ile dalga geçer, onu bırakıp gider. Pinokyo arkadaĢını kaybetmesine neden olduğu için Jimini‟ye çok kızmıĢtır. Jimini‟yi bırakıp Lampwick‟in peĢinden gider ve ondan özür diler. Jimini Pinokyo‟ya çok sinirlenir ve ilk vapura atlayıp gitmeye karar verir. Tam kapıya geldiği sırada adada garip bir Ģeylerin gerçekleĢmeye baĢladığını fark eder. Ortalıkta hiç çocuk kalmamıĢtır, çocukların sesi duyulmaz olmuĢtur. Jimini bu değiĢikliğin iyi olmadığını anlar ve hemen Pinokyo‟yu bulmak için geri döner. Pinokyo yine onun sözünü dinlemez. Üstelik Lampwick Jimini‟ye zarar vermeye çalıĢır. Sinirlenen Jimini yine adayı terk etmeye karar verir. Fakat kapıya gidip de delikten baktığında korkunç bir manzara görür. Adanın sahibi baĢta olmak üzere gardiyanlar bir sürü eĢeği gemiye bindirmektedir. EĢeklerin bazılarının üzerinde hala çocuk kıyafetleri vardır. Jimini durumu hemen anlar: “Eğlence Adası bir tuzaktı, tembel, işe yaramayan, söz dinlemeyen çocuklar bu tuzağa düşüyorlardı. İyice eğlendikten sonra, bunlar eşek oluveriyorlardı” (Collodi, 2002: 88). Jimini tekrar Pinokyo‟yu bulmaya çalıĢır. Bilardo salonuna gittiğinde Lampwick‟in bir eĢeğe dönüĢtüğünü, Pinokyo‟nun da dönüĢmek üzere olduğunu görür. Pinokyo‟nun arkadaĢını kaybetmemek için, ondan aĢağı kalmamak için yaptığı bütün o kötü Ģeylerden sonra eĢeğe dönüĢmeye baĢlamasından Ģu ileti çıkarılmıĢtır: “ArkadaĢlarına güçlü görünmek için kötü alıĢkanlıklar edinen çocuklar, yaptığı kötülüklerden dolayı mutlaka cezalandırılırlar.” Adadaki çocukların yaramaz, ailesini dinlemeyen, tembel çocuklar olmaları ve birer eĢeğe dönüĢüp gardiyanlardan hayvan muamelesi görmelerinden Ģu ileti 176 çıkarılabilir: “Tembel, çalıĢmayan, söz dinlemeyen çocuklar, diğer insanların gözünde değerlerini kaybeder, insan olmaktan çıkarlar.” Jimini ve Pinokyo adadan kaçmak için son anda duvarların üzerinden atlayıp denize düĢerler. Uzun bir süre yüzdükten sonra eğlence adasındaki kötü adamlardan kurtulur ve karaya ayak basarlar. Karaya çıkar çıkmaz Gepetto‟nun evinin yolunu tutarlar. Fakat eve geldiklerinde Gepetto‟yu bulamazlar. Jimini, Gepetto‟nun Pinokyo‟yu aramaya gittiğini tahmin eder. Pinokyo tam ağladığı sırada rüzgâr bir mektup getirir. Mektup Gepetto‟dandır. YaĢlı adam Pinokyo‟nun eğlenceler adasında olduğunu öğrenince hemen bir tekne tutup yola koyulmuĢtur. Fakat denizde büyük bir balina tekneyle birlikte onları yutmuĢtur. ġimdi adam balinanın karnındadır. Kendisini bırakıp gittiği için ne kadar üzgün olduğunu Pinokyo‟ya bildirmektedir. Pinokyo hemen gidip babasını kurtarmaya karar verir. Bu sırada Mavi Peri bir güvercin olarak gelir ve Pinokyo ile Jimini‟yi Gepetto‟ya götürür. Denizin dibine inen Pinokyo uzun bir müddet balinayı arar. En sonunda balinayı bulur ve ağzını açmasını bekler. Balina uyanınca ağzını açar ve Pinokyo sularla birlikte balinanın karnına girmeyi baĢarır. Babasını balinanın karnında görür. Ġkisi de birbirlerini çok özlemiĢ ve merak etmiĢlerdir. KavuĢtuklarında büyük bir mutluluk yaĢarlar. Sonra da balinanın karnından çıkmanın yollarını aramaya baĢlarlar. Pinokyo büyük bir ateĢ yakarlarsa balinanın hapĢıracağını, bu sırada çıkabileceklerini düĢünür. Gerçekten de balina hapĢırır ve Pinokyo babasıyla birlikte dıĢarı çıkar. Fakat bu sefer de balina peĢlerine düĢer. Kıyıya yaklaĢtıklarını, kıyıda bir yığın sivri kayalık olduğunu gören Pinokyo babasını tutup büyük bir cesaret örneği göstererek kayalara doğru yüzer. Dalgalar onları iki kayanın arasından sahile atar. Gepetto sahilde kendine geldiğinde Pinokyo‟nun kendinde olmadığını fark eder. Hemen oğlunun yanına gider ve zavallı kuklanın öldüğünü görür. Üzüntüden kahrolan Gepetto, oğlunu kucaklayıp evin yolunu tutar. Eve geldiklerinde Pinokyo‟yu bir masanın üzerine yatırır. Diğer kuklalardan hiçbir farkı yoktur artık. Gepetto, Jimini, hatta kedi ile balık bile Pinokyo‟nun ölümüne çok üzülür. Pinokyo, babasını kurtarmak isterken boğulmuĢ kahraman bir çocuktur. Pinokyo‟nun yaptığı fedakarlığı gören Mavi Peri daha önce söylemiĢ olduğu sözleri tekrarlar: “Ve bir gün, deneyim kazanıp cesur, 177 sadık, fedakar olduğunu ispat ettiğin gün, gerçek bir çocuk olacaksın” (Collodi, 2002: 121). Sonra da Pinokyo‟yu gerçek bir çocuk yapar. Pinokyo‟nun yaptığı bu güzel davranıĢtan Ģu ileti çıkarılabilir: “Ġnsanlar, sevdikleri için gerekirse kendilerini feda edebilmelilerdir.” Mavi Peri, Jimini‟ye de altın bir madalya verir ve onu Pinokyo‟nun „resmî vicdanı‟ yapar. Bütün aile çok mesuttur. Hemen ocağın ateĢini yakarlar, Ģarkılar söylerler. Mavi Peri de onları gökyüzünden gülümseyerek izlemektedir. Pinokyo ertesi gün yeni alfabesiyle birlikte okulun yolunu tutar. Fakat yolda kukla tiyatrosunun olduğunu görür. On lirası olmadığı için tiyatroya giremez. Tiyatroyu izleyebilmek için alfabesini satar. Ġçeri girip de izlemeye baĢladığında kuklalar Pinokyo‟yu tanırlar. Onu hemen sahneye çağırırlar. Pinokyo da sahneye atlar ve böylece gösteri bölünmüĢ olur. Buna sinirlenen tiyatronun oyuncusu Pinokyo‟yu alır ve koyununu kızartacağı ateĢin içine atmaya karar verir. Pinokyo‟nun yalvarmasına dayanamayan adam onu bağıĢlar. Babasının çok fakir olduğunu öğrenince Pinokyo‟ya beĢ altın verir. Bu beĢ altınla babasına ceket almayı hayal eden Pinokyo evin yolunu tutar. Fakat yolda serseri tilki ve kediyle karĢılaĢır. Pinokyo‟da altın olduğunu öğrenince onu kandırıp altını elinden almaya çalıĢırlar. Altınları bir tarlaya ekmesi gerektiğini, bir altından beĢ yüz altın elde edeceğini söylerler. Buna kanan Pinokyo iki haydutla birlikte yola çıkar. Gece bir handa konaklarlar. Tilki ile kedinin handan gittiğini öğrenince Pinokyo da gitmeye karar verir. Yolda üzerine çuval geçirmiĢ iki katil Pinokyo‟ya saldırıp altınları almaya çalıĢırlar. Pinokyo‟yu bıçaklarlar; fakat o tahtadan olduğu için hiçbir Ģey olmaz. Pinokyo bir ormana kaçar. Fakat katiller onu yakalayıp bir ağaca asarlar. Ertesi gün gelip ölü Pinokyo‟nun ağzından altınları almayı planlamaktadırlar. Bunu gören ormanın perisi Pinokyo‟ya yardım eder. Onu ağaçtan kurtararak evine alır. Pinokyo periyi çok sevmiĢtir. Peri de Pinokyo‟yu sevdiği için kendisinin yanında kalmasını, kardeĢi olmasını teklif eder. Pinokyo babasının ne olacağını sorduğunda ise babasının perinin evine doğru yola çıktığını öğrenir. Pinokyo babasını karĢılamak için kapıda beklemeye baĢlar. Kitabın sonu Ģu Ģekilde bitirilmiĢtir: 178 “Pinokyo, babasına kavuşabildi mi bilinmez, ama o, maceracı, uslanmaz kişiliğiyle sürekli sıkıntıya düşecektir. Ancak, iyi kalpli peri hep yanında olacaktır” (Collodi, 2002: 160). Kitabın sonunda kullanılan ifadelerden Ģu ileti çıkarılabilir: “Maceracı, uslanmaz kiĢilikli insanlar sürekli sıkıntıya düĢerler.” Kitapta kafaları karıĢtıran bir durum vardır. Pinokyo babasını kurtarmak için fedakarlık yapar ve buna karĢılık peri tarafından gerçek bir çocuğa dönüĢtürülür. Ancak son bölümde iki katil Pinokyo‟yu bıçaklar; fakat Pinokyo‟ya tahta olduğu için hiçbir Ģey olmaz: “Neyse çok sert bir tahtadan yapılmış olan kuklanın talihi vardı. İnen keskin bıçaklar bir anda parçalanarak bine bölündüler” (Collodi, 2002: 149). Böyle bir tutarsızlık okuyucunun kitaba olan inancını zedeleyebilir. Çocuk kitaplarında olaylar mantık çerçevesinde geliĢmelidir. Pinokyo sonunda gerçekten bir çocuk mu olmuĢtur, yoksa kukla olarak mı kalmıĢtır? Bu sorunun cevabı bilinmemektedir. Bu çalıĢmada, Pinokyo isimli eserden yedi ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden sadece bir tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.29. Andersen Masalları Hans Christian Andersen‟in dünyaca ünlü masalları, incelenen eserde kısaltılmamıĢ çevirileri ile yer almaktadır. Kitapta 50 tane masal vardır. Ġlk masalın ismi Çirkin Ördek Palazı‟dır. Yaz mevsiminde, yemyeĢil çayırlarda bir anne ördek yumurtalarının üstünde kuluçkaya yatmaktadır. Bir müddet sonra tüm palazlar sırayla yumurtadan çıkıp “Pip!Pip!” der. Bir tek büyük olan yumurta kırılmamıĢtır. O yumurtanın üstünde biraz daha oturmak anne palazın canını sıkmıĢ; fakat yanına gelen yaĢlı ördeğin yumurtaya göz kulak olma isteğini reddetmiĢtir. Aradan bir süre geçince iri yumurta çatlar ve içinden iri yarı, siyah, çirkin bir yavru çıkar. Diğer yavrular çok çirkin olduğu için onu yanlarında istemez. Anne ördek, diğer ördeklerle ve palazlarla tanıĢması için yavrularını kümese götürür. Bütün hayvanlar çirkin palazla alay eder. Herkesin saygı gösterdiği yaĢlı ördek de siyah palazı 179 beğenmez. Anne ördek ise yavrusunu savunur, onun çirkin olduğunu ama çok iyi yüzdüğünü ve diğerlerinden güçlü olduğunu söyler. Çirkin yavru ilk gün herkes tarafından hor görülür, hatta bir hindi tarafından gagalanır. Zavallı palaz çok mutsuzdur. Bir süre sonra annesi de onu istemez. Çirkin palaz da oradan uçup gider ve yaban ördeklerinin bulunduğu bir bataklığa varır. Ördekler çirkin palazı aralarına kabul eder ama birden ortaya avcılar çıkıp yaban ördeklerini vurmaya baĢlar. Palaz, canını zor kurtarır. Oradan hızla uzaklaĢıp yoksul bir köylünün kulübesine varır. Kulübede gözleri iyi görmeyen yaĢlı bir kadın ile bir kedi ve tavuk vardır. Kadın, belki yumurtlar diye palazın birkaç hafta orada kalmasına izin verir. Tavukla kedi, palazın kendileri gibi kabarmamasına, yumurtlamamasına ĢaĢırıp söylenir. Onlara ayak uyduramayan palaz oradan da ayrılır. Sularda yüzer, vakit geçirir. Sonra kıĢ gelir, hava çok soğur. Bir akĢam palaz gölde donmak üzereyken bir köylü onu görür, alıp evine götürür. Köylünün çocukları onla oynamak isteyince palaz korkar, evin içinde koĢuĢturur, un fıçısına girer. Una bulanmıĢ Ģekilde dıĢarı kaçar. Büyük bir bahçeye girer. Bir bakar ki bahçede önceden görüp imrendiği ama onlar gibi uçamadığı için yanlarına gidemediği kuğulardan vardır. Palaz, ne olursa olsun yanlarına gitmeye karar verir. Yanlarına varıp “Öldürün beni!” der. Suya baĢını eğmiĢ Ģekilde dururken kendi yansımasını görür ve ĢaĢırır. O çirkin palaz bir kuğuya dönüĢmüĢtür. Diğer yavrulardan farklı olmasının sebebi, onun bir kuğu yavrusu olmasıdır. Diğer kuğular onu aralarına alır. Onları gören çevredeki çocuklar kuğulara yem atar ve en güzel kuğunun o çirkin palaz yavrusu olduğuna karar verir. Eski çirkin palaz, yeni kuğu bu duruma çok sevinir ama böbürlenmez. YaĢadığı kötü günleri de unutmaz. Masalın iletisi, “Tüm varlıkların yaradılıĢında bir güzellik vardır ve bu güzellik bir gün ortaya çıkar. Bu güzelliği sadece dıĢta ararsak içteki güzelliği göremeyiz” Ģeklinde ifade edilebilir. Ayrıca, “Yüreği temiz olan kiĢilerde büyüklenme ve kendini beğenmiĢlik yoktur” ifadesi de masaldan çıkarılabilecek yan iletilerdendir. Ġkinci masalın ismi Prenses ile Bezelye Tanesi‟dir. Bir zamanlar bir prenses ile evlenmek isteyen bir prens vardır. Fakat prens bütün dünyayı gezip dolaĢmasına rağmen gerçek bir prenses bulamamıĢtır. Bir gün büyük bir fırtına olur. O akĢam bir kız kentin kapısını çalar ve prenses olduğunu söyler. Üstü baĢı sırılsıklam olan kızı içeri alırlar. 180 Kraliçe kızın gerçek bir prenses olup olmadığını anlamak için bir oyun oynar. Kızın yatacağı yatağa bir bezelye tanesi koyup üstünü yirmi kat kuĢ tüyü döĢek ve yastıkla kapatır. Sabah olunca prensese rahat uyuyup uyumadığını sorarlar. Prenses yatağındaki bir nesne yüzünden hiç uyuyamadığını söyleyince onun gerçek bir prenses olduğu anlaĢılır. Prens de onunla evlenir ve bezelye tanesini de bir müzeye koyar. Masalın iletisi, “Gerçekten soylu olan insanlar en ufak bir kabalıktan rahatsız olurlar” Ģeklinde ifade edilebilir. İmparatorun Yeni Giysileri isimli masalda, giyinmekten baĢka merakı olmayan, bütün parasını yeni giysilere harcayan bir imparator vardır. Günün birinde, bu imparatorun ülkesine iki dolandırıcı gelir. Çok hünerli dokumacılar olduklarını ve ahmaklarla iĢini hak etmeyenlerin göremeyeceği kumaĢlar dokudukları haberini yayarlar. Ġmparator bu haberi duyunca, yanında çalıĢan ahmaklarla iĢini hak etmeyenleri bulmak için bu kumaĢlardan elbiseler diktirmenin iyi fikir olduğunu düĢünür. Ġki dolandırıcıya dokuma tezgahı ile bolca para verir ve iĢe baĢlatır. Bir süre sonra, kumaĢları görmek için, çok güvendiği yaĢlı bir bakanını dokumacıların yanına yollar. Adam gider ve kumaĢları göremeyip ĢaĢırır. Ama ahmak ya da iĢini hak etmiyor denilmesin diye bunu söylemez ve kumaĢları imparatora över. Biraz daha zaman geçince imparator baĢka birini daha gönderir ama o da kumaĢları göremediğini gizler. Dolandırıcılar da sürekli isteklerde bulunup imparatoru dolandırmaya devam eder. Ġmparator bir gün kumaĢları kendisi görmeye karar verir. Kalabalık bir toplulukla dolandırıcıların yanına giderler. Ġmparator da olmayan kumaĢları göremez ama gururundan söyleyemez. Adamlardan biri yapılacak olan geçit töreninde imparatorun bu kumaĢlardan yapılma giysileri giymesini önerir. Ġmparator da kabul eder. Tören günü dolandırıcılar kendi elleriyle imparatoru giydirir. Ġmparator gururlu gururlu geçerken halk giysilerine hayran kalmıĢ gibi yapar. Ġçlerinden bir çocuk imparatorun üzerinde giysi olmadığını söyleyince halk da bunu dillendirir. Ama imparator bir Ģey yokmuĢ gibi yürümeye devam eder. Masalın iletisi, “Ġnsanlar, sonuçları ne olursa olsun aklını kullanmalı ve doğruyu söylemelidir” ifadesiyle belirtilebilir. Kitapta yer alan bir sonraki masalın ismi Papatya‟dır. Yazlık bir evin bahçesinde güller, Ģakayıklar, laleler bir de tek baĢına duran gümüĢ rengi yapraklı 181 küçük bir papatya vardır. Papatya etrafına mutlu mutlu bakıp yaĢamaktadır. Diğer gösteriĢli çiçekler onu fark etmez ama o hepsine hayrandır. Bir gün bir tarla kuĢu gelip papatyanın yanında Ģakır ve onu öper. Tüm çiçekler papatyayı kıskanır. Sonra bir kız çocuğu gelip lalelerden bir kısmını keser. Papatya çok korkar. AkĢam olunca yapraklarını kapatıp uyur. Sabah tarla kuĢunun sesinin acı acı geldiğini duyar. KuĢu, çocuklar bir kafese koymuĢtur. Papatya çok üzülür ama elinden bir Ģey gelmez. Bir süre sonra çocuklar elinde makasla gelip papatyanın bulunduğu çimi kesip papatyayla beraber kafese götürür. Papatya kuĢun yanına gideceği için sevinir; ama kuĢ acısından onu fark etmez. AkĢam olunca papatyayı fark eder ama hem kendisi hem de onun için üzülür. KuĢ, susuzluktan sabaha doğru ölür. Papatya buna çok üzülür. Sabaha kadar kuĢu önemsemeyen, susuzluktan ölmesine sebep olan çocuklar kuĢ için ağlar ve onu gösteriĢli bir kutuya koyup törenle gömer. Papatyanın bulunduğu çimeni de sokağa atarlar. Masalın iletisi, “BaĢkalarının kötü durumuna üzülüp ilgi gösterenler, kendileri kötü bir duruma düĢtüğünde aynı ilgiyi göremeyebilirler” Ģeklinde ifade edilebilir. Kitaptaki masallardan bir diğerinin ismi Dayanıklı Kurşun Asker‟dir. Bir zamanlar yirmi beĢ kurĢun asker bir kutunun içinde bir çocuk tarafından satın alınır. Askerlerden birinin tek bacağı yoktur ama diğerleri gibi ayakta durmaktadır. Asker oyuncakların arasında tek bacağını havaya kaldırmıĢ bir kız görür. O kızı çok beğenir, kızla evlenebileceğini düĢünür. Bir akĢam bütün oyuncaklar eğlence yapmaktadır. KurĢun askerin arkasında durup sevdiği kızı izlediği enfiye kutusundan siyah, küçük bir peri çıkar. Peri, kıza baktığı için kurĢun askeri uyarır. KurĢun asker duymazdan gelince peri kızar. Ertesi sabah kurĢun asker camın önünde dururken bir rüzgâr eser ve kurĢun asker aĢağı düĢer. Onu iki çocuk bulur. Bir kâğıt kayığa koyup kanala bırakırlar. Zorlu bir yolculuktan sonra kurĢun askeri bir balık yutar. Balığı bir adam tutar ve evine götürür. KurĢun asker bir bakar ki burası sevdiği kızın evidir. KurĢun asker tam sevinirken çocuklardan biri onu alıp sobaya atar. KurĢun asker ateĢte erirken, bir Ģekilde sevdiği balerin kız da sobaya düĢer. KurĢun asker bir kurĢun yüreğe dönüĢür. Kız da yok olup gider. Masalın iletisi, “Gerçekten birbirini seven insanlar her zorluğa göğüs gererler ve ölürken bile ayrılmazlar” Ģeklinde ifade edilebilir. 182 Uçan Bavul isimli masalda, zengin ve akıllı bir tüccar ölür ve mirası oğluna kalır. Oğlu babası kadar tutumlu değildir ve tüm parasını bitirir. Sonunda üstünde bir gömlek kalınca arkadaĢları yüzüne bakmaz olur. Bir arkadaĢıysa ona bir bavul yollar. O da koyacak bir Ģey bulamayınca bavula kendi oturur. Bu bavul uçmaktadır. Bavul, genci alıp Türklerin ülkesine götürür. Genç, bavuldan inince bir yaĢlı kadınla karĢılaĢır. Genç, ona kentin giriĢindeki sarayı sorar. Sarayda bir prenses vardır. Falcılar, bir aĢığı yüzünden çok mutsuz olacağını söylediği için padiĢahla hanımı kızını kimseyle görüĢtürmemektedir. Genç, bavula atlayıp kızın yanına uçar. Kız önce korkar ama genç ona koruyucu bir melek olduğunu söyleyince korkusu geçer. Genç, prensese masallar anlatır ve kızı etkiler. Ona evlenme teklif eder, kız da kabul eder. Yalnız, babasıyla annesini etkilemek için güzel bir masal bulup cumartesi gelmesini söyler. Genç de gidip bir masal uydurur ve gün gelince padiĢahla karısına masalı anlatıp onları etkiler. Onlar da kızıyla evlenmesine izin verirler. Herkes genci gökten inen bir melek sandığı için o da gidip bavuluna havai fiĢekler doldurur ve gökyüzünü aydınlatır. Ama havai fiĢekler bavulun yanmasına sebep olur. Genç de sevgilisinin yanına gidemez. Bundan sonra ülke ülke gezip masallar anlatır. Prenses de sevgilisini bekleyip ağlar. Masalın iletisi, “Yalan ile baĢlayan bir aĢk sonlanmaya mahkumdur” ifadesiyle belirtilebilir. Kitaptaki bir diğer masalın ismi Melek‟tir. ÖlmüĢ bir çocuğu cennete götüren bir meleğin anlattıklarına göre, iyi kalpli bir çocuk öldüğü zaman yeryüzüne bir melek inip onu gökyüzüne çıkarmaktadır. Gökyüzüne çıkarken yolda buldukları çiçeklerden toplayıp Tanrı‟ya götürmektedirler. Tanrı da o çiçeklerden en beğendiğini alıp öpmektedir. Bu melek, çocuğu Tanrı‟ya çıkarırken aĢağıda sahipleri tarafından boĢaltılmıĢ bir ev görür. Evden arda kalan eĢyalar arasında kırılmıĢ saksıda kurumuĢ bir çiçek vardır. Melek bu çiçeği de alır ve nedenini çocuğa anlatır. Bir zamanlar bu çiçeğin sahibi olan yatalak bir çocuk vardır. Çocuk odasından hiç çıkmaz ve odasına vuran az bir güneĢ ıĢığında bu çiçeği büyütür. Bir süre sonra bu çocuk ölür, ailesi evden taĢınır. Çiçeği de gereksiz eĢyaların arasına atarlar. Ölen çocuk Ģu anda diğer çocuğu gökyüzüne çıkaran melektir. Bu nedenle diğer çiçeklerle birlikte kırık saksıdaki çiçeği Tanrı‟ya götürürler. Tanrı tüm çiçekler arasından o kurumuĢ çiçeği seçip öper. 183 Masalın ana iletisi, “Küçük bir çocuğun mutlu olması için onu hayata bağlayacak ufacık bir sebep yeterlidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Ayrıca, “Çocukken ölen insanlar Tanrı tarafından ödüllendirilir ve bir melek olurlar” ifadesi de masalın yan iletisidir. Devedikeninin Yaşantıları isimli masalda, zengin bir ailenin oturduğu konağın çok çeĢitli çiçekleri olan bir bahçesi vardır. Bahçenin hemen dıĢında büyük bir devedikeni bulunmaktadır. Yoldan geçen sütçünün eĢeği sürekli devedikenini yemek istemektedir. Bir gün, konağa büyük bir misafir grubu gelir. Gruptaki kızlar beğendikleri erkeklerin yakasına çiçek takmaktadır. Ġskoçya‟dan gelen ve konukların en güzeli olan kız konağın sahibinin oğluna bu devedikeninin çiçeklerinden birini takar. Kızın söylediğine göre Ġskoçya‟nın bayrağında bu çiçekten vardır. Bu olaydan sonra devedikeni çiçeklerine ve sağa sola böbürlenir ve genç çiftin mutluluğunun kendi sayesinde olduğunu anlatır. Hayalinde hep çitin dıĢından o konağın bahçesine alınmak vardır. Aradan uzun zaman geçer ancak devedikeninin hayali gerçekleĢmez. O genç çift evlenir ve yine bir gün bahçede gezerken devedikeninin yanından geçerler. Kız, devedikenini hatırlar ve üzerinde kalan son çiçeği alıp fotoğraf çerçevesine yapıĢtırmak için eve götürür. Devedikeninin artık tek avuntusu bu olur. Bu masalın iletisi, “Fazla hayalperest olan kiĢiler gerçekleri göremez ve sonunda hayal kırıklığına uğrarlar” olarak belirtilebilir. Sevgililer baĢlıklı masalda, aynı çekmecenin içinde duran bir top ile topaç vardır. Topaç topa sevgili olmayı teklif eder. Ancak top, kendisinin daha üstün özelliklere sahip olduğunu söyleyip bunu kabul etmez. Topacın sahibi olan çocuk bir gün topacı süsler. Bu durum karĢısında topaç Ģansını yeniden denemeye karar verir. Bu sefer top ona kırlangıç ile niĢanlanacağını söyleyerek topacın teklifini reddeder. Ertesi gün çocuk top ile oynarken, bir anda çok yükseğe zıplayan top ortadan kaybolur. Topaç bu duruma çok üzülür, gün geçtikçe aĢkı artar. Zamanla topacı daha da çok süsler ve altın yaldızlı bir topaç haline getirirler. Bir keresinde çocuk topaçla oynarken topaç fırlayıp gider ve bir çöp tenekesine düĢer. Topacın gözü yukarıdaki su oluğunda ĢiĢmiĢ durumdaki topa takılır. Top kendini topaca anlatır, böylece topaç onun eski aĢkı olduğunu anlar. Ancak aradan geçen zamanda top o kadar çok değiĢmiĢtir ki kendini beğenmiĢ topaç eski 184 aĢkını tanımamıĢ gibi yapar. Kısa bir süre sonra çocuklar topacı bulur ve eve götürür. Masalın iletisi, “DıĢ görünüĢe önem verip âĢık olanlar için aĢk güzelliğin sona ermesiyle biter” ifadesiyle belirtilebilir. Bir sonraki masalın ismi Çoban Kız ile Baca Temizleyicisi‟dir. Evin birinde çok eski ve kocaman bir dolap vardır. Bu dolabın üstüne sırıtıyor gibi görünün, uzun sakallı, teke bacaklı bir adam oyulmuĢtur. Bu adam gözlerini dikmiĢ, duvardaki aynanın altında duran masaya bakmaktadır. Masanın üzerinde porselenden yapılma bir çoban kız ile bir baca temizleyicisi çocuk vardır. Bu ikisi birbirini sevmektedir; ancak kendini kızın babası sayan baĢka bir biblo, kızı dolaptaki adama vereceğini söylemiĢtir. Kız ile baca temizleyicisi kaçmaya karar verir. Tam kaçacakları sırada kız, bacadan dıĢ dünyaya bakar ve korkup geri dönmek ister. Odaya döndüklerinde onlara engel olmaya çalıĢan biblonun kırıldığını görürler ve eski yerlerine dönüp kırılana kadar mutlu bir Ģekilde yaĢarlar. Masalın iletisi, “Bütün engelleri aĢmaya yeten sevgi gerçek sevgidir” fikri ile ifade edilebilir. Mumlar baĢlıklı masalda, bal mumundan ve ispermeçet denilen bir maddeden yapılan iki ayrı mumun yaĢadıkları anlatılır. Ġspermeçet mumu sürekli bal mumuna özenmektedir. Çünkü onun daha kaliteli bir maddeden yapıldığını düĢünmektedir. Bir akĢam, bu iki mumun bulunduğu konakta yaĢayan ev sahibi ispermeçet mumunu mutfakta bekleyen küçük bir çocuğa verip çocuğu elindeki sepetle evine yollar. Ġspermeçet mumu fakir bir aileye verildiği için üzülmüĢtür. Ayrıca o akĢam konakta bir eğlence düzenleneceği için aklı orada kalmıĢtır. Eğlencede giyeceği elbiseden dolayı çok mutlu olan konağın küçük kızının yüzünde kocaman bir gülümseme oluĢur. Fakir bir eve giden ispermeçet mumunun hafızasına bu gülümseme yerleĢmiĢtir. Bir daha hiçbir çocuğun yüzünde böyle bir gülümseme göremeyeceğini düĢünmektedir. Fakir ailenin yaĢadığı eve varınca, evdeki küçük kızın ispermeçet mumundan ve sofradaki patatesten dolayı çok mutlu olduğunu görür. Fakir kızın yüzünde konaktaki kızın yüzündeki gülümsemeden daha da güzel bir gülümseyiĢ olduğunu fark eder. Böylece masaldan, “Mutlu olmak için zengin olmaya gerek yoktur. Önemli olan elindekilerle mutlu olabilmektir” iletisi çıkarılabilir. 185 Bir sonraki masalın ismi, Peiter, Peter, Peer‟dir. Bir inanıĢa göre, çocukları anne babalarına leylekler götürmektedir. Bebekler önce gökten bir yıldız olarak suya inmekte, sonra da rüzgâr tarafından bir çiçeğin üzerine bırakılmaktadır. Üzerine bırakıldığı çiçek ve içinde bulunduğu ortam nasılsa, çocuk büyüdüğünde kiĢiliğine bunu yansıtmaktadır. Çocukları taĢıyan leyleklerden biri “Peiter, Peter, Peer” adında üç kardeĢin bir aileye getiriliĢ hikâyesini anlatmaktadır. Leyleğin anlattığına göre bu üç çocuk Peitersen ailesine verilir ve adları bu isimden gelir. Çocukların üçü de büyüdükçe farklı özellikler göstermektedir. Ailesi son derece zengin ve eğitimli olan bu üç çocuktan Peiter haydut, Peter çıngırakçı, Peer ise baba olmak istemektedir. Sonunda Peiter bir ressam, Peter çıngırakçı, Peer ise hayvanlarla ve doğa ile ilgilenen bir koleksiyoncu olur. Leylek bundan fazlasını anlatmamıĢtır. Masalın iletisi, “KardeĢ bile olsa, her insan birbirinden farklıdır” Ģeklinde ifade edilebilir. Su Damlası isimli masalda, her Ģeye büyüteçle bakmayı seven Kribıl-Krebıl isimli bir adam vardır. Bu adam bir gün bir gölcükten aldığı su damlasını incelerken bu suyun içine cadı kanı damlatmaya karar verir. Damlattığı o kandan sonra suyun içindeki varlıklar büyük bir hızla kavga etmeye ve birbirlerini yemeye baĢlar. Bu adam gördüğü bu manzarayı büyük Ģehirlere benzetmektedir. Suyu adsız bir büyücüye izletir ve onun da su hakkındaki yorumu adamla aynı olur. Masalın iletisi, “Büyük Ģehirde insanlar sürekli bir karmaĢa içindedir. Herkes birbirini alaĢağı etmeye çalıĢır” Ģeklinde ifade edilebilir. Çakmak isimli masalda, katıldığı savaĢtan geri dönen bir askerin yaĢadıkları anlatılmaktadır. Asker yolda bir cadı ile karĢılaĢır. Cadı ona bir çakmağı getirmesi karĢılığında büyük para kazandırabileceğini söyler. Asker bu teklifi kabul eder. Cadının gösterdiği ağaç kavuğundan aĢağı iner ve üç oda görür. Ġlk odada gözleri fincan tabağı büyüklüğünde bir köpek ve sandık vardır. Asker cadının verdiği damalı önlüğü yere serer ve köpeği üzerine oturtur. Sandıktaki bakır paralardan alabildiği kadarını alıp ikinci odaya geçer. Orada gözleri değirmen taĢı büyüklüğünde bir köpek vardır. O köpeğe de aynı Ģeyi yapıp sandıktaki gümüĢ paraları alır, bakırları boĢaltır. Üçüncü odaya geçtiğinde gözleri kule büyüklüğünde bir köpek ile karĢılaĢır. Oradan da altın paraları alır ve dıĢarı çıkar. Cadı çakmağı sorar. Asker çakmağı neden istediğini 186 öğrenmeye çalıĢır. Cadı bunun cevabını vermez. Asker cadıyı öldürür ve çakmağı alıp yoluna devam eder. Asker bir otele yerleĢir. Parası bitinceye kadar sefa sürer. Parasının suyunu çektiği bir akĢam bir mum yakmak için çakmağı çakar ve çakmaktan ilk odada gördüğü köpek çıkar. Köpek bir dilek dilemesini ister. Asker, para diler. Bundan sonra hangi köpeği getirmek isterse çakmağı o sayıda çakar. Asker, anne ve babasının dıĢarı çıkmasına izin vermediği bir prenses olduğunu duyar. Ġlk köpekten prensesi getirmesini ister ve asker uyuyarak gelen prensesi öper. Kız uyandığında her Ģeyi anne ve babasına anlatır. Ertesi gün asker kızı yine çağırır. Bu sefer prensesin nedimesi köpeği takip eder. Köpeğin içeri girdiği kapıya bir çarpı koyar. Köpek bunu fark edince bütün kapılara çarpı iĢareti koyar. Böylece askeri bulamazlar. Ertesi akĢam, kraliçe prensesin üstüne içinde buğday bulunan bir torba diker. Torbadan dökülen buğdaylarla askeri yakalattırır. Asker zindana atılır ve ertesi sabah asılacağı söylenir. Sabah olunca asker yoldan geçen bir çocuğa para teklif edip çakmağı getirtir. Asılacağı sırada son bir dileği olduğunu söyleyen asker, bir sigara içmek ister ve çakmağı art arda üç kez çakar. Köpeklerin üçü birden ortaya çıkar. Asker köpeklerden asılmasına engel olmalarını ister. Köpekler askeri asacak kiĢileri havaya fırlatıp öldürür. Kraliçe ve kralı da tahtından indirir. Bunu gören halk askeri kral, kızı da kraliçe yapar. Sekiz gün sekiz gece düğünleri olur. Masalın iletisi, “Hayat bazen insanlara emek vermeden baĢarı kazanma Ģansı sunar” ifadesi olarak belirlenebilir. Asker hiçbir çaba sarf etmeden büyük bir kazanç sağlamıĢtır. “Büyü yapmak kazanmanın en kolay yoludur” iletisi de masaldan çıkarılabilecek bir yan iletidir. Asker, cadıdan aldığı büyülü çakmakla sürekli kazanmaktadır. Her ikisi de olumsuz iletilerdir. Bir Fark Var adlı masalda, çok güzel bir elma dalının yaĢadıkları anlatılmaktadır. Elma dalını bir kontes ağaçtan kesip Ģatosuna götürür ve Ģatonun en güzel yerinde duran gösteriĢli bir vazoya koyar. Elma dalı çevresine bakıp sürekli böbürlenmektedir. Kendisine benzemeyen tarla çiçeklerini küçümseyip etrafındakilere tüm canlılar arasında fark olduğunu söyler. Odaya giren güneĢ ıĢığı elma dalının anlattıklarını duyar ve onu bu yanlıĢ düĢüncesi hakkında uyarır. GüneĢin söylediğine göre tüm canlıların yaradılıĢında bir güzellik vardır. GüneĢ ıĢığı ile elma dalı konuĢurken içeri elinde bir çiçekle kontes girer. Kontes, çiçeği büyük bir dikkatle 187 taĢıyıp elmanın olduğu vazoya koyar. Elma bu çiçeğin küçümsediği karahindiba olduğunu görünce çok ĢaĢırır. Kontes, tıpkı elma gibi bu çiçeğin de eĢsiz bir güzelliğe sahip olduğunu söyler. Kontese göre, Tanrı bu yoksul çiçeğe baĢka bir biçimde her Ģeyi vermiĢtir. Masalın iletisi, “Görmesini bildikten sonra yaratılan her Ģeyde bir güzellik bulunabilir” ifadesiyle belirtilebilir. Bir sonraki masalın ismi Para Domuzu‟dur. Bir çocuğun odasında pek çok oyuncağın arasında dolabın tepesinde duran bir para domuzu vardır. Bir akĢam oyuncaklar eğlence tertip etmeye karar verirler ve para domuzuna da davet gönderirler. Para domuzu ağzına kadar dolu olduğu için aĢağı inemez ve diğer oyuncakları yukarıdan izler. Oyuncaklar aralarında bir akıl oyunu oynarlar. En çok akıl yürüten de para domuzu olur. Onun düĢünceleri yalnızca mirasçılar, kendi gömülme töreni ve sonunun ne zaman geleceği üzerinedir. Tam bunları düĢünürken para domuzu birden aĢağı düĢer ve kırılır. Ağzına kadar dolduğu için sahipleri onu kırmıĢtır. Kısa bir süre sonra sürekli sonunu düĢünen para domuzunun yerine içi boĢ yeni bir para domuzu koyarlar. Masalın iletisi, “Ne kadar çok parası olursa olsun bir gün herkes ölecektir” Ģeklinde çıkarılabilir. Ayrıca yan ileti olarak, “Çok fazla parası olanlar sürekli paralarını düĢünürler” iletisi belirlenebilir. Sıçrayıcılar isimli masalda, bir pire, bir çekirge ve bir kurbağa kimin daha yükseğe sıçrayacağını görmek için yarıĢ yapmaya karar verirler. Bulundukları ülkenin kralı en yükseğe zıplayana kızını vereceğini söyler. Önce pire zıplar, sonra da çekirge. En son kurbağa zıplamaya çıkar. Bu kurbağa az konuĢan bilge bir hayvandır. Pire ve çekirge gibi böbürlenmez, kendini övmez. Kurbağa bir süre düĢünür ve prensesin kucağına sıçrar. Kral, kurbağanın kazandığını çünkü sıçrayabileceği en yüksek yerin prensesin kucağı olduğunu söyler. Kurbağa ile prenses evlenir. Pire ve çekirge ise kurbağanın aklı ile yarıĢmayı kazandığını anlayamaz. Masalın iletisi “Akıl her Ģeyden üstündür” Ģeklinde çıkarılabilir. Güneş Işığının Öyküleri isimli masalda rüzgâr, yağmur ve güneĢ öykü anlatmak için bir araya gelir. Rüzgâr ve yağmur önce kendileri öykü anlatmak isterler. Ancak güneĢ onları dinlemez ve bir öykü anlatmaya baĢlar. GüneĢin anlattığı öyküler bir altın 188 kuğu üzerinedir. Bu altın kuğunun tüyü önce bir gemide kargo taĢıyan bir gencin saçına düĢer ve o genci zengin eder. Sonra altın kuğunun öptüğü bir ağacın yapraklarından birkaçı ağacın altında oturan bir çobanın avcuna düĢer ve o çoban bir bilge olur. Bir gün kuğu bir ormanın üzerinden geçerken yumurtasını bu ormana bırakır. O yumurtayı gören yaĢlı ve yoksul kadın yumurtayı alıp evine götürür. Yumurtadan küçük bir kuğu yavrusu çıkar. Kuğunun boynunda dört halka vardır. Bu halkalardan her biri kadının dört oğlu içindir. Bu halkaları parmaklarına takan çocuklardan biri ünlü bir heykeltıraĢ, diğeri ünlü bir ressam, üçüncüsü büyük bir besteci, sonuncusu ise bir Ģair olur. Son öyküde ise kuğunun amber bıraktığı bir ev halkı hayatlarının sonuna kadar fakir ama çok mutlu yaĢarlar. GüneĢ, öykülerini bitirdikten sonra rüzgâr ve yağmur ona kızıp oradan giderler. Masalın iletisi, “Bazı insanlar diğerlerinden daha talihlidir” ifadesiyle belirtilebilir. Gül Perisi isimli masalda, bir bahçede pek çok çiçeği olan bir gül ağacında bir küçük peri yaĢamaktadır. Bu peri bir gün akĢam oluncaya kadar dıĢarıda gezer ve içeride uyuduğu gül tomurcuğu kapandığı için sığınacak bir yer bulamaz. Aklına, bahçenin diğer tarafındaki hanımelleri gelir ve o tarafa gider. Çardağın altında iki sevgilinin oturduğunu görür. Erkek olan kıza onu çok sevdiğini; ancak ağabeyi yüzünden ayrılmaları gerektiğini söyler. Kızın kötü kalpli ağabeyi oğlanı uzak bir memlekete göndereceğini söylemiĢtir. Kız, uzaklara giden sevgilisine bir gül tomurcuğu verir ve onu öper. Küçük peri tomurcuğun içine girer ve oğlanla birlikte ormanda yol almaya baĢlarlar. Bir süre sonra kızın ağabeyi oğlanı bıçaklayıp öldürür ve baĢını keser. Cesedini hanımellerinin bulunduğu bahçeye götürüp gömer. Peri, her Ģeyi görür ve uyumakta olan kızın odasına gidip kulağına olanları fısıldar. Kız, ertesi akĢam ağabey evde yokken bahçeye gidip cesedi olduğu yerden çıkarır. Sevgilisinin baĢını alır ve odasındaki yasemin saksısının içine koyar. Sürekli ağlayan kızın gözyaĢları yasemin saksısındaki çiçekleri büyütür. Kızın ağabeyi kardeĢinin neden böyle sürekli ağladığını anlayamaz. Ancak kız günden güne zayıflamaktadır. Bir gün kız saksının yanı baĢında ölür. Ağabeyi kızdan son hatıra olarak yasemin saksısını görür ve onu odasına götürür. Peri, kötü kalpli ağabeyin cezalandırılmasını ister ve gidip bal arılarından yardım diler. Bal arıları peri ile birlikte ağabeyin odasına geldiklerinde yasemin çiçeği tarafından 189 kötü kalpli ağabeyin öldürüldüğünü fark ederler. Ağabeyin öldüğünü duyup yanına gelenlerden biri yasemin saksısını yere düĢürür ve içinden gencin kesik kafası çıkar. Yatakta yatanın bir katil olduğunu herkes anlar. Masalın iletisi, “Kötülük yapan bir gün mutlaka cezasını çeker” olarak belirtilebilir. İnsan Ne Gibi Bir Buluş Yapabilir adlı masalda Ģiir yazarak geçimini sağlamak isteyen bir genç vardır. Ancak gence göre dünyada yapılacak her buluĢ bulunmuĢ, her söz söylenmiĢtir. Bu yüzden onun geçimini sağlaması mümkün değildir. Böyle düĢünürken genç hastalanır. Derdine çare bulamayan genç, hekimlerden daha bilgili olduğu düĢünülen yaĢlı bir kadına baĢvurur. Genç, yaĢlı kadının evine gider ve kadın ona ne istediğini bildiğini söyler. Genci, çevresine doğru bir Ģekilde bakmadığı ve sürekli kendisini dinlediği konusunda uyarır. Gence kendi gözlüklerini ve kulaklığını verir. Ġhtiyarın verdiklerini takınca genç, çevresindeki varlıklardan sesler geldiğini duymaya baĢlar ve onların anlattığı hikâyeleri dinler. Sonra kadın gözlüğü ve kulaklığı geri alır. Genç yine hiçbir Ģey duymaz ve görmez. Bunun üzerine kadın onun iyi bir Ģair olamayacağını, bunun yerine iyi Ģairlerin eserlerine eleĢtiriler yaparak kendini ödüllendirecek birilerini bulabileceğini söyler. “Yetenek doğuĢtan gelen bir özelliktir ve yalnızca yetenekli insanlar çevresine doğru gözle bakabilir” iletisi ana ileti olarak çıkarılabilir. Bunun yanında, “Ġnsanlar, kendilerinde bulunmayanı eleĢtirirler” düĢüncesi yan ileti olarak belirlenebilir. Salyangoz ile Gül Ağacı masalında, bir bahçenin içinde bir gül ağacı ve altında yatan bir salyangoz vardır. Salyangoz, kafasını kabuğundan çıkarıp gül ağacını ve çevresindeki her Ģeyi eleĢtirir. Kendisinin sırası gelince büyük iĢler yapacağını söyler. Ancak aradan mevsimler geçmesine rağmen salyangoz hiçbir Ģey yapmaz, gül ağacını eleĢtirmeye devam eder. Gül ağacı gittikçe yaĢlanmaktadır ve salyangoz da onun moralini bozmaktadır. Salyangoz, gül ağacını hiçbir Ģey düĢünmediği konusunda eleĢtirmektedir. Gül ağacı ise onun tek yeteneğinin gül açmak olduğunu söyler. Gün ağacını sürekli eleĢtiren salyangoz ise hiçbir Ģey yapmaz. Tek dünyasının kabuğunun içi olduğunu söyler. Gül ağacı çevresine yararlı olma fikrindedir. Salyangozun ise yararlı olmak gibi bir düĢüncesi yoktur. Bu düĢüncelerini dile getiren salyangoz kabuğunun içine çekilir ve dıĢ dünya ile ilgilenmez. Aradan yıllar geçer ve salyangoz da gül ağacı 190 da toprak olur. Dünyaya yeni gül ağaçları gelip tomurcuk vermeye, salyangozlar da dünyaya tükürüp kabuklarına çekilmeye devam eder. Masalın iletisi, “Bazı insanlar dünyaya varlıklarıyla hizmet ederken bazıları hiçbir katkıda bulunmadan bu dünyadan çekip gider” olarak belirlenebilir. Bir sonraki masalın ismi Gömlek Yakalığı‟dır. Bu masalda, soylu; fakat bir çizme çekeceği, bir saç tarağı ve bir de yakası çok güzel bir gömlekten baĢka eĢyası olmayan genç bir adam vardır. Adamın gömleğinin yakalığı ne zaman temizlemeye gönderilse çevresindeki eĢyaları rahatsız eder ve onlarla evlenmek ister. Ancak kimse onun teklifini kabul etmeyince gömlek yakalığı evliliği küçümsemeye baĢlar. Sonunda gömlek yakalığı içinde eski giysilerin bulunduğu bir torbaya konup kâğıt yapımına gönderilir. Giderken torbanın içinde kendisiyle ilgili hikâyeler uydurmaya baĢlar. Anlattığına göre bir sürü eĢya ona âĢık olmuĢtur; ancak o hiçbirine yüz vermemiĢtir. Çok fazla can yaktığı için vicdanının sesini dinleyip kendini kâğıt haline getirmeye karar vermiĢtir. Üzerine bu masalın yazıldığı kâğıtlardan biri olmuĢtur gömlek yakalığı. Böylece herkes gömlek yakalığının durmadan övünerek ne kadar kötü bir Ģey yaptığını okuyup bundan ders çıkarmıĢtır. Masalın iletisi, “Ġnsanlar doğru olmayan Ģeyler anlatıp kendileriyle övünmemelidirler; yoksa yalanları ortaya çıkar ve küçük duruma düĢerler” olarak belirlenebilir. Kelebek isimli masalda, evlenmek için bir çiçek arayan kararsız bir kelebek vardır. Bu kelebek bir eĢ bulmak için bütün bahçeyi dolanır. Bahçede çok güzel çeĢit çeĢit çiçekler vardır. Fakat kelebek hepsine bir kulp bulur ve hiçbirini beğenmez. Bu arayıĢ çok uzun sürer ve kelebek yaĢlanır. Sonunda yaĢlı ve yalnız bir kelebek olarak bir eve girer. Evdekiler onu fark edip sırtına bir iğne batırırlar ve az bulunur Ģeyleri sakladıkları bir kutuya koyarlar. Kelebek kendini bu haliyle sapın ucunda oturan çiçeklere benzetmektedir. Evliliği de olduğu yere çakılmak olarak gördüğünü söyler ve kendini kandırmaya çalıĢır. Yanıldığını söyleyen çiçeklere de inanmaz. Bu masaldan, “Kimseyi beğenmeyip sürekli daha iyisini arayanlar, sonunda bütün fırsatları kaçırıp yalnız baĢlarına kalırlar” iletisi çıkarılabilir. 191 Bir sonraki masalın ismi Yel Değirmeni‟dir. Bir tepenin üzerinde kendini beğenmiĢ bir yel değirmeni vardır. Bu değirmen kendisiyle sürekli övünmesine karĢın kendini beğenmiĢ biri olmadığını söylemektedir. Değirmene göre kendine birçok iyi özellik verilmiĢtir. O, hem içinden hem dıĢından aydınlatılmıĢ, düĢünen bir varlık olduğunu söyler. Ayrıca boylu poslu olmasıyla da övünür. Bir gün değirmen arızalanır ve değirmenci ile çocukları değirmeni tamire gelir. Bu tamirat değirmeni çok hoĢnut etmiĢtir. Fakat aynı zamanda değirmen sonunun yaklaĢtığının farkına varmıĢtır. Değirmenin aklına ölmek fikri düĢünce en büyük üzüntüsü değirmenci ailesinden ayrılmak olur. Ancak kendisi ölse de yerine yeni bir değirmenin geleceğinin farkındadır. Değirmenin aklında bu düĢünceler varken günler geçer ve bir gün değirmende bir yangın çıkar. Değirmen yanar, değirmenci aile de yeni bir değirmen yaptırır. O değirmenin ne taĢlarından ne de tuğlalarından geriye bir Ģey kalmamıĢtır. Eski değirmen unutulup gitmiĢtir. Masalın iletisi, “Kendini ne kadar üstün görürse görsün her varlık ölüme ve unutulmaya mahkumdur” olarak ifade edilebilir. Sakar Hans isimli masalda, bir konakta yaĢayan üç kardeĢ vardır. Bunlardan iki tanesi konuĢmayı çok iyi bilen, nükteci kiĢilerdir. KardeĢlerden biri Latince sözlüğü ezberlemiĢtir. Diğeri ise devlet iĢlerinde gerekli her Ģeyi bilmektedir. Üçünü kardeĢ ise diğer iki kardeĢine hiç benzememektedir. Öteki oğlanlar kadar bilgili olmayan Sakar Hans isimli bu genci kimse ciddiye almamaktadır. Kralın, nükteci insanları seven kızının evleneceğini duyan bilgili iki kardeĢ hemen ona evlenme teklif etmek için yola çıkarlar. Babaları iki kardeĢe birer at verir. KardeĢlerinin gittiğini gören Sakar Hans durumu öğrenir ve kendisi de kralın kızına evlenme teklif etmeye karar verir. Babası onun baĢarılı olacağını düĢünmediği için ona bir at vermez. Sakar Hans bir tekeye binip yola koyulur. Yolda bir ölü karga, eski bir çarık ve bir de çamur bulup cebine atar. Cebine attıklarını görünce kardeĢleri Sakar Hans ile dalga geçerler. Saraya vardıklarında bilgili olan iki kardeĢin de prensesin karĢısında dili tutulur. Oysa Sakar Hans yolda bulup cebine koyduğu Ģeylerle prensese Ģakalar yapar ve prensesin gönlünü kazanır. Prenses eĢ olarak Sakar Hans‟ı seçer. Bir süre sonra da Sakar Hans kral olur. Masalın iletisi, “Kimseyi küçük görmemek gerekir. Ġleride kimin ne olacağı belli olmaz” olarak belirlenebilir. 192 Bir sonraki masalın ismi Çocukça Sözler‟dir. Zengin ve iyi yürekli bir adamın evinde çocuklara eğlence düzenlenmektedir. Masalda, bu eğlenceye katılan çocuklar arasındaki bir sohbet anlatılmaktadır. Çocuklardan birinin babası kralın yanında çalıĢmaktadır. Bu durumuyla çok övünen çocuk, yoksul ve soyadı “sen” hecesiyle biten kiĢileri küçük görmektedir. Onların büyüdüklerinde hiçbir Ģeye sahip olamayacağını söylemektedir. Bu soyadı taĢıyan bir iĢ adamının kızı bu duruma itiraz edip babasıyla övünür. Yine baĢka bir kız ise gazetede yazar olan babasıyla övünmektedir. Bütün bu konuĢulanları kapı aralığından dinleyen yoksul bir çocuk duyduklarından sonra ümitsizliğe kapılır. Çünkü kendi soyadı da “sen” hecesi ile bitmektedir ve ailesi çok fakirdir. Aradan seneler geçer ve bu yoksul çocuk çok zengin bir adam olur. Soyadı ya da ailesinin yoksulluğu bu durumu engellememiĢtir. Eğlencede konuĢan diğer çocuklar ise iyi kalpli birer insan olmuĢlardır. O eğlencede söyledikleri tamamen çocukça sözlerdir. Bu durumda masalın iletisi, “Ailenin taĢıdığı isim veya sahip olduğu zenginlikler çocuklarının geleceğini belirlemez. Önemli olan çocukların büyürken neler baĢardığıdır” ifadeleriyle belirtilebilir. Kardan Adam isimli masalda, dünyayı yeni yeni tanıyan bir kardan adam vardır. Bu kardan adam kendinin çok değerli olduğunu düĢünmektedir. GüneĢin bile kendisinden korktuğunu ve çekip gittiğini düĢünmektedir. O, bu düĢüncelerle doluyken evin önündeki kulübeden bir köpek havlar. Köpek ona kendi geçmiĢini anlatmaya baĢlar. Eve ilk geldiğinde yavru olduğu için çok sevilmiĢtir. Büyüyünce kâhya kadının yanına verilmiĢtir. Sonra da evin oğlu kemiğini almaya çalıĢırken onu ısırdığı için kapının dıĢına konulmuĢtur. Eskiden sıcacık sobanın yanında yatarken Ģimdi soğukta yatmak zorundadır. Kardan adama sobayı pencereden görebileceğini söyler. Ağzından ateĢ püskürten sobayı gören kardan adam ona âĢık olur. Sobanın yanına gitmek istediğini söylediğinde bunun onun için ne kadar tehlikeli olduğunu anlatır köpek. Fakat kardan adam köpeğe kulak asmaz ve sobanın aĢkı ile yanıp tutuĢur. Havalar değiĢmeye baĢladığında kardan adam erimeye, yavaĢ yavaĢ küçülmeye baĢlar; fakat bu umurunda bile değildir. Sonunda kardan adamdan geriye içine konulmuĢ olan bir soba temizleme süpürgesi kalmıĢtır. Köpek, kardan adamın sobaya olan aĢkının bundan kaynaklandığını düĢünür. Masalın iletisi, “Ne oldum dememeli, ne olacağım demelidir” fikri ile ifade 193 edilebilir. Bunun yanında, “Her insan kendi dengi birini sevmelidir” düĢüncesi de yan ileti olarak masaldan çıkarılabilir. Kim En Mutluymuş Acaba? isimli masalda, bir gül ağacındaki güllerden bahsedilmektedir. GüneĢ, çiy tanesi ve gül ağacı, güllerin annesinin kendileri olduğuna dair bir tartıĢmaya girerler. Üçü de çocuklarına çok mutlu bir yaĢam dilerler. Fakat hangisinin en mutlu gül olacağını merak ederler. Bunu öğrenmek üzere rüzgâr, gülleri takip eder. Güllerden biri ölmüĢ küçük bir kızın tabutuna koyulur, baĢka bir gül bir ressamın resmine, bir diğeri de bir Ģairin Ģiirine konu olur. Yine baĢka bir gül yaĢlı bir kadın tarafından mumyalanarak saklanır. Bu güllerin her biri kendisinin en mutlu gül olduğunu düĢünmektedirler. Gül ağacının üzerinde özürlü bir gül vardır. Bu gül de kardeĢlerinin en mutlusu olduğuna inanmaktadır. Fakat rüzgâr, bir gül tomurcuğunun yaĢlı bir kadını ne kadar mutlu ettiğini görür ve en mutlu gülün o olduğuna karar verir. Rüzgâr, güllerin öykülerini gittiği yerlerde herkese anlatmaya baĢlamıĢtır. Masalın iletisi, “Herkes sahip olduklarıyla övünür; fakat elindekilerle kimin daha mutlu olduğunu kimse bilemez” ifadesiyle belirtilebilir. Domuz Çobanı isimli masalda, küçük bir ülkede yaĢayan ve evlenmek isteyen bir prens vardır. Kendi ülkesindeki kızları beğenmez, imparatorun kızıyla evlenmek ister. Prens, prensesi etkilemek için kendi babasının mezarı üzerinde yetiĢen bir gül ağacından bir gül dalı, bir de çok güzel Ģakıyan bülbülünü prensese göndermeye karar verir. Gül ile bülbülü gümüĢ bir sandığa koyup imparatorun sarayına yollar. Prenses kocaman sandığı görünce heyecanlanır; fakat sandık açılınca gördüğü hediyeleri beğenmez ve prensin gelmesini kabul etmez. Prens, isteğinden vazgeçmez ve kılık değiĢtirip iĢ isteyen biri gibi imparatorun sarayına gelir. Ġmparator prensi domuz çobanı yapar. Prens, gündüz domuzlara bakar, akĢam kaldığı odada hünerli bir çömlek yapar. Çömleğin üzerine kim elini tutsa kentteki bütün yemeklerin kokusunu almaktadır. Bir de bu çömleğin üzerindeki çıngıraklardan bir ezgi yükselmektedir. Prenses bu ezgiyi duyunca çömleği satın almak ister. Domuz çobanı çömleğin karĢılığında prensesten on öpücük ister. Prenses, domuz çobanına nedimelerinden on öpücük almasını teklif eder; ancak çoban bunu kabul etmez. Sonunda prenses çobanın Ģartını kabul eder ve çömleği alır. Prens bu sefer, döndüğünde dünyanın yaradılıĢından o güne bütün dans müziklerini 194 çalabilen bir kaynanazırıltısı yapar. Prenses bu aletin sesini duyunca çalgıya hayran olur; fakat bu sefer domuz çobanı yüz öpücük ister. Prenses yine on öpücük vermeyi teklif eder fakat çoban kabul etmez. Prenses bu sefer de çalgıyı elde etmek için çobanın Ģartını kabul eder. Bu sırada imparator kızının çobanı öptüğünü görür ve kızına da çobana da çok kızıp ikisini de ülkeden gönderir. Prenses yolda ağlarken prens gizlice üstünü değiĢtirip kendini tanıtır. Ancak prens, kaprisleri yüzünden prensesten soğumuĢtur. Onunla evlenmekten vazgeçer ve ülkesine döner. Bu masalın iletisi, “Kendini çok fazla beğenen insanlar ellerindeki güzellikleri bir gün kaybeder” olarak ifade edilebilir. Masaldan çıkarılabilecek yan ileti ise Ģöyledir: “Maddi Ģeylerdense manevi değeri yüksek Ģeylere kıymet verilmelidir.” Paçavralar isimli masalda, bir kâğıt fabrikasının önünde duran paçavraların kendileri hakkında anlattıkları hikâyeler yer almaktadır. Bu paçavralar dünyanın dört bir yanından gelmiĢtir. Paçavraların arasında bir Norveçli, bir de Danimarkalı olanı vardır. Ġkisi de kendisini över, birbirinin ülkesini, dilini ve özelliklerini küçümser. Fakat sonunda ikisi de kâğıt haline gelir. Norveç paçavrasından yapılma kâğıt, bir Norveçli gencin Danimarkalı bir kıza yazdığı aĢk mektubunda kullanılır. Danimarka paçavrasından yapılan kâğıda ise Norveç‟i öven bir Ģiir yazılır. Böylece iyi bir iĢe yaramıĢ olurlar. Bu masaldan, “Sadece kendilerindeki güzelliği değil, baĢkalarındaki güzelliği de görebilen insanlar mutluluğa ererler” iletisi çıkarılabilir. Ayrıca, “Herkes kendi milletini üstün görür. Oysa tüm insanlar eĢittir” ifadesi de yan ileti olarak çıkarılabilir. Çaydanlık isimli masalda, porselenden yapılma, kendini beğenmiĢ bir çaydanlık anlatılmaktadır. O, bu kadar kendini beğenmiĢ olmasına karĢın kapağı kırık olduğu için çay takımının diğer elemanlarının alaylı sözlerinden kurtulamamaktadır. Ancak kendisindeki eksikliği görmek yerine baĢkalarının eksikliklerini görmektedir. Bir gün, sakar biri çaydanlığı elinden düĢürür ve onu çeĢitli yerlerinden kırar. Çaydanlığı yapıĢtırıp fakir bir kadına verirler. Bu olaydan sonra çaydanlığın dünyaya bakıĢı ve yaĢamı değiĢir. Artık fakir bir yaĢam süren çaydanlık saksı haline gelmiĢtir. Fakat önceki halinden çok daha mutludur. Çünkü içinde canlı bir çiçek yetiĢmiĢtir ve herkes o güzel çiçeği övmektedir. Çaydanlık kendisiyle övünmek yerine çiçeğin mutluluğu ile 195 mutlu olmaktadır. Aradan zaman geçer ve çiçek çaydanlığa sığmaz olur. Çaydanlığı kırıp bir köĢeye atarlar. Çiçeği de daha büyük bir saksıya alırlar. Bu masalın iletisi, “Yalnızca dıĢ görünüĢüne değer veren insanların güzelliğini kaybedince kendileriyle övünecek bir yönleri kalmaz” olarak ifade edilebilir. Bülbül isimli masalda, Çinli bir hakanın sarayının bahçesinde bulunan bir bülbülden bahsedilmektedir. Bu hakanın çok gösteriĢli bir sarayı, çok büyük bir bahçesi vardır. Hakan, sarayı ve bahçesiyle çok övünmesine karĢın bahçeye gelen herkes saraydan ya da bahçeden değil, ağaç dallarındaki bir bülbülden bahsetmektedir. Bu bülbülün güzelliği saray hakkında yazılan kitaplara dahi geçmiĢtir. Kitaplardan birini okuyan hakan, o güne değin bahçesinde bulunan bülbülden haberdar olmadığı için hayıflanmıĢtır. Hakan baĢ görevliye bülbülün derhal saraya getirilmesini emreder. Fakat her yeri aramalarına rağmen bülbülü bulamazlar. Bülbülün yerini sarayda çalıĢan küçük bir kız bilmektedir. BaĢ görevliye bülbülü nerede bulabileceğini söyler. Kızı da alıp ormana giderler. Beraber gölün kıyısına giderler ve bülbülün sesini duyarlar. BaĢ görevli bülbülden saraya gelmesini rica eder, bülbül de kabul eder. Bülbüle som altından bir tünek yaparlar. Bülbül geldiğinde o tüneğe konar. Bütün saray halkı oradadır ve onun sesinden herkes çok etkilenir. Sarayda bülbül için özel bir kafes yapılır ve zaman zaman dıĢarı çıkıp gezinmesine izin verilir. Günlerden bir gün hakana bir paket gelir. Paketin içinde canlısına çok benzeyen yapma bir bülbül vardır. Bu bülbülü Japon hakanı hediye olarak göndermiĢtir. Yeni gelen bülbülü öttürürler ve onun sesini de canlı bülbül kadar, hatta ondan daha çok beğenirler. Gerçek bülbül ise açık camdan kaçıp ormana gider. Bütün saray halkı eski bülbülü kötüleyip yeni bülbülü över. Eski bülbül hakana saygısızlık etti diye ülkeden sürülmesine karar verilir. Aradan bir yıl geçer ve bir akĢam yapma bülbül bozulur. Bozulan kuĢ için hiçbir Ģey yapılamaz. Bir saatçi kuĢu tamir eder ancak kuĢ eskisi gibi ötemez. Aradan beĢ yıl geçer. Hakan hastalanıp yatağa düĢer. Hekimler kurtulamayacağını söyleyince hakanın yerine yeni bir hükümdar aranmaya baĢlanır. Eskiden hakanı sevip sayıyor görünen herkes, hakanı ölmüĢ sayıp yerine geçecek kiĢiye yaranmaya çalıĢır. Hakan ölüm döĢeğinde baĢının içindeki uğultuları duymamak için yapma bülbülün ötmesini ister fakat kendi kendine ötme yeteneği bulunmayan bülbül ötemez. O sırada dıĢarıdan gerçek bülbülün sesi gelir. 196 Bülbülün sesi ile hakan iyileĢmeye baĢlar. Hakan iyileĢir ve bülbülü ödüllendirmek ister. Bülbül ise bir ödül istememektedir. Hakan, bülbülün sesiyle uyur, sabah uyandığında çevresinde kimseyi göremez. Herkes hakanın ölmesini beklemektedir. Bülbül, hakanın sarayında sürekli kalmak istemez. Ne zaman isterse o zaman gelecektir. Bülbül hakandan bir dilekte bulunur. Dileği, kendisinin geldiğini hakanın kimseye anlatmamasıdır. Bülbül uçup gider ve hakan da iyileĢtiğini herkese gösterir. Masalın iletisi, “Her Ģeyin doğal olanı güzel ve değerlidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Bunun yanında, “Ġnsanlar kendi çıkarları için baĢkalarının özgürlüklerini ellerinden almamalıdırlar” fikri de yan ileti olarak çıkarılabilir. “Ġyi kalpli olanlar karĢılaĢtıkları tüm nankörlüklere rağmen iyilikten vazgeçmezler” ifadesi de yan ileti olarak belirtilebilir. Bakkalın Evindeki Noel Perisi isimli masalda, büyük bir evi olan bir bakkal ve bu bakkalın kiracısı olan bir öğrenci anlatılmaktadır. Öğrenci bir gün bakkaldan alıĢveriĢ yapmaya gittiğinde adamın tereyağı ve peyniri üzerinde Ģiir yazılı bir kâğıda sardığını görür. Bu kâğıt bir Ģiir kitabından alınmıĢtır. Genç, parası olmadığını ancak tereyağı bırakıp kitabı almak istediğini söyler. Adamı da Ģiirden anlamamasıyla ilgili Ģaka yoluyla eleĢtirir. Bakkalda yaĢayan ve bakkalın sahibini çok seven küçük bir Noel perisi ise bakkal ile alay ettiği için gence çok kızar. Gece olunca gencin odasına gider ve kapının deliğinden içeri bakar. Ġçerisi çok aydınlıktır ve kitaptan çok güzel müzik sesleri gelmektedir. Bu kitap adeta büyülüdür. Peri gördüklerine çok ĢaĢırmıĢtır. Küçük perinin içinden bu gencin odasında kalmak isteği geçer. Ancak bakkalın ona verdiği tereyağı ve lapayı tercih ederek bakkala geri döner. Ancak her akĢam genç kitap okurken peri onun odasına gider ve içeriyi izler. Öğrenci kitabı okuyunca kitaptan büyük bir ağaç çıkar ve peri olanlara hayran kalır. Bir gece yarısı karĢı komĢunun evinde yangın çıkar. Herkes değerli eĢyalarını yangından kaçırmaya çalıĢırken peri, çatı katına çıkıp gencin kitabını kaçırır. Yangın bitene kadar kitabı korur; ancak yangın bittikten sonra yine lapayı tercih edip kitaptan vazgeçer. Masalın iletisi, “Bazen insanlar ne kadar isteseler de ruhlarına dokunan güzellikleri değil, karınlarını doyuranları tercih ederler” Ģeklinde ifade edilebilir. 197 Ayrıca, “Kitaplar insanları baĢka alemlere götürür, onları derinden etkiler” ifadesi de yan ileti olarak çıkarılabilir. Hızlı Koşucular isimli masalda, ormanda düzenlenen bir koĢu yarıĢı anlatılmaktadır. Bu yarıĢın birincisi olarak yargıcılar kurulu bütün sene çok fazla koĢan tavĢanı, ikincisi olarak da salyangozu seçmiĢtir. Bazı hayvanlar aslında kendilerinin birinci olması gerektiğini söylerler. Salyangoza göre tavĢan bütün sene korktuğu için koĢmuĢ, oysa kendisi bunu görev edindiği için koĢmuĢtur. Katır, kurulda yer almasa kendisinin birinci seçilmesi gerektiğini söyler. Kendisinin seçimi ise güzel olan hayvandan yana olmuĢtur. Yani tavĢanı güzel olduğu için seçmiĢtir. Güle göre asıl hızlı koĢucu güneĢtir. IĢınlarını saniyeler içinde dünyaya ulaĢtırmakta ve güllerin çok güzel bir koku salmalarını sağlamaktadır. Her hayvan yarıĢmanın kurallarını kendi çıkarları doğrultusunda yorumlar. Ödül ise tavĢanın birinci olacağını bildikleri için lahana tarlasına giriĢ izni olarak belirlenmiĢtir. Masalın iletisi, “Herkes adaleti kendine göre yorumlarsa, adalet hiçbir zaman sağlanamaz” olarak ifade edilebilir. Küçük İda‟nın Çiçekleri isimli masalda, Ġda isimli küçük bir kızın hayal dünyası anlatılmaktadır. Küçük kız, çiçeklerinin yavaĢ yavaĢ solduğunu görünce bilim yurdunda okuyan bir öğrenciye neden solduklarını sorar. Bu öğrenci zaman zaman Ġda‟ya değiĢik hikâyeler anlatmakta, eğlenceli resimler çizmektedir. Öğrenci, çiçeklerin gece çok dans ettikleri için yorgun olduklarını söyler ve çiçeklerin geceleri balo düzenlediklerine dair bir hikâye anlatır. Bu hikâyeden çok hoĢlanan Ġda, gece olunca çiçeklerinin nasıl dans ettiklerini görmek için salona gider. Hayal gücü çok kuvvetli olan küçük kız, çiçeklerinin ve oyuncaklarının dans ettiklerini görür. Oyuncaklar sabaha ölmüĢ olacaklarını söyler, Ġda‟nın kendilerini bahçedeki kanaryanın yanına gömmesini isterler. Bunu duyan Ġda, sabah olduğunda ölen çiçeklerini bir kutuya koyar ve kuzenleri ile birlikte toprağa gömer. Masaldan, “Çocukların hayal güçleri çok kuvvetlidir” iletisi çıkarılabilir. Kitaptaki bir diğer masalın ismi Kibritçi Kız‟dır. Masalda, bir kıĢ akĢamı annesinden kalma yırtık terliklerle yolda yürüyen bir kız vardır. Küçük kız, yanından 198 geçen hızlı bir araba nedeniyle terliklerini yitirir. Soğuktan morarmıĢ ayaklarıyla sokakta yürümektedir. Üzerinde kibritlerini taĢıdığı önlüğü ve elinde de gün boyu satamadığı kibritleri vardır. YılbaĢı akĢamı olduğu için her yer ıĢıl ıĢıldır ve çevreyi yemek kokuları sarmıĢtır. Küçük kız, kibrit satamadığı için babasından dayak yeme korkusuyla eve gidememektedir. Kibritçi kız, soğuktan donmamak için bir kibrit çakar. Ancak kibrit kısa süre sonra söner. Sırayla bütün kibritleri yakar, kibritlerin hepsi söner. Küçük kız kibritleri çaktıkça hayaller görmektedir. Son hayalinde anneannesini görür. Anneannesi kızı kucağına alır ve birlikte gökyüzüne yükselirler. Sabah olunca kızın donmuĢ cesedini bulan insanlar ona acır; fakat hiçbiri kızın anneannesinin hayalinin kollarında mutlu bir Ģekilde göğe yükseldiğini bilmez. Masalın iletisi, “Hayat herkes için aynı kolaylıkta değildir” Ģeklinde ifade edilebilir. Ayrıca, “Bazen insanlar keyif içinde yaĢamlarını sürdürürken, hayatları yokluk ve zorluk içinde olan insanları fark etmezler” düĢüncesi de yan ileti olarak çıkarılabilir. Örgü İğnesi isimli masalda, neredeyse dikiĢ iğnesi inceliğinde bir örgü iğnesi vardır. Ġnceliği nedeniyle kendini çok beğenen bu iğneyi bir gün bir kiĢi eskimiĢ terlikleri dikmek için kullanır ve iğne kırılır. Ama o kiĢi iğneyi atmaz ve üzerine bal mumu damlatıp yaka iğnesi yapar. Örgü iğnesi bu durumdan çok gururlanır. Toplu iğne ile konuĢan örgü iğnesi kendini överken aĢçı kadının temizlemekte olduğu bulaĢığın içine düĢer. Sonra da lağıma giden örgü iğnesi, orada bile kendini beğenmeye devam eder. Orada bulunan bir ĢiĢeyle konuĢan iğne, onun da kendisi gibi değerli bir varlık olduğunu düĢünür. Ġkisi de kendileriyle övünmelerine karĢın baĢkalarının ne kadar kendini beğenmiĢ olduğunu anlatırlar. Onlar konuĢurken lağıma su gelir ve ĢiĢeyi sürükleyip götürür. Ġğne de inceliğiyle övünüp durmaya devam eder. Bir gün birkaç sokak çocuğu lağımı karıĢtırırken iğne çocuklardan birinin eline batar. Çocuk iğneyi alıp bir yumurta kabuğuna koyar ve suda yüzdürür. Herkesin kendisini gördüğünü düĢünen iğne iyice gururlanır. Sonunda bir yük arabası yumurtanın üzerinden geçip iğneyi ezer; fakat iğneye hiçbir Ģey olmaz. Masalın iletisi, “Sürekli kendisiyle övünen insanlar sonunda acınacak duruma düĢerler” olarak ifade edilebilir. 199 Kitaptaki masallardan bir diğerinin ismi Karabuğday‟dır. Bu masalda, kendini beğenmiĢ, Tanrı‟ya Ģükretmeyen, sürekli dimdik duran bir karabuğday vardır. Bu karabuğdaya bir gün yıldırımlar düĢer ve karabuğday yanar. Tarlanın karĢısındaki yaĢlı söğüt ağacı bu karabuğdaya niçin yıldırım düĢtüğünü ve buğdayı yaktığını anlatır. Karabuğday kendi güzelliklerini onaylatmak için söğüt ağacı ile konuĢur. Söğüt ağacı sadece baĢını sallar, bu davranıĢ karĢısında karabuğday söğüt ağacının aptal olduğunu düĢünür. O sırada Ģiddetli bir fırtına çıkar. Bütün çiçekler boyunlarını eğip büzüĢürken karabuğday baĢlarını eğmez ve tüm uyarılara rağmen dik baĢlılık eder. Karabuğday ĢimĢeğe doğru bakar ve alev alır. Fırtına geçtiğinde tüm çiçekler yaĢamaya devam ederken karabuğday ölmüĢtür. Tarladaki bitkilerden bir tek söğüt ağacı karabuğdaya üzülmüĢtür. Masalın iletisi, “Gururunu yenemeyen insanlar, baĢlarına kötü Ģeyler gelmesine katlanmak zorundadırlar” olarak ifade edilebilir. İnanın ki Yalanım Yok isimli masalda, bir tavuk bir kümeste olanları anlatmaktadır. Tavuğun anlattığına göre güneĢ battıktan sonra tüneklerine çıkan tavuklar arasında Ģakacı ve saygı değer bir tavuk vardır. Tavuk kendini gagalarken bir tane tüyü düĢer ve tüyü dökülünce güzelleĢtiğini söyleyip güler. Herkes uyuduktan sonra, uyumayan bir tavuk Ģakacı tavuğun söylediğini değiĢtirip yanındaki tavuğa anlatır. O tavuktan baykuĢun karısına, oradan baĢka bir kuĢa, oradan da dört bir yana kendini horozun aĢkı yüzünden yolup çırıl çıplak bırakan tavukların hikâyeleri yayılır. Hikâye, ilk kümese döndüğünde bir tavuk tüyünün dedikodusu ölmüĢ beĢ tane tavuğun dedikodusuna dönüĢmüĢtür. Masalın iletisi, “Dedikodu yapan insanlar gerçekleri çarpıtır, bire bin katarak anlatır” Ģeklinde ifade edilebilir. Küçük Claus ile Büyük Claus isimli masalda, bir köyde adları Claus olan iki arkadaĢ vardır. Köylüler dört atı olana Büyük Claus, bir atı olana Küçük Claus adını verirler. Haftanın bir günü büyük Claus dört atını Küçük Claus‟a verir ve onun kendi tarlasını sürmesine izin verir. Buna karĢılık Küçük Claus haftanın her günü atını götürüp Büyük Claus‟un tarlasında sürer. Bir pazar günü köylüler kiliseye giderken atları süren Küçük Claus‟u görür. Küçük Claus gösteriĢ olsun diye “deh benim atlarım” der. Bunu duyan Büyük Claus kızar ve atların dördünün kendisinin olduğunu söyler. Küçük Claus davranıĢını biraz sonra tekrar eder. Bu sefer Büyük Claus bunu tekrar ederse onun atını 200 öldüreceğini söyler. Küçük Claus verdiği sözü unutup aynı Ģeyi tekrar edince Büyük Claus atın baĢına bir kazma indirir ve onu öldürür. Küçük Claus ağlar, sonra satmak üzere atının derisini yüzer ve kente gitmek üzere yola çıkar. Kente giderken karanlık bir ormandan geçer. Yola yakın bir yerde bir çiftlik evi görür ve orada konaklamaya karar verir. Kulübenin kapısını köylü bir kadın açar; fakat kocasının evde olmadığını söyleyip kapıyı kapatır. Küçük Claus ileride bir dam görür ve onun üzerine çıkıp yatmaya karar verir. Claus dama çıkınca kulübenin içini görür. Az önce kapıyı açan kadın kilisenin yazmanıyla eğlenmektedir. Az sonra kadının kocası atıyla çıkagelir. Kadının kocası kilise yazmanlarından hiç hoĢlanmayan bir adamdır. Kadın kocasına ziyafet hazırlamıĢtır; ancak evlerine uğrayan yazman aç olduğunu söyleyince kadın onu içeri alıp karını doyurur. Kadın, yazmanı sandığın içine saklar. Çiftçi Claus‟u görür ve eve davet eder. Kadın ikisini de güler yüzle karĢılar ve önlerine bir kase çorba koyar. Claus‟un aklı damdayken gördüğü yemeklerdedir. Claus, yemekleri çıkartmak için bir oyun oynar ve fırındaki yemekleri ortaya çıkartır. Claus yemekleri bir büyücünün getirdiğini söyler. Adam, yiyip içtikten sonra Claus‟tan büyücüsünün Ģeytanı getirtmesini ister. Claus, Ģeytanın tıpkı kilise yazmanına benzediğini söyler. Adam yine de Ģeytanın ortaya çıkmasını ister. Claus, adamı yazmanın saklandığı sandığın yanına götürür. Çiftçi sandığın kapağını açıp yazmanı görünce çığlık atar, kapağı kapatır ve eğlenmeye devam ederler. Çiftçi, büyücüyü satın almak ister. Claus, bir kile dolusu altın karĢılığında büyücü diye içinde at derisi bulunan çuvalı adama satar. Çiftçi, sandığı da zorla verir. Claus da paralarla sandığı alıp gider. Ġleride küçük bir ırmak vardır. Claus ağırlığından dolayı sandığı suya atacakmıĢ gibi yapar. Sandıktaki adam bağırır ve canını bağıĢlaması karĢılığında Claus‟a bir kile altın teklif eder. Claus bunu kabul eder ve parayı alarak kendi evine döner. Küçük Claus zengin olduğunu Büyük Claus‟un öğrenmesini ister; ancak baĢından geçenleri tam olarak anlatmak istemez. Bir çocuk yollayıp Büyük Claus‟tan bir kile ister. Büyük Claus, Küçük Claus‟un ne tartacağını öğrenmek için kilenin dibine kâğıt koyar. GümüĢ paralar kâğıda yapıĢınca Büyük Claus hemen Küçük Claus‟un yanına gider. Büyük Claus, Küçük Claus‟un deriden bu kadar çok para kazandığını sanır ve kendi atlarını da öldürüp derilerini yüzer. Derileri satmak için bir sokağa girer ve her at derisi karĢılığında bir kile altın ister. Ġnsanlar bunu çok saçma bulur. Büyük Claus en sonunda dayak yer ve bir de alay konusu olur. Büyük 201 Claus çok sinirlenip Küçük Claus‟un yanına gider. O akĢam Küçük Claus‟un büyükannesi ölmüĢtür. Bu ölüme üzülen Küçük Claus büyükannesini kendi yatağına yatırmıĢtır. Gece yarısı Büyük Claus elinde bir baltayla içeri girer ve Küçük Claus sandığı büyükannenin baĢına baltayı indirir. Küçük Claus, Büyük Claus‟un bu davranıĢına çok ĢaĢırır. Küçük Claus büyükannesini bir at arabasına bindirip yola çıkar. Bir handa durur ve hancıya oyun oynar. Hancıdan büyükannesine Ģıra götürmesini ister. Hancı, birkaç kere seslenmesine karĢı büyükanne konuĢmayınca sinirlenip bardağı büyükannenin suratına atar. Küçük Claus handan dıĢarı fırlar, hancıyı büyükannesini öldürmekle suçlar. Hancı, olayı kimseye anlatmaması için Claus‟a bir kile altın verir. Hancı bir kile altını verdikten sonra büyükanneyi gömer. Eve dönen Küçük Claus, Büyük Claus‟a aynı kile oyununu oynar. Küçük Claus‟u öldürdüğünü zanneden Büyük Claus hemen onun evine gider. Odadaki paraları gören Büyük Claus çok ĢaĢırır ve paraları nereden bulduğunu Küçük Claus‟a sorar. Küçük Claus, öldürdüğü kiĢinin büyükannesi olduğunu, götürüp cesedi sattığını söyler. Büyük Claus da gidip kendi büyükannesini öldürür ve cesedini bir eczacıya satmaya çalıĢır. Cesedi gören eczacı yaygarayı basınca Büyük Claus kaçar. Evine gidip kocaman bir çuval alır ve Küçük Claus‟a gider. Küçük Claus‟u çuvala koyup nehre atmaya götürür. Yolda yorulunca bir kiliseye girip ilahi dinler. DıĢarıda inleyen Küçük Claus‟u bir çoban duyar. Küçük Claus genç yaĢta ölmek istemediğini haykırır, çoban ise ölmek istemektedir. Küçük Claus‟un yerine çuvala çoban girer ve hayvanlarını ona emanet eder. Büyük Claus, içinde çobanın olduğu çuvalı köprüden aĢağı atar. Geri dönerken yolda sürüsüyle gezen Küçük Claus‟u görür. Küçük Claus suya düĢtükten sonra bir denizkızının kendisini bulduğunu ve bir su altı ineği sürüsü verdiğini söyler. Anlatılanlara inanan Büyük Claus, köprüye gider ve çuvala girip Küçük Claus‟un kendini aĢağı atmasını bekler. Küçük Claus, Büyük Claus‟u aĢağı atar ve sürüsünü alıp gider. Masalın iletisi, “Dünyada ahmak insanlar olduğu sürece kurnaz insanlar kazanacaktır” Ģeklinde ifade edilebilir. Ayrıca, “Daha fazla para kazanmak uğruna elindekilerin kıymetini bilmeyen ve onları gözden çıkaranlar, bir gün her Ģeylerini kaybederler” ifadesi de yan ileti olarak belirtilebilir. 202 Mutlu Aile isimli masalda, dulavrat otlarının üzerinde yaĢayan salyangozlardan bahsedilmektedir. Bu salyangozlar uzun süre bir konağa götürülüp zengin sofralarında yenmiĢlerdir. Sonra soyları tükenir duruma gelmiĢlerdir. Konağın bulunduğu bölgede bir dulavrat otunun üzerinde yalnızca iki salyangoz kalmıĢtır. Bu salyangozlar üzerlerinde bir kabuktan ev bulunduğu için kendilerini çok Ģanslı saymaktadırlar. Ayrıca bir zamanlar zengin sofralarında yenmiĢ olan atalarından dolayı soylu olduklarını düĢünmektedirler. Ana salyangoz yaĢadıkları ormanın ötesinde ne olduğunu, o konağı ve zengin sofrasına konmanın nasıl bir Ģey olduğu merak etmektedir. Salyangozların bir çocuğu olur ve oğullarına yaraĢır bir eĢ aramaya baĢlarlar. Bu konuda karıncalardan yardım isterler. Karıncalar, bir kraliçe karıncayı eĢ olarak önerir. Salyangozlar karıncanın teklifini beğenmez ve sivrisineklerden yardım isterler. Sivrisinekler, bulundukları yerden az ötede bir diĢi salyangozun oturduğundan bahseder. YaĢlı salyangozlar çalıda yaĢayan diğer salyangozu küçümser ve o salyangozun ayaklarına gelmesini isterler. DiĢi salyangoz gelir ve oğlanla evlenir. Gelinlerine ve oğullarına dulavrat otu ormanını hediye verirler. Düğünden sonra yaĢlı salyangozlar bir daha kabuklarından çıkmaz. Aradan geçen zamana rağmen hiçbir salyangoz konağa götürülüp kaynatılmadığı için insan soyunun tükendiğini düĢünmeye baĢlarlar. Dulavrat otlarının üzerinde mutlu bir yaĢam sürerler. Masalın iletisi, “Bazı dar görüĢlü insanlar tüm dünyayı kendi yaĢadıkları hayattan ibaret zannederler” ifadesiyle belirtilebilir. Haftanın Günleri isimli masalda, Ģubat ayının artık gününde haftanın günleri bir araya gelip eğlenmeye karar verir. Her biri karnaval kıyafeti giyer ve eğlence baĢlar. Eğlence önce pazar, sonra pazartesi, salı, çarĢamba, perĢembe, cuma ve cumartesi gelir. Her biri kendisini över ve kendi yararlılığından bahseder. Böylece yedi gün art arda sofrada yerini alır. Masalın iletisi, “Yararlı olmak istenirse her gün ayrı bir önem ve anlam kazanabilir” ifadesiyle belirtilebilir. Kitapta yer alan bir diğer masalın ismi Vanö ile Glanö‟dür. Vanö ile Glanö iki adadır. Fırtınalı bir gecede dalgaların kapladığı Vanö denizin içine batmıĢtır. Artık Vanö‟yü denize açılan balıkçılardan baĢka gördüğünü söyleyen yoktur. Glanö‟de yaĢayan insanlar ise bir gün Vanö‟nün Glanö‟yü yanına alacağı korkusunu duymaktadır. Bir süre sonra Glanö, eskisinden farklı bir görünüĢ kazanır, çünkü insanlar uzun bir set 203 çekip Glanö‟yü Sealand denilen yerleĢim yerine bağlamıĢtır. Glanö‟ye gelen suyu boĢaltan insanlar böylece adanın kaderini değiĢtirmiĢtir. Masalın iletisi, “Aklı ve teknolojiyi kullanan insanlar aĢılması imkansız görülen birçok zorluğu aĢmayı baĢarabilir” Ģeklinde ifade edilebilir. Homeros‟un Gömütünden Bir Gül isimli masalda, Ġzmir yakınlarında Homeros‟un mezarının baĢında açmıĢ bir gül vardır. Bir bülbül aĢkını bu güle anlatmaktadır; fakat gül Homeros‟un kabrinin üzerinde açtığı için övünmekte ve bülbüle yüz vermemektedir. Sonunda bülbül ölür, yoldan geçen bir kervandaki devecinin küçük oğlu bülbülü alıp Homeros‟un mezarındaki taĢlar arasına gömer. Gece olunca gül bir rüya görür. Rüyasında yoldan geçen bir ozan onu koparıp kitabın arasına koymakta ve memleketine götürmektedir. Gül, görmekte olduğu rüyadan uyanır, az sonra güneĢ doğar. Rüyasında gördüğü ozan gerçekten gelir ve onu koparıp Homeros‟un Ġlyada isimli eserinin içinde memlekete götürür ve oradakilere Homeros‟un gömütünden bir gül getirdiğini söyler. Masalın iletisi, “Kendini ne kadar üstün görürse görsün her canlı bir gün ölümü tadacaktır” Ģeklinde ifade edilebilir. Çiftlik Horozu ile Rüzgâr Horozu isimli masalda, sürekli böbürlenen iki horuz vardır. Biri çatıdaki rüzgâr horozu, biri de çiftlik horozudur. Ġkisi de kendilerinin çok değerli olduğunu düĢünmektedirler. Rüzgâr horozu her fırsatta dünyadan bıktığını, her Ģeyin can sıkıcı olduğunu dile getirmektedir. Çiftlik horozu da tavuklara gösteriĢ yapmak için sürekli ötmekte ve kendinin ne kadar yaman bir horoz olduğunu anlatmaktadır. Bir yandan da çatıdaki rüzgâr horozuna hava atmaya çalıĢmaktadır. Herkesten çok sıkılan rüzgâr horozu birden kırılır ve çatıdan aĢağıya düĢer. Kitabın sonu Ģu Ģekilde bitmektedir: “Şimdi bu anlattıklarımızdan ne ders çıkarabiliriz? Ötmek, her şeyden „gına getirip‟ kırılmaktan iyidir” (Andersen, 2009: 224). Buradan hareketle masalın iletisi, “Tembelliktense önemsiz bir iĢe sahip olmak daha iyidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Tüy Kalem ve Mürekkep Kalem baĢlıklı masalda, bir Ģairin kendini beğenmiĢ tüy kalemi ile mürekkep kaleminden bahsedilmektedir. ġairin yazdığı güzel Ģiirleri ikisi de kendisinin yazdığını düĢünmektedir. Mürekkep hokkası tüy kalemin bir araç; tüy kalem 204 de mürekkep hokkasının bir araç olduğunu söylemektedir. Böyle bir tartıĢma sürerken Ģair gelir ve akĢam dinlediği bir keman dinletisine dair birkaç satır yazmaya baĢlar: “Keman ile yayın, başarılarını övmeleri ne büyük bir ahmaklık olurdu! Şair, sanatçı, bilim adamı, general, kim olursak olalım, biz insanlar hepimiz sık sık bu ahmaklığı ediyoruz. Bizler, Ulu Tanrı‟nın kullandığı araçlardan başka neyiz ki? Tek ayrıcalıklı varlık odur! Bizim ise övünecek hiçbir şeyimiz yok” (Andersen 2009: 227). ġair, yazdıklarını yüksek sesle okur ve mürekkep hokkası ile tüy kalem bunları duyar. Fakat söylenenlere kulak asmamıĢlardır. Ġkisi de hala birbirini küçük düĢürme, kendini haklı çıkarma kavgasındadır. ġair ise yazmaya devam etmektedir. Masalın iletisi, “Bütün güzelliklerin kaynağı Tanrı‟dır; insanlar ise onun birer aracıdır. Bu yüzden insanlar yaptıkları güzel Ģeylerin kendilerinden olduğunu sanıp böbürlenmemelidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Pire ile Profesör isimli masalda, balon pilotu olmak isteyen bir adamdan bahsedilmektedir. Bu adam çocukken, balon pilotu olan babasıyla birlikte balona biner. Fakat balon patlar ve babası ölür. Çocuk ise paraĢütle atladığı için kurtulur. Büyüdüğünde babası gibi balon pilotu olmak isteyen adamın ne balonu vardır ne de balon alacak parası. Para kazanmak için hokkabazlık öğrenir ve gösteriler yapmaya baĢlar. Kendisine de “Profesör” ismini vermiĢtir. Bu gösteriler sırasında bir kadınla evlenir ve onunla ülke ülke dolaĢır. Ancak gün gelir kadın bu durumdan sıkılır ve adamı terk eder. Adam üzüntüsünden hokkabazlık yapmak istemez ve bu yüzden de para kazanamaz olur. Karısından yadigâr kalan bir pire vardır. Bu pireyi çok seven adam, pireye hokkabazlık öğretir. Pireyle birlikte farklı ülkeleri gezmeye ve para kazanmaya baĢlarlar. Adam, bir gittiği ülkeye bir daha gitmediği için dünya üzerine yamyamların ülkesi dıĢında gitmedikleri ülke kalmaz. Adam en sonunda oraya da gitmeye karar verir. Yamyam ülkesini sekiz yaĢında bir prenses yönetmektedir. Bu prenses pireyi görünce ona âĢık olur ve kendisine bir iple bağlayarak pireyi bırakmak istemez. Profesöre de yanlarında bir oda verirler. Ülke ülke gezmeye alıĢık olan profesör ve pire yamyamların ülkesinde kalmaktan çok sıkılmıĢtır. Uzun süre düĢünen profesörün aklına bir balon yapıp oradan kaçmak gelir. Prensese, gökte kocaman bir top patlatabileceğini söyler. Bu fikirden hoĢlanan prenses gerekli malzemeleri profesöre verir. Profesör bir balon yapar 205 ve havalandırmak için pireye ihtiyacı olduğunu söyler. Prenses istemese de pireyi ona verir. Herkes, balonun yükselip soğuduktan sonra geri geleceğini düĢünmektedir. Ama profesör ve pire bir daha dönmezler. O ülkedeki insanlar hala onların döneceği beklentisindedir. Profesör ve pire birlikte çok para kazanır ve varlıklı, saygın birer kiĢi olurlar. Üstelik profesör çok sevdiği balonuna da kavuĢmuĢtur. Masalın iletisi, “Ġnsan bir Ģeyi çok isterse aklını kullanarak ve azimli olarak istediğine kavuĢabilir” Ģeklinde ifade edilebilir. Ayrıca, prensesin pireyi ve profesörü alıkoymasından, “Bir kiĢiye zorla bir iĢ yaptırmaya kalkarsanız, o kiĢi elinizden kurtulmak için mutlaka çabalar” ifadesi de yan ileti olarak masaldan çıkarılabilir. Şans Bir İğnenin İçinde Olabilir isimli masalda, tornacılık yapan yoksul bir adamdan bahsedilir. Bu adam çok Ģanssız olduğunu düĢünmektedir. Adamın bahçesindeki armut ağacı bile meyve vermemektedir. Bir gün armut ağacının kırılan dalından küçüklü büyüklü tahta armutlar yapan tornacı, bu armutları çocuklara dağıtır. Evlerinde bulunan Ģemsiyenin tokası bozulunca adam, çocuklara verdiği armutlardan birinden iğneyi geçirip halka yapar ve Ģemsiyeye takar. Bu toka Ģemsiyeye çok uymuĢtur. Adam her sene Ģemsiye yapıp Ģehre göndermektedir. Yaptığı tahta armuttan da örnek olarak gönderir. Adamın buluĢu herkes tarafından çok beğenilir. Adamın bir anda iĢleri açılır ve çok para kazanmaya baĢlar. Adam, Ģansının armut ağacında saklı olduğunu düĢünmektedir. Her fırsatta herkese “Ģans bir iğnenin ucunda olabilir” demektedir. Masalın iletisi, “ġansın ne zaman insanın yüzüne güleceği belli olmaz” Ģeklinde ifade edilebilir. Kitaptaki masallardan bir diğerinin ismi Bezelye Kabuğunun İçindeki Beş Bezelye Tanesi‟dir. Bu bezelye taneleri sabırsızlıkla kabuğun içinden çıkmayı beklemektedirler. Bu bekleyiĢ sürerken bir gün kabuk açılır ve bezelye taneleri bir oğlanın avucuna düĢer. DıĢarıyı gördükleri için çok mutlu olan bezelye taneleri kimin en uzağa gideceği konusunda iddialaĢmaya baĢlarlar. Çocuk her birini sapanına koyup farklı yerlere gönderir. En sonda kalan bezelye tanesi “ne olacaksa olsun” diye düĢünmektedir. Oğlan onu sapanıyla fırlatır. Bezelye tanesi bir tavan arasındaki pencerenin yosun tutan tahtalarının arasına düĢer. Bu evde çok yoksul bir anne ile yatalak kızı yaĢamaktadır. Anne kızının ablası gibi yakında öleceğini düĢünmektedir. 206 Kız, tahtaların arasında filizlenen yeĢil bezelye tanesini görür. Annesi ona bakması için kızın yatağını pencerenin önüne çeker. Böylece kızın tek bir bezelye filizinden oluĢan ufak bir bahçesi olmuĢtur. Kız gün geçtikçe kendisini daha iyi hissettiğini, güneĢin kendisine iyi geldiğini anlatır annesine. Kadın önce buna inanmaz; fakat kızının git gide iyileĢtiğini fark edince umutla dolar. Kadın, Tanrı‟nın kendilerini mutlu etmek için bu bezelye tanesini gönderdiğini düĢünmektedir. Kız tamamen iyileĢir ve bezelyeye minnet duyar. Uzak diyarlara gitme heveslisi olan bezelye tanelerinin bir kısmı güvercinlere yem olur, bir tanesi ise bir çatı oluğunun içine düĢüp kirli suda ĢiĢer. ġiĢmanlıyor olmaktan memnundur. Oluk da içindeki bezelye ile gurur duymaktadır. Masalın iletisi, “BaĢkalarına yararlı olabilmek ve baĢka insanları mutlu edebilmek her Ģeyden daha önemlidir” Ģeklinde ifade edilebilir. Gölge isimli masalda, soğuk bir ülkeden sıcak bir ülkeye giden bir bilginden bahsedilmektedir. Bilgin, sıcağa alıĢık olmadığı için bu ülkede çok zorluk çekmektedir. Ülkedeki diğer insanlar gibi gündüzleri evde oturup akĢamları dıĢarı çıkmaktadır. Bir gece aniden uyanır ve karĢı balkondan etrafa ıĢık saçıldığını, orada bir genç kızın olduğunu görür. Fakat kendine gelip balkona çıktığında kız gözden kaybolur. Evden güzel bir müzik sesi yayılmaktadır. Balkona oturan adam karĢı balkona bakarken kendi gölgesinin karĢıdaki balkona vurduğunu görür. Bunu görünce de gölgesine aralık kapıdan içeri girmesini ve içeride neler olduğuna bakmasını, böylece de bir iĢe yaramasını ister. Bunu söylerken Ģaka yapmaktadır. Fakat gölge kafasını sallar ve adam kendi odasına dönerken o da karĢı komĢunun aralık kapısından içeri girer. Adam sabah uyandığında gölgesinin olmadığını fark eder. Bunun üzerine haftalarca gölgesinin çıkmasını bekler. Gölgesi yeterli boya geldiğinde ise ülkesine döner. Aradan yıllar geçer ve bir gün adamın kapısı çalınır. Çok Ģık giyimli, gösteriĢli bir adam durmaktadır kapıda. Bilgin ona kim olduğunu sorduğunda kapıdaki adam bilginin eski gölgesi olduğunu söyler. Bilgine bir borcu varsa ödemek için gelmiĢtir. Bilgin, borcunun olmadığını, insana dönüĢtüğü için onun adına mutlu olduğunu ifade eder. Gölgeden, karĢı komĢunun evine gittiği zaman neler gördüğünü öğrenmek ister. Gölge o evin ġiir‟in evi olduğunu, kendisinin bekleme odasına girebildiğini ve oradan her Ģeyi görebildiğini anlatır. Bilgin ısrarla neler gördüğünü sorsa da gölge sadece her Ģeyi 207 gördüğünü söyler. Artık çok zengin ve saygın bir kiĢi olduğu için bilginin kendisine “siz” diye hitap etmesini ister. Bilgin bunu kabul eder ve ona “siz” diyerek hitap eder. Sonra gölge nasıl bu kadar zengin olduğunu anlatır. KomĢunun evinden çıktıktan sonra kıyafetleri olmadığı için Ģehri saklanarak gezdiğini, bu sırada da insanların yaptığı kötü Ģeyleri gördüğünden bahseder. Gördüğü kötü Ģeyleri ilgili kiĢilerin kendine doğrudan yazar. Her Ģeyden haberi olduğu için insanlar ona birden iyi davranmaya, kıyafetler ve paralar vermeye, saygı göstermeye baĢlarlar. Böylece gölge zengin ve saygın bir kiĢi olmuĢtur. Bilgine kartını verip oradan çıkar gider. Aradan yıllar geçer ve gölge geri gelir. Bilgin o sıralar dünyadaki iyi ve güzel Ģeyler üzerine bir kitap yazmaktadır. Fakat kitap kimsenin ilgisini çekmemektedir. Bunun üzerine gölge, yakında bir yolculuğa çıkacağını söyler ve bilgini de bu yolculuğa davet eder; ama tek Ģartı vardır: Bilginin kendisinin gölgesi olarak gelmesi. Bilgin bu teklifi kabul etmez ve gölgeyi gönderir. Fakat bilgin gün geçtikçe hastalanmaya baĢlar. Onu tekrar ziyarete gelen gölge bilginin halini görünce onu içmelere götürmeyi teklif eder. Bu sefer arkadaĢı olarak gelmesini rica eder. Bilgin bu teklifi kabul eder ve birlikte yola koyulurlar. Uzun yolculukları sırasında gölge hep efendi olmaya çalıĢır. Bilgin ise çok iyi kalpli olduğu için buna aldırmaz. Ġçmelere geldiklerinde orada bir ülkenin prensesinin olduğunu görürler. Bu prensesin hastalığı gözlerinin çok keskin olmasıdır. Gölgenin herkesten farklı olduğunu, onun bir gölgesinin olmadığını hemen anlar ve bu garip adamla tanıĢmak ister. Gölgenin yanına gidip gölgesinin olmadığını anladığını söylediğinde gölge kendisiyle birlikte gezen bilginin aslında onun gölgesi olduğunu söyler kıza. Çok sıra dıĢı bir gölgeye sahip olduğunu, gölgesinin insan olmasına izin verdiğini anlatır. Prenses gölgeden çok etkilenir. Gün geçtikçe ona aĢık olur ve gölge ile evlenmeye karar verir. Fakat önce bir bilgi sınavından geçmelidir. Dans ettikleri bir sırada gölgeye çok zor bir soru sorar. Gölge, bu sorunun cevabını gölgesinin bile cevaplayabileceğini söyler. Bunun üzerine prenses bilgine gidip soruyu sorar. Bilgin çok doğru ve akıllıca bir cevap verir. Bunun üzerine prenses gölge ile evlenmeye karar verir ve gölge ile birlikte ülkesine döner. Gölge, bilgine gerçekten gölgesi gibi davranması için çok büyük paralar teklif eder. Ancak bu durumu kendisine saygısızlık saydığı ve gölgenin insanları kandırdığını düĢündüğü için bilgin bu teklifi kabul etmez ve gerçekleri prensese anlatacağını söyler. Bunun üzerine gölge, bilgini tutuklatır ve zindana attırır. Prensese 208 de gölgesinin aklını yitirdiğini, kendisinin bir insan, efendisinin ise bir gölge olduğunu sandığını anlatır. Prenses bilginin öldürülmesini emreder. Prenses ile gölge büyük ve gösteriĢli bir düğünle evlenirlerken bilgin sessizce öldürülmüĢtür. Masalın iletisi, “Bilgisiz ama kurnaz insanlar bilgili insanları kullanarak herkesi aldatıp yükselmeyi baĢarırlar” Ģeklinde ifade edilebilir. Bu ileti olumsuzluk ifade eden bir iletidir. Masalda bahsedilen “gölge”, herkesi kandırmakta ve bilgini kullanarak baĢarıya ulaĢmaktadır. Bilgin çok iyi kalpli bir adam olmasına rağmen sonunda öldürülmektedir. Ġyinin kaybettiği, kötünün baĢarıya ulaĢtığı bir masalın çocuğa okutulması uygun değildir. Bu çalıĢmada, Andersen Masalları isimli kitaptan 63 ileti çıkarılmıĢtır. Bu iletilerden beĢ tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı ifade edilebilir. 3.30 Türkçe Öğretmenlerinin GörüĢleri Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan 29 çeviri eserden çıkarılan 356 iletiden 78 tanesi 134 Türkçe öğretmenin görüĢüne sunulmuĢtur. Türkçe öğretmenleri bu iletilerin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygunluğunu, her iletinin karĢısında yer alan “Uygundur”, “Uygun Değildir” ve “Fikrim Yok” seçeneklerini iĢaretleyerek değerlendirmiĢlerdir. AĢağıda, her iletiye dair Türkçe öğretmenlerinin görüĢlerinin frekansları ve yüzdeleri verilmiĢtir. İleti1: Verilen sözü tutmak, dakik olmak, cesur olmak insana maddi manevi pek çok şey kazandırır Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 130 97,0 97,0 97,0 Uygun 4 3,0 3,0 100,0 Değildir Toplam 134 100,0 100,0 Birinci ileti için, 130 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 4 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %97‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 209 İleti2: Tehlikelere karşı, en güç durumlarda bile dikkati elden bırakmamak gerekir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 128 95,5 95,5 95,5 Uygun 1 ,7 ,7 96,3 Değildir Fikrim Yok 5 3,7 3,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Ġkinci ileti için, 128 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 1 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 5 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %95,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti3: Kardeş sevgisinin önüne hiçbir şey geçemez. Ailelerin verdikleri cezalar bile. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 76 56,7 56,7 56,7 Uygun 33 24,6 24,6 81,3 Değildir Fikrim Yok 25 18,7 18,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Üçüncü ileti için, 76 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 33 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 25 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %56,7‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti4: İnsan, ne oldum dememelidir, ne olacağım demelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 121 90,3 91,0 91,0 Uygun Değildir 7 5,2 5,3 96,2 Fikrim Yok 5 3,7 3,8 100,0 Total 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Dördüncü ileti için, 121 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 7 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 5 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %90,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti5: Kimsesiz çocuklar yurdu kötü bir yerdir. Oradaki çocuklar mutsuzlardır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 26 19,4 19,7 19,7 Uygun Değildir 83 61,9 62,9 82,6 Fikrim Yok 23 17,2 17,4 100,0 210 Total 132 98,5 100,0 Kayıp Sistem 2 1,5 Toplam 134 100,0 BeĢinci ileti için, 26 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 83 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 23 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 2 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %61,9‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti6: Arkadaşlar her durumda birbirlerinin yanında olmalılardır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 113 84,3 84,3 84,3 Uygun 17 12,7 12,7 97,0 Değildir Fikrim Yok 4 3,0 3,0 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Altıncı ileti için, 113 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 17 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 4 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %84,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti7: Birlik ve dayanışma içinde olanlar güçlenir, tüm zorlukları alt ederler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 126 94,0 94,0 94,0 Uygun 8 6,0 6,0 100,0 Değildir Toplam 134 100,0 100,0 Yedinci ileti için, 126 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 8 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %94‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti8: Erkek evde gücü temsil eder. Onun sözü kadın için emirdir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 8 6,0 6,1 6,1 Uygun Değildir 118 88,1 89,4 95,5 Fikrim Yok 6 4,5 4,5 100,0 Total 132 98,5 100,0 Kayıp Sistem 2 1,5 Toplam 134 100,0 Sekizinci ileti için, 8 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 118 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 6 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 2 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %88,1‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 211 İleti9: Varlıklı olmayan insanlar, yaşamın kendileri için çizdiği çemberin dışına hiçbir zaman çıkamazlar. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 13 9,7 9,8 9,8 Uygun Değildir 116 86,6 87,9 97,7 Fikrim Yok 3 2,2 2,3 100,0 Toplam 132 98,5 100,0 Kayıp Sistem 2 1,5 Toplam 134 100,0 Dokuzuncu ileti için, 13 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 116 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 3 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 2 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %86,6‟lık bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti10: Fedakârlık, sözünde durma, güven ve sevgi bir dostluk için önemli kavramlardır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 130 97,0 97,0 97,0 Uygun 1 ,7 ,7 97,8 Değildir Fikrim Yok 3 2,2 2,2 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Onuncu ileti için, 130 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 1 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 3 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %97‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti11: İmla kuralları gereksizdir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 7 5,2 5,3 5,3 Uygun Değildir 122 91,0 93,1 98,5 Fikrim Yok 2 1,5 1,5 100,0 Total 131 97,8 100,0 Kayıp Sistem 3 2,2 Toplam 134 100,0 On birinci ileti için, 7 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 122 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 2 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 3 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %91‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 212 İleti12: Yanlış bir davranışta bulunulduğunda bunun farkına varılıp pişman olunursa bu davranış affedilebilir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 124 92,5 93,2 93,2 Uygun Değildir 4 3,0 3,0 96,2 Fikrim Yok 5 3,7 3,8 100,0 Total 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 On ikinci ileti için, 124 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 4 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 5 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %92,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti13: Yatılı okullar askeriye gibidir. Yatılı okul bir öğrenci kışlasıdır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 16 11,9 11,9 11,9 Uygun 99 73,9 73,9 85,8 Değildir Fikrim Yok 19 14,2 14,2 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 On üçüncü ileti için, 16 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 99 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 19 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %73,9‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti14: Çalışmadan kazanç elde edilmez. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 111 82,8 83,5 83,5 Uygun Değildir 21 15,7 15,8 99,2 Fikrim Yok 1 ,7 ,8 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 On dördüncü ileti için, 111 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 21 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %82,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 213 İleti15: Arkadaşların birbirlerine lakap takmasında sakınca yoktur. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 7 5,2 5,3 5,3 Uygun Değildir 120 89,6 90,2 95,5 Fikrim Yok 6 4,5 4,5 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 On beĢinci ileti için, 7 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 120 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 6 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %89,6‟lık bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti16: Öğrenciler de ara sıra kaçamak yapıp sigara içebilir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 6 4,5 4,5 4,5 Uygun Değildir 123 91,8 92,5 97,0 Fikrim Yok 4 3,0 3,0 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 On altıncı ileti için, 6 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 123 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 4 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %91,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti17: Kötülük eden kötülük; iyilik yapan iyilik bulur. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 92 68,7 70,2 70,2 Uygun Değildir 31 23,1 23,7 93,9 Fikrim Yok 8 6,0 6,1 100,0 Toplam 131 97,8 100,0 Kayıp Sistem 3 2,2 Toplam 134 100,0 On yedinci ileti için, 92 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 31 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 8 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 3 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %68,7‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 214 İleti18: Kediler patilerini kulaklarının arkasından geçirdiği için yağmur yağar.(Batıl inanç) Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 6 4,5 4,5 4,5 Uygun Değildir 109 81,3 82,0 86,5 Fikrim Yok 18 13,4 13,5 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 On sekizinci ileti için, 6 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 109 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 18 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %81,3‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti19: Bilgili kişilerin sözü zamanında dinlenilmezse sonunda pişman olunur. Ne yazık ki son pişmanlık fayda etmez. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 112 83,6 84,2 84,2 Uygun Değildir 14 10,4 10,5 94,7 Fikrim Yok 7 5,2 5,3 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 On dokuzuncu ileti için, 112 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 14 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 7 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %83,6‟lık bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti20: Büyükler bazen yanlış kararlar verip çocuklara çok acımasız cezalar verirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 72 53,7 53,7 53,7 Uygun 52 38,8 38,8 92,5 Değildir Fikrim Yok 10 7,5 7,5 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Yirminci ileti için, 72 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 52 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 10 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %53,7‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 215 İleti21: Çocuklar zaman zaman anne-babasını kandırarak istediklerini yapabilir, cezadan kurtulabilirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 19 14,2 14,2 14,2 Uygun 107 79,9 79,9 94,0 Değildir Fikrim Yok 8 6,0 6,0 100,0 Total 134 100,0 100,0 Yirmi birinci ileti için, 19 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 107 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 8 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %79,9‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti22: İnsanlar için özgürlük her şeyden daha önemlidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 99 73,9 73,9 73,9 Uygun 22 16,4 16,4 90,3 Değildir Fikrim Yok 13 9,7 9,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Yirmi ikinci ileti için, 99 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 22 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 13 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %73,9‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti23: Aileler çocuklarına vakit ayırmalı, modern dünyanın yoğunluğuna kapılıp çocuklarını ve kendi mutluluklarını ihmal etmemelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 126 94,0 94,7 94,7 Uygun Değildir 3 2,2 2,3 97,0 Fikrim Yok 4 3,0 3,0 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Yirmi üçüncü ileti için, 126 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 3 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 4 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %94‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 216 İleti24: Herkes kendi dengiyle arkadaşlık etmelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 63 47,0 47,4 47,4 Uygun Değildir 59 44,0 44,4 91,7 Fikrim Yok 11 8,2 8,3 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Yirmi dördüncü ileti için, 63 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 59 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 11 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %47‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti25: Ne çok açık sözlü ne de dalkavuk olunmalıdır. Bazen zor durumlardan sıyrılmayı bilmelidir insan. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 79 59,0 59,4 59,4 Uygun Değildir 42 31,3 31,6 91,0 Fikrim Yok 12 9,0 9,0 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Yirmi beĢinci ileti için, 79 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 42 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 12 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %59‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti26: Yüksek mevkilere gelenleri aşağı çekmek isteyen çok olur. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 100 74,6 75,2 75,2 Uygun Değildir 24 17,9 18,0 93,2 Fikrim Yok 9 6,7 6,8 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Yirmi altıncı ileti için, 100 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 24 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 9 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %74,6‟lık bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 217 İleti27: Çocuklar ailelerini aldatıp onlardan habersiz iş yapmamalılardır yoksa başlarına çok büyük dertler açılabilir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 122 91,0 91,0 91,0 Uygun 10 7,5 7,5 98,5 Değildir Fikrim Yok 2 1,5 1,5 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Yirmi yedinci ileti için, 122 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 10 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 2 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %91‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti28: Bazı falcılar gerçekten de geleceği bilirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 10 7,5 7,5 7,5 Uygun Değildir 113 84,3 85,0 92,5 Fikrim Yok 10 7,5 7,5 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Yirmi sekizinci ileti için, 10 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 113 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 10 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %84,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti29: Kötülük yapana karşı kurnaz olunmalı ve yaptığı kötülüklerin cezasını çekmesi sağlanmalıdır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 61 45,5 45,5 45,5 Uygun 60 44,8 44,8 90,3 Değildir Fikrim Yok 13 9,7 9,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Yirmi dokuzuncu ileti için, 61 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 60 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 13 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %45,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 218 İleti30: Her çocuğun ilgiye ve şefkate ihtiyacı vardır. Büyükler, onların birer çocuk olduğunu unutmamalı ve onları acımasızca cezalandırmamalıdır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 125 93,3 93,3 93,3 Uygun 8 6,0 6,0 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Otuzuncu ileti için, 125 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 8 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %93,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti31: Yeni yerler keşfetmeye çalışanlar, sonunda pes edip elindekilerle yetinmeyi öğrenmelilerdir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 20 14,9 14,9 14,9 Uygun 108 80,6 80,6 95,5 Değildir Fikrim Yok 6 4,5 4,5 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Otuz birinci ileti için, 20 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 108 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 6 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %80,6‟lık bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti32: Önemli olan fiziksel güç değildir, zorluklarla mücadele etmeyi bilmektir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 127 94,8 94,8 94,8 Uygun 7 5,2 5,2 100,0 Değildir Toplam 134 100,0 100,0 Otuz ikinci ileti için, 127 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 7 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %94,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti33: İçinde resim ve konuşma olmayan kitaplar bir işe yaramaz. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 13 9,7 9,7 9,7 Uygun 120 89,6 89,6 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 219 Otuz üçüncü ileti için, 13 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 120 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %89,6‟lık bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti34: Bazen yapılan iyilik karşılıksız kalabilir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 111 82,8 82,8 82,8 Uygun 18 13,4 13,4 96,3 Değildir Fikrim Yok 5 3,7 3,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Otuz dördüncü ileti için, 111 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 18 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 5 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %82,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti35: İnsanlar elindekilerle yetinmeyi bilmeli, açgözlülük etmemelidirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 123 91,8 91,8 91,8 Uygun 9 6,7 6,7 98,5 Değildir Fikrim Yok 2 1,5 1,5 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Otuz beĢinci ileti için, 123 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 9 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 2 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %91,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti36: Doğum günlerinde verilen ucuz hediyelerdense pahalı hediyeler insanı daha mutlu eder. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 9 6,7 6,7 6,7 Uygun 122 91,0 91,0 97,8 Değildir Fikrim Yok 3 2,2 2,2 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Otuz altıncı ileti için, 9 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 122 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 3 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %91‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 220 İleti37: Ne kadar çaresiz olunursa olunsun, hedefe ulaşmak için denemekten vazgeçilmemelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 131 97,8 97,8 97,8 Uygun 2 1,5 1,5 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Otuz yedinci ileti için, 131 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 2 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %97,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti38: İyi şeyler yüksek sesle söylenirse gerçekleşmeyebilir.(Batıl inanç) Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 13 9,7 9,7 9,7 Uygun 111 82,8 82,8 92,5 Değildir Fikrim Yok 10 7,5 7,5 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Otuz sekizinci ileti için, 13 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 111 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 10 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %82,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti39: Ailenin bireyleri her zaman birbirlerine destek olmalılardır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 130 97,0 97,0 97,0 Uygun 3 2,2 2,2 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Otuz dokuzuncu ileti için, 130 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 3 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %97‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti40: Erkekler çalışıp para kazanmak için yaratılmışlardır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 10 7,5 7,5 7,5 Uygun 119 88,8 88,8 96,3 Değildir Fikrim Yok 5 3,7 3,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 221 Kırkıncı ileti için, 10 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 119 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 5 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %88,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti41: Herkes kendi işini doğru yaparsa dünya daha güzel bir yer olur. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 132 98,5 99,2 99,2 Fikrim Yok 1 ,7 ,8 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Kırk birinci ileti için, 132 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %98,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti42: Zengin ya da fakir olmak önemli değildir; önemli olan hep kendin gibi kalabilmektir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 126 94,0 94,0 94,0 Uygun 7 5,2 5,2 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Kırk ikinci ileti için, 126 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 7 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %94‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti43: Her erkek çocuk büyüyünce kahvehaneye gider ve bilardo oynar. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 4 3,0 3,0 3,0 Uygun 124 92,5 92,5 95,5 Değildir Fikrim Yok 6 4,5 4,5 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Kırk üçüncü ileti için, 4 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 124 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 6 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %92,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 222 İleti44: Tanrı insanların içindedir. Önemli olan yürekte olanlardır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 91 67,9 67,9 67,9 Uygun 25 18,7 18,7 86,6 Değildir Fikrim Yok 18 13,4 13,4 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Kırk dördüncü ileti için, 91 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 25 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 18 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %67,9‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti45: Davetsiz konuklar veya gevezeler, çevresindekileri genellikle varlıklarıyla değil, yokluklarıyla mutlu ederler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 81 60,4 60,9 60,9 Uygun Değildir 35 26,1 26,3 87,2 Fikrim Yok 17 12,7 12,8 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Kırk beĢinci ileti için, 81 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 35 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 17 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %60,4‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti46: Bir insanın sahip oldukları ne kadar az olursa olsun, onları kendinden daha yoksul insanlarla bölüşmeyi bilmelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 121 90,3 90,3 90,3 Uygun 10 7,5 7,5 97,8 Değildir Fikrim Yok 3 2,2 2,2 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Kırk altıncı ileti için, 121 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 10 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 3 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %90,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 223 İleti47: Zor duruma düştüğünde kurtulmak için sözler verenler, kurtulduklarında sözlerini unutabilirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 54 40,3 40,6 40,6 Uygun Değildir 73 54,5 54,9 95,5 Fikrim Yok 6 4,5 4,5 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Total 134 100,0 Kırk yedinci ileti için, 54 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 73 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 6 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %54,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti48: Cesur ve dürüst olan kişilere, her durumda ve ortamda, saygı gösterilir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 120 89,6 90,9 90,9 Uygun Değildir 9 6,7 6,8 97,7 Fikrim Yok 3 2,2 2,3 100,0 Toplam 132 98,5 100,0 Kayıp Sistem 2 1,5 Toplam 134 100,0 Kırk sekizinci ileti için, 120 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 9 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 3 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 2 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %89,6‟lık bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti49: Bir insan, kurnazlık yapıp insanları kandırarak, sorumluluklarını başkalarının üzerine rahatça yıkabilir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 31 23,1 23,7 23,7 Uygun Değildir 98 73,1 74,8 98,5 Fikrim Yok 2 1,5 1,5 100,0 Toplam 131 97,8 100,0 Kayıp Sistem 3 2,2 Toplam 134 100,0 Kırk dokuzuncu ileti için, 31 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 98 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 2 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 3 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %73,1‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 224 İleti50: Kendisine kötü davranan öğretmenden intikam almak öğrencinin hakkıdır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 9 6,7 6,7 6,7 Uygun 118 88,1 88,1 94,8 Değildir Fikrim Yok 7 5,2 5,2 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Ellinci ileti için, 9 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 118 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 7 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %88,1‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti51: Haksızlık yapan kişilerle savaşılmalı; namuslu ve yoksul kişilere yardım edilmelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 123 91,8 92,5 92,5 Uygun Değildir 6 4,5 4,5 97,0 Fikrim Yok 4 3,0 3,0 100,0 Total 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Elli birinci ileti için, 123 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 6 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 4 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %91,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti52: Çocuklar macera peşinde koşup yaramazlık yaparlarsa sadece dayak yerler. Bu da onlar için çok önemli bir şey değildir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 7 5,2 5,2 5,2 Uygun 118 88,1 88,1 93,3 Değildir Fikrim Yok 9 6,7 6,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Elli ikinci ileti için, 7 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 118 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 9 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %88,1‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 225 İleti53: Doğadaki varlıklar insanlar için faydalıdır. İnsan nankörlük edip onlara zarar vermemelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 131 97,8 98,5 98,5 Uygun Değildir 1 ,7 ,8 99,2 Fikrim Yok 1 ,7 ,8 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 Elli üçüncü ileti için, 131 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 1 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %97,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti54: Hangi meslek olursa olsun, insanlar mutlaka meslekleriyle ilgili eğitim almalıdır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 125 93,3 93,3 93,3 Uygun 8 6,0 6,0 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Elli dördüncü ileti için, 125 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 8 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %93,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti55: İnsanlar büyüdükçe günahlarla kirlenirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 32 23,9 23,9 23,9 Uygun 94 70,1 70,1 94,0 Değildir Fikrim Yok 8 6,0 6,0 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Elli beĢinci ileti için, 32 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 94 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 8 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %70,1‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 226 İleti56: Şöhret, para, mal, mülk bir insanı mutlu etmeye yetmez. Önemli olan huzurdur. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 128 95,5 95,5 95,5 Uygun 5 3,7 3,7 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Elli altıncı ileti için, 128 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 5 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %95,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti57: Küçükler kötü kelimeler söylediklerinde ceza alırlar, fakat büyükler istediklerini söyleyebilirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 11 8,2 8,2 8,2 Uygun 121 90,3 90,3 98,5 Değildir Fikrim Yok 2 1,5 1,5 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 Elli yedinci ileti için, 11 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 121 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 2 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %90,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti58: Daha zevkli şeyler yapmak için okuldan kaçılabilir. Ama kesinlikle büyüklere yakalanılmamalıdır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 8 6,0 6,0 6,0 Uygun Değildir 124 92,5 93,2 99,2 Fikrim Yok 1 ,7 ,8 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Total 134 100,0 Elli sekizinci ileti için, 8 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 124 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %92,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 227 İleti59: İçkiyi, korkak kimseler gerçeklerden kaçmak için içerler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 50 37,3 37,9 37,9 Uygun Değildir 65 48,5 49,2 87,1 Fikrim Yok 17 12,7 12,9 100,0 Toplam 132 98,5 100,0 Kayıp Sistem 2 1,5 Toplam 134 100,0 Elli dokuzuncu ileti için, 50 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 65 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 17 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 2 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %48,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti60: Bir insan plan yaparken, gücünü ve gerçekleri göz önünde bulundurmalıdır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 125 93,3 93,3 93,3 Uygun 8 6,0 6,0 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 AltmıĢıncı ileti için, 125 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 8 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %93,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti61: Yöneticiler adaletli davranmazsa, yönetilenlerden bağlılık beklenmesi boşunadır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 121 90,3 90,3 90,3 Uygun 12 9,0 9,0 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 AltmıĢ birinci ileti için, 121 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 12 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %90,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 228 İleti62: Büyü yapmak kazanmanın en kolay yoludur. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 6 4,5 4,5 4,5 Uygun 124 92,5 92,5 97,0 Değildir Fikrim Yok 4 3,0 3,0 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 AltmıĢ ikinci ileti için, 6 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 124 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 4 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %92,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti63: Az tamah çok zarar getirir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 59 44,0 44,7 44,7 Uygun Değildir 61 45,5 46,2 90,9 Fikrim Yok 12 9,0 9,1 100,0 Toplam 132 98,5 100,0 Kayıp Sistem 2 1,5 Total 134 100,0 AltmıĢ üçüncü ileti için, 59 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 61 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 12 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 2 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %45,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti64: İyinin, güzelin ömrü kısa olur. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 26 19,4 19,5 19,5 Uygun Değildir 95 70,9 71,4 91,0 Fikrim Yok 12 9,0 9,0 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 AltmıĢ dördüncü ileti için, 26 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 95 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 12 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %70,9‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 229 İleti65: Suçun büyüğü küçüğü olmaz. Herkes işlediği suçun cezasını çekmelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 107 79,9 79,9 79,9 Uygun 21 15,7 15,7 95,5 Değildir Fikrim Yok 6 4,5 4,5 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 AltmıĢ beĢinci ileti için, 107 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 21 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 6 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %79,9‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti66: İnsanlar, kendisinde bulunmayanı ya da kendilerinin yapamadığı şeyleri eleştirirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 80 59,7 60,6 60,6 Uygun Değildir 44 32,8 33,3 93,9 Fikrim Yok 8 6,0 6,1 100,0 Toplam 132 98,5 100,0 Kayıp Sistem 2 1,5 Toplam 134 100,0 AltmıĢ altıncı ileti için, 80 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 44 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 8 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 2 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %59,7‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti67: Her insan kendi dengi birini sevmelidir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 41 30,6 30,6 30,6 Uygun 80 59,7 59,7 90,3 Değildir Fikrim Yok 13 9,7 9,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 AltmıĢ yedinci ileti için, 41 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 80 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 13 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %59,7‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 230 İleti68: İnsanlar kendilerine güvendikleri zaman her şeyi başarabilirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 126 94,0 94,0 94,0 Uygun 7 5,2 5,2 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 AltmıĢ sekizinci ileti için, 126 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 7 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %94‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti69: Kitaplar, insanları başka alemlere götürür, onları derinden etkiler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 127 94,8 94,8 94,8 Uygun 6 4,5 4,5 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 AltmıĢ dokuzuncu ileti için, 127 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 6 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %94,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti70: Kurnazlık yapmayı bilen insanlar, her durumdan karlı çıkabilirler. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 14 10,4 10,4 10,4 Uygun 115 85,8 85,8 96,3 Değildir Fikrim Yok 5 3,7 3,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 YetmiĢinci ileti için, 14 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 115 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 5 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %85,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti71: İnsanlar dış görünüşlerine göre yargılanmamalılardır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 125 93,3 93,3 93,3 Uygun 8 6,0 6,0 99,3 Değildir Fikrim Yok 1 ,7 ,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 231 YetmiĢ birinci ileti için, 125 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 8 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 1 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %93,3‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti72: Büyümek çok sıkıcı bir şeydir. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 16 11,9 11,9 11,9 Uygun 107 79,9 79,9 91,8 Değildir Fikrim Yok 11 8,2 8,2 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 YetmiĢ ikinci ileti için, 16 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 107 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 11 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %79,9‟luk bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. İleti73: Bir insan görünüşünü çok fazla dert ederse, aklını yitirip gerçekleri göremez. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 82 61,2 62,1 62,1 Uygun Değildir 37 27,6 28,0 90,2 Fikrim Yok 13 9,7 9,8 100,0 Toplam 132 98,5 100,0 Kayıp Sistem 2 1,5 Toplam 134 100,0 YetmiĢ üçüncü ileti için, 82 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 37 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 13 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 2 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %61,2‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti74: Tatil zamanlarında geç yatmanın bir sakıncası yoktur. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 50 37,3 37,3 37,3 Uygun 57 42,5 42,5 79,9 Değildir Fikrim Yok 27 20,1 20,1 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 YetmiĢ dördüncü ileti için, 50 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 57 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 27 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir Ġleti, %42,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemiĢtir. 232 İleti75: Herkes adaleti kendine göre yorumlarsa, adalet hiçbir zaman sağlanamaz. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 123 91,8 91,8 91,8 Uygun 6 4,5 4,5 96,3 Değildir Fikrim Yok 5 3,7 3,7 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 YetmiĢ beĢinci ileti için, 123 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 6 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 5 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. Ġleti, %91,8‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti76: Sadece cezayla, korkutarak adalet sağlanamaz. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 122 91,0 91,7 91,7 Uygun Değildir 6 4,5 4,5 96,2 Fikrim Yok 5 3,7 3,8 100,0 Toplam 133 99,3 100,0 Kayıp Sistem 1 ,7 Toplam 134 100,0 YetmiĢ altıncı ileti için, 122 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 6 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 5 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir. 1 Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, %91‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. İleti77: Yalan söyleyen kişiler gülünç duruma düşerler; çünkü er ya da geç yalanları ortaya çıkar. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 128 95,5 95,5 95,5 Uygun 2 1,5 1,5 97,0 Değildir Fikrim Yok 4 3,0 3,0 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 YetmiĢ yedinci ileti için, 128 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 2 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 4 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir Ġleti, %95,5‟lik bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 233 İleti78: Her insanın dünyaya bakış açısı birbirinden farklıdır. Birikimli Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde Geçerli Uygundur 126 94,0 94,0 94,0 Uygun 5 3,7 3,7 97,8 Değildir Fikrim Yok 3 2,2 2,2 100,0 Toplam 134 100,0 100,0 YetmiĢ sekizinci ileti için, 126 Türkçe öğretmeni “Uygundur”, 5 Türkçe öğretmeni “Uygun Değildir”, 3 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢtir Ġleti, %94‟lük bir oranla ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmüĢtür. 134 Türkçe öğretmeninin görüĢüne göre; Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan 29 çeviri eserde yer alan 78 iletiden 47 tanesinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu, 31 tanesinin ise uygun olmadığı belirlenmiĢtir. 234 SONUÇ ve ÖNERĠLER Çocuk kitaplarının okuyucusuna aktardığı iletiler çocuğa uygun olmalıdır. Çünkü iletiler, kitap bittiğinde çocuğun zihnine kazınan izlerdir. Bu izlerin çocuk için yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu dikkat edilmesi gereken bir konudur. Toplumun önemli bir parçası olan çocuğun, geliĢimine katkı sağlayacak ya da geliĢimini olumsuz yönde etkilemeyecek iletiler barındıran kitaplarla karĢılaĢması önemlidir. Çocuk kitaplarının, hitap ettiği kitlenin biliĢsel ve toplumsal geliĢim özellikleri ile kiĢilik ve dil geliĢimi özellikleri göz önünde bulundurularak yazılması gerekmektedir. Bu geliĢim özellikleri dikkate alınarak hazırlanan eserler çocuğa doğru iletiler aktararak onların geliĢimlerini destekleyecektir. Okuma kültürünü geliĢtirme, ortak duygu ve bilinç oluĢturma gibi sebeplere dayanarak, Milli Eğitim Bakanlığı 2005 yılında ilköğretim 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerine tavsiye etmek üzere 100 Temel Eser listesi hazırlamıĢtır. Milli Eğitim Bakanlığı, 2005/70 sayılı genelge ile bu listenin hazırlanıĢındaki amaçları ve kitapların nasıl seçildiğini açıklamıĢtır (Ek.1). Ancak bu listede yer alan 29 çeviri eserin hangi ölçütler göz önüne alınarak ya da hangi amaçla seçildiği genelgede belirtilmemiĢtir. Yalnızca, çocukların bu listedeki kitaplar yoluyla ne gibi nitelikler kazanacağına değinilmiĢtir: “Aynı eserleri okumuş, o eserlerdeki dil varlığı ile duygu ve düşünce zenginliğini fark etmiş, hatta özümsemiş bireylerden oluşan toplum, hiç şüphesiz daha hoşgörü, daha paylaşımcı, kültür seviyesi yüksek, bağımsız ve demokratik düşünce kabiliyeti kazanmış bireylerden oluşacaktır” (Ek.1). Bu genelgede, çeviri eserlerin evrensellik boyutuna, farklı kültürlerle etkileĢim boyutuna, dünyayı tanıma olanağı kazandırmasına değinilmemiĢtir. Listedeki kitaplara bakıldığında genellikle isimleri dünyaca duyulmuĢ eserlerin bu listede yer aldığı görülmektedir. “Dünya Klasikleri” baĢlığı altındaki bu eserlerin çocuğa uygunluğu çoğu zaman göz ardı edilmektedir; çünkü „klasikler‟ dokunulmaz olarak görülmektedir. Oysa bu eserlerin yazıldığı tarihlere bakıldığında “çocuğa görelik” kavramının henüz var olmadığı ya da bu kavrama önem verilmediği görülmektedir. YetiĢkinler için yazılmıĢ olan klasik eserler uyarlama ya da kısaltma yoluna gidilerek çocukların beğenisine sunulmuĢtur. Özellikle içerisinde macera olanlar, kahramanı çocuk olanlar ve ders verici nitelikte olanlar 235 çocuklar için uygun görülmüĢ ve onlara çocuk kitabı vasfı yüklenmiĢtir. Bu çalıĢmada, sözü geçen 29 eser incelenerek bu eserlerin barındırdıkları iletilerin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygunluğunun ortaya konulması ve böylece okul kütüphanelerindeki raflarda sıklıkla karĢılaĢılan bu eserlere dair öğretmenlere, velilere ve öğrencilere uyarılarda bulunması amaçlanmıĢtır. 100 Temel Eser listesinde yer alan 29 çeviri eserden 356 ileti çıkarılmıĢtır. Ġletiler, öncelikle temalarına göre gruplandırılmıĢ ve en çok geçen temalar belirlenmiĢtir. Buna göre kitaplarda en çok geçen temalar Ģunlardır: Aile ve çocuk, kibir ve hor görme, arkadaĢlık ve birbirine destek olma, kötülüğün ve iyiliğin karĢılıksız kalmaması, piĢmanlık ve affedilme isteği, eldekilerin kıymetini bilme, zorluklara katlanma, azim ve baĢarıya ulaĢma, ihtiyacı olanlara yardım etme, özünü koruma-kendi gibi olma, adil olma, para ve Ģöhret, gerçeklerin farkında olma, sınırını bilme, suç ve ceza, planlı ve tedbirli olma, eğitim ve kitap, yargılama-yorum yapma, özgürlük, kurnaz olma-duruma göre davranma, hayvan sevgisi, dürüst olma. Belirlenen bu temalarda en çok geçen 48 ileti ve olumsuz olduğu düĢünülen 31 ileti bir araya getirilmiĢ ve böylece 78 ileti Bursa ili Osmangazi ilçesinde görev yapmakta olan Türkçe öğretmenlerinin görüĢüne sunulmuĢtur. Türkçe öğretmenleri bu iletilerin çocuğa uygun olup olmadığını, çocuğun geliĢim özelliklerini göz önünde bulundurarak değerlendirmiĢlerdir. 134 Türkçe öğretmeni, 78 iletiden 31‟inin çocuğa uygun olmadığını, geri kalan 47‟sinin ise uygun olduğunu belirtmiĢtir. Geneli temsil eden 47 iletinin çocuğa uygun olması, çeviri çocuk kitaplarındaki iletilerin genelinin çocuğa uygun olduğuna iĢaret etmektedir. 29 eserden çıkarılan 356 iletiden sadece 31‟i olumsuz olarak ifade edilmiĢtir. Yani iletilerin % 8,7‟si olumsuz düĢünceler aktarmaktadır. Bu, çocuk söz konusu olduğunda azımsanamayacak bir orandır. Türkçe öğretmenlerinden alınan görüĢlerde dikkat çekici bir sonuç ortaya çıkmıĢtır. Türkçe öğretmenleri “Az tamah çok zarar getirir” iletisinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığını ifade etmiĢlerdir. Türk Dil Kurumu bu atasözünü Ģu Ģekilde açıklamaktadır: “Hırslı ve pinti insan her zaman zararlı çıkar” (http://tdkterim.gov.tr/atasoz/?kategori=atalst&kelime=az+tamah+%E7ok+ziyan+getirir 236 &hng=tam). 134 Türkçe öğretmeninin 59‟u bu iletinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğunu, 61‟i ise uygun olmadığını ifade etmiĢtir. 12 Türkçe öğretmeni “Fikrim Yok” seçeneğini iĢaretlemiĢ, iki Türkçe öğretmeni ise hiçbir seçeneği iĢaretlememiĢtir. Ġleti, % 45,5‟lik bir oranla uygun bulunmamıĢtır. Bu durumda, Türkçe öğretmenlerinin bu iletiyi doğru kavrayamadıkları sonucu ortaya çıkabilir. Bir baĢka açıdan bakıldığında ise Türkçe öğretmenlerinin çalıĢmaya gereken ciddiyeti göstermedikleri, ölçeği geliĢigüzel cevapladıkları akla gelmektedir. Her iki durumda da öğretmenlerin çok büyük bir eksikliklerinin olduğu ifade edilebilir. Eserlerden çıkarılan bir baĢka ileti, “Yeni yerler keĢfetmeye çalıĢanlar, sonunda pes edip elindekilerle yetinmeyi öğrenmelilerdir” ifadesidir. Bu iletinin Türkçe öğretmenleri tarafından ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun görülmemesi, çocukların sahip olduklarından daha fazlasını hayal etmelerinin Türkçe öğretmenleri tarafından desteklendiği görüĢünü ortaya çıkarmaktadır. AraĢtırma kapsamında incelenen eserlerden hiçbir olumsuz ileti barındırmadığı düĢünülen kitaplar Ģunlardır: Seksen Günde Devr-i Âlem, Üç Silahşorlar, Pollyanna, Robin Hood, Mutlu Prens, Ölümsüz Aile, Beyaz Yele, Define Adası, Ezop Masalları, Hikâyeler (Anton Çehov), Peter Pan, Güliver‟in Seyahatleri, İnsan Ne ile Yaşar? Olumsuz bir ileti taĢımasa da bu kitaplardan bazılarının çocukların geliĢim özellikleri göz önünde bulundurulduğunda ilköğretim ikinci kademe öğrencileri için uygun olmadığı ifade edilebilir. Bunun ilk örneği Pollyanna‟dır. Kitabın ana iletisi, “Ġnsanlar, baĢlarına ne gelirse gelsin, her Ģeyin iyi yanını görüp mutlu olmayı bilmelidirler” ifadesiyle belirtilebilir. Bu ileti her ne kadar olumsuzluk taĢımasa da gerçek dünyadan kopuk bir düĢünceye dayanmaktadır. Pollyanna, her Ģeyden mutlu olmaya ve çevresindekileri de mutlu etmeye çalıĢan bir çocuktur. Ancak bu iyimser tavır ve mutlu olma çabası abartılı bir Ģekilde verilmektedir. Neydim, kitap hakkındaki görüĢlerini Ģu Ģekilde dile getirir: “(…) Pollyanna‟nın çocuk görüntüsünde olabildiğinde bilge bir yetişkinin kimliği ortaya çıkar. Çocuksu görüntü sanki bir aldatmaca gibidir. Doğal hayatın içinde „Bu kadarı da olmaz‟ diyebileceğimiz iyimserlikler çıkar 237 karşımıza. Pollyanna, çevresine sürekli mutluluk dağıtır. Adından memnun olmayan hizmetçi kız Nancy‟ye adını sevdirir. Kimseyle konuşmayan ve kendisine oldukça kaba davranan Bay Harrington‟u insan içine çeker. Ve yine hasta bir kadın olan, her şeyi olumsuz bir şekilde yorumlayan Bayan Snow‟a da hayat verir. Yoksul bir çocuğa ev bulur. Bununla da kalmayıp yaşadığı kasabada herkese mutluluk ve iyimserlik dağıtır. Çocuk figürüne gizlenmiş bir misyonerlikle görevlendirme vardır bu davranışlarda. Bu misyonerlikte burjuva kültürünün toplumda ortaya çıkardığı bunalımları aşma görevi de yüklüdür. Kimi zaman örtülü kimi zaman da belirgin bir biçimde dinin sorunlara çözüm getirici etkisi vurgulanır. Sonuç olarak, kahramanının çocuk olması bir kitabın salt çocuk kitabı olduğunu göstermez. Kitapta verilen mesajlar salt çocuklara yönelik değildir. Bu kitapta da Pollyanna tiplemesi kullanılarak çocuklara, dolaylı olarak da büyüklere idealize bir insan figürü mesajı verilmeye çalışılmıştır” (2000: 92). Yörükoğlu da Pollyanna‟daki olumsuzluğu Ģu Ģekilde aktarmaktadır: “Her kitap bir dizi ahlak yargısıyla sonuçlandırılmamalıdır. “Köprüaltı Çocukları”, “Öksüz Ayşe” türünden acıma duygusunu sömüren kitaplar en azından yararsızdır. Polianna gibi tanınmış bir çocuk öyküsü de bu kötü örnekler arasında yer alır. Bu öyküde, çevresindekileri mutlu etmek için insan üstü çaba gösteren bir kız çocuğu anlatılır. Ne üzüntü, ne kırgınlık, ne de öfke duymayan böyle bir kahraman nasıl benimsenir? Olsa olsa erişilmez bir yaratık olarak okuyucuda bir küçüklük duygusu yaratır” (Yörükoğlu, 1989: 95). Pollyanna‟ya yüklendiği düĢünülen idealize tip her zaman mutludur. Oysa çocuklar her zaman mutlu olmak zorunda değildirler. Elbette üzülecekleri olaylar, elde edemeyecekleri Ģeyler olacaktır. BaĢlarına gelen her kötülüğü sineye çekmeleri ya da yapılan kötülüklere karĢı sessiz kalmaları çocuklara kazandırılmak istenecek davranıĢlardan değildir. Kitabın geneline hâkim olan bu düĢüncenin çocuğa uygun olmadığı belirlenmiĢtir. 238 İnsan Ne ile Yaşar? isimli eserin iletilerinde olumsuz bir ifadenin yer almadığı söylenebilir. Ancak bu eserdeki iletilerin çocuğun anlam evrenine uygun olmadığı görülmüĢtür. Soyut kavramların ve dini değerlerin öne çıkarıldığı eser, daha çok yetiĢkinlere yöneliktir. Ġlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin anlam evrenlerine hitap edemeyeceği düĢünülmektedir. Ġçerisinde olumsuz iletiler barındırdığı düĢünülen kitaplar ise Ģunlardır: Andersen Masalları, Sol Ayağım, Oliver Twist, Tom Sawyer, Momo, Şeker Portakalı, Daldaki Kedinin Kırmızı Masalları, Heidi, Yaşlı Adam ve Deniz, Alice Harikalar Diyarında, Uçan Sınıf, İnci, La Fontaine Masalları, Şamatalı Köy, Değirmenimden Mektuplar, Pinokyo. Olumsuz iletiler barındırdığı halde ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu düĢünülen eserlerden ilki Sol Ayağım‟dır. Güzel bir mücadele örneği veren eserdeki kahraman, her zaman azimli ve umutlu olmanın baĢarıya giden yolda çok önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca engelli insanların düĢüncelerini ve ne hissettiklerini çocuklara sezdirebilmekte ve çocukların kendilerini onların yerine koyabilmelerini sağlamaktadır. Çocuğa kazandırabileceklerinin, içinde bulundurduğu bir olumsuz iletiden çok daha fazla olduğu düĢünüldüğü için Sol Ayağım isimli eser ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun bulunmuĢtur. Oliver Twist isimli eserdeki olumsuzluk, Çocuk Esirgeme Kurumunun yurtlarının kötü bir yer olduğu düĢüncesinin aktarılmasından kaynaklanmaktadır. Bu düĢüncenin dıĢında, çocuğu olumsuz yönde etkileyebilecek bir durum söz konusu değildir. Hatta Oliver Twist‟in her zaman doğruyu söylemesi ve yaĢadığı zorluklara rağmen hayata sıkı sıkıya tutunması çocuğa kazandırılması istenecek davranıĢlardandır. Bu yüzden bu çeviri eser ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun bulunmuĢtur. Benzer bir durum Momo isimli eserde de vardır. Momo‟daki tek olumsuz yan Çocuk Esirgeme Kurumunun yurtlarının kötülenmesidir. Bu yurtlarda yaĢamak zorunda olan birçok çocuk vardır. Ayrıca her çocuk baĢına gelebilecek kötü bir olay sonucunda bu yurtlardan birine gitmek durumunda kalabilir. Bu yüzden çocukların zihinlerinde bu yurtların kötü olduğuna dair bir düĢünce oluĢturmak yanlıĢtır. Fakat bunun yanında 239 Momo, zamanın ne kadar değerli olduğunu vurgulamakta, insanların gitgide modern hayatın akıĢına kapılarak kendilerine ve ailelerine zaman ayırmayı ihmal ettiğini akıcı bir hikâyenin içinde gözler önüne sermektedir. Bu açıdan da kitabın iyi yanlarının içinde bulundurduğu olumsuz iletiyi örttüğü düĢünülebilir. Momo‟nun, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu belirlenmiĢtir. Şeker Portakalı isimli eserde çok yaramaz; fakat bir o kadar da akıllı ve duygusal bir baĢkahraman vardır. Zezé‟nin okuldan kaçması ve kitapta bunun kötü bir Ģey olduğunun belirtilmemesinden dolayı olumsuz bir iletinin çıkarılabileceği ifade edilmiĢtir. Bir de, büyüklerin kötü kelimeler kullanabileceği; fakat küçüklerin kullanamayacağı, hatta kullandıklarında ceza alacakları düĢüncesinin aktarılması eserden çıkarılabilecek olumsuz bir ileti olarak görülmüĢtür. Bu iki olumsuz iletinin yanında, okuru etkileyebilecek derecede Ģiddet ve vicdan azabı uyaranlarının olması kitabın çocuğa uygun olmayan yanlarıdır. Fakat bir çocuğun iç dünyasını çok açık bir Ģekilde aktarması, farklı dünyaları gözler önüne sermesi ve anlatım dilindeki akıcılık ile ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu belirlenmiĢtir. Türkçe öğretmenleri, dünyaca ünlü çocuk kitaplarından biri olan Heidi‟de yer alan ve içki içen insanların korkak kiĢiler olduğu görüĢünü aktaran iletinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı belirtmiĢlerdir. Ġçkinin kötü bir Ģey olduğunu vurgulaması açısından aslında doğru bir ileti olduğu düĢünülebilir. Türkçe öğretmenlerinin bu iletiyi doğru değerlendirmedikleri sonucu doğmaktadır. Bir baĢka Ģekilde düĢünüldüğünde ise çocuğun her içki içene korkak gözüyle bakması istenmemiĢ olabilir. Ama genel olarak içkinin kötü bir Ģey olduğu fikrini yansıtması açısından iletinin çocuk kitabında yer alması doğaldır. Kitapta yoğun bir Ģekilde dinî çağrıĢımlar yer almaktadır: “İlk kez 1880 yılında yayınlanan bu roman kentleşmeye, burjuva dünya görüşüne, yabancılaşmaya dinsel bir başkaldırı, tanrısal doğaya dönüş çağrısıdır” (Neydim, 2000: 93). Böyle bir görev yüklenen kitabın çocuğa belli bir düĢünceyi aĢılamaya çalıĢtığı görülür. Ancak bu düĢünce kitapta satır aralarında verilmekte, açık bir Ģekilde çocuğun önüne koyulmamaktadır. Dolayısıyla da eserin estetik değerini zedelememektedir. Bu yüzden kitap ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine tavsiye edilebilir. 240 Yaşlı Adam ve Deniz isimli eserde yer aldığı düĢünülen tek olumsuz ileti, “Ġyi Ģeyler yüksek sesle söylenirse gerçekleĢmez” Ģeklindeki bir batıl inançtır. Böyle bir batıl inancın çocuk kitaplarında yer almaması gerektiği Türkçe öğretmenleri tarafından da belirtilmiĢtir. Bu batıl inanç dıĢında kitapta olumsuzluk teĢkil eden bir ifade bulunmadığı söylenebilir. YaĢlı denizci, yaĢadığı bütün olumsuzluklara rağmen hedefine ulaĢmak için yılmamıĢtır. Bu özelliğinin çocuklara iyi bir örnek olacağı düĢünülebilir. Ayrıca çocukların estetik ve güzel bir dil kullanımı ile karĢılaĢmaları açısından da bu eserin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine tavsiye edilebileceği belirlenmiĢtir. La Fontaine Masalları‟nda çocuğa uygun olmadığı düĢünülen iki ileti vardır. Bu iletilerden biri fal inancı, diğeri ise yeni yerler keĢfetmek isteyenlerin baĢarısızlığa uğrayacağı düĢüncesidir. Bunların dıĢında La Fontaine Masalları ileti açısından çocuklara uygun bulunmuĢtur. Fakat geliĢim özellikleri göz önüne alındığında bu masalların daha çok ilköğretim 5. ve 6. sınıf öğrencilerine hitap ettiği düĢünülmektedir. 7. ve 8. sınıf öğrencileri ergenliğe girmeye baĢladıkları için masal kitapları onların ilgisini çekmeyecektir. Şamatalı Köy isimli eser için de aynı Ģey geçerlidir. Ġçinde olumsuz iletiler barındırmasına rağmen eserin çocuklara uygun olduğu belirlenmiĢtir. Fakat bu eserin de ergenlik çağındaki çocuklara hitap etmeyeceği düĢünülmektedir. Olumsuz iletiler taĢıyan ve çocuğun geliĢimine kötü yönde etki edeceği düĢünülen çeviri eserlerin ilki Tom Sawyer‟dır. Kitapta sürekli yaramazlık yapan Tom Sawyer, bu yaramazlıklarının cezası olarak hep dayak yemektedir. Bu ceza onun için bir anlam taĢımamaktadır. Bir çocuğun sürekli yaramazlık yapması ve devamlı dayakla cezalandırılmasının bir çocuk kitabında yer almaması gerektiği düĢünülmektedir. Yine aynı Ģekilde, Daldaki Kedinin Kırmızı Masalları isimli eserde de Delfin ve Marinet isimli iki kız kardeĢ ailelerinin sözünü dinlememekte ve buna karĢılık dayakla cezalandırılmaktadırlar. Bazen yaptıkları yaramazlıklar çocukların yanına kar kalmaktadır. Kitabı okuyacak olan geliĢim dönemindeki çocukları olumsuz bir Ģekilde etkileyeceği düĢüncesiyle, Tom Sawyer ve Daldaki Kedinin Kırmızı Masalları kitaplarının uygun olmadığı belirlenmiĢtir. 241 Pinokyo isimli eserdeki olumsuzluk yayınevinden kaynaklanmaktadır. Kitabın sonlarına doğru gerçek bir çocuk olan Pinokyo‟nun, son bölümde hiçbir açıklama ya da olay olmadan tekrar kukla olduğu görülmektedir. Oysa kitapta Pinokyo ödüllendirilmek için insan haline dönüĢtürülmüĢtü. Bu karmaĢa yayınevinin çevirisinden kaynaklanmaktadır. Bir mantık çerçevesinde ilerlemeyen bu çevirinin ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı belirlenmiĢtir. Alice Harikalar Diyarında isimli eserden iki olumsuz ileti çıkarılabilir. Bunlardan biri hediyelerin ucuz olmaması gerektiği, biri de resim ve konuĢma olmayan kitapların iĢe yaramayacağı düĢüncesidir. Bu iki iletinin yarattığı olumsuz durumun yanında bir de kitabın anlatımından kaynaklanan bir olumsuzluk vardır. Kitabın, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin anlam evrenine uygun olmadığı belirlenmiĢtir. Kitap kahramanlarının arasında geçen karmaĢık ve kimi zaman da anlamsız konuĢmalar bu kitabın “çocuğa görelik” ilkesine dayanarak yazılmadığını düĢündürmektedir. Bu yüzden de kitabın bu yaĢtaki çocuklara tavsiye edilmemesi gerektiği söylenebilir. Uçan Sınıf isimli eser ise en çok olumsuz iletinin bulunduğu düĢünülen eserdir. Eserden çıkabileceği düĢünülen on üç iletinin dört tanesinin olumsuz olduğu ifade edilebilir. Bu eserde birbirine çok bağlı arkadaĢlardan oluĢan bir grup öğrenci, düĢman okulun öğrencileriyle mücadele etmektedirler. Birini rehin almak, dövüĢmek, lakap takmak bu eserdeki olumsuzluklardan birkaçıdır. Bunun yanında imla kurallarının “gereksiz”, yatılı okulun bir “öğrenci kıĢlası”, son sınıf öğrencilerinin “okulun hâkimi” olduğu düĢünceleri de kitaptaki olumsuzluklardandır. Bu sebeple Uçan Sınıf‟ın ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı belirlenmiĢtir. İnci isimli eserdeki iki ileti olumsuzluk teĢkil etmektedir. Bunlardan birisi, “Yoksul insanlar, kaderin kendileri için çizdiği çemberin dıĢına hiçbir zaman çıkamazlar” Ģeklinde özetlenebilecek iletidir. Bu ifade geliĢim döneminde olan ilköğretim ikinci kademe öğrencilerini umutsuzluğa sevk edebilir. Bunun yanında kitapta, erkeğin güç timsali olarak gösterildiği, kadının erkeğe boyun eğdiği bir toplum yapısı çizilmektedir. YetiĢkinlere yönelik yazılan bu kitap çocuğa yanlıĢ aktarımlarda 242 bulunmaktadır. Bütün bunlar göz önüne alındığında, kitabın ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olmadığı belirlenmiĢtir. Değirmenimden Mektuplar isimli eserde ırkçılık içeren bir iletinin yer aldığı ifade edilebilir. “Yahudiler kötüdür” düĢüncesi, kitapta yer alan Melyana‟da Seyahat Notları adlı hikâyeden çıkarılabilir. Ġnsanlar arasında ayrım yapan ve belli bir kesimi kötüleyen böyle bir iletinin çocuk kitaplarında yer almaması gerektiği ifade edilebilir. Ayrıca bu kitap yetiĢkinlere hitap etmektedir. Hikâyelerde anlatılan olayların çoğunun çocuk için hiçbir çekiciliğinin olmadığı, hikâyelerin “çocuğa görelik” ilkesine uymadığı belirlenmiĢtir. Üstelik bazı hikâyelerden çocuklara yönelik bir ileti çıkarmak da mümkün olmamıĢtır. Andersen Masalları isimli eserde ise beĢ olumsuz iletinin olduğu söylenebilir. Bu iletiler, kurnaz insanların diğer insanlar üzerinden kazanç elde etmesine dayalıdır. Biri de büyü ile kazanma üzerinedir. Bu tür iletilerin çocuk kitaplarında yer almaması gerekmektedir. “Andersen Masalları” genellikle kötü son ile bitmekte ve bu yolla çocuklara ders vermektedir. Yalnızlık, acı, fakirlik gibi temalar sıkça iĢlenmektedir. Dolayısıyla hikâyelerin, çocuğu psikolojik yönden olumsuz etkileyebileceği ifade edilebilir. Bu sebeple Andersen Masalları‟nın ilköğretim ikinci kademe öğrencileri için uygun olmadığı belirlenmiĢtir. Ġletiler, bu çalıĢmada incelenen yayınevlerinin çevirilerine göre çıkarılmıĢtır. Bazen çeviriden çeviriye fark olduğu görülebilir. Bu da, kötü yapılmıĢ bir çevirinin kitaba olumsuzluk kazandırabileceğini göstermektedir. Kimi zaman aslından çok farklı çeviriler ortaya çıkabilmektedir. Bu durumdan hem çeviren hem de yayınevi sorumludur. Ġdeolojiler, dini görüĢler, Ģahsi düĢünceler özellikle çocuk edebiyatındaki çevirilerden uzak tutulmalıdır. Aksi takdirde hem metnin aslına hem de o çeviriyi okuyan çocuğa ihanet edilmiĢ olmaktadır. Çocuk kitaplarında yazım hatalarının olması kabul edilemez. Çocuklar, dillerinin imla ve noktalamasını okuduğu kitaplardan özümseyecek ve günlük hayatlarında kullanacaklardır. Ancak incelenen kitaplarda yayınevlerinin buna gerekli özeni göstermediği görülmüĢtür. Kelime yazımındaki yanlıĢlar, noktalama iĢaretlerinin yanlıĢ 243 yerlerde kullanımı ya da hiç kullanılmaması, bağlaçların yazımındaki hatalar, ses düĢmelerinin göz ardı edilmesi çocuk kitaplarına gereken önemin verilmediğine iĢaret etmektedir. Oysa çocuk kitaplarındaki yanlıĢların geri dönülmez etkiler bırakabileceği unutulmamalıdır. Kitapların bazılarında çevirmen veya uyarlayan adının, bazılarında basım yeri ve tarihinin belirtilmediği görülmüĢtür. Ek.2‟de bu olumsuzlukların örnekleri görülmektedir. Bu durum, çocuk kitabı basmanın bazı yayınevleri tarafından ciddiyetle yapılmadığını göstermektedir. Sonuç olarak, Milli Eğitim Bakanlığının 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan 29 çeviri eserden 19‟unun ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine uygun olduğu; 10 tanesinin ise uygun olmadığı belirlenmiĢtir. Ġlköğretim ikinci kademe öğrencilerine tavsiye edilebilecek kitaplar Ģunlardır: Ölümsüz Aile, Peter Pan, Sol Ayağım, Hikâyeler, Oliver Twist, Üç Silahşorlar, Seksen Günde Devr-i Âlem, Momo, Ezop Masalları, La Fontaine Masalları, Beyaz Yele, Yaşlı Adam ve Deniz, Şamatalı Köy, Robin Hood, Heidi, Define Adası, Güliver‟in Seyahatleri, Şeker Portakalı, Mutlu Prens. Çocuklara kitap seçimi konusunda en önemli görev ailelere, öğretmenlere ve yayınevlerine düĢmektedir. Aileler, çocuklarına kitap seçerken fiyattan ya da üzerindeki “100 Temel Eser” damgasından çok içeriğine dikkat etmelidir. Öncelikle, çok kısaltılmıĢ olan çevirileri tercih etmemelidirler. Çünkü bazen yayınevleri bandrol uygulamasına tabi olmamak için eserleri çok fazla kısaltmaktadırlar. Bu da eserin özünün bozulması demektir. Ayrıca aileler, öğretmenlerden kitaplar konusunda yardım istemelidirler. Bu durumda da öğretmenlerin çocuk kitapları konusunda bilgi sahibi olmalarının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Öğrencilere sadece “100 Temel Eser” listesini veren ve bu kitapları okumalarını isteyen; fakat kendisi bu kitapları okumamıĢ olan, güncel çocuk kitaplarını takip etmeyen, öğrencilerinin okuma alıĢkanlıklarıyla yakından ilgilenmeyen öğretmenler bu konudaki en büyük düğümü oluĢturmaktadır. Bu konuya ilgisiz olan öğretmenlere danıĢan aileler sağlıklı öneriler alamayacaklardır. Öğretmenler, öğrencilerine nasıl bir kitap önermeleri gerektiğini iyi kavramalıdırlar. 244 Aile ve öğretmenin yanı sıra en önemli görevlerden biri de yayınevlerine düĢmektedir. Yayınevleri, yaptıkları iĢin bilincinde olmalı ve iĢlerine gereken özeni göstermelidirler. Çeviri ya da uyarlama yaparken metnin aslına sadık kalmalıdırlar. Erek metin ile kaynak metin arasında çok büyük farklılıklar olmamalıdır. Maddi kazançları uğruna çocukların geliĢimlerini olumsuz bir Ģekilde etkilememelidirler. Yayınevleri, yayınladıkları kitapların üzerine kitabın hangi yaĢ grubuna hitap ettiğini belirtebilir. Bu Ģekilde kitabı satın alacak olan ailelere ve öğrencilere rehberlik edilebilir. Bunun yanında yayınevleri, çevirmenin ya da uyarlayanın ismini, kitabın basım tarihini ve yerini kitapta mutlaka belirtmelidir. Aksi takdirde yayınevinin bu iĢe gerekli ciddiyetle yaklaĢmadığı düĢünülebilir. Çocuklar kitap seçerken görselliği ön planda tutmaktadırlar. Yayınevleri bu gerçeği göz önünde bulundurmalı ve çocukların ilgisini çekebilecek görsellere yer vermelidir. Milli Eğitim Bakanlığı, yayınladığı bu listedeki çeviri eserlerin hangi ölçütler göz önünde bulundurularak seçildiğini belirtmemiĢtir. “Klasik” diye adlandırılan kitaplara bu listede yer verilirken, kitapların içerikleri, iletileri ve dilleri bakımından çocuğa uygunluğunun denetlenmediği izlenimi uyanmaktadır. Oysa klasiklerin birçoğu „çocuğa görelik‟ ilkesine uygun kaleme alınmamıĢtır. Bu yüzden, seçilen eserler çocuğa uygunlukları bakımından iyi bir Ģekilde incelenerek listeye dâhil edilmelidir. Listenin çocuğa uygun ve hatasız olması için bu konuda çalıĢan akademisyenlerden, deneyimli yazarlardan, kütüphanecilerden ve yayınevlerinin editörlerinden oluĢan bir denetleme kurulu oluĢturulabilir. Böylece estetik değeri yüksek, imla ve noktalamanın doğru kullanıldığı, anlatımı kuvvetli ve kaynak metne uygun çeviri çocuk kitapları öğrencilere önerilebilir. 100 Temel Eser listesi sabit bir liste olarak kalmamalı, değiĢime açık olmalıdır. Listede, hayatta olan yazarların eserlerine yer verilmediği görülmektedir. Bazı „klasikler‟, geçmiĢten günümüze değerlerini kaybetmeyen evrensel iletiler verdikleri ve yazıldıkları dilin en iyi örneklerinden oldukları için çocuklara tavsiye edilmelidirler. Fakat güncel çocuk kitapları, çocuğun içinde yaĢadığı dünyayı yansıttığı için çocuklar 245 açısından daha ilgi çekicidirler. Çocuklar için hazırlanan bir kitap listesinde, çocukların ilgi ve ihtiyaçları göz ardı edilmemelidir. 100 Temel Eser listesinin bir zorunluluk olmadığı, öğrencilerin baĢka eserler de okuyabileceği unutulmamalıdır. Öğretmenlerin doğru yönlendirmeleri sonucu öğrenciler nitelikli eserlere ulaĢabilecek ve geliĢimlerini kitaplar yoluyla olumlu bir Ģekilde destekleyebileceklerdir. Bu çalıĢmadan hareketle, çevirinin çocuk kitaplarına etkisi üzerine çalıĢmalar yapılması önerilebilir. Birçok yayınevi tarafından yayımlanan “klasik eserler” orijinal metin ile çeviri metinler arasındaki farklılıklar açısından incelenebilir. Böylece çevirinin çocuk kitaplarına ne derece etki ettiği, onları ne derece değiĢime uğrattığı açık bir Ģekilde ortaya konabilir. 246 KAYNAKÇA AKYOL, A.K. (2007). BiliĢsel GeliĢim. Ayten Ulusoy (Ed.). Eğitim Psikolojisi içinde (s. 73-108). Ankara: Anı Yayıncılık ARSEVEN, T. (2005). Mesaj Açısından Çocuk Kitapları. Hece Çocuk Edebiyatı Özel Sayısı, 104-105, s. 42-51. AYTAR, A. (2007) KiĢilik ve GeliĢimi. Ayten Ulusoy (Ed.). Eğitim Psikolojisi içinde (s. 178-206). Ankara: Anı Yayıncılık AYTAR, A. (2007) Toplumsal ve Duygusal GeliĢim. Ayten Ulusoy (Ed.). Eğitim Psikolojisi içinde (s. 139-176). Ankara: Anı Yayıncılık BACANLI, H. (2001). Gelişim ve Öğrenme. Ankara: Nobel Yayın ve Dağıtım BAKKALBAġI, Ġ. (2009). Johanna Spyri‟nin “Heidi” Adlı Eserinden Yola Çıkarak Yayınevlerinin Çeviri Çocuk Edebiyatı Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü BAYMUR, F. (1959). Çocuk Edebiyatı Antolojisi. Ġstanbul: MEB Yayınları BEYRELĠ, L., ÇETĠNDAĞ, Z. ve CELEPOĞLU, A. (2006). Yazılı ve Sözlü Anlatım. Ankara: PegemA Yayıncılık BĠNBAġIOĞLU, C.(1987). Eğitim Psikolojisi. Ankara: BinbaĢıoğlu Yayınevi CĠRAVOĞLU, Ö. (1999). Çocuk Edebiyatı. Ġstanbul: Esin Yayınevi CÜCELOĞLU, D. (1996). İnsan ve Davranışı, Psikolojinin Temel Kavramları. Ġstanbul: Remzi Kitabevi. ÇIKLA, S. (2005). Tanzimattan Günümüze Çocuk Edebiyatı ve Bazı Öneriler. Hece Çocuk Edebiyatı Özel Sayısı, 104-105, s. 89-107. DĠLĠDÜZGÜN, S. (1996). Çağdaş Çocuk Yazını. Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları 247 DĠLĠDÜZGÜN, S. (2000). “Çocuk Kitaplarında Yazınsal Nitelik”. 1. Ulusal Çocuk Kitapları Sempozyumu, Sorunlar ve Çözüm Yolları içinde Sedat Sever (Yay. Haz.). Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi ve Tömer Dil Öğretim Merkezi Yayınları, Yayın No: 1 ENGĠNÜN, Ġ. (1998). “Biyografik romanların çocuk açısından önemi nedir?”. Haz. Mustafa Ruhi ġirin. 99 Soruda Çocuk Edebiyatı içinde (s. 134) . Ġstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları ERDAL, K. ve GÖKMEN, A. (2010) “Çocuklara Verdiği Dersler Açısından La Fontaine‟in Fablları”, Uluslar Arası Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Journal of InternetionalSocialResearch, Volume:3, Issue:10, Winter:2010, ISSN: 1307-9581 GÖKLER, B. (2006). “GeliĢim Sürecinde Dilin Yeri ve Önemi; Dil GeliĢimini Etkileyen Süreçler”. II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri 04- 06 Ekim 2006 içinde Sedat Sever (Yay. Haz.).Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Yayın No: 203 GÖNEN, M. (1998). “Çocuk edebiyatının hedeflerini kısaca açıklar mısınız?”. Haz. Mustafa Ruhi ġirin. 99 Soruda Çocuk Edebiyatı içinde (s.43).Ġstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları GÜLEÇ, H. Ç. ve GEÇGEL, H.(2006). Çocuk Edebiyatı. Ankara: Kök Yayıncılık GÜLERYÜZ, H. (2003). Yaratıcı Çocuk Edebiyatı. Ankara: Pegem Yayıncılık GÜNDÜZ, Ü. (2005). Çocuk Edebiyatında Çeviri Etkisi, Uyarlamalar ve Sorunları. Hece Çocuk Edebiyatı Özel Sayısı, 104-105, s. 136-141. GÜREL, Z., TEMĠZYÜREK, F. ve ġAHBAZ, N.K. (2007). Çocuk Edebiyatı. Ankara: Öncü Kitap HANÇERLĠOĞLU, O. (1995). Türkçe Sözlük. Ġstanbul: Remzi Kitabevi 248 ĠNCE, Ö. (2008). “100 Temel Eser”in Çocuk Edebiyatının Temel İlkeleri Bağlamında İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü KARASAR, N. (2009). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım KAVCAR, C. (1994). Edebiyat ve Eğitim. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları No:171 KIBRIS, Ġ. (2006). Çocuk Edebiyatı. Ankara: Tekağaç Eylül Yayınları KURULTAY, T. ve NEYDĠM, N. (1998). Çocuk ve Gençlik Edebiyatımızın Oluşumunda Çevirilerin Yeri ve Çeviri Çocuk Edebiyatının Durumu Üzerine. Ġstanbul: Binbir Kitap NAS, R. (2002). Örneklerle Çocuk Edebiyatı. Bursa: Ezgi Kitabevi NEYDĠM, N. (2000). Çeviri Çocuk Edebiyatında Ġdealize Edilerek Yansıtılan Çocuk Figürlerindeki Ġdeolojik ve Dinsel Eğilimler ve Bu Edebiyatın Türkiye‟deki Alımlanması. I. Ulusal Çocuk Kitapları Sempozyumu, Sorunlar ve Çözüm Yolları içinde Sedat Sever (Yay. Haz.). Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi ve Tömer Dil Öğretim Merkezi Yayınları, Yayın No: 1 NEYDĠM, N. (2003). Çeviri Çocuk Edebiyatı. Ġstanbul: Bu Yayınevi NEYDĠM, N. (2006). Masumiyetini Tamamen Kaybeden Seçki: 100 Temel Eser. Radikal, 30 Ağustos 2006. OĞUZKAN, A.F. (1998). “Ġyi bir kitabın, çocuğun ruhsal ve düĢünsel geliĢmesine katkısı var mıdır?”. Haz. Mustafa Ruhi ġirin. 99 Soruda Çocuk Edebiyatı içinde (s. 216). Ġstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları OĞUZKAN, A.F. (2006). Yerli ve Yabancı Yazarlardan Örneklerle Çocuk Edebiyatı. Ankara: Anı Yayıncılık SALMAN, U.A. (2006). Hayırlı Sabahlar Hans. Radikal Gazetesi, 19 Ağustos 2006 249 SENEMOĞLU, N. (2009). Gelişim, Öğrenme ve Öğretim. Ankara: Pegem Yayıncılık SEVER, S. (2008). Çocuk ve Edebiyat. Ġzmir: TUDEM SINAR, A. (2007). Çocuk Edebiyatı. Ġstanbul: Morpa Kültür Yayınları SYVERTSEN, B.G. (1988). Ġçindeki Çocuk için Yazan bir Yazar: Astrid Lindgren. Çocuk Edebiyatı Yıllığı. Ġstanbul: Gökyüzü Yayınları ġĠMġEK, T. (2002). Çocuk Edebiyatı. Ankara: Rengarenk Yayınları ġĠRĠN, M.R. (2007). Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış. Ankara: Kök Yayıncılık TUNCER, N. (1998). “Çocukların değiĢik yaĢlarda ilgi duydukları konular ve bunları karĢılayabilecek kitap türleri nelerdir?”. Haz. Mustafa Ruhi ġirin. 99 Soruda Çocuk Edebiyatı içinde (s. 199) . Ġstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları TURAN, K. (2004). Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü. Ankara: Akçağ Yayınları YAKICI, A., YÜCEL, M., DOĞAN, M. ve YELOK, V.S. (2008). Türkçe 1 Yazılı Anlatım. Ankara: Gazi Kitabevi YALÇIN, A. ve AYTAġ, G. (2005). Çocuk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yayınları YAVUZER, H. (2003). Çocuk Psikolojisi. Ġstanbul: Remzi Kitabevi YÖRÜKOĞLU, A. (1989). Çocuk Ruh Sağlığı. Ġstanbul: Özgür Yayın Dağıtım 250 EK.1 MĠLLĠ EĞĠTĠM BAKANLIĞININ 2005/70 NUMARALI GENELGESĠ 251 252 253 EK.2 ĠNCELENEN ESERLER ANDERSEN, H.C. (2009). Andersen Masalları. Çev. Murat Alpar. Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları AYME, M. (2009). Daldaki Kedinin Kırmızı Masalları, Yağmur Yağdıran Kedi. Çev. Tahsin Yücel. Ġstanbul: Can Sanat Yayınları BABBITT, N. (2009). Ölümsüz Aile. Çev. Bülent O. Doğan. Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları BARRĠE, J. M. (2007). Peter Pan. Çev. Levent Öksüz. Ġstanbul: Zambak Yayınları BROWN, C. (2009). Sol Ayağım. Çev. Filiz Kahraman. Ġstanbul: Nemesis Yayınları CARROLL, L. (2008). Alice Harikalar Diyarında. Çev. Sinan Ezber. Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları COLLODI, C. (2002). Pinokyo. Ġstanbul: Mercek Yayıncılık ÇEHOV, A. (?). Hikâyeler. Çev. AyĢe Ketenci. Ġstanbul: Ġskele Yayıncılık DAUDET, A. (2009). Değirmenimden Mektuplar. Çev. Sabri Esat SiyavuĢgil. Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları DICKENS, O. (2008). Oliver Twist. Çev. Levent Öksüz. Ġstanbul: Zambak Yayınları DUMAS, A. (2009). Üç Silahşorlar. Ġstanbul: Zambak Yayınları ENDE, M. (2005). Momo. Çev. Leman ÇalıĢkan. Ġstanbul: Kabalcı Yayınevi EZOP, (2008). Ezop Masalları. Uyar.Ali Aydoğan. Ankara: ArkadaĢ Yayınevi GUILLOT, R. (2006). Beyaz Yele. Çev. Ela Güntekin. Ġstanbul: Can Sanat yayınları HEMINGWAY, E. (2010). Yaşlı Adam ve Deniz. Çev. Orhan Azizoğlu. Ankara: Bilgi Yayınevi KÄSTNER, E. (2008). Uçan Sınıf. Çev. ġebnem Sunar. Ġstanbul: Can Sanat Yayınları 254 LA FOUNTAIN, J. (2009). La Fonten Masalları. Ġstanbul: Zambak Yayınları (LA FONTAĠNE) LINDGREN, A. (2010). Şamatalı Köy. Çev. Ali Arda. Ġstanbul: Pegasus Yayınları PORTER, E.H. (2008). Pollyanna. Ġstanbul: Zambak Yayınları PYLE, H. (2008). Robin Hood. Ġstanbul: TĠMAġ Yayınları SPYRI, J. (2002). Heidi. Ġstanbul: Mercek Yayıncılık STEINBECK, J. (2010). İnci. Çev. Leyla Özcengiz. Ġstanbul: Remzi Kitabevi STEVENSON, R.L. (2009). Define Adası. Çev. Levent Öksüz. Ġstanbul: Zambak Yayınları SWIFT, J. (2009). Guliver‟in Seyahatleri. Çev. Levent Öksüz. Ġstanbul: Zambak Yayınları TOLSTOY, L. (2007). İnsan Ne İle Yaşar. Çev. AyĢe Banu Karadağ. Ġstanbul: Bilge Kültür Sanat TWAIN, M. (2008). Tom Sawyer. Ġstanbul: Zambak Yayınları VASCONCELOS, J.M. (2000). Şeker Portakalı. Çev. Aydın Emeç. Ġstanbul: Can Yayınları VERNE, J. (2005). 80 Günde Devri Alem. Ġstanbul: Mavi Yelken Yayıncılık WILDE, O. (T.Y.). Mutlu Prens. Çev. F. Deniz Abamor. Ġstanbul: Ġskele Yayıncılık 255 EK.3 BURSA ĠL MĠLLĠ EĞĠTĠM MÜDÜRLÜĞÜNDEN ALINAN ĠZĠN BELGESĠ 256 EK.4 TÜRKÇE ÖĞRETMENLERĠNE UYGULANAN ÖLÇEK 257 258