T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI KELÂM BİLİM DALI SEYYİD ŞERÎF CÜRCÂNÎ’DE TANRI-ÂLEM TASAVVURU (DOKTORA TEZİ) Övezmuhammet ABDULLAYEV BURSA-2005 T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI KELÂM BİLİM DALI SEYYİD ŞERÎF CÜRCÂNÎ’DE TANRI-ÂLEM TASAVVURU (DOKTORA TEZİ) Danışman Prof. Dr. A. Saim KILAVUZ Övezmuhammet ABDULLAYEV BURSA-2005 TC. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE ........................................ ................................... ait .......................................... ......................................................................................... adlı çalışma, jürimiz tarafından .................................................................................................. Anabilim / Anasanat Dalı, ......................................................................................... Bilim Dalında Yüksek Lisans/ Doktora/ Sanatta Yeterlik tezi olarak kabul edilmiştir. Başkan .......................................... İmza Akademik Ünvanı, Adı Soyadı Üye (Danışman)........................... İmza Üye... .............................................. İmza Akademik Ünvanı, Adı Soyadı Akademik Ünvanı, Adı Soyadı Üye............................................. İmza Üye... .............................................. İmza Akademik Ünvanı, Adı Soyadı Akademik Ünvanı, Adı Soyadı III TEZ ÖZETİ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI KELÂM BİLİM DALI SEYYİD ŞERÎF CÜRCÂNÎ’DE TANRI-ÂLEM TASAVVURU Övezmuhammet ABDULLAYEV (DOKTORA TEZİ) Seyyid Şerîf Cürcânî, İslâm düşünce tarihinde miladî on beşinci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış en önemli düşünür ve özellikle kelâm ilim sahasında en belirgin isim olarak bilinmektedir. Kelâm sahasında meydana getirdiği hacimli ve belki de bu alanda en değerli eseri Şerhu’l-Mevâkıf, O’nun ne denli değerli bir bilim adamı ve mütefekkir olduğunu göstermektedir. O, kelâm sahasında sadece ismini andığımız eseri kaleme almış olmayıp bunun dışında pek çok risale, haşiye ve talik gibi nitelikli ve bilgi yüklü eserler telif ederek kendinden sonra gelen entelektüel neslin önderliğini yapmış ve onlara esin kaynağı olma özelliğini taşımıştır. Cürcânî’nin kelâm, felsefe ve mantık ve tefsir gibi ilim sahalarında meydana getirdiği kıymetli eserlerinde Allah’ın zatî ve subûtî sıfatları; alem ile onu meydana getiren cisim, cevher ve araz gibi konularda kendinden önceki kelâm bilginlerinin enine boyuna irdeleyip ortaya koydukları tutarlı temel ve bazal düşüncelerini kabul etmiştir. Bunun yanı sıra onların görüşlerini tartışmış, gerektiğinde eleştiriye tabi tutarak eksikliklerini serdetmiş, ayrıca kendi görüşünü beyan ederek yeni bir perspektif geliştirmeye çalışmıştır. O, klasik kelâm geleneğinde yer alan Allah’ın zatından ayrılmaz niteliklerinden detaylı ve ayrıntılı olarak bahsetmekte, onları nefsî, subûtî, haberî ve fiilî olarak gruplandırarak tek tek ele almaktadır. Alemi ve onu meydana getiren cisim, cevher ve araz gibi maddî varlık alanını oluşturan kavramları ise mutlak kudrete sahip Allah’ın bir eseri olarak değerlendirmektedir. Danışman: Prof. Dr. A. Saim KILAVUZ Sayfa Sayısı: 210 IV ABSRTACT DEPARTMENT OF BASIC ISLAMIC SCIENCES İSLAMİC KALAM GOD-UNİVERSE İMAGİNATİON OF SAYYİD SHARÎF JURJÂNÎ Övezmuhammet ABDULLAYEV (DOCTORAL DİSSERTATİON) In Christian calendar, Seyyid Sherif Curcani lived in the first quarter of the 5th century A.D. He was well known and the most important thinker especially in Kalam (a branch of Islam). In Kalam, his voluminous and maybe most valuable work, Sherhul-Mevakif, shows how important a thinker and scholar he was. However, it is not the only work that we mentioned in this area. He also wrote many more qualified works like treatises, marginal notes, appendixes, and other very informative papers which have been characterized as inspirational sources for intellectual generations after him. In Curcani's works of kalam, philosophy, logic, and interpretation, he examined in detail and accepted basic ideas like Allah's essential and positive attributes, world and body that created it, substance and accident. He also argued their point of view and when it was necessary, Christianized to complete what was lacking. Moreover, he tried to develop a new perspective by expressing his point of view. In the classic Kalam tradition this scholar talks in great detail about inherent qualities of Allah's essence and groups them sensually, positively, predicatively, and actively one by one. World and body that created it and substance and accident that form physical existence are attributed as work of Almighty God. Advisor: Prof. Dr. A. Saim Kılavuz Page:210 V YÜKSEKÖĞRETİM KURULU DÖKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ GİRİŞ FORMU Tez No: Konu No: Üniv. Kodu: Not: Bu bölüm merkezimiz tarafından doldurulacaktır. Tezin Yazarının: Soyadı: ADULLAYEV Adı: Övezmuhammet Tezin Türkçe Adı: Seyyid Şerîf Cürcânî’de Tanrı-Âlem Tasavvuru Tezin Yabancı Adı: God-Universe İmagination of Sayyid Sharîf Jurjânî Tezin Yapıldığı Üniversite: Uludağ Üniversitesi Enstitü: Sosyal Bilimler Yılı: 2005 Tezin Türü: Doktora Dili: Türkçe Sayfa Sayısı: 210 Tez Danışmanının: Ünvanı: Prof. Dr. Adı: A. Saim Soyadı: KILAVUZ Türkçe Anahtar Kelimeler: İngilizce Anahtar Kelimeler: 1. Alem 1. Universe 2. Kadîm 2. Ancient 3. Hâdis 3. Originated 4. Sıfat 4. Attribute 5. Cevher 5. Substance İ Mezuniyet Tarihi: İ İmza: VI ÖNSÖZ Müteahhirîn dönemi olarak bilinen ve Gazâlî ile başlayan tecdîd ve tahlîl sürecinin yetiştirdiği mütefekkir nesil, mantık ve felsefe gibi aklî ilimlerin ihtiva ettiği konuları kendi uğraş ve etkinlik alanları olan kelâm ilmi bünyesine katmışlar ve bu konuları ele alırken felsefî miras ve gelenekten büyük ölçüde yararlanmışlardır. Bir başka deyişle müteahhirîn devresi kelâmcı nesil, felsefenin ele alıp inceleyerek irdelediği konuları ve doktrinleri kendi sahalarına çekmişler; kelâm disiplini içerisinde kullanılabilir ve fonksiyon icra edebilir hale getirme çabası içerisinde olmuşlar; sentezci bir yaklaşım sergilemek suretiyle kelâm ile felsefenin ıstılahlarını uzlaştırma, bağdaştırma ve kaynaştırma yoluna giderek her iki ilim sahasının kavramlarını birlikte kullanma eğiliminde olmuşlardır. Bu sentezci-eklektik, bağdaştırıcı-birleştirici dönem, felsefî ve kelâmî konuların bariz bir şekilde uyumlu ve uzlaştırılabilir nitelik kazanmaya başladığı bir dönüm noktası olmuştur. Mütekaddimîn döneminde daha yoğun bir şekilde ele alınan, tartışılıp incelenen, ilahî sıfatlar; nübüvvet, mebde ve mead gibi akâid ağırlıklı bahisler, müteahhirîn döneminde aynı yoğunlukta ele alınmamış, onun yerine varlık ve bilgi konularının kelâmî-felsefî bir üslup ve terminoloji içerisinde incelendiği bir zihniyet ve yaklaşım tarzı hâkim olmuştur. Gazâlî ile birlikte, bir taraftan kelâmın uğraş alanı genişletilmekte, diğer taraftan da “mantık bilmeyenin bilgisine güvenilmez” denilerek, mantığın, İslâm’ın temelini oluşturan değişmez prensiplere aykırı olmadığı tezi ileri sürülmekteydi. Aklî ilimler kategorisinde değerlendirilen ve müstakil bir bilim dalı olmaktan ziyade felsefenin bir aracı olarak da kabul edilen mantık, kelâm disiplinine dahil edilmekte, diğer taraftan, İslâm’ın temel ilke ve kaideleriyle çatışmamaları kaydıyla, felsefenin ortaya koyup geliştirdiği bir takım öğreti ve teknik kurallar, kelâm doktrinleri ve sistematiği içerisine alınmaktaydı. Bu dönem kelâmcılarının belirgin özelliği, eleştirici, değerlendirici, çözümleyici, belirli düzeyde uzlaştırıcı ve birleştirici bir düşünce ve üslup yapısına sahip olmaları ve bunu sağlam bir zemine oturtma gayreti içerisinde olmalarıdır. Bu yüzden, bu devre, adeta kelâmın zirveye çıkıp ikmal edildiği, Sünnî söylemin başat konuma gelerek muhalif görüş ve fikirlerin muhtemel saldırılarına karşı kendinî ayakta tutacak sağlam argümanların geliştirilip üretildiği bir dönem olarak değerlendirilebilir. Denilebilir ki, mütekaddimîn dönemi kelâm geleneğinin temas etmeyi makul görmediği veya en azından temkinli olarak temas ettiği felsefî konular, müteahhirîn kelâm geleneğinin en fazla başvurduğu ve sürekli olarak dirsek teması kurduğu uğraş alanı haline gelmiştir. Tartışılan ve işlenen konular ağırlıklı olarak felsefenin ilgi alanına giren bahisler olmuş, telif kitapların yarısından fazlasını felsefî nitelikli temalar oluşturmuş, bu anlamda felsefe, kelâm ilminin ilgi alanına transfer edilmiştir. Gazâlî ile başlatılan söz konusu gelenek, bu geleneğin en büyük takipçilerinden biri olan Muhammed eş-Şehristânî (ö. 548/1153) ile aynı doğrultuda sürdürülmüş, mümtaz kelâmcılardan biri olan Fahreddîn er-Râzî (ö. 606/1209) ile birlikte doruk noktasına ulaştırılmış, Eşarî kelâmının diğer serefraz mütefekkirleri Seyfuddîn el-Âmidî (ö. 631/1233), Nasîruddîn et-Tûsî (ö. 672/1273) ve Şemsuddîn el-İsfehânî (ö. VII 746/1345) ile devam ettirilmiş, araştırmacı, tahkikçi yapısı ile tanınan ve bu yönü ile sekiz ila onuncu yüzyıl zarfında kelâm geleneğinin en önemli temsilcileri olarak bilinen Sa’duddîn et-Taftâzânî (ö. 793/1390), Seyyid Şerî el-Cürcânî (ö. 816/1413) ve Celâluddîn ed-Devvânî (ö. 918/1512) ile de tamamlanmıştır. Bu son üç İslâm bilgini, Gazâlî’den sonra kendi dönemlerine kadar gelen yenilikçi ve yorumlayıcı geleneğin derleme, inceleme, yorumlama ve tamamlama yönünü temsil etmişler ve hicrî sekizinci yüzyıldan sonra kelâmî-felsefî konularının işlendiği ve tetkik edildiği paralel alanda söz sahibi kişiler haline gelmişlerdir. Sözü edilen düşünürler geliştirdikleri biçem ve yöntem kapsamında, kendilerini izleyen araştırmacıların mesnedi ve başvuru kaynağı olmuşlardır. Kelâm ilmi alanında birer otorite olan bu alimlerden özellikle Seyyid Şerîf Cürcânî’nin İslâm düşünce tarihinin seyri içerisindeki yerinin, bir mütefekkir olarak konumunun, öneminin ve bilgi düzeyinin kapsamlı, tarafsız ve objektif olarak belirlenip tespit edilmesi, bu çerçevede, ona mahsus düşünsel alt yapının temellerinin sağlam bir biçimde ele alınması, varsa getirdiği yeni perspektif ve yorum yönteminin ortaya konması gerekmektedir. Bu da, öyle görünüyor ki, gerek bulunduğu bilimsel-kültürel atmosferin, gerekse bu kültürel-bilimsel doku ve yapının temelini teşkil eden geleneksel kelâm ile bağlı olduğu Eşarîlik ekolünün tutarlı bir şekilde ortaya konması ile mümkün olur. Ancak böyle bir gayretin, bir tek araştırmanın kapsamını aştığı da ortadadır. Zira döneminin aklî ve naklî bilim dallarının hemen hemen tamamında fikir üretip eser vermiş olan bu çok yönlü düşünürün tek bir araştırmacı tarafından bir Doktora çalışması çerçevesinde, bütün yönleriyle incelenmesi de son derece güçtür. Bundan ötürü bu çalışmada, Seyyid Şerîf Cürcânî’nin, yalnızca “Allah ve Âlem” ile ilgili fikir ve düşüncelerini, kelâm ve diğer eserlerinde ortaya koymuş olduğu temel fikirler ve bilimsel sistem çerçevesinde ele alıp incelemeye çalışacağız. Seyyid Şerîf Cürcânî’de Tanrı-Âlem Tasavvuru adlı tezimiz, giriş ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Tezin giriş bölümünde, başlı başına Tanrı ve âlem tasavvurunu konu edinen veya dolaylı olarak konuyla alakalı bilgi içeren kaynaklar, ulaşabildiğimiz kadarıyla tanıtılacaktır. Tezin birinci bölümünde Seyyid Şerîf Cürcânî’nin hayâtına dair bilgiler, doğduğu coğrafi bölgenin tarihçesi, yetişmesinde önemli rolü ve katkısı bulunan bilimsel-kültürel faktörler, ilmî seyahatleri, hocalarının hayâtlarının kısa tanıtımı, geliştirdiği ve belirlediği yolu takip ederek fikirlerini benimseyen talebelerinin kimler oldukları kısaca belirtilmeye çalışılacaktır. Ayrıca çeşitli bilim dallarında telif etmiş olduğu çalışmalar ve bir mütefekkir olarak kişiliği gibi bazı konularda sağlayabildiğimiz ve elde edebildiğimiz tarihsel veri, bulgu ve bilgiler kronolojik olarak verilmeye çalışılacaktır. Bilgi ve verilerin toplanmasında hem Arapça, hem Farsça, hem de Türkçe kaynaklar dikkate alınacak, bu bilgi ve bulguların ışığı altında genel bir doğru sonuçlara ulaşılmaya gayret edilecektir.1 1 Cürcânî’nin hayâtı ve eserleri ile ilgili bilgiler, ayrıntılı olarak Sadreddin Gümüş’ün Seyyid Şerîf Cürcânî’nin Arap Dilindeki Yeri adlı doktora tezinde ele alınmaktadır. Sadreddin Gümüş’ün, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak hazırladığı bu tez, bu konuda bilimsel nitelikli ilk çalışma olup, Cürcânî’nin hayâtı ve eserlerinin etraflı ve tafsilatlı bir şekilde ele alındığı tek biyografi çalışmasıdır. Bunun dışında bir de aynı müellife ait Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’de Cürcânî ve Hâşiye ale’l-Keşşâf’ı başlıklı monografi nitelikli bir akademik araştırması bulunmaktadır (Yıl: 1987-88, sayı: 5-6, s. 177-190). Zikrettiğimiz bu iki çalışmadan ayrı VIII Birinci bölümde, bunların haricinde Cürcânî’nin telif ettiği hicrî dokuzuncu yüzyılın en değerli ve bibaha kelâm kitaplarından biri olan Şerhu'l-Mevâkıf adlı eserin genel tanıtımı yapılacaktır. Amacımız, telif edildiği günden buyana İslâm coğrafyasının çeşitli medreselerinde Taftâzânî’nin Şerhu’l-Makâsıd adlı hacimli kelâm kitabı ile paralel olarak her zaman okutulan ve kelâm ilminin bazal problematiğini sistemli ve yöntemli olarak başarılı bir şekilde veren bu eserin klasik kelâm kitapları arasındaki yeri ve konumunu tespit edip anlamaya çalışmak olacaktır. Bununla beraber, her şeyden önce, tezimizde Cürcânî’nin hayâtı ve eserlerini tekrar ele almamızın bir diğer gerekçesi de, Türkiye’de kelâm alanında doktora çalışması yapan Türkmen olmamız hasebiyle, Seyyid Şerîf Cürcânî gibi İslâm coğrafyasının çeşitli bölgelerinde büyük bir şöhrete sahip bulunan, bu çok yönlü alimin hayâtı hakkındaki bulgu ve bilgilerin özellikle din alanında yeni gelişme gösteren Türkmen halkına tanıtımını yapmak ve böylece bu doğrultuda yapılacak çalışmalara önayak olarak bir katkı sağlamaktır. Yine, klasik dönemin bilimsel birikimine katkı sağlayarak İslâm’ın fikrî düzleminde unutulmaz bir konum elde etmiş olan düşünürün mirasını paylaşmayı da hedeflemekteyiz. Yoksa malumun yeniden ilamını yapmak gibi bir heves ve amacımız yoktur. İkinci bölümde ise Seyyid Şerîf Cürcânî’nin alem ve onu meydana getiren cisim, araz, cevher gibi konular ile bunlarla birebir ilişiği ve ilgisi bulunan zaman ve mekan kavramları genel bilgiler kapsamında özet bir şekilde değerlendirilmeye çalışılacaktır. Amacımız, söz konusu bilgilerin Cürcânî’nin düşünce platformunda nasıl ve ne tarz incelenip ele alındığını tahlîl ve telif etmek, bu bağlamda ona has kelâmî çözümlemeci söylemi tutarlı ve sistematik olarak tespit edip tasvirini yapmaya çalışmak ve Allah’ın zatî ve subûtî sıfatlarının daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla ipucu niteliği taşıyan bilgiler vermeye gayret etmektir.2 Sonuncu bölümü oluşturan Cürcânî’nin “Allah tasavvuru” başlığı altında, Allah’ın zatî, nefsî ve subutî sıfatları ile alakalı görüş ve fikirleri ele alınacak, sıfatların Allah’a isnat edilmesi hususunda kendisine has yöntem ve sistem tutarlı bir tarzda belirlenmeye ve tasvir edilmeye çalışılacaktır. olarak bir de İsmail Yürük’e ait, Cürcânî’nin sem’iyyât bölümünün sonuna ek olarak koymuş olduğu on beş sayfalık mezheplerin taksimi ile alakalı kısmın Seyyid Şerîf Cürcânî'ye Göre İslâm Mezheplerinin Sınıflandırılması adı altında bir tecümesi bulunmaktadır. Bkz., Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Yıl: 2001, cilt: 1, sayı: 1, s. 227-277). Cürcânî üzerinde yapılmakta olan akademik seviyede bir araştırma da, Ömer Türker’in Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsün’e bağlı olarak sürdürdüğü Seyyid Şerfi Cürcânî’nin Tevil Anlayışı adlı doktora tez çalışmasıdır. Arap dünyasında Abdussettâr Huseyin Zemût, el-Vesata beyne’l-belâğıyyîn ve Muhammed b. Alî el-Cürcânî adı altında bir çalışma yapmıştır. (Mektebetu’l-Kulliyyâti’l-Ezher, Kahire 1984). Refîk el-Acem ise, Mevsûatu mustalahâtı İbn Haldûn ve’ş-Şerîf el-Cürcânî adıyla bir ansiklopedik sözlük hazırlamıştır (Mektebetu Lubnan, Beyrut 2004). Bunların haricinde şu anda elde edilen bilgilere göre Cürcânî üzerinde yapılan akademik bir araştırmaya rastlanılmamıştır. 2 Cürcânî söz konusu konularla ilgili temel fikirlerini gerek kelâmî-felsefî içerikli Şerhu'l-Mevâkıf, Risâle fî beyâni merâtibi’l-mevcûdât fi’l-mevcûdiyye, Hâşiye alâ Şerhit’t-Tecrîd ve Hâşiye alâ Şerhi Metâlii’l-enzâr gibi eserlerinde, gerekse salt felsefî konuların işlendiği Şerhu Hikmeti’l-ayn, mantık bahislerinin ağırlıklı olduğu Şerh alâ Kısmeyi't-tasavvurât ve't-tasdîkât, Hâşiye alâ Metâlii'l-envâr ve Hâşiye alâ Şerhi'ş-Şemsiyye, ayrıca tanımlar çalışması Ta’rîfât’tında, belagat eseri Hâşiye ala’l- mutavvel, Hâşiye ala’l-misbâh’da, hadîs ilmi ile ilgili olan ed-Dîbâcu’l-muhzeb, Risale fî mustalahi’l- hadîs, el-Muhtasar fî usûli’l-hadîs eserlerinde serdetmiş ve enine boyuna tartışarak yeni bir bakış açısı getirmeye çalışmıştır. IX Tezimizi oluşturan ikinci ve üçüncü bölümlerde Cürcânî’nin kendi eserlerinin yanı sıra, başta Ebu’l-Hasan el-Eşarî’nin (ö. 324/935) eserleri olmak üzere, Eşarî geleneğin önde gelen simaları ve mütekaddimîn kelâmının temsilcilerinden Ebû Bekir el- Bâkıllanî’nin (ö. 403/1013) eserlerine, Abdulkâhir el-Bağdâdî’nin (ö. 429/1037) Usûlu’d-dîn, Muhammed eş-Şehristânî’nin (ö. 548/1153) Nihâyetu’l-ikdâm, Ebû Hâmid el-Gazâlî’nin (ö. 505/1111) el-İktisâd, Fahruddîn er-Râzi’nin (ö. 606/1209) Erbaîn ve Muhassal, Seyfuddîn el-Âmidî’nin (ö. 631/1233) Gâyetu’l-merâm, Sa’duddîn et- Taftâzânî’nin (ö. 793/1390) Şerhu’l-Akâid ve Şerhu’l-Makâsıd adlı eserlerine de başvurulacak ve onlardan mümkün olduğu kadar istifade edilmeye çalışılacaktır. Eşarî geleneğe ait kaynakların yanında, Mâtürîdî kelâmcıları tarafından telif edilen bazı eserlere de başvurulacaktır. Özellikle Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin (ö. 333/944) Kitâbu’t-tevhîd’i, Ebû Yusr Muhammed el-Pezdevî’nin (ö. 493/1100) Usûlu’d-dîn’i, Ebu’l-Muîn en-Nesefî’nin (ö. 508/1114) Tabsıratu’l-edille’si, Nûruddîn Ahmed b. Mahmud b. Ebî Bekr Sâbûnî (ö. 580/1118) el-Bidâye fî ilmi’l-kelâm’ı müracaat edeceğimiz temel kaynakları oluşturmaktadır. Burada belirtmek gerekir ki, bu çalışmanın gün yüzüne çıkmasına vesile olan ve doktora döneminin başından sonuna kadar danışmanlık yaparak her türlü katkıyı sağlayıp rehberlik eden değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz’a, doktora yapmak üzere Türkiye’ye gelmemizi teşvik ederek baştan berî bize maddî ve manevî katkıyı sağlayan saygıdeğer hocamız Prof. Dr. Yaşar Aydınlı’ya, yüksek lisans döneminde danışmanlık yapan Yrd. Doç. Dr. Tevfik Yücedoğru hocam ile Arapça metin okumalarda büyük katkıları bulunan Doç. Dr. Cağfer Karadaş hocama minnet borçluyuz. Gene belirtmek gerekir ki tezin tekrar okunmasında çok büyük katkılarından dolayı ismini andığım hocalarıma; bunların dışında akademik araştırma sürecinde yardımları dokunan bütün arkadaşlarımıza ve Bursa İlahiyata geldiğimiz günden berî bizimle ilgilenenen ve yardımları dokunan bütün dostlara en içten şükranlarımı arz ederim. Ayrıca burada, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimimizi üstlenerek baştan berî finanse eden Türkiye Diyanet Vakfı’na ve U.Ü. İlahiyat Fakültesi yönetimine ile öğretim elemanlarına ve Türmenistan Magtımgulı Devlet Üniversitesi yetkililerine son derece minnettarız. Özellikle belirtilmesi gereken diğer bir husus, Türkmenistan’da Magtımgulı Devlet Üniversitesi bünyesinde İlahiyat Fakültesini açan ve din alanında ilk eğitim kurumu açarak önemli bir inisiyatif ortaya koyan Büyük Saparmırat Türkmenbeşı’na sonsuz teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Zira Büyük Saparmırat Türkmenbaşı yetmiş sene komunizm esareti altında yaşamış olan Türkmen ulusuna bağımsızlığını tekrar kazandırdı ve 1994 yılında Türkmen tarihinde ilk İlahiyat fakültesini açarak din eğitimine başlanmasına öncülük etti. Biz de bu imkandan yararlanarak onun sayesinde İlahiyat eğitimi aldık ve bundan dolayı burada sonsuz minnettar olduğumuzu ifade etmeliyiz. Övezmuhammet ABDULLAYEV BURSA 2005 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ......................................................................................................................... II İÇİNDEKİLER .........................................................................................................VI KISALTMALAR .......................................................................................................IX GİRİŞ ............................................................................................................................ 1 A. Genel Bir Değerlendirme ............................................................................ 1 B. Allah ve Âlem Tasavvuruna Dair Klasik Döneme Ait Kaynaklar ................................................................... 3 C. Tanrı-Âlem Tasavvuruna Dair Yapılan Modern Çalışmalar ........................................................................ 8 1. Türkçe Eserler ............................................................................................... 8 2. Arapça Eserler ............................................................................................. 11 BİRİNCİ BÖLÜM SEYYİD ŞERÎF CÜRCÂNÎ’NİN HAYÂTI VE ESERLERİ I-HAYÂTI .................................................................................................................. 14 A. İsmi, Doğumu, Ailesi ve Ölümü .............................................................. 14 1. İsmi ve Doğumu ......................................................................................... 14 2. Ailesi ................................................................................................................ 18 3. Ölümü ............................................................................................................. 18 B. Tahsili, Hocaları ve Öğrencileri ............................................................... 19 1. Tahsili ............................................................................................................. 19 2. Hocaları ......................................................................................................... 25 3. Öğrencileri .................................................................................................... 27 C. Cürcânî’nin Bilimsel Kişiliği ....................................................................... 27 D. Cürcânî’nin Eserleri ..................................................................................... 33 E. Cürcânî’nin Kelâm İlmine Dair Eserleri ................................................ 36 F. Felsefe İle İlgili Eserleri .............................................................................. 49 G. Mantık İlmi İle İlgili Eserleri ..................................................................... 51 H. Cedel ve Münazara İlmine Dair Risaleleri ........................................... 54 İ. Belagat ve Arap Dili Grameri .................................................................... 55 J. Fıkıh ve Fıkıh Usulüne Dair Eserleri ....................................................... 58 VII K. Tefsir Sahasında Telif Ettiği Eserleri ....................................................... 59 L. Hadîs Sahasına Dair Telifleri .................................................................... 61 M. Tasavvuf İlmine Dair Eserleri ................................................................... 62 N. Muvâdaa İlmine Dair Risaleleri ............................................................... 63 O. Astronomi İlmi İle İlgili Eserleri ............................................................. 63 P. Hendese İlmine Dair Yazdığı Kitapları .................................................. 64 İKİNCİ BÖLÜM SEYYİD ŞERÎF CÜRCÂNÎ’DE ÂLEM TASAVVURU I-ÂLEM ....................................................................................................................... 66 A. Genel Bir Bakış ............................................................................................... 66 B. Âlemin Tanımı ................................................................................................. 67 1. Sözlük ve Terim Anlamı ........................................................................... 67 2. Âlemin Hudûsu ............................................................................................ 69 II-ÂLEMİN UNSURLARI ................................................................................... 74 A. Cisim ................................................................................................................... 74 B. Cevher ................................................................................................................ 77 C. Araz ..................................................................................................................... 79 D. Zaman ve Mekan ........................................................................................... 87 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SEYYİD ŞERÎF CÜRCÂNÎ’DE TANRI TASAVVURU I-ALLAH’I İSPAT YÖNTEMLERİ ................................................................... 92 A. Tanrı Tasavvuruna Genel Bir Bakış ....................................................... 92 B. Hudûs ve İmkân Delilleri ........................................................................... 95 II-ALLAH’IN SIFATLARI ................................................................................ 106 A. Vücûd .............................................................................................................. 106 B. Selbî Sıfatlar (Tenzîhât) ........................................................................... 107 1. Kıdem ........................................................................................................... 108 2. Bekâ .............................................................................................................. 111 3. Muhâlefetun li’l-Havâdis ........................................................................ 114 C. Ru’yetullâh (Allâh’ın Görülmesi Meselesi) .......................................... 129 D. Kıyâm Binefsihî ............................................................................................. 137 E. Vahdâniyet (Allah’ın Birliği Meselesi) ................................................... 143 III-ALLAH’IN SUBÛTÎ SIFATLARI ........................................................... 149 VIII A. Genel Bir Bakış ............................................................................................ 149 B. Hayât ............................................................................................................... 151 C. İlim .................................................................................................................. 154 D. İrâde ............................................................................................................... 158 E. Kudret ............................................................................................................ 162 F. Sem’ ve Basar ............................................................................................ 166 G. Kelâm ............................................................................................................. 168 IV-FİİLÎ SIFATLAR ........................................................................................... 173 A. Tekvîn ............................................................................................................ 173 V-HABERÎ SIFATLAR ....................................................................................... 180 A. Genel Bir Bakış ............................................................................................ 180 B. İstivâ ............................................................................................................... 183 C. Vech ................................................................................................................. 191 D. Yed ................................................................................................................... 193 E. Ayn ................................................................................................................... 195 F. Cenb ................................................................................................................. 197 G. İsba’ ................................................................................................................ 198 H. Keff .................................................................................................................. 199 SONUÇ ...................................................................................................................... 202 BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................ 205 KISALTMALAR a.g.e. Adı geçen eser Bkz. Bakınız Çev. Çeviren d. Doğumu DİA. Diyanet İslâm Ansiklopedisi DİBY Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Eİ Encyclopedia of İslâm GAL Geschichte der Arabischen Litterature h. Hicrî h.ş. Hicrî Şemsî İSAM İslâm Araştırmaları Merkezi İSAVY İslâm Araştırmaları Vakfı Yayınları m. Miladî no. Numara Nşr. Neşreden ö. Ölümü s. Sayfa Suppl. Supplemendband TDVY Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Thk. Tahkik Eden t.s. Tarihsiz y.s. Yersiz GİRİŞ A. Genel Bir Değerlendirme Kelâm ilminin, hicrî ikinci, miladî sekizinci yüzyılın birinci çeyreğinden itibaren belirmeye ve kendinî göstermeye başladığı yönündeki genel kanaat kabul edilirse, bu tarihten zamanımıza gelinceye dek, çeşitli ilmî, tarihî, kültürel ve sosyolojik aşamalardan geçmiş on iki asırlık bir ilim sahası karşımıza çıkmaktadır. Bu süreç içerisinde Kelâm ilmi, İslâm düşüncesinin tarihi seyri içerisinde belirli bir konuma sahip olan ve inanç konusunda beliren sorunsallara kalıcı çözüm üreterek fikrî düzlemde normlar ve kurallar geliştiren; kalıcı ve sağlam doktrinler üreten bilimsel bir disiplin halini almıştır. Bunlar gerçekleştirilirken hem vahyin getirdiği ilahî hükümler hem de aklın verileri nazarı dikkate alınmıştır. Kelâm ilmi, başlangıçta, aklı ön plana çıkartarak onu esas alan Mu’tezilî entelektüel çevrede belirli bir süreçten geçerek İslâm düşünce tarihinde hak ettiği yeri almaya başlamış, bu sürecin sonunda dinamik ve gelişime açık bir disiplin formu kazanmıştır. Sözünü ettiğimiz bilimsel ve entelektüel sahanın ilk temsilciliğini ise Mu’tezile kelâmının kurucusu olarak bilinen Vâsıl b. Atâ (ö 131/748) ve Amr b. Ubeyd (ö. 143/760) üstlenmiştir. Hicrî ikinci yüzyılın başına tekabül eden bu dönem, kelâmın oluşum ve gelişim evresini temsil eder. Kelâm ilminin doğuşunu hazırlayan pek çok etmen vardır. Fakat, onların arasında en fazla öne çıkanlarından biri, hiç kuşkusuz, beliren itikadî ve sosyo-psikolojik problemlere makul ve kalıcı çözüm bulma arayışı içerisinde gerçekleştirilen aklî çaba ve didinmedir. Sosyal hayâtta beliren bu türden sorunlara yönelik ilk çözüm arayışları, Mu’tezilî kelâm okulunda yetişen ve araştırmacı ruha yeterince sahip olan entelektüel nesil tarafından gerçekleştirilmiştir. Aklın ilkelerine daha fazla değer vererek İslâm coğrafyasının çeşitli bölgelerinde giderek hakim konuma gelen Mu’tezile ile birlikte, İslâmî tefekkür platformunda fevkalade değerli ve begayet önemli bilgileri ihtiva eden 2 kelâmî literatür birikmeye başlamıştır. Ancak, Mu’tezile kelâmını temsil eden ilk kelâm alimlerinin herhangi bir eser meydana getirip getirmediği ve getirdiyse günümüze kadar ulaşıp ulaşmadığı sarih ve kesin olarak bilinmemektedir. Mu’tezile kelâmına dair kelâm kitapları daha çok hicrî üçüncü asrın başlarında yaşamış olan mütekellimler tarafından kaleme alınmıştır. Mu’tezilî çevrelerde belli bir süre yoğun olarak elden ele dolaşan bu eserler, hicrî beşinci asırdan sonra taraftarlarının gitgide azalması sonucunda isitinsah edilmediğinden zaman aşımıyla tedavülden kalkmış veya Mu’tezile karşıtlarınca bilinçli olarak gerek eserlerine gerekse düşüncelerine yönelik teveccüh ve yönelim azaltılmıştır. Öte yandan, Mu’tezilî alimlerinin telif ettikleri eserlerin çok azı zamanımıza kadar ulaşabilmiştir. Özellikle Amr b. Bahr el-Câhiz (ö. 255/869), Kâdı Abdulcebbâr (ö. 415/1025), Mahmûd ez-Zemahşerî (ö. 538/1144) ve Ebu’l-Huseyin el-Basrî (ö. 436/1044) gibi kelâm alimlerinin kelâm kitapları günümüze gelmekle birlikte, çok azında Allah’ın sıfatları ve alem konuları irdelenmektedir. Nassı anlamada aklın değeri ve rolüne güçlü bir vurgu yaparak onu merkeze yerleştiren Mu’tezilî teze karşı, aklın ilkelrinin nassın prensipleri çerçevesinde kullanılması gerektiği antitezi ile, hicrî dördüncü asrın başlarında, Sünnîliğin savunucusu olarak Ebu’l-Hasan el-Eşarî bir tür meydan okuma eylemiyle öne çıkmıştır. Eşarî kelâmının fikrî bir çaba olarak ortaya çıkmasını sağlayan çeşitli sayıda amil olmakla birlikte, bunlardan belki de en belirgini itikadî ve kelâmî düşünsel planda tatmin edici ve orta yolu belirleyici bilgiye sahip olma talebinin baş göstermesidir. Eşarî ile başlayan söz konusu gayretin sonucunda Sünnî gelenek içerisinde çok sayıda nitelikli, dilpezir kelâm eseri meydana getirilmiş, Selef ile Mu’tezile arasında ifrât ve tefrîtten uzak mutedil ve orta bir yol takip edilerek tutarlı bir yöntem izlenilmeye çalışılmıştır. Sünnî kelâm geleneği içerisinde değerlendirilen Eşarî kelâm ekolü, özellikle Bağdat, Basra, Rey gibi İslâm coğrafyasının çeşitli yerlerinde gelişme göstermiş ve zaman aşımıyla diğer bölgelere yayılma göstermiştir. Nitekim Eşarî’den sonra Ebû Bekr el-Bâkıllanî (ö. 403/1013), İbn Fûrek (ö. 406/1015), İmamu’l- Harameyn el-Cüveynî (ö. 478/1085), Ebû Hâmid el-Gazâlî (ö. 505/1111) bu geleneğin en büyük temsilcileri olmuşlardır. Eşarî’den Gazâlî’ye kadar geçen dönem içerisinde çok değerli kelâm kitapları telif edilmiş ve onların büyük bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Gazalî ile birlikte başlayan müteahhirîn dönemi Sünnî kelâm çizgisi ile 3 Râzî’nin döneminde zirveye ulaşan kelâm-felsefe geleneği içerisinde çok değerli ve nitelikli kelâm eseri meydana getirilmiştir. Özellikle Râzî ile zirveye ulaşan kelâmî- felsefî nazarî çaba ve araştırma ruhu, Nasîruddîn et-Tûsî (ö. 672/1274), Seyfuddîn el- Âmidî (ö. 631/1233), Adudiddîn el-Îcî (756/1355), Kutbuddîn er-Râzî (ö. 766/1364), Sa’duddîn et-Taftâzânî (792/1390), Seyyid Şerîf el-Cürcânî (ö. 816/1413), Molla Fenârî (ö. 834/1431) ve Celâluddîn ed-Devvânî (ö. 918/1512) gibi düşünürlerce ileri seviyede temsil edilmiş ve bu teorik düşünce üreticileri tarafından mezcedilmiş kelâm-felsefe anlayışı doğrultusu ve bağlamında, genel manada Sünnî anlayışını da muhafaza ederek devam ettirildiği kapsamlı ve o kadar da kıymetli çalışmalar meydana getirilmiştir. Eşarî kelâmına paralel olarak, Mâverâunnehir bölgesinde Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (ö. 333/944), Ebu’l-Yusr el-Pezdevî (ö. 493/1100), Ebu’l-Muîn en-Nesefî (ö. 508/1115), Necmuddîn en-Nesefî (ö. 537/1142) ve Nûruddîn es-Sâbûnî (ö. 580/1184) gibi alimler, İslâm aleminin Orta Asya’daki kelâm geleneğinin temsilciliğinin manevî mesuliyetini ve vazifesini yüklenerek, bu kıymetli iş ve misyonu büyük bir çaba ve gayretle sürdürmüşlerdir. Manevî sorumluluğun gereğini büyük bir başarı ve beceri ile sürdüren Mâtürîdî kelâm alimleri, Eşarî kelâm geleneğinde olduğu gibi çok sayıda değerli kitaplar kaleme almışlar ve onların büyük bir bölümü zamanımıza kadar kıymetinden hiçbir şey eksiltmeden varlığını koruya gelmiştir. B. Allah ve Âlem Tasavvuruna Dair Klasik Döneme Ait Kaynaklar Ilahî sıfatlar ile alemi meydana getiren unsurların ele alındığı klasik döneme ait monografik nitelikli müstakil bir çalışma olmamakla birlikte, genel olarak kelâmî ve felsefî konuların işlendiği kitaplarda söz konusu bahislere yer verilmiş ve ayrıntılı olarak çeşitli açılardan incelenip irdelenmiştir. Ancak modern dönemde, ilahî sıfatlar ile alemi meydana getiren temel unsurların müstakil olarak ele alınıp irdelendiği bazı monografik nitelikli araştırma çalışmaları bulunmaktadır. Özellikle Şaban Ali Düzgün’ün Nesefî ve İslâm Filozoflarına Göre Allah-Âlem İlişkisi, Halife Keskin’in İslâm Düşüncesinde Allah-Âlem İlişkisi, Yaşar Aydınlı’nın Fârâbî’de Tanrı İnsan İlişkisi ve Cağfer Karadaş’ın Bâkıllânî’ye Göre Allah ve Âlem Tasavvuru adı altında akademik düzeydeki yapılan araştırma yazıları, ilahî sıfatlar ile Allah’ın eseri olan alem 4 ve onu meydana getiren temel unsurların işlevi türünden konuların kapsamlı olarak tartışılıp irdelendiği inceleme çalışmalarıdır. Aşağıda isimlerini vereceğimiz eserler genelde kelâm ve akâide dair olmakla birlikte, yoğun olarak, Allah’ın sıfatları ve alemin unsurlarını işleyen bölümlerden teşekkül etmektedir. Allah’ın sıfatları ve alemi meydana getiren temel unsurlardan bahseden bazı kitapları yazarları ile birlikte alfabetik olarak şu şekilde sıralamak mümkündür: 1. Abdullatîf Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm fi akâidi ehli’l-İslâm ve tekmile, İstanbul 1330/1911. (İbrahim Özdemir-Fikret Karaman Kelâmî Perspektiften İslâm İnanç Esasları adı ile çevirmiştir, TDV., Elâzığ Şubesi Yayınları, Elazığ 2000) 2. Ahmed Ziyâuddîn Nakşibendi Gümüşhânevî, Câmiu'l-mutûn fi hakkı envâi's- sıfâti'l-ilâhiyye ve'l-akâidi’l-Maturîdiyye ve’l-elfâzi’l-fikri ve tashîhi’l-amali’l-acîbe, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1273/1856 3. Ali b. Sultan el-Herevî Aliyyu’1-Kârî, Minahu’r-ravzi’l-ezher li şerhi’1-fıkhi’l- ekber, Mısır 1323/1905 (Yunus Vehbi Yavuz Fıkh-ı Ekber Aliyyu’l-Kârî Şerhi adı altında tercüme etmiştir, Çağrı Yayınları, İstanbul 1979); Davu’l-maâlî li bedi’l-emâlî, İstanbul 1302/1884 4. Beyâzîzâde Akmed Efendi, el-Usûlu’1-munîfe li’1-imâm Ebî Hanîfe (trc., İlyas Çelebi İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin İtikadî Görüşleri adı ile çevirmiştir, İFAV Yayınları, İstanbul 1996); İşârâtu’l-merâm min ibârâti’1-imâm, Kahire 1368/1949 5. Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Abdulhalîm İbn Teymiyye, Minhâcu’s-sunneti’n- nebeviyye, Dâru’l-Kutuni’l-İlmiyye, Beyrut (t.s.) 6. Ebu’l-Berekât en-Nesefî, el-Umde fi’l-akâid (İslâm İnancının Ana Umdeleri adı ile Temel Yeşilyurt tarafından tercüme edilmiştir, Kubbealtı Yayıncılık, Malatya 2000) 7. Ebu'l-Fazl Adududdîn Abdurrahman b. Ahmed b. Abdulgaffâr el-Îcî, el-Mevâkıf fî ilmi’l-kelâm (Cürcânî’nin şerhi ile birlikte basılmıştır), Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1321/1903; el-Akâ’idu’1-adudiyye, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1317/1899 8. Ebu’l-Feth Muhammed b. Abdulkerîm eş-Şehristânî, Nihâyetü’l-ikdâm fî ‘ilmi’l-kelâm (nşr., Alfred Guillaume), Oxford University, Londra 1353/1934 9. Ebu’l-Hasan el-Eşarî, el-Luma‘ fi’r-redd alâ ehli’z-zeyği ve’1-bida‘ (nşr., Richard J. McCarthy S. J.), Beyrut 1371/1952; Risâle fî istihsâni’1-havd fî ilmi’l-kelâm (Talât Koçyiğit tarafından tercüme edilmiştir, A. Ü. İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, VIII, 5 165-174, Ankara 1961); el-İbâne ‘an usûli’d-diyâne, Medine 1395/1975; Makâlâtu’l- İslâmîyyîn ve’htilâfu’l-musallîn (nşr., Helmut Ritter), İstanbul 1349/1930 10. Ebu’l-Hasan Seyfuddîn Ali b. Muhammed b. Sâlim el-Âmidî, Ebkâru’1-efkâr, (thk., Ahmed Muhammed Mehdi, Dâru’l-Kutub ve’l-Vesâiku’l-Kavmiyye, Kahire 2002); ayrıca Beyrut 2004; Gâyetu’l-merâm fî ‘ilmi’l-kelâm, (nşr., Ahmed Ferîn el- Mezîdî), Dâru’l-Kutubu’l-İlmiyye, Beyrut 1424/2004 11. Ebu Abdillah Celâleddîn Muhammed b. Esad b. Muhammed ed-Devvânî, Şerhu’l-akâidi’l-Adudiyye, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1317/1899; Risâletu İsbâti’l-Vâcib (İsbât-ı vâcibe dair iki risale), İstanbul (t.s.); ez-Zevrâ’ ve’1-havrâ’ (trc., Şeyhülislâm Musa Kâzım), İstanbul 1335/1936 12. Ebu’l-Meâlî İmamu’l-Harameyn Abdulmelik el-Cüveynî, Kitâbü’l-irşâd (nşr., M. Yûsuf Mûsâ-Ali Abdulmunim Abdulhamîd, Mısır 1369/1950; eş-Şâmil fî usûli’d-dîn (nşr., Alî Sâmî en-Neşşâr), Dâru’l-Maârif, İskenderiye 1388/1969; el-Akîdetu’n- nizâmiyye (nşr., M. Zâhid el-Kevserî), Kahire 1948/1366 13. Ebu’1-Muîn en-Nesefî, Tebsıratu’l-edille (thk., Claude Selame), Institut Français de Damas, Dımaşk 1352/1993; (ayrıca Hüseyin Atay ve Şaban Ali Düzgün tarafında ikinci kez yayımlanmıştır), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1424/2003; Bahru’l-kelâm (Cemil Akpınar İslâm İnançları adıyla tercüme etmiştir), Meşriku’l-İrfân Matbaası, Konya 1329/1911; (ayrıca Rabıta Yayınevi, Konya’da (t.s.) İsmail Hakkı Uca – Mustafa Akdedeoğulları tarafından çevrilmiştir), Can Kitabevi, Konya (t.s.); et-Temhîd fî usûli’d-dîn; (nşr. Abdulhayy Kâbîl), Kahire 1408/1987 14. Ebu'l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Ahmed el-Kurtubî İbn Rüşd (ö. 520/1126), Telhisu's-semâî ve'l-âlem (thk., Cemaleddin Alevi), Kulliyyetu'l-Âdab Ve'l- Ulûm, Fas 1405/1984 15. Ebu’l-Yusr Sadru’l-İslâm Muhammed b. Muhammed el-Pezdevî, Usûlu’d-dîn (nşr., Hans Peter Linss), Dâru İhyâi’l-Kutubi’l-Arabiyye, Kahire, 1303/1963; (Şerafettin Gölcük Ehl-i Sünnet Akâidi adıyla Türkçe’ye çevirmiştir), Kayıhan Yayınevi, İstanbul 1980 16. Ebû Abdillah Fahruddîn Muhammed b. Ömer Fahruddîn er-Râzî, Muhassalu efkâri’l-mutekaddimîn ve’1-muteahhirîn, Mektebetu’l-Kulliyyâti’l-Ezheriyye, Kahire 1323/1905; (Huseyin Atay Kelâma Giriş adıyla tercüme etmiştir), A. Ü. İlâhiyat 6 Fakültesi Yayınları, Ankara 1978; el-Erba‘în fî usûli’d-dîn (thk., Ahmet Hicâzî Sakkâ), Mektebetu'l-Kulliyyâti'l-Ezher, Kahire 1402/1982; el-Mebâhisu’1-meşrikıyye fî ‘ilmi’l- ilâhiyyât ve’t-tabîiyyât (thk., Muhammed el-Muktası Bağdadi), Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1411/1990; Meâlimu usûli’d-dîn, Dâru’l-Fikri’l-Lubnânî, Beyrut 1413/1992 (Nadim Macit tarafından İslâm İnancının Ana Konuları adı altında tercüme etmiştir), İhtar Yayıncılık, Erzurum 1996; el-Metâlibu’l-âliyye mine’l-ilmi’l-ilâhî (nşr., Ahmed Hicâzî Sakkâ), Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1407/1987; İtikâdâtu firaki’l-Muslimîn ve’1-muşrikîn, Mektebetu'l-Kulliyyati'l-Ezher, Kahire 1398/1978; Şerhu esmâ’illâhi’l- husnâ, Daru'l-Kitâbi'l-Arabî, 1984/1404; ayrıca Kahire 1396/1976; Esâsu't-takdîs fî ilmi'l-kelâm, Mustafa el-Babî el-Halebî, Kahire 1354/1935 (Birlikte Ebu’l-Berekat Nûruddîn Abdurrahman b. Ahmed b. Muhammed Camî, ed-Durretu'l-fâhire fî tahkîki mezhebi's-sûfiyye ve'l-mutekellimîne ve’l-hukemâ fî vucudillahi tealâ ve sıfatuhu ve nuzumi’l-alem ) 17. Ebû Abdillah Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman Zehebî, el-Erbaîn fî sıfâtı rabbi'l-âlemîn (thk., Abdulkadir b. Muhammed es-Sufi), Mektebetu'l-Ulûm Ve'l- Hikem, Medine 1414/1993 18. Ebû Bekr Muhammed b. et-Tayyib el-Bâkıllânî, Kitâbu’t-temhîd (nşr., Richard J. McCarthy S. J.) Beyrut 1377/1957; Ayrıca (nşr., Imâduddîn Ahmed Haydar), Beyrut 1407/1987; el-İnsâf (nşr., Muhammed Zâhid el-Kevserî), Mısır 1382/1928 19. Ebû Bekr Ahmed b. el-Huseyin b. Ali Beyhakî, el-İ‘tikâd alâ mezhebi’s-selef ehli’s-sunne ve’l-cemâ‘a, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1405/1984 20. Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed b. Selâmet el-Ezdî Tahâvî, el-‘Akîdetu’t- tahâviyye (nşr., Muhammed Nâsıruddîn el-Albânî), (Ömer b. İshâk el-Hindî şerhi ile birlikte), Kazan 1311/1893; (Ali b. Ali b. el-İzz şerhi ile birlikte), el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut 1398/1978 21. Ebû Mansûr Abdulkâhir b. Tahir Abdulkâhir el-Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, İstanbul 1347/1928 22. Ebu Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Muhammed Matürîdî, Kitâbu’t- tevhîd (thk., Fethullah Huleyf), Beyrut 1390/1970; ( ayrıca Bekir Topaloğlu- Muhammed Âruçi yeniden tahkik ederek yayımlamıştır), İSAM Yayınları, Ankara 1423/2003 ( bir de Bekir Topaloğlu tercümesini yapmıştır), İSAM Yayınları, Ankara 7 2002; Tevîlâtu’l-Kur’ân (Bekir Topaloğlu yayına hazırlanmaktadır); Te’vîlâtu-l- Kur’ân’ın belirli kısımları Ebû Mansûr el-Mâtürîdî Te’vîlâtü’l-Kur’ân’dan Tercümeler adıyla neşredilmiştir, İstanbul 2003; ayrıca Te'vilatu ehli's-sunne adıyla (thk., Muhammed Mustafid Rahman), Matbaatu'l-İrşad, Bağdad 1403/1983’te yayımlanmıştır. 23. Ebu Muhammed Nûruddîn Ahmed b. Mahmûd b. Ebî Bekr es-Sâbûnî, el- Kifâye fi’1-hidâye, Lâleli bölümü, no., 2271; el-Bidâye fî usûli’d-dîn (nşr., Fethullah Huleyf), Mısır 1389/1969 (trc., Bekir Topaloğlu tarafından Mâtürîdiyye Akâidi adıyla çevrilmiştir), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2000 24. Ebû Seleme es-Semerkandî, Cümelü usûli’d-dîn (Mâtürîdiyye kelâmına ait olan eser Prof. Dr. A. Saim Kılavuz tarafından Türkçe tercümesi ile birlikte Ebû Seleme es-Semerkandî ve Akâid Risalesi adıyla yayınlanmıştır), Emek Matbaacılık, İstanbul 1989 25. Giritli Sırrı Paşa, Nakdu’l-kelâm fî akâ’idi’l-İslâm, İstanbul 1324/1906. 26.Hızır Bey, el-Kasîdetü’n-nûniyye, İstanbul 1258/1842 (Mustafa Said Yazıcıoğlu tarafından yayımlanmıştır), A. Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XXVI, 549- 588, Ankara 1983 27. Huccetu’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhanned el-Gazâlî, el-İktisâd fi’1-i‘tikâd (nşr., İbrahim Agâh Çubukçu-Hüseyin Atay), Ankara Üniversitesi İlahiyet Fakültesi, Ankara 1962 (Kahire 1385/1966) (Kemal Işık İtikatta Orta Yol adıyla tercüme etmiştir), Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1971; Kitabu kavâ‘idi’l-akâ’id, (İhyâ, I, 123-169), Kahire 1387/1967; İlcâmü’1-‘avâm ‘an ‘ilmi’l-kelâm (thk., Muhammed Bağdâdî), Dâru'l-Kitâbi'l-Arabî, Beyrut 1405/1985; Tehâfutu’l-felâsife (nşr., Süleyman Dünya), Dâru’l-Maârif, Mısır 1381/1961; ( Bekir Karlığa tarafından Filozofların Tutarsızlığı adıyla çevrilmiştir), Çağrı Yayınları, İstanbul 1981; (diğer bir çevirisini Bekir Sadak aynı ad altında yapmıştır), Birey Yayınları, İstanbul 2002; el-Hikme fî mahlûkâtillâhi azze ve celle, Mısır 1321/1903; el- Maksâdu’1-esnâ fî şerhi esmâillâhi’l-hüsnâ, Mısır 1322/1904 28. İbnu’l-Humâm, el-Musâyere, (Kemal b. Ebî Şerîf’in el-Musâmere isimli şerhiyle birlikte basılmıştır), Bulak 1317/1899; ayrıca Çağrı Yayınları, İstanbul 1979 29. İzmirli İsmail Hakkı, Muhassalu’l-kelâm ve’l-hikme, İstanbul 1336/1917 8 30. Kâdî Beydâvî, Tavâli‘u’l-envâr, Metâli‘u’l-enzâr, Kahire 1323/1905; ayrıca İstanbul 1311/1893 (Mevâkıf şerhi kenarında) 31. Muhammed Alî es-Sâbûnî, el-Bidâye fî usûli’d-dîn, (Bekir Topaloğlu tarafından Mâtürîdiyye Akâidi adıyla tercüme dilmiştir), DİB Yayınları, Ankara 1979 32. Muhammed Cemâlüddin el-Fendî, Allah ve’l- kevn, Mısır 1396/1976 33. Numân b. Sâbit Ebû Hanîfe, İmâm-ı A‘zam’ın Beş Eseri (trc., Mustafa Öz), Kalem Yayınevi, İstanbul 1981 34. Sa’duddîn Mesûd b. Ömer b. Abdullah et-Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid (Süleyman Uludağ tarafından Kelâm İlmi ve İslâm Akâidi adıtla tercüme edilmiştir), Dergâh Yayınları, İstanbul 1982; Şerhu’l-makâsıd, Dâru’t-Tibâati’l-Âmire, I-II, İstanbul 1318/1900; ayrıca Beyrut 1409/1989. 35. Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Şerhu’l-mevâkıf, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1321/1903; ayrıca Kum 1370/1951 36. Sirâcuddîn Ali b. Osmân el-Ûşî, Emâlî manzûmesi (thk., Kemal Edip Kürkçüoğlu) A. Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, I-II, 1-21, Ankara 1954 37. Tâcuddîn Subkî, es-Seyfu’l-meşhûr fî şerhi ‘akîdeti Ebî Mansûr (M. Saim Yeprem Mâtürîdî’nin Akîde Risalesi ve Şerhi adı altında çevirmiştir), İFAV Yayınları, İstanbul 2000 C. Tanrı-Âlem Tasavvuruna Dair Yapılan Modern Çalışmalar 1. Türkçe Eserler 1. Ali Osman Tatlısu, Esmaü'l-hüsna şerhi: Tanrı'nın Gönülleri Açan, Fikirleri Nurlandıran 99 Adı, Güzeliş Matbaası, Eskişehir 1950 2. Bekir Topaloğlu, İslâm Kelâmcılarına ve Filozoflarına Göre Allah'ın Varlığı (İspat-ı Vâcib), Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara (t.s.) 3. Cağfer Karadaş, Bakıllani’ye Göre Allah ve Âlem Tasavvuru, Arasta Yayınları, Bursa 2003 4. Cavit Yalçın, Allah’ın İsimleri,Vural Yayıncılık, İstanbul 1998 5. Enver Uysal, İhvân-ı Safa Felsefesinde Tanrı ve Âlem, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı (İFAV), İstanbul1998 9 6. Fahri Erdem, Kainat Düzeni ve Allah’ın Varlığı, Bahar Yayınevi, İstanbul (t.s.) 7. Fethullah Han, Kur’an ve Kainat Ayetleri I: Allah - İnsan - Kainat (çev., Safiye Gülen) İnkılab Yayınları, İstanbul 1988 8. Hakkı Özgül Şevkoğlu, Felsefede Yeni Görüşler: (Allah-Kainat-İnsan ve Hayât), Güzel İstanbul Matbaası, Ankara 1966 9. Halife Keskin, İslâm Düşüncesinde Allah-Âlem İlişkisi, Beyan Yayınları, İstanbul 1996 10. Hasan b. Ahmed b. Abdurrahman Hasan el-Benna (ö. 1368/1949), Allahın Varlığı ve Sıfatları (trc., Abidin Sönmez), Nizam Yayınları, İstanbul 1972 11. H. Necati Demirtaş, Kur’an’da Allah, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2002. 12. Hüsameddin Erdem, Bir Tanrı-Âlem Münasebeti Olarak Panteizm ve Vahdet-i Vücûd, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1990 13. Hüseyin Aydın, Yaratılış ve Gayecilik: İlim, Felsefe ve Din Açısından, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara 1996 14. İbrahim Agah Çubukçu, İslâm Felsefesinde Allah'ın Varlığının Delilleri, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara 1971 15. İbrahim Düzen, Aziz Nesefi'ye Göre Allah, Kainat ve İnsan, Şanlıurfa İlhiyat Fakültesini Geliştirme Vakfı, Ankara 1991 16. İsmail Çetin, John Locke'da Tanrı Anlayışı, Vadi Yayınları, Ankara 1995 17. Jamila Khatoon, İkbal’in Felsefe Sisteminde Tanrı, İnsan ve Kainat (çev., Celal Türer), Üniversite Kitabevi Yayınları, İstanbul 2003 18. Kemal Işık, Maturidi'nin Kelâm Sisteminde İman, Allah, Peygamberlik Anlayışı, Fütüvvet Yayınları, Ankara 1980 19. Mehmet Dağ, İmam el-Harameyn el-Cüveyni'nin Âlem ve Allah Görüşü (Doçentlik tezi), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 1976 20. Mehmet S. Aydın, Âlemden Allah’a: makaleler, Ufuk kitapları, İstanbul 2000 28. Metin Yurdagür, Ayet ve Hadîslerde Esmâ-i Hüsnâ, Marifet Yayınları, İstanbul 1996 21. Metin Yurdagür, Allah’ın Sıfatları: Ssmaü’l-Hüsnâ, Marifet Yayınları, İstanbul 1984 10 22. Mevlüt Albayrak, İbn Sina ve Alfred North Whitehead Açısından Tanrı-Alem İlişkisi ve Kötülük Problemi, Fakülte Kitabevi, Isparta 2001 23. Muharrem Çakar, Kainat-Allah ve Nedensellik, İnkılab Yayınları, İstanbul (t.s.) 24. Muharrem Çakar, Sebeblilik Problemi ve Allah'ın Varlığı, İnkılap Kitabevi, İstanbul 1990 25. Muharrem Çakar, Varlığın Sebebi Allah: Felsefenin Temel Meselesi, Türk Kültür Yayını, İstanbul 1977 26. Musa Koçar, Mâtürîdî'de Allah-Âlem İlişkisi, Ötüken Kitapevi, İstabnul 2004 27. Mustafa Çamran, İnsan ve Allah (çev. Kasım Seyyidoğlu), Bengisu Yayıncılık, İstanbul 1991 28. Necati Özgül, Yarattığı Âlemlerden Delillerle Allah, Akçağ Yayınları, Ankara 1991 29. Nihat Keklik, Sadreddin Konevi'nin Felsefesinde Allah, Kainat ve İnsan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul 1967 30. Ömer Faruk Hilmi, Allah c.c.’nun Mübarek Sıfat ve Güzel İsimleri, İmam-ı Sekkaki Vakfı, Şanlıurfa 1998 31. Rudolf Steiner (çev., Ayşe Domeniconi), Teozofi (Tanrısal bilgelik): Duyuüstü Dünya Kavrayışına Giriş ve İnsanın Varoluş Nedeni, Omega Yayınları, İstanbul 2002 32. Safvet Senih, Yaratılış ve Allah, Silm Ofset, İzmir 1985 33. Süleyman Kösmene, Allah’ın Güzel İsimleri: Risale-i Nur’da Esmâ-i Hüsnâ, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2003 34. Şaban Ali Düzgün, Nesefi ve İslâm Filozoflarına Göre Allah-Âlem İlişkisi, Akçağ Yayınları Ankara 1998 35. Şerafeddin Gölcük, Allah Kur’an İnsan, Esra Yayınları, Konya 1990 36. Tevfik Yücedoğru, İslâm İtikadında Yaratılış, Uludağ Üniversitesi Basımevi, Bursa 1994 37. Toshihiko Izutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan (trc., Süleyman Ateş), Metis Yayınları Ankara (t.s.) 38. Veli Ulutürk, Kur'an-ı Kerim Allah'ı Nasıl Anlatıyor, Nil Yayınları, İzmir 1994 11 39. Yaşar Aydınlı, Farabi’de Tanrı İnsan İlişkisi, İz Yayıncılık, İstanbul 2000 40. Yasin T. al-Jibouri, Allah: The Concept of God in Islam, Ansariyan Publications, Kum 1997/1418 41. Yusuf Ziya İnan, Vahdet-i Vücûd Öğretisinde Allah’ta Seyir İttihat (birlik) Makamı, İstanbul 1998 42. Zeki Özcan, Agustinus’ta Tanrı ve Yaratma, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1999 2. Arapça Eserler 1. Abdülkerim Hatib, Kadıyyetü'l-ulûhiyye beyne'l-felsefe ve'd-dîn: Allah zâten ve ve mevzûan, Darü'l-Fikri'l-Arabi, (y.s.) 1983 2. Ahmed Behcet, Allah fi'l-akîdeti'l-İslâmîyye, Merkezü'l-Ehram Li't-Terceme, Kahire 1986 3. Ahmed Hace, Allah ve'l-insan fi'l-fikri'l-arabî ve'l-İslâmî, Daru Uveydati'd- Devliyye, Beyrut 1983 4. Ahmed Hicâzî Sekkâ, Allah ve sıfâtuhû fi'l-Yehûdiyye ve'n-Nasrâniyye ve'l- İslâm, Daru'n-Nahdati'l-Arabiyye, Kahire 1978 5. Albert Nasrî Nâdir, Felsefetu’l-Mu’tezile: tevhîd : Allah –ve’l-âlem, Matbaatu Daru Neşri’s-Sekafe, İskenderiye 1950 6. Beşîr Turkî, Allahu âlem, Matbaatu’l-İttihâdi’l-Âmm, Tunus 1399/1979 7. Ca’fer Hâdî, Allah: Halikü'l-kevn, Daru'l-Edvâ, Beyrut 1412/1992 8. Hasan Miltavi, Allah ve'l-insân fî felsefeti Ebî Hayyân et-Tevhîdî, Mektebetu Medbuli, Kahire 1989 9. Muhammed Celal Şeref, Allah ve'l-âlem fi'l-fikri'l-İslâmî, Darü'n-Nahdati'l- Arabiyye, Beyrut (t.s.) 10. Muhammed Celal Şeref, Allah ve'l-âlem fi'l-fikri'l-İslâmî, Darü'n-Nahdati'l- Arabiyye, Beyrut (t.s.) 11. Muhammed Cemâluddîn Fendi, Allah ve'l-kevn (Allah ve Kainat: Zaman- Mekan-İnsan adı altında tercüme edilmiştir, Çağrı Yayınları, İstanbul 1980), El- Hey'etu'l-Mısriyyetu'l-Âmme, Mısır 1987 12. Muhammed el-Huseynî İsmaîl, el-Hakîkâtu'l-mutlaka: Allah ve'd-dîn ve'l- insân, (y.s. ve t.s.) 12 13. Muhammed Mahir Hamade, el-Kitâb fi'l-âlem, Müessesetü'r-Risale, Beyrut 1994 14. Muhammed Raşid, Mesâratu vahdeti’l-vücûd fi’t-tasavvufi’l-İslâmî: Allah el- insan el-âlem, el-Evail, Dımaşk 2004 15. Mustafa Sabri Efendi (ö. 1373/1954), Mevkıfu'l-akl ve'l-ilm ve'l-âlem, Daru İhyai't-Türasi'l-Arabi, Beyrut 1981 16. Mustafa Sabri Efendi (ö. 1373/1954), Muhtasaru mevkıfi'l-akl ve'l-ilm ve'l- âlem, Darü's-Selam, Kahire 1986 17. Nazmi Luka, Allah: vücûdûhû ve vahdâniyyetuhû beyne'l-felsefe ve'd-dîn, Mektebetu Garîb, Kahire (t.s.) 18. P. C. W. Davies, el-Mekan ve'z-zaman fi'l-âlemi'l-kevni (çev., Edhem Seman), Müessesetü'r-Risale, Beyrut 1988 19. Sabri Osman Muhammed Hasan, Allah ve'l-kevn inde felasifeti'l-İslâm, Darü'l- Maarif, Kahire (t.s.) BİRİNCİ BÖLÜM SEYYİD ŞERÎF CÜRCÂNÎ’NİN HAYÂTI VE ESERLERİ I-HAYÂTI A. İsmi, Doğumu, Ailesi ve Ölümü 1. İsmi ve Doğumu Cürcânî’nin asıl adı Alî b. Muhammed b. Alî olup 24 Şaban 740 (24 Şubat 1340) tarihinde İslâm kültür ve medeniyetinin egemen olduğu, naklî ve aklî ilimlerde saysız alim ve araştırmacının yetişip kemale erdiği büyük bir vilayet olan Esterâbâd’ın3 (Cürcân’ın eski adı olup pek çok alim oraya nisbet edilmektedir) en önemli şehirlerinden biri Cürcân’ın Taku4 nahiyesinde (köyünde) dünyaya gelmiştir5. Güvenilir biyografi yazarları Cürcânî’nin tam adını Alî b. Muhammed b. Alî es-Seyyid eş-Şerîf ez-Zeyn Ebu’l-Hasan el-Huseynî el-Cürcânî el-Hanefî6 olarak kaydetmektedirler. 3 İran’ın toprakça en geniş ve en büyük vilayetlerinden biri olup Horasan bölgesi ile sınır bulunan Taberîstân bölgesine dahildir. Esterâbâd, İran’ın kuzey doğusunda yerleşmekte olup Hazar denizinin kenarına yakın olduğundan verimli topraklara sahiptir. Ayrıca şehir ve köy sakinleri Rûd-i Gorgân olarak bilinen Cürcân nehrinden su ihtiyaçlarını karşılamakta ve onun sağladığı imkanlarla beslenmektedirler. Burada, İslâm düşünce tarihinde önemli yerleri işgal eden, özellikle kelâm, dil, tarih ve benzeri alanlarda söz sahibi olan çok sayıda din alimi yetişmiş ve o coğrafyanın manevî iklim ve atmosferinden pay almışlardır. Orada yetişen alimlere ise, Esterâbâd’a nisbetle Esterâbâdî denilmiştir. Özellikle Arap dili ve belagat alanında büyük üne sahip bulunan Radıyuddîn el-Esterâbâdî (ö. 686/1287), Esterâbâd’a nisbet edilen dil alimlerden sadece biridir. Esterâbâd ile ilgili daha fazla bilgi için bakınız Alî Ekber Dihhodo, “Esterâbâd”, Luğatnâme-i Dihhodo (Redaktör Muhammed Muin), Dânişgâh-i Tahran, Dânişgede-i Edebiyyyât, Sâzmân-i Lugatnâme, I-L, Tahran 1338 (h.ş.), VI, 2142; ayrıca Taberîstan için bkz., Dihhodo, “Taberîstân”, a.g.e., XXXIII, 134-135 4 Cürcân şehrinde bir nahiye olup kaynaklarda daha çok Tâku veya Tâcu şeklinde geçmektedir. 5 Abdulhay el-Leknevî, el-Fevâidu’l-behiyye fî terâcimi’l-Hanefiyye, Beyrut 1998, s.212-214; Ahmed b. Mustafâ Taşköprüzâde, Miftâhu’s-saâde ve misbâhu’s-siyâde fî mevduâti’l-ulûm, Dâru’l-Kutubi’l- Hadîse, I-III, Kahire tsz., I, 208; Carl Brockelmann, Geschichte der Arabichen Litterature, I-II, Leiden 1949, II, 280-281; Brockelmann, GAL (supplementband), I-II, Leiden 1938, II, 305; W. Montgomery Watt, İslâmîc Philosophy and Theology, At The Universiti Press Edinburgh, Edinburgh 2003, s. 138; Hilmi Ziya Ülken, İslâm Felsefesi, Ülken Yayınları, 3. basım, (y.s.) ve (t.s.), s. 138 6 Muhammed b. Abdurrahmân es-Sehâvî, ed-Davu’l-lami’ li ehli’l-karni’t-tâsi’, Dâru’l-Mektebeti’l- Hayât, I-XII, Beyrut (ts.),V, 329; Leknevî, Fevâid, s.212-214; İsmail Paşa Bagdadî, Hediyyetu’l-ârifîn ve esmâu’l-muellifîn ve âsâru’l-musannifîn, Vekâletu’l-Maârif, İstanbul 1951, I, 728-729; Mecdi Muhammed Efendi, Şakâyik-i Nu’mâniyye Zeyilleri (Hadâiku’ş-şakâyik) (nşr. Abdulkadir Özcan), Çağrı Yayınları, I-V, İstanbul 1989, I, 41; Ebu'l-Fazl Celâleddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr es-Suyûtî, Tahrîcu ehâdîsi Şerhi’l-Mevâkıf fî ilmi’l-kelâm (thk., Yusus Andurraman el-Mera’şlî), Dâru’l-Marife, Beyrut 1406/1986, s. 37; Yûsuf İlyân Serkîs, M’cemu’l-matbûâti’l-arabiyye ve’l-muarraba, Matbaatu Serkîs, I-II, Beyrut 1928, I, 678; Hayruddîn ez-Ziriklî,, el-A’lâm kâmûsu terâcimi’l-eşhuri’r-ricâl ve’n-nisâ mine’l-arabi ve’l-musta’rabîn ve’l-musteşrikîn, I-X, Beyrut 1957, V, 159; Sadreddin 15 Tabakat kitaplarında O’nun babasının ismi Muhammed b. Alî, dedesinin ismi ise Alî el- Hüseynî7 olarak zikredilmektedir. Aslen Cürcânlı8 olması dolayı ise O, Cürcânî9 nisbesi ile ün salmış ve bu kullanımı ile yaygınlık kazanmıştır. Nesep (etnojeni) ve soy (jenealoji) araştırmacılarının ve yazarlarının tahminine göre, Hz. Peygamberîn soyuna dayandığı için, O’na Seyyid ve Şerîf10 isimleri Gümüş, “Cürcânî”, DİA, İstanbul 1993, VIII, 134; A. S. Tritton, “al-Djurdjânî”, Eİ, I-X, London 1965, II, 602; A.S. Tritton, “Cürcânî”, İA, MEB, I-XIII, İstanbul 1977, III, 246-247; Dihhodo, “Cürcânî”, Lugatnâme, XVI, 323; Muhammed Huseyin Rûhânî, “Cürcânî”, Dâiratu’l-Maârifi Teşeyyu’ (nşr., Şehih Saîd Muhibbî), Tahran 1375 (h.ş.), V, 332 7 Leknevî, a.g.e., s.212 8 “Cürcân” özel ismi, köken itibarîyle Pehlevice bir kelime olup “Gorgân” isminin Arapçadaki yazılış ve söyleniş biçimidir. Farsçada, orfografik açıdan doğru yazılış biçimi olan söz konusu kelime, İslâm ordusunun İran sınırlarının tamamını denetim altına geçirmesi ile birlikte Cürcân şehri de zapt edilmiştir. İran yerlileri ve otokton sakinleri tarafından “Gorgan” olarak telaffuz edilirken, daha sonraları Araplar tarafından “Cürcân” şeklinde söylenmeye ve telaffuz edilmeye başlanmış, topolojik ve onomastik adlara ilişkin bilgileri araştırıp eser meydana getiren coğrafyacılar ve tarihçiler de aynı yazım şeklini baz almışlardır. Cürcân, Hazar denizinin güney-doğusunda yerleşik olan, verimli topraklara sahip, doğal yapısı ile frapan bir görünüme, ilim ve uygarlığın merkezi, çeşitli bilim dallarında eser bırakmış olan Cürcânî gibi alimlerin yetiştiği büyük bir yerleşim merkezi; etnik olarak Türkmen, Arap, Fars, Kürt ile Beluci gibi çok milletli ve diğer az sayılı kabile, kavim ve aşiretli bir sosyal mozaiğe sahip, polikrom, kozmopolit özellik ve nitelikli bir şehir olmuştur. Bunub dışında bir de bilimsel enfrastrüktür ve pek çok alanda bilim adamları yetişmesinde potansiyel yerleşim merkezlerinden biri olmuştur. Eski çağlarda buraya, etimolojik çıkışı kesin olarak bilinmemekle birlikte, “Hyrcania” denilmiş olup zamanla arkaikleşerek kullanımdan kalkmış ve unutulmuştur. Bununla beraber, klasik kaynaklarda kaydedildiği gibi Cürcân, Esterâbâd bölgesinde bulunan şehirler arasında hem dinî hem de aklî ilimler sahasında çok sayıda vasıflı bilim adamlarının yetişmesinde önemi yere ve konuma sahiptir. Büyük dil alimi ve gramerci Abdulkâhir el-Cürcânî (ö. 471/1078) ve Fehârisu Târihi Cürcân adlı çok önemli tarih kitabıyla meşhur olan Ebu’l-Kâsım Hamza b. Yûsuf el- Cürcânî es-Sehmî (ö. 427/1035) (Bu kitap Haydarabad’da 1950/1329 Dairetü'l-Maarifi'l-Osmaniyye yayınevinde basılmıştır) gibi alimler Cürcân’da doğmuşlar veya orada yaşadıkları için Cürcân’a nisbet edilmişlerdir. Bir de, Cürcân tarihinin genel panoraması ile ilgili diğer kayda değer bir eser Hamza b. Yezîd es-Sehmî’nin (ö. 427/1036) telif ettiği Târîhu Cürcân adlı eseri olup, Muhammed Abdulmuîd Hân tarafından tahkik edilip 1391/1971 senesinde Dâiratu’l-Maârifi’l-Osmâniyye matbaasında basılmıştır. Ayrıca daha sonra 1401/1981 yılında Beyrut’ta Dâru Âlemi’l-Kutub basımevinde tıpkıbasımı yapılmıştır. Cürcân’la ilgili daha fazla bilgi için bkz., Yâkût el-Hamevî, Mu’cemu’l- buldân, Dâru Sâdir, I-V, Beyrut (t.s.), II, 119; Dihhodo, “Gorgân”, Luğatnâme, 41, 225-226; Cürcân şehrinin Şîa’nın merkezi olduğunu ileri süren kaynaklara da rastlanmaktadır. Bu konu ile ilgili bilgiler için bkz., Rûhânî, a.g.e., V, 332; Dâiratu’l-Maârifi’l-İslâmîyye, Vezâratu’l-Maârifi’l-Umûmiyye, (y.s.) ve (t.s.), VI, 331; Kitâbu Dâirati’l-Maârif, el-Muallim Petris el-Bistanî, Tahran (t.s.), VI, 425; Bir de Cürcân, Cüzcân ve Cürcâniyye’yi ce harfi ile başlayan ve telaffuzları birbirine benzer üç ismi karıştırmamak gerekiyor. Cürcan bilindiği gibi İran’da Hazar denizinin güney doğusunda, Cüzcân Afganistan ile Özbekistan arasında bulunan bir yer ismi olup Cüzcâniler oraya atfedilmektedir. Cüzcâniyye ise Türkmenistan’ın şu anki Daşoğuz vilayetinin bir ilçesidir. Şu anda oraya Farsça telaffuzu ile Gürgenç denmektedir. Bkz., W. Barthold, “Gürgânc”, MEB, İA, İstanbul 1977, IV, 846; B. Spuler, “Gurgandj”, Eİ, London 1965, II, 1141-1142 9 Leknevî, a.g.e., s.212 10 Sadreddin Gümüş, Seyyid Şerîf Cürcânî ve Arap Diklindeki Yeri, Fatih Yayınları, İstanbul 1984, s. 83; Prof. Dr. Sadreddin Gümüş’ün adı geçen doktora çalışması Cürcânî ile ilgili, bilimsel anlamda yapılan ilk kapsamlı tez çalışması olup, bu çalışmada Cürcânî’nin hayâtı, tahsil ve tedris serüveni; hocaları, ilmi maceraları ile seyahatları, münazaraları, öğrencileri; kelâm, felsefe, mantık, fıkıh, tefsîr ve hadîs 16 verilmiştir. Temel kaynak kitaplarında Seyyid Şerîf isimleri birlikte kullanıldığında ilk akla gelen kişi Cürcânî olmaktadır. Bundan dolayıdır ki O, diğer Cürcânî nisbesi ile meşhur olan İslâm bilginlerinden Seyyid ve Şerîf isimleri ile ayrılmış, hatta O’na Mir Seyyid Şerîf Cürcânî denilmek suretiyle bütün Cürcânî nisbesi ile anılan kişilerden ve çeşitli ilim sahasında meşhur olan diğer alim ve araştırmacılardan ayırt edilmiştir.11 Seyyid ve Şerîf isimleri, Hz. Peygamber’in soyundan gelen, özellikle Hz. Ali ile Hz. Fatıma’dan dünyaya gelen Hasan ve Hüseyin’in çocuk ve torunlarına verilen, bilhassa onları nitelemek için kullanılan sıfatlar olarak bilinmektedir. Bundan dolayı Hz. Ali’nin büyük oğlu Hasan’dan gelen kuşağa Şerîf, küçük oğlu Hüseyin’den gelen kuşağa ise Seyyid denilegelmiştir. Söz konusu bu iki adın Cürcânî’ye layık görülmesi O’nun, kesin ve sarih olarak bilinmemekle birlikte, baba ve anne yönünden Hz. Peygamber’in soyuna mensup olmasından ileri geldiği yönde bilgiler nakledilmektedir.12 Nitekim Şemsuddîn Sehâvî (ö. 902/1497), Muhammed Alî Şevkânî (ö. 1250/1834), Abdulhay Leknevî (ö. 1304/1886) ve Kâtip Çelebi (ö. 1067/1657) gibi pek çok biyografi yazarı Cürcânî’yi Seyyid ve Şerîf13 mahlas ve isimleri ile beraber zikretmişlerdir. Şiî kaynaklarda Seyyid ve Şerîf isimleri ile beraber Mîr14 ismi de kullanılmakta ve O’nun aynı zamanda bir Şiî olabileceği yönünde yorumlar yapılmaktadır. Şiî tabakat yazarlarının böyle bir sonuca ulaşmalarının sebebi, soyunun on üç nesil önce yaşamış dâilerden Muhammed b. Zeyd’de dayanmasıdır. Bilhassa gibi çeşitli ilim sahasında kaleme aldığı çalışmaları ayrıntılı ve tafsilatlı bir şekilde ele alınmaya çalışılmış ve son olarak onun Arap dilindeki yeri kısaca incelenmiştir. 11 Suyûtî, Buğyetu'l-vuât fî tabakâti'l-lugaviyyîn ve'n-nuhât (thk., Muhammed Ebu'l-Fazl İbrahim), I-II, Mektebetu’l-Arabiyye, Beyrut (t.s.), II, 196; Sehâvî, a.g.e., VI, 328-330; Muhammed Alî eş-Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’ bi mahâsine min ba’di’l-karni’s-sâbi’, Dâru’l-Ma’rife, I-II, Beyrut (t.s.), 488-490; İsmail Paşa Bağdâdî, Hediyyetu’l-Ârifîn, MEB, I-II, İstanbul 1951, I, 728-729; Mustafa b. Abdillah Hacı Halife (Kâtib Çelebî), Keşfu’z-zunûn an esâmi’l-kutubi ve’l-funûn, Vekâletu’l-Maârif, I-II, İstanbul 1941, II, 1891; Ömer Rıza Kehhâle, M’cemu’l-muellifîn ve terâcimu musannifi’l-kutubi’l- arabiyye, Mektebetu’l-Musenna, I-XV, Beyrut 1986, V, 216; Brockelmann, GAL, II, 280-281; Suppl, II, 305-306 12 Gümüş, a.g.e., s. 83 13 Sehâvî, a.g.e., V, 328; Şevkânî, a.g.e., I, 488 14 Farsça’da, özel isimlerden önce sıkça kullanılmakta olan “mîr” sözcüğü, Arapçadaki “emîr” kelimesinin bozulmuş biçimidir. Saygılı, hürmetli, başkan, amir ve yetkili gibi anlamları ifade eder. Bkz., Alî Ekber Dihhodo, “Emîr”, a.g.e., V, 228-229; Hasan Amîd, “Emîr ve Mîr”, Ferheng-i Fârisî Amîd, Mussese-i İntişârât-i Emîr Kebîr, Tahran 1382 (h.ş.) 17 Bedru’t-tâli’ gibi bazı Sünnî kaynaklarda da Cürcânî’nin soyunun Muhammed b. Zeyd’e dayandığı ileri sürülmektedir.15 Üstelik bir kısım Şiî kaynaklarda Cürcânî’nin, itikat bakımından Şiîliği benimsediği ve hatta İrandaki Şiî geleneğinin önde gelen isimlerinden biri olduğu iddia edilmektedir. Özellikle Kâdî Nûrullah eş-Şuşterî (d. 956/1559 ö. 1019/1610) “Cürcânî halis Şîa’nın ileri gelenlerinden biridir”16, diyerek onun inanç bakımından Şîa’ya bağlı olduğunu ve hatta Şîa’nın önderliğini yaptığını dile getirmektedir. O, Sünnî alimlerce telif edilen muteber biyografi kaynaklarının bize verdiği bilgilerin ve değerlendirmelerin aksine görüş serdederek, Cürcânî’nin Sünnî bir mütefekkir olduğu bağlamında güvenilir kaynakların üzerinde ittifak ettiği görüşü kabul etmemektedir. Bu nedenledir ki Şiî kaynaklar, Nûrullâh Şuşterî’nin ileri sürdüğü görüşe itibar ederek, Sünnî tabakat yazarlarının büyük bir kısmının Cürcânî’nin itikat konusunda Şiî olmadığı yönünde ittifak ettiği görüşe katılmamaktadır. Ancak, Cürcânî’nin Şiî olduğu konusunda bilgi veren bazı Şiî tabakat yazarları, kendi fikirlerini desteklemek için kimi kaynaklara başvurmakta ve bu kaynakların sağlıklı bilgiler verdiğine kanaat getirmekle birlikte referans olarak Şîî itikadı üzerine yazı yazan ulemanın eserlerini baz almaktadırlar. Onlar bu husustaki delillerini, Cürcânî’nin hem öğrencisi hem de muasırı Seyyid Muhammed Nûrbahş el-Mûsevî’den (d. 795/1392 ö. 849/1445) aldıklarını ve bunun dışında Muhammed b. Ebî Cumhûr el- İhsâî’nin (ö. ?) de sözü edilen iddiayı destekleyen ifadelerde bulunduğunu nakletmektedirler.17 Bütün bunların yanı sıra, Şiî kaynaklar Cürcânî’yi, Şîa’nın büyük bir imamı ve önderi olarak takdim ettikleri gibi, oğlu ve aynı zamanda öğrencisi olarak gösterdikleri Mîr Şemsuddîn Muhammed b. Alî’nin (ö 828/1424) de Şîa’dan olduğunu ileri sürmektedirler.18 Şiî kaynaklar her ne kadar, Cürcânî’nin Şiî olduğu fikrini ileri sürüyorsa da, bu anlayış, Sünnî çevrelerde herhangi bir refleks veya reaksiyon oluşturmamış, Şiî tabakat yazarlarının ne ölçüde tutarlı, tarafsız ve nesnel yaklaştıklarını 15 Şevkânî, a.g.e., 1, 488; ayrıca bkz., Suyûtî, Tahrîc, s. 36 16 Rûhânî, “Cürcânî”, a.g.e., V, 332 17 Rûhânî, a.g.e., V, 332 18 Rûhânî, a.g.e., a.y. 18 gayet iyi bildiklerinden fazla ve gereksiz tepkiye yer vermemişler ve bundan dolayı reddetme yoluna bile gitmemişlerdir. 2. Ailesi Biyografi kitaplarında Cürcânî’nin ailesi ile ilgili yeteri kadar bilgi verilmemekte, ancak oğlu ve torunu ile alakalı kısa ve yetersiz bazı bilgiler nakledilmektedir. Kaynaklarda oğlunun tam adı Nuruddîn Muhammed b. Alî el-Cürcânî olarak zikredilmekte ve kırk yaşını doldurmadan Şîrâz’da 838/1434 tarihinde öldüğü ve babasının yanında defnedildiği nakledilmektedir.19 Kaynaklarda oğlunun ölüm tarihi zikredilmekle birlikte onun doğumu ile ilgili herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Kırk yaşına gelmeden vefat ettiği kabul edilirse onun en azından h. 800 yılından sonra dünyaya gelmiş olması muhtemeldir.20 Bir de Nuruddîn’in Cürcânî’nin Sermerkant’ta ikamet ettiği dönemde ve yaşı ilerlediği bir devirde dünyaya gelmiş olabileceği de gözlerden ırak tutulmaması gereken diğer bir ihtimaldir. Muhammed b. Alî, kırk yaşına ulaşmadan vefat etmiş olmasına rağmen, naklî ve aklî ilimlere dair pek çok eser kaleme almıştır. Hatta babasının yazıp tamamlayamadığı Hâşiye ala’l-Mutavassıt adlı eserini ikmal etmiş ve aklî ilimlerde de söz sahibi olduğunu ispatlamıştır. eş-Şerh alâ Fevâidi’l-giyâsiyye, er-Raşâd fî şerhi’l-İrşâd, eş- Şerh alâ Hidâyeti’l-hikme ve el-Gurra fi’i-mantık gibi eserler de Muhammed b. Alî’ye atfedilegelen değerli eserlerdir.21 Cürcânî’nin torun sahibi olduğuna dair bilgileri ise Sehâvî’den öğrenmekteyiz. O, Mekke’de, Cürcânî’nin torunu ile karşılaştığını ve ondan dedesi ile ilgili bazı bilgileri aldığını nakletmekte ve bunun dışında fazla bir bilgi vermemektedir.22 3. Ölümü Seyyid Şerîf Cürcânî’nin ölüm tarihi konusunda pek çok tabakat yazarı görüş birliği içerisindedirler. Özellikle Sehâvî, Şevkânî ve Leknevî gibi Cürcânî’ye yakın dönemin tabakat yazarları, onun ölüm tarihini 816/1413 olarak vermekte ve bu tarih 19 Şehâvî, a.g.e., V, 330; Gümüş, a.g.e., s. 133 20 Gümüş, a.g.e., s. 134 21 Tâşköprüzâde, a.g.e., I, 241; Gümüş, a.g.e., s. 114 22 Sehâvî, a.g.e., V, 328 19 üzerinde ittifak etmektedirler.23 Kaynaklarda Cürcânî’nin defnedildiği yer ile ilgili detaylı bilgiler de nakledilmekte, özellikle Şevkânî bu konuda şunları zikretmektedir. Cürcânî 816 senesinde Şîrâz surları içerisinde bulunan Sevâhân mahallesindeki Câmi-i Atîk yakınlarında yer alan Vakıb mezarlığına defnedilmiştir.24 Yazarının kim olduğu tam olarak bilinmeyen bir Farsça şiirde Cürcânî’nin ölüm tarihi şu şekilde kaydedilmektedir: sk^ن qr^ن شcیh jkl m- اgh^د ab cde^ت _^[\ ” tu^v waeر \dر شyuا- dتدر هc{ز ه }د~u^و ش y�g ��lcد yeار �yk رjkb-ز ی� دار ��^ �e^ر ش��� İnsanlığın hocası, alemin hayâtı - Kâinatın sultanı, halkın şereflisi Rebîu’l-Âhir’ın altısında - Hicretin sekiz yüz on altısında Çarşamba günü dar-i fenadan - Dar-i bekâya rihlet buyurdu.”25 B. Tahsili, Hocaları ve Öğrencileri 1. Tahsili Klasik dönem kaynaklar, Cürcânî’nin, ilk bilgileri kendi memleketi olan Cürcân medresesinde aldığını haber vermektedir. Fevâidu’l-Behiyye yazarı Abdulhay el- Leknevî O’nun, küçük yaştan itibaren ilime ilgi duyduğunu ve döneminde naklî ve aklî ilimlerin temeli ve alet ilmî olarak kabul edilen Arapçayı öğrenmeye yöneldiğini yazmaktadır. Hatta gençliğinin baharında, henüz medrese eğitiminin başındayken, Ruknuddîn Hasan b. Muhammed el-Hüseynî el-Esterâbâdî’nin (ö. 715/1315) el-Vâfiye fî Şerhi’l-Kâfiye adlı arap dili ve gramerine dair telif ettiği esrine talik yazdığı belirtilmektedir.26 Özellikle Cürcân’da Nûr et-Tâvusî ve Muhlisuddnî Ebu’l-Hayr b. Alî’den ders görmüştür. Cürcânî, bir hoca nezdindeki ilk medrese tahsilini, Cürcân’da görmüş ve Herat ve Mısır’a gitmeden önce, alet ilimlerinden kabul edilen dil ve belagat bilgisini, adı geçen hocaların yanında tahsil etmiştir. Zira bazı kaynaklarda temyiz 23 Sehâvî, a.g.e., V, 329; Şevkânî, a.g.e., I, 486; Leknevî, a.g.e., 214 24 Şevkânî, a.g.e., I, 330 25 Mecdi Muhammed Efendi, a.g.e., I, 41; 26 Leknevî, a.g.e., s. 125 20 yaşına ve okutulan dersleri kavrayıp anlayabilecek duruma geldiğinde, Sekkâkî’nin (ö. 626/1229) belagat ve dil bilimine dair kaleme aldığı “Miftâhu’l-Ulûm” adındaki eseri ve şerhi çerçevesinde, bizzat o eserin şarihi olan ve aynı zamanda Arap edebiyatı, lengüistik ve filoloji dalında üstad olan Nûr et-Tâvûsî’den (ö. ?) ders almak gayesiyle onun huzurunda bulunduğu kaydedilmektedir.27 Cürcânî Miftâh dışında, aynı hocadan, Mahmud ez-Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) Keşşâf adlı tefsirinden “Zehraveyn (Bakara ve Âl-i İmrân)” suresinden bir kısmı ile birlikte Sirâc Ömer el-Buheymânî’nin (ö. ?) el- Keşf adlı eserini okuduğu zikredilmektedir. Onun genç yaşta Zemahşerî’nin Keşşâf adlı tefsirini okumuş olması, ileride Hâşiye ala’l-Keşşâf adı altında telif edeceği eserinde etkisini gösterecektir. Tâvusî’nin dışında, Muhlisuddîn’den de ders görmüş ve gramerle ilgili temel bilgileri ondan öğrenmiş olan Cürcânî, Sehâvî’nin naklettiğine göre “Şerhu’l-Miftâh” adlı kitabını bizzat Muhlisuddîn’in28 kendisinden okumuş ve böylece ileride meydana getireceği eserlere temel teşkil edecek deneyimi elde etmiştir. Bu bilgiler ışığında Muhlisuddîn’in, Cürcânî’nin ikinci önemli hocası olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Aynı kaynaklarda onun, daha sonra, tahsilini devam ettirmek ve Herat’ın29 ünlü alimlerinden Ebû Abdillâh Kutbuddîn Muhammed b. Muhammed er-Râzî et- Tahtânî’den (ö. 766/1365)30 mantık dersini almak üzere Herat’a gittiği kaydedilmektedir. Herat’da hocası Tahtânî’nin huzurunda bir müddet aklî ilimlerden mantık ve felsefe gibi dersleri okumuş ve böylece kapsamlı çalışmalara asıl teşkil edecek bilimsel ve metodolojik alt yapıyı kazanmıştır. Böylece, Herat’da Tahtânî’nin yanında bulunma fırsatını, kapsamlı bilimsel çalışmaların ön hazırlığı olarak iyi değerlendirmiş ve ileride Mısır’da meydana getireceği eserlerin alt yapısını bu dönemde 27 Sehâvî, a.g.e., V, 328; Şevkânî, a.g.e., I, 488; Suyûtî, Tahrîc, s. 39; Sehâvî, a.g.e., V, 329; Bu bilgiler ışığında Cürcânî’nin küçük yaştan itibaren keskin bir zekaya sahip olduğundan bazı küçük yaştaki çocukların karşılaştıkları disleksi ve disgrafi gibi sorunlara maruz kalmadığı anlaşılmaktadır. 28 Sehâvî, a.g.e., V, 328 29 Herat, Afganistan’ın batısında Türkmenistan’ın ise doğusunda bulunan ve pek çok hanedanlıkların kurulduğu, medeniyetlerin merkezi olan bir şehirdir. Herat’dan çok sayıda İslâm alimi çıkmıştır. Onlara genellikle “Herevî” nispesi atfedilmiş ve pek çok İslâm alimi bu nisbe ile meşhur olmuştur. 30 Ebû Cafer Muhammed b. Muhammed er-Râzî el-Buveyhî et-Tahtânî olarak bilinmekte olup döneminin en büyük alimlerinden sayılan Cemâluddîn Ebû Mansûr el-Hasan b. Yusuf b. Mutahhar Allâme el-Hillî’dan (ö. 726/1325) ders almıştır. Aynı zamanda felsefe, mantık gibi aklî ilimlerde döneminin önderi addedilen Nasîruddîn et-Tûsî ’den (ö. 672/1274) de ders aldığı kaydedilmektedir. 21 oluşturmuştur. Nitekim, Herat’ta bulunduğu sırada hocasından, özellikle er-Risâlet’ş- Şemsiyye ve Şerhu’l-Metâli’ gibi veciz mantık kitaplarını okumuştur. Kısa sürede mantık ve felsefe alanlarında mesafe kaydetmesi ve diğer talebelere göre daha çabuk anlama, tahlîl etme ve yorumlama kabiliyetinin olduğunu göstermesi, yaşlanmış olan hocası Kutbuddin’i hayran bırakır ve vereceği fazla bir bilginin kalmadığının farkına varmasına sebep olur. Böylesi bir ciddi durum hocayı düşünmeye sevk eder. Bunun üzerine hocası Cürcânî’ye, Mısır’da ikamet etmekte olan ve bizzat kendisinin yetiştirdiği talebesi Mubârek Şâh el-Mantıkî’nin31 (ö .? ) yanına gitmesini önerir ve mantık ve felsefe gibi aklî ilimlerde daha derin bilgileri alabilmesinin ancak onun yanında gerçekleşeceği yönünde birtakım tavsiyelerde bulunur. Daha sonra Kutbuddîn er-Râzî, Mubârek Şâh’a bir mektup gönderir ve ondan, Cürcânî’ye aklî ilimler konusunda bildiklerini öğretmesi ve deneyimlerini paylaşması yönünde talepte bulunur.32 Mısır’a gitmek üzere yola koyulan Cürcânî Anadolu üzerinden geçecekti. Orada, döneminin büyük alimi, bölgede İslâmî ilimler alanında büyük saygı gören ve İslâm dünyasında iz bırakmış pek çok alimin hocalığını yapmış bulunan el-Mûcez fi’t-Tıb sahibi Cemâluddîn Muhammed b. Muhammed el-Aksarâyî’nin (ö. 766/1365) yaşadığını duyması üzerine, onunla görüşüp ders almaya karar verir ve Karaman’a doğru yola koyulur. Ancak, Karaman bölgesine ulaşmadan Aksarâyi’nin Şerhu’l-Îdâh adlı kitabını okuyunca, yazım üslubunun yetersizliği ve eksikliği yüzünden hayrete düşer ve ondan ders almanın ve huzuruna gitmenin yararsız, gereksiz ve hatta zaman kaybı olacağı sonucuna varır. Aksarâyî, zaten anlaşılması kolay olan bir kitabı olduğu gibi iktibas etmiş ve birkaç noktayı izah etmekle yetinmiş, dolayısıyla bu durum, ondan ders almanın faydasız ve lüzumsuz olacağı kanaatini uyandırmıştır.33 Durumu, beraberînde bulunan ilim erbabına iletmesi üzerine, onlar kendisine, Aksarâyî’nin ifadesinin yazısından daha düzgün ve anlaşılır olduğunu, bizzat kendisi ile görüşmenin daha faydalı ve daha tutarlı olacağını ve peşin hükümlü olmanın doğru 31 Döneminin en büyük mantık ve felsefe alimlerinden biri olmasının yanı sıra, Cürcânî’nin bu ilimleri tahsil etmesi ve öğrenmesi hususunda çok büyük katsısı olmuştur. Ancak Mubârek Şah’ın ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 32 Leknevî, a.g.e., s. 212-213; Tâşköprüzâde, a.g.e., I, 259; Rûhânî, “Cürcânî”, a.g.e., V, 332-333 33 Leknevî, a.g.e., s. 213 22 olmadığını anlatırlar. Onların ısrarlı dilek ve tavsiyelerini kabul eden Cürcânî, tekrar, Aksarâyî ile görüşmeye karar verir. Ancak, Aksaray’a ulaşmadan onun vefat ettiği haberîni duyunca, şehirde bulunan Aksarâyî’nin en seçkin öğrencilerinden biri olan Şemsuddîn el-Fenârî (ö. 834/1430) ile tanışır ve onunla beraber, Mısır’da medrese hocası olarak ders veren Mubârek Şah’la görüşmek ve ondan ilim öğrenmek amacıyla yola çıkarlar.34 Mısır’da bulunduğu dönemde Mubârek Şah’tan aklî ilimleri tahsil ederek, mantığa dair Şerhu Metâlii’l-envâr adlı kitaba haşiye yazmış ve bu da genç yaştan itibaren şöhret kazanmasına vesile olmuştur. Mubarek Şah ona hem mantık derslerini okutuyor, hem de hocası ve şeyhi Adududdîn el-Îcî’nin (ö. 756/1355) kelâma dair eseri Mevâkıf’tan talim ediyordu. Diğer taraftan da, el-İnâye fî Şerhi’l-Hidâye sahibi Ekmeluddîn Muhammed b. Mahmûd el-Bâbertî’den (ö. 786/1384) şerî ilimleri tahsil etmiş ve on sene boyunca Mısır medreselerinde ders halkalarına devam etmiştir.35 Cürcânî ile birlikte ders halkalarına devam edenler arasında Mahmûd b. İsrâîl (ö. ?) ve Hacı Paşa (ö. ?) gibi dönemin ünlü alimleri de bulunmaktaydı.36 Ancak Cürcânî, ders halkasında hazır bulunan talebeler arasında en keskin zekaya, metinleri eleştirme, çözümleme ve yorumlama bakımından en üstün yeteneğe sahip; tartışmaya her zaman hazır, dilbilgisi kurallarını yetenekli bir şekilde algılama ve uygulama özelliğini kendisinde bulunduran mümtaz bir talebe konumundaydı. Bütün bu özellikler, Cürcânî’nin, ilerde, felsefî ve mantıkî kavramlarla yoğrulmuş, kapsamlı kelâm bilgileri ve yorumları ile dolu, Eşarî kelâm sisteminin temel fikir ve kurallarının derli-toplu olarak sunulduğu bilgilerle yüklü muhteşem eserini, yani Şerhu’l-Mevâkıf‘ı yazdığında, gerçek anlamda ortaya çıkacaktı.37 Cürcânî Mısır’da uzun süre kaldıktan sonra, medrese hayâtının canlı ve işlek olduğu, pek çok alimin yetiştiği, İran’ın ünlü ilim merkezi Şiraz’da talebe yetiştirmek 34 Leknevî, a.g.e., s. 213 35 Sehâvî, a.g.e., V, 328; Şevkânî, a.g.e., I, 488; Gümüş, a.g.e., s. 89 36 Leknevî, a.g.e., s. 214. 37 Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, II, 1891; Sehâvî, a.g.e., V, 329; Şevkânî, a.g.e., I, 488; Brockelmann, Suppl, II, 305 23 üzere Kahire’den ayrılmaya karar verir. Şiraz’a gittikten sonra, şehirde bulunan bir medreseye hoca olarak tayin edilir.38 Cürcânî’nin, 779 senesinde, Esterâbâd’ın Zurd sarayında ikamet etmekte olan İran hükümdarı Şah Şuca’ b. Muzaffer el-Havâfî’nin (d. 733/ö. 787/ d. 1332/ö. 1385) huzuruna çıkması ve onunla tanışması, müderrislik hayâtında yeni bir dönemi başlatır. Kendisini Şah Şuca’a takdim eden Sa’duddîn Mesûd b. Ömer et-Taftâzânî (d. 722/ö. 792) ile tanışması aynı döneme tekabül etmektedir. Şah Şuca ile tanışmasından kısa süre sonra iyi ilişkiler kurarak şahın ilgi ve alakasını üzerinde toplayacaktır. Nitekim Şah Şuca’ onu, Şiraz’da yeni yaptırmış olduğu Dâru’ş-Şifâ39 medresesine hoca olarak tayin eder ve on sene boyunca öğrenci yetiştirmek, bilgi birikimini başkalarıyla paylaşmak, aklî ve naklî ilimlerde çeşitli eserleri kaleme almak gibi pek çok hedefe ulaşma yolunda çaba sarf eder. Bu çabalar sonucu o, İran’da, özellikle aklî ilimlerde döneminin en büyük kelâm alimi kabul edilen Taftâzânî’yi bile geride bırakarak adı en çok anılan alimlerden biri haline gelir.40 Ne var ki, Timur’un (ö. 807/1405) Şiraz’ı ele geçirmesiyle birlikte insanların malları ve evleri talan edilmiş; birçok kişi esir düşmüş ve pek çoğu evsiz, barksız kalmıştır.41 Ancak, Timur’a bağlı birlikler, bölgede kazandığı itibar ve saygıdan dolayı Cürcânî’ye zarar vermemişler, aksine ona saygı göstermişler, evine ok astırıp güvenli bir ev olduğunu ilan ederek oraya sığınan kişilere de dokunmamışlardır.42 Zira bilgili ve erdemli kişiliği, naklî ve aklî ilimlerde çok sayıda eser telif etmiş olması ile yükselen şöhreti sadece Mısır yöresinde değil, aynı zamanda Şiraz’da da herkes tarafından biliniyordu. Cürcânî hakkındaki bilgiler Timur’a ulaştığında onu huzuruna davet etmiş; gramer, belagat, felsefe, mantık ve kelâm gibi çeşitli bilim dallarındaki derin vukufunu Semerkand bölgesindeki bilginlerle paylaşması için ülkesine götürme yönünde ısrarlı talepte bulunmuştur. Bu dikta teklifi reddetmeyi göze alamayan, yaranmayı da erdem dışı bir hareket ve tavır olarak gören Cürcânî, karar 38 Gümüş, a.g.e., s. 89 39 Leknevî, a.g.e., s. 221; Rûhânî, “Cürcânî”, a.g.e., V, 333 40 Leknevî, a.g.e., s. 220 41 Timur’un İran’ın önemli şehirlerinden Şiraz’ı ele geçiriş tarihi hicrî 789/ miladî 1387 senesine tekabul etmektedir. 42 Leknevî, a.g.e., s. 215 24 verme ile vermeme arasında dilemmaya (ikilem) düşmesine rağmen sonuçta, Timur’la birlikte Mâverâunnehir diyarına gitmiş, böylece, bu tarihten itibaren onun hayâtında, hem memleketten ayrılmış olmanın getirdiği dilrişlik ve sıkıntıları, hem de asudelikten yoksun zorunlu münazaraları ihtiva eden yeni bir dönemi daha başlamıştır.43 Timur sadece Cürcânî’yi değil, Taftâzânî gibi pek çok alimi de, Semerkand’a götürmüştür. O, bir taraftan, İran, Irak, Suriye ve Anadolu gibi bazı İslâm beldelerine askeri harekat düzenlemiş, gittiği yerleri yağmalayıp talan etmiş, şehirleri yakıp yıkmış, bir taraftan da, bilim adamları ve zanaatçıları Semerkand bölgesine gelmeye zorlamış ve getirdiği bu alimler arasında çeşitli sahalarda bilimsel tartışmalar düzenlemiş, böylece bölgenin ilmî atmosferine yeni bir hava katarak destek olmalarını istemiştir.44 Bu münazaraların çoğu Cürcânî ile Taftâzânî arasında yapılmıştır. Bu münazaralarda galip gelenler sultan tarafından da mükafatlandırılıyordu. Dolayısıyla ilmî tartışmalarda üstün gelenler hem sultan nezdinde, hem de halk arasında itibar sahibi oluyordu.45 Cürcânî’nin tahsil hayâtı hakkında üzerinde durulması gereken önemli bir konu da, hiç kuşkusuz, bağlı olduğu mezhebin tespitidir. Zira, Cürcânî’nin bağlı olduğu mezhebin belirlenmesi, onun görüşlerinin hangi düzlem ve tabana oturduğunu bilme açısından önem arzetmektedir. Klasik kaynakların büyük bir kısmı, Cürcânî’nin, ameli konularda Hanefi mezhebine mensup olduğunu kaydetmektedir. Cürcânî’nin hayâtı hakkında bilgi veren biyografi eserlerinin hemen hemen tamamı, onun tam adını zikrettikten sonra, Hanefî mezhebine mensubiyetini ifade etmek için, es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî el-Hanefî şeklinde isminin sonuna Hanefî kaydını da düşmektedirler.46 Fakat, az sayıda da olsa, Sünnî kaynakların bize aktardığı bilgilerin aksini iddia eden, bazı kaynaklar da bulunmaktadır. Bu nitelikteki bilgileri, özellikle klasik Şîî tabakat kitaplarında görmek mümkündür. Şîî kaynaklarda, Timur’un Şirâz ve civarını işgal ettiği sırada, orada bulunan alimleri ve zanaatla ilgilenen pek çok kişiyi beraberînde götürdüğü ve Seyyid Şerîf Cürcânî’nin onlar arasında gönülsüz olarak bulunduğu yazılmaktadır. Bu kaynaklarda 43 Leknevî, a.g.e., a.y. 44 Gümüş, a.g.e., s. 92 45 Sehâvî, a.g.e., V, 328 46 Sehâvî, a.g.e., V, 328 25 onun, başta Şâfiî mezhebine mensup iken, Timur yönetiminin resmi mezhebinin Hanefî olmasından ötürü, ortama ayak uydurabilmek ve uyum sağlayabilmek gayesiyle mezhep değiştirmiş olabileceği belirtilmektedir.47 Ancak genel kanaat, onun amelî mezhebinin Hanefî olduğu yönündedir. Zira, Sehâvî ve Leknevî gibi tabakat yazarları, onun isminin sonuna Hanefî nisbesini koymuşlar ve böylece Cürcânî’nin mezhebinin Hanefî olduğu yönündeki bilgileri tekit etmişlerdir. İtikadî mezheplerden Eşarî ekolüne bağlı olan Cürcânî, hicrî dokuzuncu yüzyılın en büyük kelâm alimlerinden olup dönemine kadar gelen kelâm anlayışının temel problemlerini değerlendirip yorumlamada otorite olmuştur. 2. Hocaları Seyyid Şerîf Cürcânî’nin, ilk dinî bilgileri öğrenme ve yetişip kemale erme hususunda, bizzat kendi babasının deneyiminden istifade etmiş olması muhtemeldir. Zira, müslüman bir ailenin çocuğu olması hasebiyle, henüz medrese tahsiline başlamadan önce, babasının kendisine ilmihal ve dinî pratikler çerçevesinde bir takım bilgileri öğretmiş olması muhtemeldir. Bu açıdan, şu söylenebilir ki, Cürcânî’nin babası ona, aynı zamanda hem babalık hem de hocalık yapmıştır. Nitekim bazı kaynaklarda onun küçük yaşlardan itibaren ilme merak sardığı ve yetenekli bir genç olduğu kaydedilmektedir.48 Cürcânî, hoca nezdindeki ilk ciddi medrese tahsilini, yukarıda da zikrettiğimiz gibi, Cürcân’da görmüştür. Zira, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bazı kaynaklarda temyiz yaşına geldiğinde Sekkâkî’nin (ö. 626/1229) “Miftâhu’l-Ulûm” adlı eserini ve şerhini, bizzat şarihi olan ve aynı zamanda belagat ve dil hocalığı yapan Nûr et- Tâvûsî’den (ö. ?) okumak gayesiyle onun huzurunda bulunduğu kaydedilmektedir.49 Bu bilgilerin doğru olduğu kabul edildiği takdirde, Nûr et-Tâvusî’nin, Cürcânî’nin ilk dil ve belagat hocası olma ihtimali de artmaktadır. Cürcânî, memleketindeki tahsilini tamamladıktan sonra, naklî ve aklî sahada bilgilerini artırmak ve genişletmek amacıyla Herat’a gider ve orada ikamet etmekte olan 47 Dihhodo, a.g.e., XVI, 324 48 Leknevî, a.g.e., 125; Rûhânî, “Cürcânî, a.g.e., V, 332 49 Sehâvî, a.g.e., V, 328; Şevkânî, a.g.e., I, 488; Suyûtî, Tahrîc, s. 39; Sehâvî, a.g.e., V, 329 26 Ebû Abdillâh Kutbuddîn Muhammed b. Muhammed er-Râzî et-Tahtânî (ö. 766/1365) ona özellikle aklî ilimler konusunda eserler okutur.50 Dolayısıyla onun Cürcân’daki hocalarından sonra Herat’taki ilk önemli müderrisi bu zattır. Cürcânî’nin ilk hocalarından biri de, Kutbuddîn er-Râzî’nin oğlu Muhlisuddîn Ebu’l-Hayr Alî’dir (ö ?). Sehâvî’nin naklettiği bilgilere göre, “Şerhu’l-Miftâh” adlı kitabını bizzat Muhlisuddîn’in51 kendisinden okumuş ve ondan, ileride meydana getireceği eserlere temel teşkil edecek bir müktesebat elde etmiştir. Bu bilgiler ışığında Muhlisuddîn’in Cürcânî’nin ikinci önemli hocası olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Cürcânî, Herat’tan sonra, tahsilini devam ettirmek amacıyla Mısıra gitmiş ve orada İslâmî ilimler sahasında pek çok önemli kitaba imza atmış olan Mubârek Şâh el- Mantıkî’nin (ö. ?) derslerine aralıksız katılarak öğrenciliğini yapmıştır. Cürcânî’nin yetişmesinde en önemli katkıyı Mubarek Şâh yapmıştır. Cürcânî’nin hem naklî hem de aklî ilimleri özümseyip hazmetmesi hususunda, Mubarek Şâh’ın etkisi diğer hocalardan çok daha fazla olmuştur. Mubarek Şâh’ın dışında, Cürcânî, Şemsuddîn Muhammed el- Fenârî (Molla Fenârî) (ö. 834/1430) ile birlikte, Mısır’da, Muhammed b. Muhammed Ekmeluddîn el-Bâbertî’den (ö. 786/1334) şerî ilimler sahasında ders okumuş ve Saîdu’s-Suadâ’da kalarak sürekli ders halkalarına devam etmiştir.52 Öte yandan, Cürcânî Semerkand’da bulunduğu dönemde, Nakşibendî tarikatının kurucusu Hoca Bahâuddîn Nakşibendî’nin (ö. 791/1389) müritlerinden biri olan Hoca Alâuddîn Attâr Mumammed b. Muhammed el-Buhârî (ö. 802/1339) ile tanışmış ve ondan tasavvuf saliklerinin temel özelliklerine dair kapsamlı bilgiler almıştır.53 er- Risâletu’l-Bahâiyye, yazma olarak günümüze kadar ulaşmış olan Farsça telifi Risâle-i Şevkıyye ve Şihâbuddîn es-Suhreverdî’nin (ö. 632/1234) Avârifu’l-meârif üzerine yazdığı taliki, Alâuddîn el-Attâr’ın Cürcânî üzerindeki tesirinin yansımaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Attâr, Cürcânî’nin tasavvufa olan eğilimini güçlendirmiş ve bu sahada önde gelen hocaları arasındaki en önemli mevkiini her zaman korumuştur. Bu 50 Gümüş, a.g.e., s. 116 51 Sehâvî, a.g.e., V, 328 52 Sehâvî, a.g.e., V, 328; Şevkânî, a.g.e., I, 488 53 Gümüş, a.g.e., s. 119 27 bağlamda denebilir ki, Cürcânî’nin tasavvufa olan merakını motive etmede en önemli etki Alâuddîn el-Attâr’a aittir. Böylece, döneminin en iyi hocalarından ders okumuş olan Cürcânî, onların vasıtasıyla İslâm düşünce tarihinde çok sayıda unutulmayacak eser meydana getirmiş, ürettiği fikirler ve geliştirdiği yeni yaklaşımlar sayesinde onların seviyesini bile kısa sürede aşacak bir yetkinliğe sahip olmuştur. 3. Öğrencileri Naklî ve aklî ilimleri tahsil etmede döneminin en çok başvurulan hocalarında ders alan Cürcânî, hem kelâm, felsefe ve mantık, hem de dil ve belagat gibi pek çok sahada bilgi yüklü kişiliği ve İslâmî ilimleri ele alıp irdelenmesinde ölçülü davranması ile temayüz etmiş; bunun sunucunda bilgi birikimini paylaşıp aktaracağı kişilere de önderlik etmiştir. Nitekim kendi oğlu ve el-Gurra fi’l-mantık adlı kitabın sahibi Nuruddîn Muhammed b. Alî el-Cürcânî, Hâşiye alâ Şerhi’l-Mevâkıf eseri ile şöhret bulmuş Musa Paşa b. Muhammed Kadızade er-Rûmî (ö. 833/1430), Şerhu’l-Mevâkıf’ın bir kısmına yazdığı haşiyesi ile tanınan Fethullâh eş-Şirvânî (ö. 857/1453), Şirvânî gibi Şerhu’l-Mevâkıf üzerine yazdığı haşiyesi ile tanınan İranlı kelâmcı ve mantıkçı es- Seyyid Alî el-Acemî (ö. 860/1455) ile zikrettiğimiz ilmî sahalarda uzman olan Fahruddîn el-Acemî (ö. 865/1430) ve son olarak Bahru’l-ulûm adı altında telif ettiği hacimli tefsir kitabı ile şöhret bulmuş olan Hoca Seyyid Alâddîn Alî b. Yahya es- Semerkandî (ö. ?)54 Cürcânî’nin bizzat kendisinden ders alan alimlerdir. Cürcânî’nin yetişmesinde emeği geçen hocalarının sayısı gibi, kendisinden ders alan öğrencilerin sayısı da tam olarak bilinmemektedir. Ancak yukarıda zikri geçek öğrenciler bile onun talebe yetiştirmek için ne ölçüde gayret sarf ettiğini belirleme açısından anlamlıdır ve yeterlidir.55 C. Cürcânî’nin Bilimsel Kişiliği Güvenilir tabakat yazarları, Cürcânî’yi tanıtırken sempatik ve güler yüzlü olduğunu, akıcı bir üsluba ve fesahat, talakat, belagat gibi diksiyon ve anlatım 54 Cürcânî’nin yetiştirdiği talebeler ile ilgili geniş bilgi için bkz., Gümüş, a.g.e., s. 120-125 55 Cürcânî belagat ve Arap dili grameri sahasında yetiştirdiği talebelerine Radıyuddîn el-Esterâbâdî’nin Şerhu’l-Kâfiye adlı nahiv ilmine dair yazdığı şerhi okutarak icazet vermiştir. Bkz., İmam Seyyid Muhsin Emîn, A’yânu’ş-Şîa, Dâru’t-Taâruf, Beyrut 1406/1986, IX, 152 28 yeteneğine sahip bulunduğunu; güzel karakterli, doğru sözlü, çalışkan, gayretli, yalan ve gösterişten uzak; fetanetli ve muhakeme gücü yüksek bir kişiliğe sahip bulunduğunu belirterek Ondan sitayişle bahsetmişlerdir. Onun, etik kuralları içerisinde tartışmayı sevdiği ve savunduğu konuları aklî delillerle kanıtlama gücüne sahip biri olduğu da özellikle ifade edilmektedir.56 Semerkand’da bulunduğu dönemlerde çeşitli sahalarında başarıyla sonuçlanan bir çok ilmî tartışmaya katılmasına ve Taftâzânî gibi çağının en başarılı kelâm alimini altetmesine rağmen kişilik olarak sevecen, maniyerizm olarak tabir olunan aşırı gösterişten uzak ve fedakar bir karaktere sahip olduğu bilinmektedir. Tartıştığı alimlerle antant bir haleti ruhiyyede olmasa dahi, tamamen zıt bir tutum sergilemekten de uzak olduğu bilinmektedir. Cürcânî hakkında zikredilen hususların doğruluk ve tutarlılık düzeyinin gerçek olup olmadığı, çeşitli ilim sahalarında kaleme aldığı kalifiye eserlerinde belirli ölçüde rastlamanın mümkün olduğu gözlemlenmektedir. Fakat Cürcânî’nin içinde bulunduğu siyasi konjonktürün yönetim şeklinin, kendinî sırf ilim yapmaya adamasına müsait olmadığı, tarihi verilerce sabittir. Bunun tabii bir sonucu olarak Onun bazen vaziyet gereği momentum ve ölçülülük kurallarını ihlal etmiş olması, konuya nesnel olarak bakıldığında, Cürcânî’nin tamamen nefsanî davrandığı anlayışı çıkmamaktadır. Onun kişiliğine dair bilgi ve verileri kesin olarak bütün şeffaflığı ile ortaya koymak mümkün olmasa da, kaleme almış olduğu şerh ve haşiyelerinden, ayrıca tabakat ve biyografi yazarlarının bize bıraktığı değerli eserlerden bazı ipuçları yakalama şansına sahip olduğumuzu da belirtmeliyiz. Buna paralel olarak kendisinin yetiştirmiş olduğu çok sayıdaki talebesi bunun bariz bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Cürcânî İslâm kültürünün yaygın olduğu fakat altkültürlerin de içinde bulunduğu bir ortamda yetişmiştir. Gittiği her yerde bildiği değerlerden taviz vermeden İslâm’ın temel esaslar ile bağdaşan bir tutum içerisinde olmakla mücadeleye devam etmiş ve bilimsel anlamda stabil bir yönteme sahip olmuştur. 56 Sehâvî, a.g.e., V, 330; Şevkânî, a.g.e., I, 489; Cürcânî tartışmanın adabına dair müstakil bir risale kaleme almıştır. Söz konusu risalesinde Cürcânî tartışma yapmanın genel kuralları ile karşı tarafı anlama ve ona göre bir yol takip etme gibi hususlara değinerek toplu ve öz bilgiler vermektedir. Risâle fi Âdâbi’l-Bahs, Hacı Selim Ağa ktp., Kemankeş blm. No: 341. 29 Kelâm sahasına ilişkin temel doktrin ve kurallara sadık kalan Cürcânî, sistematik ve metodik bir perspektif geliştirerek, kariyerinde aşılması gereken yolun büyük bir kısmını gençlik dönemlerinde geçmiş bulunuyordu. Döneminin ilmî atmosferinden ve manevî ikliminden azami ölçüde istifade eden Cürcânî, İslâm beldelerinin çeşitli medreselerinden pek çok müderristen ders almış ve bu manevî iklimin vermiş olduğu hazdan dolayı gittiği yerlerde uzun süreli bir tahsil hayâtı sürdürmüştür. Yukarıda da ifade edildiği gibi, çok yönlü bir araştırmacı ve yazar olan Cürcânî, döneminin hemen hemen bütün bilimsel disiplinlerinde eser vermiş ve bu eserlerini, çalışkan kişiliği ve uzun yıllar sürdürdüğü araştırmalarıyla oluşturduğu teoloji formasyonu ve birikimi ile meydana getirmiştir. Bu bağlamda, Taftâzânî (ö. 793/1390) sonrası dönemin ciddi anlamda üretici, dinamik ve velut kişiliğini hakkıyla ve tam anlamıyla ruhunda barındırması yönüyle Cürcânî, kendisinden sonra gelen İslâm bilginlerinin önderlik ve rehberliğini yapmıştır. Bundan dolayıdır ki, aklî ve naklî ilimlerde sivrilmiş mümtaz simalarının örnek aldığı güzide bir alim olarak O, İslâm düşünce tarihindeki etkin ve işlek pozisyonunu her zaman muhafaza etmiştir. Bu denli evleviyetli meziyete ve ayrıcalıklı bir konuma sahip olan Cürcânî’nin, Hasan Çelebi, Siyalkûtî ve Mesûd eş-Şirvânî gibi pek çok kelâm alimine önderlik ettiği de, söylenmesi gereken diğer bir ehemmiyetli noktadır. Özellikle mantık, felsefe ve kelâm ilminde söz sahibi olan Cürcânî, selefleri İmam Gazâlî (ö. 505/1111), Fahreddîn er-Râzî (ö. 606/1210), Nasîruddîn et-Tûsî (ö. 672/1274), Muhammed b. Alî es-Sekkâkî (ö. 626/1229), Seyfuddîn el-Âmidî (ö. 631/1233), Kazvînî el-Kâtibî (ö. 675/1277), Sirâcuddîn el-Urmevî (ö. 682/1283), Kutbuddîn er-Râzî et-Tahtânî (ö. 766/1365) ve Sa’duddîn et-Taftâzânî (ö. 793/1390) gibi düşünürleri izleyerek, onların söz konusu sahalarda kaleme aldıkları kitapları şerhederek veya üzerine haşiyeler yazarak bazen uzlaştırıcı, bağdaştırıcı, bazen de yorumlayıcı ve çözümleyici bir yöntem izlemiştir. Kendine has bir üslup geliştirmek suretiyle, müteahhirîn dönemi düşünce geleneğinin mütekamil ilmî formasyonuna sahip olmuş, aklî ve naklî ilimlerin pek çoğunda ciddi kitap ve risaleler telif etmiş, ayrıca şerh, haşiye ve talik gibi nitelikli eserler vermiş ve bunun sonucunda yüzyıllar boyu istifade edilip takip edilen seçkin ve münevver bilgin halini almıştır. Sözü edilen 30 selefleri mümtaz kelâm alilerinden istifade ederken iktibas veya intihal tarzı bir yöntem izlemekten ziyade, araştıran, tahlîli eden, eleştiren ve yeni bir bakış açısı geliştiren tutum sergilemiştir. Cürcânî’nin sufi meşrep biri olduğu da gözlerden kaçırılmamalıdır. Zira Semerkand’ta bulunduğu sırada Nakşibendî’nin (ö. 791/1389) kendi müritlerinden biri olan Hoca Alâuddîn Attâr Mumammed b. Muhammed el-Buhârî (ö. 802/1339) ile tanışması sunucunda tasavvuf ilmini tanıma fırsatı bulmuştur. O sırada, daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, er-Risâleu’l-Bahâiyye adı altında bir eser meydana getirmesi O’nun tasavvufa karşı nikbin, pozitif ve iyimser bir yaklaşım içerisinde olduğunun bir göstergesidir. Bütün bunlar bu veriler ışığında değerlendiri