T. C. ULUDAĞ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TÜRK DĠLĠ VE EDEBĠYATI ANABĠLĠM DALI ESKĠ TÜRK EDEBĠYATI BĠLĠM DALI AYYUKĠ ĠLE YUSUF-I MEDDAH’IN VARKA VE GÜLġAH MESNEVĠLERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI (YÜKSEK LĠSANS TEZĠ) I. CĠLT Elham NĠKOOSOKHAN SEDGHĠ BURSA – 2015 T. C. ULUDAĞ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TÜRK DĠLĠ VE EDEBĠYATI ANABĠLĠM DALI ESKĠ TÜRK EDEBĠYATI BĠLĠM DALI AYYUKĠ ĠLE YUSUF-I MEDDAH’IN VARKA VE GÜLġAH MESNEVĠLERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI (YÜKSEK LĠSANS TEZĠ) Elham NĠKOOSOKHAN SEDGHĠ DanıĢman: Yard. Doç. Dr. Sadettin EĞRĠ BURSA - 2015 ÖZET Yazar Adı ve Soyadı : E l h am Nikoosokhan Sedghi Üniversite : Uludağ Üniversitesi Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü Anabilim Dalı : Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı : Eski Türk Edebiyatı Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi Sayfa Sayısı : XIII + 547 Mezuniyet Tarihi : …. / …. / 2015 Tez DanıĢmanı : Yard. Doç. Dr. Sadettin Eğri AYYUKÎ ĠLE YÛSUF-I MEDDÂH’IN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVĠLERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI Kaynağını Arap edebiyatından alan Varka ve GülĢâh hikâyesi ilk kez, Ġran edebiyatında Ayyukî tarafından yazılmıĢtır. Bu hikâye Türk edebiyatında ise ilk olarak Yûsuf-ı Meddâh tarafından, Ayyukî‟nin Varka ve GülĢâh mesnevîsini ele alarak ortaya konmuĢtur. Yûsuf-ı Meddâh‟ın eseri Ayyukî‟nin eserine kıyasla yeni olaylar ve motifler barındırdığı için telif eser özelliğini taĢımaktadır. ÇalıĢmamızda bu iki mesnevî ayrıntılı bir Ģekilde beĢ bölüm hâlinde incelenip karĢılaĢtırılmaktadır. Birinci bölümde iki Ģairin hayatı ve mesnevîlerinin özetleri yer almaktadır. Ġkinci bölümde ise Ayyukî‟nin Varka ve GülĢâh ile Nizamî‟nin Leylâ ve Mecnun mesnevîlerinin benzerliklerine yer verilmektedir. Bu iki mesnevînin hikâyeleri birçok açıdan birbirine benzemektedir. Üçüncü bölümde ise Varka ve GülĢâh hikâyesinin kaynağı olan Urvat ve Afrâ hikâyesi, Ayyukî ve Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîlerinin hikâyeleri ile karĢılaĢtırılmaktadır. Bu bölümde Ayyukî ve Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîleri genel hatlarda birbirlerine benzedikleri ve aynı noktalarda Urvat ve Afrâ hikâyesinden ayrıldıkları tespit edilmektedir. Tezimizin dördüncü bölümünde Varka ve GülĢâh hikâye kurgusunun incelenmesi yer almaktadır. Bu bölümde hikâye kurgusunun kaynağı, hikâyede aĢk ile kahramanlığın birleĢtirilmesi ve hikâyenin olay bütünlüğünde kullanılan yöntemler açıklanmaktadır. Son bölümde ise iki mesnevînin baĢlıklarının ve bölümlendirmelerinin değerlendirilmesi, konu açısından karĢılaĢtırılması, kahraman kadrosu ve eserin içinde kullanılan vezin, nazım Ģekli ve nazım türlerinin incelenmesi yer almaktadır. BeĢinci bölümden sonra çalıĢmada elde edilen sonuçlar yazılmaktadır. Anahtar Sözcükler: Ġran edebiyatı, Türk edebiyatı, Ayyukî, Yûsuf-ı Meddâh, Varka ve GülĢâh, KarĢılaĢtırma, Mesnevî. iii ABSTRACT Name and Surname : Elham Nikoosokhan Sedghi University : Uludağ University Institution : Social Science Institution Field : Turkish Language and Literature Branch : Old Turkish Literature Degree Awarded : Master Page Number : XIII + 547 Degree Date : …. / …. / 2015 Supervisor (s) : Yard. Doç. Dr. Sadettin Eğri COMPARISON OF AYYUKĠ WITH YUSUF-I MEDDAH’S VARKA AND GULSHAH MASNAVI The story of Varka and Gulshah, taken from Arabic literature, was written for the first time in Iranian literature by Ayyuki. This story, in Turkish literature, was first demonstrated by Yusuf-i Meddah considering the Ayyuki‟s Varka and Gulshah Masnavi. Compared with Ayyuki‟s literary work, Yusuf-i Meddah‟s work is featured as a copyrighted one since it has new events and motives within it. Our research draws upon studying and comparing the two Masnavies through five chapters in detail. The first chapter concerns the two poets‟ lives and summaries of their masnavies. The second chapter looks at the similarities between the Varka & Gulshah masnavi of Ayyuki and the Leyla & Mecnun masnavi of Nizami. The stories stated in two masnavies are similar to each other in many aspects. The third chapter involves the comparison between Orwah & Afraa: the source story for Varka & GülĢah, and the other stories stated in Ayyuki and Yusuf-i Meddah‟s masnavies. In this part we shed light on how the two masnavies of Ayyuki and Yusuf-i Meddah are generally similar to each other, at the same point; the way they derived from the source text: Orwah & Afraa was put into consideration, as well. The fourth chapter of our thesis highlights the Varka & GülĢah story fiction. In this part we demonstrate the origin of the story fiction, the combination between love and bravery and the techniques used for achieving unity of events in the story. Our last chapter focuses on: evaluating the two masnavies titles and chaptering system, comparison concerning the thesis reviewed in both works, characters and the rhyme scheme used in it, besides; reviewing the peotic system and its genres. Then, beyond the fifth chapter we get the consequences of our study written afterwards. Keywords: Iranian literature, Turkish literature, Ayyuki, Yusuf-i Meddah, Varka & Gulshah, Comparison, Masnavi. iv ÖNSÖZ Tezin konusunu belirlememizdeki en büyük etken, edebiyat bölümünde okuyan bir arkadaĢımın Varka ve Gülşâh mesnevîsini ödev olarak araĢtırırken kaynağının Ġran edebiyatından geldiğini öğrenmesi ve bu bilginin doğru olup olmadığını benimle paylaĢması üzerine ilk defa o zaman bu mesnevîyi araĢtırmamdır. Ġncelemelerim sırasında Varka ve Gülşâh‟ın hem Ġran hem de Türk edebiyatında yeterince araĢtırılmadığını ve bu konuya gerekli önemin verilmediğini fark ettik. Bu mesnevîyi okuduğumuzda konusunun incelenmesi ve gün ıĢığına çıkarılmasının gerekli olduğu kanısına vardık. Mesnevînin konusunun ilgi çekici olduğu kadar ön plana çıkmaması bizi bu alana yönelterek bu mesnevînin daha fazla tanınmasında aracı olmamı sağladı. Ġran ve Türk edebiyatında Varka ve Gülşâh‟ı ilk kez yazan Ayyukî ve Yûsuf-ı Meddâh‟ın eserlerinin Ġran‟da da Türkiye‟de de hiç karĢılaĢtırılmadığı dikkatimizi çekti. Bu sebepledir ki tezimin konusunu “Ayyukî ile Yûsuf-ı Meddâh‟ın Varka ve GülĢâh Mesnevîlerinin KarĢılaĢtırılması” olarak seçtik. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde okuyan bir Ġranlı olarak Farsçaya hâkim oluĢum adı geçen eserleri incelememi kolaylaĢtıracağından bu konuyu seçme cesareti aldık. Belirtmek isterim ki tezimi yazma aĢamasında AyĢe Yıldız‟ın “Türk Edebiyatında Varka ve GülĢâh Mesnevîleri ve Mustafa Çelebi‟nin Varka ve GülĢâh Mesnevîsi” adlı doktora tezinden büyük ölçüde esinlendim. Ayrıca mesnevîlerin metinlerini ele alırken Ayyukî‟nin mesnevî metnini hazırlayan Zebihullah Safâ‟nın ve Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevî metnini hazırlayan Kâzım Köktekin‟in eserinden yararlandım. Ayyukî‟nin eserinin kaynaklarını bulmakta güçlük çektik, Ġran Milli Kütüphanesi‟nde tezleri değil vermek fotokopisinin çekilmesine bile izin verilmemesi bizi güç durumda bıraktı. Tezimizi oluĢtururken sürekli Türkiye‟de bulunduğum için Ġran‟dan bu kaynaklara ulaĢmam zorlaĢtı. Ancak bana yardımcı olan hocalarım ve arkadaĢlarım sayesinde büyük sorunlar yaĢamadan tezimi bitirebildim. Kaynakların bol, zamanın kısıtlı olması münasebetiyle ne kadar dikkatli olmaya gayret etsem de ister istemez ortaya çıkan eksik ve hatalarımı hoĢgöreceğinize inanıyorum. En baĢta, beni her zaman destekleyen, hoĢgörüsü ve iyimserliğiyle odaklanmamı arttıran, cesaret verici tutumu ile yanımda olan ve bütün sorularımı sabırla cevaplayan, hatalarımı bana göstererek düzelten, tezimin baĢından sonuna kadar beni doğru yola yönlendiren saygı değer danıĢman hocam Yard. Doç. Dr. Sadettin Eğri‟ye sonsuz teĢekkürlerimi sunarım. ÇalıĢmalarım esnasında her daim yanımda olan, beni destekleyen, hatalarımı sabırla düzelten ve dostluğunu hiçbir zaman esirgemeyen sevgili arkadaĢım Emine Çelik‟e en içten teĢekkürü borç bilirim. Tezimin teknik aĢamalarında bana büyük yardımları dokunan ve çalıĢmama kolaylık sağlayan Çisem YavaĢ‟a da ayrıca teĢekkür etmem gerekir. Elham NĠKOOSOKHAN SEDGHĠ Bursa 2015 vi ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa TEZ ONAY SAYFASI.......................................................................................................... ii ÖZET .................................................................................................................................... iii ABSTRACT ......................................................................................................................... iv ÖNSÖZ .................................................................................................................................. v ĠÇĠNDEKĠLER .................................................................................................................... vii KISALTMALAR .................................................................................................................. x TABLOLAR LĠSTESĠ ......................................................................................................... xi ÇEVĠRĠ YAZI ALFABESĠ ................................................................................................. xii GĠRĠġ ..................................................................................................................................... 1 I. MESNEVÎ ...................................................................................................................... 3 II. ĠRAN VE TÜRK EDEBĠYATINDA YER ALAN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎLERĠ .................................................................................................................... 4 A. ĠRAN EDEBĠYATINDA YER ALAN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎLERĠ 4 B. TÜRK EDEBĠYATINDA YER ALAN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎLERĠ 5 BĠRĠNCĠ BÖLÜM AYYUKÎ’NĠN VE YÛSUF-I MEDDÂH’IN HAYATLARI, ESERLERĠ VE VARKA VE GÜLġÂH MESNEVĠLERĠNĠN ÖZETLERĠ I. AYYUKÎ‟NĠN HAYATI ............................................................................................... 7 II. AYYUKÎ‟NĠN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎSĠNĠN ÖZETĠ ............................... 8 III. YÛSUF-I MEDDÂH‟IN HAYATI .............................................................................. 24 A. ESERLERĠ ............................................................................................................ 27 IV. YÛSUF-I MEDDÂH‟IN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎSĠNĠN ÖZETĠ ............. 31 vii ĠKĠNCĠ BÖLÜM AYYUKÎ’NĠN VARKA VE GÜLġÂH ĠLE NĠZAMÎ’NĠN LEYL VE MECNUN MESNEVÎLERĠNĠN BENZERLĠKLERĠ I. NĠZAMÎ‟NĠN HAYATI ............................................................................................... 55 II. NĠZAMÎ‟NĠN LEYL VE MECNUN MESNEVÎSĠ‟NĠN ÖZETĠ ............................. 57 III. ĠKĠ HĠKÂYEDE ÂġIKLARIN KĠġĠLĠKLERĠNĠN ĠNCELENMESĠ ......................... 60 IV. ĠKĠ HĠKÂYENĠN BENZERLĠKLERĠ ......................................................................... 60 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ARAP, ĠRAN VE TÜRK EDEBĠYATINDA VARKA VE GÜLġÂH HĠKÂYELERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI I. URVAT B. HĠZÂM‟IN HAYATI ................................................................................ 64 II. URVAT VE AFR HĠKÂYESĠNĠN ÖZETĠ ............................................................... 64 III. ÜÇ HĠKÂYENĠN KARġILAġTIRILMASI ................................................................ 69 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM VARKA VE GÜLġÂH HĠKYÂYE KURGUSUNUN ĠNCELENMESĠ I. HĠKÂYE KURGUSUNUN KAYNAĞI ...................................................................... 78 II. HĠKÂYEDE AġK VE KAHRAMANLIĞIN BĠRLEġMESĠ ...................................... 79 III. HĠKÂYENĠN ELEġTĠRĠSĠ .......................................................................................... 80 IV. HĠKÂYENĠN OLAY BÜTÜNLÜĞÜNDE KULLANILAN YÖNTEMLER ............. 86 A. ARAYIġ YOLCULUĞU KALIBI ....................................................................... 86 B. HÂL DEĞĠġĠMĠ KALIBI ..................................................................................... 87 BEġĠNCĠ BÖLÜM ĠKĠ MESNEVÎNĠN KARġILAġTIRILMASI I. ĠKĠ MESNEVÎDEKĠ BAġLIKLAR VE BÖLÜMLENDĠRMELER ........................... 93 A. BAġLIKLAR VE BÖLÜMLENDĠRMELERĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ ....... 97 II. KONU AÇISINDAN KARġILAġTIRMA ................................................................ 105 III. MESNEVÎLERĠN KAHRAMAN KADROSU AÇISINDAN KARġILAġTIRILMASI ................................................................................................... 293 viii IV. MESNEVÎLERDE KULLANILAN VEZĠN, NAZIM ġEKĠLLERĠ VE NAZIM TÜRLERĠ AÇISINDAN KARġILAġTIRILMASI .......................................................... 295 SONUÇ.............................................................................................................................. 305 KAYNAKÇA .................................................................................................................... 309 METĠN .............................................................................................................................. 312 I. YÛSUF-I MEDDÂH‟IN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎSĠ‟NĠN METNĠ ......... 313 II. AYYUKÎ‟NĠN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎSĠ‟NĠN METNĠ ......................... 439 EKLER .............................................................................................................................. 531 ÖZGEÇMĠġ ....................................................................................................................... 547 ix KISALTMALAR Kısaltma Bibliyografik Bilgi a.g.e. Adı Geçen Eser a.g.m. Adı Geçen Makale a.g.tz. Adı Geçen Tez A Ayyukî‟nın Varka ve Gülşâh‟ı AÜ Ankara Üniversitesi Bkz. Bakınız C. Cilt dy. Dergisi yok h. Hicrî ĠÜ Ġstanbul Üniversitesi M.E.B. Milli Eğitim Basımevi S. Sayı s. Sayfa ss. Sayfadan sayfaya TDK Türk Dil Kurumu Yayınları ts. Tarihsiz U Urvat‟ın hikâyesi v.dğr. Ve diğerleri V Varka ve GülĢâh hikâyesi Yay. Yayınları YM Yûsuf-ı Meddâh‟ın Varka ve Gülşâh‟ı x TABLOLAR LĠSTESĠ Urvat ve Afrâ ile Ayyukî ve Yûsuf-ı Meddâh‟ın Varka ve GülĢâh Mesnevîlerinin KarĢılaĢtırılması……………………………………………………………………………70 Ġki Mesnevîdeki BaĢlıklar ve Bölümlendirmeler………………………………………… 93 Mesnevîlerin Kahraman Kadrosu Açısından KarĢılaĢtırılması……………………..……293 xi ÇEVĠRĠ YAZI ALFABESĠ A, a, E, e, Ė, ė ,’ ء Ā, ā آ A, a, E, e, Ė, ė ا B, b ب P, p پ T, t ت S , s ث C, c ج Ç, ç چ Ḥ, ḥ ح Ḫ, ḫ خ D, d د Ẕ, ẕ ر R, r س Z, z ص J, j ژ S, s س ġ, Ģ ش Ṣ, ṣ ظ Ż, ż, Ḍ, ḍ ض xii Ṭ, ṭ ط Ẓ, ẓ ظ ‘ ع Ġ, ġ غ F, f ف Ḳ, ḳ ق K, k, G, g, Ñ, ñ ک G, g گ L, l ل M, m م N, n ى ّ o, O, ü, Ü, U, u, Ū, ū, v, V ٍ e, a, H, h ā, I, ı, Ġ, i, Ī, ī, Y, y ی xiii GĠRĠġ Ġranlılar Ġslamiyeti Türklerden önce kabul ederler, daha sonra ise Türklerin Ġslam‟ı kabul etmeleri ile Ġranlılardan kültür ve edebiyat bakımından büyük ölçüde etkilenirler. Bu etkilenmenin nedenleri olarak Ģunlar söylenebilir: Kabul ettikleri yeni din ile ilgili kelimelerin çoğunu Farsça‟dan alırlar. Ayrıca Ġslam dininin Türkler tarafından tasavvuf yorumuyla alınması onların eline geçen Farsça eserler ile olmuĢtur. Selçuklular döneminde Farsça‟nın resmi dil olarak belirlenmesine ve Osmanlı devletinde ise I. Murat dönemine kadar divan ve yazıĢmalarda Farsçanın resmi dil olarak kullanılmasına bu etkileniĢin nedenleri olarak değinilebilir. Aruz vezninin Ġranlılardan alındığı ve bu veznin Türkçeye uygulandığı için bu dile birçok Farsça kelime girer. Ġranlılar Türklerden evvel Ġslam‟ı kabul edip Arap edebiyatı ve Ġslam dininin etkisinde edebiyatını geliĢtirirler. Bundan dolayı Ġran edebiyatı örnek alınarak Eski Türk Edebiyatının oluĢması az evvel de belirttiğimiz etkenlerden ötürü olağan bir durumdur. Aynı zamanda Türklerin ve Ġranlıların ortak bir coğrafya üzerinde yaĢamaları ve zaman zaman Ġran‟ın Türkler tarafından yönetilmesinin sonucunda Ġran kültürü ve edebiyatı da Türklerinkinden etkilenmiĢtir ve Farsçaya birçok Türkçe kelime girmiĢtir. Tarih boyunca Ġran edebiyatının ve Farsçanın geliĢmesinde de Türklerin rolü büyüktür. Türkçenin yapısının Farsaça ile benzerlikleri iki edebiyat arasındaki etkileyiĢimin bir nedeni olarak gösterilebilir. Türk Ģair ve yazarları Ġran edebiyatından etkilenirken birebir taklit etmeyip ele aldıkları eserlerde kendi sanatlarını da ortaya koyarak yeni eserler sunmuĢlardır. Örnek olarak tezimizde incelediğimiz Yûsuf-ı Meddâh, Varka ve Gülşâh eserini yazarken Ayyukî‟nin aynı adlı eserini ele alır. Ancak tezde de belirlendiği gibi Yûsuf-ı Meddâh eserinin orijinaline baĢka olay ve motifler de eklemiĢ ve körü körüne bir taklit ortaya koymamıĢtır. Eski Türk Edebiyatında Ġran edebiyatından yapılan baĢka çevirilerin çoğunda da aynı izlenim görülür ve eserlerin geneli telif eser özelliğini taĢır. “Ayyukî ile Yûsuf-ı Meddâh‟ın Varka ve GülĢâh Mesnevîlerinin KarĢılaĢtırılması” adlı tezimizin Türkiye‟de aynı alanda yapılan çalıĢmalardan farkı, bu iki mesnevînin bu güne kadar bu derecede detaylı bir Ģekilde karĢılaĢtırılmamasıdır. Bizim araĢtırdığımız kadarıyla Varka ve GülĢâh‟ın Leylâ ve Mecnun ile kaynağı olan Urvat ve Afrâ ile karĢılaĢtırılması Türk edebiyatında daha önce bizim yaptığımız Ģekilde incelenmemiĢtir. Biz Ġran edebiyatında bu konuda yazılan makalelerden yola çıkarak bu iki konunun yer aldığı bölümleri hazırladık. ÇalıĢmanın amacı ise Ayyukî ve Yûsuf-ı Meddâh‟ın eserlerinin ne denli birbirlerine benzedikleri, bunun sonucunda ise Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîsi tercüme ya da telif niteliği taĢıdığını belirtmektir. Amaçlarımız arasında Varka ve GülĢâh mesnevîsinin kaynağını belirtmek ve bu iki Ģairin yazdığı mesnevîlerin hikâyesini kaynağıyla karĢılaĢtırmak, bunların ne derece kaynağa sadık kaldıklarını belirtmektir. Aynı zamanda bu mesnevîlerin üzerinde yapılan araĢtırmaları bir araya getirmek ve Ġran‟da yapılan çalıĢmaları da Türk edebiyatına aktarmaktır. Tezimiz beĢ bölümden oluĢur. Birinci bölümde iki Ģairin hayatı ve mesnevîlerinin özetleri yer alır. Mesnevîlerinin özetlerini yazarken iki mesnevînin bütün beyitleri tek tek incelenip özette önemli ayrıntıların yer almasına özen gösterilmektedir. Ayyukî‟nin mesnevîsinin özeti Türk edebiyatında yazılan en doğru ve geniĢ olanı olması gaye edinmiĢtir. Ġkinci bölüm ise dört alt baĢlıktan oluĢur; baĢta Nizamî‟nin hayatına yer verilir. Ardından Nizamî‟nin Leylâ ve Mecnun adlı mesnevîsinin özeti yer alır. Üçüncü alt baĢlıkta, iki hikâyede âĢıkların kiĢilikleri incelenir. Son alt baĢlıkta ise iki hikâyenin benzerliklerine yer verilmektedir. Üçüncü bölümde Arap, Ġran ve Türk edebiyatında Varka ve GülĢâh hikâyesinin karĢılaĢtırılması üç alt baĢlıkta yer almaktadır. Birinci kısımda Varka ve GülĢâh hikâyesinin kaynağının yazarı olan Urvat‟ın hayatı yer almaktadır. Ġkinci kısımda ise Urvat ve Afrâ hikâyesinin özeti verilmektedir. Son kısımda ise üç hikâye karĢılaĢtırılır ve aralarındaki benzerlik ve farklılıklar ortaya konur. Dördüncü bölüm, Varka ve GülĢâh hikâye kurgusunun incelenmesinin yeridir. Bu bölüm ise dört alt baĢlıktan oluĢur. Hikâye kurgusunun kaynağı, hikâyede aĢk ve kahramanlığın birleĢmesi, hikâyenin eleĢtirisi, olay bütünlüğünde kullanılan yöntemler bu bölümüm alt baĢlıklarını oluĢturmaktadır. BeĢinci ve son bölüm tezimizin en önemli bölümüdür. AraĢtırmamızın asıl amacı yani iki mesnevînin karĢılaĢtırılması bu bölümde yer almaktadır. Dört alt baĢlığı olan bu bölüm, aynı zamanda tezimin en geniĢ bölümü özelliğini taĢır. Burada iki mesnevînin baĢlıklar ve bölümlendirmelerinin değerlendirilmesi, konu açısından karĢılaĢtırılması, kahraman kadrosu ve içinde kullanılan vezin, nazım Ģekli ve nazım 2 türlerinin incelenmesi yer almaktadır. Konu açısından karĢılaĢtırılma kısmında, iki mesnevî arasındaki farklılıklar eserlerden örnek beyitler verilerek belirlenmiĢtir. Tezimizde yer alan Ayyukî‟nin mesnevîsinden alınan Farsça beyitlerin okunuĢu yazılırken Farsça telaffuzlerine sadık kalınmaktadır. Ünlülerde “a”lar “e” sesini iĢaret ettiği için “e” Ģeklinde okunur; “e”ler ise Türkçe‟de “e-i” arası bir ses olan “kapalı e”nin yerine “ė” harfi gösterilmektedir; “o”lar da “o” Ģeklinde okunmaktadır. Mesnevîlerin incelenmesi için Ayyukî‟nin mesnevî metnini hazırlayan Zebihullah Safâ‟nın ve Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevî metnini hazırlayan Kâzım Köktekin‟in eseri ele alınmıĢtır. I. MESNEVÎ Mesnevî, her beyti ayrı kafiyeli olan nazım Ģekline denir. Ġlk önce Arap edebiyatında “müzdevice, recez veya urcuze” adları ile ortaya çıkmıĢtır. Ancak mesnevî adıyla ilk olarak Ġran edebiyatında kullanılmıĢtır. Pehlevî edebiyatında dinî, hamasî, tarihî ve aĢk hikâyeleri bolca yer alır. Ġran halkı, özellikle çiftçilik yapan asil Ġranlılar gelenek ve göreneğin sürdürülmesinin taraftarıdırlar. Bundan ötürü bu hikâyelere bağlı kalınır, dilden dile dolaĢır ve herkes onları ezberlerdi. Bu hikâyelerin unutulmaması ve değiĢtirilmemesi için kayıt edilmesi gerekirdi. Aynı zamanda hikâyeler nazım Ģeklinde daha rahat ezberlendiği için Ģairler tarafından nazme geçirilmesi gerekirdi. Samaniler devleti, asil Ġranlı ailelerindendir ve onların soyu Behrâm-i Çûbîn, Sasanî devletinin ünlü devlet adamlarından gelir. Onlar gelenek ve göreneğe saygı duyup Farsçanın geliĢmesi için çalıĢırlar. Bu yüzden Ģairlerin kaside yazmak yerine eski hikâyelerin ve ataların sözlerini nazme çevirmelerini isterler. Ġran edebiyatı ise Ġslam‟ın kabulünden sonra Arap edebiyatının etkisinde kalır. Ġran Ģairleri, hem Samani devlet adamlarının isteği üzerine hem de kendilerini Arap edebiyatının etkisinden kurtarmak, Farsça Ģiirinin Ġran edebiyatının ruhu ve halkının ülkülerini barındırması için bu hikâyeleri mesnevî Ģeklinde yazmaya baĢlarlar. Mesnevî, Ġran edebiyatının Arap edebiyatının 1 etkisinden kurtulmasının bir göstergesi sayılır . IX. yüzyılda Mesud Marvazî‟nin yazdığı Şehnâme Ġran edebiyatında yazılan ilk mesnevî olarak bilinir. Ayyukî‟nin yazdığı Varka ve Gülşâh ise yazılan ilk aĢk mesnevîsi 1 Mohammad Jafar Mahcub, “Mesnevî-serâyî der-Zebân-i Farsî tâ-Pâyân-i Karn-ı Penjom-ı Hicrî”, Tebriz Edebiyat ve Sosyal Bölümler Fakültesinin Dergisi, No: 65, Tebriz, 1963, ss. 184-187. 3 olarak kabul edilir. Ancak XI. yüzyılın ortalarında EĢkanîler dönemine ait olan Veys ü Râmin hikâyesi Fahreddin As‟ad-i Gürgânî tarafından mesnevî Ģeklinde yazılır, Ģairin hikâyeyi nazme çevirirken gösterdiği sanat ve üstatlık bu mesnevînin Ġran edebiyatının aĢk mesnevîlerinin baĢlangıcı olarak bilinmesi ve birçok Ģair tarafından yazılmasını sağlar. XII. yüzyılın sonlarında ise Nizamî, hamsesi ile mesnevîyi olgunluğun son derecesine ulaĢtırır, mesnevîleri XIII. yüzyıldan itibaren Ģairler tarafından taklit edilir ve bu taklit, Ġran 2 edebiyatının bütün dönemlerinde devam eder . Türk edebiyatına ise mesnevî Ġran edebiyatından geçer. En eski mesnevî XI. yüzyılda Yûsuf Has Hacib‟in yazdığı Kutadgu Bilig adlı eserdir. Bu eser devrine oranla oldukça geliĢmiĢ olduğu için daha önce de Türk edebiyatında oldukça ileri derecede mesnevîlerin yazılmıĢ olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Türk edebiyatının oluĢum tarihi olarak bilinen XIII-XIV. yüzyılda mesnevî nazım Ģeklinin hâkim olduğu görülür. Anadolu sahasındaki mesnevî tarzının ilk büyük ürününü Mevlânâ‟nın büyük Mesnevî‟si ile verir. Farsça nazmedilmesine rağmen Mevlânâ‟nın 25 bin beyti aĢan 6 ciltlik büyük eseri Mesnevî, Türk edebiyatını derinden etkilemesi ve yüzyıllar boyunca Türkler tarafından okunup yorumlanması bakımından mesnevî nazım Ģeklinin Anadolu‟daki en büyük yapıtı olarak kabul edilir. II. ĠRAN VE TÜRK EDEBĠYATINDA YER ALAN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎLERĠ A. ĠRAN EDEBĠYATINDA YER ALAN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎLERĠ Bu mesnevînin Ġran edebiyatında kaç kere yazıldığı hakkında kesin bir bilgi verilemez. Sadece ilk Varka ve GülĢâh mesnevîsi Ayyukî tarafından yazıldığı bilinir. Tahran Meclis Kütüphanesinde, 2617/2‟de kayıtlı XVIII. yüzyıla ait yazarı bilinmeyen 1500 beyitten oluĢan bir Varka ve GülĢâh mesnevîsi bulunur. Tahran Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde 4775 numarada kayıtlı yazarı bilinmeyen, Ayyukî‟nin eserine benzeyen bir Varka ve GülĢâh mesnevîsi bulunur. Hezec bahrinde yazılan bu mesnevînin XIX. 2 HâĢem Mohammedî, “Dâstânhâ-yi Manzum-ı Ganâyî der-Edeb-i Farsî”, Keyhân-i Ferhengî Dergisi, No: 175, Tahran, 2001, ss. 28-31. 4 yüzyıla ait olduğu tahmin edilir. Tahran Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde 2279 3 numarada kayıtlı olan ve XIV. yüzyıla ait bir Varka ve GülĢâh hikâyesi bulunur . Bir Varka ve GülĢâh mesnevîsi ise Kürtçe olarak, 81 varak ve 1600 beyit civarında aslı Almanya, Marburg Üniversite Kütüphanesinde bulunur. Kopyası ise Tahran Üniversitesi 4109 numarada kayıtlıdır. Eserin dil özelliklerinden XII. yüzyılın sonu ya da 4 XIII. yüzyılın baĢlarında kaleme alındığı tahmin edilir . B. TÜRK EDEBĠYATINDA YER ALAN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎLERĠ Türk edebiyatında ilk Varka ve Gülşâh, Yûsuf-ı Meddâh tarafından yazılır. Ġsmail Hikmet Ertaylan biri Azerbaycan edebiyatı diğeri Türk edebiyatına ait olan iki Varka ve GülĢâh mesnevîsinden bizi haberdar eder; Bakü Üniversitesinde Türk edebiyatı profesörlüğünde bulunduğu sırada Azerbaycan edebiyatı tarihini yazarken Mesihî, adlı bir Âzerî Ģairinin hicri 1038 tarihinde Varka ve GülĢâh mesnevsini Âzerî Türkçesi ile yazdığını belirtir. Londra British Museumda yaptığı incelemede ise bu eseri tetkik ve istinsah eder. Konusu ve bitiĢi de Yûsuf-ı Meddâh‟ınkine benzediğini dile getirir. Diğer Varka ve GülĢâh‟a ise Rieu Kataloğunda rastladığını belirtir. O katalogda Mostarlı Ziyâ‟î‟den bahsederken hicrî 991 tarihinde “Kise-i ġeyh Abdurrazzak” adlı bir mesnevîsine değinir, Ģairin Varka ve GülĢâh adlı bir mesnevîsi de olduğunu bu eserinde belirtir. Ġsmail Hikmet Ertaylan, Türkiye‟deki kütüphanelerde tam ve ilmi kataloklar bulunmadığı için Ziyâ‟î‟nin böyle bir eseri olup olmadığını öğrenemeyeceğimizi dile 5 getirir . AyĢe Yıldız ise yazdığı doktora tezinde bir Varka ve GülĢâh mesnevîsi XVI. 6 yüzyılda Mustafa Çelebi tarafından yazıldığını belirtir . Âmil Çelebioğlu, Kanunî Sultan Süleyman Devri Ģairlerinden Ziya Yûsuf Çelebi‟nin Yûsuf u Zeliha ile Varka ve Gülşâh mesnevîsini nazm ettiği King‟s No: 123, 408/7/11‟ye dayandırarak ifade eder. Böylece 3 AyĢe Yıldız, Türk Edebiyatında Varka ve GülĢâh Mesnevîleri ve Mustafa Çelebi‟nin Varka ve GülĢâh Mesnevîsi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ankara, 2008, s. 77. 4 Yıldız, a.g.tz., ss. 77-78. 5 Ġsmail Hikmet Ertaylan, Türk Edebiyatı Örnekleri 1: Varka ve GülĢâh, Bürhaneddin Erenler Matbaası, Ġstanbul, 1945, s. 5. 6 Yıldız, a.g.tz., s. 27. 5 Âmil Çelebioğlu‟nun verdiği bilgi doğru ise XVI. yüzyılda yaĢayan Ziya Yûsuf Çelebi‟nin 7 kaynaklarda adı geçmeyen ve elimizde bulunmayan bir Varka ve GülĢâh mesnevîsi vardır . 7 Yıldız, a.g.tz., s. 31. 6 BĠRĠNCĠ BÖLÜM AYYUKÎ’NĠN VE YÛSUF-I MEDDÂH’IN HAYATLARI, ESERLERĠ VE VARKA VE GÜLġÂH MESNEVĠLERĠNĠN ÖZETLERĠ I. AYYUKÎ’NĠN HAYATI Ayyukî X. ve XI. yüzyılın Ģairidir. Gazneliler döneminde Sultan Mahmud‟un zamanında yaĢamıĢtır. Sadık Kiyâ, Ayyukî‟nin Firdevsi‟den sonra yaĢadığı görüĢünü ileri 8 sürer . Onun hakkında fazla bilgi yoktur ve elimizde olan tek eseri Varka ve Gülşâh‟tır. Ayyukî bu eserini Sultan Mahmud adına yazmıĢtır. Sanatçının Müslüman olduğu ve aĢkına yakınlarının hile yapması yüzünden kavuĢamadığı, eserinde geçen bazı beyitlerden tespit 9 edilebilir . Ali Muhammedî, Ayyukî GülĢâh‟ın saray hayatını anlatırken onun sarayda sade bir hayat sürmesinden ve yalın anlatımından yola çıkarak onun orta kesimden olduğu kanısına 10 varır . Varka ve Gülşâh mesnevîsinin Ayyukî‟ye ait olduğu eserde yer alan iki beyitten anlaĢılır; To Ayyuḳīyā geret hūş est ü rāy Be-ḫėdmet be-peyvend be-medhet gėrāy [41] (Sen Ayyukî! Eğer zeki ve düĢünce sahibi isen hizmet et ve öv.) Zė-„Ayyūḳī vü ommetān-ė ḫāṣ u „ām enā ber-Muḥammed „aleyhės-selām [2237] (Ayyukî ve bütün kabilelerden ona selam olsun Hz. Muhammed‟e övgü olsun.) Bu mesnevî Ġran edebiyatının en eski ve değerli metinlerindendir ve birkaç kez Farsça, Türkçe ve Kürtçe ile yazılmıĢtır. “Varka ve GülĢâh” Ġran edebiyatında Ayyukî ile 8 Sâdık Kiyâ, “Âyâ Mesnevî-yi Varka ve GolĢâh Hemzemân-ı ġâhnâme-ye Firdevsi Est”, T.Ü. Edebiyât Fakültesi Dergisi, No: 4, Tahran, 1954, ss. 49-50. 9 Zebihullah Safâ, Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî, Tahran Üniversitesi Yay., Tahran, 1964, mukaddime kısmı, s. 5. 10 Ali Mohammedî, “Dâstân-i Varka ve GolĢâh”, Edebiyat-ı Dâstânî Dergisi, No: 53, ts., s. 109. 7 11 hatırlanır ve en baĢarılı örneği onunla verilmiĢtir . Ġran edebiyatında X. ve XI. yüzyılda yazılan eserlerden sadece Şehnâme ile Varka ve Gülşâh elimize geçmiĢtir ve diğer eserlerin ise yalnız birkaç beyti kalmıĢ, bu durum ise Şehnâme ile Varka ve Gülşâh‟ı daha değerli 12 kılar . Varka ve Gülşâh‟ın tek nüshası XIII. yüzyıla ait olup Ġstanbul Topkapı Sarayı 13 Müzesi Kütüphanesi 841‟de kayıtlıdır . Mesnevî nüshasını bularak bilim dünyasına ilk 14 olarak Abbâs Ġkbâl ÂĢtiyânî ve Ahmed AteĢ tanıtırlar . Bu nüsha, Varka ve GülĢâh‟ın bilinen tek nüshası aynı zamanda Gazneliler devrinden bugüne kadar tüm metin Ģeklinde 15 ulaĢmıĢ tek mesnevîdir . ġair eserinin konusunu Arap edebiyatından alır. Ancak mesnevî Ģeklinde onun tarafından kalme alınmıĢtır. Ayyukî‟den sonra yazılan bütün Varka ve GülĢâh mesnevîleri 16 de konu açısından onun eserine bağlı kalırlar . II. AYYUKÎ’NĠN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎSĠNĠN ÖZETĠ Hz. Muhammed‟in Mekke‟den Medine‟ye göç etmesinden sonra Ġslam yavaĢ yavaĢ Arap kabilelerinin arasında yayılır. Kabileler arasında Benî ġeybe adında zengin bir kabile vardır. Bu kabilenin reisleri Hilâl ve Hümâm adında iki kardeĢtir. Hilâl‟in GülĢâh adında güzel bir kızı, Hümâm‟ın da Varka adında yakıĢıklı bir oğlu vardır. Varka ve GülĢâh birlikte yaĢayıp çocukluktan beri birbirlerine âĢıklardır. 10 yaĢına gelince birlikte mektepe giderler; orada hem ders çalıĢıp hem birbirlerine olan aĢklarını yaĢarlar. 15 yaĢına gelince tam olgunluğa eriĢirler. Varka savaĢta yiğit bir süvaridir, kılıcıyla çeliği ikiye böler ve gücü dağ taĢımaya bile yeter. Bütün bunlarla gönlü GülĢâh‟ın aĢkıyla yanar. Kabilede güzeller güzeli GülĢâh‟ın Varka‟ya olan aĢkını herkes bildiği halde ona âĢık olmayan kimse yoktur. AĢkları masum olduğu için onları birbirlerinden ayırmazlar. On altı yaĢları bittikten sonra aĢk acısı ikisini etkileyip hasta olurlar. Aileleri bu durumu görünce ikisini evlendirmeye karar verip düğün hazırlıklarını yaparlar. Düğün gecesinde nikâh kıyılmadan 11 Yıldız, a.g.tz., s. 22. 12 Safâ, a.g.e., mukaddime kısmı, s. 3. 13 Yıldız, a.g.tz., s. 79. 14 Safâ, a.g.e., mukaddime kısmı, s. 3. 15 Yıldız, a.g.tz., s. 79. 16 Yıldız, a.g.tz., s. 60. 8 önce kabileye saldırılır. Kabile böyle bir durumu beklemediği için savunmasız kalıp kaçarlar ve böylece bütün kabile yağmalanır. Saldıran kabilenin reisinin adı Rebi Ġbni Adnan‟dır. Rebi, GülĢâh‟ın güzelliğini duyup ona âĢık olur. Hatta beĢ altı kere Hilâl‟e GülĢâh‟ı istediğine dair mektup gönderir ama asla cevap almaz. Bu yüzden GülĢâh‟ı kaçırmak için nikâh zamanını bekler. Varka ve GülĢâh‟ın nikâh gecelerinde onlara saldırıp GülĢâh‟ı kaçırır; Varka‟yı da kaçırmak ister ama onu bulamaz. Rebi kabilesine döndüğü zaman GülĢâh‟ı yanına çağırır; ona duyduğu aĢkı açıklayıp bir Ģiir söyler; Eyā māh-ė gol-çehr-ė dėl-ḫāh-ė men Dėrāz ez-to şoẕ „ömr-ė kūtāh-ė men [122] (Ey benim gönlümün dilediği gül yüzlü ayım! Kısa ömrüm senin yüzünden uzadı.) Eger vaṣl-ė men derḫor āyeẕ to-rā 17 Neheẕ baḫt ber-moşterī gāh-ė men [123] [Eğer benimle evlenmeyi kabul edersen baht benim yatağımı Jüpiter gezegeninde koyduğu anlamına gelecektir. (Benim çok talihli olduğumu gösterecektir.)] Menem şāh-ė garden-kėşān-ė cehān To şāh-ė ẓarīfānī vü māh-ė men [124] (Ben dünyanın gururlu Ģahıyım, sen de güzellerin Ģahı ve benim ayımsın.) Gerem der çeh-ė ġam neḫᵕāhī fegend Çerā kendī ender zenaḫ çāh men [125] [Eğer beni gam kuyuna atmayacaktın neden beni çene çukuruna kazdın? (Eğer beni üzmek istemiyordun neden beni âĢık ettin?)] Ona mücevherler getirilmesine emir verir. GülĢâh\ Rebi‟nin duygulandığını görünce onu kandırmaya karar verir. Kadın meselelerinden dolayı kendisine bir hafta zaman tanımasını ister. 17 Jüpiter gezegeni mutluluk ve saadetin simgesidir. 9 Öte yandan Benî ġeybe kabilesinde ölenlerin sayısı fazla olup herkes bu beklenmeyen saldırıdan dolayı ĢaĢkındır. Her yerde GülĢâh‟ı ararlar. PeriĢan hâlde olan Varka, GülĢâh‟tan ayrı kaldığı için acı çekip Ģiir söyler; Kocā reftī ey dėl-gosel yār-ė men Meger sīr geştī zė-dīẕār-ė men [262] (Ey gönül çalan sevgilim! nereye gittin? Beni görmekten bıktın mı acaba?) Ne-costem botā hergez āzār-ė to Çerā costī ey dost āzār-ė men [263] (Hiçbir zaman seni üzmek istemedim. Ey dost! Neden beni üzdün?) Çegūnest bī-men botā kār-ė to Ke bā-cān resīẕ ez-„anā kār-ė men [264] (Ey güzelim! Bensiz nasılsın? Acı ve keder benim canımı alır.) Zė-men zārter gerdī ender fėrāḳ Eger beşnevī nāle-yė zār-ė men [265] (Eğer benim inleyiĢ ve ağlayıĢımı duyarsan ayrılıkta benden daha fena olursun.) Ber-ė tost zenhār cān u dėlem Nėgeh dār zenhār zenhār-ė men [266] (Benim can ve gönlüm sende âmândadır, onu sakın, âmânda tut.) Varka çektiği acıları babasına anlatır, babası da ona inlemek yerine intikam peĢinde olması gerektiğini söyler. Böylece bir ordu hazırlayıp Benî Zabbe kabilesine doğru giderler. Varka yolda da bir Ģiir söyler; Be-goft ey çėrāġ-ė dėl ü cān-ė men Bot-ė gol-roḫ [u] cān u cānān-ė men [294] (Dedi: “Ey gönlümün mumu ve canım, gül yüzlü putum ve sevgilim…”) Be-hėcr-ė enderūn kerd netvān dėreng Şeved nerm ez-„aşḳ pūlāẕ u seng [295] (Canının ayrılığından sabretmemek lazım, aĢktan çelik ve taĢ bile yumuĢar.) 10 Nėgārem şoẕ ü şoẕ zė-hėcreş merā Hem ez-dėl nėşāṭ u hem ez-rūy reng [296] (Sevgilim gitti ve ayrılığından gönlümden neĢe gitti ve yüzüm soldu.) Konūn kem ḳażā sūy-ė ū reh nemūẕ Negīrem dėger der-ṣabūrī dėreng [297] (ġu an kaza ve kader ona uğradığı için artık (buna) sabredemem.) Zė-cān u zė-ḫūn-ė mo„ādī konem Havā tīre-fām u zemīn lāle-reng [298] (DüĢmanın canı ve kanından havayı karartıp toprağı lale renginde (kızartırım) yaparım.) Neyārem şebīḫūn, nesāzem kemīn Kezīn her do ber-merd „ārest ü neng [299] (Gece baskını yapmam ve pusu kurmam ki bu ikisi, erkek için utanma ve ayıptır.) Botem ger be-kām-ė neheng enderest Borūn ārem ū-rā zė-kām-ė neheng [300] (Putum (sevgilim) köpek balığının ağzındayken onu köpek balığının ağzından çıkartırım.) Be-ḫūn-ė Rebi„ Ėbn-ė „Adnān konūn Beşūyem dėl ü cān be-şemşīr-ė ceng [301] (Rebi Ġbni Adnan‟ın kanı ve savaĢ kılıcı ile gönül ve canımı yıkarım.) Benî ġeybe ordusu yolun yarısını geçtikten sonra Rebi onların geliĢinden haberdar olup ordusunu hazırlar. Yola koyulmadan GülĢâh‟ın aĢkından emin olmak için onun yanına gider, GülĢâh yalandan onu sevdiğini söyler. Rebi savaĢ meydanına çıkıp Ģiir söyler; Hemī goft şāh-ė sovārān menem Server-ė dėl-ė nāmdārān menem [342] (“Binicilerin sultanı benim, yiğitlerin gönlünün tacı benim.” dedi.) Geh-ė ceng-ė s o„bān por-dėl menem Geh-ė ṣolḥ ḫorşīẕ-ė raḫşān menem [343] 11 (Ejderha ile savaĢ zamanında cesur benim, barıĢ zamanında da parlayan güneĢ benim.) Geh-ė bezm mehtāb-ė meclės menem Geh-ė rezm sālār-ė meydān menem [344] (Meclis zamanında meclisin ay ıĢığı benim, savaĢ zamanında meydanın kumandanı benim.) Geh-ė dūstī ebr-ė raḥmet menem Geh-ė doşmenī şīr-ė ġorrān menem [345] (ArkadaĢlık zamanında rahmet bulutu benim, düĢmanlık zamanında gürleyen arslan benim.) Be-cāy-ė cefā zehr-ė ḳātel menem Be-gāh-ė vefā tāze reyḥān menem [346] (Vefasızlık zamanında öldüren zehirim, vefa zamanında taze fesleğenim.) Ġki kabilenin arasındaki savaĢ Ģiddetlenir. Rebi kırk kiĢiyi öldürüp Varka‟ya meydan okur. Varka onunla savaĢmak istese de babası ona izin vermeyip kendisi savaĢ meydanına gider. Aralarındaki savaĢ uzar ama sonunda Rebi bir darbeyle Hümâm‟ı ikiye böler. Benî ġeybe ordusundan inleme sesleri yükselir. Varka acısının ağır olmasından dört kere bayılıp ayılır. Çektiği acıdan dolayı bir Ģiir söylemeye baĢlar; Derīġ ey peẕer dīẕe-yė şīr-merd Key reftī zė-donyā pore ez-dāġ u derd [477] (Ey baba, ey gözüm, ey arslan! Yazık ki yaralı ve dert dolu dünyadan gittin.) Çonīn est kār-ė serāy-ė sėpenc Çonīn būẕ ḫᵕāheẕ cehān gėrd gėrd [478] (Misafir dünyanın iĢi böyledir. Bütün dünya böyle olacak.) Şodī koşte nāgeh be-dest-ė segī Ke ū-rā ne zen ḫᵕānd şāyeẕ ne merd [479] (Birden bire bir köpek elinden öldürüldün ki belki ona ne kadın ne de erkek diyebiliriz.) 12 Ez‟ū kīn-ė to bāz-ḫᵕāhem çonānk Key geryed berū gonbeẕ-ė lājeverd [480] [Senin hıncını ondan öyle alacağım ki gökyüzü ona ağlasın. (Ondan çok ağır bir hınç alacağım.)] Çonān k‟ū ber-āverd gerd ez-seret Ber-ārem zė-ferḳeş be-şemşīr gerd [481] (Onun senin baĢını kestiği gibi ben de onun baĢını keserim.) Durumu kötü olduğu hâlde intikam almak için Rebi‟ye saldırır. Ġki yiğit kılıç ve mızrakla birbirine girer, savaĢ sırasında Rebi mızrak ucuyla Varka‟nın kalçasını yaralar aynı zamanda atını öldürür. Varka atsız savaĢa devam edip mızrak darbesiyle Rebi‟nin elini yaralar. Bu esnasında Varka‟nın kölesi onun için at getirir; Varka da hızlıca ata binip savaĢa devam eder. GülĢâh Rebi‟nin savaĢa gitmesinden sonra gizlice savaĢ elbisesi giyip beline kılıç bağlar, eline mızrak alır. Köleler gibi giyinir ve savaĢ meydanına gider. SavaĢ sahasına vardığında iki yiğidi yaralı bulur. Varka atına bağırır böylece atı yere düĢüp baĢı ve boynu kırılır. Rebi hızlıca Varka‟nın göğsü üzerine oturur; baĢını kesip GülĢâh‟a götürmek ister. Varka, Allah aĢkı için GülĢâh‟ı son kez görebilmesi ve yanında öldürülmesi için Rebi‟den onu GülĢâh‟ın yanına sağ götürmesini rica eder. Rebi bunu kabul eder. Varka‟nın boynu ve ellerini arkadan bağlayıp savaĢ sahasına çeker. GülĢâh bu duruma katlanamayıp bağırır; yüzündeki örtüyü de kaldırır. Herkes GülĢâh‟ın güzelliğine ĢaĢırır. Rebi durumu öğrenmek için GülĢâh‟ın yanına gelir. GülĢâh atıyla harekete geçer, Rebi‟ye yaklaĢır ve mızrağını karaciğerine saplar. Benî ġeybe ordusu mutluluktan çığlık atıp Benî Zabbe ordusuna saldırır. Rebi‟nin büyük oğlu babasının intikamını almak için sahaya gelip rakip ister. Varka yarasını bağlayıp onunla savaĢmaya gitmek istese de GülĢâh ona izin vermez. GülĢâh kendisi savaĢa gider; mızrağını Rebi‟nin oğlunun göğsünden geçirir ve böylece o da babası gibi ölür. Ondan sonra Rebi‟nin küçük oğlu savaĢ sahasına gelir. SavaĢ esnasında GülĢâh‟ın Ģapkasını baĢından alır; iki ordu GülĢâh‟ın güzelliği karĢısında hayran kalır. Rebi‟nin oğlu GülĢâh‟a âĢık olup intikam almaktan bile vazgeçer. GülĢâh bu duruma utanır; Ģapkasını yerden alıp baĢına koyar. Rebi‟nin oğluna saldırdığında mızrağı kırılır. GülĢâh‟tan aralarındaki hıncı bırakıp ona varmasını ister ama GülĢâh kabul etmez. Rebi‟nin oğlu kılıcını GülĢâh‟ın baĢına vurmak ister, GülĢâh eğilip kurtulur ama kılıç 13 atının baĢ ve boynuna isabet edip onu öldürür. GülĢâh hızlı bir Ģekilde atından inip onun yanına gider; kılıçla atının ön ayağını keser. Böylece Rebi‟nin oğlu da attan inip GülĢâh‟ı kemerden alır. GülĢâh da onun kemerini alıp birlikte güreĢirler. Sonunda Rebi‟nin oğlu GülĢâh‟ı kaldırıp esir alır. Bu duruma sevinen Benî Zabbe ordusu ikisini yanlarına alırlar. Tedirgin olan Varka yiğitlerden yardım ister, GülĢâh‟ın babası da ona katılır. Orduyla düĢmanın yolunu keserler. Ġki ordu akĢama kadar savaĢır, akĢam olunca ayrılırlar. Geceleyin Varka düĢmanın ordusuna girer. Bütün çadırları GülĢâh‟ı bulmak için arar. Umudu kesildiği zaman uzakta muhteĢem bir çadır görür. Çadıra doğru yola koyulur. Çadırda GülĢâh ve Rebi‟nin oğlu vardır. Varka onun GülĢâh‟a yaklaĢtığını görünce kendinden geçip ona saldırır, bir darbeyle baĢını keser. GülĢâh‟la gizlice çadırdan çıkıp kendi ordularına giderler. Benî ġeybe ordusu çok sevinir, bu duruma ĢaĢıran karĢı taraf reisinin fikrini almak için çadırına girerler. Bu esnada Benî ġeybe ordusu onlara saldırır. Herkes dağılır; kimse Benî Zabbe‟nin ordusunda kalmaz. Benî ġeybe ordusu da kabilesine döner. Yenmenin sevinci, Varka‟nın babasının ölüm acısı ve kalçasının yarasını ona unutturmaz. Öte yandan GülĢâh‟ın aĢkıyla yanar ama savaĢta bütün malını kaybettiği için onu istemek için cesareti yoktur. Varka‟nın kölesi Sad, onun durumuna acır, para kazanmak için ondan izin alıp yolculuğa çıkar. GülĢâh‟ın güzelliğinin ünü bütün Arap kabilelerinde yayılır ve onu her taraftan istemeye gelirler. Bunu öğrenen Varka sevgilisini kaybetmekten korkar; GülĢâh‟ın annesinden yardım ister. GülĢâh‟ın annesi de Varka‟nın durumuna üzülür, kocasıyla bu konu hakkında konuĢur. Hilâl, GülĢâh için en iyi kiĢi Varka olduğunu bildiği hâlde yine onun parasızlığını kabul etmez ve ona Yemen Ģahı olan dayısından yardım almasını söyler. BaĢka çaresi kalmayan Varka Yemen‟e gitmeye karar verir. GülĢâh‟la vedalaĢırken ona hatıra olarak yüzük ve zırhını bırakır. Ġki sevgili ağlayarak birbirinden ayrılır. Varka yolda kimseyle konuĢmaz, öyle ki herkes onu sağır zanneder. Yemen‟e yaklaĢtığında bir kervanla karĢılaĢır. Yemen ve padiĢahının durumunu onlara sorar. Kervanda olanlar Bahreyn ve Aden Ģahları Yemen‟e saldırdıklarını, Eba Munzer ve yüz altmıĢ beyini esir aldıklarını, devlet adamı olarak sadece vezir Ģehirde kaldığını söylerler. Varka gecenin karanlığından faydalanarak Yemen‟e girer ve vezirle buluĢur. Vezir Varka‟nın gelmesine çok sevinir, dayısı da hep ondan bahsettiğini ve onunla görüĢmek 14 istediğini söyler. Vezir, Varka‟nın geliĢinin Yemen‟in kötü durumuna denk gelmesine üzülür. Varka umutsuz olmaması gerektiğini söyleyerek dayısını kurtarmak için bin askere ihtiyacı olduğunu söyler. Vezir de bin yiğit asker seçip Varka‟ya verir. Bahreyn ve Aden beyleri, Yemen ordusunu görünce ĢaĢırırlar, aralarında “Bunların beyleri bizimle nasıl savaĢmaya cesaret ederler, belki yiğit bir savaĢçı getirmiĢler ya da bir yerden onlara yardım gelmiĢtir.” diye birbirleriyle konuĢurlar. Varka meydan okumaya baĢlar, önüne gelen her savaĢçıyı öldürür. Ölenlerin sayısı altmıĢ üç olunca artık kimse onunla savaĢmaya cesaret edemez. Varka ordusunun saldırmasına emir verir. DüĢmanın ordusu elli bin kiĢiden daha fazla olduğu hâlde 18 Varka‟nın ordusu onları yenebilir . Varka zenci kuluyla Bahreyn ve Aden Ģahlarının kesilmiĢ baĢlarını dayısına getirir. Yemen‟de bir hafta tören yapılır, yiyilip içilir. Varka‟nın Dayısı ona teĢekkür etmek için bir sürü mal verir, bin deve, bin at, inek, eĢek, koyun ve altın verir. Varka bu duruma çok sevinir. Ama yine de GülĢâh‟tan uzak olduğu için hep acı çekip onu düĢünür. GülĢâh da sevgilisinden ayrı kaldığı için acı çeker. GülĢâh güzelliğiyle her yerde ünlü olur. ġam‟ın Ģahı da onun nâmını duyar; görmeden ona âĢık olur ve tacir kılığına girerek onu bulmak için yola çıkar. Yolda konakladığı her yerde orada bulunanlara hediyeler verir. Benî ġeybe‟ye vardığında tören yapıp herkesi çağırır, onlara hediyeler verir. ġam‟ın Ģahı kendisinin de haberi olmadan GülĢâh‟ın komĢusudur. Bir gün çadırından çıkarken onu görür ve ona olan aĢkı daha da artar, babasından onu ister. Hilâl, kızının Varka‟yla sözlendiğini ve böyle bir iĢin olamayacağını söyler. ġam Ģahı yine ısrar eder ve Varka‟ya baĢka bir eĢ bulabileceklerini söyler. Hilâl, onlarda sözden dönmenin çok ayıp olduğunu söyleyip evine gider. ġam Ģahı, yaĢlı bir kadını para ve altınlarla GülĢâh‟ın annesine gönderir. Anne o kadar parayı görünce Varka‟yı unutur ve kızını ġam ġahına vermeye razı olur, aynı zamanda Hilâl‟in gönlü olmadığı hâlde onu da kızını vermesine ikna eder. Öte yandan da yaĢlı kadın, annenin kabul ettiğini ġam Ģahına söyler, o da bir tören yapıp herkesi çağırır. Herkesin önünde Hilâl‟den kızını ister ama Hilâl susar. Herkes gidince Hilâl bu iĢin gizli kalması Ģartıyla ona kızını vereceğini söyler. Böylece Ģah ve onunla olanlar ağır bir yemin ederler. GülĢâh bu haberi duyunca inleyip ağlar ve bir Ģiir söyler; 18 Mesnevînin bu kısmından sonra iki sayfa eksiktir, ama sonraki beyitlerden eksik olan kısımlarda geçen olayların tam olarak Türk versiyonu gibi olduğu kanaatindeyiz. 15 Eyā nozhet ü rāḥat-ė cān-ė men Dėl ü dīẕe vü cān u cānān-ė men [1360] (Ey canımın mutluluğu ve rahatlığı, gönlüm, gözüm, canım ve sevgilim…) To dermān-ė cānī vü derd-ė deli Kocā reftī ey derd ü dermān-ė men [1361] (Sen canımın ilacı ve gönlümün derdisin. Ey dert ve ilacım! Nereye gittin?) Gosestendem ez-to, ne-kerdend raḥm Berīn ḫaste do çeşm-ė gėryān-ė men [1362] (Beni senden ayırdılar, yorgun ve ağlayan iki gözüme acımadılar.) Zė-derd-ė dėlem geşt roḫsāre zerd Zė-ġam gūj şoẕ serv-ė bostān-ė men [1363] (Gönlümün acısından yüzüm sarardı, gamdan gül bahçesi selvim iki büklüm oldu.) Zė-behr-ė dėrem be-ġarībī merā Be-dāẕend bī-emr ü fermān-ė men [1364] (Benim iznim olmadan para için beni ellere verdiler.) To ber-cān-ė ḫoẕ ber, me-ḫor zīnhār Ke ḫordend zėnhār ber-cān-ė men [1365] (Sen, kendi canını düĢün, asla acı çekme ki benim canıma artık kıydılar.) Annesi onu bu hâlde görünce onu azarlar ve Varka‟nın ölüm haberini duyduğunu söyler. GülĢâh‟ın canı annesinin sözlerinden daha da yanar ve çadırdan çıkar. GülĢâh kimsesi olmadığını ve Varka‟nın gitmesinden sonra baĢına böyle bir bela geleceğini bilmediğini kendi kendine söyleyerek ağlar. Sonra bir kölesini çağırır. Ondan Yemen‟e gitmesini, Varka‟ya yüzüğü ve zırhını vermesini ister. Varka‟ya bu hatıralar GülĢâh‟ın canını yakıp öldürmek üzere olduğunu söylemesini ama evlenmesinden hiç bahsetmemesini emreder. Köle akĢam vaktinde Yemen‟e doğru yola çıkar. Gece yarısında ġam Ģahı GülĢâh‟la ülkesine gitmek üzere yola çıkar. GülĢâh yolda kimseyle konuĢup muhabbet etmez ve sadece ağlar. ġam Ģahı bu duruma canı çok yanar. Onunla halvete girmek ister. GülĢâh‟a yaklaĢmak istediğinde, kızcağız hançerini çıkarıp kendini öldürmeye kalkar. ġam Ģahı fırlayıp hançeri GülĢâh‟ın elinden alır. Kız dünyada 16 Varka‟dan baĢka kimseyle olamayacağını açıklayınca, ġam Ģahı da onunla konuĢmak ve görüĢmekle yetineceğini söyler. GülĢâh ġam‟a doğru yola çıkınca babası bir koyun kesip kumaĢa sarar. Sonra eĢiyle GülĢâh öldü diye bağırıp sızlamaya baĢlarlar. Böylece bütün kabile onlara inanır. Bir mezar kazıp koyunu gömerler. Olup bitenden haberi olmayan Varka, yüzük ve zırhı GülĢâh‟ın kölesinden alınca sevgilisine üzülüp kabilesine doğru yola çıkar. Üç konağa kadar dayısı, veziri ve Yemen ordusu ona eĢlik eder. Varka kabilesine varınca kimseden haber almaya cesaret edemez. Amcasının çadırına varınca, Hilâl onu kucaklayıp GülĢâh‟ın öldüğünü söyler. Varka bu haberi alır almaz bayılır, onu her defa ayılttıklarında daha da kötü olur, son bayılıĢı da bir gün sürer. Yüzüne su serpip onu ayıltırlar. Ayıldığında ağlayarak aĢk acısından bir Ģiir söyler; Derīġā ke ān zāẕ serv-ė bolend Nehān geşt der-zīr-ė ḫāk-ė nejend [1481] (Yazık ki o uzun selvi (uzun boylu) üzgün toprağın altında gizlendi.) Nedānem hemi zīn beter rūzgār Key ber-cānem āmeẕ ber-noḫost kīne-ār [1482] (Bundan daha kötü bir devir görmedim ki bana baĢtan kin tuttu.) To ey ten der-ė derd ü ġam ber-goşāy Ebā hīçkes ḫoş me-bāş u me-ḫand [1483] (Ey vücudum! Dert ve kederin kapısını aç (acı çek), hiç kimseyle iyi olma ve gülme.) To ey Varḳa ez-behr-ė cānān-ė ḫᵕīş Be-dėl ber der-ė şādkāmī bebend [1484] (Ey Varka! Sen sevgilin için gönlüne mutluluğun kapısını kapat.) Konūn k‟ān dėlārām reft ez-beret To dėl nīz ber mėhr-ė ḫūbān me-bend [1485] (ġu an ki o güzel yanından gitti, sen de güzellere gönül verme.) 17 Eyā no şekofte gol-ė būstān Zė-bāret key çīẕ u zė-bīḫat key kend? [1486] (Ey gül bahçesinin yeni açılan gülü! Seni ne zaman kopardı ve kökünden kesti?) Be-gīrīẕ ey merdomān dest-ė men berīẕem sūy-ė gūr-ė ān mostmend [1487] (Ey halk! Benim elimi alın, beni o zavallının mezarına götürün.) Onu GülĢâh‟ın mezarına götürmelerini söyler. Varka gece gündüz mezarın baĢında ağlayıp durur, bu esnada onun mal ve hizmetçileri Yemen‟e varır. Hizmetçiler olanlardan habersiz yüklerini açıp sererler, çadır ve taht kurarlar. Varka‟yı ararlar, onu mezarın baĢında bulurlar. Onu bu durumda görünce üzülüp ona öğüt verirler ama aĢkın esiri olan Varka öğütlerini dinlemez. Ona “Dileğin neyse biz onu yaparız.” derler. Varka, sevgilisi için malları istediğini, sevgilisi olmayınca onlara ihtiyacı kalmadığını söyler, onlardan Yemen‟e dönmelerini, ona sadece bir köle, at, elle tutulan silah, iki Hint kılıcı ve bir mızrak bırakmalarını ister. GülĢâh‟ın anne ve babası o kadar malı görünce canları yanar ve yaptıklarından piĢman olurlar. Kabilede yaĢayan güzel bir kız her Ģeyden haberdardır ve Varka‟nın durumuna üzülüp ona her Ģeyi açıklar. Varka emin olmak için GülĢâh‟ın zannettiği mezarı açar. Koyunu görünce amcasının yaptığı hileyi anlayıp onun yanına gider ve onu yaptıkları için azarlar sonra da GülĢâh‟ın annesine gidip onu da azarlar. Varka ġam‟a doğru yola çıkar. On günlük yolu üç günde gider, ġam‟a yaklaĢtığında kırk haramiler ona saldırır. Varka onların otuzunu öldürür, kalan on kiĢi de kaçar. Varka Ondan fazla yerden yaralanıp çok kan kaybeder. Kötü hâliyle ġam Ģehrinin kapısına kadar gider. Bir ağaç ve iki ırmak görür. Atını oraya sürer. Ağacın gölgesinde atından düĢüp bayılır. Allah‟ın kazası, avlanmaktan dönen ġam ġahı Varka‟yı orada görür. Hizmetçilerine onu saraya götürmelerini emreder. Varka tedavi görmek için hemĢireye bırakılır. Ayıldığında ġam ġahı kim olduğunu sorar. Varka da GülĢâh‟ı görmeye ihtiyacı olduğu için gerçek kimliğini saklar. ġam ġahı GülĢâh‟tan Varka‟ya kimsesiz olduğu için bakmasını ister. GülĢâh da zaten kimsesizlere, belki yolda Varka‟nın gözüne bakmıĢlardır diye bakacağını Allah‟a söz vermiĢtir. Ġki hemĢire Varka‟yı tedavi etmek için görevlendirilir. Birkaç gün geçtikten sonra Varka, GülĢâh‟ın hemĢiresini çağırır. Ona GülĢâh‟ı sorar. Hizmetçi de GülĢâh‟ın ġam ġahının eĢi olduğunu ve Varka adlı birine âĢık 18 olduğunu söyler. Varka, hizmetçiden yüzüğünü GülĢâh‟a vermesini ister ama hizmetçi kabul etmez. Aradan üç gün geçtikten sonra Varka hizmetçiyi yine çağırır ve yüzüğünü GülĢâh‟ın hurmalı süt bardağına koymasına ikna eder. Hizmetçi, GülĢâh‟ın bu yüzük kimin yüzüğü diye sorduğunda ne diyeceğini sorar. Varka ona yaralı çok zayıf olduğu için yüzük elinden düĢtüğünü söylemesini ister. GülĢâh sütü içip yüzüğü gördüğü zaman bayılır. Ayıldığında yüzüğün sahibini sorar. Hizmteçiden ona sarayın önüne gelmesini söylemesini ister. Ġki sevgili birbirlerini gördükleri zaman bayılırlar. GülĢâh ayıldığında aĢağıya Varka‟nın yanına gelir ama yine ikisi bayılır ve hizmetçi bazen Varka‟ya bazen de GülĢâh‟a bakar. GülĢâh ayıldığında ġam ġahını çağırır. ġam ġahı GülĢâh‟ı o durumda gördüğünde nedenini sorar. GülĢâh da olanları ona anlatır. Birlikte saraya giderler. ġam ġahı, Vaka‟nın neden kendisini doğru tanıtmadığını sorar. Varka, ondan utandığı için böyle yaptığını açıklar. ġam ġahı o iksini birbiriyle konuĢup hasret giderebilmek için yalnız bırakır ve kendisi hile yapıp gizli bir yerden onları gözetler. ġam ġahı birkaç gün boyunca akĢamları onları gözetler, onların masum olduklarının kanaatine vardığında artık gözetlemeyi bırakır. Varka orada fazla kalmaktan endiĢelenir ve memleketine dönmek ister. GülĢâh ona karĢı çıkar ve kocasını çağırır ama ġam ġahı da Varka‟yı kalmak için ikna edemez. Varka babasının mezarını ziyaret edip eğer onarmaya ihtiyacı olursa onarmak istediğini ve hızlıca döneceğini söyler. GülĢâh bu duruma çok üzülür ve ağlayarak Varka‟ya yol azığı hazırlar. Kocası ondan Varka‟ya bir gün daha kalmasını söylemesini ister. GülĢâh sevinip Varka‟nın bir gün daha kalmasını ister. Varka da kabul eder ve böylece hiç uyumadan sabaha kadar dertleĢirler. GülĢâh Varka‟ya elle tutulan iyi bir silah, hint kılıcı, mızrak, iyi bir at ve bir hizmetçi verir. Varka vedalaĢırken GülĢâh‟a “Bana doyasıya bak ki gözünden uzaklaĢtığım zaman ölüm haberimi hızlıca duyarsın, senin aĢkını yaradanına götüreceğim. ArkadaĢlık hakkı için mezarıma gel ve utanma! Ben senin uğruna öldüğüm için Ģehit sayılırım. Ben senden daha aĢığım ve kendimi daha iyi bilirim. Eğer gitmem gerekiyorsa ölümün kölesiyim. Seni görmekle yaĢıyorum.” der. Bunları söyledikten sonra ikisi bağırır. ġam ġahı ikisinin zavallılığını görünce çok üzülür, elinde olmadan ağlar ve yüzü sararır. ġam ġahı, “Aslında sitemi ben yapıp iki aĢığı ayırdım, keĢke GülĢâh‟la evlenmeseydim ki bela içinde yaĢamak sevgilinle yabancı gibi yaĢamaktan daha iyidir.” der. ġam ġahı bunları söyledikten sonra Varka‟nın elini tutup ona eğer isterse GülĢâh‟ı boĢayıp onunla nikâhlayacağını, eğer istemiyorsa da orada kalıp birbirlerinden ayrılmamalarını söyler. Ancak Varka kalmayı kabul etmez, gömleğini hatıra olarak 19 GülĢâh‟a bırakıp yola çıkar. Bir gün geçtikten sonra Varka tıp ve astronomide uzman olan genç bir hekimle karĢılaĢır. Varka‟yla konuĢmak istediğinde Varka GülĢâh‟ı hatırlayıp bayılır. Hekim üstüne soğuk su serpip onu ayıltır. Varka ayıldığında ona periĢanlığının nedenini sorar. Varka dert ve gamdan üzgün olduğunu söyler. Hekim de ona dert ve hasatalığı olmadığını sadece kendi kendine sitem ettiğini ve tek kurtuluĢ yolu sevdiğinin yanına gitmek olduğunu söyler. Varka bunları duyduktan sonra ah çekip hekime “Benim durumumu bildin, eğer beni iyileĢtirebilirsen senin gibi bir hekim dünyada yok demektir.” der. Hekim de aĢkın dermanı olmadığını söyler. Varka ah çekip bir Ģiir söyler; Eyā por hüner rāẕ u dānā ṭabīb Yekī care kon ber-fėrāḳ-ė ḥabīb [1981] (Ey marifetli, cömert ve bilgili hekim! Sevgilinin ayrılıĢına bir çare bul.) Ke ez-hėcr-ė ān serv-ė sīmīn ṣanem goẕāzendeem hem-ço zerrīn Ḳażīb [1982] 19 (O gümüĢ tenli güzel selvinin ayrılığından altın Kazib gibi yaĢamıĢım.) Naṣīb botem ḫūbī vü çābokīst Çerā mer merā mėḥnet āmeẕ naṣīb [1983] (Putumun (Güzelimin) elde ettiği güzellik ve iyiliktir, neden benim elde ettiğim hep sıkıntıdır?) K‟rā „aşḳ u hėcrān be-hem yār geşt Şeveẕ canş bā-merg bī-şek ḳarīb [1984] (Her kimin aĢkı ayrılıkla arkadaĢ olsa (aĢkı ayrılıktan ibaretse) Ģüphesiz canı ölüm ile yakın olur.) Menem beste-yė aşḳ, raḥmet konīẕ Ber‟īn ḫaste-yė mostmend-ė ġarīb [1985] (Ben aĢka bağlandım, bana, bu garip zavallı aĢığa acıyın.) Bunu söyleyip hekime “Bak beni iyileĢtiremez misin?” der. Hekim de ilacı sadece sevgilisinin yanına gitmek olduğunu söyler. Varka onun sözleri yüzünden kan ağlayıp 19 Benî Zabbe kabilesinde yaĢayan ve hiçbir zaman sabırsız olmayan bir kiĢidir. O hep sabrın örneği gösterilir. 20 toprağa düĢer. Ayıldığında hızlıca yoluna devam eder. YaklâĢık yirmi konaklama yeri geçtikten sonra bayılır ve nefesi kesilir. Huri gibi GülĢâh‟ı hayal ettiği zaman gönlü titrer. Böylece iki konaklama yerinden daha geçer. GülĢâh‟ı yine hatırlar ve yüzü sararır. Atından iner ve sarhoĢlar gibi toprağa düĢer. Bazen ayılır ve bazen bayılır, bazen de bağırır. Bilinmeyen bir yerden o yola geldi ki o güzelin doğduğu yerdir. Ġnleyip “Ey gönül alanım! Senin aĢkından benim hayatım karardı ve âĢık gönlümü sana olan aĢkımdan dolayı toprağa veririm. Ey dost! Sevgi beni bu dünyadan götürdü, göğün belası senden uzak olsun.” der ve bir Ģiir söyler; Konem āh ez‟īn çarḫ-ė gerdende āh Ke „ėyşem tebeh kerd ü rūzem siyāh [A/2008] (Bu dönen felek yüzünden ah çekiyorum ki hayatımı mahvetti ve gündüzümü kararttı.) To bedrūẕ bāş ey gėrānmāye dor Ke men ten sėpordem be-ḫāk-ė siyāh [A/2009] (Ey değerli inci! Sen iyi ol, ben kara toprağa can verdim.) Mebāẕā be-to ber tebeh „ėyş ü „ömr Ke hem „ėyş ü hem „omr-ė men şoẕ tebāh [A/2010] (Senin hayatın ve ömrün heba olmasın sakın ki benim hayatım ve ömrüm heba oldu.) Dėl-ė sūḫte der-ġam-ė mėhr-ė to Hemī bord ḫᵕāhem be-nezd-ė elāh [A/2011] (Senin aĢkının acısından dolayı yanan gönlümü olduğu gibi Allah‟ın yanına götüreceğim.) Derīġā ke ez-vaṣl-ė to mer merā Goseste şoẕ ūmīẕ u kūtāh rāh [A/2012] (Yazık ki sana kavuĢmaktan benim umudum kesildi ve yolum kısaldı.) Varka bunu söyler ve son nefesini verir. Hizmetçisi bunu görünce kan ağlar ve Varka‟yı gömmek için çare arar. Sabah olduğu zaman iki binici oradan geçer. Hizmetçi onların yardımıyla Varka‟yı gömer, hizmetçi onların nerede yaĢadıklarını sorar. Onlar da 21 GülĢâh‟ın sarayında yaĢadıklarını söylerler. Hizmetçi onların saraya vardıkları zaman Varka‟nın ölüm haberini GülĢâh‟a vermelerini ister. Onlar da hızlıca gidip ġam‟a varırlar. GülĢâh‟ın sarayına yaklaĢtıklarında “GülĢâh, Varka‟nın ölümünden Allah sana sabır versin.” derler. GülĢâh deliler gibi çatı katına çıkıp haberi verenlerle konuĢur. Onlara “Benim ölümü istemiĢseniz, dileğiniz gerçekleĢti, Varka‟yı nerede buldunuz ve nerede onu bıraktınız? Benden hınç almak istemiĢseniz, alınmıĢtır ve eğer yanmamı istemiĢseniz, yandım.” Haberi getirenler olup biteni GülĢâh‟a anlatırlar. GülĢâh ağlar ve baĢörtüsünü çıkartıp saçlarını yolar. Allah‟la konuĢur ve ağlayarak Ģiir söyler; K‟zīn pes eyā dėl be-donyā menāz Ke „ėzzeş „aẕābest ü nāzeş niyāz [2050] (Ey gönül! Bundan sonra dünyaya bağlanma ki değeri iĢkencedir ve ona yalvarmak gerekir.) Do serv-ė sehī-rā be-yek būstān Be-perverd der-şāẕkāmī vü nāz [2051] (Ġki düz selviyi bir gül bahçesinde mutluluk içinde ve Ģımartarak yetiĢtirdi.) Ebī ān ke zė-ān her do āmeẕ gonāh Zė-yek dīgerāneşān coẕā kerd bāz [2052] (O ikiliyi günah iĢlemedikleri hâlde yine birbirlerinden ayırdı.) Eyā Varḳa dūrī to ez-yār-ė ḫᵕīş Şoẕem bī-to kūtāh „ömrī dėrāz [2053] (Ey Varka! Sen sevgilinden uzaksın, sensiz uzun ömrüm kısaldı.) Merā gofte būẕī ke āyem beret Şoẕī ez-berem bāz nāyī to bāz [2054] (Yanıma geleceğini söylemiĢtin, gittin, yine gelmeyecek misin?) Ḳażā tā der-ė merg-ė to bāz kerd Be-ḫoẕ ber der-ė ġam nekerdem ferāz [2055] (Kader senin ölüm kapını açana kadar ben gam kapısını kendime açmadım (üzgün değildim).) 22 Be-nezd-ė to ḫᵕāhem hemī āmeẕen Merā hem ber-e cāy-ė ḫoẕ cāy sāz [2056] (Senin yanına geleceğim, benim için yanında yer ayır.) GülĢâh üç gün boyunca acı çekip hiçbir Ģey yemez ve uyumaz. Bu durumu ġam ġahı anladığı zaman yanına gelir. GülĢâh, Varka‟nın ölüm haberini ġam ġahına verdiği zaman Ģahın canı yanar ve ağlamaya baĢlar. GülĢâh, Varka‟nın mezarına gitmek ister ve böylece Ģah ordusunun hazırlanmasına emir verir ve yola çıkarlar. Bütün halk onlara bu yolculukta eĢlik eder. Varka‟nın mezarına yaklaĢtıkları zaman GülĢâh can vermek ister, ağlayarak elbisesini yırtar ve attan iner. Varka‟nın mezarını kucaklar ve Varka‟ya “benim yanıma geleceğine dair sözleĢmiĢtik, neden yarı yolda toprağa yerleĢtin? Eğer kaderin Ģöyleyse Ģu an sevgilin yanına gelir. Ey sevgilim! Senin yanına gelmeden rahat edemem.” der. Bunları dedikten sonra baĢını Varka‟nın mezarına koyup “Sana geliyorum, benim umudumu kırma.” der ve böylece ölür. ġam ġahı, o ikisinin ölüm acısından çok ağlar ve GülĢâh‟a “Ey gönül çalan güzel! Birden bire dünyadan bıktın. Beni gam ve ayrılıkta bıraktın. Birden bire bana karĢı duyduğun sevgiden vazgeçtin. Ey Ģefkatli ay! Seni nerede arayayım? Ne diyeyim? Ey gönül alan! Nereye gittin? Ey canım! Ecel birden bire geldi, beni üzerek seni evimden kaçırdı. Ey ay! Sen âĢık Varka‟yla bir gün sırlarını söylemiĢtin. ġu an onun yanına mutlu gittin. Ey Ģefkatli! Gönlünün istediğine vardın.” der. Onun acısıyla çok inler ve iki sarı yanağını öper. GülĢâh için bir mezar kazılır ve ġam ġahı kendi elleriyle GülĢâh‟ı gömer, Varka‟yı da GülĢâh‟ın mezarına koyar ve mezarlarının baĢında yüksek bir kubbe yaptırır. Varka ve GülĢâh‟ın mezarını ġam büyükleri Ģehitlerin mezarı olarak adlandırırlar. Müslüman ve Yahudiler o iki aĢığın mezarlarını ziyaret ederler. Onların çevresinde bir sürü ev ve bahçe yaparlar. Onların ölümünden bir yıl geçtikten sonra benzersiz aĢkı her yere yayılır. Hz. Muhammed de o iki vefalı âĢıktan haberdar olur. O esnada Hz. Peygamber yendiği bir savaĢtan dönmüĢtür. Varka ve GülĢâh‟ın aĢkını duyduğu zaman “Kimse bundan daha ĢaĢırtıcı görmedi! ġam‟a gideceğim. Mucize ve Allah‟ın takdirini görmek isteyenler bana eĢlik etsin.” buyurdu. Hz. Muhammed sahabeleriyle yola çıkar. ġam‟ın yakınında çölün halkla dolu olduğunu ve herkesin o iki âĢık için ağladığını görür. ġam ġahı Hz Muhammed‟in geliĢinden haberdar olduğu zaman hızlıca onu karĢılamaya gider. 23 Peygamberi gördüğü zaman ondan yardım ister. Hz. Muhammed de durumun ne olduğunu ve bütün kabilenin kimin için inlediğini sorar. ġam ġahı da Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesini anlatır. Hz. Peygamber hikâyeyi duyduktan sonra ġam ġahına “Sevgi ve saflık budur, acıdan kurtulmak istemez misin? Eğer ġam‟daki bütün Yahudiler Allah‟ı bildiklerini söylerlerse ve benim Peygamberliğime tanıklık ederlerse ben de Allah‟a bu iki aĢığı diriltmesi için dua edeceğim.” buyurur. PadiĢah Yahudilerin yanına gider, Hz. Muhammed‟in ileri sürdüğü Ģartı Yahudiler‟e açıkladığı zaman o iki aĢığın acısından ağlayıp sızlayan Yahudiler Müslüman olacaklarını söylerler. Hz. Muhammed buna sevinerek Varka ve GülĢâh‟ın mezarına gider, iki aĢığın mezarındaki toprağın kaldırılmasına emir verir. Varka ve GülĢâh‟ın dirilmesi için namaz kılıp dua eder. Ancak Allah, Cebrail aracığıyla bunların ömrü bittiği için öldüklerini ve eğer ġam ġahı kalan altmıĢ yılından yarısını bunlara bağıĢlarsa iki aĢığın hayat bulacaklarını buyurur. ġam ġahı altmıĢ yılından kırk yılını bağıĢlayacağını söyler. Cebrail Allah‟ın yanına gider. Hz. Muhammed secdeye kapandığında Varka ve GülĢâh iki yakut gibi mezardan çıkarlar. Bütün halk Allah‟ın gücü karĢısında secdeye kapanır. Hz. Muhammed, Varka ve GülĢâh‟ı yanına çağırır ve ġam ġahının dilediği gibi onların nikâhını kıyar. Hz. Muhammed, Varka ve GülĢâh‟ın nikâhını kıydıktan sonra oradan ayrılır. ġam ġahı, Varka ve GülĢâh ile Ģehre döner. ġam ġahı Ģahlığını Varka‟ya, bir sürü 20 malını da dilenciye verir. Ondan sonra birlikte mutlulukla yaĢarlar . III. YÛSUF-I MEDDÂH’IN HAYATI Yûsuf-ı Meddâh‟ın hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. XIV. yüzyılda yaĢadığı bilinir. Ancak doğum ve ölüm tarihleri bilinmemektedir. Sadece ġeyhoğlu‟nun Kenzü‟l- Küberâ ve Mehekkü‟l-Ulemâ adlı eserinde Yûsuf-ı Meddâh‟ın adı geçmekte Varka ve 21 Gülşâh mesnevîsinin Ģu beytine yer vermektedir : Senligüñ gider ḥicāb olmış saña Sen anuñ yüzine ansuz baḳsaña [1727] 20 Ayyukî‟nin Varka ve Gülşâh mesnevîsinin özeti, eserin beyitleri tek tek çevrilerek ve bu çevirilerden yola çıkılarak yazılmıĢtır. 21 Kâzım Köktekin, Yûsuf-ı Meddâh-Varka ve GülĢâh, TDK Yay., Ankara, 2007, s. 5. 24 (Sana perde olan benliğin gider, sen onun yüzüne onsuz baksana.) AraĢtırıcılar, Ģairin adını farklı Ģekillerde verirler. Varka ve GülĢâh‟ın Ģairinden “Sekizinci asır Ģairlerinden bu zat hakkında hiçbir malûmat yoktur. ġiirlerinden nâ-kâfi birkaç nümune ġeyhoğlu‟nun Kenzü‟l-Küberâ‟sındadır.” diye ilk önce Fuat Köprülü bahseder ve Ģairin adını Yûsuf-ı Meddâh diye verir. Türkiye‟de, Varka ve GülĢâh ile ilgili ilk ciddi araĢtırmayı Ġsmail Hikmet Ertaylan yapar ve ilk yayımında Ģairin adını Yûsufî olarak, daha sonraki yayımlarında ise Yûsufî-i Meddâh Ģeklinde verir. ġairin adını, Ahmed AteĢ ilk kez Meddâh Yûsuf, daha sonra ise Yûsuf-ı Meddâh, Agâh Sırrı Levend Yûsufî-i Meddâh, Nihat Sami Banarlı Meddâh Yûsuf, Metin Akar Yûsuf-ı Meddâh, Ģairden ilk 22 bahsedenlerden biri olan Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı ise Mevlevî Yûsuf olarak verirler . ġairin çoğu eserlerinde adının geçtiği Ģeklinden yola çıkarak biz de onun adını Yûsuf-ı Meddâh olarak kabul ederiz. Adı Varka ve Gülşâh‟ta Ģu Ģekilde geçmektedir: Yūsuf-ı Meddāḥ bī-çāre anuñ „Işḳı yolında fidā eyle cānuñ [1731] (Zavallı Yûsuf-ı Meddâh, aĢk yolunda canını feda et.) 23 Dâstân-ı İblis Aleyhillâne adlı eserinin son yaprağında ise adı Ģöyle geçer : Yūsuf-ı Meddāḥ eger yolda ḳala Ol şehüñ „ışḳı irürür menzile (Yûsuf-ı Meddâh eğer yolda kalsa o Ģahın aĢkına varır.) Âmil Çelebioğlu‟nun, Yûsuf-ı Meddâh‟ın eseri olarak tanıttığı Hikâyet-i Kız ve Cehûd adlı eserde ise Ģairin adı Yûsuf-ı Meddâh Ģeklinde verilir: Mevlānānuñ yüzi ṣuyı ḥürmetine Yūsuf-ı Meddāḥı sen ṭutma ḳatı (Mevlana‟nın yüzü suyu hürmetine Yûsuf-ı Meddâh, sen katı olma.) ġairin kendisini meddâh olarak isimlendirmesi onun meddâhlık geleneği içerisinde bir sanatçı olduğunu akla getirir. Yani Yûsuf-ı Meddâh topluluk önünde kendi yazdığı veya baĢkalarına ait hikâyeler okuyan bir meddâhtır. Gerçekten de Ģair, Varka ve Gülşâh‟ta 22 Köktekin, a.g.e., s. 3. 23 Köktekin, a.g.e., s. 4. 25 her meclisin sonunda dinleyicilere bir sonraki mecliste hikâyenin devamından haber verileceğini bildiren davet ifadeleri ile veda eder. Bu ifadeler aynı zamanda XIV. yüzyıl 24 Anadolu coğrafyasında meddahlık geleneğinin varlığının bir göstergesidir . ġairin eserlerinin bazı beyitlerinde Mevlana‟yı övmesinden yola çıkılarak Mevlevî olduğu anlaĢılır. Eserlrinden hareketle Yûsuf-ı Meddâh‟ın Arapça ve Farsça bildiği ve çok 25 iyi Türkçe kullanabildiği söylenebilir Bazı araĢtımacılara göre, Yûsuf-ı Meddâh, meddahlığından yola çıkılarak, farklı yerlere seyahat edip topluluklar karĢısında Ģiirlerini okuyarak hayatını sürdürmüĢ biri 26 olarak kabul edilir . Bunun sonucunda, Ģairin hayatıyla ilgili, “Eserlerinden anlaĢıldığı kadarıyla gençliğini Azerbaycan‟da geçirdi, daha sonra Konya‟ya geldi ve Mevlevîliğe 27 intisab etti.” ; “bir eline keĢkül bir eline teber alarak daha çok Azerbaycan arazisinde halk 28 arasında dolaĢsın” ; “HâmuĢnâme isimli, Farsça mesnevîsinde, Azerbaycan‟da bulunduğu sırada baĢından geçen bir vak‟ayı anlattığına göre, gençliğini o taraflarda geçirdiği hesaplanıyor… yine HâmuĢnâmesi‟nde Konya‟daki Cimri vaka‟sından bahsetmesi, onun 29 Konya‟da veyâ Konya çevresinde yaĢamıĢ bulunduğunu düĢündürüyor.” ; “Mevlana‟yı 30 öğüp bağlanıĢına bakılırsa kendisinin de Konya veya yöresinde yaĢadığı anlaĢılıyor.” ; 31 “Konya veya Ankara‟dan da bir Yûsufî çıkması kadar tabii bir hâl olamaz.” ; “1368‟de 32 Sivas‟ta yazdığı manzum Varka ve GülĢâh efsanesi…” Ģeklindeki ifadelerde, Azerbaycan, Konya, Ankara ve Sivas onun yaĢadığı yerler olarak gösterilmiĢtir Ancak bu bilgilerin hiçbiri kesin yargı değildir. 24 Yıldız, a.g.tz., ss. 26-27. 25 Köktekin, a.g.e., s. 5. 26 Kenan Özçelik, Yûsuf-ı Meddâh ve Maktel-i Hüseyn (Ġnceleme-Metin-Sözlük), AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2008, s. 11. 27 Mehmet Kaplan v.dğr., “Yûsuf-ı Meddâh”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. VIII, Dergah Yay., Ġstanbul, 1998, ss. 617-618. 28 Özçelik, a.g.tz., s. 11. 29 Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. I, M.E.B. Yay., Ġstanbul, 1971, s. 385. 30 Hikmet Ertaylan, a.g.e., s. 1. 31 Hikmet Ertaylan, a.g.e., s. 2. 32 Özçelik, a.g.tz., s. 11. 26 A. ESERLERĠ 1. HamuĢnâme Yûsuf-ı Meddâh‟ın didaktik mahiyette olan Hamuşnâme adlı bir eserinin olduğunu ilk kez Ġsmail Hikmet Ertaylan bildirir. Mesnevî tarzında yazılan eserin dili Farsçadır ve 10 hikâyeden oluĢur. ġair, Erzincan‟da bulunduğu bir sırada istemeden söylediği bir sözün birisi tarafından onun dostlarının kulağına gitmesi ve bu yüzden dostlarıyla arasının açılması üzerine Hamuşnâme‟yi yazdığı eserinden anlaĢılmaktadır. Mesnevîyi kiĢinin 33 diline hâkim olmasının fazileti üzerine kurar . Bazı araĢtırmacılar Hamuşnâme‟nin Yûsuf-ı Meddâh‟a ait olmadığını ileri sürerler. Metin Akar, Hamuşnâme‟nin yazılıĢ tarihi (669) ile Varka ve GülĢâh‟ın yazılıĢ tarihi (770) arasında uzun bir zaman farkının olmasından dolayı bu eserin Yûsuf adlı baĢka bir Ģaire ait 34 olduğu kanısındadır . Adnan Sadık Erzi ise Ġsmail Hikmet Ertaylan‟ın “Yûsuf-ı Meddâh” adlı yazısını tenkit amacıyla yayımladığı bir yazısında, Yûsuf-ı Meddâh‟ın bütün eserlerinde kullandığı “meddâh” unvanının Hamuşnâme‟de kullanılmamasını ve Hamuşnâme ile Varka ve Gülşâh‟ın yazılıĢ tarihleri arasındaki zaman farkını sebep 35 gösterek Yûsuf-ı Meddâh‟ın HamuĢnâme‟yi yazmıĢ olamayacağını belirtir . Kenan Özçelik de Erzi‟nin görüĢünü savunur, aynı zamanda bu eserin Ģairimize ait olamayacağının nedenlerini kendince vardığı Ģu görüĢünde açıklar: “topluluklar karĢısında Ģiirlerini okuyan, en azından bu iĢe matuf eserler yazan birinin (meddâh) Farsça bir eser yazmasının, Anadolu coğrafyası göz önünde bulundurulduğunda, pratik açıdan pek de faydalı olamayacağını düĢünüyoruz. Ġlave olarak, çok da önemli olmamakla beraber, Hamuşnâme‟nin, Yûsuf-ı Meddâh‟ın diğer eserlerinkinden farklı bir kalıpta (mefâîlün 36 mefâîlün feûlün kalıbında) yazıldığını da belirtelim.” Kâzım Köktekin‟in Ģairin Varka ve Gülşâh mesnevîsi üzerinde yaptığı çalıĢmasında ele aldığı bir nüshada bu eserin yazılıĢ tarihi 734/1342 olduğu ortaya çıkar. Bu tarihten yola çıkarak iki eserin arasındaki zaman farkı 100 yıldan 74 yıla inecektir. 734/1342 tarihi istinsah tarihi olarak kabul edilirse, 37 eserin yazılıĢ tarihi daha da ileride olur . Nihat Sami Banarlı de bu eserin Ģairimize ait 33 Köktekin, a.g.e., ss. 6-7. 34 Köktekin, a.g.e., s. 7. 35 Köktekin, a.g.e., s. 7. 36 Özçelik, a.g.tz., ss. 26-27. 37 Köktekin, a.g.e., ss. 7-8. 27 38 olduğunu söyler . Biz, Kâzım Köktekin ve Nihat Sami Banarlı‟nın görüĢüne katılıyoruz. Tezimizde de belirttiğimiz gibi Yûsuf-ı Meddâh, Varka ve Gülşâh‟ı Ayyukî‟nin eserinden esinlenerek yazmıĢtır, bundan ise Yûsuf-ı Meddâh‟ın Farsçayı iyi bildiği ortaya çıkar ve Farsça bir eser yazmasında da hiçbir engel olmadığını düĢünmemizi sağlar. 2. Dâstân-ı Ġblis Aleyillâne Dinî ve didaktik özellik taĢıyan Dâstân-ı Ġblis Aleyillâne, Yûsuf-ı Meddâh‟ın baĢka bir eseridir. Bu eseri de Ġsmail Hikmet Ertaylan edebiyat dünyasına tanıtır. Vezni ise fâ„ilâtün fâ„ilâtün fâ„ilün‟dür. Âmil Çelebioğlu, eserin Ġbn-i Abbas‟ın rivayet ettği bir hadise dayandığını belirtir, aynı zamanda Ertaylan‟ın mesnevî için on dokuz sayfa demesinden ve yayımlanan son yaprağın on iki beyit olmasından hareketle eserin iki yüz 39 beyte sahip olduğunu tahmin eder . Metin Akar ise bu eserin iki yüz kırk beyit 40 olabileceğini ileri sürer . Âmil Çelebioğlu, Ģeytanın Allah‟ın emriyle Hz. Peygamber‟in yanına gelmesi ve sorulanlara verdiği cevaplar eserin konusu olduğunu ve meclisler hâlinde halk kitlelerine okunan dinî, didaktik mesnevîlerden olduğu kanısındadır. ġair mesnevînin sonunda tövbeyi, kibri terki ibâdete ve mala güvenmemeyi öğütler. Allah‟tan dua ile doğru yola gidenler ve sözünü dinleyenleri, Mevlânâ ve Peygamberin hürmetine 41 isteklerine eriĢtirmesini diler . 3. Kadı ve Uğru Destanı Âmil Çelebioğlu, Yûsuf-ı Meddâh‟ın bu eserinden bizi haberdar eder. Çelebioğlu, eserin 200-250 beyit olabileceğini, fâ„ilâtün fâ„ilâtün fâ„ilün kalıbıyla yazıldığını ve kaynağının Arapça bir mesnevî olabileceğini belirtir ve eser, HarunurreĢid zamanında Muhammed b. Mukatil adlı bir kadı ile bir hırsız arasında geçen olayların etrafında kurulduğunu söyler. Hırsız daha bilgili olduğu için yapılan karĢılıklı konuĢmalar ve yaĢanan olaylar neticesinde kadıya galip çıkar. Hikâye, ilmin ve hikmetin medhi, Ģairin adının zikri, Hz. Mevlanâ‟ya sığınma ve Hz. Peygamber‟e salavat dileği ile biter. Bu eser 38 Banarlı, a.g.e., s. 385. 39 Âmil Çelebioğlu, Türk Edebiyatında Mesnevî (XV. yüzyıla kadar), Kitabevi Yay., Ġstanbul, 1999, s. 83. 40 Köktekin, a.g.e., s. 8. 41 Çelebioğlu, a.g.e., ss. 83-84 28 münazara türünden sayılabilir. Kadı ve hırsızın karĢılıklı konuĢmalarında eğitimli olan bir 42 hırsız, asıl ilmi temsil edecek olan birisini mağlup etmesi ilmin sayesinde olmuĢtur . 4. Hikâyet-i Kız ve Cehûd Bu eserden de ilk kez Âmil Çelebioğlu bahseder. Eserin Kız Mevlidi olarak basıldığını ve beyit sayısı da iki yüzden fazla olduğunu bildirir. Aruz kalıbı ise fâ„ilâtün 43 fâ„ilâtün fâ„ilün‟dür . Çelebioğlu, eserin konusunu Ģöyle açıklamaktadır: ġam Ģehrinde çok zengin ve Ġslam düĢmanı bir Yahudi ile onun fakir ve Müslüman bir komĢusu yaĢar. Fakir ailenin herkes ona âĢık olan güzel bir kızı vardır. Bu aile üç gün boyunca aç susuz kalır. Durumu öğrenen Yahudi, kendi dinine girmeleri Ģartıyla malının yarısını onlara vermeyi ve kızları ile evlenmeyi fakir aileye teklif eder. Kızın annesi bunu kabul etmez; kız bu durumdan kurtulmaları için de ailesinden kendisinin köle olarak satmalarını ister. Kızı köle olarak satın alan kiĢi Hz. Muhammed‟i rüyasında görür. Hz. Peygamber adamdan kızın serbest bırakmasını ister ve mucizesi ile adamın kör olan bir gözü açılır. Uyandığında kıza hayatını sorar ve böylece gerçekten köle olmadığını öğrenir. Adam, kıza yüz altın vererek onu ailesinin yanına gönderir. Kızın anne babası bu duruma çok sevinirler ve Allah‟a 44 Ģükrederler . Hikâyeden anlaĢıldığı üzere Yûsuf-ı Meddâh, Varka ve Gülşâh gibi bu 45 eserinde de hikâyeyi Hz. Muhammed‟in mucizesi üzerine temellendirir . 5. Maktel-i Hüseyin Ġsmail Hikmet Ertaylan ve Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı, Yûsuf-ı Meddâh‟ın Maktel-i 46 Hüseyin adlı eserinin olduğunu söyler . Kenan Özçelik de yazdığı adı geçen yüksek lisans tezinde bu görüĢü savunur ve bu eserin Ģairimize ait olduğunu söyler. Ancak Metin Akar, Maktel-i Hüseyin‟in sonlarına doğru yer alan Ġbn-i Yûsuf adından hareketle Yûsuf-ı 42 Bu kısmın yazılması için Ģu iki kaynaktan faydalanmıĢtır: Çelebioğlu, a.g.e., ss. 85-86; Köktekin, a.g.e., s. 9; Özçelik, a.g.tz., s. 20. 43 Çelebioğlu, a.g.e., s. 84. 44 Çelebioğlu, a.g.e., s. 85. 45 Bu kısmın yazılması için Ģu iki kaynaktan faydalanmıĢtır: Köktekin, a.g.e., ss. 9-10; Özçelik, a.g.tz., ss. 15-16. 46 Köktekin, a.g.e., s. 10. 29 Meddâh ile aynı yüzyılda yaĢamıĢ Salsal-nâme Ģairi olan Ġbn-i Yûsuf‟a ait olduğunu 47 belirtir. Adnan Sadık Erzi de Metin Akar ile aynı görüĢü paylaĢır . 6. Varka ve GülĢâh Varka ve Gülşâh, aĢk ve kahramanlık hikâyesi olan bir mesnevîdir. Aynı zamanda Yûsuf-ı Meddâh‟ın en ünlü ve en önemli eseridir. Bu mesnevîden ilk kez Fuat Köprülü bahseder. Bu eser 768 h. tarihinde Erzurumlu Darir‟in yazdığı, Yûsuf ve Züleyhâ ile 789 h. tarihinde ġeyhoğlu‟nun yazdığı Hurşidnâme arasındaki boĢluğu kapatan değerli bir Türk 48 dili ve edebiyatı belgesidir . Türk edebiyatında Varka ve GülĢâh adıyla Yûsuf-ı Meddâh ilk kez mesnevî yazar. Tezimizin devamında bu eser hakkında daha kapsamlı bilgiler yer alacaktır. 7. Yûsuf-ı Meddâh’a Ait Olduğu DüĢünülen Eserler G. Martin Smith, Yûsuf-ı Meddâh‟ın Pend-nâme ve Gazâvat-nâme adlı iki mesnevîsinin daha bulunduğunu bildirir. Pend-nâme‟nin mesnevî Ģeklinde Varka ve Gülşâh ile aynı vezinde yazıldığını, on üç mısradan oluĢtuğunu, eserde iyiliğin teĢvik edildiğini ve ayrıca eserin sûfî ve dinî duygular ile dolu olduğunu söyler. Gazâvat-nâme ise 49 Koyunoğlu Kütüphanesi, 11930 numarada bulunduğunu , eser Pend-nâme gibi mesnevî Ģekilinde ve Varka ve Gülşâh ile aynı vezinde yazıldığını, sayfalarında yirmi bir mısra bulunan dokuz buçuk varaktan oluĢtuğunu (eser 400 beyit olmalı); eserde, Hz. Ali‟nin cömertliği, ünlü kılıcı ve atı ile ilgili bilgilerle beraber onun savaĢlarını anlattığı hikâyelerin yer aldığını dile getirir. Aynı zamanda Gazâvat-nâme ve Varka ve Gülşâh‟tan 50 birer mısra karĢılaĢtırarak iki eserin birbirine benzediğini ileri sürer . Türk Dili Kurumu Kütüphanesi‟nde yer alan ve katalogta Yz. B 28/4 numarasıyla kayıtlı olan Dāsitān-ı Fānūs der-Ḥikāyet-i Ṭaḳyanūs adlı eserin yazarı olarak Yûsuf-ı 51 Meddâh gösterilir . 47 Köktekin, a.g.e., s. 10. 48 Hikmet Ertaylan, a.g.e., s. 1. 49 Pend-nâme ile beraber olabilir. 50 Özçelik, a.g.e., s. 27. 51 Özçelik, a.g.e., ss. 27-28. 30 IV. YÛSUF-I MEDDÂH’IN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎSĠNĠN ÖZETĠ Hz. Muhammed zamanında Mekke‟de Zahir Ġbni Hayy Benî ġeybe adında bir kabile vardır. Bu kabilenin Hümâm ve Hilâl adında iki reisi vardır. Ġkisi kardeĢlerdir. Hilâl‟in GülĢâh adını verdiği bir kızı, Hümâm‟ın da Varka adını verdiği bir oğlu olur. Bunları beĢik kertmesi yaparlar. Birlikte mektebe gidip orada birbirlerine âĢık olurlar. Hümâm, Varka‟yı silahĢör olmayı öğrenmeye gönderir; bu durumda birbirinden ayrı kalmaya dayanamayan Varka ve GülĢâh‟ın ikisi de hastalanır. Bu durumu öğrenen Hilâl, GülĢâh‟ı Varka‟nın yanına silahĢör olmayı öğrenmeye gönderir. Böylece 12 yaĢına geldiklerinde ikisi de silahĢör olur. Varka ve GülĢâh‟ın arasındaki aĢkı öğrenen halk bir yere toplanıp ikisinin evlenmelerini isterler. Varka ve GülĢâh‟ın aileleri iki sevgilinin evlenmelerine razı olur. Yedi gün yedi gece düğün yapılır. GülĢâh‟ın gelin olarak Varka‟ya geleceği gece, Hayyu Benî Hayf kabilesinin beyi Benî Amr, daha önce GülĢâh‟ın güzelliğini duyduğu için, altmıĢ bin asker ile GülĢâh‟ı babasından istemeye gider. Oraya giderken, GülĢâh‟ın düğünü olduğunu öğrenir ve onu kaçırmaya karar verir. Benî ġeybe kabilesi saldırmayı beklemediği için kendini savunamaz, böylece Benî Amr hem mallarını yağmalar hem de GülĢâh‟ı kaçırır. GülĢâh hüngür hüngür ağlayarak Ģiir söyler; Eydüridi kim bu çarḫ-ı dūn vefa Cevr ḳıldı gerdiş-i gerdūn baña [102] (“Alçak felek bana sitem etti.” derdi.) Yārimün vaṣlından ayırdı beni Ne ḳatı zecr eyledi bu dūn baña [103] (Sevgilimin kavuĢmasından beni ayırdı. Bu aĢağılık bana ne çok acı verdi.) Kendü gözüm yaşına ġarḳ olmışam Ḫod ne ḥācet Dicle vü Ceyḫūn baña [104] (Kendi gözyaĢımda boğuldum, benim Dicle ve Ceyhun‟a ihtiyacım yoktur.) Ben eger Mecnūnısam Leylā ḳanı Leylāyısam gelgil iy Mecnūn baña [105] (Ben eğer Mecnunu isem, Leylâ nerede? Leylâ isem, ey Mecnun! Bana gel.) Tīz iriş vaḳtidür iy cānlar cānı 31 Ḳoma kim ḳaṣd ide ol mel„ūn baña [106] (Ey canların canı! Hızlı yetiĢ, vaktidir. O lanetlenmiĢin bana saldırmasına izin verme.) İy yiğitler şāhı hergiz olmasun Senden artuḳ kimsene maḳrūn bana [107] (Ey yiğitlerin Ģahı! Senden baĢka hiç kimse bana yakınlaĢmasın.) Bir ḳıluñı virmeyem ger virseler 52 53 Māl-ı Kisrā dār-ı Ḳārūnı baña [108] (Eğer bana Kisra‟nın malı ve Karûn‟un evini verseler de senin bir kılını vermeyeceğim.) Varka, bunları basmak ister ama annesi onu engeller; ona gönderdikleri casusların dönmelerini beklemesinin gerektiğini söyler. Sabah olunca casusların gelmeleriyle düĢmanı tanıyıp ona saldırmaya hazırlanırlar. On iki bin askerle GülĢâh‟ı kurtarmaya giderler. GülĢâh, Varka için ağlamaktadır. Benî Amr, GülĢâh‟a onu çok sevdiğini ve Varka gibi birçok kölesi olduğunu söyler, ama GülĢâh ona cevap vermez. Öfkeden Benî Amr‟ın gözleri dolar ve adeta dili tutulur. GülĢâh‟ın yanından ayrılıp kendi odasına çekilir. ĠĢret meclisini kurdurur, yemeye içmeye baĢlar. Öteki yanda Hilâl ve Hümâm, Benî Amr‟ın olduğu yere varırlar, hepsi atından inip çadır kurarlar; o gün çadırlara girilip beklenir. Bu durumu öğrenen Benî Amr yine GülĢâh‟ın yanına giderek ona olan aĢkını söyler; ne kadar dil dökse de GülĢâh razı olmaz. Bu yüzden çok öfkelenir, akĢam olunca GülĢâh‟ı çadır direğine bağlar, kırbacını yanına koyar. ġarap içerken arada kızın yüzüne Ģarap atar. SarhoĢ olunca çadırı boĢaltıp GülĢâh‟ın 52 Ġran hükümdarlarına verilen lakap. Ġlk defa NûĢirevan için kullanılmıĢtır. Bu kelimenin “büyük padiĢâh, padiĢâhlar padiĢâhı” anlamlarına gelen “hüsrev” kelimesinin ArapçalaĢmıĢ Ģekli olduğu hakkında rivayetler vardır. (Ġskender Pala, Ansiklopedik Divân ġiir Sözlüğü, Kapı Yay., Ġstanbul, 2009, s. 277.) 53 Bir rivayete göre Fir„avn‟ın nâzırı, bir rivayete göre ise Hz. Musâ‟nın kavminden ve hatta akrabalarından olup çok zengin ama cimri ve zâlim bir kiĢi imiĢ… Edebiyatta zenginlik ve cimrilik sembolü olarak kullanılır. (Ġskender Pala, a.g.e., s.258.) 32 yanına gider ama aĢırı alkol almaktan yere yığılıp sızar. GülĢâh bu durumdan kurtulmak ve Varka‟ya kavuĢmak için sürekli Allah‟a dua eder ve bir Ģiir söyler; Bend içinde bunda ḳaldum ben esīr en meded irgür bana yā dest-gīr [189] (Bentler içinde burada esir kaldım. Ey elleri tutan Allah! Sen bana yardım et.) „Āşıḳam ẓālim eline düşmişem Kim yüzi çirkīn sözi ḫor u ḥaḳīr [190] (AĢığım, zalimin eline düĢmüĢüm. Kim ki yüzü çirkin ve sözü âdî ve bayağıdır.) Bir yana Varḳa ḫayālin çekerem Bir yaña düşmen saçum alup sürür [191] (Bir yandan Varka‟nın hayalini kurarım, bir yandan da düĢman saçımdan tutup sürükler.) İy „aceb kim hicr yolından çıḳup Göstere mi yüzin ol māh-ı münīr [192] (O parlak ay ayrılık yolundan çıkıp acaba yüzünü gösterir mi?) Viribigil Varḳa‟ı bu dün baña Luṭfuñıla cānuma feryād edür [193] (Varka‟yı bu gece bana ver, lütfun ile canıma feryad eriĢsin.) Ḥasretile düni gün baġrum bişer „Işḳ odına ṭutuşup cānum erir [194] (Gece gündüz hasretiyle yüreğim yanar, aĢk ateĢinde canım tutuĢup erir.) Gelse görse kim döşekler yirine Uş kemend oldı bana zībā ḥarīr [195] (Gelse görse ki döĢekler yerine bu kementler bana güzel ipek oldu.) Varka, GülĢâh‟ı kurtarmak için kimseye bir Ģey demeden yalnız baĢına Benî Amr‟ın çadırına doğru yola çıkar. Gece yarısı bekçilerin uyuduğu bir sırada GülĢâh‟ın bulunduğu çadıra girer. GülĢâh çadıra birinin girdiğini görür, onun Varka olduğunu anlar. Varka, GülĢâh‟ın bağlarını çözdükten sonra birlikte çadırdan çıkıp kendi askerlerine doğru 33 yürürler. Ordu, GülĢâh‟ın kurtulmasına sevinip sabaha kadar davul çalar. Benî Amr Sabah olduğunda GülĢâh‟ı yerinde göremeyince öfkesinden kudurur, gözlerine hırs bürür. AltmıĢ bin asker ata biner, sancaklar açılır. Öte yanda Hilâl, Hümâm, Varka, GülĢâh ve on iki bin kiĢi savaĢ durumuna geçer. Kösler çalınır, iki ordu karĢı karĢıya saf dizer. Benî Amr, Varka‟ya meydan okur. Varka meydana çıkıp ona yiğitliğin ne olduğunu göstermek ister ama GülĢâh ona izin vermez ve kendisi atını meydana sürer. Birden bire saldırır ama Amr onun hamlesini savuĢturur. GülĢâh üç kere daha saldırır. Bu kez sıra Benî Amr‟dadır. Ġlk çarpıĢmada GülĢâh‟ı esir alır, adamlarına teslim edip kızı gönderir. Bu durumu gören Varka‟nın canı yanar. Tam saldıracaktı ki babası atın yularını tutup ona engel olur ve kendisi atını maydana sürer. Hümâm ve Benî Amr birbirlerine üç kere saldırıp savuĢtururlar. Sıra gürz ve kargı ile dövüĢe gelir. Benî Amr, Hümâm‟ın üstüne atını sürüp kılıcıyla onu Ģehit eder. Varka babasının öldüğünü görünce feryat, figan etmeye baĢlar. Babasının yanına gelir. O sırada canına kıymak istese de askerler buna engel olur. Benî Amr ona “ağlama! Seni de babana kavuĢturacağım.” der. Varka bunu duyunca atına binip Benî Amr‟a doğru atını sürer. Birbirlerine saldırıp akĢama kadar savaĢırlar. AkĢam olunca ateĢkes davulu çalınır. Benî Amr, Varka‟nın korkusundan yüzü sararmıĢ bir hâlde askerlerinin yanına döner. Varka da kendi ordusunun yanına geçer. Atından indiğinde herkes onu karĢılar. Varka‟nın babası törenle toprağa verilir. Öte yanda Benî Amr GülĢâh‟ı yanına getirmelerini ister; GülĢâh‟a kendisini kabul etmesine karĢı ona herĢeyini vereceğini söyler. GülĢâh da onu kandırmaya karar verir; bunun için ona Varka‟dan korktuğunu, baĢını getirmesi durumunda onu kabul edebileceğini söyler. Benî Amr çok sevinip GülĢâh‟ın baĢına inciler saçar. Sabah olunca yine iki ordu karĢı karĢıya gelir. Varka ve Benî Amr birbirlerine saldırırlar. Varka, Benî Amr‟ı yaralar ama bir saldırıda atından düĢer; böylece onun boynuna ip bağlarlar. GülĢâh, Varka‟nın sürüye sürüye getirilmesini görünce canı yanar. Giysinin altına zırh giyip onlara doğru gider. GülĢâh, Varka‟nın cezasını kendisi vermek istediğini söyler; Varka bunun gerçek olduğunu sanıp ölecek gibi olur. Ġpini GülĢâh‟a verirler. GülĢâh Varka‟yı sürüklemeye baĢlar. Benî Amr‟dan uzaklaĢtıklarında Varka‟nın bağlarını çözer. Benî Amr bunu görüp nedenini sorar, GülĢâh, “ben bunun haddini bildireceğim, sen sakin ol.” der. GülĢâh‟ın sözlerine inanan Benî Amr gönül rahatlığıyla yoluna devam eder. GülĢâh oradaki köleden bir mızrak alır ve onu kölenin göğsüne saplar; atını Varka‟ya verir ve birlikte Benî Amr‟ın askerlerinin üstüne yürürler. Ölen askerlerden 34 meydanda yığınlar oluĢur. Benî Amr‟ın da baĢını kesip bir mızrağın ucuna asarlar. O kabilenin hayvan, mal ve mülkü ne varsa yağmalarlar sonra malları yerinde bırakıp ne varsa hepsinden vazgeçerler ve kendi kabilelerine dönerler. Ġki âĢık mutluluk içinde yaĢamaya baĢlarlar, eğer birbirlerini bir an bile görmeseler çok üzülürler. Kabile halkı, GülĢâh‟ı tekrar Varka‟ya isterler. Hilâl, GülĢâh‟ı Varka‟ya vermeye razı olursa da, eĢi Varka‟nın yetim ve fakir olduğunu ileri sürerek kızını vermek istemez. Hilâl ne kadar dil dökse de eĢi bir türlü razı olmaz; kızını bedava veremeyeceğini, Varka‟nın süt parasını getirdiği takdirde bu iĢ olacağını söyler. Varka süt parasını elde etmek için Yemen Ģahı olan dayısından yardım almaya karar verir; bu yüzden onu canından çok seven zenci kölesinden dayısına durumunu anlatan bir mektup götürmesini ister. Köle mektubu alıp yola çıkar. Varka gece gündüz sevgilisinin aĢkıyla yanıp tutuĢurken kölesinden haber bekler. Aradan altı ay geçer ama köle geri dönmez. Varka‟ya kölen gelmediğini söylediklerinde kırk gün daha fırsat vermelerini ister. Kırk gün de geçip köleden haber gelmez. Böylece Varka kendisi dayısına gitmeye karar verir. GülĢâh bu duruma üzülür, ama baĢka çareleri olmadığını anlayınca Varka‟nın gitmesine izin verir; birbirlerinden uzak olduklarında kendisini avutmak için ondan bir hatıra bırakmasını ister. Varka da parmağındaki yüzüğü çıkarıp GülĢâh‟a verir. Ġkisi ağlayarak ayrılırlar. Varka, GülĢâh‟a bir Ģiir söyler; ġiir-i Varka Varḳa eydür iy gülistānum benüm İy gözi maḥmūr u mestānum benüm [402] (Varka, “ey benim gül bahçem! Ey benim baygın gözlüm…” der.) İy dili bülbül yüzi gül kendüzi Şehd ü şīrīn şekkeristānum benüm [403] (Ey benim dili bülbül ve yüzü gül gibi (sevgilim), bal ve tatlı Ģeker kamıĢı tarlam…) Ben n‟iderem bostānı çün senüñ Görklü yüzüñ bāġ u bostānum benüm [404] (Senin güzel yüzün benim bağ ve sebze bahçem olduğu zaman ben sebze bahçesini ne yapacağım?) 35 Ḳılmayam hergiz gülistana naẓar İy ḳoḳusı görklü reyḥānum benüm [405] (Ey benim güzel kokulu fesleğenim! Gül bahçesine asla bakmam.) İy firāḳum derdine vaṣl-ı devā Senden artuḳ zār mı dermānum benüm [406] (Ey ayrılığımın derdine kavuĢması ilaç olan! Senden baĢka benim ilacım ağlamak mı?) Görklü yüzüñ ġā„ib olmadın henüz Eridi küllī etüm cānum benüm [407] (Güzel yüzün hâlâ (gözümün önünden) yok olmadan bütün canım vücudum eridi.) Tangrı bilür ditredür yiri gögi enden ayru zār u efġānum benüm [408] (Allah benim senden ayrı kaldığımda inleyip ağlayıĢımı bilir, (benim ağlayıĢım) yeri ve göğü titretir.) N‟ideyin ayruḳ görem mi iy „aceb Görklü yüzün çeşm-i giryānum benüm [409] (Ne yapayım? Acaba bundan sonra benim ağlayan gözüm senin güzel yüzünü görür mü?) Varka Yemen‟e doğru yola çıktığı zaman GülĢâh bayılır. Gül gibi yüzüne gülsuyu dökerler. Ayıldığı zaman Varka‟nın Ģiirine cevap verir; Eydür ol Gülşāh sulṭānum benüm Uş yine arturduñ efġānum benüm [416] (O GülĢâh, “ey benim sultanım! ĠĢte benim bağrıĢımlarımı arttırdın.” der.) Gözüme ḳılduñ ḳarañu „ālemi Şem„ u cem„ ü māh-ı tābānum benüm [417] (Benim mumum ve parlak ayım, gözümde dünyayı kararttın.) İy baña ẓulmetde İskender gibi İrmezise āb-ı ḥayvānum benüm [418] 36 (Ey hayat suyum! Bana karanlıkta Ġskender gibi ulaĢmazsan…) Cānum anda gevde bunda ḫor u zār Derdi bunda anda dermānum benüm [419] (Canım orada, vücudum burada bayağı ve inleyiĢtedir. Derdi burada, benim ilacım oradadır.) N‟ideyin kim cānuma irdi firāḳ Bu acı baḫtum bu devrānum benüm [420] (Ne yapayım ki canımdan ayrıldım. Bu benim acı bahtım ve talihimdir.) Çarḫ elinden çekerem cevr ü cefa Bu „aceb olmaz daḫı cānum benüm [421] (Feleğin elinden sitem ve eziyet çekerim, canım benim, bu tuhaf da olmaz.) Ḥasret odı şöyle yaḳdı cānumı Kim ṭamarda ḳalmadı ḳanum benüm [422] (Kederin ateĢi Ģöyle canımı yaktı ki damarda benim kanım kalmadı.) İy dirīġā aġlamaḳdan diñmedi Bir sa„at bu çeşm-i giryānum benüm [423] (Eyvahlar olsun! Bu ağlayan gözüm bir saat bile ağlamaktan dinmedi.) aġ selamet görürisem yārümi Şāẕ olam gide perīşānum benüm [424] (Sevgilimi sağ selamet görürsem sevinirim ve benim periĢanlığım biter.) Varka Yemen‟e gitmek üzere yola çıkar. Yemen sınırına yaklaĢtığında bir kervanın geldiğini görür. Onlardan Yemen‟in Melik Anter tarafından kuĢatıldığını, Selim ġah ile altmıĢ beyinin esir alındığını öğrenir. Yemen‟e vardığında vezir onun geliĢine çok sevinir. Varka‟ya durumlarını izah ettiği birçok mektup gönderdiğini söyler ama hiçbiri ona ulaĢmamıĢtır. Varka onlarla savaĢıp dayısını kurtaracağını söyler. Vezir bu sözlere çok sevinir. Sabaha kadar yenilir, içilir, sazlar çalınır. Sabah olunca Varka Ģehir kapısını açtırır. ġehirdeki yirmi dört bin asker dıĢarı çıkar. Kösler vurulur, Melik Anter‟in seksen bin askeri karĢısında saf kurulur. Melik Anter bu duruma çok ĢaĢırır. Veziri ona Yemenliler aciz kaldıkları için merkeze saldırıp orada yarık açarak kaçmayı planladıklarını söyler. 37 Melik Anter bütün kaçıĢ yollarının tutulmasını emreder. Ġki taraf da meydana hangi savaĢçının gireceğini beklerken Varka meydana girer. Melik Anter‟den savaĢçılarını göndermesini ister. Melik Anter‟in emrettiği askerler bir bir meydana çıkar. Varka da her geleni öldürür. Elinde gürzüyle o gün kırk savaĢçıyı öldürür. AteĢkes davulu çalınınca iki tarafın askerleri atlarından iner. Vezir de Varka‟yı alıp Ģehre girer. Tüm Ģehir halkı Varka‟ya dua eder. Sabah olunca yine iki tarafın askerleri saf saf dizilir. Varka meydana çıkar; o gün altmıĢ savaĢçıyı öldürür. Bu durumda düĢman tarafı meydana savaĢçı sürmez. Melik Anter, Varka‟yı yenebilecek bir savaĢçının bulunmasını ister. Ertesi gün yine saflar kurulur ve Varka da meydana girer. Melik Anter‟in ordusunun en yiğit savaĢçısı izin alıp meydana girer. Varka karĢısındaki savaĢçıyı ikiye bölmek için kılıcını kaldırır, rakibi de kalkanını kaldırır ama kılıç o kadar keskindir ki kalkanı ikiye böldüğü gibi rakibi de ikiye böler. Bunu gören Melik Anter ordusuna karĢı tarafa saldırmasını emreder. Ġki tarafın askerleri birbirine karıĢır. BağrıĢmalar, feryatlar, kılıç Ģakırtıları arasında gökten yağmur gibi ok yağar, gürzler savaĢçıların elinde o yana bu yana savrulur. Birçok savaĢçı elindeki okları atıp kaçmak için yol arar. O zaman ateĢkes davulu çalınır ve iki tarafın askerleri birbirinden ayrılır. Melik Anter beylerini toplayıp bu durum için çare bulmalarını ister. Onun her türlü hileyi, fitneyi bilen bir veziri vardır. “Sen üzülme Ģahım. O yiğit Yemen ġahının kız kardeĢinin oğludur. Dayısı için böyle savaĢır, seni üzmesinin sebebi onu kurtarmak içindir. Emir ver, bu gece meydana darağaçları kurulsun, sabaha kadar hazırlansın. ġehirdekiler kapıyı açıp dıĢarı çıktıklarında darağaçlarıyla karĢılaĢsınlar. Sonra elimizdeki esir Ģah ile altmıĢ beyi onların gözü önünde darağacına asalım. Böyle olursa, kavga gürültü de bitmiĢ olur. BaĢ gidince ayak direten olmaz. Ġster istemez boyun eğeceklerdir. O yiğidi ve veziri öldürün. Böylece Ģehri kime isterseniz ona verirsiniz.” Melik Anter vezirin söylediklerini kabul edip darağaçlarını kurdurur. Sabah olunca atına binip askerleriyle meydana gelir. Ardından Selim ġah ile altmıĢ beyini getirirler; onları bağlamak için de direk dikerler. Varka askerlerle dıĢarı çıktığında darağaçlarını görür. O anda Selim ġah ile beylerini çeke çeke darağaçlarına getirirler. Varka vezirden en 54 iyi bin askeri seçmesini ister. BeĢ yüzü benimle gelip beĢ yüzü de Dârâ gibi savaĢsın, der. 54 Ġran‟ın Keyâniyân sülâlesinin dokuzuncu hükümdarı olan Keykûbâd. Ayrıca “hükümdar” anlamı da olan Dârâ, Avrupa‟da Pers kralı “Darius” (ölm. M.Ö. 330) olarak bilinir. Dârâ, büyük Ġskender ile yaptığı savaĢta ölmüĢtür. (Ġskender Pala, age, s.106.) 38 Askerler seçildikten sonra Varka beĢ yüz kiĢiye darağaçlarına doğru saldırmalarını söyler; kendisi de geride kalan askerlerle Anter‟in askerlerinin yolunu kesmeye gider. Melik Anter de ordusuna saldırma emri verir. Ġki ordu birbirine karıĢır. Selim ġahı kurtaramazlarsa da 17 beyini kurtarırlar. Bunun üzerine Varka düĢman ordusunun ortasına saldırıp Melik Anter‟i yakalar. Melik Anter‟in esir düĢtüğü görülünce veziri ateĢkes davulu çaldırtır. Varka, vezir ve askerlerle Ģehre döner. Beyler, Melik Anter‟in vezirinin çadırına gelip ne yapmaları gerektiğini sorarlar. Vezir de “Hile yaparız, Ģahımız karĢılığında Ģahınızı veririz deriz; ama pusu kurup ikisini de alırız.” der. Sabah olunca Melik Anter‟in veziri Varka‟ya elçi gönderir. Elçi “Alın Ģahınızı, verin Ģahımızı, bitsin bu husumet. BarıĢ yapılsın, memleketimize dönelim.” haberini getirir. Varka vezirle konuĢtuktan sonra bu iĢe razı olur; hemen üstünü değisir, karĢı taraf gibi sarı kıyafet giyer. Devecilerle birlikte harekete geçer. Tam orta yere geldiğinde pusuda yatan iki yüz düĢman askeri ortaya çıkar, iki Ģahı da almak için saldırırlar. Varka onları darmadağan eder, dayısını da alıp geri döner. KarĢı taraf da Ģahlarını alırlar. Bu sırada ateĢkes davulu çalınır. Yemen‟de iĢret meclisi kurulur; öbür tarafta Melik Anter‟in beyleri ona: “ġimdi bunlarla ne yapacağız? Çekip gitmek bize yakıĢır mı? Burada kalacaksak, o yiğitle baĢ edemeyiz. Emrin nedir?” derler. Melik Anter de hilekâr vezirinden bir çare bulmasını ister. Hilekâr Vezir de “Eğer benim dediğimi yaparsanız bu iĢ kolaydır.” der. Vezir planını Ģöyle anlatır: “Bu gece kurt kuĢ uyurken meydanın ortasında bir çukur kazılsın, sonra üstü çalı çırpı ile örtülsün. Sabah olunca askerler at binsin, saf tutulsun; savaĢ hazırlığı yapılsın, kös vurulsun. Bizim savaĢmak istediğimizi gördüklerinde onlar da atlarına binecekler ve gayret edip karĢımıza çıkarlar. Sonra o yiğit eline gürzünü alıp meydana çıkacak. Bizden savaĢçı istediğinde bizden kimse meydana çıkmasın ve bütün ordu sussun. Bizde kimse meydana çıkmayacağını görünce o bize saldıracak. Çukura düĢtüğü zaman dört bir yandan kement atılsın, sürüye sürüye getirilsin. Onu elimize geçirebilirsek, Selim ġah‟ın iĢi kolay olur.” Herkes planını beğenir ve gerçekleĢmesi için hazırlıkları yaparlar. Melik Anter‟in emriyle herkes ata biner, zırhlar giyilir. Selim ġah bu haberi duyunca Varka ile birlikte ordunun baĢında savaĢ düzeni alırlar. Varka meydana çıkarak Melik Anter‟e sen sözünden döndün, sözünden dönen erkek değildir. Bana birini gönder, der. Varka her ne kadar 39 meydan okusa da düĢman ordusundan ses çıkmaz. Varka silahını atının üstünde sağlamca bağlayıp rüzgâr gibi onlara doğru atını koĢturur ve kazılan çukura düĢer. Kement atıp Varka‟yı yakalarlar. Selim ġah olup biteni görünce canı bu duruma çok sıkılır, geri dönüp askerleriyle Ģehre girerler. Öbür tarafta Melik Anter çok mutludur ve içki meclisini kurdurur. Gece yarısı olunca Varka‟nın cezasını vermek için yanına getirmelerini emreder. Varka‟ya bize neler ettiğini bilir misin diye sorduğunda; Varka, “Ben elimden geleni yaptım sen de ne istersen onu yap.” der. Melik Anter celladına Varka‟yı götürüp öldürmesini söyler. Varka kendi hâline ağlar. Varka‟nın aĢk ateĢinde yandığı için ağladığını bilmeyen Zenci, Varka‟dan ağlamayı kesmesini ister. Varka sevgilisi için Ģiir söylemeye baĢlar; Ol ḳamu ḫūb-ı Ḫotan māh-rūy-ı Çīn Cümle ḥüsnüñ ḫırmeninde dāne-çīn [763] (Bütün o Hotan güzeli, Çin‟in ay gibi olan güzeli senin bütün harman (saç) güzelliğinde kıvırcık tanesidir.) Görküñe ḥayrān olur ḫūblar ḳamu İy bulardan sen laṭīf ü nāzenīn [764] (Ey bunlardan sen daha güzel ve cilveli! Bütün güzeller güzelliğine hayran olur.) Yā nigārīn işbu çarḫ u işbu dūn Baġladı ben meskīn „āşıḳına kīn [765] (Ey güzel! Bu aĢağılık felek, benim zavallı aĢığa hınç tuttu.) „Ömrümüñ ekini yâşıken henüz Uş biçiser olmadın vaḳti biçin [766] (Ömrümün ekini daha tazeyken vakti gelmeden biçtiler.) Çarḫ ẓālimdür kime virdi amān Devr fānīdür kime oldı emīn [767] (Felek zalimdir, kime aman verdi? Devir geçicidir, kimse de güvende değildir.) İy dirīġā ḥasret ü derd ü firāḳ Ben ġarībe mi naṣīb oldı hemīn [768] (Eyvah! Keder, acı ve ayrılık sadece benim zavallıya mı nasip oldu?) 40 Sin içinde dinmeye āhum benüm Zārıla hem ṭolduram sinüm için [769] (Mezar içinde benim ahım dinmeyecek, hem de mezarın içini ağlayıĢla dolduracağım.) Gözlerümden yaş yirine ḳan aḳup Eydeyin vā-ḥasretā tā yevm-i dīn [770] (Gözlerimden gözyaĢı yerine kan akar, din gününe (kıyamete) kadar eyvah deyin.) Ölüler ḳamu sininden durıcaḳ Ṭuram eydem yā ilāhe‟l-„ālemīn [771] (Bütün ölüler mezarından kalkacak, kalkarım “ey dünyanın Allah‟ı” derim.) Olmasun ansuz bana ḥūr u cinān İllā anı dilerem senden hemīn [772] (Onsuz huri ve cennetler benim olmasın, senden sadece onu dilerim.) Zenci Varka‟nın sözlerine hayran kalıp derdini anlatmasını ister. Varka ondan hiç âĢık olup olmadığını sorar. Zenci de sahibinin oğlunu çok sevdiğini ve ondan ayrı kaldığı için çok acı çektiğini söyler. Varka “Demek ikimiz bir mektebin öğrencisiyiz, ben de geri dönüp sevgilimi göremediğim için ağlarım yoksa öleceğim için üzülmem.” der. Zenci Varka‟dan kime âĢık olduğunu söylemesini ister. Varka kendini tanıttığında zenci onun kendi beyi olduğunu anlar. O da kendisini Varka‟ya tanıtır. Zenci Selim ġah‟a mektup getirendir; Yemen‟e vardığında Selim ġah ve beyleri esir alınmıĢ. Zenci de eli boĢ dönmeye yüzü varmadığı için Melik Anter‟in yanında cellad olarak çalıĢmaya baĢlamıĢtır. Zenci Varka‟nın ayağına kapanır ve ellerini çözer, kılıcını da Varka‟ya verir, sonra gidip at ve silah getirir. Yemen‟e gitmelerini söyler ama Varka dayısına Melik Anter‟in kellesini hediye olarak götürmeyi ister. Bekçilerin uyuduğu bir sırada Melik Anter‟in çadırına girerek baĢını keserler. Melik Anter‟in kesik baĢını alarak Selim ġah‟ın huzuruna gelirler. Selim ġah bu duruma çok sevinir, meĢaleler yıkılarak eğlenceler düzenlenmesini ister. DüĢman askerleri bunların eğlenmelerini görünce herkes bir yerde toplanıp sebebi öğrenmek için Melik Anter‟in çadırına giderler; onu ölü bulunca ne kadar eĢyaları varsa orada bırakıp kaçarlar. Yemenliler de Selim ġah‟ın emriyle onların eĢyalarını yağmalarlar. 41 Yağmalanan eĢyalar Varka‟ya verilir. Varka memleketine dönmek istese de dayısının ısrarı üzerine birkaç gün daha kalır. ġam ülkesinde Melik Muhsin adında bir hükümdar vardır. Bir gün meclisinde dünya güzellerinden söz açılır. Herkes bir tarafın dilberinin özelliklerini sayar. Melik Muhsin‟in malını iĢleyen taciri, GülĢâh‟ın güzelliklerinden bahseder. Böylece Melik Muhsin daha görmeden GülĢâh‟a âĢık olur. Tacir Ģekline girip yanına da mal ve mücevher alarak GülĢâh‟ı istemek için ġam‟dan çıkar. Yolculuğu boyunca konakladığı yerde ve yolda rastladığı herkese hediyeler dağıtır. Melik Muhsin, Benî ġeybe kabilesine ulaĢır. Burada da halka ihsanda bulunur. Sonra Hilâl, Melik Muhsin için bir çadır hazırlayıp onu davet eder. Onu üç gün boyunca ağırlarlar. Kabilede Melik Muhsin‟den hediye almayan yoktur. Bu arada Melik Muhsin GülĢâh‟ı istemek için bir iki kiĢi gönderir. Hilâl, GülĢâh‟ı kardeĢinin oğluna vereceğini söyler. Melik Muhsin bu cevabı alınca yüreğine ateĢ düĢer. Bir tepsi dolusu lal, yakut, zümrüt, inci, bir o kadar altın ile gümüĢ hazırlatıp Hilâl‟e gönderir. Melik Muhsin, Hilâl‟e kimsesiz olduğunu, onu damat olarak kabul ettiklerinde ölene kadar burada kalıp onlara hizmet edeceğini söylemelerini ister. Hilâl eve geldiğinde Melik Muhsin‟in GülĢâh‟ı istediğini karısına söyler. Karısı GülĢâh‟ı vermek ister; Hilâl‟e “Varka kırk günde gelirim dedi, üstünden iki ay geçti, gelmedi. Ben sana dayısı ona birĢey vermez, o buraya gelmez, dedim.” der. Hilâl karısının sözlerini kabul etmez, bu arada mücevher dolu tepsiyi getirirler. GülĢâh‟ın annesi mücevherleri görünce Varka‟dan iyice yüz çevirir. Hilâl onlara kızını iki kiĢiye vermeyeceğini Melik Muhsin‟e bildirmelerini söyler. Adamlar mücevher tepsisini oraya bırakıp dönerler. Melik Muhsin‟e kızın annesi razı olduğunu ama babası kızını iki erkeğe vermeyeceğini söylediklerinde Melik Muhsin kararsız kalıp canı yanar. Bu sırada yanına Hilâl‟in komĢusu olan yaĢlı bir kadın gelir. Melik Muhsin ona hediyeler verip bu iĢi nasıl halledeceğini sorar. Kadın da ondan bir bohça dolu mücevher hazırlamasını ister. Bohçayı GülĢâh‟ın annesine götürür. Bunun üzerine GülĢâh‟ın annesi Hilâl‟i ikna etmeye çalıĢır. Hilâl, Varka‟ya bu durumu nasıl izah edeceklerini sorduğunda, karısı: “Tacir GülĢâh‟ı aldığı zaman memleketine götürecek. Sonra biz bir koyun kesip mezara gömelim. Kara giysiler giyip bir iki gün yas tutalım. Varka gelince ona sevgilin canını feda etti. Sen GülĢâh için çok yaĢa, deriz. O da bir iki gün ağlar, GülĢâh‟ın aĢkını unutur. Ölenin ardından ölünmez ya!” der. 42 Böylece Hilâl‟i zulm yapmaya ikna eder. Hilâl, geçimini sağlamak için Melik Muhsin‟den yüz deve yüklü kumaĢ ve at takımı ister. Melik Muhsin de hepsini ona gönderir. GülĢâh‟ın kız arkadaĢları ona Melik Muhsin‟e verildiğini söylerler. GülĢâh bu habere çok üzülür, ağlayıp sızlar, saçını baĢını yolar. Annesi öfkeyle gelip ağzına geleni ona söyler. Kız arkadaĢları baĢına toplanıp nasihat ederler. Üç gün düğün yapıldıktan sonra GülĢâh‟ı Melik Muhsin‟e verirler. Düğün bitince Melik Muhsin ġam‟ın hükümdarı olduğunu açıklayıp saltanat tahtında düğün yapacağını söyler. Sonra yol hazırlığının yapılmasını emreder. GülĢâh sırdaĢına Varka‟nın yüzüğünü verir, ona “Varka geldiğinde gece gündüz ağlayıp sızlarsa, aĢkı baskın çıkarsa ona bu yüzüğü ver ve annemin hilesini anlat; hain olma, sana emanetimdir”, der. ArkadaĢı dediklerini yapacağını söyler; kucaklaĢıp ağlaĢtıktan sonra çektiği ayrılık derdini bir Ģiirle dile getirir; Ol nigārīn eydür iy ḳādir ilāh Ṭop firāḳ derdi ile oldum tebāh [1056] (O güzel, “Ey kudretli Allah! Ayrılık acısıyla yok oldum.” der.) Yirin geçdi gün-be-güni miskinüñ Hīç beni güldürmedi baḫt-ı siyāh [1057] (O kara baht hiçbir zaman beni güldürmedi, her gün zavallın yerin dibine geçti.) Vāh bu „ömrüm perīşānıla vay Āh bu baḫt-ı siyah elinden āh [1058] (Eyvahlar olsun ki bu ömrüm periĢan hâlde ve kara bahtın elinden ah çekerek geçti.) Geh esīr iltür beni bu kibr-i dūn Geh yārümden ẓulmile ayırdı şāh [1059] (Bazen bu aĢağılık kibir beni esir götürür, bazen de Ģah haksızlıkla (beni) sevgilimden ayırır.) Ben n‟iderem cümle „ālem mülkini Ger anuñ olmazısa tāc u külāh [1060] (Eğer taç ve taht onun olmazsa ben bütün dünyanın padiĢalığını ne yaparım?) 43 Olmasun ansuz baña cān u cihān Olmasun ansuz baña ḫurşīd ü māh [1061] (Onsuz can ve dünya benim olmasın, onsuz güneĢ ve ay benim olmasın.) Olmasun kim Varḳa vuṣlatsuz baña N‟ideyim bir laḥẓa „ömr ü „izz ü cāh [1062] (Olmasın ki Varka bana kavuĢmadı. Bir anlık ömür, yücelik ve makamı ne yapayım?) Melik Muhsin ile GülĢâh atlara bindikten sonra Hilâl üç konak mesafeye kadar gidip onları uğurlar. ġam‟a yaklaĢtıklarında bütün emirler, vezirler karĢılamaya çıkarlar. Kösler, nefirler çalınır, Ģenlikler düzenlenir, Ģehir donatılır. On gün on gece düğün yapılır. Melik Muhsin GülĢâh‟la birlikte olmak istese de GülĢâh hançerle kendini öldürmeye kalkar ve kendisine, dünyada sadece Varka‟nın sahip olabileceğini söyler. Melik Muhsin ona kendisine kıymamasını ve artık kız kardeĢi olduğunu, güzel yüzünü görmekle ve tatlı sözlerini dinlemekle yetineceğini söyler. Böylece Melik Muhsin ile GülĢâh dostça yaĢamaya baĢlar. Varka dayısının yanında bir süre kaldıktan sonra gitmek için izin ister. Dayısı Anter‟in eĢyalarını Varka‟ya verir. Bunun yanı sıra dört yüz deve, dört yüz hizmetçi, altın ve gümüĢ de verir. Bin kiĢiyi onunla yoldaĢlık etmek için yanına gönderir. Varka evlerine iki konak mesafe kaldığında yanındaki bin kiĢiyi Yemen‟e geri gönderip kendisi yola devam eder. Mekke‟ye ulaĢtığında kabilesinin yas tuttuğunu görür. Yas tutma sebeplerini sorduğunda kimse birĢey demeyip Hilâl‟i çağrırlar. Hilâl ağlayarak gelir ve ona GülĢâh‟ın öldüğünü söyler. Varka bunu duyunca canına ateĢ düĢer, atından düĢüp yere yığılır. Yüzüne su serperler, kendine gelir ama yine bayılır. Varka o kadar ağlar ki herkes onunla birlikte periĢan olur. Sonra Varka, GülĢâh‟ın mezarını görmek ister. Varka mezarı görünce hançerini çekip kendini öldürmek ister. YetiĢip hançeri elinden alırlar, bütün silahlarını da ondan uzaklaĢtırırlar. Sonra ona “Bu Allah‟ın hükmü; canı o verir, o alır. Allah‟ın takdirine ne diyebiliriz? Biz de nasıl olsa bir gün ona varacağız.” derler. Ama Varka onları hiç dinlemiyor, GülĢâh‟ın mezarını kucaklayıp hüngür hüngür ağlar. O ay gibi güzel için Ģiir söylemeye baĢlar; Vay ol derde ki dermān olmaya 44 Yāḫūd ol cevre ki pāyān olmaya [1140] (ĠyileĢmez derde, daha doğrusu o bitmez siteme eyvahlar olsun.) Yā nigārīn bir od urduñ cānuma Ṭamu odı ile sūzān olmaya [1141] (Ey güzel! Cehennem ateĢi ile yanan bir ateĢ canıma vurdun.) N‟iderem ben bu teni şimden girü Çün aña sencileyin cān olmaya [1142] (Bundan sonra senin gibi bir can (sevgili) olmayınca ben bu teni ne yapayım?) Ne ümīẕe diri yürür āşikār N‟içün ölüp sine pinhān olmaya [1143] (Neye umut ederek hayatta olup yürür? Niçin ölerek mezarda gizlenmesin?) Saḫt-cān ola ki kendü yâri-çün Türbesi üstinde ḳurbān olmaya [1144] (Güçlü olacak ki kendi sevgilisinin mezarının üstünde kurban olmasın.) Ol nice „āşıḳ ola ma„şūḳınuñ Girüben gözinde mihmān olmaya [1145] (Sevgilinin bir sürü aĢığı olur, gözüne girerek misafir olmayacak.) Āb-ı ḥayvānsuz beḳā yār isteyen Ol ki ḥayvān ola insān olmaya [1146] (Hayat suyu içmeden ölümsüz bir sevgili isteyen hayvan olur, insan olmaz.) „Işḳ sulṭāndur ögüt virmeñ aña öz işidüp bunda fermān olmaya [1147] (Ona öğüt vermeyin, o aĢkın sultanıdır. Söz iĢitir burada fermana gerek yoktur.) Ādemī midür ki ol „āşıḳlara Özi göynüp zār u giryān olmaya [1148] (Canı yanıp da ağlamayan âĢıklar insan mıdırlar?) 45 Sonra herkesin gitmesini ve onu yalnız bırakmasını ister. Kabiledeki insanlar biraz daha ağlaĢıp evlerine dönerler. Varka geceyi mezarın baĢında geçirir. Sabah olunca develer evin önüne çöktürülür, yükler eve taĢınır. Hilâl ve karısı bu kadar malı görünce oynadıkları oyuna piĢman olurlar. Varka üç gün boyunca mezar baĢında ağlar, ne yemek yer ne uyur. Aradan kırk gün daha geçer, Varka‟nın hâlinde bir değiĢiklik olmaz. Bir gece Varka mezarı kucaklayıp ağlarken GülĢâh‟ın ona yüzüğünü bıraktığı arkadaĢı gelip bütün gerçeği Varka‟ya anlatır. Sabah olunca Varka mezarı açıp koyunun cesedine rastlar. Koyun ölüsünü sürüyerek Hilâl‟in evine götürür. Varka amcasını yaptıkları için azarlar sonra da silahlarını kuĢanır, atına biner, ġam‟a doğru yola çıkar. Varka yanına kimseyi almaz, sadece Allah‟a sığınır. ġam‟a yaklaĢtığında ikindi vaktinde bir atlı ile karĢılaĢır. Atlı Varka‟yı tehdit ederek ya atını ya baĢını alacağını söyler. Aralarında çıkan kavgada Varka onu öldürür. O ölünce arkasından biri daha gelir; onu da öldürür. Onun arkasından geleni de yere düĢürür. Bunlar Ģaha isyan eden kırk haramilerdir. Onlardan üç kiĢi ölünce bu iĢin kolay olmadığını anlayıp topluca Varka‟ya saldırırlar. Varka da kılıcını çıkarıp onları biçmeye baĢlar. Otuz iki kiĢinin iĢini bitirince kalanlar kaçar. Varka da on yedi yeri yaralanır. Çok kan kaybeden Varka duracak gücü kalmayınca atın boynuna sarılır, bir süre sonra da bayılır. Sabaha doğru atı bir ağaç dibine gider; orada bir pınar vardır. Atı ot yemek için eğilince Varka yere düĢer. Varka atın dizginini koluna sardığı için at orada kalır. Melik Muhsin sabahları oralarda gezer. O gün de beyleriyle oradan geçerken Varka‟yı görür. Melik Muhsin onu tedavi etmek için cerrah çağrır. Varka kendine geldiğinde ona kim olduğunu sorarlar. Melik Muhsin‟in adamları olduklarını anladığında kendisini Bağdatlı bir tacir olarak tanıtır, kırk haramiler ile savaĢtığını, bütün malını aldıklarını söyler. Melik Muhsin ĢaĢıp kalır. Onca askerine rağmen haramileri yakalayamamıĢtır. Varka‟nın bir savaĢçı olduğunu anlar ve ona “Benim canım sana feda olsun.” der. Cerrahlara ona iyi bakmalarını ve saraya götürmelerini söyler. Sarayda onun için bir oda hazırlanır, Varka kendini döĢekte bulduğunda uykuya dalar. Melik Muhsin kuĢluk vaktine kadar devlet iĢleriyle ilgilenir, sonra GülĢâh‟ın yanına gider. Ona olup biteni anlatır. Bulduğu yaralının boy pos açısından tamamen GülĢâh‟a benzediğini söyler. GülĢâh da, Melik Muhsin‟in yaralıyı ona benzettiği ve Varka‟ya duyduğu aĢktan ötürü yaralıya Ģurup içireceğini söyler. Dadı Ģerbeti yaralıya götürür, Varka Ģerbeti içtikçe ferahlar ve kırk gün süren tedavi sonunda eski sağlığına kavuĢur. Varka GülĢâh‟ın o 46 sarayda olduğunu bilir ve yüzüğü ona ulaĢtırması gerekir. Varka bunları düĢündüğü sırada dadı odaya girer. Varka onun yüzüğü GülĢâh‟a vermesini ister. Dadı onun dediğine çok kızar ve ona “Melik Muhsin‟in iyiliklerine böyle mi karĢılık verirsin.” der. Varka belindeki kuĢağı çözüp dadıya verir ve yolda biri bu yüzüğü GülĢâh‟a ulaĢtırması için ona verdiğini söyler. GülĢâh‟ın her gün hurmalı süt içtiğini anlayınca yüzüğü bardağına koyup ona vermesini ister. Dadı Varka‟nın dediğini yapar. GülĢâh yüzüğü görünce bayılır, yüzüne gülsuyu serperler. Kendine geldiğinde yüzüğün nereden geldiğini sorar. Dadı da Varka‟nın dediği gibi ona, “Yaralı çok zayıf olduğu için onun elinden düĢmüĢ olabilir.” der. GülĢâh hemen yaralıyı görmek ister. Varka sarayın önüne çıkar, GülĢâh balkondan Varka‟nın yüzünü görünce bayılır, aĢağıya düĢer. Varka bir çırpıda yetiĢip kızı tutar; baĢını dizine alır, yüzünü yüzüne sürer ve GülĢâh‟ı koklayınca bayılır. Dadılar toplanır; bir ona bir buna gülsuyu serperler. Durum sultana bildirilir. Melik Muhsin geldiğinde GülĢâh ona yaralının aslında Varka olduğunu söyler, sultan buna çok sevinir. Varka‟nın kendini Yahya adında bir tacir tanıttığı için yeterince ona hizmet edemediğini ve bunun için mahcup olduğunu söyler. GülĢâh ona, “Varka utancından adını söyleyememiĢtir.” der. Melik Muhsin, GülĢâh‟ın Varka‟ya kavuĢmasına ve artık ağlamamasına çok sevindiğini söyler. O gün yiyip içerler. AkĢam olunca sultan onları yalnız bırakır ve aĢklarını sınamak için sarayın gizli yerine geçer. Ġkisi bu durumdan habersiz olarak kucaklaĢırlar, öpüĢüp koklaĢırlar. Sonra da baĢlarından geçenleri birbirlerine anlatırlar. GülĢâh burada nasıl güvende kaldığını, Varka da Melik Muhsin‟in adamlığını, iffetliğini, hayırseverliğini dile getirir. Sonra yatakları serip yatarlar. Onların arasındaki aĢkta Ģehvete yer yoktur. O gece Melik Muhsin sabaha kadar onları gözetler; arasındaki aĢkın masum olduğunu anlayınca onları kutlayıp dua eder. Sabah olunca Melik Muhsin saraya dıĢarıdan girip âĢıklara selam verir, onlar da Ģahın selamını alıp dua ederler. Melik Muhsin, Varka‟ya kaftan verilmesi ve hamama götürülmesini emreder. Varka yıkanıp döndüğünde sofra kurulur, yenilip içilir. Kırk gün kırk gece tören yapılır. PadiĢah da kırk gün boyunca uyumadan gizlice onları gözetler. Onların aĢkının nefs isteklerine bulanmadığına, tertemiz bir aĢk olduğuna kanaat getirip izlemeyi bırakır. Aradan altı ay geçtikten sonra bir gün Varka gitmek için GülĢâh‟tan izin ister. GülĢâh ağlayıp sızlar; onun gitmemesi için yalvarır. Varka, GülĢâh‟ın hatırı için bir ay daha kalır, bu zaman sürecinde her gün ayrılık yankısını anıp kan ağlar. O sırada bir Ģiir de söyler; 47 El-fiġān bu „ışḳ elinden el-fiġān El-amān bu „ışḳ elinden el-amān [1470] (Bu aĢkın elinden figan, bu aĢkın elinden el-aman!) Yüregüm ḳanı gözümden ṣaçılur Reng alur andan bu reng-i za„ferān [1471] (Yüreğimin kanı gözümden saçılır, bu safrân rengi, ondan rengini alır.) Varlıġum şāhını yine ḳıldı māt Māżīyān u terk u āsūd u ziyān [1472] (Benim varlığım Ģahını mat etti. GeçmiĢte olanlar, rahat ve zararı terk içindedir.) Eydüridi „ışḳıla ol her zamān El-amān ez-dāġ u ḥasret el-amān [1473] (O her zaman aĢkıyla keder yanığından kurtarırdı.) Sonra GülĢâh‟a “Sen Melik Muhsin‟in karısısın ondan ayrılamazsın. O bize lütfedip aynı yatakta yatırır. Maslahatımız için gitmem lazım, kabilemi görüp yine geri gelirim.” der. GülĢâh ondan kırk gün daha kalmasını ister. Kırk gün sonra Varka tekrar gitme isteğini dile getirince GülĢâh oturduğu tahttan düĢüp bayılır. Melik Muhsin bu durumdan haberdar olunca Varka‟ya neden gitmek istediğini sorar, istersen GülĢâh‟ı sana nikâhlayayım derse de Varka gitmekte ısrar eder; GülĢâh‟la kucaklaĢıp ağlaĢtılar ve birbirlerine birer Ģiir söylerler; ġiir-i Varka Varḳa eydür imdi iy ḥūrī-cemāl Uş firāḳa degşürildi bu viṣāl [1524] (Varka, “Ey huri yüzlü! ġimdi bu kavuĢma ayrılığa değiĢtirildi.”) Cümle maḫlūḳuñ zevalî var velī Bir ḳarār oldur ki yoḳ-durur zevāl [1525] (Bütün yaratıkların sonu vardır fakat bir karar olur ki yok olma söz konusu değildir.) Ger diriyise benüm atam Hümām 48 Ẓulm ide miydi bize atan Hilāl [1526] (Eğer benim babam Hümâm hayatta olsaydı baban Hilâl bize zulmeder miydi?) N‟ideyim „ahde vefā ḳılmadılar Ben gelince bunları aldadı māl [1527] (Ne yapayım? Sözlerini tutmadılar, ben gidince bunları mal kandırdı.) Şimdi şāh ne aṣsı elüm ṭutduġı Çünki ben oldum yetīm ü pāy-māl [1528] (ġimdi Ģahın elimi tutması neye yarar? Çünkü ben yetim ve ayakaltında çiğnenmiĢ oldum.) en cihānda ṣaġ ol iy bedr-i tamam Ġam degül ben ġuṣṣadan olam melāl [1529] (Ey dolunay! Sen dünyada sağol. Benim kederden usanmam önemli değil.) İlden il zār zār aġladuġum İy büt az az baña [sen] ḳılġıl viṣāl [1530] (Ey put (güzel)! Ġlden ile hüngür hüngür ağladım, bana yavaĢ yavaĢ kavuĢ.) ġiir-i GülĢâh Döndi Gülşāh eydür iy ṣāhib-cemāl Gerçi bunlar bizden aldılar vebāl [1531] (GülĢâh döner, “Ey güzel! Bunlar bizden günahı aldılar.” der.) Tangrı bilür bir ḳıluñı virmeyem Ger virürlerse baña dünyāca māl [1532] (Tanrı bilir; bana eğer dünya kadar mal verseler (de) senin bir kılını vermeyeceğim.) Bu cihanda ḥāliyā kimse beni Ādem oġlından ḳoçmaḳ muḥāl [1533] (ġimdiki hâlde bu dünyada Âdemoğlundan kimse beni kucaklayamaz.) Senden artuḳ yār u hem-ṣoḥbet ḥarām 49 Āḫiretde dünyede sensin ḥelāl [1534] (Senden baĢka sevgili ve arkadaĢ haramdır, Ahiret‟te ve dünyada sen helalsin.) Ne ola arturmasañ bize firāḳ Yā ne kesmek ṣabr-ıla bizden viṣāl [1535] (Ne olur bize ayrılık uzamasın, sabır ile kavuĢmaya engel nedir?) İy diriġā hicr elinden n‟ideyin Ben ża„īfe saḫt u düşvār oldı ḥāl [1536] (Eyvah! Ayrılık elinden ne yapayım? Ben güçsüzüm ve durumum kötü oldu.) Çāre nedür sen gelince yā emīr Yad u hicr oldı baña mūnis ḫayāl [1537] (Ey emir! Sen gelince çare nedir? Gariplik ve ayrılık oldu, bana hayâlin arkadaĢ oldu.) Melik Muhsin, Varka‟ya “GülĢâh‟ın ağlayıĢını bana havale etme, buradan gitme ki GülĢâh seni bir saniye bile görmezse beni aciz eder, Allah aĢkına teklifimi kabul et. Gitme yoksa mecnun olur.” der. Varka, “KavuĢmak ayrılıksız olmaz ki felek mutlaka ayırır.” der ve yanına bir köle alıp yola çıkar. Varka hem ağlar hem atını sürer. O sırada, kendisinin doktor olduğunu söyleyen bir atlıyla karĢılaĢır. Doktor, Varka‟nın nabzını tutar ve Varka‟ya âĢık olduğunu, baĢka bir hastalığının olmadığını, ilacının da sevgiliye kavuĢmak olduğunu söyler. Varka biraz ileri gittiğinde atından iner, kölesine bir süredir uyumadığını ve uyuyacağını söyler; ondan da atını otlamasını ister. Varka, GülĢâh‟a kavuĢamayacağı ve ayrılık acısını çekemeyeceği için orada secdeye kapanıp bir Ģiir söyler; Zārī ḳılup eydür iy perverdigār Ṭapdur imden girü cevr-i rūzigār [1565] (Ağlayıp “Ey Allah! Artık devrin sitemi yeter.” der.) Günde biñ ölince bir kez öleyim Bir ne olur biñ ölümdür intiẓār [1566] (Günde bin kez ölmek yerine bir kere öleyim, bir kez ne olur? Bin ölüm beklenilir.) 50 Çünki yārüm vaṣlı bāḳī olmadı Olmasun bu „ömr-i fānī pāy-dār [1567] (Geçici ömrüm bitsin çünkü sevgilimin kavuĢması kalıcı olmadı.) Bu firāḳ içinde bārī cānum al Ol güne mevḳūf olsun vaṣl-ı yār [1568] (Bu ayrılığın içinde bari canımı al, sevgilinin kavuĢması o güne kalsın.) Ne ḳılayım bu göñül ārām ider Tā iki gözüm yaşı ḳıla ḳarār [1569] (Bu gönlün sakinleĢmesi ve iki gözümün yaĢının durması için ne yapayım?) Olmasun ansuz baña cān u cihan Olmasun ansuz baña leyl ü nehār [1570] (Onsuz bana can ve dünya olmasın, onsuz bana gece gündüz olmasın.) Bu diyār içinde bārī ḫoş olam Sinüme gele ṭura hem ol nigār [1571] (Bu dünya içinde bari mutlu olayım, o güzel benim mezarıma gelsin, benim karĢımda dursun.) Bir gün ol „Īsā-nefes eyyāmıla Ger ḳılurısa sinüme bir kez güẕār [1572] (O Ġsa nefesli mezarımdan bir kez geçerse…) Turam eydem yā nigārum ḳandasın Ṭap firāḳuñ beni yaḳdı zinhār [1573] (Kalkıp “Ey güzel neredesin? Yeter! Ayrılığın beni yaktı.” derim.) Varka Allah‟tan canını almasını ister. Köle atı otlatıp getirince Varka‟nın öldüğünü görür. Yoldan geçen iki atlıdan onu gömmesine yardımcı olmalarını ister. Varka‟yı oraya gömerler. Köle mezarın baĢından ayrılmaz. Ġki atlıdan Varka‟nın ölüm haberini GülĢâh‟a iletmelerini ister. Atlılar GülĢâh‟ın sarayının önüne giderler, orada birbirleriyle konuĢuyorlarmıĢ gibi, bu haberi GülĢâh‟a duyururlar. GülĢâh haberi duyunca kendinden geçer. Melik Muhsin bu haberin yalan olabileceğini söyler. GülĢâh da onu Varka‟nın 51 mezarına götürmesini ister. ġahın emriyle mahfe hazırlanır. GülĢâh mahfeye oturur. ġah da beyleriyle birlikte ata binip yola çıkarlar. ġeyh, fakih, âlim, herkes atlı veya yayan olarak Varka‟nın mezarına gider. Varka‟nın öldüğü yere varırlar. Köle ağlayarak onların yanına gelir. GülĢâh, Melik Muhsin‟e “Köleyle Varka‟nın mezarının baĢına gitmeme izin ver.” der. Melik Muhsin de GülĢâh‟ın niyetini sezemediği için ona izin verir. GülĢâh mezara geldiğinde atından inip Ģiir söylemeye baĢlar; Eytdi kim iy „āşıḳ-ı pāk-i„tiḳād Bu işe olduñ baña sen üstād [1642] (“Ey pak inançlı âĢık! Bu iĢte sen bana üstad oldun.” dedi.) „Işḳ yolında ben mi ḳıldum cāna pes Çünki ḳılduñ cān fidā iy ḫoş-nihād [1643] (AĢk yolunda ben canıma son mu verdim? Çünkü ey güzel canını feda ettin.) İy dirīġā ben vücuda gelicek Nā-murādımış baña devranda ad [1644] (Ne yazık ki dünyaya gelince benim adım muradını almamıĢ olacakmıĢ (benim talihsizliğim belliydi).) Devr ü cevrinüñ elinden zinhar Hecr ü zecrinüñ elinden dād dād [1645] (Devir ve sitemin elinden el-aman! Ayrılık ve acının elinden feryad!) Virmedi ben „āşıḳ-ı bī-çāreye Vaṣluña ṭoyınca bu dünyā murād [1646] (Bu dünya benim zavallı aĢığa kavuĢmama doymamı istemedi.) Olmadum ārām bir dem dünyede Olmadum ben ġuṣṣadan bir laḥẓa şād [1647] (Dünyada bir an bile sakin olmadım, ben kederden bir saniye bile mutlu olmadım.) Tā kiçiden mūnis oldum ben saña Ḳılmadılar mı beşikde nām-zād [1648] (Ben küçüklüğünden beri sana arkadaĢ oldum, bizi beĢik kertmesi yapmadılar mı?) 52 Maṣlaḥat mıdur beni bunda ḳoyup Sen gidesin ḳılmayasın beni yad [1649] (Beni burada koyup senin gitmen ve beni yabancı yapman uygun mudur?) Yad ḳatında ḳoyuban gitme beni İy bilişüm benden āḫir olma yād [1650] (Yabancıların yanında beni koyup gitme, ey dostum en son beni hatırlama.) ġiirini söyledikten sonra da Varka‟yla konuĢmaya baĢlar. Sözlerini bitirdiğinde çok ağlar ve belinden bir hançer çıkarıp kabzasını Varka‟nın kabrine yerleĢtirir, sivri ucunu yukarıda bırakır. “AĢkın için Varkam” diyerek kendini hançerin üstüne atar ve Varka‟nın aĢkı uğruna canını verir. Melik Muhsin ah çekip inler, atından yere düĢer. Orada bulunanlar da ağlaĢarak yas tutarlar. Sultan, Varka‟nın mezarını açtırır ve GülĢâh‟ı sevgilisiyle kucaklaĢtığı Ģekilde mezara koyulmasını söyler. ġahın dedikleri yerine getirilir. Varka ve GülĢâh‟ın giysileri de yanlarına koyulur. Melik Muhsin orada bir saray yaptırır. Bunu diğer beyleri de izler. Zengini yoksulu orada kendine bir ev edinir. Varka ve GülĢâh‟ın mezarı türbe Ģekline dönüĢür, zamanla dua kıblesi olarak anılır. YetmiĢ iki milletten dualarının kabul olunması için oraya gelirler. Duaları için gelenler de kendine ev yaptırıp yerleĢir. Ġki yılda Ģehir çok büyür. Âlemin iftihar kaynağı olan Hz. Muhammed Magrib‟de olan bir savaĢ için o taraflara gelir. SavaĢtan dönerken yolu o Ģehre düĢer. Müjdeciler hemen Melik Muhsin‟e haber verirler. Melik Muhsin bütün beyleriyle karĢılamaya çıkar. Tanrı Resulünü üç gün sarayında konuk eder. Hz. Muhammed, Melik Musin‟den siyah giymesinin nedenini sorar. O da Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesini anlatır. Hz. Muhammed onların Ģehit olduklarını söyler. Melik Muhsin‟le iki aĢığın mezarını ziyaret ederler. Sahabeler Hz. Muhammed‟den iki aĢığın dirilmesini rica ederler. Hz. Muhammed: “Bunların ömrü bu kadardı, siz cömertlik edip ömrünüzden istediğiniz kadarını bağıĢlayın. Ben de dua edip bunları dirilttireyim.” buyurur. Ebubekir Sıddık, Ömer ve Osman ömürlerinin onar yılını vereceklerini söylerler. Tanrı arslanı Ali: 53 “Hak Resulüne feda olsun canım. Kalan ömrüm onların olsun; bir kerecik olsa bile bunların dirildiğini görmek isterim.” buyurur. Bu sırada Tanrı Cebail‟e buyurur; “Ali bana cömertlik gösterdi. Ġzzetim hakkı için onların ömrünü bağıĢladım. Ġki aĢığa da kırkar ömür verdim. Bu haberi Mustafa‟ya ilet. Dua etsin, ben de gerekeni yapacağım…” Cebrail, Tanrının sözünü Hz. Muhammed‟e iletir. Hz. Muhammed de dua eder. Herkes âmin deyince, Allah‟ın gücüyle mezar yarılır. KucaklaĢmıĢ vaziyette yatan Varka ve GülĢâh aynı Ģekilde ayağa kalkarlar. Üstlerindeki toprağı silkeledikten sonra karĢılarında Hz. Muhamed‟i görürüler. Salavat çekip yüzlerini yere sürerler. Sonra baĢlarını kaldırıp Ģehadet getirirler. Melik Muhsin bunların yüzünü görünce Ģükredip Hz. Muhammed‟den nikâhlarını kıymasını ister. Hz. Muhammed nikâhlarını kıyar ve iki âĢık 55 kırk yıl boyunca mutluluk içinde devran sürer . 55 Yûsuf-ı Meddâh‟ın Varka ve Gülşâh mesnevîsinin özeti, eserin beyitleri tek tek çevrilerek ve bu çevirilerden yola çıkılarak yazılmaktadır. 54 ĠKĠNCĠ BÖLÜM AYYUKÎ’NĠN VARKA VE GÜLġÂH ĠLE NĠZAMÎ’NĠN LEYL VE MECNUN MESNEVÎLERĠNĠN BENZERLĠKLERĠ I. NĠZAMÎ’NĠN HAYATI Nizamî, Ġran edebiyatının yapısını oluĢturan Ģairlerden biridir ve edebiyatta büyük bir üstaddır. Adının tamamı kaynaklarda Ģu Ģekilde geçer: Cemâlüddin Ebu Muhammed Elyâs b. Yûsuf b. Zekî b. Mueyyed Nizamî. Tarih yazarları ve tezkirecilerin çoğu 56 Nizamî‟nin doğum yeri olarak Gence Ģehrinde olan Eran‟ı gösterirler . Nizamî ömrünü tamamen Gence‟de geçirir ve hayatı boyunca sadece bir kere yolculuğa çıkar. Kazel Erselan‟ın isteği üzerine hayatının tek yolculuğuna çıkar. Kazel Erselan, Nasreddin Muhammed Cihan Pehlivan‟ın kardeĢidir. Nizamî, Hüsrev ve ġirin adlı mesnevîsini Nasreddin Muhammed Cihan Pehlivan‟ın adına yazmıĢtır. Ancak o, eseri görmeden ölür. 57 KardeĢi, Kazel Erselan, Nizamî‟yi takdir etmek için yanına çağırır . Nizamî‟nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir, Ģairin XII. yüzyılın baĢlarında doğduğu tahmin edilmektedir. ġairin ölüm tarihi de bilinmemekte ve XIII. yüzyılın ilk yıllarına kadar yaĢadığı kaynakların verdiği bilgiler arasındadır. Nizamî kendisi ile çağdaĢ olan Ģairlerden 58 sadece Hakani ile dostluğunun olduğu bilinir . Çocukluğunda ilk önce babasını sonra da annesini kaybeder, yıllarca yalnız yaĢar ve bu yalnızlık Ģairlik yeteneğinin geliĢtirilmesini sağlar. Prof. Ripka, Ģairin yalnızlığının özel düĢünce tarzı ile ince ve girift hayallere sahip 59 olmasına etkisinin olduğunu söyler . Nizamî üç kere evlenir ve her üç eĢi de kendisinden 60 önce ölür. Muhammed adında bir oğlu vardır ve ona mesnevîlerinde öğütler verir . Tezkireciler ve tarih yazarlarının hiçbiri Nizamî‟nin padiĢah ya da Ģehzadelerin saraylarında görevli olduğunu zikretmemiĢler. Aynı zamanda Nizamî gençliğinden beri padiĢahları aĢırı öven ve kendi Ģereflerini satan Ģairlerden nefret ederdi, bu yüzden de 61 hayatını saraydan uzak tutardı . ġairin Ģiirlerinden, devrinin çoğu bilimini bildiği 56 Alireza Ekremî - Hasen Kiyâde, Leylâ ve Mecnun der-ġiir ve Nigâre, 1. b., Gilân Üniversitesinin Yay., Gilân, 2013, s. 21. 57 Ekremî - Kiyâde, a.g.e., s. 22. 58 Zebihullah Safâ, Tarih-i Edebiyat-ı Ġran, 11. b., C. I, Firdevs Yay., Tahran, 2012, s. 483. 59 Ekremî - Kiyâde, a.g.e., s. 21. 60 Tofik Sebâhî, Tarih-i Edebiyat-ı Ġran, 2. b., Zevvar Yay., Tahran, 2009, s. 218. 61 Ekremî - Kiyâde, a.g.e., s. 22. 55 62 anlaĢılır . Örnek olarak felsefe, mantık, matematik, astoronimi, Kuran ve fıkıhta uzman 63 olduğu bilinir . Bazıları Nizamî‟yi arif bilirler. Onun tasavvuf ve irfan ile ilgilenmesi, toplumdan uzak yaĢaması ile özgür, iffetli ve hür bir birey olmasından kaynaklanır. Nizamî‟nin 64 dünyaya felsefi bakıĢından dolayı ona ariften daha çok bilgin dememiz doğru olacaktır . Nizamî‟nin divanı vardır. DevletĢah, divanının beyit sayısını yirmi bin olarak belirler. Ondan elimize küçük bir kısım geçmiĢtir. “Penc Genc” adında beĢ ünlü mesnevîsi 65 vardır, onlara Nizamî‟nin hamsesi denir . Mesnevîlerini yazılıĢ tarihlerine göre Ģöyle sıralayabiliriz:  Mahzenu‟l-Esrar  Hüsrev ve Şirin  Leylâ ve Mecnun  Heft-Peyker  İskender-nâme Nizamî aynı zamanda musiki bilen bir Ģairdir. Mesnevî, Nizamî ile geliĢir ve en üst seviyeye ulaĢır. Nizamî mesnevîlerinde güzel kelimeler, yeni anlam ve mazmunlar üretir. Yeni tamlamalar kullanır. Ayrıntıları tasvir eder, olağanüstü hayallerden yararlanır, yeni teĢbih ve istiareler kullanır ve bu konuda eĢsizdir. Nizamî‟nin eserleri o kadar benimsenir ki XIII. yüzyıldan beri onun eserleri taklit edilmeye baĢlar. Onu taklit ederek hamse yazan 66 ilk Ģair ise Emir Husrev Dehlevî‟dir . Nizamî, Leylâ ve Mecnun mesnevîsini XII. yüzyılın sonlarında 4 ay içinde yazar. Bu mesnevînin beyit sayısı 4500‟dür. Hüsrev ve ġirin‟in ünü ġervanĢah Ahestan‟ın Nizamî‟den Leylâ ve Mecnun‟u yazmasını istemesini sağlar. ġair baĢlarda bu mesnevîyi yazmak için kararsız kalır, çünkü çöl yaĢamının anlatımında sanatın yer almayacağını 62 Pervâne Pâydâr Münfered v.dğr., Reh-averdî ez-Edeb-i Pârsî, 5. b., Ġslamî Azad Üniversitesi Yay., Tahran 2014, s. 63. 63 Ekremî - Kiyâde, a.g.e., s. 23. 64 Ekremî - Kiyâde, a.g.e., s. 23. 65 Safâ, a.g.e., s. 483. 66 Sebâhi, a.g.e., s. 221. 56 düĢünür. Ancak sonunda çocuğunun da ısrarı üzerine Leylâ ve Mecnun‟u yazmayı kabul 67 eder . II. NĠZAMÎ’NĠN LEYL VE MECNUN MESNEVÎSĠ’NĠN ÖZETĠ Amerîler kabilesinde marifetli ve büyük bir Ģeyh yaĢar. Nâmı ve serveti çok olan bu Ģeyhin çocuğu yoktur. Gece gündüz çocuğunun olması için dua eder. Sonunda yaĢlandığında Allah ona bir erkek çocuğu verir. Çocuğa Kays adını verirler. Kays on yaĢına basınca okula gider, orada Leylâ adında bir kıza âĢık olur. Kays ve Leylâ‟nın aĢkı da diğer aĢklar gibi âĢık, maĢuğun yüzünü görmesiyle baĢlar. Aynı zamanda Leylâ da Kays‟a âĢık olur. Kays ve Leylâ‟nın aĢkı baĢta gizli iken Kays‟ın aĢktan aĢırı periĢanlığı herkesi onların aĢkından haberdar eder. Böylece halk Kays‟a Mecnun adını verirler. Bu durumu Leylâ‟nın babası da öğrenir ve Leylâ‟yı artık okula göndermez. Bu yüzden iki âĢık birbirinden ayrı kalırlar. Kays‟ın Leylâ‟ya karĢı olan aĢkı o kadar büyüktür ki herkes onun için endiĢelenir ve çözümü Leylâ‟yı istemekte bulur. Leylâ‟nın babası aĢırı tutucudur ve geleneklere bağlı bir adamdır. Bu evliliği adını kötüye çıkarması nedeniyle kabul etmez. Bunun üzerine Mecnun tamamen delirip çöllere düĢer. Mecnun, aĢkını algılamayan insanlar yerine hayvanlarla muhatap olmaya baĢlar. Mecnun‟un babası, Mecnun‟un aĢk acısından kurtuluĢunun Hacc‟a gitmek ve Allah‟a tevekkül etmekte olduğunu düĢünür ve onu Hacc‟a götürür. Baba, çocuğunun Leylâ‟yı unutacağını düĢündüğü hâlde, Mecnun Kâbe‟ye varınca Allah‟tan Leylâ‟ya olan aĢkını artırmasını ve kalan ömrünü da ona vermesini ister. O ikisinin aĢkı o kadar duyulur ki Leylâ‟nın kabilesinin Ģeyhi ve halkı Mecnun‟u öldürmek ile tehdit ederler. Bu haberi duyan Mecnun‟un babası çocuğunu bulmak için çöle gider ve oğlunu evine getirir. Ancak Mecnun birkaç gün sonra yine dayanamayıp çöle gider. Mecnun, sadaka ve zekâtın toplanmasıyla sorumlu olan Nufel ile görüĢünceye kadar çöllerde periĢan bir hâlde gezer. Cesur ve gönül ehli olan Nufel, Mecnun‟u Leylâ‟ya kavuĢturacağına söz verir. Bunun için Leylâ‟nın kabilesiyle iki kere bile savaĢır ve ikinci savaĢta onları yener. Ancak Leylâ‟nın babası Nufel‟e kızının öldürülmesine ya da en 67 Kamil Ahmednejâd - ġehrzâd Dehkanî; “Mukâyese-yi Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî bâ Leylâ ve Mecnun-ı Nizamî”, Edebiyat u Zebânhâ Dergisi, No: 97, Tahran, 2012, s. 37. 57 aĢağılık kölesine vermeye razı olduğunu ancak onun adını kötüye çıkaran ve deli olan birine vermeye gönlü olmadığını söyler. Nufel Leylâ‟nın babasının yalvarmasından etkilenip ve kızını ancak hoĢ gönülle almak istediğini ve bu durumda almayacağını dile getirir. Böylece sevgilisine yine kavuĢamayan Mecnun mutsuz bir Ģekilde çöllere gider. Bir gün, bir ahuyu atı karĢılığında avcının elinden kurtarır. BaĢka bir gün ise bütün malları karĢılığında bir avcıdan avladığı geyiği satın alıp serbest bırakır. Bir kargaya hitap ederek onunla bütün sırlarını paylaĢır. Mecnun bir gün sevgilisinin kabilesine doğru giderken bir adamın boynuna zincir bağlayıp dilencilik yapan bir yaĢlı kadınla karĢılaĢır. Mecnun ondan zinciri onun boynuna bağlamasını ister. YaĢlı kadın da bunu yapar ve Mecnun‟u mahalle mahalle o Ģekilde gezdirir. Leylâ‟nın çadırına vardıklarında Mecnun orada hüzünlü bir gazel söyler, zinciri boynundan delice çözüp kaçar. Bu arada Leylâ‟yı daha önce bir bağda görüp beğenen Ġbn-i Selâm onu babasından ister. Leylâ‟nın Ġbn-i Selâm ile evlenmesi, âĢık ve maĢuğun durumunu karıĢtırır. Leylâ zorla kocasının evine gider ama Mecnun‟a duyduğu sadakattan dolayı hiçbir zaman kocasının isteklerini kabul etmez. Mecnun, sevgilisinin evlilik haberini bir deveciden alır ve daha da periĢan olur. Mecnun‟un babası çocuğunu görmeden öleceğinden korkar ve kabilesinden iki gencin yardımıyla Mecnun‟u görmeye gider. Her ne kadar Mecnun‟a eve dönmesi için nasihat etse de o kabul etmez, yaĢlı adam umutsuz bir Ģekilde evine döner. Aradan fazla zaman geçmeden de çocuğunun hasretinden ölür. Bir avcı Mecnun‟a babasının ölüm haberini verir ve onu azarlar. Mecnun bu haberi duyunca babasının mezarına kadar koĢar. Babasının mezarını kucaklayıp ağıt yakar. Mecnun, yırtıcı hayvanlar ile bağ kurup sadece onlarla yaĢar. Bir gün bir kiĢi Mecnun‟a Leylâ‟dan haber getirir. Mecnun onun elini ayağını öper, Leylâ‟ya dert ve acı dolu bir cevap yazıp gönderir. BaĢka bir gün ise Selim-i Ameri, dayısı, Mecnun‟un yanına gider. Onun annesini özleyip görmek istediğini görünce annesini yanına getirir. Mecnun‟un annesi ağlayıp sızlar ve ondan eve dönmesini ister. Ancak Mecnun kabul etmez ve anne yalnız eve döner. Mecnun‟un annesi de onu görmek arzusunda kalıp ölür. Selim bu haberi Mecnun‟a götürür ve o da annesinin mezarına gidip ağlar. Akrabaları onu eve götürmek isteseler de onu ikna edemezler ve Mecnun yine yırtıcı hayvanların 58 yanına döner. Leylâ bir daha habercisini çağırır ve ona Mecnun‟u görmek istediğini söyler. Haberci Mecnun‟u buluĢma yerine getirir. Leylâ Mecnun‟a uzaktan bakar ve adamdan Mecnun‟un bir gazel söylemesini, iletmesini ister. Mecnun da duygu dolu bir gazel okur ve ondan sonra yine çöle gider. Selâm adında âĢık bir genç Mecnun‟un aĢk hikâyesini duyar ve onunla görüĢmek için yanına gider. Selâm yakından Mecnun‟un periĢan hâlini görür. Zeyd adında baĢka bir âĢık güvenli olduğunu Leylâ‟ya ispat eder ve iki âĢık arasında haberleĢme görevini alır. Sonra Leylâ‟nın kocası ölür. Arap geleneğinde kadın kocasının ölümünden sonra iki yıl kadar evden çıkmaması ve kimseyle görüĢmemesi gerekir. Leylâ‟nın kocasının ölümünden iki yıl geçtikten sonra Mecnun‟a olan aĢkını artık gizleyemez ve gerçek üzüntü sebebini açıklar. Zeyd‟i çağırır ve ona Mecnun‟a vermesi için bir elbise verir. Aynı zamanda Mecnun‟u yanına getirmesini söyler. Mecnun bunu duyunca gazel söyleyerek Leylâ‟nın yanına gider. Bu buluĢma masum bir Ģekilde gerçekleĢir ve iki aĢığın son buluĢması da olur. Leylâ sonbaharda hastalanır. AĢkını annesine de açıklar. Annesinden Mecnun mezarının baĢına geldiğinde ona iyi davranmasını ister. Leylâ annesiyle konuĢması bittiğinde ölür. Zeyd, Leylâ‟nın ölüm haberini Mecnun‟a götürür. Mecnun bu haberi duyunca Leylâ‟nın mezarına gider, sevgilisinin ölümü üzerine ağıt yakar. Bu aralar Bağdatlı Selâm ikinci kez Mecnun ile buluĢur ve olanlardan haberdar olur. Ġki üç ay Mecnun ile kalır ve onun söylediği bütün Ģiirleri yazar ve sonunda kabilesine döner. Her zamandan daha güçsüz ve zayıf olan Mecnun bir gün Leylâ‟nın mezarının baĢına gider ve Allah‟tan canını almasını ister. Leylâ‟nın mezarını kucaklar ve ey dost deyip ölür. Bir yıla kadar yırtıcı hayvanlar Mecnunun ölüsünün baĢında kalırlar ve böylece hiç kimse ona yaklaĢmaya cesaret edemez. Bir yıl geçtikten sonra bazı hayvanlar ölür bazıları da oradan giderler. Halk, Mecnun‟u Leylâ‟nın yanına gömer. Ġki aĢığın mezarı âĢıklar için ziyaret ve insanların dualarının kabul olunduğu bir yer olur. ÂĢık ve maĢuk bu dünyada kavuĢamazsa 68 bile öbür dünyada kavuĢmayı umut ederler. Bu kavuĢmayı Nizamî, Zeyd‟in rüyasını 69 anlatmakla gerçekleĢtirir . 68 Zeyd rüyasında cenneti gezer ve orada Leylâ ve Mecnun‟un bir arada olduğunu görür. 69 Bu kısmın yazılması için Ģu iki kaynaktan faydalanmıĢtır: Mehdî Sotudiyân, “RîĢe-yâbî-yi Dâstân-ı Leylâ ve Mecnun”, MeĢhed Ġslamî Azad Üniversitesinin Edebiyata Özel Faslnamesi, t.s., ss. 98-100; Ekremî - Kiyâde, a.g.e., ss. 34-37; Mohammed Jafer Yâhakkî - Meryem Dorpor, “Tahlîl-i Revâbit-i 59 III. ĠKĠ HĠKÂYEDE ÂġIKLARIN KĠġĠLĠKLERĠNĠN ĠNCELENMESĠ AĢağıda iki hikâyede asıl erkek ve kız kahramanlarının kiĢilik incelenmesi ve birbirleriyle karĢılaĢtırılması yer alır:  Varka ve Mecnun: Varka hem âĢık hem de savaĢçıdır. Kuzenine olan aĢkı ondan efsanevi bir insan yaratmamıĢtır. Tamamen mantıklı bir kiĢidir çünkü GülĢâh‟ın evlendiğini duyduğunda direkt ġam‟a gider. Sevgilisini ve yeni hayatını görünce onu çok sevdiği hâlde bırakır ve gerçeği kabul eder. Mecnun ise aĢk denizinde boğulan bir âĢıktır. Babası ve yakınlarının öğüdü onda etkili olmaz ve Mecnun çöllere düĢer. Mecnun‟un yaptıkları aĢkının olgunluğunu gösteriyordur, çünkü maddi olan Ģeylerden elini çekmiĢtir. Mecnun‟un aĢkı daha büyük ve derindir. O aĢkın delisidir ve Leylâ‟yı deli 70 gibi sever .  GülĢâh ve Leylâ: GülĢâh aĢkına ve sevgilisine vefalı bir kızdır. Rebi‟yi kandırmak, öldürmek ve oğullarıyla savaĢmak; GülĢâh‟ın cesur ve güçlü olduğunun göstergesidir. Leylâ‟nın aĢkı samimidir, hayatı Mecnun‟dan ibarettir ama kız olduğu için aĢkını içinde saklamak zorunda kalır ve sonunda da içindeki gizli aĢk ateĢi onu yakıp öldürür. Leylâ, GülĢâh‟a göre daha sade ve teslimkardır, o kadar ki onun sadeliği ve mazlum olması insanı 71 acıtır . IV. ĠKĠ HĠKÂYENĠN BENZERLĠKLERĠ Ayyukî, Varka ve Gülşâh‟ı, Nizamî‟nin yazdığı Leylâ ve Mecnun‟dan 1500 yıl önce yazar. Varka ve Gülşâh Gazneliler döneminde, Leylâ ve Mecnun ise Selçuklular döneminde yazılır. Leylâ ve Mecnun‟un beyit sayısı Varka ve Gülşâh‟ın iki katıdır. Nizamî‟nin Ģairlik yeteneği eĢsizdir ve onun yazdığı Leylâ ve Mecnun ise en güzel olanıdır. Ayyukî ise Varka ve Gülşâh‟ı sade bir dille yazar. Bunlarla birlikte bu iki mesnevî farklı ġahsiyethâ der-Manzume-yi Leylâ ve Mecnun-ı Nezamî”, Bustân-ı Edeb Dergisi, No: 3, MeĢhed, 2010, ss. 65-89. 70 Ahmednejâd - Dehkanî, a.g.m., ss. 39-40. 71 Ahmednejâd - Dehkanî, a.g.m., s. 40. 60 72 açılardan birbirlerine benzerler ve bir nevi biri ötekinin tekrarı gibi olduğu söylenebilir . Bu benzerlikler, bentler Ģeklinde Ģöyle sıralanabilir: 1. Ayyukî ve Nizamî‟nin mesnevîlerinde yeniliklere yer verilmektedir. Ayyukî mesnevîsinin içinde yer verdiği gazeller, Nizamî‟nin ise yazdığı kısa hikâyeler Ġran edebiyatında bir ilk sayılır. 2. Ġki hikayenin kaynağı Arap edebiyatıdır. Varka ve Gülşâh, Urvat ve Afrâ‟nın, Leylâ ve Mecnun ise Kays ve Leylâ‟nın hikayesinden esinlenerek yazılmıĢtır. El-Fehrest kitabında, Araplar‟ın cahillik devrinde ünlü olan kırk aĢık ve maĢuğun adı zikredilmiĢtir. 73 Bunlar arasında Urvat ve Afrâ ile Leylâ ve Mecnun‟un adı da bulunmaktadır . 3. Ġki Ģair, hikâyelerin Arap kaynağından farklı olarak eserlerinde savaĢ sahnelerine de yer verirler. Ayyukî‟nin eserinde Varka, GülĢâh‟ı elde etmek için üç kere savaĢır; ilk olarak GülĢâh‟ı kurtarmak için Rebi ve oğulları ile savaĢır. Ġkinci kez de dayısından yardım almak üzere gittiği Yemen‟de Aden ve Bahreyn orduları ile savaĢır. Sonuncusunda ise GülĢâh‟ı görmek için ġam‟a giderken yolda kırk haramiler ile savaĢır. Nizamî ise eserinde Nufel‟in Leylâ ve Mecnun‟un kavuĢmaları için Leylâ‟nın kabilesi ile yaptığı iki savaĢı 74 iĢler . 4. Bu iki hikâye onları nazme dönüĢtüren Ayyukî ve Nizamî‟nin eline geçmeden önce Farsça konuĢanların arasında dilden dile dolaĢmıĢ ve hikâyecilerin dillerinde değiĢikliğe uğramıĢ, sonra onları nazme dönüĢtürenlerin eline geçmiĢtir. Yine de ikisi Arap 75 kültürüne ait özelliklerini yitirmemiĢtir . 5. Ġki hikâyenin kaynağı çok hüzünlü biter ve iki aĢığın genç yaĢta ölmesi hikâyenin 76 sonudur . 6. Ġkisinin kaynağı hüzünlü Ģiirlerin söylenmesinin nedenini açıklamaktadır; Urvat, Afrâ‟ya; Kays ise Leylâ‟ya olan aĢkını ve onun ayrılığında çektiği acıları Ģiirlerinde dile getirir. Bunlar Arap edebiyatının en önemli Ģiirlerindendir ve halk arasındaki etkisinden 77 dolayı hâlâ Arapça konuĢan ülkelerde bu Ģiirler dilden dile dolaĢır . 72 Zebihullah Safâ, “Nazar-ı Ġcmâlî be-do-Destân-ı Tazî”, Edebiyat u Zebânhâ Dergisi, C. XVII, Tahran, 1993, s. 8. 73 Sotudiyân, a.g.m., s. 97. 74 Ekremî - Kiyâde, a.g.e., s. 32. 75 Safâ, a.g.m., s. 9. 76 Safâ, a.g.m., s. 10. 77 Safâ, a.g.m., s. 10. 61 7. Her ikisinin kaynağında âĢık sevgilisi ile akrabadır. Urvat ve Afrâ kuzenlerdir. Ġbn-i Nedîm‟in El-Fehrest, Ġbn-i Katîbe‟nin E‟Ģ-Ģiirü‟Ģ-Ģuarâ ve Ebu Ferec Ġsfahanî‟nin El- aganî eserlerinin verdiği bilgiye göre Kays aslında Emevi gençlerinden biridir ve Ģiirlerini kuzeni için yazar ve kuzeninin adını kötüye çıkartmamak için Ģiirlerini Mecnun mahlasıyla 78 yazar . 8. Leylâ ve GülĢâh‟ın aileleri kızlarının duygularını anlayamazlar ve onları zorla evlendirirler. Kızların da bu duruma itiraz etme hakları yoktur. Ancak aĢklarına sadık kalırlar ve vefalıdırlar. Ġbn-i Selâm Leylâ‟yı istediğinde Leylâ‟nın ailesi rızası olmadan onu evlendirirler, Leylâ da hiçbir zaman Ġbn-i Selâm ile halvete girmez. Ancak onun ölümüne 79 kadar evinde kalır . GülĢâh da rızası olmadan ġam ġahı ile evlendirilir. ġam ġahı, GülĢâh‟a yaklaĢmak istediğinde, kızcağız hançerini çıkarıp kendini öldürmeye kalkar. ġam Ģahı fırlayıp hançeri GülĢâh‟ın elinden alır. Kız dünyada Varka‟dan baĢka kimseyle olamayacağını açıklayınca, ġam Ģahı da onunla konuĢmak ve görüĢmekle yetineceğini söyler. 9. ÂĢıklar arasında iki hikâyede insanî aĢktan öte, masum bir aĢk yaĢanır. Varka ve GülĢâh hikâyesinde örnek olarak ġam ġahının izniyle iki aĢığın görüĢmesine değinilebilir. ġam ġahı birkaç gün boyunca akĢamları onları gözetler, onların masum olduklarının kanaatine vardığında da artık gözetlemeyi bırakır. Leylâ ve Mecnun‟un hikâyesinde ise yaĢlı bir adamın aracılığıyla iki âĢık buluĢtuklarında Leylâ, Mecnun‟un on adım mesafesinde oturur ve onunla bile direkt konuĢmaz, yaĢlı adama ona bir gazel okumasını söylemesini ister. Leylâ, Mecunun‟un on adım uzağında oturduğunda Ģunları söyler: Zīn güne ke şem„ mīforūzem Ger pīşter revem besūzem (Böylece mum gibi alevlendiğimde eğer biraz daha ilerlesem yanarım.) Zīn bīş ḳadem zemān helak est Der-mezheb-ė „aşḳ „ėybnāk est (Bundan daha fazla adım atsam zaman yok olur, aĢk mezhebinde ayıptır.) 78 Safâ, a.g.m., s. 10. 79 Behruz Servetiyân, “Râz-ı AĢk-ı Leylâ ve Mecnun”, dy., ts., ss. 19-20. 62 Zān ḥarf ke „ėybnāk bāşed Ān beh ke cerīde pāk bāşed (Amel defterinin temiz olması sözün ayıp olmasından daha iyidir.) 10. Ġki Hikâyenin sonunda iki âĢık sevgililerinin yanına gömülürler ve yeni bir hayat kazanırlar. Varka ve Gülşâh‟ta ilk olarak Varka ölür. Ancak GülĢâh öldüğünde ġam ġahı kendi elleriyle GülĢâh‟ı gömer ve Varka‟yı da onun yanına koyar. Leylâ ve Mecnun‟da ise ilk önce Leylâ ölür ve Mecnun da onun yanında gömülür. Nizamî‟nin Leylâ ve Mecnun‟unda bu kavuĢma cennete kadar devam eder, Varka ve Gülşâh‟ta ise Hz. Peygamberin duasıyla dirilip dünyada birbirlerine kavuĢurlar. 63 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ARAP, ĠRAN VE TÜRK EDEBĠYATINDA VARKA VE GÜLġÂH HĠKÂYELERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI I. URVAT B. HĠZÂM’IN HAYATI Varka ve GülĢâh hikâyesi, Urvat ve Afrâ hikâyesi ile karĢılaĢtırıldığı zaman hemen hemen aynıdırlar; Varka ve GülĢâh hikâyesi, Urvat ve Afrâ hikâyesinden alındığını söyleyebiliriz. Urvat ve Afrâ hikâyesi X. yüzyıldan önce Urvat b. Hizâm tarafından yazılmıĢtır, aĢktan ölen ilk Azra Ģairidir. Bu hikâye ilk kez Ġran edebiyatında XI. yüzyılda Ayyukî tarafından Farsçaya mesnevî Ģeklinde çevirilir. Ayyukî yazdığı eserde kahramanların adlarını değiĢtirerek hikâyeye hamasî ve kahramanlık unsurlar katmaktadır. Urvat ve Afrâ hikâyesi Türk edebiyatında ise ilk kez XIV. yüzyılda Yûsuf-ı Meddâh tarafından yazılır. Ancak Yûsuf-ı Meddâh eserini, Ayyukî‟nin eserini örnek alarak yazar. Halife Osman (644-656) ve ilk Emevî halifesi Muaviye zamanında yaĢamıĢ olan talihsiz eski Arap Ģairi, Urvat b. Hizâm‟ın hayatı, en büyük Arap dil ve edebiyatı 80 bilginlerinin anlattıkları maceralardan ibarettir . ġair hakkında Al-agânî kitabında Ģu bilgiler verilmektedir: “O „Urva b. Ḥizām b. Muhāṣir‟dir. (Bu son Ģahıs) Ḥizām b. Ẓabba b. Kubayr b. „Uẕrā oğullarındandır. „Urva ilk islām Devri Ģairlerinden olup, aĢkın zelil düĢürüp öldürdüklerindendir. Amcası „Ġḳāl b. Muhāṣir‟in kızı „Afrā için yazdığı Ģiirlerden ve 81 teĢbiblerinden baĢka Ģiir mâlûm değildir. ” II. URVAT VE AFR HĠKÂYESĠNĠN ÖZETĠ Ġslam devrinde Benî Azra kabilesinde Ġkâl ve Hüzâm adında iki kardeĢ vardır. Ġkâl‟in Afrâ adında bir kızı, Hüzâm‟ın da Urvat adında bir çocuğu vardır. Urvat dört yaĢındayken babasını kaybeder ve amcasının evinde Afrâ‟nın yanında yaĢamaya baĢlar. Afrâ ve Urvat aynı yaĢtadırlar ve birlikte oynarlar. Zamanın geçmesiyle birbirlerine âĢık 80 Ahmed AteĢ, “Farsça Eski Bir Varka ve GüĢah Mesnevîsi”, ĠÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Ġstanbul, 1953, s. 33. 81 Ahmed AteĢ, “Varaka ve GülĢâh Mesnevîsinin Kaynakları”, ĠÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C. II, S. 1-2, Ġstanbul, 1946, s. 9. 64 olurlar. Ġkâl onların aĢkından haberdar olduğu zaman Urvat‟a, “Afrâ senin müstakbel eĢindir.” der. Urvat ve Afrâ büyüyünceye kadar böyle kalırlar. Urvat o zaman Hind bint Muhasir adlı halasından Afrâ‟yı istemeye gitmesini ister. Ġkâl kardeĢine, “Bundan kurtuluĢ yoktur. Urvat beğenilmeyecek insanlardan değildir ve bizim de ondan hoĢnutsuzluğumuz yoktur. Ancak zengin değildir ve acelesi de yoktur.” der. Urvat bunu duyunca sevinip ruhu biraz sakinleĢir. Afrâ‟nın annesi, kızı için zengin birini ister ve bu yüzden Urvat hakkında iyi düĢünceler beslemez. Urvat kabilesinden zengin ve çok varlıklı bir adamın Afrâ‟yı istemekte olduğunu duyar. Amcasının yanına gidip Afrâ‟yı baĢka birine vermemesi için yalvarır. Amcası da ona acır ve Urvat‟ın sözünü kabul eder. Ancak Afrâ‟nın annesinin ağır bir mal istediğini söyler. Urvat ihtiyacı olan parayı temin etmek için Rey‟e gidip zengin kuzeninden yardım almaya karar verir. Amcası ve karısının yanına gelir, kararını onlara bildirir. Onlar bu kararı beğenirler ve Urvat dönünceye kadar Afrâ‟yı evlendirmeyeceklerine dâir söz verirler. Gideceği günün gecesinde de Afrâ‟nın yanına gider ve kabilenin kızları ile sabaha kadar oturup konuĢurlar. Sonra Afrâ ve kabilesine veda eder. Halil b. Amir oğullarından iki genç yolda ona eĢlik ederler. Urvat yol boyunca Afrâ‟yı düĢündüğünden iki yoldaĢlarının söylediklerini birkaç kez tekrar edilmeden anlamaz. Kuzeninin yanına vardığı zaman hâlini ve oraya gelmesine sebep olan Ģeyi ona bildirir. Kuzeni ihsanlarda bulunur, ona mal, nimet ve yüz deve verir. Urvat, onalrı alarak kabilesine döner. Emeviler soyundan ġamlı zengin bir adam Benî Azra kabilesine gelir. Ġhsanlarda bulunur, deve kestirir ve ziyafet verir. Ġkâl‟in evine yakın bir yere yerleĢir. Afrâ‟yı gördüğü zaman beğinir ve babasından ister. Ġkâl özür dileyip “Onu, kendisinin dengi olan, kardeĢimin oğluna vereceğime söz verdim, onu baĢkasına vermeme imkân yoktur.” der. ġamlı adam istediği kadar ona mal vereceğini söylese de Ġkâl yine kabul etmez. ġamlı, Afrâ‟nın annesinin yanına gider. Ona hediyeler verdiği ve malına karĢı bir arzu uyandırdığı için onu ikna edebilir. Afrâ‟nın annesi Ġkâl‟in yanına gidip kızlarını ġamlı adama vermeleri için ikna etmeye çalıĢır. Sonunda Ġkâl, “Kızımı istemek için bana gelirse, kabul ederim.” der. Kadın bu haberi ġamlı adama iletir. ġamlı adam ertesi gün birkaç deve kestirir ve ziyafet verir. Afrâ‟nın babası dâhil kabilede olan herkesi ziyafete davet eder. Yemek yendikten sonra, tekrar Afrâ‟yı babasından ister. O da kabul edip onları evlendirir. ġamlı adam malları yollar, Afrâ da kendisine gönderilir. Afrâ bu duruma çok üzülür. Üç gün geçtikten sonra kocası ile ġam‟a doğru yola çıkar. Ġkâl, Urvat‟a verdiği sözden döndüğü 65 için utanır. Ona Afrâ‟nın öldüğünü söylemeye karar verir. Bu yüzden eski bir mezarı yenileyip düzeltir. Kabileden de Afrâ‟nın evlenmesini gizlemelerini ister. Urvat kabilesine döndüğünde Ġkâl ona Afrâ‟nın öldüğünü söyleyip onu yaptığı mezarın baĢına götürür. Birkaç gün Urvat mezarın baĢına gidip orada periĢan bir hâlde oturur. Nihayet kabileden bir kız gelip ona gerçeği söyler. Bunun üzerine Urvat, ġam‟a doğru yola çıkar. Oraya vardığında Afrâ‟nın yaĢadığı yeri soruĢturur. Kendisine bildirilir ve yeri gösterilir. Afrâ‟nın kocasının yanına gider. Kendisini Adnanîlerden tanıtır ve onun misafiri olur. Birkaç gün geçtikten sonra cariyelerden birine yüzüğünü Afrâ‟ya vermesini ister. Cariye baĢta kabul etmez. Urvat ona Ģöyle der: “O amcamın kızıdır; biz, birbirimiz için herkesten daha kıymetliyiz. Bu yüzüğü bardağına at, eğer sinirlenirse ona, misafirin senden önce sabah süt içti, belki ondan düĢmüĢtür, de.” Cariye ona acıyıp söylediği Ģeyi yapar. Afrâ sütü içince yüzüğü görür ve tanır. Cariyeden yüzüğün nereden geldiğini öğrendiğinde kocasına, misafirinin kuzeni olduğunu ve ondan utandığı için kendisini tanıtmadığını söyler. Afrâ‟nın kocası Urvat‟ı kendisini doğru tanıtmadığı için azarlar ve yanlarında kalmasını ister. Sonra Urvat ve Afrâ‟yı birbiriyle konuĢmaları için yalnız bırakır. Bir hizmetçiye onları uzaktan gözetlemesini ve konuĢmalarını ona iletmesini söyler. Urvat ve Afrâ sadece ayrılıktan Ģikâyet edip çektikleri acıları birbirlerine anlatırlar. Bu konuĢma uzun sürer ve Urvat hüngür hüngür ağlamaya baĢlar. Afrâ ona Ģarap getirir. Urvat, “Karnıma asla haram girmemiĢtir ve ben, ben olalıdan beri haram hiçbir Ģey yapmadım. Haramı helal etseydim, seninle yapardım. Benim dünyadan zevkim sensin ve sen yanımdan gitmiĢtin; senden sonra ben periĢan olup yaĢamıyordum. Bu soylu adam bana iyi davrandı, ondan utanıyorum. Burada kalamam.” der. Afrâ ağlayıp oradan gider. Afrâ‟nın kocası gelince hizmetçi ona olup biteni anlatır. Urvat‟ın gideceğinden haberdar olduğunda Afrâ‟nın gitmesine izin vermemesini ister. Afrâ da Urvat‟ın kabul etmediğini söyler. Böylece Zevci kendisi Urvat ile konuĢur. Ona, “Eğer istersen Afrâ‟yı seninle evlenmesi için boĢarım.” der. Ancak Urvat kabul etmez, iĢleri olduğunu ve dönmesi gerektiğini söyler. Eğer gücü kalırsa döneceğini belirtir. Bunun üzerine ona yol azığı hazırlayıp onu uğurlarlar. Urvat ıztırap çekerek ve periĢan bir hâlde 66 yoluna devam eder. Her bayıldığında kendine gelmesi için Afrâ‟nın ona verdiği örtü 82 yüzüne örtülür . Urvat‟ın hayatının son kısmı kaynaklarda farklı anlatılmaktadır; Ahmet AteĢ 83 makalesinde bu kısmın üç farklı anlatımını zikretmiĢtir . Birincisinde Ģöyle anlatılır: Urvat kabilesine varmaya üç gecelik yol kalıncaya kadar yoluna devam eder ve sonunda ölür. Afrâ, Urvat‟ın ölüm haberini duyunca çok ağlar ve birkaç gün geçtikten 84 sonra o da ölür . Ġkincisi ise Ģöyledir: Urvat, Afrâ‟nın yanından ayrıldıktan sonra, ona karĢı duyduğu aĢktan dolayı ölür. Yanından bir takım atlılar geçer ve onu tanırlar. Bunlar Afrâ‟nın evinin yanına gelince, içlerinden biri Urvat‟ın öldüğünü bağırarak söyler. Afrâ, bu haberin gerçek olup olmadığını sorar. Onlar gerçek olduğunu söylediklerinde de Urvat‟ın mezarının nerede olduğunu sorar. Urvat‟ın mezarına gider ve üzerine kapanır. Sesi ona eĢlik edenleri korkutur. Yanına koĢarlar ve öldüğünü görürler. Afrâ‟yı Urvat‟ın yanına gömerler. Üçüncüsü ise, Urvat‟ın ölümünü gözü ile gördüğünü iddia eden al-Numân b. BaĢîr adlı bir Ģahıs olayı Ģöyle anlatır: “„Osmān b. „Affān (23-35/644-656 h.) (Bazı rivayetlere göre: Mu„avīya (41- 85 60/661-680)) , beni zekât toplamak için, „Uzrā kabilesne göndermiĢti. DönüĢte ayrı bir çadır gördüm; orada yalnız deri ile kemikten ibaret kalmıĢ biri yatıyordu. Hazin bir sesle Ģiir okudu. (Sen „Urva mısın?) dediğim zaman, (Evet) dedi… Nihayet orada öldü. Cenaze namazını kılarak defnettim… Ġbn Ḳutayba rivayetine devam ederek, „Afrā‟nın ölüm haberini duyunca, kocasından izin alıp kabilesinin kadınları ile beraber mezarına geldiğini ve orada öldüğünü 82 Bu kısım yazılırken Ģu kaynaklardan faydalanmıĢtır: Golâmhosein Golâmhoseinzâde v.dğr., “Berresî- yi Tatbîkî-yi Mezâmîn-i ÂĢıkane-yi Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî bâ Asl-i Rivâyet-i Arabî”, Faslnâme-yi pejuheĢhâ-yi zebân ve edebiyât-i Farsî, No: 2, Tahran 2011, mukaddime kısmı, ss. 66-68; Zebihullah Safâ, Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî, Tahran Üniversitesi Yayınları, Tahran 1964, mukaddime kısmı, ss. 10-12; AteĢ, a.g.m., ss. 9-13. 83 AteĢ, a.g.m., ss. 13-15. 84 AteĢ, a.g.m., s. 13. 85 AteĢ‟in adı geçen makalesinde Ģu dipnot düĢmüĢtür: “Belki hadise, Osman‟ın halife ve Muāviye‟nin ġam valisi bulunduğu sırada cereyan etmiĢtir.” 67 söylemektedir. Hatta bu hadiseyi duyan emevî hükümdarı Mu„aviye (Bu iki iyi insanın 86 hvlini bilse idim, onları birleĢtirdim demiĢtir.” Golâmhosein Golâmhoseinzâde, Yahya Abid Sâleh Abid, Kübra RüĢenfekr ve Abulkasım Râdfer‟in birlikte yazdıkları makalede ise bu hikâyenin sonu Ģöyle biter: Urvat kabilesine döndükten sonra vehimlenir. O kadar ki aynı zamanda diĢi devenin adı olan Afrâ‟nın adını duyduğunda hep bayılır. Urvat‟ın ailesi onu ünlü bir hekimin (Arâf El-Yemâme) yanına götürürler. Ancak iyileĢmez, sonra onu baĢka ünlü bir hekime (Arâf Hacer) götürürler, yine de iyileĢmez ve kabilelerine dönerler. Urvat gün geçtikçe daha kötü olup zayıflar. Halk ona ne kadar öğüt verirse de etkilenmez. Sonunda bir gün sevgilisinin ayrılığından ağlarken ah çekip can verir. Afrâ bu durumu öğrendiğinde kabilesine döner. Urvat‟ın mezarının baĢında acı dolu bir ah çekip ölür. Afrâ‟yı Urvat‟ın yanına gömerler. Sonra her birinin mezarının baĢında bir ağaç yeĢerir ve bu iki ağaç öyle birbirinin içine 87 girer ki onları gören herkes ĢaĢırır . Zebihullah Safâ ise bu hikayeyinin sonunu Ģöyle yazar: Urvat‟ın durumu, Ġbn-i Makhul (Arrâf Yemâme) ile karĢılaĢana kadar öyleydi. Ġbn-i Makhul, Urvat‟a hâlini sorar. Urvat ona, dertleri bilir misin diye sorar. O da evet der. Urvat o zaman Ģu beyitleri söyler: لک ي َػّوی یب اَض ی َکػُّةُ َّ ُ خٌ خٌ َ ی َّ ال ثِ ٍ ل ِ هي ضَ ج اَهب ثیَ (Bende ne budalalık ne delilik vardır, yalnız benim yalancı bir amcam vardır.) ُ ت َّ ی ز ٌَی لََطجی ِاى ظا ًي كِبً ک ِّ اَهُُْل ِلؼَّؽاِف الیَوبَهِخ ظا (Yemâme falcısına “Beni iyileĢtir.” dedim, “Eğer beni iyileĢtirsen seni hekim bilirim.”) ُ ت ِػُّػِب ثبلُوْهَعاِد لَِی َُل ًّوب ی َ كَْاکجعاً ا َه َك ذ ُؼكبرًب َکب (Ah, ateĢ ile yanan ve parça parça ezilmiĢ ciğerime!) ُ ت َػه یخ َ الَ ػلؽأَ ِهٌَک هؽیجخٌ كَز َكلُْ ّالالكْاى هٌَک هؽی (Ne Afrâ‟ya yakın olmakla huzur buldum ne yokluğunda teselli buldum…) َُْاَی َؿؽیتُ ی َْ َّ ال َیِ َِْي أهبهي ُّؽّ الالَ َػهی خَ الَ ضللی َهَک 86 AteĢ, a.g.m., ss. 14-15. 87 Golâmhoseinzâde v.dğr., a.g.m., s. 68. 68 (Ne arkamdan entrikalar çevrilmedi ne önümdeki aĢkı yaĢayabildim. AĢkımı da bir yabancı aldı.) ً جب ّ هب اَػوَج َزِب كي الّؽیبذِ َخٌُْةُ َُجِّذ ال اّلّلِ الاًَكبِک هب َْ ك (Doğu yellerinin ardından güney yelleri esmeye devam ettiği sürece seni asla unutmam.) الِؼظبِم ظَثیتُ َّ لعي َُ ؿحٌ لَِب ث َیَي ِخ هبًي ِلِػ ک ؽاَک ـ اًِّي لَزَ َّ (Seni anmak içime öyle bir ürperti getiriyor ki bu ürpertinin et ile kemik arasında akmasını hissediyorum.) Urvat kabilesine varmaya üç gecelik yol kalıncaya kadar yoluna devam eder ve kabilesine varmadan ölür. Onun ölüm haberini Afrâ duyunca çok ağlar ve Ģu beyitleri söyler: حَ ثَي زؿام َّ ٍّن ًََؼ یزُن ُػ ؽ ِثَس َّ یسُکن َى ُّْج ب ال ؽکُت الُوِس ُِّ ااَل اَی (Ey akrabalar kervanı! Yazıklar olsun size… Urvat bin Huzam‟ın ölüm haberi gerçek mi?) كاَل رٌِی الِل زیبَى َث ؼعََک لَػ حٌ ّال َؼَخؼُْا هي َؿیجٍَخ ثكالمِ (Senden sonra gençlere ne lezzet kalsın ne de sağ bir dönüĢ!) َكَؽزبٍد ث َؼعٍَُ ِثـاُلمِ ال َّ َّ هُل ِللَسجب لي ال رَُؽّخیَي ؿبئثبً (Hamilelere de söyleyin ki yok olacaklarını beklemesin… Bir oğlanın doğumu ile de bayram etmesinler.) 88 O kadar bu beyitleri tekrarlar ki birkaç gün sonra ölür . III. ÜÇ HĠKÂYENĠN KARġILAġTIRILMASI Varka ve GülĢâh ile Urvat ve Afrâ hikâyesi, birbirlerine âĢık olan ve bir arada yetiĢen iki aĢığın hikâyesidir. Ancak sevgilinin güzelliği zengin ve güçlü rakiplerin ortaya çıkmalarına neden olur. Evlenmeleri bahis konusu olunca da âĢık ondan istenen büyük 89 ağırlığı elde etmek için zengin bir akrabası nın yanına gider. Bu sırada ġam‟dan zengin 90 bir adamın kabileye gelmesi ve büyük bir ağırlık karĢılığında kızın kendisinin rızası 88 Safâ, a.g.e., mukaddime kısmı, ss. 11-12. 89 U‟da Rey‟de yaĢayan zengin kuzeninin yanına gider. V‟de ise Yemen ġahı olan dayısına gider. 90 U‟da Emevîler ile akrabadır, V‟de ise ġam ġahıdır. 69 olmadan onunla evlendirilir. ÂĢık döndüğünde ona sevgilisinin öldüğü söylenir, gerçeği öğrendiğinde sevgilisinin yanına gidip ona kavuĢabilme Ģansı olduğu hâlde masumiyetinden dolayı bunu yapmaz ve oradan ayrılır. Sonunda acısının ağırlığından ölür. Sevgilisi bu durumu öğrendiğinde mezarının baĢına gelip o da can verir. Kurgu Planı Urvat’ın eseri Ayyukî’nin eseri Yûsuf-ı Meddâh’ın eseri AĢkın baĢlaması Birbirlerine Birbirlerine Okulda birbirlerine 91 çocukken âĢık çocukken âĢık âĢık olurlar olurlar olurlar Okuma yazmayı Okula gitmelerine On yaĢında okula Okula gitme yaĢları öğrendikleri yaĢ değinilmemiĢtir gitmeleri ve on beĢ belirlenmez ve yaĢında herĢeyi sadece yedi yaĢında öğrendikleri okuma yazmayı belirlenir öğrendikleri açıklanır AĢk sırrının Sevgilinin babası On altı yaĢına Varka‟nın babası ortaya çıkması aralarındaki aĢkı basınca aĢk onu silahĢör olmayı anlar acısından hasta öğrenmeye gönderir olurlar, bunu ve böylece ilk kez öğrenen halk onların birbirlerinden ayrı babalarına iki aĢığın kalan Varka ve durumunu iletir GülĢâh hasta olurlar bu durumu kızın babası öğrenir KavuĢma isteği Ġlk baĢta kabul Kabul edip tören Kabul edip tören etmezler yaparlar yaparlar Ġlk engel ÂĢığın yoksulluğu Sevgilinin Sevgilinin kaçırılması kaçırılması Sevgili için SavaĢ yoktur Varka‟nın Rebi ile Varka‟nın Benî Amr savaĢmak savaĢması ile savaĢması ÂĢığın babası Urvat çocukken SavaĢta öldürülür SavaĢta öldürülür babasını kaybeder ÂĢığa yardım Urvat‟ın halası BaĢlarda GülĢâh‟ın Gülâh‟ın babası eden annesi Ġkinci engel Burada sadece bir Varka‟nın Varka‟nın engel vardır yoksulluğu yoksulluğu Engeli ileri sürüp Afrâ‟nın annesi GülĢâh‟ın babası GülĢâh‟ın annesi âĢıkların evlenmelerine karĢı çıkan ÂĢığın yolculuğa Rey‟de yaĢayan Yemen Ģahı olan Yemen Ģahı olan çıkması kuzeninin yanına dayısının yanına dayısının yanına gitmesi gitmesi gitmesi Yolculuğun Urvat‟ın sevgilisini Varka‟nın Aden ve Varka‟nın KîĢ ve 91 Aynı zamanda beĢik kertmesidirler. 70 olayları hep andığından Bahreyn Ģahları ile Bahreyn Ģahı olan dolayı periĢan savaĢması Melik Anter ile olması savaĢması ÂĢığa verdiği Afrâ‟nın babası GülĢâh‟ın babası GülĢâh‟ın babası sözden dönmek istemeyen Sevgilinin baĢka Zengin bir ġamlı ile ġam ġahı ile ġam ġahı ile biriyle evlenmesi Hile yapmayı Afrâ‟nın babası GülĢâh‟ın babası GülĢâh‟ın annesi planlayan Hile Eski bir mezarı Bir koyunun kesilip Bir koyunun kesilip düzenlemesi ve gömülmesi ve âĢığa gömülmesi ve âĢığa âĢığa sevgilisinin sevgilisinin mezarı sevgilisinin mezarı mezarı olarak olarak gösterilmesi olarak gösterilmesi gösterilmesi Gerçeğin ortaya Kabileden bir Kabileden bir kızın GülĢâh‟ın sırdaĢının çıkması kadının âĢığa âĢığa gerçeği âĢığa gerçeği gerçeği söylemesi söylemesi söylemesi ÂĢığın gösterdiği Mezarı açmaz, Mezarı açar, sonra Mezarı açıp koyun tepki amcasını çok azarlar amcasının evine ölüsünü sürüyerek gidip onu ve eĢini amcasının evine azarlar götürür ve onu yaptıkları için azarlar ġam yolunda geçen Hiçbir olay geçmez Varka kırk haramiler Varka kırk haramiler olaylar ve Urvat sağsalim ile karĢılaĢır ve ile karĢılaĢır ve on oraya varır ondan fazla yeri yedi yeri yaralanır yaralanır Sevgili ile buluĢma Afrâ‟nın kocasının ġam ġahının izniyle ġam ġahının izniyle izniyle masum bir masum bir Ģekilde masum bir Ģekilde Ģekilde buluĢurlar buluĢurlar buluĢurlar ġam’dan gitme ve Her bayıldığında Yolda Bâ Ali adlı bir Yolda bir hekim ile yolda tedavi isteme kendine gelmesi hekim ile karĢılaĢır karĢılaĢır ve için Afrâ‟nın ona ve kendisini tedavi kendisini tedavi verdiği örtü yüzüne etmesini ister etmesini ister örtülür, tedavi isteme kısmı da kaynaklarda 92 farklıdır 92 Ahmet AteĢ‟in değindiği üç kaynakta Urvat‟ın hekim ile karĢılaĢtığından söz edilmez. Golâmhosein Golâmhoseinzâde, Yahya Abid Sâleh Abid, Kübra RüĢenfekr ve Abulkasım Râdfer‟in birlikte yazdıkları makalede Urvat‟ın kabilesine gitmesi ve ailesi tarafından iki ünlü hekime götürülmesi yazılır. Zebihullah Safâ ise Urvat‟ın yolda bir hekim ile karĢılaĢtığını yazmıĢtır. Ayrıntı için Bkz. Üçüncü Bölüm/ II. Urvat ve Afrâ Hikâyesinin Özeti. 71 ÂĢıkların ölümü Urvat‟ın ölümü Varka ġam‟dan Varka ġam‟dan kaynaklarda farklı dönerken ölür, dönerken ölür, 93 yazılmıĢtır , Afrâ ise GülĢâh ise onun GülĢâh ise onun Urvat‟ın mezarının mezarının baĢında mezarının baĢında baĢında can verir ölür intihar eder Hikâyenin sonu Her birinin mezarının Hz. Muhammed‟in Hz. Muhammed‟in baĢında bir ağaç duasıyla iki âĢık duasıyla iki âĢık yeĢerir ve bu iki ağaç dirilir ve her biri dirilir ve her biri kırk öyle birbirleriyle iç yirmi yıl daha yaĢar yıl daha yaĢar içe geçer ki onları 94 gören herkes ĢaĢırır 95 96 Bu tablo daki kurgu planı aĢağıda açıklanmaktadır : 1. AĢkın baĢlaması: Urvat ve Afrâ çocukluğundan beri bir arada yaĢarlar ve birbirlerine âĢık olurlar. A‟da da Varka ve GülĢâh çocukken birbirlerine âĢık olurlar. YM‟de ise iki âĢık beĢik kertmesi oldukları hâlde okulda birbirlerine âĢık olduklarına değinilir. 2. Okuma yazmayı öğrendikleri yaĢ: U‟da iki âĢığın okul hayatına değinilmemiĢtir. A‟da Varka ve GülĢâh on yaĢındayken okula giderler, on beĢ yaĢında da olgunluğa eriĢip herĢeyi öğrenirler. YM‟de ise yedi yaĢında okuma yazmayı öğrendikleri açıklanır. 3. AĢk sırrının ortaya çıkması: A‟da On altı yaĢına basınca aĢk acısından hasta olurlar, bunu öğrenen halk onların babalarına iki aĢığın durumunu iletir ve böylece herkes onların aĢkından haberdar olur. YM‟de ise Varka‟nın babası onu silahĢör olmayı öğrenmeye gönderir ve böylece ilk kez birbirlerinden ayrı kalan Varka ve GülĢâh hasta olurlar bu durumu kızın babası öğrenir ve kızını Varka‟nın yanına gönderir, böylece burada aĢklarını ilk öğrenen Hilâl‟dir. U‟da ise aĢklarını ilk öğrenen Afrâ‟nın babasıdır. Araplar arasında aĢkın sırrının ortaya çıkması utanma sebebidir hâlbuki A ve YM‟de asla utanma sebebi değildir. Urvat aĢkın sırrını kimseye söylemediğini ve onun ortaya çıkmasında hiçbir ilgisi olmadığını Ģöyle dile getirir: 93 Ahmed AteĢ‟in adı geçen makalesinde değindiği üç kaynakta Urvat yolda ölür. Golâmhoseinzâde, Yahya Abid Sâleh Abid, Kübra RüĢenfekr ve Abulkasım Râdfer‟in birlikte yazdıkları makalede Urvat‟ın kabilesinde öldüğü yazılır. Zebihullah Safâ ise Urvat‟ın yolda öldüğünü yazmıĢtır. Ayrıntı için Bkz. Üçüncü Bölüm/ II. Urvat ve Afrâ Hikâyesinin Özeti. 94 Ahmed AteĢ ve Zebihullah Safâ‟nın eserlerinde bu olaya değinilmemiĢtir. ġu kaynakta sadece bu olaya değinilir: Golâmhoseinzâde v.dğr., a.g.m., s. 68. Ayrıntı için Bkz. Üçüncü Bölüm/ II. Urvat ve Afrâ Hikâyesinin Özeti. 95 Golâmhoseinzâde, Yahya Abid Sâleh Abid, Kübra RüĢenfekr ve Abulkasım Râdfer‟in birlikte yazdıkları makaledeki tablodan esinlenerek bu tablo hazırlanmıĢtır. 96 Bu kısımda A ve YM‟nin ayrıntıları için Bkz. BeĢinci Bölüm/ Konu Açısından KarĢılaĢtırma kısmı. 72 كْ اّلّل هب زع ثُذ ق ؽِک يبزجب اضبً لی ّ ال كبُذ ثَ الهلزبى (Senin sırrını kimseye veya samimi arkadaĢıma söylemediğime ve ağzımı açmadığıma dair and içerim.) 4. KavuĢma isteği: U‟da Ġkâl, Urvat ve Afrâ‟nın aĢkından haberdar olduğunda Urvat‟a kızını ona vereceğine dair söz verir. Bu yüzden Urvat halasını Afrâ‟yı istemesi için gönderir. Ancak Ġkâl, Urvat‟ın yoksulluğunu ileri sürerek evlenmelerinin acelesi olmadığını söyler. Urvat bu konuda Ģunu söyler: ّ هٌیزٌی ػلؽاء ززی ؼخْرِب ّ نبع الػی هٌیذ کل هکبًی (Afrâ‟ya âĢık olduğumda ona kavuĢacağıma dair söz verdin. Bana verdiğin umut her yerde ortaya çıktı.) A ve YM‟de ise âĢıkların kavuĢmak istemelerini öğrenen aileler onların düğün törenlerini düzenlerler. 5. Ġlk engel: U‟da Afrâ‟nın babası baĢta Urvat‟ın yoksulluğunu ileri sürerek evlenmelerini erteler. Afrâ için zengin bir görücü gelince Urvat amcasına Afrâ‟yı kendisine vermesi için yalvardığında ise Ġkâl eĢinin Afrâ için ağır bir mal istediğini söyler. Urvat‟ın bu kadar malı olmadığı için yine Afrâ ile evlenmeleri ertelenir. Görüldüğü gibi bu hikâyede ilk engel Urvat‟ın yoksulluğudur. Urvat kendisinden istenilen malı da Ģu beyitte açıklar: یکللٌی ػوی ثوبًیي ًبهَ ّ هبلی ّ الؽزوي ؿیؽ ثوبى (Amcam süt parası için benden seksen deve istedi ve ben Ģefkatli Allah‟a yemin ederim ki sadece sekiz devem vardır.) A ve YM‟de ise Varka ve GülĢâh‟ın düğün gecelerinde GülĢâh‟ın kaçırılması iki aĢığın kavuĢmalarını engeller. 6. Sevgili için savaĢmak: U‟da sevgili için savaĢmak yer almaz. A ve YM‟de ise önceki bentte de açıklandığı gibi sevgili kaçırılır. Varka sevgilisini kurtarmak için savaĢır. A‟da Varka, GülĢâh‟ı kaçıran Rebi ile YM‟de ise Benî Amr ile savaĢır. 7. ÂĢığın babası: U‟da Urvat çocukken babasını kaybeder. A ve YM‟de ise Varka‟nın babası GülĢâh‟ı kaçıran tarafından öldürülür. 8. ÂĢığa yardım eden: U‟da Urvat‟ın yardımcısı halasıdır, Afrâ‟yı onun için abisinden ister. A‟da Varka, GülĢâh‟ı kurtardıktan sonra GülĢâh‟ın güzelliğinin ünü bütün 73 Arap kabilelerinde yayılır ve onu her taraftan istemeye gelirler, bunu öğrenen Varka sevgilisini kaybetmekten korkar; GülĢâh‟ın annesinden yardım ister. GülĢâh‟ın annesi de Varka‟nın durumuna üzülür, kocasıyla bu konu hakkında konuĢur. Bu kısımda Varka‟ya yardım eden GülĢâh‟ın annesi daha ileride ġam ġahının ona gönderdiğ mücevherleri görünce Varka‟yı unutur ve kızını ġam ġahına vermeye razı olur, aynı zamanda Hilâl‟in gönlü olmadığı hâlde onu kızını vermesine ikna eder. YM‟de ise hikâyenin baĢından Hilâl iki aĢığın yardımcısıdır. Hümâm, Varka‟yı silahĢör olmayı öğrenmeye gönderdiğinde Varka ve GülĢâh‟ın ikisi birbirinden ayrı kalmaya dayanamayıp hastalanır. Bu durumu öğrenen Hilâl, GülĢâh‟ı Varka‟nın yanına silahĢör olmayı öğrenmeye gönderir. Daha sonra da GülĢâh‟ın Beni Amr‟ın elinden kurtarıldığında kabile halkı, GülĢâh‟ı tekrar Varka‟ya isterler. Hilâl, GülĢâh‟ı Varka‟ya vermeye razı olsa da, eĢi Varka‟nın yetim ve fakir olduğunu ileri sürerek kızını vermek istemez. Hilâl ne kadar dil dökse de eĢi bir türlü razı olmaz. Burada da Varka‟nın yardımcısı Hilâl‟dir. ġam ġahı GülĢâh‟ı istediğinde de Hilâl baĢta razı değildir. Ancak eĢi onu ikna etmeyi baĢarır. 9. Ġkinci engel: U‟da tek engel vardır ve o da Urvat‟ın yoksulluğudur. A ve YM‟de ise Varka ve GülĢâh‟ın kavuĢmalarına ikinci engel Varka‟nın yosulluğudur. Varka‟nın bütün malları GülĢâh‟ı kaçıran tarafından yağmalanmıĢ ve onları savaĢta kaybetmiĢtir. A‟da GülĢâh‟ın babası, YM‟de ise GülĢâh‟ın annesi Varka‟nın yoksulluğunu ileri sürerek kızını ona vermek istemez. 10. Engeli ileri sürüp âĢıkların evlenmelerine karĢı çıkan: Önceki bentlerde de açıklandığı gibi U‟da Afrâ‟nın annesi, A‟da GülĢâh‟ın babası ve YM‟de GülĢâh‟ın annesi aĢığın yoksulluğunu ileri sürüp kızını ona vermek istemez. 11. ÂĢığın yolculuğa çıkması: U‟da Urvat kuzeninden yardım almak üzere Rey Ģehrine gider. A ve YM‟de ise Varka dayısından yardım almak üzere Yemen‟e gider. Arap kültüründe genelde yaĢıtından yardım alındığı için Urvat kuzeninden yardım almaya gider. Ġran ve Türk kültüründe ise genelde büyüklerden yardım alınır. 12. Yolculuğun olayları: U‟da Urvat yolda hep Afrâ‟yı andığı için periĢan olur ve Ģunları söyler: ِ ى رسولذ هي ػلؽاء هب لیف لی ثَ ّ ال للدجبل الؽاقیبد یعا (Ben Afrâ‟dan o kadar çok Ģey çektim ki ne ben ne de sağlam dağlar onlara dayanamaz.) 74 كیب ؼة اًذ الوكزؼبى ػلی الػی رسولذ هي ػلؽاء هٌػ ؾهبىِ (Ey Allah! Sen yardımcımsın ki epeyce zamandır Afrâ‟dan çektiklerime dayanabildim.) کؤى هطبٍ ػلوذ ثدٌبزِب ػلی کجعی هي نػٍ الطلوبى (kalbim çok hızlı atıyor ki sanki kanatlarını çırpan bir kuĢ ciğerime düğümlenmiĢ.) ُْی ًبهزی ضللی ّ هعاهی الِْی ّ إًی إیبُب لوطزللبىِ (DiĢi devemin aĢkı arkamda ve aĢkım gözümün önündedir, ben ve o devenin zevkleri farklıdır.) A ve YM‟de Varka Yemen‟e gittiğinde dayısının savaĢta olup esir alındığıyla karĢılaĢır. A‟da Aden ve Bahreyn, YM‟de ise KîĢ ve Bahreyn orduları ile savaĢıp dayısını kurtarır. 13. ÂĢığa verdiği sözden dönmek istemeyen: Üç hikâyede de baĢta sevgilinin babası sözünden dönüp kızını baĢka biriyle evlendirmek istemez. Ancak sevgilinin annesi onu kızını evlendirmek için ikna eder. 14. Sevgilinin baĢka biriyle evlenmesi: U‟da Afrâ zengin bir ġamlı ile evlendirilir. A ve YM‟de ise ġam ġahı ile evlendirilir. 15. Hile yapmayı planlayan: U‟da Ġkâl, A‟da GülĢâh‟ın babası ve YM‟de ise GülĢâh‟ın annesi hileyi planlar. 16. Hile: U‟da Ġkâl eski bir mezarı düzenleyip Urvat‟a sevgilisinin mezarı olarak gösterir. A ve YM‟de ise Hilâl bir koyun kesip Varka‟ya sevgilisinin mezarı olarak gösterir. 17. Gerçeğin ortaya çıkması: U‟da kabileden bir kız Urvat‟a gerçeği söyler. A‟da kabilede yaĢayan güzel bir kız her Ģeyden haberdardır, Varka‟nın durumuna üzülüp ona her Ģeyi açıklar. YM‟de ise GülĢâh‟ın arkadaĢı ona verdiği sözü tutup Varka‟ya gerçeği söyler. 18. ÂĢığın gösterdiği tepki: A‟da Varka gerçeği öğrendiği anda mezarı açar, sonra amcasının evine gidip ilk önce amcasını sonra da eĢini azarlar. YM‟de ise ertesi sabah mezarı açar ve koyun ölüsünü sürüyerek amcasının evine götürür ve onu eĢiyle birlikte yaptıkları için azarlar. U‟da sahte mezar açılmaz, Urvat amcasını Ģöyle azarlar: ٍّن الؾٍم ّ ُْاى كیب ػن یب غا الـعؼ ال ؾلذ هجزلی زلیلبً لِ 75 (Ey amca! Ey vefasız! Her zaman bozulan ve aĢağılık anlaĢmaların esiri ol.) َ كبلؿهذ هلجی ظائم الطلوبى ؿعؼد ّ کبى الـعؼ هٌک قدی (Ġhanet ettin ve vefasızlık senin huyundandır. Kalbimin her zaman çarpmasına neden oldun.) ّ اّؼثزٌی ؿوبً ّ کؽثبً ّ زكؽًٍ ّ اّؼثذ ػیٌی ظائم الِوالى (Gam, keder, üzüntü, hüzün ve ağlayan gözleri bana bağıĢladın.) 19. ġam yolunda geçen olaylar: U‟da hiçbir olay geçmez ve Urvat sağsalim oraya varır. A ve YM‟de aĢkın yanında hikâyeye kahramanlık da eklendiği için yolda Varka kırk harami ile karĢılaĢır, hırsızların A‟da otuzunu YM‟de ise otuz ikisini öldürür. 20. Sevgili ile buluĢma: Her üç hikâyede de sevgililer, kızın kocasının izniyle masum bir Ģekilde buluĢurlar. 21. ġam‟dan gitme ve yolda tedavi isteme: Her üç hikâyede de âĢık sevgilisinin evli olduğu hâlde onunla buluĢmayı doğru bulmayıp ġam‟dan ayrılır. U‟da, Urvat yolda her bayıldığında kendine gelmesi için Afrâ‟nın ona verdiği örtü yüzüne örtülür, tedavi isteme kısmı da kaynaklarda farklıdır. Ahmet AteĢ‟in değindiği üç kaynakta Urvat‟ın hekim ile karĢılaĢtığından söz edilmez. Golâmhosein Golâmhoseinzâde, Yahya Abid Sâleh Abid, Kübra RüĢenfekr ve Abulkasım Râdfer‟in birlikte yazdıkları makalede Urvat‟ın kabilesine gitmesi ve ailesi tarafından iki ünlü hekime götürülmesi yazılır. Zebihullah Safâ ise 97 Urvat‟ın yolda bir hekim ile karĢılaĢtığını yazmıĢtır . A‟da ise Varka yolda Bâ Ali adlı bir hekim ile karĢılaĢır ve kendisini tedavi etmesini ister, YM‟de de Varka yolda bir hekim ile karĢılaĢır ve kendisini tedavi etmesini ister. Her üç hikâyede de hekim aĢığı iyileĢtiremez. 22. ÂĢıkların ölümü: Urvat‟ın ölümü kaynaklarda farklı yazılmıĢtır; Ahmed AteĢ‟in değindiği üç kaynakta Urvat yolda ölür. Golâmhoseinzâde, Yahya Abid Sâleh Abid, Kübra RüĢenfekr ve Abulkasım Râdfer‟in birlikte yazdıkları makalede Urvat‟ın kabilesinde 98 öldüğü yazılır. Zebihullah Safâ ise Urvat‟ın yolda öldüğünü yazmıĢtır . Afrâ ise Urvat‟ın mezarının baĢında can verir. A ve YM‟de ise Varka ġam‟dan dönerken ölür. A‟da GülĢâh, Varka‟nın mezarının baĢında ölür, YM‟de ise onun mezarının baĢında intihar eder. 97 Ayrıntı için Bkz. Üçüncü Bölüm/ II. Urvat ve Afrâ Hikâyesinin Özeti. 98 Ayrıntı için Bkz. Üçüncü Bölüm/ II. Urvat ve Afrâ Hikâyesinin Özeti. 76 23. Hikâyenin sonu: Golâmhoseinzâde, Yahya Abid Sâleh Abid, Kübra RüĢenfekr ve Abulkasım Râdfer‟in birlikte yazdıkları makalede U‟nun sonu Ģöyle biter: Urvat ve Afrâ‟nınn mezarının baĢında bir ağaç yeĢerir ve bu iki ağaç öyle birbirleriyle iç içe geçer ki onları gören herkes ĢaĢırır. A ve YM‟de ise Varka ve GülĢâh, Hz. Muhammed‟in duası ile dirilir. A‟da her biri yirmi, YM‟de ise her biri kırk yıl daha yaĢar. Sonuç olarak Ģunlar söylenebilir: YM, A‟dan etkilenerek yazıldığı için iki hikâye genel hatlarda birbirlerine benzerler ve ikisi de genelde aynı noktalarda U‟dan ayrılırlar. U‟da aĢk daha çok ön plandadır. A ve YM‟de ise aĢkın yanında kahramanlık da iĢlenir ve hatta çoğu yerde kahramanlığın aĢktan da daha belirgin olduğu görülür. Bu hikâyelerde Varka, GülĢâh‟ı elde etmek için üç kere savaĢır; ilk olarak GülĢâh‟ı kurtarmak için A‟da Rebi ve oğulları, YM‟de ise Benî Amr ile savaĢır. Ġkinci kez de dayısından yardım almak üzere gittiği Yemen‟de A‟da Aden ve Bahreyn, YM‟de ise KîĢ ve Bahreyn orduları ile savaĢır. Sonuncusunda ise GülĢâh‟ı görmek için ġam‟a giderken yolda kırk haramiler ile savaĢır. Böylece A ve YM‟de aĢığın kahramanlıkları ön planda olduğu ve hikâyede aĢktan da daha çok iĢlendiği anlaĢılır. Hâlbuki U‟da Urvat sadece aĢkıyla iĢlenmiĢtir. Üç hikâyenin arasında baĢka belirgin fark olarak sevgililer arasındaki engellere değinilebilir. U‟da engel olarak sadece aĢığın yoksulluğu gösterilirken A ve YM‟de yoksulluk da âĢıkların arasındaki bir engel olsa da ilk engel değildir. A ve YM‟de ilk engel düğün gecesinde sevgilinin kaçırılmasıdır. Sevgilinin kurtarılmasından sonra savaĢta bütün mallarını kaybeden aĢığın yoksulluğu öne sürülerek sevgilisine kavuĢamaz ve böylece aĢığın yoksulluğu ikinci engel olarak ortaya çıkar. Son olarak da A ve YM‟de U‟dan farklı olarak âĢıkların birlikte okula gitmeleri ve hatta YM‟de okulda birbirlerine âĢık olmalarına değinilebilir. Hâlbuki U‟da onların okula gitmelerinden bahsedilmez. Bu fark, Ġran ve Türk 99 edebiyatında kültür ve medeniyete daha çok önem verildiğinin bir göstergesidir . 99 Bu bölüm yazılırken Ģu kaynaklardan faydalanmıĢtır: Golâmhoseinzâde v.dğr., a.g.m, ss. 43-69; Safâ, a.g.e., mukaddime kısmı, ss. 9-12; AteĢ, a.g.m., ss. 1-19; Ahmed AteĢ, “Farsça Eski Bir Varka ve GüĢâh Mesnevîsi”, ĠÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Ġstanbul, 1954, ss. 33-50. 77 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM VARKA VE GÜLġÂH HĠKYÂYE KURGUSUNUN ĠNCELENMESĠ I. HĠKÂYE KURGUSUNUN KAYNAĞI Bir hikâyenin metninin unsurları ve öğelerinin incelenmesi onu daha iyi anlayıp 100 algılamamızı sağlayacaktır, güçlü ve zayıf noktalarını da bize gösterecektir . 101 Hikâyenin kurgusu Arap kaynakları ndan alınmıĢtır, bunu Ayyukî mesnevîsinde dile getirir: Be-naẓm-āverem ser-gozeştī „aceb Zė-aḫbār-ė tāzī vü kotb-ė „Arab [A/72] (Arap sözlü anlatılarından ve onların kitaplarından (hareketle) bu ĢaĢırtıcı hikâyeyi Ģiir hâline getireceğim.) Çonīn ḫ˘āndem īn ḳėṣṣa-ė dėl-pezīr Zė-aḫbār-ė tāzī vü kotb-ė Carīr [A/73] (Bu gönül alan hikâyeyi Arap sözlü anlatılarından ve Carîr‟in kitaplarından Ģu Ģekilde okudum.) Çonīn būẕ īn ḳėṣṣe-yė por „aceb Zė-aḫbār-ė tāzī vü kotb-ė „Arab [A/2238] (Bu ĢaĢırtıcı kıssa böyleydi, Arap deyiĢleri ve kitaplarındandır.) Hikâyenin konusu, yerleri, Ģahsiyetleri, gelenek ve görenekleri tamamen Arap kabilelerine aittir. Hikâye Arap edebiyatından kaynaklanır. Ancak Arapların çölde yaĢama ve aĢırı tutuculuklarından kaynaklanan aĢk hikâyelerinin kötü sonu bu hikâyede 102 görülmez . Varka ve GülĢâh hikâyesi tamamen Ġslamî bir mahiyettedir. Hikâyedeki savaĢlar kâfir-müslüman mücadelesi olarak gösterilir. Sonunda da Hz. Peygamber‟in bir mucizesi getirilir ve o Hazret iki aĢığı diriltir. 100 Mesud Furuzende, “Tahlil-i Sâhtârî-yi Tarh-ı Dâstân-ı Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî”, ġehr-i Kürt Üniversitesinin Edebiyat ve Sosyal Bölümler Fakültesinin Dergisi, No: 60, ġehr-i Kürt, 2008, özet kısmı, s. 65. 101 Ayrıntı için Bkz. Üçüncü Bölüm/ Arap, Ġran ve Türk Edebiyatında Varka ve GülĢâh Hikâyelerinin KarĢılaĢtırılması. 102 Safâ, a.g.e., mukaddime kısmı, s. 8. 78 II. HĠKÂYEDE AġK VE KAHRAMANLIĞIN BĠRLEġMESĠ Bir aĢk hikâyesi olarak tanınan Varka ve GülĢâh‟ta birçok savaĢ ve kahramanlık sahnesi görülür. Aslında hikâyenin konusunda aĢk ve kahramanlık birleĢmiĢtir. Bu birleĢme, hikâyeye sadece lirik ya da epik denmesinin önüne geçer. Varka‟nın GülĢâh‟ı elde etmek için giriĢtiği savaĢlar ve yaptığı kahramalıkların hepsi aĢkın ve kahramanlığın birbirlerinden ayrılmaz olduğunun göstergesidir. Ayyukî‟nin mesnevîsinde aĢk ve kahramanlığın birleĢmesi döneminden de kaynaklanır, onun yaĢadığı dönemde hamasî düĢünce hâkimdir ve çoğu eser bu konuda yazılır, bu yüzden o da çevresinden etkilenerek lirik mesnevîsine epik özellikler de katmıĢtır. Aliasgar Babasafarî‟nin görüĢüne göre de Ayyukî‟nin Varka ve Gülşâh mesnevîsinde kahramanlıkların iĢlendiği bölümler aĢkın 103 iĢlendiği bölüme hâkimdir . SavaĢ sahnelerinin en güzeli olarak Varka‟nın dayısını 104 kurtarmak için yaptığı kahramanlıklar gösterilebilir . A‟daki aĢk ve kahramanlığın birleĢtiği en güzel sahne GülĢâh‟ın Rebi‟nin küçük oğluyla savaĢması sırasında Ģapkasının 105 düĢürülmesi üzerine Gâlib‟in onu görüp ona âĢık olmasıdır . Yekī ḥamle kerd ū be-Golşāh-ė ber Gereft ū kemīn-rā ber-ān māh-ė ber [A/702] (O GülĢâh‟a saldırdı ve o ay yüzlünün yolunu kesti.) Berū nīz Golşāh-ė dėl-bėr be-geşt Ço do şīr-ė āşofte ber sāẕe deşt [A/703] (Gönül alan GülĢâh da ona döndü, bayırda iki sinirli arslan gibiydiler.) Ġolām-ė dėl-āver der-āmeẕ ço bāẕ Be-ḥamle be-nezdīk-ė Golşāh-ė şāẕ [A/710] (Yiğit Golâm rüzgâr gibi Mutlu GülĢâh‟a saldırmak için çıktı.) Be-zed neyzeyī, āmeẕ ender-bereş Be-yek ṭa„ne befgend ḫoẕ ez-sereş [A/711] (Bir mızrak aldı, onun yanına geldi. Nispet yaparak Ģapkasını kafasından attı.) 103 Aliasgar Babâsafarî, “Dâstânhâ-yi ÂĢıkâne ve Hamasî der-Edeb-i Farsî”, Mutaliat-i Ġranî Dergisi, No: 16, Kermân, 2009, özet kısmı, s. 113. 104 Ayrıntı için Bkz. BeĢinci Bölüm/ Konu Açısından KarĢılaĢtırma kısmı. 105 Ahmed Fâzıl, “Amîze-yi AĢk ve Hamase bâ-nigâhi be-Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî”, Ġsfahan Üniversitenin AraĢtırma Dergisi, No: 1, Ġsfahan, 2002, s.128. 79 Bėrėhne şoẕ ān moşk-ė por tāb-ė ūy pedīẕ āmeẕ ān verd [ū] sīmāb-ė ūy [A/712] (Onun kıvırcık ve misk gibi kokan saçları açıldı, onun gül ve cıvası göründü.) Ço peyẕā şoẕ ān māh ez-zīr-ė ebr Ez-ān her do leşker be-pālūẕ ṣabr [A/715] (Bulutun arkasındaki ay göründüğü zaman iki ordunun sabrı kalmadı.) Dėl-ė doḫter ez-derd şoẕ por-gėre Be-ser ber-fėgend āstīn-ė zere [A/716] (Kızın gönlü dertten düğüm düğüm oldu, zırhının kolunu baĢına attı.) Ḫėcel geşt ü zė-şerm gom kerd rāy Şoẕeş sost ez-ḫīregī dest ü pāy [A/717] (Utandı ve utancından ne yapacağını ĢaĢırdı, eli ayağı birbirine dolandı.) Ġolām-ė dėl-āver ço ū-rā be-dīẕ Be-dėleş enderūn ferş-ė ġam gosterīẕ [A/718] (Yiğit Golâm onu gördüğü zaman gönlüne gam halısı serdi.) Dėleş ez-ġam-ė „aşḳ şoẕ sūḫte Ço şem„ī şoẕ ez-āteş efrūḫte [A/719] (Gönlü aĢk acısından yandı, ateĢten yanan bir mum gibi oldu.) Be-„aşḳ ān poser ez-pėẕer der-gozeşt Be-yekbāregī sost u bīçāre geşt [A/720] (AĢk için babasını unuttu, birden bire güçsüz ve zavallı oldu.) III. HĠKÂYENĠN ELEġTĠRĠSĠ Varka ve GülĢâh hikâyesinin kurgusuna eleĢtiri yapılmaktadır. Ali Mahmudî, Ayyukî‟nin yazdığı mesnevîyi esas alarak Varka ve GülĢâh hikâyesini eleĢtirmiĢtir. Bu kısımda onun eleĢtirisine yer verilmektedir. Hayali bir kıssayı nazme çevirmek ya da ana mitolojiyi düzeltmek için Ģairlik yeteneği yeterlidir. Ancak bir hikâyeyi bir dilden baĢka bir dile çevirmek için tarih, coğrafya ve sosyal bilgilere, özellikle asıl hikâyenin zaman ve 80 mekânını tamamen bilmek de gereklidir. Okuyucunun daha iyi algılayabilmesi için hikâyenin olayları tarih, kahramanların Ģahsiyetleri, yer ve zamana uygun olması gerekir. Örnek olarak Arabistan‟ın çevre özelliklerini bilmeyen bir Ģair o ülkenin coğrafya özelliklerini kendi ülkesinin coğrafya özellikleri gibi zannedebilir ve kıĢın Ġran‟ın kuzey batısındaki soğukluğu Arap ülkelerinde de aynı Ģekilde olduğunu düĢünebilir. Ayyukî her iki sanata sahip değildir, yani ne üstün Ģairlik gücüne, ne de hikâyenin Arap ülkelerinin havasına sahip olabilmesi için hayal gücüne sahiptir. ġair, mesnevîsinde yer alan ilk gazeli Varka‟nın rakibi ve GülĢâh‟ın düĢmanı olan Rebi‟nin ağzından söyler. YM‟de ise Ģair rakibin ağzından gazel söylemez ve mesnevî boyunca sadece Varka ve GülĢâh‟ın ağzından Ģiir söylenir, bu yüzden YM‟yi bu açıdan eleĢtiremeyiz. Rebi‟nin hikâyede yer aldığı kısımlar çok uzun değildir; ancak Ģair en güzel gazeli de onun ağzından söyler; Eyā māh-ė gol-çehr-ė dėl-ḫāh-ė men Dėrāz ez-to şoẕ „ömr-ė kūtāh-ė men [122] (Ey benim gönlümün dilediği gül yüzlü ayım, kısa ömrüm senin yüzünden uzadı.) Eger vaṣl-ė men derḫor āyeẕ to-rā Neheẕ baḫt ber-moşterī gāh-ė men [123] (Eğer benimle evlenmeyi kabul edersen baht benim yatağımı Jüpiter gezegeninde koyduğu anlamına gelecektir. (Benim çok talihli olduğumu gösterecektir.) ) Menem şāh-ė garden-kėşān-ė cehān To şāh-ė ẓarīfānī vü māh-ė men [124] (Ben dünyanın gururlu Ģahıyım, sen de güzellerin Ģahı ve benim ayımsın.) Gerem der çeh-ė ġam neḫᵕāhī fegend Çerā kendī ender zenaḫ çāh men [125] [Eğer beni gam kuyuna atmayacaktın neden beni çene çukuruna kazdın? (Eğer beni üzmek istemiyordun neden beni âĢık ettin?)] Hikâyenin içinde yer alan savaĢ sahneleri çok zayıftır. Örnek olarak ilk savaĢ sahnesinde, Rebi savaĢ meydanına çıktığında Varka tarafından da bir savaĢçı meydana çıkar: 81 evārī borun zeẕ sotūr ez-meṣāf Be-dėl sedd-ė āhen be-ten kūh-ė ḳāf [354] (Safların yanından gönlü demir barajı ve vücudu Kafdağı gibi olan bir binici çıktı.) ġu binici, bu kadar özelliği ile bir saldırı ile öldürülür: Rebi„ ėbn-ė „Adnān be-ḥamle bereş Der-āmeẕ yekī tīġ zeẕ ber-sereş [358] (Rebi Ġbn-i Adnan saldırıda belinden bir kılıç çıkartıp baĢına savurdu.) Ser-ė tīġ-ė ān şeh-sevārī gozīn Der-āmeẕ be farḳ u füru şoẕ be-zīn [359] (O seçkin binicinin kılıcının ucu baĢına saplandı ve attan düĢtü.) 106 YM‟de de buna benzer Varka‟nın kahramanlıklarını gösteren sahneler vardır . Bu kadar güçlü olan Rebi kendini savunmadan bir kadının elinde olan bir mızrağın darbesiyle öldürülür: Yekī neyze zed ān sotūde-honer Rebi„-ė forūmāye-rā ber-cėger [646] (Sanatıyla övülen (GülĢâh), aĢağılık Rebi‟nin ciğerine bir mızrak sapladı.) Sėnāneş goẕārīẕ ez-sūn-ė poşt Ber-ān-sān bezārī mer ū-rā be-koşt [647] (Mızrağını sırtına sapladı, böylece onu öldürdü.) Daha önce hiçbir kahramanlık göstermeden kaçırılan GülĢâh, bundan sonra yiğit bir savaĢçı gibi meydana çıkar ve Rebi‟nin oğullarını öldürür. ġaĢırtan birçok sahne, hamasenin birliğini bozmuĢtur. YM‟de ise GülĢâh‟ın kahramanlıkları A‟daki kadar abartılmaz, mesnevî boyunca sadece Benî Amr ile savaĢır ve o savaĢta da esir düĢer. Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesi daha çok âĢıkanedir. Yani bir ayrılığın anlatılmasıdır ama maalesef bazı açılardan bu yanı da hikâyenin zayıf noktalarına neden olur. ġair yalandan âĢık ve maĢuğa kutsallık vermeye çalıĢır. Kuzen olan âĢık ve maĢuk okulda birkaç kez birbirlerini öperler. Büyük ihtimal bu öpücüklere mana vermek için, hem Ģair 106 Ayrıntı için Bkz. BeĢinci Bölüm/ Konu Açısından KarĢılaĢtırma kısmı. 82 hem de hikâye açısından onların gençliği düĢünülmüĢtür. Belki de o zamanda Ģeriat bakımından onlara öpmek helal olduğuna dayanarak bunlardan söz edilmiĢtir: Ço ḫālī şoẕī cāy-ė āmūzėgār Dėl-ė ān do āsīme-yė rūzėgār [104] (Öğretmenin yeri boĢaldığı zaman (öğretmen olmadığı zaman) devrin o iki periĢanının gönlü…) Be-şoḳ-ė vėsāl ender āmīḫtī Ferāḳ ez-ber-ė her do bogrīḫtī [105] (KavuĢmanın zevkiyle bir oldu, ayrılık ikisinin yanından kaçtı.) Geh īn ez-leb-ė ān şeker çīn şoẕī Geh ān „özr ḫᵕāhende-yė īn şoẕī [106] (Bazen bu onun Ģeker dudağından öpücük aldı, bazen de o bunu öptü.) Geh ez-zolf-ė īn, ān goşādī gere Geh ez-ce„d-ė ān,īn robūẕī zere [107] (Bazen o elini bunun saçlarına götürdü, bazen de bu onun saçlarının düğümlerini açtı.) Ço āmūzegār āmeẕī bāz cāy Şoẕendī serāsīme vü sost rāy [109] (Öğretmen döndüğü zaman periĢan olup ne yapacaklarını ĢaĢırdılar.) Ġki aĢığın arasındaki iliĢki bu birkaç öpücükle özetlenir. ġair bundan sonra iki aĢığın arasındaki iliĢkiye kutsallık vermeye çalıĢmıĢtır. Sanki iki âĢık her ne kadar büyüseler aralarındaki mesafe de daha fazla olması gerekiyormuĢ gibi anlatır. YM‟de Varka ve GülĢâh‟ın arasındaki aĢk baĢtan sonuna kadar masumluğunu korur ve onların aĢkı tam anlamıyla azra aĢkıdır. GülĢâh‟ın Rebi tarafından kaçırıldıktan sonra Varka onu kurtarmak için elinden geleni yapar ama sonrasında kabilede tören yapmak yerine GülĢâh‟ın ailesi Varka‟dan mal ve mülk isterler. Varka bunları elde etmek için dayısından yardım almak üzere yolculuğa çıkar. YM‟deki durum da aynıdır. 83 Varka, GülĢâh ile evlenebilmek için ihtiyacı olan parayı elde etmek adına baĢka bir kabiledeyken GülĢâh‟ın güzelliğini duyarak ona âĢık olan ġam ġahı gelip zenginliği sayesinde onunla evlenir. Varka bu durumu öğrendiği zaman ġam‟a gider. ġam ġahının sarayında Varka, GülĢâh‟ın misafiri olur ama burada o aĢkı olmayan bir melektir. Bu yüzden ġam ġahı onları rahatlıkla yalnız bırakır: Borūn reft bā-mekr ü telbīs ü bend Ze-nezd-ė do biçare-yė mostmend [1808] (Ġki zavallı aĢığın yanından hilesini saklayarak gitti.) Be-beyġūle-yi der-nehān geşt şāh Hemī kerd dozdīẕe zė-ān sū nėgāh [1809] (ġah sarayın bir köĢesinde gizlendi, o tarafa gizlenerek baktı.) Ke tā der-miyāneşān ḫatāyī reveẕ Ḥadīs ī beẕ ü nāsezāyī reveẕ? [1810] (Ki onların arasında yanlıĢ bir Ģey yaĢanır mı? Kötü ve ayıp bir söz geçer mi?) Bedīn ḥāl mībūẕ tā-ṣobḥ rūz Ke raḫşīẕ ḫorşīẕ-ė gītī-forūz [1811] (Sabaha kadar böyleydi ki dünyayı aydınlatan güneĢ doğdu.) Ne z‟īn ü ne z‟ān dīẕ nā-merdomī Ço īn bā-vefā dīẕ ü ān ādemī [1812] (Ne bundan ne de ondan yanlıĢ bir Ģey gördü, bunu vefalı ve onu iyi bir insan olduğunu gördüğü zaman…) ġairin anlattığı gibi Ģah o ikisinin iyi davranıĢını gördüğü zaman onları bir arada yatırır ve o iki âĢık da yanlıĢ hiçbir Ģey yapmazlar. Varka ve GülĢâh birbirlerinden ayrılırken bile sadece birbirine hasretle bakarak vedalaĢırlar. YM‟de de ġam ġahı, Varka ve GülĢâh‟ı gözetleyip onlardan yanlıĢ hiçbir Ģey görmez. Burada tek fark vedalaĢma kısmındadır ve iki aĢığın kucaklaĢmasına da değinilir. ġairin toplumun orta tabakasından olduğu düĢünülmektedir. ġair sarayda yaĢayan GülĢâh‟ın hayatını kendi hayatı gibi zanneder, onun binlerce hizmetçisi olduğu hâlde yokmuĢçasına hizmetçi yerine kendisi Varka‟ya ġam‟dan giderken yol azığını hazırlar: 84 Cėger-ḫaste Golşāh-ė īzeẕ-perest ūy-ė poḫt-ė tūşe biyārīẕ dest [A/1885] (Allah‟a tapan âĢık GülĢâh azık hazırlamaya baĢladı.) Hemī poḫt ān tūşe-rā bā-şėtāb Hemī rānd ez-dīẕegān seyl-ė āb [A/1886] (Hem hızlıca o azığı hazırlar, hem de gözlerinden sel gibi su akardı.) Burada Ģair GülĢâh‟ın ġam sarayının hanımı olduğunu unutmuĢtur. YM‟de ise GülĢâh azık hazırlamaz belki ġam ġahı hazırlatır. Mesnevînin baĢka kusurları da vardır ve bu Ģairin Ģairlik gücünün fazla olmadığının göstergesidir. Örnek olarak savaĢ zamanında Varka ve GülĢâh yaptıkları kahramanlıklar ve okudukları meydanlar küçük yaĢlarına uygun değildir ve onlar çok tecrübeli savaĢçılar gibi gösterilmiĢlerdir. YM‟de ise bu abartılı kahramanlıklar sadece Varka için vardır. AĢk sahneleri aslında lirik olan bu mesnevîde o kadar azdır ki dil özellikleri dıĢında mesnevî baĢka açılardan değerli sayılmaz. Bu eleĢtiri YM için de geçerlidir. Eserin baĢka bir kusuru kısa olmasıdır. Birçok yerde daha fazla anlatmaya ihtiyaç olduğu hâlde buna önem verilmemiĢtir ve asıl konuya geçilmiĢtir. Örnek olarak ġam ġahı GülĢâh‟ı elde etmek için çok çabaladığı hâlde GülĢâh onunla birlikte olmak istemeyiĢini çok rahat kabul eder ve onu görmekle yetineceğini söyler. Bu kısım okuyucuların ĢaĢırmalarına neden olur. Bu kısım YM‟de de aynı Ģekilde 107 iĢlenmiĢtir . Ahmed AteĢ görüĢüne göre ise Ayyukî‟nin yazdığı Varka ve Gülşâh baĢarılı ve değerli bir eser sayılmaktadır ve sadece mesnevînin içinde söylediği gazellerde fazla baĢarılı olmadığını dile getirir; Ayyukî, eserin içine serpiĢtirmiĢ olduğu gazellerde fazla baĢarılı olamamaktadır. Fakat hikâyenin anlatıĢ tarzında, beyitleri dolma sözler ile doldurmadan olayları anlatmakta son derece marifetlidir. Özellikle kahramanlık ve savaĢları tasvir ederken veya kahramanlarını savaĢa teĢvikte, onların maddî ve manevi 108 durumlarını anlatmakta her zaman büyük bir ustalık göstermektedir . Ġsmail Hikmet Ertaylan da Yûsuf-ı Meddâh‟ın eserini değerlendirmektedir; eserde, vezin düĢüklükleri, vezin eksiklikleri ve vezin artıkları vardır. Fakat eserin bazı yerlerinde 107 Bu kısmın Ali Mahmudî‟nin Ayyukî‟nin mesnevîsine yazdığı eleĢtirisi ele alınarak yazılmıĢtır; Mohammedî, a.g.m., ss. 107-110. 108 Ahmed AteĢ, “Farsça Eski Bir Varka ve GüĢah Mesnevîsi”, ĠÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Ġstanbul, 1954, s. 47. 85 adeta “Sehli mümteni” denecek kadar sade ve kıvrak bir vezin kullanıĢı vardır. Denilebilir ki Yûsuf-ı Meddâh vezin ve kafiyede kendinden önce gelen, hatta kendi çağdaĢı olan klasik Ģairlerden altta kalmaz. Eserinde, bütün eski klasik Ģairlerin kullandıkları “bedi ü 109 beyan” kurallarını, bütün edebi sanatları kullanmıĢtır . IV. HĠKÂYENĠN OLAY BÜTÜNLÜĞÜNDE KULLANILAN YÖNTEMLER Varka ve GülĢâh hikâyesinin olay bütünlüğünde “arayıĢ yolculuğu” ve “hâl değiĢim kalıbı” yöntemleri kullanılmıĢtır. A. ARAYIġ YOLCULUĞU KALIBI Yolculuk kalıbı destanlar devrinden itibaren geleneksel anlatıların hemen hemen tamamında görülür, bu yolculuk elde edilmek istenen bir kiĢi, nesne ya da duygu uğruna kahramanın evinden ve ailesinden ayrılması ile baĢlar. Çıktığı yolda aradığı Ģeyi bulmayı amaçlayarak pek çok engelle mücadele etmek zorunda kalır. Kahraman bu engelleri yenip sınavı baĢarıyla geçerse evine döndüğünde gaye ettiğine de ulaĢır. Kahramanı yolculuğa sevk eden Ģey bazen sevgili, bazen maddi güç, bazen de mistik ya da ilahî duygular olabilir. Bazen de anlatının sonunda kahramanın çıktığı yolculuğunun aslında bir iç 110 yolculuk olduğu anlaĢılır . Varka ve GülĢâh hikâyesinde merkezî erkek kahramanı konumunda olan Varka, hikâye boyunca farklı nedenlerle üç kez yolculuğa çıkmak zorunda kalır. AĢağıda Varka‟nın çıktığı yolculuklar ve nedenleri açıklanmaktadır: 1. A‟da Rebi, YM‟de ise Benî Amr tarafından kaçırılan GülĢâh‟ı kurtarmak için A‟da Benî Zabbe, YM‟de ise Benî Hayf kabilesine gider. 2. GülĢâh ile evlenebilmek için dayısından yardım almak üzere Yemen‟e gider. 3. ġam ġahı ile evlenen GülĢâh‟ı görmek için ġam‟a gider. Her üç yolculuk da Varka‟yı yolculuğa sevk eden GülĢâh‟tır. Birinci yolculuğu GülĢâh‟ı kurtarmak içindir ve yolculuğunda önüne çıkan engel de YM‟de Benî Amr, A‟da ise Rebi ve iki oğludur. Varka bütün engelleri GülĢâh‟ın yardımıyla ortadan kaldırır ve 109 Hikmet Ertaylan, a.g.e., s. 15. 110 Yıldız, a.g.tz., ss. 293-294. 86 GülĢâh‟ı düĢmanın elinden kurtarır. Ġkinci yolculuğu da GülĢâh ile evlenebilmek için A‟da GülĢâh‟ın babası, YM‟de ise GülĢâh‟ın annesinin para istemesi üzerine dayısından yardım almak içindir. Bu yolculukta önüne çıkan engel ise dayısını ve emirlerini esir alan A‟da Aden ve Bahreyn Ģahları, YM‟de ise KîĢ ve Bahreyn Ģahı olan Melik Anter ve onun kurnaz veziridir. Varka bunların hepsinin üstesinden gelip dayısını kurtarır, dayısı da ona yardımda bulunup bir sürü mal verir. Varka, ġam ġahıyla zorla evlendirilen GülĢâh‟ı görmek için üçüncü yolculuğuna çıkar. Bu yolculuğunda önüne çıkan engel ise ġam‟a yaklaĢtığında yolunu kesen kırk haramilerdir. A‟da kırk haramilerden otuzunu, YM‟de ise otuz ikisini öldürür ve geri kalanı da kaçar. Yaralanan Varka‟yı da ġam ġahı bulup kurtarır 111 ve böylece Varka, GülĢâh‟ı görebilir . B. HÂL DEĞĠġĠMĠ KALIBI Kurgunun oluĢumu ve sunumu hâl değiĢimi kalıbında, bir hâlden diğer bir hâle geçiĢle sağlanır; iyi hâlden kötü hâle sonra tekrar iyi hâle geçilir ve bu böylece devam eder. “Bu hâl değiĢimi kalıbı, ilk insanın yaratılması, yasağı çiğneyip günah iĢlemesi, cennetten kovularak yeryüzüne gönderilmesi ve tasavvuftaki devir nazariyesi ile de iliĢkilendirilebilir. Ġlk yaratılıĢta yasaklanan bir meyveden uzak durmak Ģartıyla cennetin mekân edilmiĢliği görülür. Ancak, bu yasaktan uzak durma sınavını insanın baĢaramaması üzerine insan nesli bir yolculukla cezalandırılır. Yolculuk, insana ilahî emre itaati öğrenme ve olgun bir insan/insan-ı kâmil olma noktasında verilen tanrısal bir cezadır. Ancak bu yolculuk sürecini baĢarıyla tamamlayan insanlar, ilk günahın bedelini ödemiĢ olarak ödüllendirileceklerdir. Bu noktada hâl değiĢimi kalıbıyla arayıĢ yolculuğu kalıbının birbiriyle bağlantılı hatta neredeyse iç içe geçmiĢ olduğu da söylenebilir. Yolculuk için hâl değiĢiminin olması gerekir. Bu hâl değiĢiminin sınav dönemi arayıĢ yolculuğu kalıbına tekabül eder. Ġnsan nesli kendi iradesi dıĢında çıkmak zorunda kaldığı bu yolculukta belirli bir süre, kıyamete kadar, kendisini doğru yoldan alıkoyacak her türlü engelle mücadele 112 etmek ama sapkınlığa düĢmeme sınavını baĢarmak zorundadır” . Varka ve GülĢâh hikâyesinde de hep hâl değiĢimi yaĢanır ve iyi hâlden kötü hâle, kötü hâlden iyi hâle geçilir. Hikâyenin kurgusu Varka‟nın hâl değiĢiminin üzerine kurulu 111 Ayrıntı için Bkz. Birinci Bölüm/ A ve YM‟nin özetleri. 112 Yıldız, a.g.tz. , ss. 292-293. 87 olduğu açıklanabilmektedir. Hikâyede bu kalıbın içinde olması gereken arayıĢ yolculuğu kalıbı da daha önce belirttiğimiz gibi vardır ve Varka hikâye boyunca iyi hâlden kötü hâle geçilirken üç kez yolculuğa çıkar. Hikâyede, asıl erkek kahraman olan Varka, özel bir amaca ulaĢmak, yani GülĢâh ile evlenmek, için çalıĢır. Amacına ulaĢmak yolunda karĢına çıkan engeller vardır. Hep iyi hâlden kötü hâle geçer. Ancak kahraman ona yardım edenlerin yardımıyla düĢmanlarının üstesinden gelmeyi baĢarır ve iyi hâli, kendi ve kabilesinin hayatına geri getirmeye baĢarır. Hikâyede bir iyi hâlden diğer iyi hâle geçilirken arada kötü hâller yaĢanır. Ġyi hâller hikâyenin kurgusunda beĢ aĢamanın oluĢmasını sağlar. 1. Hikâyenin ilk aĢaması aĢağıdaki olaylardan oluĢur: a. Ġlk iyi hâl: Varka ve GülĢâh evlenmek isterler. b. A‟da Rebi, YM‟de ise Benî Amr ordusu Benî ġeybe kabilesine gece baskını yapıp GülĢâh‟ı kaçırır; c. Varka, kabilesinin ordusunun eĢliğinde GülĢâh‟ı kaçıranlar, yani A‟da Benî Zabbe YM‟de ise Hayyu Benî Hayf kabilesi ile savaĢmaya gider; d. Mücadeleler sırasında Varka‟nın babası öldürülür; e. Benî Zabbe yenilip kaçar. Hikâye iyi hâl ile baĢlar; Benî ġeybe kabilesi barıĢ ve huzurda yaĢarlar ve kabilenin emirlerinin çocukları için düğün töreni düzenlemek isterler. Ama bu iyi hâlin değiĢmesi ve kötü hâle geçmesine GülĢâh‟ın güzelliği neden olur. Onun güzelliğinin nâmı bütün Arap kabilelerinde yayılmıĢtır, her taraftan GülĢâh‟ı istemeye gelirler ve bu durum kahramanların ve kabilelerinin hâlini kötüye geçmesine neden olur. Hikâyenin olaylarının akıĢında etkileyici olan ve kötü hâllerin oluĢmasına da neden olan ilk durum GülĢâh‟ın güzelliği ve Varka ile evlenmesidir. Bu durum iyi bir hâl olan düğün gecesinde GülĢâh‟ın görücülerinden olan Rebi‟nin onlara gece baskını yapıp GülĢâh‟ı kaçırmasına neden olur. Rebi‟nin gece baskını yapması ve GülĢâh‟ı kaçırılmasının nedeni ise A‟da Ģöyledir: GülĢâh‟ın nâmını duyarak ona âĢık olan Rebi, GülĢâh‟ı istemek üzere babasına birkaç kez mektup gönderir. Ancak Hilâl ona cevap vermez. Bu yüzden Rebi ona kin tutar. Varka ve GülĢâh‟ın aĢkından haberdar olduğunda kabilelerine saldırmak için onların düğün töreni zamanını bekler. YM‟de ise: GülĢâh‟ın gelin olarak Varka‟ya geleceği gece, Hayyu Benî Hayf kabilesinin beyi Benî Amr, daha önce GülĢâh‟ın güzelliğini duyduğu için, altmıĢ bin 88 asker ile GülĢâh‟ı babasından istemeye gelir. Oraya giderken GülĢâh‟ın düğünü olduğunu öğrenip onu kaçırmaya karar verir. Gece baskınında Benî ġeybe kabilesi saldırmayı beklemediği için savunmasızdır ve düĢman onlardan birçok kiĢiyi öldürür, mallarını da yağmalayıp GülĢâh‟ı kaçırırlar. A‟da Varka‟yı da kaçırmak isterler. Ancak onu bulamadıkları için sadece GülĢâh‟ı kaçırırlar. Sonra da Varka, kabilesinin ordusu ile A‟da Benî Zabbe YM‟de ise Hayyu Benî Hayf kabilesi ile savaĢmaya gider. Bu kısımda aĢk ve hamase birbirine karıĢır ve Ģairler hamasî bir anlatıĢ ile iki kabilenin meydan okumaları, yiğitlikleri ve kahramanlıklarını anlatırlar. Sonunda Varka‟nın babası Hümâm, A‟da Rebi ve iki oğlu, YM‟de ise Benî Amr‟ın öldürülmesinden sonra Benî ġeybe savaĢı yener. SavaĢta önemli olan nokta GülĢâh‟ın etkileyici olmasıdır. A‟da Rebi ve büyük oğlunu GülĢâh öldürür, YM‟de ise Benî Amr‟ın eline esir düĢen Varka‟yı o kurtarır ve böylece Varka, Benî Amr‟ı öldürür. Yenilen düĢman kabilesi de kaçar. 2. Hikâyenin ikinci aĢaması ise aĢağıdaki olaylardan oluĢur: a. Ġkinci iyi hâl: DüĢmanı yenen Varka ile GülĢâh, ordunun eĢliğinde kabilelerine dönerler. b. A‟da GülĢâh‟ın babası, YM‟de ise GülĢâh‟ın annesi Varka‟nın maddi durumunun kötü olmasını ileri sürerek Varka ile GülĢâh‟ın evlenmesine engel olur; c. Varka dayısından maddi yardım almak üzere Yemen‟e gider. d. Varka, dayısını esir alan A‟da Bahreyn ve Aden, YM‟de ise Bahreyn ve KîĢ ordusu ile savaĢır. e. Bu mücadelenin sonunda galip gelen Varka, A‟da Bahreyn ve Aden Ģahlarının baĢlarını, YM‟de ise Melik Anter‟in baĢını keser. Birinci aĢamadan sonra GülĢâh‟ın kurtarması ile hikâye iyi hâle geçildiği hâlde A‟da GülĢâh‟ın babası, YM‟de ise GülĢâh‟ın annesi Varka‟nın yoksulluğunu ileri sürerek kızını ona vermek istemezler ve böylece iyi hâlden kötü hâle geçilir. Bu durumda Varka dayısından maddi yardım almak üzere Yemen‟e gider. Orada dayısı ve emirlerinin esir alındığını öğrenir. DüĢman ile savaĢıp dayısını kurtarır. 3. Hikâyenin üçüncü aĢaması ise aĢağıdaki olaylardan oluĢur: a. Üçüncü iyi hâl: dayısını kurtaran Varka, ondan aldığı mallarla kabilesine döner. 89 b. Varka Yemen‟de olduğu sırada GülĢâh‟ın güzelliğini duyarak ona âĢık olan ġam ġahı, GülĢâh‟ı istemeye gelir; c. ġam ġahının maddi gücü GülĢâh‟ın annesine cazip gelmesi ile eĢini bu evliliğe ikna eder; d. GülĢâh‟ın rızası olmadığı hâlde ġam ġahı ile evlendirilip ġam‟a gönderilir; e. GülĢâh ġam‟a gittiğinde bir koyun kesilip gömülür; A‟da GülĢâh‟ın ġam ġahı ile evlenmesi herkesten gizlenir ve böylece herkes gömülen koyunu GülĢâh zanneder; f. Varka Yemen‟den döndüğünde ona GülĢâh‟ın öldüğü yalanının söylenir. Hikâye üçüncü kez kötü hâlden iyi hâle geçer ve Varka, GülĢâh ile evlenebilmek için ihtiyacı olan malları elde etmiĢ bir Ģekilde kabilesine döner. Ancak bu durumda bile GülĢâh‟a kavuĢamaz. Varka Yemen‟de olduğu sırada GülĢâh‟ın güzelliğini duyup ona âĢık olan ġam ġahı bir sürü mal ile Benî ġeybe‟ye gelir. Orada herkese yaptığı bağıĢlamalar ve GülĢâh‟ın anne babasına verdiği mallar ile kızlarını ona vermelerine ikna eder. Böylece ġam ġahı, GülĢâh‟ı ġam‟a götürür. Bu olay hikâyenin iyi hâlden kötü hâle geçilmesine neden olur. Varka döndüğünde ona GülĢâh‟ın ölüm yalanını söyleyebilmek için bir koyun kesilip gömülür. A‟da bütün kabileye yalandan GülĢâh‟ın ölümü söylenir. Varka kabilesine döndüğünde ona koyunun mezarı gösterilir ve o da GülĢâh‟ın ölümüne inanır. 4. Hikâyenin dördüncü aĢaması ise aĢağıdaki olaylardan oluĢur: a. Dördüncü iyi hâl: A‟da GülĢâh‟ın hayatta olduğundan haberdar olan bir kız, YM‟de ise GülĢâh‟ın kız arkadaĢı gerçeği yani GülĢâh‟ın hayatta olduğunu Varka‟ya söyler. GülĢâh‟ın yaĢadığını öğrenen Varka ġam‟a doğru yola çıkar. b. Varka, ġam‟a yaklaĢtığında kırk haramiler ile karĢılaĢır, onlardan A‟da otuzu, YM‟de ise otuz ikisini öldürür ve gerisi kaçar. Bu mücadelede Varka kendisi de yaralanır. c. ġam ġahı Varka‟yı yaralı bir hâlde bulur ve onu sarayına götürür. A‟da GülĢâh‟ın hayatta olduğundan haberdar olan bir kız, YM‟de ise GülĢâh‟ın kız arkadaĢı bütün gerçekleri Varka‟ya açıklar. Varka, GülĢâh‟ın yaĢadığını öğrendiğinde yine hikâye kötü hâlden iyi hâle geçilir. Bunun üzerine Varka ġam‟a doğru yola çıkar. ġam‟a 90 yaklaĢtığında kırk haramiler ile karĢılaĢır. A‟da onların otuzunu, YM‟de ise onların otuz ikisini öldürür. Bu mücadele sırasında yaralanan Varka bir pınarın kenarında bayılır. Varka‟nın kırk haramiler ile karĢılaĢması ve pınarın kenarında bayılması hikâyenin iyi hâlden kötü hâle geçilmesidir. 5. Hikâyenin beĢinci aĢaması ise aĢağıdaki olaylardan oluĢur: a. BeĢinci iyi hâl: ġam ġahı, Varka‟yı pınarın yanında bulur ve tedavi etmek için sarayına götürür. b. Sarayda Varka ve GülĢâh birbirlerinden haberdar olup görüĢürler. c. Varka, GülĢâh‟ın evli olduğu hâlde onunla görüĢmesini doğru bulmaz ve saraydan ayrılır. d. Varka, GülĢâh‟ın yanından ayrıldıktan sonra yolda ölür. e. GülĢâh, Varka‟nın ölümünden haberdar olduktan sonra mezarının baĢına gider. A‟da Varka‟nın mezarının baĢında ölür, YM‟de ise kendisini hançerle öldürür. f. Hz. Muhammed‟in duası ile Varka ve GülĢâh dirilir. Kendilerine A‟da yirmi YM‟de ise kırk yıl ömür verilir ve Hz. Muhammed nikâhlarını kıyar. Böylece iki âĢık birbirlerine kavuĢurlar. Kötü bir hâlde olan Varka‟yı ġam ġahı bulması ve tedavi etmek için sarayına götürmesi hikâyenin iyi hâle geçilmesini sağlar. Ġyi hâl Varka ve GülĢâh‟ın buluĢmaları ile devam eder. Aradan zaman geçtikten sonra Varka, GülĢâh ile buluĢmasını doğru bulmaz, bu yüzden kabilesine geri dönmek üzere yola çıkar ve böylece iki âĢığın ayrılması hikâyenin iyi hâlden kötü hâle geçilmesine neden olur. GülĢâh‟tan ayrı kalmaya artık tâkatı kalmayan Varka yolda ölür ve hikâyenin kötü hâli devam eder. Varka‟nın ölüm haberini duyan GülĢâh, Varka‟nın mezarının baĢına gelir ve orada ölür. YM‟de A‟dan farklı olarak GülĢâh kendini öldürür. GülĢâh‟ın ölümü hikâyede kötü hâli devam ettirir. GülĢâh ve Varka aynı mezarda gömülürler. Aradan zaman geçtikten sonra Hz. Muhammed ġam‟a gider ve iki âĢık Hz. Peygamber‟in duası ile dirilirler. Hz. Muhammed onların nikâhlarını kıyar ve iki âĢık ömürlerinin sonuna kadar birlikte yaĢarlar. Varka ve GülĢâh‟ın dirilip evlenmeleri hikâyeyi kötü hâlden iyi hâle geçilmesini sağlar ve böylece hikâye iyi hâlle biter. 91 Görüleceği gibi hikâye beĢ aĢamadan oluĢur. Hikâyenin asıl kahramanı ilk Varka, sonra da GülĢâh‟tır ve hikâyede bulunan diğer kiĢiler yardımcı kahramanlardır. Hikâyenin iskeletini, Varka ve GülĢâh‟ın birbirlerine âĢık olmaları ve onların kavuĢmalarına engel olan kiĢi ve olaylar ve bu olumsuz Ģartların ortadan kaldırma çabası oluĢturur. Yardımcı kahramanların arasında iliĢkilerin az oluĢu ve entrik unsurun çok fazla görülmemesi 113 olayların bir zincir halkaları Ģeklinde düz bir Ģekilde ilerlemesini sağlar . Sonuç olarak diyebiliriz ki hikâyenin sürekli iyi hâlden kötü hâle, kötü hâlden iyi hâle geçilmesinin ana sebebi GülĢâh‟ın güzelliğidir. GülĢâh‟ın nâmı Arap kabilelerinde duyulur ve GülĢâh‟a birçok kiĢi âĢık olup onu istemeye gelir. Bu görücüler hikâyenin 114 baĢından sonuna kadar iki âĢığın birbirlerine kavuĢmalarını engellerler . 113 Yıldız, a.g.tz., ss.198-199 114 Bu kısım yazılırken Ģu kaynaklardan faydalanmıĢtır: Yıldız, a.g.tz., ss. 195-199; Furuzende, a.g.m., ss. 65-81. 92 BEġĠNCĠ BÖLÜM ĠKĠ MESNEVÎNĠN KARġILAġTIRILMASI I. ĠKĠ MESNEVÎDEKĠ BAġLIKLAR VE BÖLÜMLENDĠRMELER Ayyukî / Varka ve GolĢâh Yûsuf-ı Meddâh / Varka ve GülĢâh Manzumeye BaĢlangıç (bu bölümde Dāstān-ı Varḳa ve GülĢāh- baĢlık yok) [1- 16] Bismillāhirrahmānirrahīm (manzumeye bu iki baĢlıkla baĢlar.) [1- 36]/ [Varka ve GülĢâh Hikâyesi- Besmele (rahmetli ve bağıĢlayan Allah‟ın adıyla)] Der-SėtāyėĢ-ė Solṭān Maḥmūd Raḥmetullāhi „Aleyh [17-60]/ (-Allah‟ın Rahmeti Üzerine Olsun- Sultan Mahmud‟un Övgüsü Hakkında) Āġāz-ė Ḳėṣṣa [61-177]/ (Hikâyeye El- Meclisü‟l-Ūlā [37- 297]/ (Ġlk Meclis) BaĢlangıç) Borden-ė GolĢāh-rā Ez-Ḥayy [178-221]/ (GülĢâh‟ı Kabileden Götürmeleri) ġi„r-i GülĢāh [102- 108]/ (GülĢâh‟ın ġiiri) ġė„r Goften-ė Rebi„ Ėbn-ė „Adnân [222- 225]/ (Rebi Ġbni Adnan‟ın ġiir Söylemesi) ġė„r Goften-ė Varḳa Der-Hėcr-ė Gol-Ģāh [262-266]/ (GülĢâh‟ın Ayrılığında Varka‟nın ġiir Söylemesi) ġi„r-i GülĢāh [189- 195]/ (GülĢâh‟ın ġiiri) ġė„r Goften-ė Rebi„ Ėbn-ė „Adnân [342- 346]/ (Rebi Ġbni Adnan‟ın ġiir Söylemesi) (mesnevî) [347-477] ġė„r Goften-ė Varḳa Der-Merg-ė Peẕer [478-482]/ (Varka‟nın Babasının Ölümü Hakkında ġiir Söylemesi) 93 El- Meclisü‟s -S ānī [298- 592]/ (Ġkinci Meclis) (mesnevî) [483-668] Ceng Kerden-ė Poser-ė Rebi„ Bā-Gol-Ģāh [669-774]/ (Rebi‟nin Oğlunun GülĢâh‟la SavaĢması) Gėrėftār ġoden-ė Gol-Ģāh [775-840]/ (GülĢâh‟ın Tutsak Olması) Rehāyī Yāften-ė Gol-Ģāh [941-888]/ (GülĢâh‟ın Özgür Olması) Ṣėfat-ė ġolām-ė Varḳa ve Destūrī Ḫˇāsten Ez-Vey Bė-çāre Sāḫten [889-917] / (Varka‟nın Kölesinin Vasfı ve çare bulmak için ondan izin Ġstemesi) Ṣėfat-ė Ḫˇānden-ė Varḳa Māder-ė Gol- Ģāh(râ) ve Zārī Kerden [918-981]/ (Varka‟nın GülĢâh‟ın Annesini Çağırmasının ve Ağlamasının Vasfı ) Peymān Besten-ė Varḳa vü Gol-Ģāh [982- 1007]/ (Varka ve GülĢâh‟ın Birbirine Söz Vermesi) ġi„r-i Varḳa [402- 410]/ (Varka‟nın ġiiri) ġi„r-i GülĢāh [416- 424]/ (GülĢâh‟ın ġiiri) Reften-ė Varḳa Be-Yemen [1008-976]/ (Varka‟nın Yemen‟e Gitmesi) Bīrūn Reften-ė Varḳa Ez-ġehr-ė Yemen Be-Ceng Kerden [1077-1224]/ (Varka‟nın SavaĢmak için Yemen ġehrinden DıĢarı Çıkması) El- Meclisü‟s -S āl s [593- 896]/ (Üçüncü Meclis) ġi„r-i Varḳa [763- 772]/ (Varka‟nın ġiiri) 94 Ḥikāyet-i Zengī Ġulām u Varḳa-i Pehlevān- ı Cihān [776- 851]/ (Zenci Köle ve Dünyanın En Ġyi Pehlivanı Olan Varka‟nın Hikâyesi) Reften-ė ġāh-ė ġām Be-Dīden-ė Gol-Ģāh [1225-1347]/ (ġam ġahının GülĢâh‟ı Görmeğe Gitmesi) El- Meclisü‟r-Rābi„ [897-1178 ]/ (Dördüncü Meclis) Nevḥa Kerden-ė GolĢāh [1348-1360]/ (GülĢâh‟ın ağıt yakması/ Hüzünlü Sözler Söylemesi) ġe„r Goften-ė GolĢāh der-Hėcr-ė Varḳa [1361-1366]/ (GülĢâh‟ın Varka‟nın Ayrılığında ġiir Söylemesi) (mesnevî) [1367-1400] ġi„r-i GülĢāh [1140- 1148]/ (GülĢâh‟ın ġiiri) Borden-ė GolĢāh Be-ġām [1401-1433]/ (GülĢâh‟ın ġam‟a Götürülmesi) Ḥikāyet-i Hilāl ġāh Aldayup Varḳa‟ı Vefāt Ġtdi GülĢāh [1149- 1178]/ (Hilâl‟in GülĢâh‟ın Ölüm Hikâyesi Varka‟yı aldattı.) BāzgeĢten-ė Varḳa Be-Ḥayy-ė Benī ġeybe [1434-1481]/ (Varka‟nın Benî ġeybe Kabilesine Geri Dönmesi) ġė„r Goften-ė Varḳa Der-Hėcr-ė GolĢāh [1482-1488]/ (Varka‟nın GülĢâh‟ın Ayrılığında ġiir Söylemesi) Zārī Kerden-ė Varḳa [1489-1535]/ (Varka‟nın Ağlaması) Āgāhī-yė Varḳa Ez-Mekr-ė „Amm [1536- 1585]/ (Varka‟nın Amcasının Hilesinden Haberdar Olması) El- Meclisü‟l-Ḫāmis„ [1179- 1487]/ (BeĢinci Meclis) Reften-ė Varḳa Be-ġām [1586-1733]/ (Varka‟nın ġam‟a Gitmesi) 95 Hikāyet-i Melik Muḥsin ġāh Seyre Çıḳup Varḳa BuluĢdı Gāh [1253- 1469]/ (Muhsin ġah‟ın Gezmeye çıktığında Varka‟yla karĢılaĢmasının Hikayesi) Dīden-ė Varḳa ve GolĢāh Yek-Dīger-rā [1734-1864]/ (Varka ve GülĢâh‟ın Birbirlerini Görmeleri) ġi„r-i Varḳa [1470- 1473]/ (Varka‟nın ġiiri) El- Meclisü‟s-Sādis [1488- 1744]/ (Altıncı Meclis) ġi„r-i Varḳa [1524- 1530]/ (Varka‟nın ġiiri) ġi„r-i GülĢāh [1531- 1537]/ (GülĢâh‟ın ġiiri) BāzgeĢten-ė Varḳa Ez-ġām [1865-981]/ (Varka‟nın ġam‟dan Geri Dönmesi) ġė„r Goften-ė Varḳa [1982-1986]/ (Varka‟nın ġiir Söylemesi) (mesnevî) [1987-2008] ġė„r Goften-ė Varḳa [2009-2013]/ ġi„r-i Varḳa [1565- 1573]/ (Varka‟nın ġiiri) (Varka‟nın ġiir Söylemesi) Morden-ė Varḳa ve Ḫaber Yāften-ė GolĢāh [2014-2050]/ (Varka‟nın Ölmesi ve GülĢâh‟ın Bundan Haberdar Olması) ġė„r Goften-ė Gol-Ģāh [2051-2057]/ (GülĢâh‟ın ġiir Söylemesi) (mesnevî) [2058-2066] Reften-ė ġāh-ė ġām Bā-GolĢāh Ber-Ser-ė Gūr-ė Varḳa [2067-2116]/ (ġam ġahı‟nın GülĢâh ile Varka‟nın Mezarının BaĢına Gitmesi) ġi„r-i GülĢāh [1642- 1650]/ (GülĢâh‟ın ġiiri) ġekve-yė ġā„ėr [2117-2128]/ (ġairin ġikâyeti) 96 Bākī-yė Ḳėssa-yė Varḳa ve Gol-Ģāh [2228-2338] / (Varka ve GülĢâh Kıssasından Kalanlar) Mu„cizāt-ı Ḥażret-i Muḥammed Muṣṭafā „Aleyhi‟ṣ-Ṣalātu ve‟s-Selām [1682- 1724]/ (Ona Namaz ve Selam olan Hz. Muhammed‟in Mucizeleri) A. BAġLIKLAR VE BÖLÜMLENDĠRMELERĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ 115 Tablo dan da anlaĢılacağı üzere A‟da baĢlıklar daha fazladır ve mesnevî de daha uzundur ama YM‟de mesnevî altı mecliste anlatılır ve kahramanların söyledikleri Ģiirlerin haricinde sadece beĢ alt baĢlık daha kullanılmıĢtır. Tabloda da görüleceği üzere; Der-SėtāyėĢ-ė Solṭān Maḥmūd Raḥmetullāhi „Aleyh [17-60] Saḫon Goften-ė Varḳa Bā-Peẕer u Cevâb Dâden-ė PeẕereĢ [267-293] Ceng Kerden-ė Poser-ė Rebi„ Bā-Gol-Ģāh [669-774] Gėrėftār ġoden-ė Gol-Ģāh [775-840] Rehāyī Yāften-ė Gol-Ģāh [841-888] Ṣėfat-ė ġolām-ė Varḳa ve Destūrī Ḫˇāsten Ez-Vey Bė-çāre Sāḫten [889-917] Ṣėfat-ė Ḫˇānden-ė Varḳa Māder-ė Gol-Ģāh (râ) ve Zārī Kerden [918-981] ġekve-yė ġā„ėr [2117-2128] Yukarıda yazılan baĢlıklı kısımlar içerik olarak YM tarafından eserin yeniden yazımı sırasında A‟dan farklı iĢlenmiĢtir ve bu kısımlar ele alınmamıĢtır. YM‟de; “Ḥikāyet-i Zengī Ġulām u Varḳa-i Pehlevān-ı Cihān” [776- 851] 116 Kısmı A‟dan elimizde olan nushada yoktur. YM‟de kahramanların ağzından 12 gazel, A‟da 10 gazel bulunur; YM‟de sadece Varka ve GülĢâh‟ın ağzından gazel bulunur hâlbuki A‟da Rebi Ġbni Adnan‟ın ağzından da gazel bulunur. Ayrıca A‟da herhangi bir baĢlık 115 Bu bölümdeki tablo AyĢe Yıldız‟ın adı geçen doktora tezindeki tablodan esinlenerek düzenlenmiĢtir. 116 Ayyukî‟nin mesnevîsinin elimizde olan nushalarının sayfalarında eksiklik vardır ve A mesnevsinde bu bölümü nasıl iĢlediğine kanaat getiremeyiz ama elimizde olan beyitlerden bu bölümü YM ile benzer bir Ģekilde iĢlediğini tahmin edebiliriz. Yine de belge olarak elimizde bir Ģey olmadığı için karĢılaĢtırmada ona yer verilir. 97 taĢımamakla birlikte mesnevînin kökeni ve yazılıĢ sebebinin dile getirildiği ve sebeb-i telife denk olduğu düĢünülebilecek (66-77. beyitler) 12 beyte YM‟de karĢılık yoktur. A‟nın baĢlangıç kısmında 1 beyitlik besmele, 4 beyitlik tevhit, 6 beyitlik na„t ve 5 beyitlik münacat içerikli bölüme YM‟de karĢılıklı olarak baĢlangıç kısmında 1 mısralık besmele, 7 beyitlik tevhid, 6 beyitlik na„t ve ilk meclisi baĢlamadan hemen önce (32-36. beyitler) 5 beyitlik dört halife övgüsü yer almaktadır. Görüldüğü gibi A‟da dört halife övgüsü ve YM‟de münacat yer almamaktadır. Ayrıca A‟da 44 beyitlik Gazneli Mahmud‟un övgüsüne YM‟de karĢılık yoktur. A‟da mesnevî bir baĢlık olmaksızın doğrudan doğruya: “Be-nām-ė Ḫoẕāvend-ė bālā vü pest Kė ez-hestīş hest şod her çė hest” [A/1] (Yerin ve göğün tanrısının adıyla. Var olan her Ģey onun varlığından var oldu.) Besmele bölümüne ait olan beytiyle baĢlar. Dört beyitten ibaret Tanrı‟nın ululuğunun anlatıldığı bölümden sonra herhangi bir baĢlığa yer verilmeksizin 6 beyitlik Hz. Peygamber övgüsü yapılır. Bu naatta, Hz. Peygamber‟in yücelik ve Ģefaatçiliği anlatılır. Sonra 5 beyitlik münacat yer almaktadır. Bu bölümde Allah‟a yakarıĢ yer alır. 5 beyitlik münacatın sonrasında, “Der-SėtāyėĢ-ė Soltān Mahmūd Rahmetullāhi „Aleyh” baĢlığıyla mesnevînin kendisine sunulduğu Gazneli Sultan Mahmud‟un övgüsüne geçilir. Bu padiĢah övgüsü bölümüne, 44 beyit ayrılmıĢtır. YM “Dāstān-ı Varḳa ve GülĢāh” baĢlığıyla baĢlar. Ardından besmele, tevhit, na„t yer alır. Ġlk meclisin hemen öncesinde de dört halife övgüsü anlatılır. YM‟de padiĢah ya da devlet büyüğüne övgü yoktur. Ancak A‟da 44 beyit boyunca Sultan Mahmud‟un övgüsü, ideal bir hükümdar modeli çizilerek mesnevî formunda dile getirilmiĢtir: Sultan Mahmud‟un hükümdarların Ģahı, basiret, ihtiĢam ve yiğitliğin sembolü olduğu, himmet, cömertlik, fazilet ve bilgelik sahibi olup ilmi ve sanatı koruduğundan bahsedilir ve devletinin daim olması yolunda dua edilir. Ayyukî, bu bölümde kendi adını ve Sultan Mahmud‟un ismini açıkça zikreder: To „Ayyūḳīyā gert hūş est u rāy Be-ḫėdmet-ė peyvend be-mėdḥet gerāy [A/41] (Ey Ayyukî, aklın ve fikrin baĢındaysa (sultanın) hizmetine koyul ve ona övgüler söyle.) 98 Be-dėl mėhr-ė solṭān ġāzī be-cūy Be-cān medḥ-ė solṭān Maḥmūd gūy [A/42] (Kalbinde Gazi sultanın sevgisini ara. Candan Sultan Mahmud‟a övgüler söyle.) Ebu‟l-Ḳāsėm ān şāh-ė dīn ü dovel Şehenşāh-ė „ālem emīr-ė mėlel [A/43] (Din ve devletler padiĢahı Ebu‟l-Kasım, dünyanın padiĢahı ve milletlerin emiridir) A‟da 61. beyitten itibaren 117 beyit sürecek “Âgâz-ė Kėssa” baĢlıklı bölüm gelir. Burada öncelikle sözün övgüsü yapılır. Sözün tüm nimet ve hazinelerden üstün olduğu, insana bir süs olarak bağıĢlandığı, bilgili insanın sözünü dinle, söz insanın baĢını göğe yüceltip, dağı sahra yüzeyi hâline getirecek güce sahip olduğu, kötü bir iĢi iyi yapar ve kiĢiye cennet yolunu gösterecek güçte olduğundan bahsedilir. Saḫon bėh-ter ez-nė„met ü ḫ˘āste Saḫon bėh-ter ez-genc-ė ārāste [A/61] (Söz, nimet ve maldan daha iyidir; söz, süslü bir hazineden daha iyidir. ) Saḫon mer saḫon-gūy-rā māye bes Saḫon ber-ten-ė merd pīrāye bes [A/62] (Söz, o sözü söyleyen kiĢiye sermaye olarak yeter. Ġnsanın bedenine süs olarak söz yeter.) Zė-dānā saḫon bėşnev u gūş kon Key n‟āmeẕ dėger zė-āsmān coz saḫon [A/63] (Gökyüzünden sözden baĢka bir Ģey gelmediği için sözü bilenden dinle ve ona kulak ver.) Saḫon merd-rā ser-be-gerdūn keşeẕ Saḫon kūh-rā sūy-ė hāmūn keşeẕ [A/64] (Söz, insanın baĢını göğe yükseltip dağı ovaya çeker.) Saḫon ber-to nīkū koneẕ kār-ė zeşt Saḫon reh-nomāyeẕ be-sūn-ė behėşt [A/65] (Söz, sana çirkin bir iĢi güzel yapar, cennete doğru bir yol gösterir.) 99 A‟da sözün övgüsüne yönelik bu kısıma YM‟de karĢılığı yoktur. A‟da sözün övgüsü yapıldıktan sonra hikâyeyi ilk defa mesnevî formunda kaleme alan kiĢinin Ayyukî olduğu anlaĢılır. Ayyukî, eserinde hikâyenin daha önce kimse tarafından mesnevî Ģeklinde söylenmediğini, sadece Arapların sözlü ve yazılı anlatılarında varolduğunu açıklamaktadır. Kendisi bu anlatıları okuyarak mesnevî hâline getirdiğini söyler. Ancak YM‟de bu konular ele alınmamıĢtır. Be-goftem be-şīrīn saḫon īn semer Kė kes nīst gofte ez-īn pīşter [A/66] (Bu hikâyeyi kimse daha önce söylememiĢti. Ben onu tatlı sözle söyledim.) Çonīn ḳėṣṣaī-rā kes ez-ḫāṣ u „ām Ne-gūyed be-ẕīn vezn ü ėnşa temām [A/67] (Bu hikâyeyi halktan ve zümreden hiç kimse bu vezin ve inĢa ile tam olarak söylemiĢ değildir.) Men ez-behr-ė ān efser-ė serverī Saḫon rāned ḫ˘āhem be-lafẓ-ė Derī [A/69] (Ben o taç sahibi sultan için Derî diliyle söz söyleyeceğim.) Saḫon bī-şek ez-naẓm rengīn şeveẕ „Arūs ez-mėşāṭa be-āyīn şeved [A/70] (ġüphesiz söz, nazımdan renk alır. Tıpkı gelinin makyaj ile süslenmesidir.) Saḫon rā beyārāst ḫ˘āhem hemī Cemāl ez-ḫėred ḫ˘āst ḫ˘āhem hemī [A/71] (Sözü her zaman süslemek istiyorum, yüz güzelliğini her zaman akıldan isteyeceğim.) Be-naẓm-āverem ser-gozeştī „aceb Zė-aḫbār-ė tāzī vü kotb-ė „Arab [A/72] (Arap sözlü anlatılarından ve onların kitaplarından (hareketle) bu ĢaĢırtıcı hikâyeyi Ģiir hâline getireceğim.) Ayyukî, hikâyeyi Arap kaynaklarından okuduğundan bahseder. Bu ayrıntı YM‟de yoktur. 100 Çonīn ḫ˘āndem īn ḳėṣṣa-ė dėl-pezīr Zė-aḫbār-ė tāzī vü kotb-ė Carīr [A/73] (Bu gönül alan hikâyeyi Arap sözlü anlatılarından ve Carîr‟in kitaplarından Ģu Ģekilde okudum.) Ġki mesnevîde bu hikâye Hz. Peygamber zamanında geçtiğine baĢtan değinilir; A‟da: Ço ez-Mekke peyġember-ė Abṭahī Be-Yes rėb şoẕ u kār-ė dīn şoẕ ġavī [A/74] (Abtahlı Hz. Peygamber, Mekke‟den Yesrib‟e gidince dini iĢler güçlendi.) Be-gostered ū der-„Arab dīn-ė pāk Ser-ė ser-keşān ender ameẕ be-ḫāk [A/75] (O temiz dini Araplar arasında yaydı. (Dine) baĢkaldıranların baĢı ise toprağa düĢtü.) Zė-dūẕ ez-dėl-ė kāfėrān kāfėrī Be-şemşīr ü borhān-ė peyġān-berī [A/76] (Peygamberliğin kılıç ve delili ile kâfirlerin gönlünden kâfirlik temizlendi.) Heme ḥayyhā-yė „Arab ser-be-ser Sūy-ė dāẕ u dīn āveriẕend ser [A/77] (Tüm Arap kabileleri baĢtanbaĢa dine ve adalete yöneldiler.) Yekī ḥayy būẕ enderān rūzgār Ço Ers eng-ė Manī be-reng u nėgār [A/78] (O zamanlarda Mani‟nin Erjeng kitabı kadar güzel bir kabile vardı.) YM‟de: Muṣṭafā devrinde bir ḳavmüñ adı Ẓāhir İbn-i Ḥayy Benī Şeybe-idi [YM/14] (Hz. Peygamber devrinde bir kabilenin adı Zahir Ġbn-i Hayy Benî ġeybeydi.) 101 YM‟de bitiĢ bölümünde 22 beyit iĢlenmiĢtir. Ancak A‟da sadece iki beyit vardır. YM‟nin bitiĢ bölümü sekiz alt bölümden oluĢur; 1. okuyucuya nasihat, 2. Mesnevînin beyit sayısı, 3. Mesnevînin yazılıĢ yeri, 4. Mesnevînin yazılıĢ tarihi, 5. Okuyucuya dua, 6. Okuyucudan hayır dua isteme, 7. Tanrı‟ya dua, 8. Mesnevînin vezni. A‟nın bitiĢ bölümünde hikâyenin Arap kaynaklı olduğu, Ayyukî tarafından yazıldığı açıklanmıĢ ve en son Hz. Muhammed‟i övmüĢtür. „Işḳ-ı isānī görürsin böyledür Bir ḳıyās it bunlaruñ „ışḳı nedür [YM/1723] (Ġnsani aĢk gördüğün gibi böyledir. KarĢılaĢtır, bunların aĢkı nedir?) Bunlar ilkin dirliğinde oldılar Ölüben anda muradın aldılar [YM/1724] (Bunlar öncesinde hayatlarından oldular, ölerek orada muratlarına erdiler.) Sen daḫı ger dirligüñde olasın Lā-cerem göñlüñ muradın bulasın [YM/1725] (Sen de eğer hayatından olursan Ģüphesiz gönlünün muradına erirsin.) Senlügüñden geçmeyince sen senüñ Bulmayasın vaṣlını ma„şūḳınuñ [YM/1726] (Benliğinden vazgeçmezsen sevgiline kavuĢamazsın.) Senligüñ gider ḥicāb olmış saña Sen anuñ yüzine ansuz baḳsaña [YM/1727] (Sana perde olan benliğin gider, sen onun yüzüne onsuz baksana.) Ger dilerseñ Muṣṭafānuñ yüzini Göresin ṭut evliyānuñ sözini [YM/1728] (Eğer Mustafa‟nın yüzünü görmeyi dilersen evliyanın sözünü tut.) Evliyā vire saña āb-ı ḥayāt İki cihanda bulasın sen necāt [YM/1729] (Evliya sana hayat suyu verecek, iki dünyada kurtuluĢu bulursun.) 102 Evliyālar ulusı ḳuṭb-ı cihan Mevlānādur mest-i ḥażret bī-gümān [YM/1729] (Evliyaların yücesi ve cihanın en büyük evliyası Mevlana‟dır, Ģüphesiz o Hz. Peygamber‟in aĢığıdır.) Yūsuf-ı Meddāḥ bī-çāre anuñ „Işḳı yolında fidā eyle cānuñ [YM/1731] (Zavallı Yûsuf-ı Meddâh, aĢk yolunda canını feda et.) Tā „ivażı bir cāna biñ cān ola Ḳalbinüñ ḳalbinde genc ü kān ola [YM/1732] (Bir canın karĢılığı bin can olacak, kalbinin içinde hazine olacak.) Belki külli naḳd iderler ḳalbuñı Görmeyesin bī-nevālıḳdan buñı [YM/1733] (Belki kalbinin içinde hepsini (hazineleri) toplarlar, sen zavallılıktan bunu görmeyebilirsin.) Buñ yerinde ideler saña meded İmdi getür beytine bunuñ „aded [YM/1734] (Sıkıntı yerine sana yardım ederler. ġimdi bunun beyit sayısını getir.) Biñ yedi yüz beyt ola bu dāstān İçi ṭolu dürr cevāhir la„l ü kān [YM/1735] (Bu hikâye 1700 beyittir, içi inci, cevher ve lalden doludur.) Varḳa vü Gülşāh sözini biz hele öyledük küllī tamāmet naẓmıla [YM/1736] (Varka ve GülĢâh‟ın sözünün hepsini nazım Ģeklinde söyledik.) Başladuḳ ivās şehrinde bunı Kim rebī„ü‟l-evvelüñ evvel güni [YM/1737] (Buna Sivas Ģehrinde, Rebiülevvel‟in ilk gününde baĢladık.) Hem rebī„u‟l-āḫir ilkinde tamām Eyledük rūz-i düşenbih ve‟s-selām [YM/1738] 103 (Rebiülahir‟in ilkinde, pazartesi gününde bitirdik.) Yidi yüz ḳırḳ üç yılındadur bu dem Kim bunuñ tārīḫine urduḳ ḳadem [YM/1739] (Bunu yazmaya baĢladığımız tarih 743 yılındadır.) Ḫayrı artsun kim işidür bu sözi Ḫayrıla añarısa hem ol bizi [YM/1740] (Bu sözü dinleyenin hayrı artsın, o da bizi hayırla ansın.) Kim bu dervīşi du„āyıla aña Raḥmet itsün Tangrı luṭfından aña [YM/1741] (Bu derviĢi dua edene Tanrı ona lütfundan rahmet göstersin.) Yā ilāhī cümle īmān ehline Raḥmet eyle baḳma yavuz fi„line [YM/1742] (Ey Allah, bütün iman ehline rahmet eyle. Kötülük yapanlara bakma.) Fā„ilātün fā„ilātün fā„ilāt Muṣṭafānuñ rūḥına vir ṣalāvāt [YM/1743] (Mesnevînin vezni Fâ„ilâtün fâ„ilâtün fâ„ilât‟tır. Mustafa‟nın ruhuna salavat çek.) Temmetü‟l-kitāb Bi-„avnillāhi‟l-meliki‟l-vehhāb [YM/1744] (Çok cömert olan Allah‟ın yardımıyla kitabı tamamladık.) Çonīn būẕ īn ḳėṣṣe-yė por „aceb Zė-aḫbār-ė tāzī vü kotb-ė „Arab [A/2238] (Bu ĢaĢırtıcı kıssa böyleydi, Arap deyiĢleri ve kitaplarındandır.) Zė-„Ayyūḳī vü ommetān-ė ḫāṣ u „ām enā ber-Muḥammed „aleyhės-selām [A/2238] (Ayyukî ve bütün kabilelerden ona selam olsun Hz. Muhammed‟e övgü olsun.) 104 II. KONU AÇISINDAN KARġILAġTIRMA Konu açısından iki mesnevînin arasında bazı farklılıklar görülür. Bu farklılıklar aĢağıda numarandırılmıĢ Ģeklinde yazılır: 1. YM‟de Varka ve GülĢâh‟ın aynı gecede doğduklarına değinilir. A‟da ise iki kahramanın doğumundan bahsedilmez. Dünyaya geldikten sonraki hayatlarından bahsedilir. Ḳudretile ol Hümāmuñ bir gice Oġlı ṭoġdı balḳ urur dür-dānece [YM/19] (Allah‟ın takdiriyle, o Hümâm‟ın bir gece oğlu doğdu, inci tanesi gibi parlar.) Hem Hilālüñ daḫı bir ḳızı olur Ol gice ol daḫı bir gevher bulur [YM/20] (Hilâl‟ın da bir kızı olur, o gece o da bir cevher bulur.) Mer ān-rā kocā nām-ė ū boẕ Hėlāl Yekī doḫterī būẕ ḥūrā-mes āl [A/85] (Adı Hilâl olanın huri gibi bir kızı vardı.) Ço Golşāh u çon Varḳa-yė tīz-mėhr Nebūẕ u neperverd gerdan sėpėhr [A/89] (GülĢâh ve âĢık Varka gibi yoktu ve felek de yetiĢtirmemiĢti.) 2. YM‟de GülĢâh ve Varka‟ya ad verilmesi aynı beyitte iĢlenir. A‟da ise Hilâl‟in kızına GülĢâh adını veriĢinden bir beyitle bahsedilirken, Hümâm‟ın oğluna ad vermesinden bahsedilmez ve Varka adıyla takdim edilerek hikâyeye devam edilir. Merū-rā peẕer nām Gol-şeh nėhāẕ Ke ḫorşīẕ-roḫ būẕ u ḥūrā-nejād [A/88] (GüneĢ yanaklı ve huri soylu (o kıza) babası GolĢeh adını koydu.) Varḳa virdiler Hümām oġlına ad Ḳız adı Gülşāhıdı iy ḫoş-nihād [YM/21] (Ey iyi huylu, Hümâm‟ın oğluna Varka adını verdiler, kız adı GülĢâh idi.) 105 3. YM‟de Varka ve GülĢâh‟ın beĢik kertmesinden söz edilir ve okulda birbirlerine âĢık oldukları açıklanmaktadır; ancak A‟da çocukluğundan beri birbirlerine âĢık oldukları denilmektedir. BeĢik kertmesi olmaları: Ata ana bunlaruñla oldı şād Ḳıldılar beşikde iken nām-zād [YM/26] (Anne babaları onların dünyaya gelmelerine sevindiler ve onları beĢik kertmesi yaptılar.) Okulda birbirlerini sevmeleri: Mektep içinde bular biri birin Cān içinde sevişüp ḳıldı yirin [YM/39] (Okulda birbirlerini sevdiler.) „Āşık olup birbirin sevişdiler Ney gibi „ışk odına ḳavuşdılar [YM/40] (Birbirlerine âĢık oldular, ney gibi aĢk oduna kavuĢtular.) Çocukluklarından beri birbirlerini sevmeleri: Zė-reft-ė ġażā vez gozeşt-ė sepehr Hem ez kūẕekīşān bepeyvest mehr [A/93] (Kaza ve kaderden birbirlerine çocukluklarından beri seviyorlar.) Şeb ü rūz bā-mehr peyveste būẕ Ki ez-kūẕekī bāz del-ḫaste būẕ [A/121] (Gece gündüz sevgiyle bağlıydı çünkü çocukluğundan beri âĢıktı.) Hem ez-kūẕekī mėhrėşān beste būẕ Vefā der-dėl-ė her dovān roste būẕ [A/464] (Çocukluklarından beri birbirlerini seviyorlar, ikisi birbirine vefalıdırlar.) 4. YM‟de 7 yaĢındayken okuma yazmayı öğrendikleri yazılmaktadır; A‟da 10 yaĢındayken mektebe gittikleri açıklanmaktadır. 106 Yazı yazmak oḳımaḳ öğrendiler Çünkü yedi yaşına degdi bular [YM/48] (Yedi yaĢındayken okuma yazmayı öğrendiler.) Ço deh sāl perverdeşān rūzgār Neşāndendeşān pīş-ė āmūzegār [A/98] (On yaĢındayken okula gittiler.) 5. YM‟de Varka‟nın babası onu silahĢör olmayı öğrenmeye gönderir ve böylece ilk kez birbirlerinden ayrı kalan Varka ve GülĢâh hasta olurlar; bunu Hilâl öğrenir, bütün kabile de “Ġcab eden GülĢâh‟ı Varka‟nın yanına göndermektir.” der ve böylece iki âĢık kavuĢurlar. Ayrıca kimse bunları birbirinden ayırsa haksızlık etmiĢ olur va onların kanına girer, derler. Bu durum A‟da iĢlenmemiĢtir. Bir ṣilāḥ-şūre virür oġlın Hümām Tā ki erlik lu„bın öğrene tamām [YM/49] (Hilâl oğlunu erliği tamamen öğrenmesi için silahĢöre verir.) Birbirinden bir sā„at ayru düşer Her birisi bir yaña ṣayru düşer [YM/50] (Birbirinden bir saat ayrı kaldıklarında her biri bir tarafta hasta olur.) Görmedi Gülşāh bir dem Varḳayı Varḳa aġlar ister ol ṭolu ayı [YM/51] (GülĢâh Varkayı bir lahza görmedi; Varka ağlar, o dolun ayı ister.) Anlaruñ ṣabr u ḳararı ḳalmadı Mūnisi Gülşāhı çünkim görmedi [YM/52] (Onların sabrı kalmadı, çünkü can yoldaĢı olan GülĢâhı görmedi.) Döyemediler bular ayrulıġa Yüz çevirdler bular ṣayrulıġa [YM/53] (Bunlar ayrılığa dayanamadılar ve hasta oldular.) Birbirin görmeyüb[en] zārī ḳılur Ḥasretile ayrılduḳdan dan yaḳılur [YM/54] 107 (Birbirlerini görmedikleri için ağlarlar ve hasretle ayrılıktan yakınırlar.) Çünki bildi ḳızınuñ ḥālin Ḥilāl Varḳasuz Gülşāha irişür zevāl [YM/55] (Hilâl kızının durumunu anladı, anladı ki GülĢâh, Varkasız mahvolur.) Ḳamular dir maṣlaḥat oldur hemīn Varḳa vü Gülşāh olalar hem-nişīn [YM/56] (Herkes, “Ġcab eden Varka ve GülĢâh‟ın birlikte olmalrıdır.” der.) İltüñüz Gülşāh‟ı anda daḫı siz Aġlamasun yalıñuz bunda bu ḳız [YM/57] (Siz GülĢâh‟ı da oraya gönderin, bu kız burada yalnız ağlamasın.) Ger ol üstāda varursa yana Varḳayıla göñli anda avına [YM/58] (Eğer o üstadın yanına varırsa Varka ile gönlü avunacaktır.) Kim oları birbirinden ayıra Maẓleme yüklenüben ḳana gire [YM/59] (Bunları kim birbirinden ayırsa haksızlık etmiĢ olur, onların kanına girer.) 6. YM‟de 12 yaĢına girdiklerinde aĢkı tamamen yaĢarlar ve birbirlerini isterler, bu durumda kabile bir yere toplanır ve reislerinden bunları evlendirmelerini isterler; A‟da ise Varka ve GülĢâh 16 yaĢına basınca aĢk acısından hasta olurlar, bunu öğrenen halk onların babalarına iki aĢığın durumunu iletir ve böylece onları evlendirmeye karar verilir. Çünkü yitdi „ömri on iki yıla Ḫoş silāḥ-şūr oldı ikisi bile [YM/64] (On iki yaĢına geldiklerinde ikisi bile iyi silahĢör oldular.) Varduġınca „ışḳ odı ġālib olur Birbirine cānları rāġıb olur [YM/65] (On iki yaĢına vardıklarında aĢk odu onları sarar ve canları birbirlerini ister.) Ol ḫalāyıḳ cem„ oldı bir yere Ḳavmi tā Gülşāhı Varḳaya vire [YM/66] 108 (Kabile GülĢâh‟ı Varka‟ya vermek için bir yere toplandı.) Didiler ki iy re„īsler biz ḳamu Cümlemüz aña rāżīyuz iy „amū [YM/67] (Ey reisler biz hepimiz ona razıyız dediler.) Tālibiyüz ḳamumuz bir ḥācetüñ Yoḳ dimeñ kim oldur iki ḥasretüñ [YM/68] (Hepimizin bir isteği vardır, hayır deme çünkü iki hasretin kalır.) Maṣlaḥatdur kim baḳasız ḥāline Viresiz Gülşāhı Varḳa eline [YM/69] (Ġcab eden, durumuna bakıp GülĢâh‟ı Varka‟nın eline vermektir.) Her murādına degeler gör bular Hem bize raḥmet ḳıla Perverdigār [YM/70] (Gör, bunlar her muradına ulaĢırlar; hem Allah bize rahmet kılar.) Maṣlaḥatdur diyü ḳıldılar ḳabūl Ol re„īsler evlerine ḳıldı yol [YM/71] (Ġcab edendir diye kabul ettiler, o reisler evlerine doğru gittiler.) Ço ez şānzdeh sāleşān ber-gozeşt Heme ḥāl-ė gītī dėger-gūne geşt [A/146] (16 yaĢı geçirdikten sonra durumları tamamen değiĢti.) Gam-ė „aşḳ der her do del kār kerd Mer ān her do rā zār [u] bīmār kerd [A/147] (AĢk acısı iki gönülde de iĢlendi ve ikisini hasta etti.) Gol-ė la„lėşān şoẕ be-reng-ė zerīr Koh-ė sīmeşān şoẕ ço tār-ė ḥarīr [A/148] (Lal gülleri (yüzleri) altın rengini aldı (sarardı).) Be-sūy-ė peẕereşān şoẕ īn āgehī Ke ḫammīde geşt ān do serv-ė sehī [A/149] 109 (Ġki düz olan selvilerinin eğilmeleri babalarına haber verildi.) Ço ez ḥāl-ė īşān ḫaber yāftend Be-vaṣl-ė do-dėl-bend beşetāftend [A/152] (Onların durumunu öğrendikleri zaman, iki sevgiliyi kavuĢturmak için acele ettiler.) 7. YM‟de 12 yaĢına girdiklerinde iyi silahĢör, A‟da ise 15 yaĢına girince sanattan olgunluk güneĢi oldukları açıklanır. Çünkü yitdi „ömri on iki yıla Ḫoş silāḥ-şūr oldı ikisi bile [YM/64] (On iki yaĢına geldiklerinde ikisi bile iyi silahĢör oldular.) Ço şoẕ ömr-i do deh ü penc sāl Şoẕend ez hüner āftāb-i kemāl [YM/112] (Ġkisi on beĢ yaĢına girince sanattan olgunluk güneĢi olurlar.) 8. YM‟de düğünün yedi gün olduğu açıklanır ama A‟da düğünün gün sayısı açıklanmaz. Yedi gün ṭoy u dügün oldı müdām Ḳıldılar hep yaraġın cümle tamām [YM/73] (Yedi gün boyunca düğün yapıldı ve bütün hazırlıklar tamamlandı.) 9. Varka ve GülĢâh‟ın düğününde Benî ġeybe‟ye saldıran YM‟de Benî Amr, Benî Hayf‟ın beyidir. A‟da ise Rebi Ġbn-i Adnān, Benî Zabbe‟nin beyidir. Her birine ad viren ol üstād Bunlara Ḥayyu Benī Ḥayf urdı ad [YM/76] (Her birine ad veren o üstad, bunlara Benî Hayf kabilesi adını verdi.) Beglerinüñ adı hem küfr-i şedīd Ol begüñ adı Benī „Amr-ı pelīd [YM/77] (Beylerinin adı hem büyük küfr, o beyin adı Benî Amr‟dır.) Be-nėsbet şerīf u be-merdī temām Rebi„ ėbn-ė „Adnān u Żabbī be-nām [A/189] 110 (Rebi Ġbn-i Adnān, ünlü Zabblı bağlılık bakımından soylu ve yiğitliği da tamdır.) Benī Żabbe boẕ nām-ė şehr u ḥayy Key māl-ė Benī Şeybe kerdend fey [A/190] (ġehir ve kabilenin adı Benî Zabbeydi ki Benî ġeybe‟nin malını yağmaladılar.) 10. YM‟de Benî Amr‟ın saldırısı Allah‟ın emri olduğu açıklanır. Ancak A‟da buna değinilmemiĢtir. Gerekidi gele Gülşāh ol gice İşit imdi Tañgrınuñ ḥükmi nice [YM/74] (O gece GülĢâh‟ın gelmesi gerekirdi, simdi Allah‟ın hükmünü dinle.) 11. YM‟de Benî Amr‟ın ordusu altmıĢ bin kiĢi olduğu belirlenir, A‟da bundan söz edilmez. Cem„ ḳıldı leşkerin her ne ki var Bindürüp altmış biñ er oldı süvār [YM/82] (Ordusunu topladı, Her kim varsa bindirdi, altmıĢ bin kiĢi süvar oldu.) Ḥamle ḳıldı cümle ol altmış biñ er N‟eylesün deryā ḳatında bir pıñar [YM/95] (Bütün altmıĢ bin asker saldırdı, deniz karĢısında pınar ne yapsın.) 12. A‟da Rebi önceden 5-6 kere GülĢâh‟ın babasına mektup göndermiĢ, mektuplarında Hilâl‟den aralarındaki düĢmanlık ve hıncın bitmesini ve kızını ona vermesini ister; ona çocuğun için canını feda etmemesini, onu kabul etmezse ona saldıracağını söyler. YM‟de ise Benî Amr önceden mektup göndermemiĢtir. Ferestāde boẕ penc şeş reh peyām ūy-ė bāb-ė Golşāh-ė ferḫonde-nām [A/194] (5-6 kere mübarek adlı olan GülĢâh‟ın babasına mektup göndermiĢti.) Ke bā mehr-ė men mehr peyveste kon Der-ė kīne vu dāverī beste kon [A/195] (Benim gösterdiğim sevgiye sevgiyle cevap ver. Hınç ve düĢmanlığı bırak. ) 111 Be-men deh to ān del-gosel māh-rā Perī-çehre Golşāh-ė del-ḫᵕāh-rā [A/196] (Ay yüzlü gönül titreteni, periler kadar güzel, benim sevdiğim GülĢâh‟ı bana ver.) Mekon cān fedā behr-ė ferzend-rā Yekī pend bes mer ḫėreẕmend-rā [A/197] (Canını çocuğun için feda etme, bir öğüt akıllı insan için yeterlidir.) To dānī kė ez-Varḳa men kem niyem Eger meru-rā ḫīş u ben „am niyem [A/198] (Ben akraba ve kuzeni olmasam bile Varka‟dan hiç eksiğim olmadığını bilirsin.) Şenīẕem ke bā Varḳa-yė tīz-çehr Derāmeẕ be-„ahd u bepeyvest mehr [A/199] (Çirkin Varka‟yla sözleĢtiğinizi duydum.) Zė-Varḳa çe ḫīzed, çe āyeẕ ez-ūy? Zė-cūy-ė tohī āb-ė deryā mecūy [A/200] [Varka ne yapabilir? Az suyu olan çeĢmeden denizin suyunu bekleme (aĢağılık insandan büyük bir iĢ yapmasını bekleme.)] Çe der ḫored Varḳa est Golşāh-ė to Be-men gerdeẕ ārāste gāh-ė to [A/201] (Varka, GülĢâh‟ı haketmiyor, o güzel yüzlü benim olacak.) Zė-ḳol-ė men er bogsėlī hūş u rāy Şebīḫūn u ceng merā dārpāy [A/202] (Eğer benimle sözleĢmekten uzak duracaksan seninle savaĢmamı bekle ve kendini ona hazırla.) Çonīn çend geh kes ferestāde boẕ Zė-her gūne peyġāmhā dāẕe boẕ [A/203] (ġöyle kaç kere birini GülĢâh‟ın babasına göndermiĢti, her türlü mesajı ona göndermiĢti.) 112 Nedīde boẕ ez bāb-ė Golşeh cevāb Ne ender ḫatā vu ne ender ṣavāb [A/204] (GülĢâh‟ın babasından ne evet ne de hayır cevabı aldı.) Ez ān bā-şogūne dėleş tefte şoẕ Ço şīrī key ber gūr āşofte şoẕ [A/205] (GülĢâh‟ın babasının onu aldırmamasından canı yanmıĢtı, zebraya saldırmaya hazır olan arslan gibiydi.) 13. YM‟de Benî Amr GülĢâh‟ı istemeye giderken yolda düğünden haberi olur, GülĢâh‟ı kaçırmaya karar verir ama A‟da GülĢâh Rebi‟nin mektuplarına cevap vermediği için Rebi‟nin canı yanar ve GülĢâh‟ın düğününü bekler, düğün gününde de onu kaçırmaya gider. „Azm ḳıldı leşkerin aldı gelür İşidür yolda dügün olmış olur [YM/83] (Karar verdi, leĢkerini alıp gelir; yolda düğün olduğunu duyar.) Didiler kim gelmeñüz iy beg niye Bil ki Gülşāhı virürler Varḳaya [YM/84] (Ey bey gelmeyiniz, bil ki GülĢâh‟ı Varka‟ya verirler; dediler.) Ḥāżır ol kim bu gice ere varur Çün işidür yüzine elin vurur [YM/85] (Hazır ol ki bu gece erkeğine varır, bunu duyunca elini yüzüne vurur.) Eydür andan geçdi işüm kim varam Varuban gelince ḳızın dileyem [YM/85] (“ĠĢ, gidip kızı istememden geçti.” der.) Şöyle gerekdür ki bu gice baña Ḫoş şebīḫūn eyleyem varam aña [YM/86] (Bu gece Ģöyle yapmam gerekir: iyi bir gece baskını yapayım ve ona varayım.) Ol dügün içinde Gülşāh‟ı ḳapam Ḫoş murāduma irem öpem ḳoçam [YM/87] 113 (O düğünde GülĢâh‟ı kapayım, tatlı isteğime ereyim; öpeyim, kucaklayayım.) Nedīde boẕ ez bāb-ė Golşeh cevap Ne ender ḫaṭā vu ne ender ṣavāb [A/204] (GülĢâh tarafından ne evet ne de hayır cevabı almıĢtı.) Ez ān bā-şogūne deleş tefte şoẕ Ço şīrī key ber-gūr āşofte şoẕ [A/205] (O uğurlu (GülĢâh) yüzünden mezarda periĢan olan arslan gibi canı yandı.) Hemī boẕ ḫāmūş porsān ḫaber Zė-Golşāh vez Varḳa-ė por-honer [A/206] (Hep GülĢâh ve marifetli Varka‟nın haberini sorardı ve susmuĢtu.) Neşeste be-ārām u āhestegī Ke tā key konend aḳd-ė peyvestegī [A/207] (Onların nikâh kıyılmasına kadar sakince oturup bekler.) 14. GülĢâh kaçırıldıktan sonra YM‟de Varka hemen kaçıranlara saldırmak ister ama annesi onu durdurur ve düĢman hakkında bilgi toplanmaya kadar beklemesini ister, bu durumda Varka ilk kez annesiyle konuĢmuĢ olur; A‟da ise Varka inleyip ağlar ve ilk olarak da babasıyla konuĢur. Bir depenüñ üstine dirildiler Varḳa bunları dönüp baṣmaḳ diler [YM/112] (Bir tepenin üstünde toplandılar, Varka bunları basmak ister.) Anası eydür ki oġlum sākin ol İrte olsun tā bilevüz kimdir ol [YM/113] (Annesi oğlum sakin ol, sabah olsun da onların kim olduğunu bilelim, der.) İn atuñdan intiẓār olġıl ṭaña Bunları cāsūslayavuz dört yaña [YM/113] (Atından in ve sabaha kadar bekle, dört taraftan bunlara casus gönderdik.) Ço Varḳa zė-Golşeh tohī dīẕ cāy Ço ser-geşteştegān ender āmeẕ zė-pāy [A/257] 114 (Varka, GülĢâh‟ın yerini boĢ gördüğü zaman periĢan bir hâlde yere kapandı.) Gehī kerd ber-ser hemī tīre-ḫāk Gehī kerd ber-ten hemī cāme çāk [A/258] (Bazen kara toprağı baĢına dökerdi, bazen de üstündeki elbiseyi yırtardı.) Yekī şe„r goft ān del-āzorde merd Zė-tīmār u hėcrān vez dāġ u derd [A/259] (Gönlü incinmiĢ adam ayrılık, yanık yara ve acısından bir Ģiir söyledi.) Hemī goft ey lo„bet-ė dėl-sėtān Kocā cūyemet men be-gerd-ė cehān [A/260] (Hep “Ey gönül çalan, seni cihan boyunca nerede arayayım.” dedi.) Be-nezd-ė peẕer reft goft ey peẕer Poser reft u „amr („am) poser şoẕ be-ser [A/268] (Babasının yanına gitti, “Ey baba! Oğul gitti ve kuzen bitti.” dedi) Men īn derd rā çāre kon, zūẕ bāş! Vegerne şoẕem men, to bedrūẕ bāş! [A/269] (Benim acımın çaresini bul, çabuk ol. Yoksa ben biterim ve sana hoĢçakal.) 15. Kaçırıldıktan sonra GülĢâh‟ın tepkisi, YM‟de açıklanır ama A‟da açıklanmıyor ve sadece GülĢâh, Rebi‟yi oyalamak için onu kandırdığından bahseder. Diñmedi hīç Gülşāhuñ gözi yaşı „Işḳa ġarḳ olmışdı içi ṭaşı [YM/128] (GülĢâh‟ın gözyaĢı hiç dinmedi, içi ve dıĢı aĢka boğulmuĢtu.) Olmışıdı Varḳa „ışḳından cünūn Gözlerinden aḳıdur seylāb-ı ḫūn [YM/129] (Varka‟ya olan aĢkından deli olmuĢtu, gözlerinden kan seli akardı.) Gāh gelir „aḳlı vü gāh bī-hūş olur Gāh ḳılır zārī vü gāh ḫāmūş olur [YM/130] (Bazen ayılır, bazen de bayılır; bazen ağlar, bazen de susar.) 115 16. GülĢâh kaçırıldıktan sonra YM‟de Benî Amr ilk kez onunla konuĢtuğunda GülĢâh ona hiç cevap vermez ve sadece yere bakıp ağlar, A‟da Rebi, GülĢâh‟ı yanına çağırır ve ona Ģiir söyler aynı zamanda ona hediyeler verir; GülĢâh Rebi‟yi bu kadar âĢık görünce onu kandırmaya karar verir. Ḳatına geldi Benī „Amr ol zamān Eytdi yā Gülşāh bunca ne fiġān [YM/131] (O zaman Benî Amr yanına geldi, “Ey GülĢâh bu kadar inleme nedir?” der.) Yā nigārīn aġlamaġı ḳo avın Ben senüñ şimden girü uş sen sevin [YM/132] (Ey sevgilim ağlamayı bırak, teselli bul; bundan sonra ben seninim iĢte sevin.) Hīç cevāb eytmedi aña ol nigār Yire baḳup aġlarıdı zār zār [YM/133] (O güzel ona hiç cevap vermedi, yere bakıp ağlardı.) Ço bergeşt ü ber-ḥayy-ė ḫoẕ reft bāz Be-dīẕār-ė Golşāheş āmeẕ niyāz [A/214] (Döndüğünde ve yine kendi kabilesine gittiğinde, GülĢâh‟ı görmek ister.) Mer ān dėl-gosėl māh-rā pīş ḫᵕānd Be-dīẕār-ė ū der-şegeftī bemānd [A/215] (Gönül titreten ayı (GülĢâhı) çağırdı, onu görünce ĢaĢırdı.) Ço der-ṭal„at u ḳāmeteş ḫīre mānd Nevāzīẕeş ü pīş-ė ḫod der-neşānd [A/219] (Onun yüzü ve boyunu görünce, onu okĢayıp yanına oturttu.) Zė-şādī yekī şė„r āġāz kerd Be-dėl der der-ė ḫorremī bāz kerd [A/220] (Mutluluktan Ģiir söylemeye baĢladı, gönlünde mutluluk kapısını açtı.) Be-ẕū goft eyā lo„bet-ė ḫūb çehr Dėlem beste kerdī to der-bend-ė mehr [A/221] (Ona “Ey güzel yüzlü gönlümü sevginin zinciriyle sardın.” der.) 116 Çonīn goft āngeh be-fermānberān Beyārīẕ hīn bedrhā-yė gerān [A/226] (O anda hizmetçilere Ģöyle söyledi: “Bu pahalı paketleri getirin.”) Beyārīẕ pīşem kunūn tāc-ė zer Do ṣaẕ taḫt-ė dībā u „aḳd-ė goher [A/227] (ġu an yanıma altın taç, iki yüz top canfes kumaĢı ve cevher getirin.) Ço Golşeh dėl-ė şāh-rā nerm dīẕ Revāneş be-„aşḳ-ė enderūn germ dīẕ [A/232] (GülĢâh Ģahın gönlünü yumuĢak görünce, içindeki aĢkı sıcak görünce..) Be-mekr ender āmeẕ bot-ė sīm-ten Be-çāre rehānd ez belā ḫᵕīşten [A/233] (GümüĢ tenli hile yaptı ve çareyle kendisini beladan kurtardı.) 17. Ġki mesnevîde Varka, ordusuyla GülĢâh‟ı kurtarmaya geldiğinde karĢı taraf ordusunu hazırlar ve reisleri GülĢâh‟ın yanına gider; YM‟de Benî Amr, GülĢâh onu kabul etse ona hediyeler vereceğini söyler; GülĢâh‟tan yüz bulamayınca sinirlenir ve Varka‟nın baĢını keseceğini, aynı zamanda onu da direğe asıp kamçılayacağını söyler. A‟da ise Rebi, GülĢâh‟tan gönlü onunla olup olmadığını sorar, GülĢâh da onu bir daha kandırır ve gönlünün onda olduğunu söyler. Eytdi yā Gülşāh gül yüzlü ṣanem Varḳa‟ı terk eylegil yārüñ benem [YM/162] (“Ey gül yüzlü GülĢâh, Varka‟yı terk et; yârin benim.” der.) Gel göñül vir kim saña bu gencümi Küllī virem żāyi„ idem rencümi [YM/163] (Gel gönül ver ki hazinemin tamamını sana vereyim, acım bitsin.) La„l ü pīrūze cevāhir ḳıymetī On yedi ṣandūḳ virem on biñ atı [YM/164] (On yedi sandık lal, firuze, kıymetli cevahirler ve on bin atı vereceğim.) 117 Ḳamusın virdüm saña iy yüzi gül Rāżī ol ben saña ḳul aġlama gül [YM/165] (Ey gül yüzlü hepsini sana verdim, benim sana kul olmamı kabul et; gül (yüzlü) ağlama.) Mālum u cānum fidā olsun saña Māluma sen ḥākim ol öñden ṣoña [YM/166] (Malım ve canım sana feda olsun, malımın hepsine sen hâkim ol.) Öldüreyim Varḳa‟ı gel benüm ol Ben ten olayın saña sen cānum ol [YM/167] (Varka‟yı öldüreyim, gel benim ol; ben sana ten olayım, sen canım ol.) Söyledi çoḳ işbu resme ol la„īn Gelmedi Gülşāh aña hergiz yaḳın [YM/168] (O nefret kazanmıĢ bu güzele çok söyledi, GülĢâh ona asla yanaĢmadı.) Çünki bulmadı rıżā ḫoşluġıla Gör bu kez Gülşāha ol it ne ḳıla [YM/170] (HoĢça rızasını alamadığı için, bak bu kez o köpek GülĢâha ne yapacak.) Eytdi yā Gülşāh azdurduñ beni Varḳa „ışḳı ḳılmış āşüfte seni [YM/171] (“Ey GülĢâh beni azdırdın, Varka aĢkı seni periĢan etmiĢ.” dedi.) İrte anı öldürem başın kesem Ṭop idüben evde ḳarşuña aṣam [YM/172] (Ertesi gün onu öldüreyim, baĢını keseyim; top edeyim, evde karĢına asayım.) Seni bu ḫayme diregine ṣaram Hep yalıncaḳ eyleyüp ḳamçı vuram [YM/173] (Seni bu çadırın direğine asayım, çıplak edip kamçı vurayım.) Zė-to be-porsem soḫan rāst-gūy Be-men be-gerāyeẕ dėlet yā beẕūy [A/314] 118 (Senden bir Ģey soracağım, doğrusunu söyle; gönlün bende mi onda mı?) Eger mer to-rā sūy-ė Varḳa‟st rāy Be-men bāz gūy ey bot-ė dėl-robāy [A/315] (Eğer gönlün Varkadaysa bana gönül çalan put (güzel) yine söyle.) Key tā men sūy-ė ceng bīrūn şevem Beẕānem ḥaḳīḳat ki mey çūn şevem [A/316] (Ben savaĢa hazırlandığımda neden böyle olduğumun gerçeğini biliyorum.) Ve ger torā rāy sūy-ė men‟est Netersem gerem ālemī doşmen‟est [A/317] (Eğer oyun bana yönelikse (gönlün bendeyse), dünya da bana düĢman ise korkmam.) Çonān be-goselėmeşān zė-rūy-ė zemīn Ke ber-men konend aḫtarān āferīn [A/318] (Öyle yeryüzünden onları sallayayım ki yıldızlar da bana aferin desinler.) Beẕū goft Golşāh ke-ey nām-cūy Meyendīş vez doşmenān-ė kām-cūy [A/319] (GülĢâh ona “Ey ünlü eğlence peĢinde olan düĢmanı düĢünme.” dedi.) Key to tā ḳıyāmet merā mehterī Zė-ṣad Varḳa ber-men gėrāmī-terī [A/320] (Ki kıyamete kadar sen benim için daha değerlisin, yüz Varka‟dan benim için daha saygılısın.) Şeb ü rūz men der-vefā-yė toam Perestende-yė ḫāk-ė pāy-ė toam [A/321] (Sabah akĢam sana vefa duyuyorum, senin ayağının tozunu tapıyorum.) 18. Varka YM‟de kimseye demeden gece vakti gizlice Benî Amr‟ın çadırına girer ve GülĢâh‟ı kurtatrır. Ancak A‟da düĢmanın içine gizlice girmiyor ve savaĢa giderken de, söylediği Ģiirde “Ben pusuya girmem ve gece baskını yapmam çünkü ikisi mertliğe karĢıdır.” der. 119 Varḳa çıḳdı ḫaymesinden yaluñuz Kimseye dimedi bile gelüñüz [YM/202] (Varka çadırından yalnız çıktı, kimseye gelin bile demedi.) Varḳa düşmen ḫaymesi yolın ṭutar Bār-gāhına Benī „Amruñ yiter [YM/203] (Varka düĢman çadırının yolunu tutar, Benî Amr‟ın çadırına varır.) Dün buçuġı ḫaymeye irmişidi Pās-bānlar uyḳuya varmışıdı [YM/204] (Gece yarısı çadıra varmıĢtı, gece bekçisiler uyumuĢtu.) Ḫaymenüñ Varḳa gizendi ardına İrdi dermān ol nigāruñ derdine [YM/205] (Varka çadırın arkasında saklandı, o nigarın derdine derman oldu.) Yol virürse Tañgrı ol ṭoluaya Varḳa çün girür içerü ḫaymeye [YM/206] (Allah o dolunaya yol gösterirse Varka çadırın içine girer.) Varḳanuñ Gülşāh işitdi pendini Varḳa Gülşāhuñ götürdi bendini [YM/207] (GülĢâh, Varkanın öğüdünü dinledi, Varka GülĢâh‟ı kurtardı.) Ḫaymeden çıḳdı bular ḫoş şād-kām Urdılar leşkerleri yolına kām [YM/208] (Bunlar çadırdan mutlu çıktılar ve orduya doğru yola koyuldular.) 19. YM‟de Benî Amr, GülĢâh‟ın Varka tarafından kurtarıldığını öğrendiğinde onlara saldırır ve Varka‟yla savaĢmak ister; ama GülĢâh, Varka‟nın savaĢ meydanına çıkmasına izin vermez, kendisi Benî Amr ile savaĢmaya gider ve esir düĢer. Varka Benî Amr‟a saldırmak istese de bu sefer de babası ona izin vermez ve kendisi Benî Amr‟a saldırır. A‟da ise Rebi, GülĢâh‟ın ona verdiği güvenle savaĢ meydanına girer, kırk kiĢiyi öldürdükten sonra artık kimse onula savaĢmaya çıkmaz. Bu durumda Varka‟ya meydan okur ayrıca Varka‟nın babasına da Ģöyle seslenir: “Benimle savaĢmaya gelmesini söyle!” 120 Varka‟nın babasıyla da savaĢmak istemediğini belirtir. Varka savaĢ meydanına çıkmak istese de babası onu engeller ve kendisi savaĢ meydanına çıkar. Sürdi meydāna Benī „Amr atını Na„re urdı eytdi ol Varḳa ḳanı [YM/224] (Benî Amr atını meydana sürdü, bağırdı; “O Varka nerede?” dedi.) Dileridi Varḳa meydāna gire Nicedür erlik aña bir göstere [YM/227] (Varka ona erliğin nasıl olduğunu göstermek için meydana çıkmak isterdi.) Ḳomadı Gülşāh men„ itdi anı Didi ben öldüreyin ol ḫāyini [YM/228] (GülĢâh izin vermedi, onu durdurdu. “Ben o haini öldüreyim.” dedi.) Çün bu kez nevbet Benī „Amra deger Ḳıldı bir ḍarbıla Gülşāhı esīr [YM/237] (Sıra Benî Amr‟a geldiğinde bir vuruĢla GülĢâh‟ı esir aldı.) Dileridi Varḳa ḥamle ḳıldı Atı çılburn atası ḳomadı [YM/239] (Varka saldımak istedi, babası izin vermedi.) Eytdi yā oġlum ḳayırma ṣabr ḳıl Pehlevāndur bu anı sen bellü bil [YM/240] (“Ey oğlum kaygılanma, sabırlı ol. Bu yiğittir, onu sen açık bil.” dedi.) Ben girem meydāna gel sen fāriġ ol Virmedi hergiz Hümām oġlına yol [YM/241] (Ben meydana gireyim, sen rahat ol. Hümâm asla oğluna yol vermedi.) Rebi„ ėbn-ė „Adnān „aceb şāẕ şoẕ Be-goftār-ė ū ez ġam āzāẕ şoẕ [A/322] (Rebi çok mutlu oldu, onun sözlerinden dolayı acıdan kurtuldu.) 121 Hemī rānd çon mevc-ė deryā be-ḫaşm ūy-ė yār-ė dėl, sūy-ė beẕ-ḫᵕāh-ė çeşm [A/323] (Gönlünü sevdiğinin yanına bıraktı ve düĢmanıyla nasıl savaĢacağını düĢünerek dalgalanan deniz gibi hırsla (atını) sürdü.) Çehel merd ez-ān nāmdārān bekoşt Ke ez-kes geh-ė kīne nenmūd poşt [A/379] (Hınç zamanında kimseden vazgeçmedi, o alçaklardan kırk kiĢiyi öldürdü.) Dėger kes neyāmeẕ sūy-ė ceng-ė ūy Ço dīẕend der ceng āheng-ė ūy [A/380] (Onun savaĢma tarzını görünce artık kimse onunla savaĢmaya gelmedi.) Kocā Varḳa ān „āşık-ė tīre-rāy? Kocā bābekeş? Gū be-ceng-ė men āy! [A/387] (O kötü düĢünen âĢık Varka nerede? Babası nerede? Benimle savaĢmaya gelmesini söyle!) Neᵕḫāhem peẕer-rā key mīrast u pīr Neyāyeẕ zė-pīrān hüner cāy-gīr [A/388] (Babayı yaĢlı olduğu için istemiyorum, yaĢlılar fazla yiğitlik gösteremez.) Neᵕḫāhem be-coz Varḳa-rā hem-neberd Key emrūz peyẕā şeved merd-ė merd [A/389] (Bu gün rakib olarak Varka hariç hiçbir yiğit kimseyi istemiyorum.) Ço beşnīẕ Varḳa ez-ū īn saḫon Beboẕ ber-dėleş nev ġamān-ė kohen [A/398] (Varka ondan bu sözü duyunca gönlündeki eski acılar canlandı.) Be-āb-ė vefā rūy-ė hėcrān beşost Becest ū zė-cā, kīn cānān becost [A/399] (Vefa suyuyla ayrılık yüzünü yıkadı; yerinden fırladı, sevgilinin hıncını aradı.) Ço zī ma„reke kerd rāy,ey şegeft! Peẕer cest, dest u „ėnāneş gereft [A/403] 122 (Ġlginç! Çünkü savaĢ meydanına çıkmak istedi. Babası fırladı ve elini aldı.) Begofteş torā nīst hengām-ė ceng Zamānı to-rā kerd bāyeẕ dereng [A/404] (Senin savaĢma zamanın değil, senin beklemen gerekiyor, dedi.) Key men hem kunūn zė-ū rehānem to-rā Be-kām-ė dėl-ė ḫod resānem to-rā [A/405] (Ben seni ondan kurtaracağım, seni gönlünün hacetine kavuĢturacağım.) Begoft īn u ber-bāre-yė bāẕ-pāy Neşest ān sevār-ė mobārez-robāy [A/406] (SavaĢçılar onunla baĢa çıkamayan yiğit, bunu söyledi ve rüzgâr kadar hızlı olan atına bindi.) 20. YM‟de GülĢâh ikinci kez Benî Amr tarafından esir alındığında artık onu kandırmaya karar verir hâlbuki A‟da GülĢâh, ona daha önceki bendlerde de değinildıği gibi, en baĢından onu esir alanı kandırıyordu. Ḳıldı Gülşāh göñli içinde ṣaġış Olmasun kim ziyāna vara bu iş [YM/284] (GülĢâh gönlünde hesap yaptı ki bu iĢ zarara varmasın.) Ben bunuñıla müdārā ideyin Bu işe mekr ile çāre ideyin [YM/285] (Ben bununla idare edeyim, bu iĢe hile ile çare bulayım.) Ol nigārīn eydür ol dem yā emīr Olmaya senden ulu beglerde bir [YM/286] (O güzel, o zaman Ģöyle dedi: “Ey emir, bin büyük bey arasında senin gibi bir bey olmaz.”) 21. Ġki mesnevîde de Hümâm öldürüldüğünde Varka ağlayıp sızladıktan sonra babasını öldürene saldırır; YM‟de akĢama kadar savaĢmalarından sonra ateĢkes davulu çalınır ve herkes çadırına döner. Benî Amr, GülĢâh‟ın yanına getirilmesini söyler, GülĢâh‟a eğer onu hoĢça kabul etmezse sarhoĢlukla iĢini yapacağını söyler. GülĢâh da bu durumu 123 görünce onu kandırmaya karar verir ve eğer Varka‟nın baĢını keserse ona varacağını söyler. Sabah, Varka ve Benî Amr yine savaĢırlar ve bu defa savaĢmaları kuĢluk vaktine kadar sürer. Bir ara Varka atından ayrı kalır ve Benî Amr onu esir alıp kabilesine götürür. GülĢâh Varka‟nın esir düĢtüğünü görünce canı yanar, elbisesinin altına zırh giyip Benî Amr‟ın yanına gider. GülĢâh, Varka‟nın cezasını kendisinin vermesini ister. Varka, GülĢâh‟ın oyun oynadığını anlamadığı için bu duruma çok üzülür ve canı yanar. Varka‟yı öldürmek için GülĢâh‟a verirler. Oradan biraz uzaklaĢtıklarında GülĢâh, Varka‟nın elini çözer, yanlarında olan köleyi kendisinden aldığı mızrakla öldürür. Varka kölenin atına biner, ikisi düĢmana saldırıp çoğu kiĢiyi öldürürler, aynı zamanda Benî Amr‟ın baĢını da keserler. O kabilenin hayvan, mal ve mülkü ne varsa yağmalarlar. Ancak sonra malları yerine bırakıp ne varsa hepsinden vazgeçerler ve kendi kabilelerine dönerler. A‟da ise Varka babasının ölümü üzerine Ģiir de söyler. GülĢâh da gizlice savaĢ elbisesi giyip beline kılıç bağlar, eline mızrak alır. Köleler gibi giyinir ve savaĢ meydanına gider, uzaktan iki yiğidin birbiriyle savaĢmalarını Varka esir düĢene kadar izler. Rebi Varka‟yı öldürmek istediğinde Varka son kez sevgilisini görmek için ona yalvarır; GülĢâh bu duruma sinirlenip örtüsünü kaldırır, Rebi onu görünce kendisini özleyip ziyaret etmeye geldiğini zanneder ve ona: “Hatta benden uzak kalmaya dayanamadıysan da buraya gelmemen gerekirdi, ben Varka‟yı sana getirip önünde baĢını keserdim.” der. Varka, Rebi ve GülĢâh‟ın birlikte olduklarını zannedip çok üzülür. GülĢâh, Rebi‟ye yaklaĢır ve mızrağını karaciğerine saplar. Rebi‟nin öldürülmesini duyan iki oğlu, babalarının intikamını almaya gelirler. GülĢâh, Rebi‟nin büyük oğlunu öldürür. Ancak Rebi‟nin küçük oğlu GülĢâh‟a âĢık olur ve GülĢâh‟ı esir alır. Varka, GülĢâh‟ı kurtarır, Rebi‟nin küçük oğlunu da öldürür; ondan sonra ikisi gizlice kendi ordularına dönerler. Uş benem Varḳa ḥarīfüñ ḥamle ḳıl İy utanmaz ḫāyin iy kibr ü ḫacīl [YM/262] (ĠĢte benim Varka, senin rakibin; ey kibirli ve utanmaz hain saldır.) Çünki aḫşam vaḳt irişdi nā-gehān Ṭabl-ı āsāyiş uruldı ol zamān [YM/271] (Birden bire akĢam olduğu için huzur davulu çalındı.) Didi ol kāfir ki Gülşāhum ḳanı Tīz getürüñ bunda göreyim anı [YM/279] 124 (O kâfir, “GülĢâh nerede, hızlı onu buraya getirin.” dedi.) Ger rıża virmezisen ḫoşluġıla Ben idem işümi ser-ḫoşluġıla [YM/283] (HoĢluğa razı olmazsan ben iĢimi sarhoĢlukla yaparım.) Ḳıldı Gülşāh göñli içinde ṣaġış Olmasun kim ziyāna vara bu iş [YM/284] (GülĢâh gönlünde hesap yaptı ki bu iĢ zarara varmasın.) Ben bunuñıla müdārā ideyin Bu işe mekr ile çāre ideyin [YM/285] (Ben bununla idare edeyim, bu iĢe hile ile çare bulayım.) Ḳorḳüm illā Varḳadandur ger anı Öldürürseñ ben ḳabul idem seni [YM/290] (Sadece Varkadan korkuyorum, onu öldürürsen seni kabul ederim.) Ger anuñ başın getüresin baña Ḳalmaya ayruḳ daḫı „öẕrüm saña [YM/291] (Onun baĢını bana getirirsen artık benim sana karĢı mazeretim kalmaz.) Ol Benī „Amr-ı la„īn ü pür-sitem ürdi meydāna atını ol ḳadem [YM/300] (O nefret kazanmıĢ ve zulüm dolu Benî Amr o anda atını meydana sürdü.) Didi yā Varḳa erişeñ gel berü Dünkileyin cenk idelüm bir girü [YM/301] (“Ey Varka ileri gel, dünkü gibi yine savaĢalım.” dedi.) Varḳa meydāna yine sürdi atın Görmişidi Varḳanuñ dün heybetin [YM/302] (Varka yine meydana atını sürdü, dün Varka‟nın heybetini görmüĢtü.) Düşdi başı üstüne ol bād-pāy Oldı atından cüdā ol ṭolu ay [YM/309] 125 (O hızlı koĢanın baĢı önüne düĢtü, o dolunay (Varka) atından ayrı kaldı.) Birbirin üstine atdılar kemend Varḳanuñ baġladılar boynına bend [YM/310] (Her biri onun üstüne zincir attı, Varkanın boynuna zincir bağladılar.) Gördi Gülşāh ol yigitler şāhını Getürürler süriyü yandı cānı [YM/311] (GülĢâh o yiğitler Ģahını sürüye sürüye getirdiklerini gördü, buna canı yandı.) Ṭonı altına demür geydi nigār Bir ḳatıruñ üstine oldı süvār [YM/312] (Elbisesinin altına zırh giydi, bir katırın üstüne bindi.) Çün yaḳın irdi nigārīn ol zamān Didi ḳuvvet ḳoluña yā pehlevān [YM/313] (O güzel yakın geldiğinde “Ey pehlivan koluna kuvvet!” dedi.) Çünki bu ġaddārı sen ḳılduñ esīr Getür imdi ipini elüme vir [YM/314] (Çünkü bu merhametsizi sen esir aldın; Ģimdi ipini getir, elime ver.) Bir „aẕābıla ḳılam buña cezā Bu bilür mi kim neler ḳıldı bize [YM/315] (Bir iĢkenceyle buna ceza vereceğim, bu bilir mi ki bize neler yaptı?) Varḳa eyle ṣandı kim gerçek-durur Dirligi ümmīẕinüñ terkin urur [YM/316] (Varka gerçek olduğunu zannetti, yaĢama umudunu kaybetti.) Eytdi yavuz „avrata Ḥaḳdan belā İy dirīġā bu kez oldum mübtelā [YM/317] (Allah‟tan kötü kadına bela diledi. Ey aman! Bu kez tutuldum.) Varḳa‟ı Gülşāh eline virdiler Çün teberrā ḳıldı andan gördiler [YM/318] 126 (Varka‟yı GülĢâh‟ın eline verdiler, uzaklaĢtığında oradan gördüler.) Ḳaḳır ol Gülşāh aña tīz yüri dir Ḳula eydür şol süñüyi berü vir [YM/330] (GülĢâh ona hızlı yürü diye baĢına kakar, köleye “ġu mızrağı bana ver.” der.) Ol süñü ḫod ḥarbe-idi gey iti Urdı Gülşāh baġırından ol iti [YM/333] (O mızrak köpeğin kendi mızrağıydı, GülĢâh o köpeğin bağrından vurdu.) Geçdi baġrından u gögsinden yara Düşdi öldi çün ḳatı oldı yara [YM/334] (Bağrı ve göğsü yaralı oldu, düĢtü öldü çünkü pek Ģiddetli yaralandı.) Varḳaya ol kāfirüñ virdi atın Didi bin ḫoş ṣaġlu ṣollu oḳ atın [YM/335] (O kâfirin atını Varka‟ya verdi, “Bin tane güzel sağlı sollu ok atın.” dedi.) Varḳanuñ çün göge aġdurdı ṭopın Eydür imdi bu çeriye bir depin [YM/336] (Varka kolunu göğe kaldırdığında “ġimdi bu orduya saldırın.” dedi.) Ḥamle ḳılalum gel ikimüz bile Biz yiterüz bunlara bugün belā [YM/337] (Gel ikimiz bile bunlara saldıralım, bugün biz bunlara bela olarak yeteriz.) Çün depindiler ṣıdılar leşkeri Küşteden püşte yıġıldı ol çeri [YM/338] (Saldırdıklarında orduyu tepelediler, o savaĢın ölenlerinden yığınlar oluĢtu.) Ol Benī „Amruñ başını kesdiler Bir süñünüñ üzerine aṣdılar [YM/339] (O Benî Amr‟ın baĢını kestiler ve bir mızrağın üstüne astılar.) Ḳıldı yaġmā bunlaruñ ṭavarını Raḫt u büngāh ellerinde varını [YM/340] 127 (Bunların hayvanları, malı ve çadırını, ellerinde ne varsa yağmaladılar.) Raḫt u büngāh yirinde ḳodılar Ne varısa ḳamudan el yudılar [YM/341] (Mal ve çadırları yerinde bıraktılar, ne varsa hepsinden el çektiler.) Döndi bunlar girü kendü yirine Kim yavuzluḳ iderise yirine [YM/342] (Bunlar kendi yerine geri geldiler, kim yerine kötülük ederse.) Geldiler Ḥayyu Benī Şeybe Hilāl Ḳıldılar düşmenlerini künd ü lāl [YM/343] (Benî ġeybe kabilesi ve Hilâl geldiler, düĢmanlarını periĢan ettiler.) Be-dėl der der-ė derd u ġam bāz kerd Ez endoh yekī şė„r āġāz kerd [A/476] (Çok üzüldü ve acısından bir Ģiir söyledi.) Ber-āvīḫtend ān do mīr-ė „arab Do ferḫonde-nām u do ālī-naṣab [A/519] (O iki Arap beyi, mübarek adlı ve soylu, birbirine saldırdılar.) Rebi ėbn-ė „Adnān ço ez pīş-ė ūy ūy-ė kīne-yė Varḳa āverd rūy [A/567] (Rebi Ġbn-i Adnan onun yanından Varka‟ya gittiği zaman…) Bepūşīẕ Golşāh dest-ė selīḥ Be-ber der ḥosām u be-kef der remīḥ [A/568] (GülĢâh savaĢ elbisesi giyip beline kılıç bağladı ve eline mızrak aldı.) Besān-ė ġolāmān ten-ė ḫᵕīşten Beyārāst ān lo„bet-ė sīm-ten [A/570] (Köleler gibi giyindi ve gümüĢ vücudunu süsledi.) Nehān ez kenīzān u peyvestegān Nehān ez ġolāmān u der bestegān [A/571] 128 (Hizmetçiler ve kölelerden gizlice…) Zė-ḥayy-ė Benī Żabbe āmeẕ beder Be-tīre şeb āmeẕ be-vakt-ė saḥar [A/572] (Gece yarısı Benî Zabbe kabilesinden çıktı.) Bebeste be-resm-ė „arab rūy-ė ḫᵕīş Be-destār pūşīẕe gīsū-yė ḫᵕīş [A/573] (Araplar gibi yüzünü örttü, bezle de saçlarını kapattı.) Ço şoẕ yār bā bāre-yė gām zen Berānd esb-ė germ ān delārām zen [A/574] (Hızlı yürüyen ata eĢlik ettiği zaman güzel yüzlü kadın atı koĢturdu.) Hemī rānd tā sū-yė leşker resīẕ Zė-gerd-ė do leşker havā tīre dīẕ [A/575] (Orduya varana kadar atını sürdü, iki ordunun kaldırdığı tozdan havayı karanlık gördü.) Nėgeh kerd Golşāh sūy-ė neberd Bedīd ān do gerden-keş-ė şīr-merd [A/578] (GülĢâh savaĢa baktı, o iki ceur yiğidi gördü.) Yekī boẕ Rebi„ İbn-ė „Adnān be-nām Dėger Varḳa boẕ nām İbnül-Hümām [A/579] (Birisinin adı Rebi Ġbn-i Adnan‟dı, diğerinin adı Varka Hümâm‟ın oğluydu.) Bėzeẕ bāng ber-merkeb-ė bāẕ-pāy Becest esp çon morġ-ė perrān zė-cāy [A/600] (Hızlı koĢan atına bağırdı, atı uçan kuĢ gibi yerinden fırladı.) Zė-bes tīzī ān bāre-yė reh-sėper Ḫatā kerd nā-geh derāmeẕ beser [A/601] (O giden at o kadar hızlıydı ki birden bire yanlıĢ yaptı ve bitti.) 129 Ser ü gerden-ė esp ber hem şėkest Be-dėl Varḳa goft: ez ḳażā kes nerest! [A/602] (Atın baĢı ve boynu kırıldı, Varka kendi kendine, “Kaza ve kaderden kimse kurtarılmaz.” dedi.) Beyoftāẕ meskīn setān ber ḳafā Rebi„ ender āmeẕ ço kūh-ė ṣafā [A/603] (O zavallı, sırt üstü yere düĢtü, Rebi sağlam bir dağ gibi yetiĢti.) Belerzīd Varḳa ço berg-ė deraḫt Begoft: āh nomīẕ geştem zė-baḫt! [A/604] (Varka ağaç yaprağı gibi titrer, “Ah, bahtımdan umutsuz oldu.” dedi.) Rebi„-ė del-āver zė-zīn der-becest Ço şīrī dojem bīn key ber-ūy neşest [A/605] (Cesur Rebi atından fırladı, gör ki üzgün arslan gibi onun üstüne oturdu.) Ço şoẕ Varḳa ender kef-ė ū zebūn Keşīẕeş yekī ḫancer-ė āb-gūn [A/606] (Zavallı Varka onun eline düĢtüğünde, Rebi su renginde olan hançerini çıkardı.) Be-ẕān tā be-ḫancer be-borred sereş Bereẕ ser be-nezdīk-ė ān dėlbereş [A/607] (Bil ki baĢını hançerle kesmesi için baĢını sevgilisine (hançere) yaklaĢtı.) Ser-ė dest-ė ū Varḳa begereft saḫt Ço dīẕeş key yek bāre bergeşt baḫt [A/608] (Bahtının birden bire döndüğünü gördüğü zaman onun elinin ucunu sıkı tuttu.) Begoftā berīn dėl meyefzāy derd Be-ḥaḳ-ė ḫodāvend-ė cebbār u ferd [A/609] (Tek ve zorlayıcı olan Allah‟ın hakkı için bu gönlün derdini arttırma.) Ez-ān pīş tā kem derārī zė-pāy Yekī rūy-ė Golşāh-ė mā-rā nemāy [A/610] 130 (Beni öldürmeden önce bana bir kere GülĢâh‟ın yüzünü göster.) Konūnem mekoş, dest ü pāyem bebend Beber nezd-ė ān zāẕ serv-ė bolend [A/611] (ġu an beni öldürme, elim ve ayağımı bağla; o yüksek selvi doğanın yanına götür.) Be-dīẕār-ė ān māh mehmān konem Be-pīş-ė vey āngāh ḳorbān konem [A/612] (Beni o ayı görmeye misafir et, o zaman onun yanında beni kurban et.) Ço yek bār-ė dīger bebīnemş rūy Toam koş ço bokşeẕ me-rā „aşḳ-ė ūy [A/613] (Onu bir kez daha gördüğümde, beni GülĢâh‟ın aĢkı öldüreceği gibi sen de öldür.) Berem men to-rā sūy-ė Golşāh-ė to Be-pāyān berem „omr-ė kūtāh-ė to [A/618] (Ben seni GülĢâh‟ına götüreceğim, kısa ömrünü sona erdireceğim.) Be-goft īn u ez-sīne-yė ū be-jest Do-desteş pes-poşt moḥkem be-best [A/619] (Bunu söyleyip Varka‟nın göğsünden kalktı, iki elini arkadan bağladı.) Fėgendeş be-gerden derūn-ė palheng Pīyāẕe keşīẕeş be-meydān-ė ceng [A/620] (Ġpi boynuna sardı ve onu tutukladı, yaya olarak onu savaĢ meydanının ortasına çekti.) Ço Golşāh vey-rā be-meydān be-dīẕ ūy-ė dīẕe ḫūn-ė dėleş ber-devīẕ [A/621] (GülĢâh onu meydanda gördüğünde canı yandı.) Nemānd īç ber-cāneş ārām u ṣabr Be-kīne der-āmeẕ ço yek-pāre ebr [A/622] (Hiç sabrı kalmadı ve bir bulut gibi hınçla gürledi.) 131 Ço cānān merū-rā beẕān-sān be-dīẕ Der-āmeẕ yekī na„reyī ber-keşīẕ [A/623] (Sevgilisi onu bu durumda gördüğü zaman sinirlendi ve bağırıp çağırdı.) Beẕīşān ço teng ender āmeẕ zė-rāh Zė-roḫ perde bogşād u benmūd māh [A/624] (Oraya vardığı ve ona yaklaĢtığı zaman yüzünün örtüsünü çıkarttı ve ay gibi yüzü ortaya çıktı.) Rebi„ ėbn-ė „Adnān ço ū-rā be-dīẕ Be-boẕ ḫīre vu sūy-ė ū bengerīẕ [A/630] (Rebi Ġbn-i Adnan onu görünce ona bakakaldı.) Gomānī çonān bord k‟ān māh-rūy Zė-mehr-ė dėl āmeẕ be-dīẕār-ė ūy [A/631] (GülĢâh (o ay yüzlü) onu sevdiği ve görmek istediği için geldiğini zannetti.) Bėtefsīd ender dėlėş mėhr-ė ūy Ço çeşmeş ber-oftāẕ ber-çehr-ė ūy [A/632] (GülĢâh‟ın yüzünü gördüğü zaman ona karĢı hissettiği sevgi daha da arttı.) Feres pīş-ė ū rānd, goft: ey nėgār Çerā āmeẕī? Zūẕ ḥoccet beyār [A/633] (Atını ona doğru sürdü, “Ey güzel! Neden geldin? Nedenini hızlı söyle.” dedi. ) Meger bī-men ey dūst ġamgīn şoẕī Zė-hėcrān-ė men zār u meskīn şoẕī [A/634] (Ey sevgilim bensiz üzgün mü oldun? Benden ayrı kaldığın için ağladın mı?) Key men bī-to ey dūst çonān boẕem To goftī key der-bend ü zendān boẕem [A/635] (Ey sevgilim ben sensiz öyleydim; sen benim esir olduğumu söyledin.) Ne-bāyestet āmeẕ hemī sūy-ė men Ve ger çend ne-şekībī ez rūy-ė men [A/636] 132 (Hatta beni görmediğin için sabırsızlansan da bana gelmemen gerekirdi.) Ke men zī to bā Varḳa āyem hemī Zė-kīne dėleş-rā be-ḫāyem hemī [A/637] (Ki ben Varka‟yla sana gelecektim, hınçtan onun gönlünü inciteceğim.) Be-pīş-ė to ḫᵕāhemş gerden zeẕen Key tā men zė-to ber-ḫorem to zė-men [A/638] (Senin yanında onun baĢını keseceğim ki birbirimizden faydalanalalım.) Zė-goftār-ė ū Varḳa şoẕ sūgvār Be-goftā ke hem cān şoẕ u hem negār [A/639] (Onun söylediklerinden üzgün oldu; kendi kendine, “Hem canı hem de sevgilisi oldu.” dedi.) Gomān bord meskīn meger bā Rebi„ Be-peyvest mehr ān negār-ė bedi„[A/640] (Zavallı, o güzel Rebi‟yle birlikte olduğunu zannetti.) Be-goft er konūn koşte gerdem revā‟st Ke koşten merā rāḥet ez-her-belā‟st [A/641] (ġu an öldürülmek bana uygundur ki öldürülmek benim için her beladan daha rahattır.) Hemī rānd Golşāh bā-mehr ü reng Semend-ė ṣaf-āşūb-rā nü teng [A/642] (GülĢâh, Ģefkat ve nazla hırçın atını yavaĢça sürdü.) Beẕān-sān key men zī-to āyem hemī Zė-dėl mėhrebānī nemāyem hemī [A/643] (Öyle ki ben her zaman sana geleceğim ve sana Ģefkat göstereceğim.) Ço ez-reh resīẕeş ber-her-do teng Ne-kerd īç ber-cāygeh ber-dereng [A/644] (Ona yaklaĢtığı zaman, hiç beklemedi..) 133 Yekī neyze zed ān sotūde-honer Rebi„-ė forūmāye-rā ber-cėger [A/645] (Sanatıyla övülen (GülĢâh), aĢağılık Rebi‟nin ciğerine bir mızrak sapladı.) Sėnāneş goẕārīẕ ez-sūn-ė poşt Ber-ān-sān bezārī mer ū-rā be-koşt [A/646] (Mızrağını sırtına sapladı, böylece onu öldürdü.) Be-zīr āmed ü dest-ė Varḳa goşāẕ ūy-ė leşker-ė ḫᵕīş reftend şāẕ [A/647] (Alta geldi ve Varka‟nın elini çözdü, mutlu bir Ģekilde kendi ordularına gittiler.) Rebi„-ė cehān-sūz çūn koşte şoẕ Heme doleteş comle ber-geşte şoẕ [A/660] (Cesur Rebi öldürüldüğü zaman bütün celal, muhteĢemliği ve padiĢah tahtı da sona erdi.) Do-ferzend boẕ merū-rā ceng-cūy Delīr u saf-āşūb u ferheng-cūy [A/661] (SavaĢçı, cesur, saf yaran ve bilgi kovalayan iki çocuğu vardı.) Ço ber-bābėşān dolet āmeẕ be-ser Be-kīne berūn rānd mėhter-pėser [A/662] (Babaları öldüğü zaman, büyük oğlan babasının hıncını almaya kalktı.) Hemī goft: emruz rūz-ė men‟est Ne-tersem gerem doşmen āhermen‟est [A/669] (“Bugün benim günümdür, düĢmanım ehrimen olsa bile korkmam.” dedi.) Ço şoẕ Varḳa ageh zė-goftār-ė ūy Niyet kerd reften be-peykār-ė ūy [A/673] (Varka onun dediklerinden haberdar olduğu zaman onunla savaĢmaya karar verdi.) Del ü cān-ė Golşāh şoẕ nā-şekīb Zė-reften be-cān ender āmed nehīb [A/675] 134 (GülĢâh periĢan oldu ve Varka‟nın gitmesinden korktu.) Ke bā-ān-heme sostī vu hastegī Hemī kerd bā kīne peyvestegī [A/676] (Ki o kadar yorgunlukla bile hıncını almaya karar verdi.) Serāsīme şoẕ mānd ez-vey şegeft Bezed çeng dest ü „ėnāneş gereft [A/677] (GülĢâh buna ĢaĢırdı ve periĢan oldu; elini uzatıp onun elini tuttu.) Geret bā-ḫėred hest peyvestegī Çegūne konī ceng bā-ḫastegī [A/681] (Eğer akıllıysan nasıl yorgunlukla savaĢacaksın?) To benşīn key eknūn be-cāy-ė to men Şevem sūy-ė meydān berāy-ė to men [A/682] (Senin yerine ben gittiğim zaman, sen otur; senin için ben savaĢ meydanına gideceğim.) Resānem ū-rā hem eknūn zī pėẕer Ke nezd-ė pėẕer bėhter āyeẕ poser [A/683] (ġu an onu babasına kavuĢturacağım ki oğul babanın yanında daha iyidir.) Be-goft īn u ez-kīne āheng kerd Cėhān ber-dėl-ė doşmenān teng kerd [A/684] (Bunu söyledi ve hıncını dile getirdi, böylece dünyayı düĢmanın gönlünde dar etti.) Do bebr-ė ber-āşofte-yė tīġ-zen Be-geştend bā-yek dėger her do ten [A/692] (Kılıç savuran kızgın iki kaplan birbirine saldırırlar. Der-āmeẕ kenīzek ço tond ėjdėhā Ke ez-bend-ė ġam geşte bāşeẕ rehā [A/693] (Kız acı zincirinden kurtarılmıĢ gibi hızlı bir ejderha gibi çıktı.) 135 Be-sīne bereş ṭa„neyī zeẕ doroşt Ser-ė nėyze bogzāşt ez-sūn-ė poşt [A/694] (Onun boyu posunu yerdi ve mızrağının ucunu onun sırtına koydu.) Be-goft: ey delīrān u gerden-keşān erān u şocā„ān u merdom-koşān [A/695] (“Ey cesurlar, inatçılar, büyükler, yiğitler ve öldürenler!” dedi.) Key āyed dėger pīş-ė pīl-ė dojem Key tā bend-ė ū bogselānem zė-hem [A/696] (Sinirli filin yanına (benim yanıma) bir daha geldiği zaman onun zincirlerini koparırım.) Ço kėhter berāẕer şėnīd īn saḫon Be-cūşīẕ ez-kīne-yė ān serv-bon [A/697] (Küçük kardeĢ bu sözü duyduğu zaman o serve duyduğu hınçla sinirlendi.) Yekī ḥamle kerd ū be-Golşāh-ė ber Gereft ū kemīn-rā ber-ān māh-ė ber [A/701] (O GülĢâh‟a saldırdı ve o ay yüzlünün yolunu kesti.) Berū nīz Golşāh-ė dėl-bėr be-geşt Ço do şīr-ė āşofte ber sāẕe deşt [A/702] (Gönül alan GülĢâh da ona döndü, bayırda iki sinirli arslan gibiydiler.) Ġolām-ė dėl-āver der-āmeẕ ço bāẕ Be-ḥamle be-nezdīk-ė Golşāh-ė şāẕ [A/709] (Yiğit Golâm rüzgâr gibi Mutlu GülĢâh‟a saldırmak için çıktı.) Be-zed neyzeyī, āmeẕ ender-bereş Be-yek ṭa„ne befgend ḫoẕ ez-sereş [A/710] (Bir mızrak aldı, onun yanına geldi. Nispet yaparak Ģapkasını kafasından attı.) Bėrėhne şoẕ ān moşk-ė por tāb-ė ūy pedīẕ āmeẕ ān verd [ū] sīmāb-ė ūy [A/711] 136 (Onun kıvırcık ve misk gibi kokan saçları açıldı, onun gül ve cıvası göründü.) Ço peyẕā şoẕ ān māh ez-zīr-ė ebr Ez-ān her do leşker be-pālūẕ ṣabr [A/714] (Bulutun arkasındaki ay göründüğü zaman iki ordunun sabrı kalmadı.) Dėl-ė doḫter ez-derd şoẕ por-gėre Be-ser ber-fėgend āstīn-ė zere [A/715] (Kızın gönlü dertten düğüm düğüm oldu, zırhının kolunu baĢına attı.) Ḫėcel geşt ü zė-şerm gom kerd rāy Şoẕeş sost ez-ḫīregī dest ü pāy [A/716] (Utandı ve utancından ne yapacağını ĢaĢırdı, eli ayağı birbirine dolandı.) Ġolām-ė dėl-āver ço ū-rā be-dīẕ Be-dėleş enderūn ferş-ė ġam gosterīẕ [A/717] (Yiğit Golâm onu gördüğü zaman gönlüne gam halısı serdi.) Dėleş ez-ġam-ė „aşḳ şoẕ sūḫte Ço şem„ī şoẕ ez-āteş efrūḫte [A/718] (Gönlü aĢk acısından yandı, ateĢten yanan bir mum gibi oldu.) Be-„aşḳ ān poser ez-pėẕer der-gozeşt Be-yekbāregī sost u bīçāre geşt [A/719] (AĢk için babasını unuttu, birden bire güçsüz ve zavallı oldu.) Ço doḫter çonān ser bėrėhne be-mānd Sebok-nāme-yė şīr-merdī be-ḫᵕānd [A/720] (Kızın baĢı açık kalınca yiğitlikten bahsetti.) Be-zeẕ neyze vü ḫūd-rā ez-zemīn Ber-āverd ān doḫt-ė nesrīn serīn [A/721] (Mızrakıyla miğferini yere düĢürdü, o güzel kızın yüzü ortaya çıktı.) Poser goft: ey dėl-robā-yė bedi„ Menem nām-ver Ġālėb ėbn-ė Rebi[A/729] 137 (Oğlan, “Ey benzersiz gönül çalan, ben ünlü Galip, Rebi‟nin oğluyum.” dedi.) To pīşem çonānī be-meydān-ė ceng Ke naḫçīr-ė bīçāre pīş-ė peleng [A/730] (Sen benim yanımda kaplanın yanındaki zavallı av gibisin.) Konūn ey perī-çėhre-yė ḫūb-rūy Be-yek sūne īn kīne vü goft [ü] gūy [A/731] (Ey peri yüzlü güzel, Ģu an hınç ve tartıĢmayı bir tarafa koy.) Merā bā-to emrūz peykār nīst Merā coft niyo to-rā yār nīst [A/732] (Bugün ben seninle savaĢmayacağım, benim eĢim ve senin sevgilin yoktur.) Berāẕerm ber-dest-ė to koşte şoẕ Peẕerm ez-belā-yė to ser-geşte şoẕ [A/733] (Abim senin elinle öldü, babam senin belan yüzünden ĢaĢtı ve öldü.) Konūn kīn-dėl ez mėhr gom-rāh geşt Zė-cenget merā dest kūtāh geşt [A/734] (ġu an hınçlı olan, sevgiden yolundan ĢaĢtı, seninle savaĢmaya elim varmıyor.) Be-ḫandīẕ doḫter zė-goftār-ė ūy Ez-ān „aşḳ u ez-nāle-ye zār-ė ūy [A/739] (Onun sözlerine, aĢkına ve inlemesine kız güldü.) Be-gofteş: henūz ey poser kūẕekī Ebā kūẕekī saḫt nā-zīrekī [A/740] (Ona Ģöyle söyledi; “Ey çocuk hâlâ küçüksün, küçük olmanın yanında çok da aptalsın.”) „Arūs-ė to emrūz coz gūr nīst Ke bā baḫt-ė beẕ mer to-rā zūr nīst [A/744] (Senin gelinin sadece mezardır, kötü bahtın yüzünden gücün yoktur.) 138 Peẕert enderīn ārezū cān be-dāẕ To-rā nīz cān dāẕ bāyeẕ be-bāẕ [A/745] (Baban bu dileği uğruna canını kaybetti, yine sen de canını kaybetmen gerekir.) Zė-goftār-ė Golşāh kūẕek be-teft Ber-āşoft ez-ḫaşm [u] kīne gereft [A/746] (Çocuk GülĢâh‟ın sözlerine kızdı, sinirden kudurdu ve hınçla doldu.) Be-goftā: kesī kū sėzāvār-ė bend Būẕ, neşneveẕ ez-ḫėreẕmend pend [A/747] (Kimse tutuklu olmayı haketmez, herkes akıllı insanın öğüdünü dinlemezse hakeder.) Poser saḫt[nīrū] boẕ u zūrmend Be-ten būd mānend-ė serv-ė bolend [A/769] (Çocuk güçlüydü ve vücut yapısı olarak uzun serv gibiydi.) Dėl-āver boẕ u celd [ü] zūr-āzmāy Be-neyze be-kendī kohī-rā zė-cāy [A/770] (Yiğitti, hızlı ve güçlüydü; mızrakla bir dağı yerinden kopardı.) Zė-doḫter ferāz u füzūn boẕ be-zūr Boveẕ şīr-rā zūr efzūn zė-gūr [A/771] (O kız çırpınıp aĢağı yukarı zıplıyordu ama onlar arslan ve zebra gibiydiler ki arslanın gücü daha fazlaydı.) Zen er bā-mes el şīr-ė pīl efgen‟est Be-āḫėr çonān dān key zen hem zen‟est [A/772] (Kadın eğer fil öldüren arslan gibiyse de sonunda kadın kadındır.) Be-zeẕ dest kūẕek be-kerdār-ė dūẕ Be-ḳovvet ve-rā ez-zemīn der-robūẕ [A/773] (Elini hırsız gibi uzattı ve kendisinin yüksek gücüyle onu yerden kaldırdı.) Ço der bend-ė ū şoẕ dėrefşende māh Nehāẕ ez-ṭareb rūy sūy-ė sėpāh [A/774] 139 (Aydın ayı (GülĢâh‟ı) tutukladığı zaman mutluluktan ordusuna gitti.) Sėpāh-ė Benī Żabbe geştend şāẕ Heme ḥamle kerdend çon tond bāẕ [A/775] (Benî Zabbe ordusu sevindi, hepsi hızlı rüzgâr gibi saldırdı.) Gereftend mer her do-rā der-miyān Şoẕend ez- ṭareb şādmān u dennān [A/776] (Ġkisini yanlarına aldılar ve çok mutlu oldular.) Ço Varḳa çonān dīẕ ġam ḫᵕāre şod Ço sergeşteyī zār u bīçāre şoẕ [A/777] (Varka bunu gördüğü zaman üzüldü, ĢaĢkın biri gibi inledi.) Be-goft: ey serān u mėhān-ė „Arab Şoca„ān u nām-āverān-ė „Arab [A/778] (ġöyle söyledi: “Ey Arap büyükleri, yiğitleri, cesurları ve ünlüleri…”) Be-cūyīẕ rūy u biyābīẕ rāy Be-kūşīẕ bā-men zė-behr-ė Ḫodāy [A/779] (DüĢünün ve bir yol bulun, Allah aĢkına bana yardım edin.) Merā enderīn kār yārī konīẕ Be-ceng-ė enderūn pāy-dārī konīẕ [A/780] (Bu yapılan savaĢta bana destek verin ve dayanıklı olun.) Meger yār gom būẕe bāz āverem Dėl-ė doşmenān zīr-ė gāz āverem [A/781] (Kaybolunan sevgilimi geri getireceğim, düĢmanın gönlünü ısıracağım.) Sebok bāb-ė Golşāh-ė ferroḫ neseb Ḫorūşīẕ u bedeīẕ ber-ten seleb [A/782] (Mübarek oln GülĢâh‟ın çevik babası bağırdı ve elbisesini yırttı.) Be-goft: ez peye ḥammiyet ü nām u neng Be-kūşīẕ eyā nāmdārān be-ceng [A/783] 140 (“Onurumuz için savaĢmaya çalıĢın.” dedi.) Ço goft īn ebā Varḳa u bā-sepāh Zė-kīne ber-e„dā gereftend rāh [A/784] (Bunu söylediği zaman Varka ordusuyla hıncını almak için düĢmanın yolunu tuttular.) Be-ḥamle derūn zūẕ beştāftend Mer ān ḳom-rā comle deryāftend [A/785] (Ona yardım etmeye koĢtular ve o kabileyi tamamen elde ettiler.) Yekī ḫaymeyī dīẕ „ālī zė-dūr Hemī tāft ez-vey ço ez-māh-ė nūr [A/801] (Uzaktan muhteĢem bir çadır gördü, ay gibi ıĢıktan yüzünü çevirdi.) Sebok Varḳa zī ḫayme efgend rāy Be-ūmīẕ-ė dīẕār-ė ān dėl-robāy [A/802] (Çevik Varka o gönül çalanı (GülĢâh‟ı) görme umuduyla çadırın yolunu tuttu.) Ço ez-dūr nezdīk-ė ḫayme resīẕ Be-dergāh-ė ḫayme derūn bengerīẕ [A/803] (Çadıra yaklaĢtığı zaman çadırın içine baktı.) Be-beyġūle-yė ḫayme Golşāh-rā Be-dīẕeş mer ān dėl-gosel māh-rā [A/804] (Çadırın köĢesinde o gönül titreten ayı, GülĢâh‟ı gördü.) Neboẕ coz Ġolām ender ān ḫayme kes Hem ū boẕ tenhā u Golşāh u bes [A/811] (Golâm dıĢında kimse çadırda yoktu, sadece o ve GülĢâh vardı.) Ġolām ez-ber-ė taḫt boẕ nīm mest Yekī tīġ pīş u piyāle be-dest [A/815] (Golâm yatağın baĢında yarı sarhoĢtu, kılıcı yanında ve kadehi elindeydi.) 141 Pes āngeh ez-taḫt ber-ḫāst zūẕ Zė-kār-ė felek hīç āgeh nebūẕ [A/833] (O zaman yataktan kalktı ve kaderinden haberi yoktu.) Be-nezdīk-ė ū reft bā-ḫorremī Be-sīcīẕ ez-behr-ė nā-merdomī [A/834] (Mutlu bir Ģekilde onun yanına gitti, günah iĢlemek için hazırlandı.) Be-ẕān rūy tā mohr bestānẕeş Be-nāpākī ālūde gerdānẕeş [A/835] (Onu kendine bağlamak ve alçak bir Ģekilde günaha bulaĢtırmak istedi.) Be-Golşāh çon dest kerdeş derāz Dėl-ė Varḳa mer kīne-rā kerd sāz [A/836] (GülĢâh‟a el uzattığı zaman Varka‟nın gönlünündeki hıncı daha da arttı.) Nemāndeş ṣabūrī, nemāndeş ḳarār Be-ḫayme derūn cest „ayyār-vār [A/837] (Sabrı kalmadı, yiğit gibi çadırın içine daldı.) Be-yek cesten āmeẕ be-nezd-ė Ġolām Ber-āverd ü bogzāred Hendī ḥosām [A/838] (Ani bir hareketle Golâm‟ın yanına vardı, hintli kılıcı çıkardı ve sapladı.) Be-yek zaḫm bogsest ez-ten sereş K‟ez ān zaḫm āgeh ne-şoẕ leşkereş [A/839] (Bir darbeyle baĢını kesti ki ordusu o darbeden haberi olmadı.) Ço Golşāh roḫsār-ė Varḳa be-dīẕ Zė-cāneş gol-ė şāẕ-kāmī demīẕ [A/840] (GülaĢh Varka‟yı gördüğü zaman çok sevindi.) Ne-goftend ez-bīm-ė leşker saḫon Berūn şoẕ bėder Varḳa u serv-bon [A/841] (Ordunun korkusundan bir Ģey demediler, Varka ve GülĢâh kapıdan çıktılar.) 142 Nehān ez-pes-ė ḫayme bīrūn şoẕend Nedānest kes k‟ān do ten çūn şoẕend [A/842] (Gizli bir Ģekilde çadırdan çıktılar ve kimse onlardan haberdar olmadı.) Sebok rāh bī-reh gereftend zūẕ Be-leşker resīẕend her do ço dūẕ [A/843] (Yolu hızlıca geçtiler ve duman gibi orduya vardılar.) 22. YM‟de Benî Amr‟ın çocuğu olup olmadığından bahsedilmez. Ancak A‟da Rebi‟nin iki oğlu olduğu açıklanır. Rebi„-ė cehān-sūz çūn koşte şoẕ Heme doleteş comle ber-geşte şoẕ [A/660] (Dünyayı yakan Rebi öldüğü zaman bütün ihtiĢamı sona erdi.) Do-ferzend boẕ merū-rā ceng-cūy Delīr u saf-āşūb u ferheng-cūy [A/661] (SavaĢçı, cesur, saffı yaran ve bilgi peĢinde olan iki çocuğu vardı.) 23. GülĢâh‟ın kurtuluĢundan sonra YM‟de bütün kabile bu iki aĢığın evlenmelerini ister, GülĢâh‟ın babası da evlenmelerine razıdır ama annesi Varka‟nın yetim ve fakir olduğunu ileri sürerek kızını vermek istemez ve süt parası ister. A‟da ise bütün varını yoğunu Rebi‟yle olan savaĢında kaybeden Varka, GülĢâh‟ı amcasından eli boĢ istemekten korkar. GülĢâh‟ın bir sürü görücüsü olur; bunu duyan Varka, GülĢâh‟ın annesiyle konuĢur. GülĢâh‟ın annesi Varka‟ya acıyıp bunların evlenmeleri için kocasını ikna etmeye çalıĢır ama kocası kabul etmez ve sadece Varka‟nın parası olması Ģartıyla kızını ona vereceğini söyler. Ol ḳavim çün bunları böyle görür Didiler kim maṣlaḥat eyle-durur [YM/349] (O kabile bunları böyle gördüğü zaman “Yapılması gereken Ģudur.” dedi.) Yā Hilāl şimdi gerek Gülşāhı siz Dügün idüp Varḳaya tīz viresiz [YM/350] (Ey Hilâl, Ģimdi düğün yapıp GülĢâh‟ı Varka‟ya vermeniz gerekir.) 143 Müstaḥaḳdur ol iki birbirine Ḳomañuz bügünki işi yarına [YM/351] (O iki birbirine gerekir, bugünün iĢini yarına bırakmayın.) Çün Hilāl itdi ḳabūl işbu sözi Şāẕ olup geldi evine kendüzi [YM/352] (Hilâl bu sözü kabul ettiği zaman sevindi ve kendi evine geldi.) Eytdi „avrat sen ne dirsin bu söze Ḫalḳ şöyle maṣlaḥat gördi bize [YM/353] (EĢine “Halk, yapılması gereken iĢ budur, dedi. Sen bu söze ne dersin?” dedi.) Ben rıżā virdüm ki Gülşāhı virem Rāżī ol sen daḫı yā ehl-i ḥarem [YM/354] (Ben GülĢâh‟ı vermeye razı oldum, sen de bu iĢe razı ol.) „Avrat eydür Varḳa olmışdur yetīm Şimdi Varḳa kim yaña Gülşāh kim [YM/355] (EĢi “Varka yetim olmuĢtur, Ģimdi Varka nerede, GülĢâh nerede?” dedi.) Yoḳ elinde ḫānumān altun gümiş öyleme bu sözi kim olmaz bu iş [YM/356] (Elinde mülk, altın ve gümüĢ yoktur, bu sözü söyleme ki olmaz.) Varḳanuñ çün eli irmez altuna Bir ḳızumı virmezem varsun tuna [YM/357] (Varka‟nın eli altına ermediği için tek kızımı, yokluğa düĢmese diye vermem.) Şīr-bahā getürmezise ben ḳızum Varḳaya virmezem işbudur sözüm [YM/358] (Süt parası getirmezse ben kızımı Varka‟ya vermem, sözüm iĢte budur.) Hemī goft bī-māl u bī-ḫᵕāste Çegūne şeveẕ kārem ārāste [A/877] (“Mal ve mülksüz iĢim nasıl düzelecek.” dedi.) 144 Be-tersem ke Golşāh-rā ger zė-„am Be-ḫᵕāhem, be-kef āyeẕem derd u ġam [A/878] (GülĢâh‟ı amcamdan istemekten, elimde acı ve gam kalmasından korkarım.) Çonān geşt Golşāh-rā rūy u mūy K‟zū geşt gītī por ez-goft u gūy [A/902] (Yüzü ve saçı öyle güzel oldu ki bütün dünya ondan söz ediyordu.) Ber-oftād ber-her delī bend-ė ūy Ḫalāyeḳ şoẕend ārėzūmend-ė ūy [A/903] (Her gönül ona bağlandı, bütün insanlar onu diledi.) Żīyā„ u „aḳār u ġolām ü ḫadem Zė-„aḳd u yevāḳīt u zerr u dėrem [A/910] (Tarla, ev eĢyaları ve hizmetçiden yakut taĢlı kolye, altın ve gümüĢ para kadar…) Heme „arża kerdend ber-vey heme Zė-zer bėdrhā u zė-berg u reme [A/911] (Altın keselerden, hayat ve savaĢ teçhizatlarından koyun sürüsüne kadar ellerinde olan herĢeyi ona verdiler.) Beẕān tā meger yār-ė Golşeh şevend ezāvār-ė ān del-gosėl meh şevend [A/912] (Meğer GülĢâh‟ın yâri olabilsinler diye, o gönül titreten aya yakıĢsınlar diye.) Ço der gūş-ė Varḳa ḫaber der-resīẕ Resūlān u ḫᵕāhendėgān-rā be-dīẕ [A/913] (Haber Varka‟ya geldiği zaman, gönderilen ve söyleyenleri gördüğü zaman.. ) Zė-tīmār del der-bereş geşt ḫūn Hemī āmeẕ ez-rāh dīẕe borūn [A/914] (Acıdan gönlü kan dolu oldu, ağlayıp durdu.) Ço ez-derd-ė hėcrān dėleş ḫīre mānd ebok mām-ė Golşāh-rā pīş ḫᵕānd [A/917] 145 (Ayrılık acısından gönlü periĢan olduğu zaman GülĢâh‟ın annesini hızlı çağırdı.) Be-dū goft: ey māẕerem, zīnhār! Bedīn „āşıḳ-ė ḫaste-dėl raḥmet ār [A/918] (Ona, “Ey annem, aman! Bu gönlü hasta aĢığa acı.” dedi.) Dėl-ė mām-ė Golşāh ber-vey be-sūḫt Yekī āteş ez-cān-ė ū ber-forūḫt [A/930] (GülĢâh‟ın annesi onun durumuna yandı, canından ateĢ çıktı.) Sūy-ė şūy-ė ḫīş ender āmed ço bāẕ Saḫonhā-yė Varḳa berū kerẕ yāẕ [A/931] (Kocasının yanına rüzgâr gibi geldi, Varka‟nın sözlerini ona söyledi.) Ez-ān nāle-yė „aşḳ u tīmār-ė ūy V‟ez-ān zārī u şīven-ė zār-ė ūy [A/932] (Onun aĢk inlemesi ve acısından ve onun ağlayıp sızlamasından…) Be-gofteş zė-her do gosest‟est hūş Ke īn bā-feġān‟est u ān bā-ḫurūş [A/933] (Ġkisinin aklı baĢından gitti ki ikisi bağırıp çağrıyorlar.) „Am-ė Varḳa ḫīre şoẕ ez-goft-ė zen Çonīn rāy-ė bīhūẕe goftā mezen [A/934] (Kadının sözleri Varka‟nın amcasını periĢan etti; “Böyle gereksiz konuĢma.” dedi.) Key men çūn be-Varḳa hemī bengerem Temāmī nedāreẕ ḥaḳḳ-ė doḫterem [A/939] (Ben Varka‟ya baktığım zaman benim kızımı tamamen hak etmediğini görüyorum.) Eger ḥaḳḳ-ė ferzendem āreẕ be-cāy Merā der-cehān coz beẕū nīst rāy [A/945] (Eğer çocuğumu hakederse, dünyada onun haricinde kimseye onayım yoktur.) 146 24. A‟da Hilâl‟in kızını Varka‟yla evlendirmek istemesinin ve bu evliliği uygun görmesinin sebepleri arasında aynı soydan geliyor olmak da vurgulanmıĢtır. YM‟de Hilâl tarafından böyle bir gerekçe dile getirilmemiĢtir. Hėlāl ez-ġameş dest ber-zeẕ be dest Be-gofteş key: Ārī, sezāvār hest [A/956] (Hilâl, gamdan ellerini birbirine vurdu, “Doğru, münasiptir.” dedi.) Ke bā-yek-dėger her do ender ḫorend Ke her do zė-yek aṣl u yek govherend [A/957] (Her ikisi birbirine uygundur ve her ikisi aynı kökten ve tek cevherdendir.) Be-cāy-ė men ū mėhr dāreẕ besī Ne-bīnem ezū mėhrbānter kesī [A/958] (O benim yerine yeterince sever, ondan daha sevgi dolu Ģefkatli birini görmüyorum.) 25. YM‟de Varka‟ya dayısından yardım almasını direkt söyleyen belli değildir, o ilk olarak, kölesi aracılığıyla dayısına mektup gönderir. 6 ay geçer ama köleden haber gelmez, yine 40 gün bekledikten sonra Varka kendisi dayısına gider. A‟da ise Varka‟nın kölesi onun durumunu görünce ona para bulabilmek için yolculuğa çıkar ve ondan sonra köleden bahsedilmez. GülĢâh‟ın annesi eĢini bu iki aĢığın evlenmeleri için ikna etme esnasındayken eĢi, Varka‟nın dayısından yardım almasını, onun çocuğu olmadığı için bütün mal ve mülkünü Varka‟ya vereceğini söyler. Böylece Varka dayısından yardım almak için Yemen‟e gider. Didiler kim Varḳaya bilmez misin Kim saña ṭayı olur şāh-ı Yemen [YM/372] (Varka‟ya “Dayın Yemen‟in Ģahı olduğunu bilmez misin?” dediler.) Getürürseñ buña andan şīr-bahā Ḥaḳḳuñı men„ itmeye biñ ejdehā [YM/373] (Buna ondan süt parası getirirsen bin ejderha da hakkını esirgeyemez.) Varḳanuñ bir zengī ḳulı varıdı Varḳa‟ı biñ cānıla severidi [YM/374] 147 (Varka‟nın bir zenci kölesi vardı, Varka‟yı çok severdi.) Yazdı nāme dayısına ol tamām Ol ḳula virdi eyitdi yā ġulām [YM/375] (Dayısına mektup yazdı, o köleye verdi. Dedi: “Ey gulam…”) „Arża ḳıldum ḥālümi bu nāmede Kim nice „āşıḳ olup düşdüm oda [YM/376] (Bu mektupta durumumu, nasıl âĢık olup odaya düĢtüğümü yazdım.) Var bu mektūbı Yemen şāhına vir Eyt aña cānuñ-içün ḳurtar esīr [YM/377] (Vardığında bu mektubu Yemen Ģahına ver, ona canın için esiri kurtar, de.) Aldı ol ḳul nāme‟i oldı revān Varḳa Gülşāhıla ḳaldı şāẕ-mān [YM/378] (O köle mektubu alıp yola çıktı, Varka GülĢâh‟la mutlu kaldı.) Altı ay geçdi buña ḳul gelmedi Varḳanuñ ṣabr u ḳarārı ḳalmadı [YM/382] (Altı ay geçti ve köle gelmedi, Varka‟nın sabrı kalmadı.) Didiler yā Varḳa gelmedi ḳuluñ Didi kim ḳırḳ gün daḫı va„de ḳıluñ [YM/383] (“Ey Varka! Kölen gelmedi.” dediler, “Kırk gün daha zaman verin.” dedi.) Yine ḳırḳ gün va„de ḳıldılar tamām Varḳa eydür ḳalmadı ayruḳ kelām [YM/384] (Yine kırk gün zaman verdiler; “Varka baĢka söz kalmadı.” dedi.) Gelmedi ḳul ben varayım dayıma Kim hemīşe şāẕ oluñ siz dāyima [YM/385] (Köle gelmedi, ben dayıma gideyim ki siz hep sevinin.) Yekī bende boẕ Varḳa-rā sa„d-nām Be-dāneş temām u be-merdī temām [A/885] 148 (Varka‟nın sad adında bir kölesi vardı, bilgi ve yiğitlik açısından son derece donanımlıydı.) Ço ez-ḥāl-ė ū yāfteş āgehī Ke kāreş tebāhest u desteş tohī [A/887] (Onun durumunu, iĢi berbat durumda ve eli boĢ olduğunu öğrendiği için…) Ber-ė Varḳa āmeẕ hem ez-bāmdaẕ Be-goft ey heme dāneş u dīn u dāẕ [A/888] (Seher vaktinde Varka‟nın yanına geldi, dedi: “Ey tamamen bilgi, din ve adalet…”) Berīn gūne men dīẕ netvānemet Be-kūşem meger şāẕ gerdānemet [A/889] (Ben seni böyle göremem, seni mutlu etmek için çalıĢacağım.) Şoẕe būẕ ān bende sūy-ė sefer Ke āreẕ meger cāme u sīm u zer [A/896] (O köle, kumaĢ, gümüĢ ve altın getirmek için yolculuğa çıktı.) Velīken be-gūyeş ke ez-behr-ė māl To-rā reft bāyeẕ be-nezdīk-ė ḫāl [A/963] (Ama ona mal için dayısına gitmesi gerektiğini söyle.) Be-lā şek ço mer Varḳa-rā dīẕ rūy epāreẕ heme māl u mülket bedūy [A/966] (ġüphesiz Varka‟nın yüzünü gördüğü zaman, bütün mal ve mülkünü ona verecektir.) Key vey-rā kes ez-nesl [u] peyvend nīst Be-gītī dereş hīç ferzend nīst [A/967] (Onun soyu olmadığı için dünyada çocuğu yoktur.) Bā her do peymān be-best ostovār Zė-behr-ė sefer-rā be-sīcīd kār [A/1006] (Ġkisiyle de sağlam bir sözleĢme yaptı. Yolculuğa çıkmak için iĢlerini yaptı.) 149 26. Varka‟nın kölesinin adı YM‟de söylenmez ama A‟da adı Sad olduğu zikredilir. Yekī bende boẕ Varḳa-rā sa„d-nām Be-dāneş temām u be-merdī temām [A/884] (Varka‟nın sad adında bir kölesi vardı, bilgi ve yiğitlik açısından son derece donanımlıydı.) 27. Varka Yemen‟e gitmek için GülĢâh‟la vedalaĢırken YM‟de GülĢâh ondan hatıra kalacak bir Ģey ister. Varka da ona yüzüğünü verir. Birbirlerinden ayrılırken de karĢılıklı gazel söylerler. A‟da ise GülĢâh bir Ģey söylemeden Varka kendisi ona yüzük ve zırhını hatıra olarak verir. Burada birbirine gazel söylemezler. Didi ol sulṭān-ı ḫūbān-ı cihān Dilerem bir yādigār iy pehlevān [YM/395] (O dünyanın iyi sultanı “Ey yiğit! Bir hatıra dilerim.” dedi.) Tā ki eglenem anuñla iy ṣanem Anı gördükçe seni bunda ṣanem [YM/396] (Ey sevgilim seni burada gördükçe onunla avunayım diye isterim.) Virdi Varḳa barmaġından yüzügin Aldı anuñ yüzügin ol māh-ı Çīn [YM/397] (Varka parmağından yüzüğünü verdi, o Çin Ay‟ı onun yüzüğünü aldı.) ġiir-i Varka Varḳa eydür iy gülistānum benüm İy gözi maḥmūr u mestānum benüm [YM/402] (Varka, “Ey benim gül bahçem! Ey benim baygın gözlüm…” der.) İy dili bülbül yüzi gül kendüzi Şehd ü şīrīn şekkeristānum benüm [YM/403] (Ey benim dili bülbül ve yüzü gül gibi (sevgilim), bal ve tatlı Ģeker kamıĢı tarlam…) Ben n‟iderem bostānı çün senüñ Görklü yüzüñ bāġ u bostānum benüm [YM/404] 150 (Senin güzel yüzün benim bağ ve sebze bahçem olduğu zaman ben sebze bahçesini ne yapacağım?) Ḳılmayam hergiz gülistana naẓar İy ḳoḳusı görklü reyḥānum benüm [YM/405] (Ey benim güzel kokulu fesleğenim! Gül bahçesine asla bakmam.) İy firāḳum derdine vaṣl-ı devā Senden artuḳ zār mı dermānum benüm [YM/406] (Ey ayrılığımın derdine kavuĢması ilaç olan! Senden baĢka benim ilacım ağlamak mı?) Görklü yüzüñ ġā„ib olmadın henüz Eridi küllī etüm cānum benüm [YM/407] (Güzel yüzün hâlâ (gözümün önünden) yok olmadan bütün canım vücudum eridi.) Tangrı bilür ditredür yiri gögi enden ayru zār u efġānum benüm [YM/408] (Allah benim senden ayrı kaldığımda inleyip ağlayıĢımı bilir, (benim ağlayıĢım) yeri ve göğü titretir.) N‟ideyin ayruḳ görem mi iy „aceb Görklü yüzün çeşm-i giryānum benüm [YM/409] (Ne yapayım? Acaba bundan sonra benim ağlayan gözüm senin güzel yüzünü görür mü?) ġiir-i GülĢâh Eydür ol Gülşāh sulṭānum benüm Uş yine arturduñ efġānum benüm [YM/416] (O GülĢâh, “Ey benim sultanım! ĠĢte benim bağrıĢımlarımı arttırdın.” der.) Gözüme ḳılduñ ḳarañu „ālemi Şem„ u cem„ ü māh-ı tābānum benüm [YM/417] (Benim mumum ve parlak ayım, gözümde dünyayı kararttın.) 151 İy baña ẓulmetde İskender gibi İrmezise āb-ı ḥayvānum benüm [YM/418] (Ey hayat suyum! Bana karanlıkta Ġskender gibi ulaĢmazsan…) Cānum anda gevde bunda ḫor u zār Derdi bunda anda dermānum benüm [YM/419] (Canım orada, vücudum burada bayağı ve inleyiĢtedir. Derdi burada, benim ilacım oradadır.) N‟ideyin kim cānuma irdi firāḳ Bu acı baḫtum bu devrānum benüm [YM/420] (Ne yapayım ki canımdan ayrıldım. Bu benim acı bahtım ve talihimdir.) Çarḫ elinden çekerem cevr ü cefa Bu „aceb olmaz daḫı cānum benüm [YM/421] (Feleğin elinden sitem ve eziyet çekerim, canım benim, bu tuhaf da olmaz.) Ḥasret odı şöyle yaḳdı cānumı Kim ṭamarda ḳalmadı ḳanum benüm [YM/422] (Kederin ateĢi Ģöyle canımı yaktı ki damarda benim kanım kalmadı.) İy dirīġā aġlamaḳdan diñmedi Bir sa„at bu çeşm-i giryānum benüm [YM/423] (Eyvahlar olsun! Bu ağlayan gözüm bir saat bile ağlamaktan dinmedi.) aġ selamet görürisem yārümi Şāẕ olam gide perīşānum benüm [YM/424] (Sevgilimi sağ selamet görürsem sevinirim ve benim periĢanlığım biter.) Yekī ḫātem āverd u yekī zere Nėgīn por-nėgār u zere por gere [A/1023] (Bir yüzük ve bir zırh getirdi, yüzük resim dolu ve zırh düğüm doluydu.) Be-Golşā dāẕ ez-pėyė yāẕėgār Nėşest ez-ber-ė bāre-yė rāhvār [A/1024] 152 (GülĢâh‟a hatıra olarak verdi, rahvan atına bindi.) 28. A‟da Ģair, Varka, Yemen yolunda kimseyle konuĢmadığı için herkesin onu sağır ve dilsiz zannettiğini belirtir. YM‟de bundan bahsedilmez. Her ān kes key porsīdī ez-vey ḫaber Kocā āmeẕī pīş ber-rehgoẕer [A/1030] (Herkes ondan bir Ģey sorduğunda, ey yolcu nereden geldin diye…) Ne-dāẕī ez-endīşe kes-rā cevāb Ne-goftī saḫon ez-ḫatā vu ṣavāb [A/1031] (EndiĢeli olmasından kimseye cevap vermedi, yanlıĢ ve doğrudan söz etmedi.) Gomān bord her kes ke boẕ kū meger Zė-māẕer çonān gong zāẕe‟st u ker [A/1032] (Herkes onun doğuĢtan sağır ve dilsiz olduğunu zanneder.) 29. Varka Yemen‟e giderken yolda karĢılaĢtığı kervan YM‟de Yemen‟den geldiği A‟da ise ticaret yaptıkları belirlenmiĢtir. Yol Yemen ṣınurına irdi yaḳın Varḳa zārī ḳılurıdı ṭurmadın [YM/428] (Yemen sınırına yaklaĢtığında Varka durmadan ağlardı.) Gördi kim irdi Yemenden ḳāfile Didi bunlara ṣorayım ben hele [YM/429] (Yemen‟den kervan geldiğini gördü, “Ben bunlara bir sorayım.” dedi.) Ço āmeẕ be-nezdīk-ė şehr-ė Yemen Por-ez-mėhr-ė cān ü por-ez-renc-ė ten [A/1034] (Yemen Ģehrine yaklaĢtığı zaman gönlü sevgi ve vücudu acıyla doluydu.) Zė-pīş āmeẕeş kārvān-ė „aẓīm Por-ez-cāme vü dibe v zerr ü sīm [A/1035] (Önüne bir büyük kervan geldi. Elbise, ipek, altın ve gümüĢle doluydu.) 153 30. Varka‟nın dayısı olan Yemen Ģahının adı YM‟de Selim, A‟da ise bir beyitte Monzer, baĢka bir beyitte ise Mondez olarak yazılmıĢtır. Şimdi altmış big elīm Şāh-ı Yemen Ṭutılupdur gey işit bu sözi sen [YM/434] (ġimdi Yemen Ģahı Selim ġah ve altmıĢ beyi tutuklanmıĢtır; bu sözü sen iĢit.) Emīr-ė Yemen būẕ Monẕer be-nām Hemī ḫord şāẕ u hemī rānd kām [A/976] (Yemen Ģahının adı Monzer‟di, hep mutluydu, lezzetli yemekler yerdi) erān-ė Yemen-rā be-bordend esīr Ebā Mondez ān ḫüsrev-ė şīr-gīr [A/1041] (Yemen‟in devlet adamlarını o arslan avlayan padiĢah Mondez ile esir aldılar.) 31. A‟da Varka‟nın dayısının çocuğu olmadığı söylenir ama YM‟de buna değinmez. Key vey-rā kes ez-nesl [u] peyvend nīst Be-gītī dereş hīç ferzend nīst [A/967] (Onun nesli olmadığı için dünyada çocuğu yoktur.) 32. YM‟de 60 kiĢi, A‟da ise 160 kiĢi Yemen‟den esir alınmıĢtır. Bu mesnevîde aynı zamanda vezirin haricinde Ģehirde hiçbir yiğidin kalmadığı da belirtilir. Şimdi altmış big elīm Şāh-ı Yemen Ṭutılupdur gey işit bu sözi sen [YM/434] (ġimdi Yemen Ģahı, Selim ġah ve altmıĢ beyi tutuklanmıĢtır; bu sözü sen iĢit.) Ṣad u şaṣt serheng-ė ū-rā be-ceng Gereftend merdān-ė ferheng [ü] seng [A/1042] (Kültür ve taĢ erkekleri savaĢla onun 160 binbaĢını esir aldılar.) Ne-mānd ez-delīrān der-ān şehr kes Vezīr-ė emīr-ė Yemen mānd u bes [A/1044] (ġehirde yiğit kimse kalmadı, sadece Yemen Ģahının veziri kaldı.) 154 33. Yemen‟e saldıran, Varka‟nın dayısı ve beylerini esir alan kabilelerin adı YM‟de KîĢ ve Bahreyn‟dir. Onların reisi de Melik Anter‟dir; A‟da ise Bahreyn ve Aden‟dir. Onların reisleri Bahreyn Ģahı ve Aden Ģahı Ģeklinde söylenir. Kīş ü Baḥreyn leşkerile bil i yār Şehri ḳılmışdur Melik „Anter ḥiṣār [YM/433] (KiĢ ve Bahreyn ordusu birlikte olup Melik Anter Ģehri kuĢatmıĢtır.) Kocā şāh-ė Baḥreyn u şāh-ė „Aden Be-ceng āmeẕestend sūy-ė Yemen [A/1039] (Bahreyn Ģahı ve Aden Ģahı Yemen‟le savaĢmak için geldiler.) 34. YM‟de Yemen‟in veziri, Selim ġah‟ın esir alındığını ve baĢlarına gelenleri yazdığı mektubta dile getirerek Varka‟ya defalarca gönderdiğini söyler. A‟da ise mektuptan söz edilmez, vezir Varka‟ya dayısının ne kadar onu görmek istediğini ve hep ondan bahsettiğini söyler. Elini öper vezīr eydür aña Nice kez nāme viribidüm saña [YM/456] (Vezir elini öper ve ona “Kaç kez sana mektup gönderdim.” der.) Beglerile ol ṭayuñ ṭutġun-durur Ol Melik „Anter yavuz mel„ūn-durur [YM/457] (O kötü lanetlenmiĢ Melik Anter, dayını beyleriyle esir almıĢtır.) Bir ḥiṣār içinde cāna gelmişüz Bu ḳavim elinde „āciz olmışuz [YM/458] (KuĢatma içinde çok bunaldık, bu kabilenin elinde güçsüz kaldık.) Biz bu çeriye viremezüz cevāb İl vilāyet cümlesi oldı ḫarāb [YM/459] (Biz bu ordunun cevabını veremeyiz, il tamamen yıkıldı.) Sen bizi ḫod bir gün istemeyesin Anlara feryād idem diyemesin [YM/460] (Sen kendin bizi bir gün sormadın, onlara yardım edeyim, demedin.) 155 Añmayasın şöyle miskīn olavuz Düşmenüñ elinden „āciz ḳalavuz [YM/461] (Bizi anmadın, Ģöyle zavallı olduk; düĢmanın elinde güçsüz kaldık.) Bunca nāme saña nice degmedi Varḳa eydür baña nāme gelmedi [YM/462] (O kadar mektup sana nasıl ulaĢmadı? Varka “Bana mektup gelmedi.” dedi.) Vezīr-ė ḫėredmend goft: ey peser Be-bī vaḳt kerdī neşāṭ-ė sefer [A/1059] (Akıllı vezir “Ey çocuk! Kötü bir zamanda yolculuğa çıktın.” dedi.) Melėk ārėzūmend-ė rūy-ė to būẕ Şeb ü rūz der goft u gūy-ė to būẕ [A/1060] (PadiĢah senin yüzünü görmeyi dilerdi, gece gündüz senden bahsederdi.) 35. YM‟de Yemen halkı Varka‟nın gelmesi için sabaha kadar Ģenlik yapar ama A‟da buna değinilmez. Tā ṣabāḥ olınca cümle ḫāṣ u „ām „İşrete meşġūlıdı ḫoş şād u kām [YM/470] (Herkes sabaha kadar mutlu bir Ģekilde içip eğlenmeyle meĢguldu.) 36. YM‟de Varka, Melik Anter‟le ilk savaĢında 24 bin asker ona eĢlik eder, daha sonra dayısı ve devlet adamları darağaca götürüldüğünü gördüğünde vezirden yiğit olan en iyi bin askeri ona vermesini ister; A‟da ise Varka savaĢa gitmek için vezirden ona savaĢ 117 meydanında ünlü olan bin binici vermesini ister . Eyledi „arż çün vezīr ol leşkeri Ol yigirmi dört biñ er şehrlüleri [YM/472] (Vezir o orduyu, o yirmi dört bin askeri söylediği zaman…) 117 Ayyukî‟nin mesnevîsinde, Varka‟nın dayısı için savaĢmaları kısmı eksiktir, bir ya da daha fazla sayfanın kaybolduğu düĢünülür. Bu yüzden Varka‟nın dayısını kurtarması için yaptığı savaĢta eksiklik vardır. Sonraki bölümde de Bahreyn ve Aden padiĢahlarının baĢlarını kesen Varka, zenci kölesi ve kesilmiĢ baĢlarla dayısına gitmiĢtir. 156 Varḳa vezīr açdılar şār ḳapusın Aldı şehrden ṭaşra çıḳdı ḳamusın [YM/473] (ġehrin kapısını Varka ve vezir açtılar, hepsi Ģehirden dıĢarı çıktı.) Varḳa eydür Allāh oñarsın işi Bu yigirmi dört biñ erden biñ kişi [YM/607] (Varka der: “Allah bu iĢi onarsın. Bu 24 bin askerden bin kiĢi…”) Seçüñüz kim gey bahādur olalar Erlik içre ḳıymetī dürr olalar [YM/608] (Kim daha yiğit ve yiğitlikte inci değerli ise onu seçiniz.) Be-men de to eknūn sovār[ī] hezār Heme nām bordār der-kārzār [A/1065] (Sen Ģimdi bana hepsi savaĢ meydanında ünlü olan bin binici ver.) 37. Varka ordusuyla dayısını esir alana karĢı savaĢmaya çıktığında iki mesnevîde diğer tarafın bu durum karĢısındaki düĢünceleri farklıdır. YM‟de Melik Anter bu duruma ĢaĢırır; “Gece Ģenlik yaptılar, Ģimdi de çıkıp karĢımızda durdular.” der ve vezirinin görüĢünü sorar; vezir de bunlar güçsüz kaldıkları için acıkıp dıĢarı çıkmıĢlar, sonunda öleceklerini bildikleri için kapıyı açıp kaçmayı tercih etmiĢler. A‟da ise Bahreyn ve Aden Ģahları bu duruma ĢaĢırırlar, bunlar ya yeni bir Ģah getirip onun gücüne güvenerek içleri rahatlamıĢtır ya da bir yerden yardım almıĢlardır diye düĢünürler. Çün naẓar ḳıldı Melik „Anter aña Ṭañladı yavlaḳ aña batdı ṭaña [YM/476] (Melik Anter ona baktığı zaman hayretler içinde kaldı.) Eytdi bunlara ne oldu iy „aceb Kim şehirden çıḳmaġı ḳıldı ṭaleb [YM/477] (“Bunların Ģehirden çıkmasını kim istedi acaba?” dedi.) Bu gice şehrde beşāret urdılar Şimdi çıḳup bize ḳarşu ṭurdılar [YM/478] (Bu gece Ģehirde Ģenlik yaptılar, Ģimdi de çıkıp karĢımızda durdular.) 157 Yā vezīr ne oldı āḫir bunlara Didi iy şāh irmedük biz bu sıra [YM/479] (Ey vezir en son bunlara ne oldu? Ey Ģah biz de bu iĢe anlam veremedik.) Gördiler bir kezden ol altmış emīr Ele girdi şāhları oldı esīr [YM/480] (O altmıĢ esir ve Ģahları ilk saldırı ile ele geçirildiklerini gördüler.) Ḳal„ada bunlar çün „acīz oldılar Acıġup ḳamusı ṭaşra geldiler [YM/481] (Bunlar külede güçsüz kaldıklarında acıkıp hepsi dıĢarı çıktı.) Eytdiler kim andan ilerü çeri Aluban şehre gire ne kim varı [YM/482] (Dediler: “Onlardan askerler ileri gelse, Ģehre girse ve her ne kim varsa…”) Dutubanı bizi burca aṣalar Uçdan uca kökümüzi keseler [YM/483] (Tutup bizi burada asarlarsa uçtan uca kökümüzü keserlerse…) Didi bārī ḳapuları açalum Doḳunuban ḳalb yırtup ḳaçalum [YM/484] (Bari kapıları açalım, merkeze saldıralım ve kaçalım, dedi.) İttifāḳla bunı danışdılar Ol sebebden şār ḳapusın açdılar [YM/484] (Birlikte bunu danıĢtılar, bu yüzden Ģehrin kapısını açtılar.) Şehenşāh-ė Baḥreyn ü şāh-ė „Aden „Aceb daştend zė-ān sėpāh-ė Yemen [A/1084] (Bahreyn Ģahı ve Aden Ģahı, Yemen ordusuna ĢaĢırdılar.) Hemī her do goftend bā yek dėger: Şegeftī beẕīn māye leşker nėger [A/1085] (Birbirine “Ġlginç! Bu orduya bak.” dediler.) 158 „Aceb kār kīn hest endek sėpāh Hemī ceng cūyend bī-pāẕėşāh [A/1091] (Nasıl bir iĢtir? Askerleri azdır ve padiĢahsız savaĢmak isterler.) Meger şehriyār-ė no āverdeend Ke ez-ḳuvveteş del ḳavī kerdeend [A/1092] (Meğer yeni bir padiĢah getirdiler ki onun gücünden içleri rahatlamıĢtır.) Ve yā şān zė-cāyī meded āmeẕe‟st Yekī leşkerī bī-„aded āmeẕe‟st [A/1093] (Ya da bir yerden onlara yardım gelmiĢtir, sayısız bir ordu gelmiĢtir.) Emīr-ė „Aden goft: īnest rāst Her ān kū cozīn dāneẕ ez-vey ḫatā‟st [A/1094] (Aden ġahı, “Bu doğrudur, herkes bunun dıĢında bir Ģey söylerse hata ondandır.” dedi.) 38. YM‟de Melik Anter‟in ordusunda seksen bin askerin varolduğu zikredilir, A‟da Bahreyn ve Aden ordusunun elli binden daha fazla askeri olduğu söylenir. Şehre ḳarşu ol Melik „Anter meger Ṣaf dutup ṭurmışıdı seksen biñ er [YM/475] (Meğer Ģehrin karĢısında Melik Anter 80 bin askerle sıraya dizilip durmuĢtu.) Sovārī ke ān-ė bed-endīş būẕ Zė-pence hezārān „aded bīş būẕ [A/1187] (Kötülük düĢünene ait binicilerin sayısı, elli bin kiĢiden daha fazlaydı.) 39. Varka‟nın dayısını kurtarmak için yaptığı savaĢlar iki mesnevîde farklı iĢlenmiĢtir. YM‟de savaĢa ilk çıktığında kırk askeri öldürdükten sonra savaĢkes davulu çalınır; ikinci kez ise altmıĢ kiĢiyi öldürdükten sonra Melik Anter savaĢkes davulun çalınmasını emreder; üçüncü kez ise Melik Anter‟in ordusunun pehlivanı Varka‟yla savaĢmaya gider, Varka da onu ilk darbesiyle ikiye böler. Bunu gören Melik Anter ordusunun saldırmasını emreder ve böylece savaĢkes davulun çalınmasına kadar iki ordu birlikte savaĢır. Bu savaĢtan sonra Melik Anter, Varka ile nasıl baĢedeceğini vezirine danıĢır. Veziri, Varka‟nın dayısı için savaĢtığını ve Melik Anter‟in üzmesinin tek sebebinin 159 dayısının varlığı olduğunu söyler. Çareyi de Ģöyle bulur: “Sabaha kadar meydana darağaçlarını kurdurmasını ve herkes kalktığında onu görmesini sağla. Herkesin gözü önünde esir alınan Ģahı ve altmıĢ beyi darağacına astır. Böylece baĢ gidince ayak direten de kalmaz.” Melik Anter vezirin söylediğini akıllıca bulur ve kabul eder. Sabah olduğunda Varka kurulmuĢ olan darağaçlarını görür. Bunun üzerine Varka, Selim ġah‟ın vezirinden ona bin asker vermesini ister. Varka‟nın ordusuyla Melik Anter‟in ordusu savaĢa girer. SavaĢta Selim ġah kurtarılamasa da on yedi bey kurtarılır. Melik Anter de esir alınır. Melik Anter‟in beyleri vezire danıĢmak üzere yanına giderler. Vezir kendi Ģahlarının karĢılığında onların Ģahını vereceğini ancak gerçekte pusu kurup sadece kendi Ģahlarını alacağını beylere anlatır. Hileli oyunu sonuca varamaz çünkü Varka pusudaki düĢman askerini alteder ve dayısını bu sayede kurtarmıĢ olur. Onlar da Ģahlarını geri alırlar. Ancak yenilgiden utandıkları için ülkelerine dönmek istemezler; Varka‟yla savaĢacak güçlerinin olmadığını da bilirler. Melik Anter vezirinden yine hilekâr bir plan yapmasını ister. Vezir‟in planı da Ģöyledir: “Biz geceden savaĢ meydanının ortasına bir çukur kazıp üstünü örtelim. Sabah olunca askerlerimizi safa dizip savaĢa hazırlanalım, karĢı taraf bizi hazırlıklı görünce karĢımıza duracaktır. Varka bizimle savaĢmaya gelip meydan okuduğunda kimseden ses çıkmasın, Varka bu duruma sinirlenecektir ve bizim üstümüze yürüyecektir. Kazdığımız çukura böylece düĢecektir.” Ertesi gün, vezirin planı aynen gerçekleĢir, Varka böylece düĢmanın esiri olur. Melik Anter, Varka‟yı öldürmek üzere celladına teslim eder. O gece Varka‟nın gözyaĢları hiç dinmez, zenci cellad bu durumdan rahatsız olarak ağlamamasını söyler. Varka ise gerçekte ölmekten korktuğu için değil sevgilisini görmeden öleceği için ağladığını anlatır. Zenci bu duruma çok üzülür ve kendisinin de çok sevdiği sahibinden uzak olduğu için çok üzgün olduğunu anlatır. Zenci, Varka‟dan kime âĢık olduğunu söylemesini ister. Varka kendini tanıttığında zenci onun kendi beyi olduğunu anlar. Zenci, Varka‟nın ellerini çözer ve aslında dayısına mektup getiren kölesi olduğunu anlatır. Zenci Yemen‟e gitmelerini söyler ama Varka dayısına Melik Anterin kellesini hediye olarak götürmeyi ister. Zencinin yardımıyla gece herkes uyurken Melik Anter‟in çadırına girerek onun kellesini keserler. A‟da ise Varka savaĢa çıktığında altmıĢ üç askeri öldürdükten sonra artık kimse onunla savaĢmaya cesaret edemez, böylece Varka 118 ordusuyla düĢmana saldırıp Bahreyn ve Aden padiĢahlarının baĢlarını keser . 118 Daha önce de belirtildiği gibi ayyukî‟nin mesnevîsinde eksiklik vardır, bu yüzden Varka‟nın ordusuyla düĢmana saldırması, Bahreyn Ģahı ve Aden Ģahının baĢlarını kesmesinden zenci kölesi ile düĢman ordularının padiĢahlarının kellerini dayısına götürene kadar neler yaĢandığı bilinmez. 160 Ol gün anda Varḳa gürz aldı ele Ḳırḳ mübāriz öldürür bir ḍarbıla [YM/498] (O gün Varka eline silah aldı, bir darbeyle kırk savaĢçıyı öldürür.) Ḳarşu geldi Varḳaya ol dem vezir Döşedi atı ayaġına ḥarīr [YM/499] (O anda vezir Varka‟nın karĢısına geldi ve atının ayağı altına ipek döĢedi.) Ṭabl-ı āsāyiş urıldı döndiler İki leşker atdan inüp ḳondılar [YM/500] (SavaĢkes davulu çalındı, döndüler; iki ordu attan inip oturdular.) Varḳa meydāna girer ol gün daḫı Öldürür altmış bahādur iy aḫī [YM/514] (Ey kardeĢ o gün bile Varka meydana girer ve altmıĢ yiğidi öldürür.) Varḳadan çün gördiler bu heybeti ürmedi meydāna bir kimse atı [YM/515] (Bu heybeti Varka‟dan gördükleri için kimse atını meydana sürmedi.) „Anter eydür ṭabl-ı āsāyiş uruñ Bu gice bir pehlevān isteñ buluñ [YM/516] (Melik Anter “Davulkes çalın, bu gece bir pehlivan arayın bulun.” dedi.) Ol çeride varıdı bir pehlevān Gürbüzidi leşkerinde ḳamudan [YM/531] (O orduda bir pehlivan vardı, orduda herkesten daha kahramandı.) Leşkerinde pehlevānlar çoġıdı Andan ulu pehlevānı yoġıdı [YM/532] (Ordusunda pehlivan çoktu, ondan büyük pehlivan yoktu.) ürdi meydāna atını ol süvār İrdi Varḳa ḳatına ol nām-dār [YM/535] (O binici atını meydana sürdü, o ünlü Varka‟nın yanına vardı.) 161 Varḳa indürdi ḳılıcı üstine Ol süvāri iki bölmek ḳaṣdına [YM/538] (Varka, o biniciyi ikiye bölmek için kılıcını üstüne indirdi.) Pehlevān ḳalḳanını ḳarşu urur Ḳuvvetile Varḳa tīġin indürür [YM/539] (Pehlivan kalkanını karĢısına alır, Varka kuvvetiyle kılıcı indirir.) Tīġ-i bürrān-idi kesdi ḳalḳanı Geçdi ḳalḳandan iki böldi anı [YM/540] (Kılıç keskindi ve kalkanı kesti, kalkandan geçti ve onu ikiye böldü.) Düşdi atdan çün Melik „Anter görür Leşkere ḥamle ḳıluñ dir buyurur [YM/541] (Attan düĢtüğü zaman Melik Anter görür, “Orduya saldırın.” diye buyurur.) At başını ṣaldı seksen biñ çeri Ḥamle ḳıldı ḳamu bir kezden varı [YM/542] (Seksen bin asker atın baĢını çekti, birden bire hepsi saldırdı.) Varḳa-i nev-pehlevān ol pür-hüner Ḥamle ḳıldı leşkere ol şīr-i ner [YM/552] (O becerekli ve son zamanların pehlivanı olan Varka, o arslan orduya saldırdı.) Gülle gibi Kīş ü Baḥreyn leşkerin Öñine bıraġuban sürdi varın [YM/553] (Bilye gibi kendini KiĢ ve Bahreyn ordusunun önüne attı ve herĢeyini sundu.) Şöyle heybet gösterür ḳamusına ḳaṣd ḳıldı kim çeri ol dem ṣına [YM/554] (ġöyle herkese heybetini gösterir, o an orduyu denemek istedi.) Ṭabl-ı āsāyiş uruldı ol zaman Birbirinden leşker ayrıldı revān [YM/555] (O zaman ateĢkes davulu çalınır, ordu birbirinden yürüyerek ayrıldı.) 162 Bu yañadan gör Melik „Anter n‟ider Döndi kendü bār-gāhına gider [YM/563] (Bu taraftan bak Melik Anter ne yapar; döndü, kendi çadırına gider.) Geldi ḳondı göñli endīşe ṭolu Didi yā begler ḳamu kiçi ulu [YM/564] (Geldi oturdu, gönlü endiĢeyle doluydu; dedi: Ey beyler, küçük büyük hepiniz…) Ne ḳılalum imdi aña yā vezir Bu yigit içün ḳılasız bir tedbīr [YM/565] (Ey vezir Ģimdi ona ne yapalım, bu yiğit için bir çare bulalım.) „Anterüñ ḫod bir veziri varıdı Bir cūhūdıdı yüzi merd eridi [YM/570] (Anter‟in kendisinin bir veziri vardı; yüzü yahudiydi, mertliğe eriĢti.) Didi şāha olmasun göñlüñ melül Kim Yemen sulṭānınuñ ḫaṣmıdur ol [YM/572] (ġaha “Gönlün üzgün olmasın.” dedi ki o Yemen ġahının düĢmanıdır.) Ol yigit bil ki Yemen sulṭānınuñ Ḳız ḳarındaşınuñ oġlıdur anuñ [YM/573] (O yiğit, Yemen sultanının kız kardeĢinin oğlu olduğunu bil.) Ol bu işleri ṭayısı-çün ḳılur Cenk içinde mest ü divane olur [YM/574] (O bu iĢleri dayısı için yapar, savaĢ içinde sarhoĢ ve deli olur.) Anuñ-içün ol melūl eyler seni Tā meger kim ḳurtara ṭayusını [YM/575] (Meğer dayısını kurtarmak için o seni üzer.) Ḥükm ḳıl meydān içinde bu gice Dār aġaçları dikeler gey yüce [YM/576] (Emir ver, bu gece meydan içinde çok büyük darağaçları diksinler.) 163 Ḥāżır olsun irteye degin varı İrte atlansun bu seksen biñ çeri [YM/577] (Sabaha kadar herĢeyi hazır olsun, bu seksen bin asker sabah ata binsin.) Ṣaf dutuban şöyle ḥażır duralar Buñ yirinde her biri er olalar [YM/578] (Safa dizip Ģöyle hazır dursunlar, felaket yerinde her biri yiğit olsun.) Şehr ḫalḳı çün ḳapu açup çıḳa Dār aġaçların görüp bunlar baḳa [YM/579] (ġehrin halkı kapıyı açıp çıktığında darağaçlarını görüp bunlara baksın.) Çün dikilmiş ola altmış bir aġaç Bunlara ḳarşu aṣuñ atuñ umaç [YM/580] (AltmıĢ bir ağaç dikildiği zaman amacı bunlara karĢı asın ve atın.) Ol yañadan baḳuban anı göre Ṣanma kim ayruḳ saña ḳarşu dura [YM/581] (KarĢı taraftan bakıp onu gördüğünde artık sana karĢı durabileceğini sanma.) Ṭākati taḳ ola güci ḳalmaya Leşkere ayruḳ muḳābil olmaya [YM/582] (Artık orduya karĢı çıkmaya gücü kalmayacak.) Ḥāliyā bunlar aġaca aṣıla Şerr ü ġavġā fitne külli kesile [YM/583] (ġimdiki hâlde bunlar ağaca asılsın, fenalık, kavga ve fitne tamamen kesilecek.) Baş gidicek payidar olmaz ayaḳ Başsuz elde ne işe gelür ṭayaḳ [YM/584] (Yöneticisiz (baĢsız) olunca elden bir Ģey gelmez ve destek kalmaz.) Lā-cerem bunlar zebūn ola size Şehri alup bunlara virüñ cezā [YM/585] (ġüphesiz bunlar sizin karĢınızda zayıf kalacak, Ģehri alıp bunlara ceza verin.) 164 Ol yigid-ile vezīri öldürüñ Şehri kime gerek ise bildürüñ [YM/586] (O yiğit ile veziri öldürün, Ģehri kime gerekirse verin.) Ḳıldı bu sözi Melik „Anter ḳabūl Ol gice ḳıldurdı ne kim didi ol [YM/587] (Melik Anter bu sözü kabul etti. O gece onun dediklerini yaptırdı.) Çün ṣabāḥı oldı Melik „Anter gelür Leşker ile atlanup ḥāżır olur [YM/588] (Sabah olduğunda Melik Anter gelir, ordu ile ata binip hazır olur.) Bu yañadan çünkim açıldı ḳapu Varḳa ile çıḳdı erenler ḳamu [YM/595] (Bu tarafta kapı açıldığında Varka ile yiğitlerin hepsi çıktı.) Baḳdı gördi cümle ol ulu kiçi Mīşe ṭolmış ol ḳamu meydān içi [YM/596] (Herkes baktı gördü, meĢe ağacı meydanın içini doldurmuĢ.) Varḳa eydür Allāh onara işi Bu yigirmi dört biñ erden biñ kişi [YM/597] (Varka “Allah iĢi onaracak.” der. Bu yirmi dört bin askerden bin kiĢi…) eçüñüz kim gey bahādur olalar Erlik içre ḳıymetī dürr olalar [YM/598] (Çok yiğit olanları, yiğitlik içinde değeri ince olanları seçiniz.) Ol Melik „Anter buyurdı kim çeri Ḥamle ḳıldı ḳamu bir kezden varı [YM/617] (O Melik Anter orduya emir verdi ki hepsi birden bire gidip saldırsın.) Bu yañadan bu yigirmi dört biñ er Na„ra urup ḥayḳırur ḥamle ider [YM/618] (Bu taraftan bu yirmi dört bin asker bağırarak saldırır.) 165 İki deryā ḳarışup aḳışdılar Mevc urup birbirine ṭoḳuşdılar [YM/619] (Ġki deniz (ordu) karıĢıp sel gibi aktılar, dalga vurup birbirine çarptılar.) Ḳurtarımadı elīm Şāh-ı kemīn On yedisin alıbildiler hemīn [YM/620] (Sadece on yedisini alabildiler, Selim ġahı kurtaramadı.) Varḳa ol dem ḳalba urdı özini Yarıdı ḳalbı şāha ṭutdı yüzini [YM/621] (Varka o an kalbine dokundu; gönlü yaraladı, yüzünü Ģaha tuttu.) İltdi anı ol vezīrüñ ḳatına Varḳa bindi ḳamçı urdı atına [YM/627] (Onu o vezirin yanına götürdü; Varka bindi, atını kamçıladı.) Gele gele leşker öñinden ḳaçar Her kime uġrar-ısa iki bıçar [YM/628] (Gele gele ordu önünden kaçar, her kim karĢına çıkarsa ikiye böler.) Gördiler oldı Melik „Anter esīr Ṭabl-ı āsāyiş uruñ didi vezir [YM/629] (Melik Anter‟in esir alındığını gördüler, vezir ateĢkes davulun çalınmasını söyledi.) Ol çeri begleri bindi atına Geldiler „Anter vezīri ḳatına [YM/638] (O ordunun beyleri atlarına bindi, Anter‟in vezirinin yanına geldiler.) Ol ḳamu begler eyitdiler vezīr N‟idelüm kim şāhum[uz] oldı esīr [YM/639] (O beylerin hepsi vezire “Ne yapalım? ġahımız esir alındı.” dediler.) Ol vezīr eydür ki iy begler yarın Maḥv idesiz gönlümüz ḳayġuların [YM/641] (O vezir “Ey beyler yarın gönlümüzün kaygılarını yok edeceğiz.” der.) 166 Ol ḳavimle mu„āraża ḳılavuz Şāhumuzı ḥileyile alavuz [YM/642] (O kabileyle çekiĢeceğiz, Ģahımızı hileyle alacağız.) Eydevüz kim şāhuñuz aluñ size Şāhumuzı siz daḫı virüñ bize [YM/643] (ġahınızı alın, siz de bize Ģahımızı verin; deriz.) Olmaya daḫı sizüñle cengümüz Ḳılmaya āşūb içün āhengümüz [YM/644] (Sizinle de savaĢmayacağız ve kargaĢa da istemiyoruz.) Çünki rāżī ola bu ḳavle bular Şāhumuzı virü şāhın alalar [YM/645] (Bu sözü (Ģahımızı verin, Ģahınızı alın) bunlar kabul ettikleri zaman…) Ol yañadan biz beş on kişi ile Şāhumuzı viribiyeler bile [YM/646] (O taraftan beĢ on kiĢi ile Ģahımızı vererek...) Bu yañadan biz daḫı şahlarını On kişiyle viribiyevüz anı [YM/647] (Bu taraftan bizden de on kiĢi Ģahlarını verecek.) Bunlara iricegin orta yire Kim buları biri birine vire [YM/648] (Bunları birbirine vermek için bunlara, orta yere varacağın.) Ḳalmış ola iki yüz kişi kemīn İkisin daḫı ala duta hemīn [YM/649] (Ġkisini de yakalamak için iki yüz kiĢi az olacak.) Pusıya girmiş ola bu biñ kişi İkisin alup bitüreler işi [YM/650] (Bu bin kiĢi pusuya girecek, ikisini alacak ve iĢi bitirecek.) 167 Ol ḳavim şöyle danışdı ol işi Pusıda ḳodılar iki yüz kişi [YM/651] (O kabile o iĢi Ģöyle danıĢtı, pusuda iki yüz kiĢi koydular.) Ḥamle ḳıldı Varḳa-i çābük-süvār Ḳıldı bunları şoloḳ dem tārumār [YM/669] (Hızlı bir binici olan Varka saldırdı, o anda bunları dağıttı.) Varḳa ṭayusın alup döndi gelür Şāhlarını ol ḳavim daḫı alur [YM/670] (Varka dayısını alıp geri gelir, o kabile de Ģahlarını alır.) Didi bunlaruñla biz ne ḳılalum Bārī siz ne dirsiz eydüñ bilelüm [YM/691] (“Bunlarla biz ne yapalım?” dedi. Öyle ise siz ne derseniz, anlatın bilelim.) Adumuza yeg midür ki gidevüz „Ār ola biz bunları terk idevüz [YM/692] (Çekip gitmek bize yakıĢır mı? Bunları terk etmemiz utanç vericidir.) Ger durursavuz daḫı biter ola Biz çıḳışmazuz ol yigidile [YM/693] (Eğer kalacaksak da biz o yiğitle çatıĢamayız.) Didi yā vezīr bunun tedbirini Ḳıl beyān bu müşkilüñ taḳrīrini [YM/694] (Ey vezir bunun çaresini, bu sorunun çözümünü söyle.) Didi şāha işbu gice sen buyur Kim uyumış olalar vaḥş u ṭuyūr [YM/697] (ġaha dedi: “Sen emir ver; bu gece kurt kuĢ uyurken…”) Tā ki meydān ortasında uzadı Bürke ḳazsunlar ḫoş anı düzedü [YM/698] (Meydanın ortasında bir çukur kazsınlar, iyice onu hazır etsinler.) 168 Ḫār u ḫāşākü-ile üstin örteler Kimse görmedin ḳatından yortalar [YM/699] (Üstünü çalı çırpı ile örtsünler, kimse görmesin ve üzerinden yürüsünler.) İrte ḥükm it leşkere kim atlana Bunlara ḳarşu ṭura ṣaf baġlana [YM/700] (Sabah, ordunun ata binmelerini ve bunlara karĢı durup safa dizilmelerini emir ver.) Tuġ dibinde kūs u ḥarbī urıla Cenk içün ne ki yaraḳ var görile [YM/701] (Bayrağın dibinde davul vurulsun, savaĢ için ne ihtiyaç varsa görülsün.) Çün göreler bizi süvār olmışuz Cenk içün cümle yaraġın ḳılmışuz [YM/702] (Bizi ata bindiğimizi gördüklerinde, savaĢ için bütün hazırlıkları yapmıĢız...) Çün göreler bizi kim cenk isterüz Bunlara ḳarşu yaraḳlar düzerüz [YM/703] (Bizim savaĢmak istediğimizi gördüklerinde, bunlara karĢı silahlar dizeriz.) Lā-cerem bunlar daḫı atlanalar Ġayret idüp bize ḳarşu duralar [YM/704] (ġüphesiz bunlar da ata binecekler, gayret edip bize karĢı duracaklar.) Ḳapu açup ḳamusı ṭaşra gele Ḳaḳıyuban ol yigid gürzin ala [YM/705] (Kapıyı açıp hepsi dıĢarı çıkacak, öfkelenip o yiğit gürz alacak.) Ṣaf ṭutuban ol bize ḳarşu dura Ol mübāriz girüben cevlān ura [YM/706] (Safa tutup o bize karĢı duracak, o savaĢçı meydana girip dolaĢacak.) Kimse girmesün nice er dileye Leşkerüñden ne süvār ü ne yaya [YM/707] 169 (Her ne kadar da rakip isterse de istesin ordudan ne binici ne yaya kimse meydana girmesin.) Cümle ين ثکن olsun „askerüñ Kimse varmasun ḳayına serverüñ [YM/708] (Bütün askerler sağır ve dilsiz olsun, kimse o büyüğü kaygılandırmasın.) Çünki göre ḥamle ḳılmazuz bizi Ol bize ḫod ḥamle ḳılur kendüzi [YM/709] (Bizim ona saldırmamızı görünce o kendisi bize saldıracak.) Ḳamumuz ḳaṣd ide ki ol pehlevān Gelür-iken bürkeye düşe revān [YM/710] (Hepimiz o pehlivanın gelirken kuyuya düĢmesini isteriz.) Dört yañadan atalar muḥkem kemend üriyü getüreler boynında bend [YM/711] (Dört bir yandan kement atılsın, boynunda zincir sürüye sürüye getirilsin.) Mekr-ile ol şaḫṣı çünkim dutavuz Erlik oynın biz bulardan alavuz [YM/712] (O kiĢiyi hile ile aldığımızda yiğitlik oyununu biz bunlardan alalım.) Ger ilümüze girürse ol kişi ehl ola bu kez elīm Şāhuñ işi [YM/713] (Eğer o kiĢi elimize geçirilirse bu kez Selim ġahın iĢi kolay olacak.) Cümle bu tedbīri gördiler reva Mekr ü şerri ḳamudan Tangrı ṣava [YM/714] (Herkes bu planı uygun gördü, Allah herkesten hileyi ve kötülüğü uzaklaĢtırsın.) Ḫalḳa üşegelüp kemendler atdılar Varḳa‟ı şol dem giriftār itdiler [YM/737] (Halka toplayıp kementler attılar, Varka‟yı Ģu an esir aldılar.) 170 Ḳan içici ḳapḳara renglüyidi Didi ilet tīz bunı öldür didi [YM/752] (Kan içici, kapkara renkliydi; “söyle bunu hızlı öldürsün.” dedi.) Aldı ol zengī ġulām anı gider Varḳa āh u nāle vü feryād ider [YM/753] (O zenci köle onu alıp gider, Varka inleyip bağırır.) Zengī bir yalıñ ḳılıç elde ṭutar Eydür imdi yüri ṭab aġla yiter [YM/757] (Zenci kapsız bir tane kılıç elinde tutar; “ġimdi yürü, ağlamak yeter.” der.) Varḳa ma„şūḳı-içün aġlarıdı „Işḳ odına cānını taġlarıdı [YM/760] (Varka sevgilisi için ağlardı, aĢk ateĢinde canını dağlardı.) Zengīnüñ özi göyindi āhına Varḳa ol dem şi„r oḳur Gülşāhına [YM/761] (Zencinin içi onun ahına yandı, Varka o an GülĢâh‟a Ģiir okur.) Öldüğüm içün degül āhum benüm İy dirīġā ḳanı Gülşāhum benüm [YM/773] (Benim ahım öleceğim için değil, eyvah benim GülĢâhım nerede?) Ol ġulām eydür belī ben āşıḳam „Işḳum aṣıldur yolumda ṣādıḳam [YM/762] (O köle, “Evet ben aĢığım. AĢkım sağlamdır, aĢk yolunda sadığım.” der.) Ḫᵕācem oġlın severem biñ cañıla Yaḳıluram derd-i bī-dermānıla [YM/763] (Sahibimin oğlunu çok severim, dermansız derdiyle yanarım.) Ol ġulām eydür ki billāh iy yigit Ne kişiye „āşıḳ olmışsın eyit [YM/787] (O köle “Ey yiğit Allah aĢkına kime âĢık olduğunu söyle.” dedi.) 171 Varḳa eydür Mekke ilidür ilüm eyr iderken bunda uġradı yolum [YM/791] (Varka “Ġlim Mekke ilidir, gezerken buraya uğradım.” der.) Varḳadur adum Hümām oġlı benüm „Āşıḳam Gülşāha oldur ma„şūḳum [YM/792] (Adım Varka‟dır, Hümâm‟ın oğluyum; AĢığım, sevgilim GülĢâh‟tır.) Ḥāliyā zengī işitdi bu sözi Āh ḳıldı yaş-ıla ṭoldı gözi [YM/793] (Zenci bu sözü iĢitdi, ah çekti, gözleri doldu ve ağladı.) Ol ḳılıç düşdi elinden ḳol bile Varḳa sen kimsin diyü ṣordı ḳula [YM/794] (O kılıç elinden düĢtü; Varka, köleye sen kimsin diye sordu.) Didi yā Varḳa beni bellü bilüñ Benven āḫir ol senüñ zengī ḳuluñ [YM/795] (“Ey Varka, beni tanırsın; ben senin o zenci kölenim.” der.) Varḳanuñ ol ḳul ayaġına düşer El urup ol dem eli baġın şeşer [YM/802] (O köle Varka‟nın ayağına düĢer, o an eli ayağını çözer.) Ol ḳul eydür imdi şehre gidelüm Külli biz bu leşkeri terk idelüm [YM/807] (“O köle, Ģimdi Ģehre gidelim. Tamamen bu orduyu terk edelim.” der.) Varḳa eydür maṣlaḥatdur sürelüm İllā bir ḫoş toḥfeyile varalum [YM/809] (Varka “Sürelim, iyi bir hediyeyle gitmemiz gerekir.” der.) ür atuñı gel benümile hele Geldi „Anter çādırına ḳul bile [YM/810] (Atını sür, benimle gel; köle bile Anter‟in çadırına geldi.) 172 Dün buçuġı olmışıdı irdiler Pās-bānlar hep uyumış gördiler [YM/811] (Gece yarısı vardılar, bekçilerin hepsi uymuĢtu.) Ṭartdı ḫançer kesdi başın düşmenüñ Ḳoydı at torbasına başın anuñ [YM/815] (Hançerini çekip düĢmanın baĢını kesti. Onun baĢını at torbasına koydu.) Hemī koşt tā ez-sėpāh-ė „Aden Be-şemşīr kem kerd şest ü se ten [A/1161] (Aden ordusundan altmıĢ üç kiĢiyi kılıçla öldürene kadar hep öldürürdü.) Ne-yārėst kes kerd rāy-ė neberd Tohī geşt ez-ān ḫayl cāy-ė neberd [A/1165] (Kimse onunla savaĢmaya cesarat edemedi, o ordu savaĢ meydanını terk etti.) Konūn nezd-ė men kemterīẕ ez-zenān Eyā gord-gīrān u neyzė-zenān [A/1176] (Ey yiğitler ve mızrak vuranlar, Ģu an benim önümde kadınlardan daha aĢağıdasınız.) Be-goft īn u efgend ān ṣaf-penāh Ten-ė ḫīş ender miyān-ė sėpāh [A/1177] (Bunu söyledi ve koruyucularını yarayıp tek baĢına düĢmanın ordusuna saldırdı.) Be-yek ḥamle ān ṣaf-der u cān-robāy Sepeh-rā heme ber robūẕeş zė-cāy [A/1178] (Cesur bir saldırıyla düĢman orduyu korkuttu ve onları harekete geçirdi.) Be-romḥ u be-şemşīr u gorz u kemend Sėpeh-rā heme cümle ber hem fegend [A/1179] (Mızrak, kılıç, silah ve iple orduyu tamamen dağıttı.) Sėpāheş ço kerdend zī ū nėgāh Be-dīẕeneş ender miyān-ė sėpāh [A/1180] 173 (Ordusu ona baktıkları zaman onu karĢı taraf ordunun içinde gördüler.) Ço şīrī key gom kerde başeẕ şėkār erān-rā hemī ser-borīẕ āşėkār [A/1181] (Avını kaybeden bir arslan gibi herkesin gözü önünde komutanların baĢlarını kesti.) Heme leşker-ė Varḳa-yė ceng-cūy Nehāẕend sūy-ė Ḫodāvend rūy [A/1182] (Kahraman Varka‟nın bütün ordusu, yüzlerini Allah‟a çevirdi.) Ço deryāy-ė cūşān u seyl-ė revān Be-kef ber-nehāẕend cān u revān [A/1183] (CoĢan deniz ve akan sel gibi can ve ruhlarını ellerine koydular.) Hemān ḫᵕār-māye sepāh-ė Yemen Fegendend ten ber sėpāh-ė „Aden [A/1184] (O Yemen‟in alçak ve iradesiz ordusu Aden ordusuna saldırdılar.) Demān Varḳa der pīş u leşker zė-pes Zė-doşmen hemī kīne costend u bes [A/1185] (Varka önde ve ordusu arkasında hızlıca düĢmandan hınçlarını almaya gittiler.) Ne-boẕ leşker-ė Varḳa bīş ez hezār evārān-ė gerden-keş u nām-dār [A/1186] (Varka‟nın ordusu, yiğit ve ünlü binicilerin sayısı, bin kiĢiden fazla değildi.) Sovārī ke ān-ė bed-endīş būẕ 119 Zė-pence hezārān „aded bīş būẕ [A/1187] (Kötülük düĢünene ait binicilerin sayısı, elli bin kiĢiden daha fazlaydı.) 40. YM‟de Varka‟nın dayısı, Melik Anter‟in baĢını gördüğü zaman Ģenlik yapılmasını emreder, karĢı taraf onların Ģenlik yapmalarına ĢaĢırır, Melik Anter‟e bunu haber vermeye gittiklerinde de onun baĢsız vücuduyla karĢılaĢırlar. Bunun üzerine bütün mallarını bırakıp kaçarlar. Yemen halkı da Selim ġahın emriyle onların mallarını yağmalar. 119 Ayyukî‟de Varka‟nın dayısını kurtarmak için yaptığı savaĢlarda daha önce de belirtildiği gibi eksiklik vardır. Bu beyit savaĢlarını iĢleyen son beyittir ve bundan sonra neler yaĢandığı bilinmez. 174 Selim ġah da bütün yağmalanan malları Varka‟ya verir. A‟da ise Varka Bahreyn Ģahı ve Aden Ģahının kellelerini dayısına verdikten sonra gece karanlığında orduyu çağırır, düĢmanla savaĢmak için Ģehirden çıkar. SavaĢ davulu çalınır ve düĢmana saldırırlar. KuĢluk vaktinde düĢman ordusunda iki padiĢahın baĢının kesilmesi haberi yayıldıktan sonra padiĢahsız kaldıkları için hepsi kaçar. Yemen ordusu da onların yolunu kesip mallarını yağmalarlar ve bir hafta da Ģenlik yaparlar. Varka‟nın dayısı da ona bir sürü mal verir. Şah buyurdı kim beşāretler uruñ „İşret ü ẕevk u temāşālar kuruñ [YM/828] (ġah, herkese müjde verilmesini ve Ģenlik yapılmasını emretti.) Bunlar anda şāẕ ḳılur her biri Bu yaña oynadı düşmen leşkeri [YM/831] (Bunlar burada her birini mutlu eder, öte tarafta ise düĢman ordusu harekete geçti.) Leşker ü mīr ü vezīr ulu kiçi Bir yire dirildiler ol dün içi [YM/832] (O gece ordu, emir, vezir, büyük ve küçük herkes bir yere toplandı.) Didiler bu ne beşāretdür „aceb Kim urılur şehr içinde ne sebeb [YM/833] (“Bu ne Ģenliğidir acaba, Ģehir içinde neden yapılır?” dediler.) Geliñüz biz şāh ḳatına varalum Kim ne ḥikmetdür bunı bir görelüm [YM/834] (Bunun hikmetini öğrenmek için gelin biz Ģaha gidelim.) Ol ḫalāyıḳ bār-gāha geldiler Şāhlarını başı kesik buldılar [YM/835] (Onlar çadıra geldiler, Ģahlarını baĢı kesik buldular.) Cümlesi feryād ḳıldı ol gice Ne diyelüm bunlarıñ ḥālı nice [YM/836] (Hepsi o gece, ne yapalım, bunların durumu nasıldır diye bağırdı.) 175 Yurtlarında ṣıdılar ṭabl u „âlem Her birisi ḳaçmaġa urdı ḳadem [YM/837] (Çadırlarında, davul ve bayraklarını yok ettiler, her birisi kaçmaya çalıĢtı.) Raḫt u büngāhı yerinde ḳodılar Ne varısa ḳamudan el yudılar [YM/838] (KumaĢ ve çadırlarını yerinde bıraktılar, ne varsa hepsinden el çektiler.) Geldügi yola girü döndi çeri Başlu başın aldı ḳaçdı her biri [YM/839] (Askerler geldiği yolu geri döndüler, canını kurtaran her biri baĢını alıp kaçtı.) Şāh buyurdı ḳamu ṭaşra çıḳdılar Ol çerinüñ çadırına aġdılar [YM/840] (ġah buyurdu, hepsi dıĢarı çıktılar. O ordunun çadırına kondular.) Ne varısa yağmaladılar varın Girü döndiler bular birin birin [YM/841] (Neyi varsa hepsini yağmaladılar, bunlar bir bir geri döndüler.) Ol ḳavim ḳaçan çerinüñ ṣoñını Şāh öninde ḳodılar cümle anı [YM/842] (O kabile kaçan askerlerin eĢyalarının hepsini Ģahın önünde koydular.) Raḫt u büngāh u ḳumāşī ṭonları Varḳaya virdi elīm Şāh anları [YM/842] (Selim ġah, çadır, kumaĢ ve elbiseleri Varka‟ya verdi.) Hem ender şeb-ė tīre leşker beḫᵕānd erān-rā heme pīş-ė ḫoẕ der-neşānd [A/1203] (Karanlık gecede orduyu çağırdı, bütün ordunun baĢlarını yanına oturttu.) Zė-şehr-ė Yemen der-şeb-ė tīre reng Be-bīrūn şoẕo kerd āheng-ė ceng [A/1204] (Karanlık gecede Yemen Ģehrinden çıktı ve savaĢmak istedi.) 176 Be pīş-ė enderūn Varḳa-yė şīr-merd Hemī rānd [u] mīcost merd-ė neberd [A/1205] (Arslan Varka savaĢ meydanına yürüdü ve rakip arıyordu.) Saḥar-geh be-hėngām-ė bāng-ė ḫorūs Ber-āmeẕ dem-ė nāy u āvāz-ė kūs [A/1206] (Sahur vakti, kuĢluk vaktinde ney ve davul sesi geldi.) Fėgendend ber-doşmenān-ė ḫᵕīşten Ṣaf-āşūb gordān-ė leşker-şėken [A/1209] (O mert ve cesur ordu düĢman ordusuna saldırdılar.) Miyān-ė sėpeh der „ayān şoẕ ḫaber Ke her do melėk-rā borīẕend ser [A/1208] (Ordunun arasında iki padiĢahın baĢlarının kesilmesi haberi yayıldı.) Ço bī mīr şoẕ leşker-ė doşmenān Be-sūy-ė hezīmet keşīẕend „ėnān [A/1209] (DüĢman ordusu padiĢahsız kaldığı zaman kaçmaya baĢladı.) Ço şoẕ monhezem bī kerāne sėpāh Sėpāh-ė Yemen-şān gėrėftend rāh [A/1210] (Büyük ordu dağıldığı zaman, Yemen ordusu yollarını kestiler.) Be-tārāc dāẕend hemvāre rūy Be-leşker gehe doşmenān kīne-cūy [A/1211] (Hınçlarını almak için düĢman ordusunun bütün mallarını yağmaladılar.) Zė-bes māl u bes bī-kerān ḫᵕāste Heme kāreşān geşt ārāste [A/1212] (Bir sürü ganimet elde ettiler, bütün dilekleri yerine getirilmiĢ oldu.) Moẓaffer be-şehr-ė Yemen der şoẕend Zė-māl u zė-şāẕī tevānger şoẕend [A/1213] (Galip bir Ģekilde Yemen‟e gittiler, mal ve mutluluktan güçlü oldular.) 177 Be-yek hafte ez ḫorremī hīç kes Neyāsūẕ, mey bāẕe ḫordend [ü] bes [A/1214] (Bir hafta kimse mutluluktan dinlenemedi ve sadece Ģarap içtiler.) 41. YM‟de Varka‟nın dayısı düĢmandan yağmaladıkları malları Varka‟ya verir. Ancak A‟da Varka‟nın dayısı sadece ona bir sürü mal verdiği yazılır, düĢmandan yağmaladıkları malları ona verdiğini belirtmez. Ġki mesnevîde de Varka‟ya verilen malların çeĢitlerinde farklılık vardır. Ol ḳavim ḳaçan çerinüñ ṣoñını Şāh öninde ḳodılar cümle anı [YM/842] (O kabile kaçan askerlerin eĢyalarının hepsini Ģahın önünde koydular.) Raḫt u büngāh u ḳumāşī ṭonları Varḳaya virdi elīm Şāh anları [YM/842] (Selim ġah, çadır, kumaĢ ve elbiseleri Varka‟ya verdi.) „Anterüñ raḫtını vü büngāhını Varḳaya virmişidi küllī anı [YM/1104] (Anter‟in elbiseleri ve çadırlarının hepsini Varka‟ya vermiĢti.) Pādişāh dört yüz deve yüki ḳumāş Virdi dört yüz daḫı hem ḳul ḳaravaş [YM/1105] (PadiĢah 400 deve yükü kumaĢ ve dört yüz köle ve hizmetçi de Varka‟ya verdi.) Şöyle kim her birinüñ cānı arı Cümle yüklendi develer yükleri [YM/1106] (ġöyle ki her birinin canı temizdir, bütün deve yükleri yüklendi.) Virdi bile bī-ḳıyās altun gümiş Viribidi kim bite bunda bu iş [YM/1107] (Ölçüsüz derecede altın, gümüĢ bile verdi; iĢi bitirmek için bunları verdi.) Melėk Varḳa-rā māl-ė bėsyār dāẕ otūr u dėrem dāẕ u dīnār dāẕ [A/1215] (PadiĢah Varka‟ya çok mal verdi, at, altın ve gümüĢ para verdi.) 178 Hėzār oştor-ė mādde u sorḫ-mūy Heme kūh kohān-ė hencār-cūy [A/1216] (Bin tane diĢi ve kırmızı tüylü deveyi, onlardan ganimet olarak aldılar, bütün o develer güçlü ve uygun vücuda sahiptiler.) Hėzār esp-ė koh pėyker-ė bād-pāy Ḳavī-yāl meh-na„l pūlāẕ-ḫāy [A/1217] (Bin tane hızlı koĢan, dağ vücutlu, kuvvetli boyunlu, sağlam demirden yapılmıĢ ay nallı at vardı.) Zė-dīnār u zė-tāc u taḫt-ė bolend Zė-gāv u ḫar u ester u gūsfend [A/1218] (Altın para, taç, yüksek taht, inek, eĢek, at ve koyun da verdi.) 42. YM‟de Varka kabilesine dönmek istediğinde dayısı beĢ on gün daha dinlenip eğlenmesini söyler. Onun kabilesine dönmesine izin verdiği zaman da ona verdiği malların yanında bin kiĢiyi de ona yolda eĢlik etmeleri için gönderir. Selim ġah, Varka‟yı gönderdikten sonra kendisi sarayına döner. Onlar Varka‟yı kabilesine iki konaklama Ģehri kalana kadar eĢlik eder. A‟da ise GülĢâh‟ın kölesi Varka‟ya yüzük ve zırh getirip GülĢâh‟ın durumunun kötü olduğunu söylediği zaman Varka endiĢelenir ve kabilesine dönmek ister. Yemen ġahı, vezir ve ordusu Varka‟yı üç konaklama yerine kadar eĢlik ederler. Varḳa eydür kim baña destūr vir Kim varayım ilüme ḳavmüme dir [YM/844] (Varka “Bana kabileme gitmem için izin ver.” der.) Ol ṭayusı eydür iy arı güher Geleli diñlenmedüñ iy şīr-i ner [YM/845] (O dayısı “Ey saf cevher, ey arslan! Geleli dinlenmedin.” der.) Bir beş on gün diñlenüp „ıyş idesin Gönderem andan yine ḫoş gidesin [YM/849] (BeĢ on gün dinlenip eğlen, ondan sonra seni hoĢça gönderirim.) Sözini ṣındurmadı ol n‟eylesün Ḳaldı birḳaç gün ki „işret eylesün [YM/850] 179 (Sözünü kıramadı, ne yapsın; birkaç gün eğlenmek için kaldı.) Varḳayı ṭayusı ṭoylamış olur Pādişāhdan gitmeye destūr alur [YM/1103] (Varka‟yı dayısı ağırladı, padiĢahtan gitmeye izin alır.) Virdi biñ kişi daḫı kim eş ola İline degin aña yoldaş ola [YM/1108] (Bin kiĢiyi ona eĢlik etsin, kabilesine kadar ona yoldaĢ olsun diye verdi.) Varḳa‟ı şāh gönderür girü döner Şehre gelüben sarāyına ḳonar [YM/1109] (Varka‟yı Ģah gönderir, kendisi geri döner; Ģehre gelip sarayına oturur.) Varḳa gider dün ü güni yol alur Evlerine iki menzil yol ḳalur [YM/1110] (Varka gider, gece sabah yoldadır; evlerine iki konaklama Ģehri kadar yol kalır.) Ol biñ eri girü dönderdi yine Kendü sürdi yalıñuz olur yine [YM/1111] (O bin asker yine geri döner, Varka kendisi sürdü, yine yalnız olur.) Ço engoşterī vu zere sūy-ė ūy Resīẕ ez-ber-ė Golşeh-ė ḫūb-rūy [A/1434] (Yüzük ve zırh güzel yüzlü GülĢâh tarafından ona geldiği zaman…) Ço beşnīẕ peyġām-ė ū ez-ġolām Ke nālende geşte‟st māh-ė temām [A/1435] (Onun haberini, dolun ayın inlemesini köleden duyduğu zaman…) Dėl-ė Varḳa āmeẕ zė-endoh be-cūş Zė-bes ġam neyārest būẕen ḫamūş [A/1436] (Varka‟nın gönlü üzüntüden yoruldu, bu kadar üzüntüden suskun kalamadı.) Be-nālīẕ u begrīst ez-hėcr-ė dūst Hemī ber teneş „aşḳ be-derīẕ pūst [A/1437] 180 (Sevgilisinin ayrılığından inledi ve ağladı, aĢkı vücudunda deri yüzdü.) Berūn āmeẕ ez-şehr ārāste Ebā māl u bā ne„met ü ḫᵕāste [A/1438] (Düzgün bir Ģekilde Ģehirden mal ve istedikleriyle çıktı.) Şeh-ė şehriyār u vezīr u sėpāh Her ān kes key būẕend ez-pīşgāh [A/1439] (ġah, vezir, ordu ve yüksek zümreden olan herkes…) Ebā şāẕī u ḫorremī hem ḳarīn Be-reftend bā-vey se menzel zemīn [A/1440] (Mutluluk ve sevinçle onunla üçüncü konaklamaya kadar gittiler.) 43. YM‟de ġam ġahının adı Muhsin‟dir ve ona Melik Muhsin diye hitap edilir, A‟da ise adı söylenmez ve ona ġam ġahı diye hitap edilir. Şām ilinde varıdı bir pādişāh Adı Muḥsin kendüzi zerrīn külāh [YM/852] (ġam Ģehrinde bir padiĢah vardı; adı Muhsin, kendisi altın taçlıdır.) Bir gün ol sulṭān Melik Muḥsin meger Kim aña erzānidür tāc u kemer [YM/853] (Meğer bir gün o Melik muhsin ki taç ve kuĢak ona layıktır…) Şeh-ė Şām ḫoẕ zė-ān ne āgāh būẕ Ke hemsāye-yė bāb-ė Golşāh būẕ [A/1254] (ġam ġahı kendisi GülĢâh‟ın babasıyla komĢu olduğunu bilmiyordu.) 44. ġam ġahının, GülĢâh‟ın nâmını duyması da iki mesnevîde farklı iĢlenmiĢtir. YM‟de bir mecliste herkes bildiği güzellerin özelliklerini sayarken Melik Muhsin‟in malını iĢleyen tüccar da GülĢâh‟ın güzelliklerini söyler ve böylece Melik Muhsin onu görmeden ona âĢık olur. A‟da ise GülĢâh güzelliğiyle Arap ülkelerinde ünlü olur, ġam ġahı da GülĢâh‟ın güzelliğini çok duyar ve onu görmeden ona âĢık olur. Bir gün ol sulṭān Melik Muḥsin meger Kim aña erzānidür tāc u kemer [YM/853] 181 (Meğer bir gün o Melik muhsin ki taç ve kuĢak ona layıktır…) Taḫt üstinde oturmış şād-kām öylenürdi māh-rūlardan kelām [YM/854] (Çok sevinçli tahtının üstünde oturmuĢ, ay yüzlülerden bahsedilirdi.) Her biri bir dilberüñ vaṣfın ḳılur Meclis ehli işidüp taḥsīn ḳılur [YM/855] (Her biri bir gönül çalanın vasfını söyler, bunları iĢiten mecliste olanlar da beğenip alkıĢlar.) Varıdı bir tāciri Şāh Muḥsinüñ İlde mālın işledüridi anuñ [YM/859] (Muhsin ġahın bir tüccarı vardı, ilde onun malını iĢletirdi.) Geldi gördi görklülerden her biri Ḳıldılar taḳrīr idüp bir dilberi [YM/862] (Geldi ve iyi insanlardan her biri bir gönül çalanı anlattığını gördü.) Tācir eydür ki şāha ma„lūm ola Ḫūb-rūlardan cihānda çoḳ ola [YM/863] (Tüccar, “Dünyada bir sürü güzel olduğunu Ģah bilir.” dedi.) Şāha illā Mekke ilinde didi Bir ḳavim vardur Benī Şeybe adı [YM/864] (ġaha, “Yalnız Mekke ilinde Benî ġeybe adında bir kabile var.” dedi.) Bunlaruñ iki re‟īsi var-durur İkisi daḫı ḳarındaşlar-durur [YM/865] (Bunların iki reisi vardır, ikisi de kardeĢler.) Birinüñ adı Hümām-ı nām-dār Ol birisinüñ Hilāl-i şeh-süvār [YM/866] (Birinin adı ünlü Hümâm‟dır, ötekinin ise iyi bir binici olan Hilâl‟dir.) 182 Ol Hilāle gey arı ṣāḥib-cemāl Ḳız yerine ḥūrī virmiş Ẕu‟l-celāl [YM/867] (O Hilâl‟e Allah çok güzel, kız yerine huri vermiĢ.) Adı Gülşāh-ı nigār ol gülşenüñ Şāh-ı „ālem lāyıḳuñdur ol senüñ [YM/872] (O gül bahçesinin adı GülĢâh‟tır. Dünyanın Ģahı! O sana uygundur.) Anca ögdi tācir anuñ görkini Görmedin sevdi Melik Muḥsin anı [YM/873] (Tüccar, o kadar onun güzelliğini övdü ki Melik Muhsin onu görmeden sever.) Be-bālā u rūy ān bot-ė Ḳandėhār Şoẕ ender „arab ser be-ser nām-dār [A/1226] (O Kandihar putu, boyu posuyla bütün Arap ülkelerinde ünlü oldu.) Çonān geşte boẕ Golşeh ez-dėlberī Ke secde hemī kerd pīşeş perī [A/1227] (GülĢâh gönül alma konusunda o kadar yüce ki periler bile onun önünde secde eder.) Zė-ḥosneş be-gītī ḫaber gosterīẕ Ke hemtā-yė ū der-cehān kes nedīẕ [A/1228] (Onun güzelliğinin nâmı dünyaya yayıldı, onun benzerini kimse dünyada görmedi.) Yekī ḫosrevī būẕ der-ḥadd-ė Şām Aṣīl u bolend aḫter ü nīk-nām [A/1229] (ġam sınırında asil, talihli ve iyi adlı olan bir padiĢah vardı.) Zė-bes na„t-ė Golşeh ke beşnūẕe būẕ Be-„aşḳ endereş dėl be-fersūẕe būẕ [A/1230] (GülĢâh‟ın güzelliğini o denli duymuĢtu ki gönül onun aĢkından periĢan olmuĢtu.) 45. ġam ġahının, GülĢâh‟a gitmek için YM‟de kendisiyle neler götürdüğü ayrıntısıyla söylenir. Ancak A‟da sadece mal, içecek ve yiyecekle gittiği söylenir. 183 Yedi yüz biñ cümlesi raḫt u ḳumāş Ḳıymetī la„l ü güher [ü] dürlü ṭaş [YM/879] (Yedi yüz bin elbise, kumaĢ, kıymetli lal, cevher ve türlü taĢ…) Biñ ḳul aldı biñ ḳaravaş biñ ḳatır Biñ at aldı biñ deve ḳoyun ṣıġır [YM/880] (Bin köle, bin hizmetçi, bin katır aldı, bin at, bin deve, koyun, sığır aldı.) Ėbā māl u bā ne„met ü ḫᵕāste Be-şoẕ ān şeh-ė server ārāste [A/1132] (O Ģah mal, içecek, yiyecek ve altın ile hazırlandı.) 46. YM‟de Melik Muhsin, Benî ġeybe‟ye varmadan önce kabilede, cömert bir tüccarın geliĢ haberi her yere yayılır. A‟da ise ġam ġahı Benî ġeybe‟ye vardığında çadır kurduktan sonra bir sürü deve, inek ve koyun kesip tören yapılır ve herkesi de çağırır. Böylece herkes onun geliĢinden haberdar olur. Bildiler Ḥayyu Benī Şeybe ḳamu Kim gelür bir „ālī bāzergān ulu [YM/901] (Benî ġeybe kabilesinin her biri, iyi ve büyük bir tacirin geleceğini bildiler.) Luṭf u aḫlāḳ [u] seḫāvet kānıdur Ḫāṭır u cūd u kerem „ummānıdur [YM/902] (Ġyilik, huy ve cömertliğin kanıdır; gönül, cömertlik ve soyluluğun denizidir.) Hemī reft tā-sūy-ė ān Ḥayy resīẕ Forūẕ āmeẕ u bārhā gosterīẕ [A/1239] (O kabileye yetiĢinceye kadar yoluna devam etti, durdu ve eĢyalarını yerleĢtirdi.) Be-zeẕ ḫayme u bārhā ber-goşāẕ Be-ḫayme derun reft ü benşest şād [A/1240] (Çadır kurdu ve eĢyalarını açtı, çadırının içine girdi ve sevinçle oturdu.) Besī oştor u gāv bā-gūsfend Bekoşt u goşāẕ ez ser bedrėh bend [A/1241] (Bir sürü deve, inek ve koyun kesti ve altın kesesinin ağzını açtı.) 184 Ço ez-Şām ḳaṣd-ė „Arab kerde būẕ Besī ḫīkhā-yė mey āverde būẕ [A/1242] (ġam‟dan Arap kabilesine gitmeye karar verdiği için bir sürü Ģarap fıçısı getirmiĢti.) Be-fermūẕ bezm-ė nėkū sāḫten Her ānkes kocā dīd benvāḫten [A/1243] (Ġyi bir tören yapılmasına ve oradaki herkesin çağırılmasına emir verdi.) Benī Şeybe-rā ser be-ser pīş ḫᵕānd Heme yek be-yek-rā be-meclės neşānd [A/1244] (Benî ġeybe‟de olan herkesi çağırdı, hepsini bir bir mecliste oturttu.) 47. YM‟de Hilâl‟in eĢinin adı Helal olduğuna değinilir. Ancak A‟da onun adı belirtilmez. Girü döndi evine geldi Hilāl „Avratına söyledi kim yā Ḥelāl [YM/915] (Hilâl geri dönüp evine geldi, eĢine dedi: “Ey Helal…”) 48. YM‟de Hilâl, Melik Muhsin‟in cömertliğini eĢine anlatır, böylece Melik Muhsin‟in cömertliğine hayran kalan çift onu üç gün evlerinde ağırlarlar. Böyle bir durum A‟da gerçekleĢmez. Girü döndi evine geldi Hilāl „Avratına söyledi kim yā Ḥelāl [YM/915] (Hilâl geri dönüp evine geldi, eĢine dedi: “Ey Helal…”) Gördüm ol tācir zihī ḫoş ādemī Ṣoḥbetinüñ cāna deger bir demi [YM/916] (Çok iyi bir insan olan bir taciri gördüm, bir lahza konuĢması cana değerdir.) Bu ne luṭf olur ne aḫlāḳ u kerem Kim ḳatında pūlça yoḳ altun direm [YM/916] (Bu nasıl iyilik, huy ve cömertliktir ki yanında altın ve gümüĢ paranın değeri yok.) Ẕī-cömerd ü saḫī vü zī-ehl-i dil Kim „aṭasından canum olur ḫacīl [YM/918] 185 (Cömert, elaçık ve gönül ehli ki bahĢiĢlerinden utanıyorum.) Er ü „avrat cūdına ḥayrān olur Ṭañladılar kim bu ne iḥsān olur [YM/919] (Karı koca cömertliğine hayran kalır, ĢaĢırdılar ki bu nasıl bir iyiliktir.) Ḳıldılar bunlar ḳonuḳluġa yaraḳ Dutdılar Muḥsin içün bir ḫoş otaḳ [YM/920] (Bunlar konuklukta hazırlık yaptılar, Melik Muhsin için iyi bir çadır hazırladılar.) Oḳıdılar anda ḫᵕāce Muḥsini Didiler bir dem görelüm biz sini [YM/921] (Melik Muhsin‟i oraya çağırdılar; biz seni bir lahza görelim, dediler.) Aldılar anı otağa geldiler Ḫoş aña üç gün ḳonuḳlıḳ ḳıldılar [YM/922] (Onu alıp çadıra geldiler, onu iyi bir Ģekilde üç gün ağırladılar.) 49. YM‟de Melik Muhsin ilk olarak birilerini GülĢâh‟ı istemek için Hilâl‟e gönderir. A‟da ise ġam ġahının çadırı Hilâl‟in yanındadır, ġam ġahı böylece GülĢâh‟ı görür ve ona daha da âĢık olur. Hilâl, GülĢâh‟ın onun kızı olduğunu söyler. ġam ġah‟ı da ona “Eğer kızını bana verirsen dünyanın bütün malını sana veririm.” der. Bir iki kişi meger kim bir gün ol Virbidi Gülşāh içün anda resūl [YM/926] (O, bir gün GülĢâh için bir iki kiĢiyi elçi gönderdi.) Tā ki Gülşāhı dileye şāh içün Geldiler söylemege ol māh içün [YM/927] (ġah için GülĢâh‟ı istemeye, o ay için söylemeye geldiler.) Şeh-ė Şām ḫoẕ zė-ān ne āgāh būẕ Ke hemsāye-yė bāb-ė Golşāh būẕ [A/1254] (ġam ġahı kendisi ondan habersizdi ki GülĢâh‟ın babasının komĢusuydu.) Zė-nāgāh Golşah bī-hūş u ṣabr Berūn āmeẕ ez ḫayme çūn meh zė-ebr [A/1255] 186 (Birden bire GülĢâh ĢaĢkın ve sabırsız bir Ģekilde bulutun arkasından çıkan ay gibi çadırdan çıktı.) Şeh-ė Şām kerdeş sūy-ė ū nėgāh Be-dīẕeş yekī serv, ber-ė serv-ė māh [A/1256] (ġam ġahı ona baktı, GülĢâhın ay gibi parlayan yüzü ve selvi boyunu gördü.) Be-dīẕ ān ço gol berg-ė roḫsār-ė ūy Hemān do „aḳīḳ-ė şeker-bār-ė ūy [A/1257] (Gül gibi olanın yüzünün yaprağını, iki Ģekerli değerli taĢı(dudağı)nı da gördü.) Ne-dīde verā geşte boẕ bī-ḳarār Ço dīẕeş, be-dėl āşėḳī geşt zār [A/1260] (Onu görmeden sabrı kalmamıĢtı, onu görünce derinden periĢan bir âĢık oldu.) Hėlāl ān kocā Bābek-ė serv-bon Hemī rānd bā-şāh-ė Şām īn saḫon [A/1261] (Hilâl, selvi boylunun babası ġam ġahıyla bu sözü söyledi.) Hėlāleş çonīn goft doḫt-ė menest Be-men ber gėramī zė-cān u tenest [A/1262] (Helal, ona Ģöyle söyledi: “Benim kızımdır, benim için can ve vücuttan daha değerlidir.”) Be-porsīẕ [u] gofteş ke nāmeş be-gūy Peẕer goft: Golşāh-ė ferḫonde rūy [A/1263] (Adını sordu. Baba, “Uğurlu yüzlü GülĢâh.” dedi.) Melėk goft īn şė„rhā der-„Arab Zė-behr-ė verā gofte āmeẕ „aceb? [A/1264] (ġah, “Arap kabilelerinde söylenen Ģiirler acaba onun için midir?” dedi.) Peẕer goft ārī şeh-ė şām goft Eger yār-ė men gerdeẕ īn ḫūb coft [A/1265] (Baba, evet dedi; ġam ġahı dedi: “Eğer bu güzel benim eĢim olsa…”) 187 Cehāniyet baḫşem por ez-ḫᵕāste Koneẕ ḫᵕāste kāret ārāste [A/1266] (Dünyadaki bütün isteklerini yerine getireceğim ve böylece iĢlerin düzelecek.) 50. A‟da Hilâl ġam ġah‟ına kızını ona vermeyeceğini söylediğinde ġam ġah‟ı “Varka‟ya baĢka bir eĢ alın.” der. YM‟de Melik Muhsin böyle bir cümle kullanmamıĢtır. Zenī dīger ez-behr-ė Varḳa be-ḫāh Dehem ḥaḳḳ-ė ū men hemīn cāygāh [A/1272] (Varka için baĢka bir eĢ iste, ben onun hakkını burada vereceğim.) 51. Hilâl, ġam ġahının GülĢâh‟ı istediğini eĢine söylediğinde eĢi YM‟de Melik Muhsin‟in iyi bir yiğit olduğunu ve eğer iserse GülĢâh‟ı ona vereceklerini söyler. Bu esnada Melik Muhsin‟in gönderdiği kıymetli taĢlarla dolu tepsi evlerine gelir, GülĢâh‟ın annesi cevherleri görünce tamamen Varka‟yı gönlünden siler. A‟da ise bir Ģey demez çünkü Varka, GülĢâh için uygun bir eĢ olduğunu bilirdi. „Avrat eydür ḳısmetise görelüm Ḫoş yigitdür dilerise virelüm [YM/945] (EĢi “Bakalım kısmetse, iyi bir yiğittir, isterse verelim.” der.) Hilāl eydür „avratına kim bu söz Olmaz anı Varḳaya biz virmişüz [YM/946] (Hilâl eĢine bu olmaz çünkü biz onu Varka‟ya vermiĢiz, der.) „Avrat eydür erine kim yā Hilāl Biz işinden Varḳanuñ olduḳ melāl [YM/947] (Kadın eĢine “Biz Varka‟nın iĢinden usandık.” der.) Söyleşüyorurdı bu sözi bular Ol ṭabaḳla cevheri getürdiler [YM/954] (Bunlar bu sözleri konuĢuyorlardı, o cevher tabağını getirdiler.) Didiler ḫᵕāce size viribidi Didiler ne kim Melik Muḥsin didi [YM/958] (“ġah size gönderdi.” dediler. “Kim?” dediler; “Melik Muhsin.” dedi.) 188 Nesne gördi ol ṭabaḳ içre Hilāl Düşde daḫı görmeye hergiz ḫayāl [YM/961] (Hilâl tabak içindeki Ģeyleri gördü. Rüyasında bile asla hayâlını görmezdi.) Çünki gördi „avrat ol cevherleri Göñli oldı Varḳadan külli berī [YM/961] (Kadın o cevherleri gördüğü zaman gönlü Varka‟dan tamamen sıyrıldı.) Be-goft u be-şoẕ bāz ḫāne Hėlāl Be-goft īn heme gofthā bā „ayāl [A/1274] (Helal bunu söyledi ve yine evine gitti, konuĢulanların hepsini eĢine anlattı.) Beẕū nīk maẕer ḥadīs ī ne-goft Key ḫoẕ doḫtereş-rā sėzā būẕ coft [A/1275] (Ġyi anne ona bir Ģey demedi çünkü kızının kendisine uygun eĢi vardı.) 52. GülĢâh‟ın babası kızını ġam ġahına vermeyeceğini söylediği zaman YM‟de Melik Muhsin bu duruma çok üzülür, bu esnada Hilâl‟in komĢusu olan ihtiyar bir kadın ona gider. Melik Muhsin ona bu iĢin çaresini sorar, o da GülĢâh‟ın annesinin razı olması için ona neler göndermesi gerektiğini söyler. Melik Muhsin de kadının söylediklerini hazırlar. Kadın, “Bana anne dediğin için ben bu iĢi senin uğruna hallederim.” der. A‟da ise ġam ġah‟ı kendisinin bu duruma bir çare bulması gerektiğini söyler ve yaĢlı bir kadını çağırır. Ona Hilâl‟den gizli, GülĢâh‟ın annesine gitmesini söyler. YaĢlı kadından, GülĢâh‟ın annesine, “Eğer kızını bana verirse onları maldan Karûn yaparım.” söylemesini ister ve yaĢlı kadını bir sürü malla GülĢâh‟ın annesine gönderir. Çünki işitdi Melik Muḥsin anı Bī-ḳarār oldı bu kez yandı cānı [YM/968] (Melik Muhsin, bunu iĢittiği zaman kararsız kaldı ve bu sefer canı yandı.) „Aḳlı gider vālih ü ḥayrān olur Ol araya bir ḳarı „avrat gelür [YM/970] (Aklı gider, ĢaĢkın ve periĢan olur. O esnada ihtiyar bir kadın gelir.) Kim anuñ evi Hilālüñ evine Ḳoñşıyıdı ol ḳarı „avrat yine [YM/971] 189 (Ki o yaĢlı kadının Hilâl‟in komĢusuydu.) Ol Hilālüñ odasında dem-be-dem Olmazıdı varurıdı bir ādem [YM/972] (O zaman zaman kimse olmadığında Hilâl‟in odasına giderdi.) Oḳıdı ḫalvet Melik Muḥsin anı Anca iḥsān ḳıldı kim oldı ġanī [YM/973] (Melik Muhsin onu çadırına davet etti, ona o kadar bahĢiĢ yaptı ki zengin oldu.) Eydür aña yā ana sen ne ola İşbu işi getüresin ḥāṣılā [YM/974] (Ona “Ey anne, belki sen bu iĢi sonuçlandırırsın.” der.) Eydür oġlum bir ulu boġ ṭon gerek Küpe altun u yüzükler on gerek [YM/975] (“Oğlum büyük bir bohça elbise lazım, küpe, altın, yüzük ve inci lazımdır.” der.) „Anberī doḳuz müzeyyen ḳolbaġı Anuñıla çoḳ bilezükler daḫı [YM/976] (Güzel kokulu, dokuz süslenmiĢ bilezik, onunla çok sayıda bilezikler de…) Yaġlıġa ṭoldur cevāhir gey arı Kim göre Gülşāh atası anları [YM/977] (Mendile çok parlak cevherler doldur ki GülĢâh‟ın babası onları görsün.) Meyl ide ḳızını saña virmege Varḳanuñ ḳaṣd ide terkin urmaġa [YM/978] (Kızını sana vermeğe meyl etsin, Varka‟dan vazgeçmek istesin.) Her ne kim didiyise ḥāżır ḳılur Ol ḳarı „avrat boġı bağlar alur [YM/979] (Her ne dediyse hazırlar, o yaĢlı kadın bohçayı bağlayıp alır.) Eydür oġlum çün ana didüñ baña Ben bu işi bitürivirem saña [YM/980] 190 (“Oğlum bana anne dediğin için ben bu iĢi bitiririm.” der.) Be-goftā key bāyeẕ yekī çāre kerd Be-çāre şeveẕ bī-ġam āzāẕ-merd [A/1278] (“Bir çare bulmak lazım, çare ile yiğit acısız olacak.” dedi.) Be-ḫᵕāndeş yekī zāl gom-būẕėgān Ḫerėf zālekī „omr peymūdėgān [A/1279] (Adı bilinmeyen bir yaĢlı kadını yanına çağırdı, o kadın ömrünü boĢ iĢlerle geçirmiĢti.) Merū-rā besī māl peẕ reft ü çīz Vezū rāz-ė dėl hīç nenhoft nīz [A/1280] (Ona bir sürü mal bağıĢladı ve hiçbir sırrını ondan saklamadı.) Be-gofteş sūy-ė mām-ė Golşāh şev Zė-şūyeş nehān bāş u nāgāh şev [A/1281] (“Ona, GülĢâh‟ın annesine git, eĢinden gizli ve habersiz git.” dedi.) Dehemtend key sūzīyān, ber berūy Ḥadīs -ė men ū-rā serāser be-gūy [A/1282] (Ona karĢı üstünlüklerimi sana söyleyeceğim, benim sözlerimi tamamen ona söyle.) Key ger doḫteret mer mera be-zenī Dehī, bī-gomān ber felek berzenī [A/1283] (Eğer kızını bana verirsen, Ģüphesiz o kadar yükselirsin ki göğe yerleĢirsin.) Şomā-rā men ez māl-ė Ḳārūn konem Zė-ḫalḳ-ė cehān cāh efzūn konem [A/1284] (Ben sizi maldan Karûn yapacağım, dünya halkından konumunuzu yükselteceğim.) Beẕū dāẕ yek bedrėh dīnār-ė zerd Yekī dorc-ė yāḳūt nādīẕe merd [A/1285] (Ona bir kese altın para ve hayatında görmediği bir kutu dolu yakut verdi.) 191 Mer ān zāl-rā dāẕ besyār māl Şoẕ ān ẕāl nezdīk-ė coft-ė Hėlāl [A/1286] (O yaĢlıya bir sürü mal verdi, o yaĢlı Hilâl‟in eĢinin yanına gitti.) 53. Hilâl‟in, GülĢâh ile ġam ġahının evlenmesine razı olması ve bu evlilik karĢısında Melik Muhsin‟den bir Ģeyler istemesinin kısmı iki mesnevîde farklı ele alınmıĢtır. YM‟de Hilâl‟in eĢi Varka‟ya hile yapıp GülĢâh‟ın öldüğünü söylemelerini teklif eder, Hilâl eĢinin planına razı olur ve Melik Muhsin‟in yüz deve, elbise ve kumaĢ vermesini ister. Melik Muhsin de Hilâl‟in bütün dediklerini ona verir. A‟da ise Hilâl‟in eĢi Hilâl‟e eğer bu evliliğe razı olmazsa ondan boĢanacağını söyler, böylece sabah akĢam sadece tartıĢırlar. ġam ġahı tören yapıp Benî ġeybe‟de tanıdığı herkesi çağırır. Törende, Arap büyüklerinin yanında Hilâl‟e onu reddettiğinin nedenini sorar, herkes gittiğinde Hilâl, kızının karĢılığı olarak ona ne vereceğini sorar. ġam ġahı da istediği herĢeyi ona vereceğini söyler. Hilâl ġam ġahından ilk olarak and içip GülĢâh‟la evliliğinin gizli kalmasını ister. ġam ġahı da and içer, böylece Hilâl kızını ġam ġahına verir. Yā daḫı bunda gelicek Varḳanuñ Yüzine nice baḳavuz biz anuñ [YM/1001] (Ya da Varka buraya gelecek, biz onun yüzüne nasıl bakacağız.) „Avrat eydür yā Hilāl [kim] sehl ola Ḥīle ḳılam ben aña ol ne bile [YM/1002] (Kadın “Ey Hilâl kolaydır; hile yaparız, o ne bilecek.” der.) Ol Hilāl eydür ki yā „avrat n‟ite ehl ola kim bu işi cā‟iz ṭuta [YM/1002] (O Hilâl “Ey kadın kolay olabilen bu iĢ nasıldır?” der.) „Avrat eydür çün bu Gülşāhı ala „Azm idüp bundan iline gönele [YM/1003] (Kadın “Bu GülĢâh‟ı aldığı zaman iline doğru yola çıkacaktır.” der.) Bir ḳoyunı boġuban öldürelüm Bir iki gün üstine yas uralım [YM/1004] (Bir koyun kesip öldürelim, üstüne bir iki gün yas tutalım.) 192 Sinlede gömeḳoyalum biz anı Yas-içün biz ḳara geyelüm ṭonı [YM/1005] (Biz onu mezara gömelim, yas için de siyah elbise giyelim.) Varḳa gelicek eyidelüm aña Ol nigārīn cān fidā ḳıldı saña [YM/1006] (Varka geldiğinde ona o güzelin sana canını feda ettiğini söyleyelim.) Sen beḳā ol dünyede Gülşāh-içün Biz ḳara geydük ḳamu ol māh-içün [YM/1007] (Sen, GülĢâh için dünyada yaĢa, biz hepimiz o ay için kara giydik.) Ol daḫı [hem] bir iki gün aġlaya „Işḳ odına cānın ancaḳ ṭaġlaya [YM/1008] (O da bir iki gün ağlayarak aĢk ateĢinde canını dağlayacak.) Aġlamaḳ ṭoyġulu aş-durur ṭoya Terk ide Gülşāh „ışḳını ḳoya [YM/1009] (Ağlamak onu doyuracak bir yemek gibidir, GülĢâh‟ın aĢkını terk edecek.) Ölenüñ ardınca kimse ölmedi ākin ola işbu mekrile didi [YM/1010] (“Ölenin arkasında kimse ölmedi, bu hileyle sakin olacak.” dedi.) Anca ḳıldı siḥr ü efsūn ol „iḳāl Tā ki o ẓulme rıżā virdi Hilāl [YM/1011] (Hilâl razı olana kadar o sihirle büyüyle ona ayak bağı (pabend) oldu.) Eydür imdi yüz deve raḫt u ḳumāş Virsün anuñla ḳılalum bir ma„āş [YM/1012] (“ġimdi yüz deve, elbise ve kumaĢ versin, onunla geçinelim.” der.) Her ne kim didi Melik Muḥsin aña Virdi ḳamu ḥācetin öñden ṣoña [YM/1013] (Her ne dediyse, baĢtan sona kadar bütün isteklerini Melik Muhsin ona verdi.) 193 Çonīn dāẕ pāsoḫ zen-ė bed-segāl Key ez-rāy-ė men ser metāb ey Hėlāl [A/1312] (Kötü kadın Ģöyle cevap verdi: “Ey Hilâl benim sözümden dönme.”) Ke ger bogselī ser zė-fermān-ė men Şėkeste şeveẕ bā to peymān-ė men [A/1313] (Eğer emrimi yerine getirmezsen bizim evlilik sözleĢmemiz sona erer.) Cevānīst bā māl u bā ḫᵕāste Şeveẕ kār-ė mā ez-vey ārāste [A/1314] (Zengin olan bir gençtir, bizim hayatımız onunla düzelecek.) Be-goft īn u bā şūy benhāẕ rūy Ne-boẕ rūz u şebşān becoz goft ü gūy [A/1314] (Bunu söyledi ve kocasının yanına gitti, gece gündüz konuĢuyorlardı.) Şeh-ė şām-rā cān u dėl refte būẕ Ke der-āteş-ė āşėḳī tefte būẕ [A/1327] (ġam ġahının gönlü kalmamıĢtı ve aĢk ateĢinde yanmıĢtı.) Be-fermūd tā bezm ārāstend Ço ārāst bāyest pīrāstend [A/1328] (Tören yapılmasına emir verdi, Ģölen hazırlandığı zaman onu süslemeleri gerekirdi.) Be-ḥayy der-her ān kes ke beşnāḫtend Be-ḫᵕāndend ū-rā vü benşāḫtend [A/1329] (Kabilenin içinde tanınan herkesi çağırdılar ve tanıdılar.) Be-pīş-ė serān-ė „Arab kerd rūy ūy-ė bāb-ė Golşāh, goftā: be-gūy [A/1330] (Arap büyüklerinin yanında yüzünü GülĢâh‟ın babasına çevirdi, dedi: “Söyle…”) Merā be-çe mī red koni ey Hėlāl Be-„aṣl, er be-rūy [u] be-māl u cemal [A/1331] 194 (Ey Hilâl bana neden hayır diyorsun? Benim soyuma, varlığıma ve yakıĢıklığıma bak.) Çe bāşeẕ ke bā fażl u āhestegī Konī bā men ez-mehr peyvestėgī [A/1332] (Ne olur benimle Ģefkatla sevgi bağından konuĢup birbirimize daha yakınlaĢsak?) Konī mer merā bende-yė ḫᵕīşten epārem to-rā men dėl ü cān u ten [A/1333] (Beni kendi kulun olarak kabul edersen sana gönül, can ve vücudumu veririm.) Hėlāl īç gūne nedāẕeş cevāb Key çonān hemī dīẕ rāh-ė ṣavāb [A/1334] (Hilâl ona asla cevap vermedi çünkü doğru yolu anladı.) Ço merdom zė-meclės perāgende geşt Hėlāl-ė ḫėredmend gūyende geşt [A/1335] (Halk meclisten dağıldığı zaman akıllı Hilâl konuĢmaya baĢlar.) Beẕū goft çe dehī ḥaḳḳ-ė doḫterem? Cevān goft k‟ez rāy-ė to negzerem [A/1336] (Ona “Kızımın karĢısında ne verirsin?” dedi. Genç “Senin sözünden çıkmayacağım.” dedi.) Zer ü sīm [u] esp ü şotor bā reme Zė-men her çė ḫᵕāhī beyābī heme [A/1337] (Altın, gümüĢ, at, deve ve koyun, benden ne istersen hepsini önünde bulursun.) Ġolāmān-ė ḫedmet-ger ü ḫūb-rūy Kenīzān-ė şīrīn leb ü ca„d-mūy [A/1338] (Hizmet yapan ve güzel köleler, tatlı dudaklı ve kıvırcık saçlı cariyeler…) Eger Varḳa-yė bī-dėl ü ḫaste ten Be-nezẕ-ė men āyeẕ sėtāneẕ s emen [A/1339] (ÂĢık ve gönlü yaralı Varka bana gelirse ve hakkını istese…) 195 Dehem merū-rā deh kenīzek ço māh Konem men sepīẕeş gėlīm-ė siyāh [A/1340] (Ben ona ay gibi on cariye veririm, siyah kilimi beyaz yapacağım.) Hėlāleş be-goft: Ey şeh-ė hūşmend Noḫostīn be-sogend ḫod-rā bėbend [A/1341] (Hilâl ona “Ey akıllı Ģah, ilk and iç.” dedi.) Ke çon doḫter-ė men to-rā būẕ coft Be-dārī to īn rāz-rā nehoft [A/1342] (Ki eğer benim kızım seninle evlenirse sen bu sırrı gizleyeceksin.) Ke ger Varḳa āgeh şeved zīn saḫon Şeveẕ rast bā merdomān-ė kohen [A/1343] (Varka eğer bu sözlerden haberdar olursa dünya görmüĢ halkın aleyhine kalkacak.) Cevān u ān‟ke būd ez şomār-ė cevān Be-ḫordend sogendhā-yė gėrān [A/1344] (Genç ve onunla olanlar ağır bir and içtiler.) Ke tā zendeīm īn saḫon pīş-ė kes Ne-gūyīm cāyī ke būẕīm u bes [A/1345] (Ki yaĢadığımız sürece ne bu sözü ne de burada olduğumuzu kimseye söyleyeceğiz.) Pėẕer dāẕ Golşāh-ė dėl-ḫaste-rā Mer ān Ḫosrev-ė mehr-pėyveste-rā [A/1346] (Baba, üzgün ve kederli GülĢâh‟ı âĢık Ģaha verdi.) 54. Koyun kesilip GülĢâh‟ın yerine mezara gömülmesi fikrini YM‟de GülĢâh‟ın annesi verir; Hilâl, eĢine “Eğer GülĢâh‟ı evlendirirsek Varka döndüğünde nasıl onun yüzüne bakacağız.” dediğinde eĢi “Bunun çaresi kolaydır, Melik Muhsin GülĢâh‟ı aldığı zaman iline götürecek. Biz de bir koyun kesip bir iki gün yas tutacağız.” der. Halbuki A‟da GülĢâh‟ın annesi koyun kesilme fikrini vermez. GülĢâh, ġam‟a gittiğinde Hilâl koyun getirip keser. 196 Yā daḫı bunda gelicek Varḳanuñ Yüzine nice baḳavuz biz anuñ [YM/1001] (Ya da Varka buraya gelecek, biz onun yüzüne nasıl bakacağız.) „Avrat eydür yā Hilāl [kim] sehl ola Ḥīle ḳılam ben aña ol ne bile [YM/1002] (Kadın “Ey Hilâl kolaydır; hile yaparız, o ne bilecek.” der.) Ol Hilāl eydür ki yā „avrat n‟ite ehl ola kim bu işi cā‟iz ṭuta [YM/1002] (O Hilâl “Ey kadın! Kolay olabilen bu iĢ nasıldır?” der.) „Avrat eydür çün bu Gülşāhı ala „Azm idüp bundan iline gönele [YM/1003] (Kadın “Bu GülĢâh‟ı aldığı zaman iline doğru yola çıkacaktır.” der.) Bir ḳoyunı boġuban öldürelüm Bir iki gün üstine yas uralım [YM/1004] (Bir koyun kesip öldürelim, üstüne bir iki gün yas tutalım.) Sinlede gömeḳoyalum biz anı Yas-içün biz ḳara geyelüm ṭonı [YM/1005] (Biz onu mezara gömelim, yas için de siyah elbise giyelim.) Ço Golşeh sūy-ė Şām şoẕ mostmend Biyāverd bābeş yekī gūsfend [A/1424] (GülĢâh üzgün bir Ģekilde ġam‟a gittiği zaman babası bir koyun getirdi.) 55. GülĢâh, ġam ġah‟ına verildiğini YM‟de kız arkadaĢlarından anlar. A‟da ise sadece haberi olduğu söylenir ve nereden öğrendiği belirtilmez. Eşi ḳızlar didi Gülşāha anı Kim bu bāzergāna virdiler seni [YM/1015] (GülĢâh‟a kız arkadaĢları dedi ki seni bu tacire verdiler.) 197 Ḫaber yāft Golşāh k‟ān mosteḥel Coẕā kerdeş ez-Varḳa-yė berde dėl [YM/1348] (GülĢâh‟ın, o ay gibi parlayan güzelin kendisini âĢık Varka‟dan ayırdığından haberi oldu.) 56. GülĢâh, ġam ġah‟ına verildiğini duyunca YM‟de ilk kız arkadaĢlarına “Nasıl aciz olup birden bire sevgilimi kaybettiğimi gördünüz mü?” der. Yüzünü tırnağıyla yırtar, kan ağlar ve saçlarını yolar. A‟da ise haberi duyduğunda gönül acısından bağırıp bayılır. Ayıldığı zaman da kan ağlar, yüzünü tırmalar ve saçlarını toparağa serer, selvi boyu iki büklüm olur, yüzü sararır ve üstündeki elbiseyi yırtar, toprakta yuvarlanıp çektiği acı için inler. Varka‟dan ayrılmasına dair de Ģiir söyler. Didi gördün mi ne miskin olmışam Yārümi añsuzda yavı ḳılmışam [YM/1016] (“Nasıl aciz olduğumu, sevgilimi birden bire kaybettiğimi gördün mü?” der.) İy dirīġa kim ne düşvār oldı ḥāl Kim firāḳüñ yā ḥabīb eyne‟l-viṣāl [YM/1017] (Eyvah ki durumum ne zor oldu, ey sevgilim ayrılığa kavuĢma zamanıdır.) Evvelī derd ü firāḳıdı varı Nā-ümīẕ olmaḳdur şāhum āḫiri [YM/1018] (Ġlk acı ve ayrılıktır, ey Ģahım en son umutsuz olmaktır.) Yırtdı yüzin ṭırnaġıla ol nigār Gözlerinden ḳan aḳıdur zār zār [YM/1019] (O güzel yüzünü tırnağıyla yırtar, gözlerinden damla damla kan akar.) Ol menefşe zülfi her dem zūrıla Yoluban aġlarıdı ol şūrıla [YM/1020] (O menekeĢe saçlarını her lahza kuvvetle yolardı ve gürültüyle ağlardı.) Gözi yaşından yüzi benzer çeye Dir ilāhī virmegil hīç kimseye [YM/1021] (GözyaĢından yüzü küçüldü, “Allah hiç kimseye verme!” der.) 198 Zė-derd-ė dėl ez-vey ber-āmeẕ ḫorūş Biyoftād ber ḫāk u zū reft hūş [A/1348] (Gönlü acısından bağırdı, toprağa düĢtü ve bayıldı.) Ço bāzī hoş āmeẕ meh-ė moşk-ser Be-bārīẕ ez-dīde ḫūn-ė ceger [A/1349] (Misk kokulu ay yine ayıldığında gözlerinden kan akar.) Be-fendoḳ gol ez-māh-ė raḫşān be-kend Be-ḫāk ender efgend moşkīn kemend [A/1350] (Parlak ayını (yüzünü) tırmaladı. Mis kokulu saçlaarını toprağa serdi.) Do-tā kerde ān serv-ė sīmīn-ė ḫᵕīş Ço zer kerde gol-berg-ė rengin-ė ḫᵕīş [A/1351] (GümüĢ selvi (boyu) iki büklüm oldu, renkli gül yapraklarını (yüzünü) sararttı.) Be-zeẕ dest ve‟z dest pīrāheneş Be-derrīẕ ber-sīm-ė pėyker teneş [A/1352] (GümüĢ vücudundan elbisesini yırttı.) Be-ġaltīẕ ber-ḫāk bīçāre-vār Be-nālīẕ ez-derd ü begrīst zār [A/1353] (Zavallı bir Ģekilde toprakta yuvarlandı, acıdan inledi ve ağladı.) 57. GülĢâh, ġam ġahına verildiği için ağlayıp inlerken annesi onun yanına gelir; YM‟de annesi ona söver, A‟da da söver ve aynı zamanda YM‟den farklı olarak ona Varka‟nın öldüğünü söyler. Eydür ağlar ḥālini ḳılur fiġān Geldi Gülşāhuñ anası nā-gehān [YM/1025] (“Durumuna ağlar ve bağırır.” der. GülĢâh‟ın annesi birden bire geldi.) Ol selīṭā ḳaḳıdı buşdı „aẓīm Ḫışm idüben sögdi Gülşāha delim [YM/1026] (O ağzı bozuk, GülĢâh‟ı azarladı ve ona çok öfkelendi, kızıp GülĢâh‟a çok sövdü.) 199 Atasından utanup derdi yaşın Ḳonşu ḳızlar dirilüp sildi yaşın [YM/1027] (“Babasından utansın ve saklansın.” derdi; komĢu kızları toplanıp gözyaĢını sildi.) Ço āgāh şod māẕer ez-kār-ė ūy Neyāverd der-goft goftār-ė ūy [A/1369] (Anne onun yaptıklarını öğrendiği zaman asla itiraz etmedi.) Eber zeşt gofteneş bogşād leb Be-goftā: bes ey şīn u „ār-ė „Arab [A/1370] (Ağzını ona kötü Ģeyler söylemek için açtı, “Ey Arap‟ın utancı! Yeter!” dedi.) Ḫaber yāftem men key Varḳa be-mord Ten-ė pāk der-ḫāk-ė tārī sepord [A/1371] (Varka‟nın öldüğünü haber aldım, temiz vücudunu kara toprağa verdi.) 58. YM‟de GülĢâh‟ın annesi onu azarladıktan sonra komĢu kızları onu avutur ve ona nasihat verirler. A‟da ise GülĢâh‟ın ġam ġahına verilmesi herkesten gizlendiği için GülĢâh‟ın ağlayıp inlemesinden kimsenin haberi olmaz ve kimse de GülĢâh‟ı avutup ona nasihat vermez. Atasından utanup derdi yaşın Ḳonşu ḳızlar dirilüp sildi yaşın [YM/1027] (“Babasından utansın ve saklansın.” derdi; komĢu kızları toplanıp gözyaĢını sildi.) Cümle cem„ oldı ḳatına ḳız gelin Kim naṣīḥat ḳıldılar ṭutup elin [YM/1028] (Bütün kızlar baĢına toplandı, elini tutup ona nasihat verdiler.) Didiler kim yā gül yüzlü nigār Aġlamaḳdan ṣabr ḳıl sen iḫtiyār [YM/1029] (“Ey gül yüzlü güzel, sen ağlamak yerine sabırlı olmayı seç.” dediler.) Aġlamaġı kendüzüñe ḳılma iş Ḳısmetüñ taḳdīr içinde bu imiş [YM/1030] (Ağlamayı kendine iĢ yapma, kısmetin ve kaderinin içinde bu varmıĢ.) 200 Aġlamaġıl her ki gözden ayrılur Lā-cerem naḳşı göñülden sürilür [YM/1031] (Ağlama, her kimse gözden uzak olsa Ģüphesiz gönülden de sürüp gider.) Bir nice menzil ilerü gidesin Unıdasın Varḳa‟ı terk idesin [YM/1032] (Birkaç Ģehir öteye gitse Varka‟yı terk edip unutacak.) 59. A‟da GülĢâh için cevherden ceyiz hazırlandığı ve kendisinin cevherlerin hiçbirini görmeyip gözünde taĢ gibi oldukları yazılır. Ancak YM‟de bunlar belirtilmez. Merū-rā cėhāzī nėkū sāḫtend Ḫazīne zė-goher be-perdaḥtend [A/1385] (Onun için iyi bir ceyiz hazırladılar, cevherden hazine yaptılar.) Ez-ān goherāneş yeki-rā nedīẕ Ne dīẕū ne nām-ė yekī-rā şenīẕ [A/1386] (O cevherlerin hiçbirini görmedi, ne gördü ne de adlarını duydu.) Key goher be-nezdīk-ė ū seng būẕ Reh-ė ḫorremī ber-deleş teng būẕ [A/1387] (Cevher onun gözünde taĢ gibiydi, mutluluk ona uzaktı.) 60. YM‟de GülĢâh için üç gün düğün yapıldığı ve düğünde Melik Muhsin gerçek kiĢiliğini yani ġam ġahı olduğunu herkese açıkladığı dile getirilir, aynı zamanda Melik Muhsin ġam‟da da düğün yapacağını açıklar. Hâlbuki A‟da GülĢâh‟ın ġam ġahıyla evlendiği herkesten saklanır ve böylece Benî ġeybe‟de düğün yapılmaz. Ḳıldılar Gülşāh-içün üç gün düğün Çāresi yoḳ ol nīgārīn eylesün [YM/1035] (GülĢâh için üç gün düğün yaptılar, o güzelin yapacak baĢka çaresi yoktu.) „Āciz oldı diyesi yoḳ kim ṭına Virdiler Gülşāhı Melik Muḥsine [YM/1036] (Çaresiz kaldı, diyecek bir Ģeyi yok ki sesi çıksın. GülĢâh‟ı Melik Muhsin‟e verdiler.) 201 Bunlara didi Melik Muḥsin ki siz Ṣanmañuz kim dengi tācir aldı ḳız [YM/1037] (Melik Muhsin onlara “Sersem bir tacir kız aldı diye sanmayınız.” dedi.) Yā Benī Şeybā benem sulṭān-ı Şām Urılur nevbet ḳapumda ṣubḥ u şām [YM/1038] (Ey Benî ġeybe! Ben ġam‟ın Sultanıyım, sabah akĢam benim kapımda davul çalınır.) Tāc u taḫt issi Melik Muḥsin benem Andadur leşker ḳamu ḫayl ü ḫaşem [YM/1039] (Ben taç ve taht sabibi, Melik Muhsinim; ordunun hepsi, at ve hademeler bendedir.) Ben icāzet dilerem sizden bugün Salṭanat taḫtında kim ḳılam dügün [YM/1040] (Ben bugün sizden saltanat tahtında düğün yapmak için izin isteyeceğim.) Bunlar eydür yā Melik ḫāṭır senüñ Al revān ol ḳanda dilerse cānuñ [YM/1041] (Bunlar “Ey Melik Muhsin izin senin, al, canın nereye dilerse git.” dedi.) 61. YM‟de GülĢâh, Varka‟nın yüzüğünü yakın arkadaĢına verir, ondan yüzüğü gizlemesini ister. Varka döndüğünde eğer bir iki gün ağlayıp sonra sakinleĢirse ona bir Ģey dememesini, eğer aĢk ona galip gelir de sürekli ağalayıp inlerse ona yüzüğünü geri verip ailesinin yaptığı hileyi ona anlatmasını söyler sonra da kendi durumuna Ģiir okur. A‟da ise GülĢâh bir kölesini serbest bırakır ve Varka‟nın yüzüğü ve zırhını Varka‟ya götürmesini ister. GülĢâh‟a bıraktığı hatıralar onu üzüntülerinden kurtarırdı, eğer dönmezse GülĢâh‟ın mezarının baĢına gideceğini ona söylemesini ister. Bir ḳız anuñ rāzdaşı varıdı Kim anı Gülşāh iñen severidi [YM/1044] (Onun kız olan bir sırdaĢı vardı ki GülĢâh onu çok severdi.) Hergiz andan gizlemezdi razını Ol ḳıza söylerdi gizlü sözini [YM/1045] 202 (Sırrını asla ondan gizlemezdi, gizli sözünü o kıza söylerdi.) Didi Gülşāh ol ḳıza kim yā nigār Ṣaḳlaġıl işbu yüzügi zīnhār [YM/1046] (GülĢâh o kıza “Ey güzel bu yüzüğü iyice sakla.” dedi.) Varḳanuñdur bu yüzük gizle ḫaber Virme bunda gelicek gör ki n‟ider [YM/1047] (Bu yüzük Varka‟nındır, bunu sakla, verme, buraya gelecek, bak ne yapar?) Şöyle kim bir iki gün zārī ḳıla Ṣoñ ucı „ışḳı odı sākin ola [YM/1048] (ġöyle ki bir iki gün ağlayıp sonra aĢk ateĢi sönerse…) Söylemegil ṭınmaġıl nesne aña Yoḫsa şöyle kim beni dāyim aña [YM/1049] (Bir Ģey ona deme, sesin çıkmasın; yoksa beni hep anarsa…) „Işḳ odına yana dün ü gündüzin Ḳoma anı kim yitüre kendüzin [YM/1050] (Gece gündüz aĢk ateĢinde yanarsa, onun kendisini mahvetmesine izin verme.) „Işḳa maġlūb olurısa göresin Ġālib olursa yüzügi viresin [YM/1051] (AĢka yenik düĢerse göresin, galib olursa yüzüğü veresin.) Bunlaruñ ol ḥīlesin bildür aña Ḫā‟in olmaġıl emānetdür saña [YM/1052] (Bunların hilesini ona bildir; sana emanettir, hain olma.) Ol ḳız eydür ben saña ḳurbān olam Her ne kim didüñse ben anı ḳılam [YM/1053] (O kız, “Sana kurban olayım, her ne dediysen ben onu yapacağım.” der.) Ol ḳızı Gülşāh ḳoçdı aġladı Varḳa „ışḳı cānın anuñ ṭaġladı [YM/1054] 203 (GülĢâh o kızı kucaklayıp ağladı, Varka‟nın aĢkı onun canını dağladı.) Şi„r āġāz itdi kendü ḥāline Ol firāḳuñ ḥasretüñ aḥvāline [YM/1055] (Kendi durumuna, o ayrılığın hasretinin durumuna Ģiir okumaya baĢladı.) Ḫėreẕmend Golşāh-ė ferḫonde-rā Yekī bende boẕ, ḫᵕānd ān bende-rā [A/1388] (Güzel ve akıllı GülĢâh‟ın bir kölesi vardı, o köleyi çağırdı.) Be-goftā key āzāẕ geştī zė-men To-rā reft bāyeẕ be-sūy-ė Yemen [A/1389] (“Seni serbest bıraktım, Yemen‟e doğru gitmen gerek.” dedi.) Be-borden ber-ė Varḳa-yė dėl dojem Zere-rā vü engoşterī-rā be-hem [A/1390] (Zırh ve yüzüğü birlikte üzgün GülĢâh‟ın yanına götür.) Beẕū dāẕ engoşterī bā zere Be-goftā beber īn be-Varḳa bede [A/1391] (Ona yüzük ve zırhı verdi; “Bunu götür, Varka‟ya ver.” dedi.) Be-gū k‟ez to īn boẕ merā yāẕgār boẕ īn yāẕgāret merā ġamgosār [A/1392] (“Bu bana senden kalan hatıraydı, bu hatıra beni üzüntüden uzaklaĢtırırdı.” de.) Ez-ān çarḫ-ė gerdende-yė gūj-poşt Besī dīẕeam rūzgār-ė doroşt [A/1393] (O kambur ve dönen felekten birçok kötü gün gördüm.) Gerem kerd bāyed zė-gītī besīç Ne-dāneẕ kesī merg-rā çare hīç [A/1394] (Bazen de evrenden yardım almak gerekir, kimse ölümü çare bilmez.) Şoẕem hemçėnān k‟āmeẕem zīn cehān Eger bed boẕem rest ḫalḳ ez-beẕān [A/1395] 204 (Bu dünyaya geldiğim gibi gittim ve eğer kötüysem insanlar rahatlar.) Megūy ey neborde zė-behr-ė ḫoḍāy Ḫadīs -ė nėkāḥ-ė men ü ked-ḫoẕāy [A/1396] (Allah aĢkına ona benim padiĢah ile evlenmemden söz etme.) To cehd ender ān kon meger ez-Yemen Biyāyī sebok ber-ser-ė gūr-ė men [A/1397] (Sen Yemen‟den benim mezarımın baĢına gelmeye çalıĢ.) Key ger hīç yābed zė-kārem ḫaber Be-tenş enderūn pare gerdeẕ cėger [A/1398] (Benden hiç haber alamazsa gönlü paramparça olacak.) Be-reft ān ġolām-ė homāyūn be-şeb Ber-ė Varḳa ān ser-ferāz-ė „Arab [A/1399] (O köle, o Arap‟ın onuru Varka‟nın yanına gece vaktinde gitti.) 62. A‟da GülĢâh ile ġam ġahı gece yarısı ġam‟a doğru yola çıktıkları belirtilir. Ancak YM‟de zamanı belirtilmez. Şeh-ė Şām ez-ān cāygeh nīm-ė şeb Be-reften gerāyīẕ benger „acab [A/1400] (Bak! ġam ġahı gece yarısı oradan ayrıldı.) 63. YM‟de GülĢâh ġam‟a giderken babası üçüncü konaklamaya kadar ona eĢlik eder. Ancak A‟da babası ona eĢlik etmez, GülĢâh ġam‟a gider gitmez koyun getirip kestiği belirtilir. Şāhıla Gülşāhı çünkim bindürür Hem Hilāl üç menzil anı gönderür [YM/1066] (Hilâl, ġam ġahı ile GülĢâh‟ı bindirdiği zaman üçüncü konaklamaya kadar da onları götürür.) Ço Golşeh sūy-ė Şām şoẕ mostmend Biyāverd bābeş yekī gūsfend [A/1425] (GülĢâh üzgün bir Ģekilde ġam‟a gittiği zaman babası bir koyun getirdi.) 205 64. YM‟de sadece GülĢâh ġam‟a üzgün bir Ģekilde gittiği belirtilir. Ancak A‟da GülĢâh, gönlünde Varka‟nın aĢkını taĢıdığı hâlde inleyip ağlarken yola çıktığı, kimseyle konuĢmadığı ve hatta kimseye bakmadığı, sadece çektiği acı için ağladığı da belirtilir. Göndürüben bunları döndi Hilāl Gitdi ġam-gīn ol gün ṣāḥib-cemāl [YM/1067] (Hilâl bunları gönderdiği zaman döndü, o gün güzellik sahibi (GülĢâh) üzgün bir Ģekilde gitti.) Ço Golşāh-ė dėl-ḫaste zī Şām şoẕ Be-nālīẕ zār u bī-ārām şoẕ [A/1403] (GülĢâh ġam‟a doğru, yola çıktığı zaman inleyip ağladı ve periĢan oldu.) Ne bā kes saḫon goft u ne bengerīst Zė-tīmār-ė ḫoẕ rūz u şeb mī-gerīst [A/1404] (Ne kimseyle konuĢtu ne kimseye baktı, gece gündüz çektiği acı için ağladı.) 65. YM‟de GülĢâh ve Melik Muhsin ġam‟a vardıklarında halkın hediye aldığı, herkesin onları karĢılamaya geldiği ve davul çalındığı yazılır. Ancak A‟da bunlar açıklanmaz. Aldı Gülşāhı Melik Muḥsin gider İrdiler Şāma işitgil kim n‟ider [YM/1068] (Melik Muhsin GülĢâh‟ı alıp gider; ġam‟a varırlar, iĢit kim ne yapar?) Didiler kim uş Melik Muḥsin gelür Şehri ḫalḳı pīş-keş ü ni„met alur [YM/1069] (Dediler ki; Ģimdi Melik gelir, Ģehrin halkı hediye ve nimet alır.) Ḳarşu çıḳdılar ḳamu mīr ü vezīr Urdılar ṭabl u naḳāre vü nefir [YM/1070] (Bütün devlet adamları ve vezirler karĢılamaya geldiler, davul ve dümbelek çalındı.) Bārū üstinde beşāret urdılar Zeyn idüben şehre köşkler ḳurdılar [YM/1071] 206 (Kale duvarının üstünden müjde verdiler, Ģehri süsleyip köĢkler kurdular.) 66. YM‟de ġam‟da her yer süslenip GülĢâh ve Melik Muhsin için on gün düğün yapılır, A‟da buna da değinilmez. Ḳıldılar on gün dügün şādī vü ṭoy Şāh-içün cümle bezendi şehr ü köy [YM/1073] (On gün düğün ve tören yapıldı, Ģah için bütün Ģehri ve köyü süslediler.) Hem bezendi gerdek ü köşk ü ḳuṣūr Varḳa içün yaḳılur Gülşāh-ı ḥūr [YM/1074] (Hem de gelin odası, köĢk ve kaleler süslenir. Cennet kızı GülĢâh, Varka için yanar.) 67. A‟da ġam ġahı GülĢâh‟la birlikte olmak için ona cevherler getirmelerini emreder. Ancak YM‟de bununla karĢılaĢmayız. Besī āteşīn goher-ė şāhvār Be-fermūẕ āverden ān baḫtiyār [A/1410] (O talihli Ģah, birçok ateĢli ve Ģaha yakıĢacak cevher getirmelerini emreder, getirirler.) 68. YM‟de GülĢâh, Melik Muhsin‟e niĢanlısı olduğu hâlde altın gücüyle onu niĢanlısından ayırdığını söyler. Ancak A‟da GülĢâh böyle bir cümle kurmaz. Dünyede benümile gelmiş yārüm Bir beşikde nām-zād olmış yārüm [YM/1082] (Sevgilim benimle dünyaya gelmiĢ, bir beĢikte sözlenmiĢiz.) Variken andan beni ayırasın Ẓulm idüp altun gücile alasın [YM/1083] (Varken ondan beni ayırdın, zulmedip altın gücüyle aldın.) 69. YM‟de GülĢâh ġam ġahına eğer ona yakınlaĢırsa hançeri ona vuramazsa da kendisine saplayacağını söyler. A‟da ise ġam ġahı GülĢâh‟la birlikte olmak istediğinde GülĢâh hançerle kendini vurmak ister. Ancak ġam ġahı gelip GülĢâh‟ın elini tutar. 207 Gelme yoḫsa ḫançerile ben seni Urmazısam ururam uş ben beni [YM/1089] (Gelme yoksa hançerle seni vuramazsam ben kendimi vururum.) Ger ınanmazsañ düşem uş ḫançere „Aşıḳa ne „izz ü nāz u ḳançere [YM/1090] (Eğer inanmazsan (paramparça olayım) hançerlere düĢeyim, ÂĢığa izzet, naz ve iĢve gerekmez.) Yekī deşneyī dāşt ū ber-miyān Ber-āhīḫt ān māh-ė kūçek dehān [A/1013] (O belinde bir hançeri vardı, o küçük ağızlı ay onu çıkardı.) Be-dėl der hemī ḫᵕāst zed ey şėgėft Şeh-ė Şām der-cest ü desteş gereft [A/1014] (Eyvah kendi kalbine vurmak istedi, ġam ġahı fırladı ve elini tuttu.) 70. A‟da GülĢâh‟ın ġam ġahıyla evlenmesi ve ġam‟a gitmesi bütün kabileden saklandığı için GülĢâh ġam‟a gittiğinde babası bir koyun getirip baĢını keser ve beyaz bir kumaĢa serer. Çadırda ölü gibi uyutulur. Gece karanlığında Hilâl eĢiyle GülĢâh öldü diye bağırıp çağırırlar. Bütün kabile toplanır, kendilerini paralar ve ağlarlar. Hilâl kabir kazıp koyunu içine koyar. Bütün kabile bunu doğru sanıp yas tutarlar. Ancak YM‟de bütün kabilenin GülĢâh‟ın Melik Muhsin‟le evlenmesinden haberi vardır, bu yüzden A‟da yaĢananlar burada yaĢanmaz ve Hilâl‟in koyun kesip gömülme kısmı iĢlenmemiĢtir, sadece GülĢâh‟ın kız arkadaĢı Varka‟ya bir koyun kestiklerini söyler. Ço Golşeh sūy-ė Şām şoẕ mostmend Biyāverd bābeş yekī gūsfend [A/1424] (GülĢâh üzgün bir Ģekilde ġam‟a gittiği zaman babası bir koyun getirdi.) Zė-behr-ė ḥayl sereş be-borīẕ zūẕ Be-kerbās ender be-pīçīẕ zūẕ [A/1425] (Kabile için baĢını hızlı kesti, hızlı beyaz bir kumaĢa serdi.) Be-ḫābīẕ der-ḫayme çon mordegān Şeb-ė tīre berdāşt bāng ü feġān [A/1426] 208 (Çadırda ölüler gibi yatırdı, karanlık gecede bağırıp çağırmaya baĢladı.) Ber-āverd bā zen be-yek jā ḫorūş Ke āvaḫ zė-Golşāh be-borīẕ hūş [A/1427] (EĢiyle birlikte bağırmaya baĢladılar ki eyvah GülĢâh öldü.) Heme ahl-ė ḥayy cümle gėrd āmeẕend elebhā derīẕend ü gėryān şoẕend [A/1428] (Bütün kabile toplandılar, elbiselerini paraladı ve ağladılar.) Be-şoẕ bāb-ė Golşāh gūrī be-kend nehāẕeş be-gūr enderūn gūsfend [A/1429] (GülĢâh‟ın babası gelip bir kabir kazdı, koyunu kabirin içine koydu.) Heme ehl-ė ḥayy rast pėndāştend erāser heme noḥe berdāştend [A/1430] (Bütün kabile doğru sandı, hepsi yas tuttu.) Heme comlėgī zār u gėryān şoẕend Ço māhī eber tābe bėryān şoẕend [A/1431] (Hepsi tavada kızartılan balıklar gibi ağlayıp inleyenlere döndü.) Dėl-ė ḫalḳ bā-derd pėyveste şoẕ Berīşān der-ė ḫorremī beste şoẕ [A/1432] (Halkın gönlü acıyla bağlandı, onlara mutluluk kapısı kapandı.) Bir ḳoyunı boġdı bunda gömdi uş en perīşān ol ferāġat göñli ḫoş [YM/1195] (Bir koyun kesti, burada gömdü; sen periĢansın o ise sakin ve gönlü hoĢtur.) 71. Varka kabilesine vardığında YM‟de bütün kabilenin siyah giydiğini görür, bu yüzden siyah giydiklerinin sebebini sorar ama kimse ona cevap vermez. A‟da ise Varka, GülĢâh‟ın durumunu kimseden soramaz, kötü haber duymaktan korkar. Geldi gördi kim Benī Şeybe ḳamu Giydügi ṭon ḳapḳara kiçi ulu [YM/1113] 209 (Geldi gördü ki bütün Benî ġeybe, büyük küçük herkes kapkara elbise giydi.) Varḳa eydür yā ḳavim bir eydüñüz Ḥālüñüz ne kim ḳara ṭon geydüñüz [YM/1114] (Varka “Ey kabile birĢey söyleyin, ne olmuĢ ki siyah elbise giydiniz?” der.) Virmedi ol ḳavm aña hergiz ḫaber öylemedi hīç kimsene ḫayr ü şer [YM/1115] (O kabile onunla asla konuĢmadı, hiç kimse ne iyi ne kötü bir Ģey söyledi.) Neyārest porsīẕ kes-rā ḫaber Zė-Golşāh-ė gol „ārėz ü sīm-ber [A/1444] (Gül yanaklı ve gümüĢ yüzlü GülĢâh‟ın durumunu kimseye soramadı.) Be-tersīd ez-ān ānser-ė serkeşān Ke ger ez-kesī bāz porseẕ nėşān [A/1445] (O kibirliler ve herkesten onun izini sormaktan korktu.) Meger zū ḫaber be-beẕī gosterend Dėl-ė şād-ė ū-rā be-ġam besporend [A/1446] (Eğer kötü bir haber verseler onun mutlu gönlünü acıya gömerler.) 72. YM‟de halk Hilâl‟e Varka‟nın geliĢini ve ona sorusu olduğunu söyler ve böylece Hilâl ağlayarak Varka‟nın önüne çıkar. Ancak A‟da Varka kendisi yoldan direkt amcasının evinin önüne gider, amcası onu görünce yanına gelir. Virmedi ol ḳavm aña hergiz ḫaber öylemedi hīç kimsene ḫayr ü şer [YM/1115] (O kabile ona asla haber vermedi, hiç kimse ne iyi ne kötü bir Ģey söyledi.) Didiler uş Varḳa geldi yā Hilāl Vir cevābın ḳılısar senden su„āl [YM/1116] (“Ey Hilâl Ģimdi Varka geldi, senden sorduğu sorunun cevebını ver.” dediler.) Çün Hilāl işitdi anı bī-ḳarār Aġlaşuban ḳarşu çıḳdı zār zār [YM/1117] 210 (Hilâl onu duyduğu zaman periĢan ve ağlayarak karĢısına çıktı.) Ço ez-reh sūy-ė ḫayme-yė „am rėsīẕ Zė-dīẕār-ė „am, ber dėleş ġam rėsīẕ [A/1449] (Yoldan gelince amcasının çadırına vardığı zaman, amcasını görmekle gönlü kederlendi.) „Ameş, bāb-ė Golşāh, çon rūy-ė ūy Be-dīẕeş devīẕ ez-„anā sūy-ė ūy [A/1450] (Amcası, GülĢâh‟ın babası, onun yüzünü gördüğü zaman ona koĢtu.) 73. GülĢâh‟ın ölüm haberini YM‟de halk Varka‟ya verir, A‟da ise Hilâl ona söyler. Didiler yā Varḳa sen yüz biñ yaşa „Ömrine ṭoymadı ol görklü beşe [YM/1118] (“Ey Varka sen yüz bin (yıl) yaĢa, O güzel sultan ömrüne doymadı.”) Ḳanı Gülşāh-ı nigārīn ḳalmadı Cānumuzdadur odı dilde adı [YM/1119] (Nerede güzel GülĢâh? Kalmadı, ateĢi canımızdadır, adı dildedir.) Sen beḳā ol dünyede Gülşāh-içün Biz ḳara giydük ṭonı ol māh içün [YM/1119] (Sen GülĢâh için dünyada kal, biz o ay için siyah elbise giydik.) „Ameş, bāb-ė Golşāh, çon rūy-ė ūy Be-dīẕeş devīẕ ez-„anā sūy-ė ūy [A/1450] (Amcası, GülĢâh‟ın babası, onun yüzünü gördüğü zaman ona koĢtu.) Be-reft ū be-ḥīlet gėrėfteş be-ber Hemī goft: Naḫlet neyāmed beber [A/1451] (Gitti ve onu hileyle kucakladı. “Yaptıklarının sonucu yoktu.” dedi.) Eyā Varḳa-yė be-ḫėreẕ nīk-baḫt Zė-mergest ber-mā heme bend saḫt [A/1462] (Ey akıllı ve talihli Varka hepimiz ölüme mahkûmuz.) 211 Ḫoẕāvend mozdet dehāẕ enderin Ke reft ān gėrān māye gol der-zemīn [A/1463] (Allah bunun karĢılığını sana verir ki o değerli gül toprağa girdi.) Ḳarīn-ė to Golşāh-ė ferroḫ-nėjāẕ Revān ān sėteẕ k‟ū beẕū bāz dāẕ [A/1464] (Senin eĢinin, uğurlu GülĢâh‟ın ruhunu, ona ruhunu veren aldı.) 74. YM‟de Varka, GülĢâh‟ın ölüm haberini duyduğunda iki kez bayılır, ayıldığında öyle çok gözyaĢı döker ki bütün herkes onunla ağlar, sonra Varka GülĢâh‟ın mezarını halka sorar. A‟da ise Varka ikinci kez bayıldığında bir gün boyunca ayılmaz. Ayıldığında tenindeki elbiseyi paralar, inleyip kan ağlar. Üstüne toprak döker, yüzünü toprağa serer. Halktan ona yardım etmelerini ve ağlamalarını ister. Herkes ağlar ve Varka, GülĢâh‟tan ayrı kalmasına bir Ģiir söyler. ġiir söyledikten sonra da onu koyunun gömüldüğü yere götürürler. Varḳa çün işitdi bunlardan anı Āh ḳıldı Varḳanuñ yandı cānı [YM/1121] (Varka bunlardan onu duyduğu zaman ah etti, Varka‟nın canı yandı.) „Aḳlı gitdi düşdi atından yire Ḳanı ṭāḳat kim ṭura „aḳlın dire [YM/1122] (Aklı gitti, atından yere düĢtü, aklının direnmesini sağlayan gücü kalmadı.) Ṣu seperler yüzine „aḳlı gelür Āh ider Varḳa yine bī-hūş olur [YM/1123] (Yüzüne su serperler, aklı baĢına gelir, ah eder, Varka yine bayılır.) Şöyle zārī ḳıldı Varḳa ol zamān Aġladı ḫalḳ u zamīn ü āsumān [YM/1124] (Varka o zaman Ģöyle ağladı ki halk, yer ve gök ağladı.) Ol dem anuñla bile aġlaşdılar Er ü „avrat çevresine üşdiler [YM/1125] (O an, onunla birlikte ağlaĢtılar; erkek ve kadın, onun çevresine toplandılar.) 212 Varḳa eydür yā ḳavim ol dilberüñ Türbesi ḳanda baña bir gösterüñ [YM/1126] (Varka “Ey kabile! O gönül alanın mezarı nerede? Bana bir kez gösterin.” der.) Ol araya Varḳa‟ı getürdiler Anda kim ulu ḳoyun gömdiler [YM/1127] (Oraya Varka‟yı getirdiler, orada ki büyük koyunu gömdüler.) Didiler Gülşāhuñ uşda sini bu Bunuñ içinde yatar ol māh-rū [YM/1128] (“GülĢâh‟ın iĢte mezarı budur, o ay yüzlü bunun içinde yatar.” dediler.) Ço goftar-ė ū Varḳa beşnīẕ pāk Biyoftāẕ çon morde ber-rūy-ė ḫāk [A/1465] (Varka onun dediklerini tamamen duyduğu zaman ölü gibi toprağa düĢtü.) Zemānī zė-hoş reft ü āngāh bāz Be-hoş bāz āmeẕ yel-ė serferāz [A/1466] (Bir an bayıldı ve yine o onurlu yiğit ayıldı.) Biyoftāẕ ber-cāy çon mordėgān erāsīme hemcūn dėl-āzordėgān [A/1469] (Birden bire kırık gönüllüler gibi, ölüler gibi yere düĢtü.) Ber-āmeẕeş hūş u forū-reft dem To goftī dėleş ḫūn şoẕ ender şėkem [A/1470] (Ayıldı ve nefes aldı, sen dedin ki: Gönlü, karnının içi kan doldu.) Be-yek rūz u şeb neyāmeẕ be-hūş Be-yek reh ber-ameẕ zė-herkes ḫorūş [A/1471] (Bir gün ayılmadı, birden bire herkes bağırdı.) Ço ez „amm-ė ḫoẕ mehrbānī ne-dīẕ Zė-Golşeh beẕāncā nėşānī ne-dīẕ [A/1474] (Amcasından Ģefkat görmediği zaman, GülĢâh‟tan orada bir iz bulmadığı zaman…) 213 Be-zeẕ dest ber-ten seleb-rā derīẕ Be-nālīẕ ve‟z çeşm ḫūn mī-devīẕ [A/1475] (Üzerindeki elbiseyi paraladı, inledi ve gözlerinden kan akıyordu.) Be-nālīẕ ü ber-ser perākend ḫāk Be-ḫāk ender ālūẕ roḫsār-ė pāk [A/1476] (Ġnledi ve baĢına toprak döktü, temiz yüzünü toprağa bulaĢtırdı.) Hemī goft: Yā ḳom yārī konīẕ Be-men ber-begėryīẕ ü zārī konīẕ! [A/1477] (“Ey kabile bana yardım edin, benim için ağlayıp inleyin.” dedi.) Ke māndem zė-dėl-dārū z‟ārām ferd Dėlem cāy-ė „aşḳ u tenem cāy-ė derd [A/1478] (Sevgilim ve bana huzur verenden uzak kaldım; gönlüm, aĢkın ve vücudum acının sığınağıdır.) Hemī goft ü ve‟z dīẕėgān seyl-bār Yekī şė„r goft ez-ġam-ė „aşḳ-ė yār [A/1479] (Söyledi ve gözlerinden sel gibi gözyaĢı dökerdi, sevgilisine duyduğu aĢktan dolayı çektiği acıya Ģiir okudu.) Ço īn şė„r Varḳa be-bordeş be-ser Ber-āşoft ve‟z ġam der-āmeẕ be-ser [A/1488] (Varka bu Ģiiri bitirdiği zaman üzüldü.) Be-bordend ān zār-ė dėl-borde-rā Mer ān no gol-ė zerd-ė pejmorde-rā [A/1489] (O ağlayan aĢığı, o solmuĢ sarı yeni açılan çiçeği götürdüler.) Nėmūẕend ān gūr- k‟ān gūsfend Beẕū enderūn būẕ beste be-bend [A/1490] (O koyunun içinde ipe bağlanmıĢ mezarı gösterdiler.) 75. YM‟de Varka‟yı GülĢâh‟ın mezarına götürdükleri zaman hançerini çıkartır, kendisini öldürmeye kalkar. O anda elindeki hançeri alırlar ve bütün silahlarını da çözerler. 214 Silahlarını evlerinde saklarlar ve Varka‟ya “Bu Allah‟ın hükmüdür, bize canı veren ve alan O‟dur.” diye öğütler verirler. Ama öğütleri, Varka‟yı etkilemez ve o ağlamaya devam eder. A‟da Varka intihar etmeye kalkıĢmaz, bu yüzden bu durumlar da yaĢanmaz. Varḳa ṭartdı ḫançerin kim kendüzin Türbe üstinde helak ide özin [YM/1129] (Varka hançerini, kendisini mezarın üstünde öldürmek için çıkardı.) Aldılar şol dem elinden ḫançerin Şeşdiler cümle silāḥları varın [YM/1130] (O an elinden hançerini aldılar, bütün silahlarını çözdüler.) Evlerine iltüben gizlediler Varḳaya ögüt virüp söylediler [YM/1131] (Evlerine götürüp sakladılar, Varka‟ya öğüt verip söylediler…) Didiler السکن هلل ol bilür Cānı ol virür bize hem o alur [YM/1132] (“Allah‟ın hükmüdür, o bilir; canı bize o verir hem o alır.” dediler.) Gördiler kim hīç ögüt ḳılmaz es er Zārī ḳılur kendüzinden bī-ḫaber [YM/1136] (Öğüdün onu etkilemediğini gördüler, kendisi habersiz ağlar.) 76. Varka‟nın dayısından aldıkları mallar kabilesine varması YM‟de gece vaktindedir, köleler bütün malları Varka‟nın evine taĢırlar. Bu kısım 3 beyitte iĢlenir; A‟da ise sabah vaktidir. Olanlardan habersiz yüklerini açıp sererler, çadır ve taht kurarlar. Varka‟yı ararlar, onu mezarın baĢında bulurlar. Onu bu durumda görünce üzülüp ona öğüt verirler ama aĢkın esiri olan Varka öğütlerini dinlemez. Ona “Dileğin neyse biz onu yaparız.” derler. Varka, malları sevgilisi için istediğini, sevgilisi olmadığında onlara ihtiyacı kalmadığını söyler, onlardan Yemen‟e dönmelerini, ona sadece bir köle, at, elle tutulan silah, iki Hint kılıcı ve bir mızrak bırakmalarını ister. Bu kısım 16 beyitte iĢlenir. İrte oldı Varḳanuñ ol yükleri Ḳul ḳaravaş irdi her ne kim varı [YM/1152] (Ertesi sabah Varka‟nın o yükleri; köle, hizmetçi her ne varsa geldi.) 215 Ġolāmān ü der-bestėgān ü ḥaşem otūran-ė por bār ü ṭabl ü „alem [A/1504] (Köleler, hizmetçiler, yüklü atlar, davul ve bayrak…) Rėsīẕend ender şeb ez-reh ferāz Heme yār bā-şāẕkāmī vü nāz [A/1505] (Gece vaktinde yoldan vardılar, hepsi mutlu ve sakin…) Ḫaberşān ne-būẕ ez-ḫoẕāvend-ė ḫᵕīş Ke dāreẕ beẕū baḫt-ė bed bend-ė ḫᵕīş [A/1506] (Allah‟ın ona verdiği kötü bahttan haberi yoktu.) Goşāẕend bār u fėgendend raḫt Kėşīẕend ḫayme nehāẕend taḫt [A/1507] (Yüklerini açıp sererler, çadır kurup taht koyarlar.) Be-costend pes mėhter-ė ḫᵕīş-rā Mer ān sėyyėd-ė kėşver-e ḫᵕīş-rā [A/1508] (Kendi emirlerini, ülkelerinin büyüğünü aradılar.) V‟rā ez ber-ė gūr ber-yāftend Be-nezdīk-ė ū comle beştāftend [A/1509] (Onu mezarın baĢında buldular, onun yanına koĢtular.) Be-dīẕend vey-rā beẕān sān şoẕe Cėger ḫaste vü zār u gėryan şoẕe [A/1510] (Onun öyle gönlü hasta ve ağlayan olduğunu gördüler.) Zė-tīmār-ė ū comle maḥzūn şoẕend Dėl-āzorde vü dīẕe por-ḫūn şoẕend [A/1511] (Onun çektiği acı için hepsi üzüldü ve gözleri kanla doldu.) Besī pend daẕend neşnīd pend Key ber-cāneş ez-„āşėḳī būẕ bend [A/1512] (Bir sürü öğüt verdiler, dinlemedi çünkü aĢkın esiri olmuĢtu.) 216 Be-goftend yekser key: Ey cān-ė mā Ḫodāvend-ė mā, derd ü derman-ė mā [A/1513] (Hep dediler: “Ey bizim canımız, emirimiz, acı ve ilacımız…”) Be-fermāy mā-rā her ānçet morād Ke tā mā konīm ender ān ėctėhād [A/1514] (Ne dileğin varsa bize emir ver ki biz onu yapmak için çalıĢalım.) Be-goftā be-comle ez‟īn cāygāh Be-sūy-ė Yemen bāz-gīrīẕ rāh [A/1515] (“Hepiniz buradan Yemen‟e doğru yola çıkın.” dedi.) Merā māl bāyest ez behr-ė yār Ço şoẕ yār mālem ne-yāyeẕ be-kār [A/1516] (Bana mal, sevgilim için gerekirdi; sevdiğim öldüğü zaman mal benim iĢime yaramaz.) Ġolāmī vü esbī vü destī selīḥ Do-tā tīġ-ė Hėndī vü yekkī remīḥ [A/1517] (Bir köle, at, elle tutulan silah, iki Hint kılıcı ve bir mızrak…) Gozārīẕ ez-behrem īn cāygāh Şomā bāz gerdīẕ ü gīrīẕ rāh [A/1518] (Benim için buraya bırakın, siz geri dönün ve yola çıkın.) Ço ez-kār-ė ū āgehī yāftend Be-sūy-ė Yemen bāz beştāftend [A/1519] (Onun neyi istediğini anladıkları zaman Yemen‟e doğru yola çıktılar.) 77. Hilâl‟in yaptığı hile ve GülĢâh‟ın yaĢadığını YM‟de GülĢâh‟ın arkadaĢı ona verdiği sözü tutup Varka‟ya söyler. A‟da ise kabilede yaĢayan güzel bir kız her Ģeyden haberdardı, Varka‟nın durumuna üzülüp ona her Ģeyi açıklar. Bir gice Varḳa ḳoçuban ol sini Aġlarıdı oḳudı bir ḳız anı [YM/1162] (Bir gece Varka o mezarı kucaklayıp ağladığı zaman bir kız onu çağırır.) 217 Didi gel yā Varḳa bir benden yaña Bir söz[üm] var eydeyin anı saña [YM/1163] (“Ey Varka benim yanıma gel, bir sözüm var onu sana söyleyeceğim.” dedi.) Ol ḳız eydür Varḳaya iy pāk-dīn Gel ki Gülşāhuñ nişānın vireyin [YM/1173] (O kız Varka‟ya “Ey pak din gel ki sana GülĢâh‟ın niĢanını vereyim.” dedi.) Be-ḥayy enderūn boẕ yekī delberī Yekī ḥūr çėhre perī pėykerī [A/1535] (Kabilenin içinde güzel, huri yüzlü ve peri vücutlu biri vardı.) Bod ez ḥāl-ė Golşāh ū-rā ḫaber Ez-ān rāz āgāh boẕ ser be-ser [A/1536] (GülĢâh‟ın durumundan haberi vardı, o sırrı tamamen bilirdi.) Bebaḫşūẕ ber-Varḳa-yė teng-dėl Zė-bes nale-yė zār ān seng-dėl [A/1537] (O taĢ yürekli, umutsuz Varka‟ya çok ağlayıĢından dolayı acıdı.) Be-dėl goft be-rehānem ū-rā zė-bend Ke bes ẕār varest ü bes mostmend [A/1538] (Ġçinden, çok ağlayan ve üzgün olan onu acıdan kurtarayım, dedi.) Zė-Golşāh-ė ū nīst ū-rā ḫaber Ke īncā neyābeẕ zė-Golşeh es er [A/1539] (GülĢâh‟ından habersizdi, burada GülĢâh‟ın eseri yoktur.) Ber-ė Varḳa āmeẕ peri-rūy-ė rād Be-goftār bā-ū zebān ber-goşād [A/1540] (Cömert peri yüzlü, Varka‟nın yanına geldi. Onunla konuĢmak için ağzını açtı.) 78. Varka kızdan gerçeği öğrendiğinde YM‟de ertesi sabah mezarı açar, A‟da ise o anda mezarı açar. Gitdi ol ḳız Varḳa ḳaldı şād-mān İrte oldı ol sini açdı revān [YM/1201] 218 (O kız gitti, Varka mutlu kaldı; ertesi sabah o mezarı açtı.) Goşād ān zemān Varḳa-yė mostmend Ser-ė gūr u dīẕ enderū gūsfend [A/1559] (O anda üzgün Varka mezarın baĢını kazdı ve içindeki koyunu gördü.) 79. YM‟de Varka koyunu sürüye sürüye amcasının evine götürüp atar. Ancak A‟da koyunu mezardan çıkarmaz. Ḳoyunı eve getürdi sürüyü Atdı evine Hilālüñ al diyü [YM/1203] (Koyunu eve sürüye sürüye getirdi, Hilâl al diye evine attı.) Ez-ān gūr ber-geşt meskīn ḫacel erāsīme vü ḫaste vü borde-del [A/1561] (Zavallı üzgün o mezardan alelacele, yorgun ve âĢık döndü.) 80. Varka, amcası ve eĢini ona yalan söyledikleri için YM‟de birlikte azarlar, onlar da utanırlar ve söyleyecek bir Ģey bulamazlar. A‟da ise tek tek azarlar ve onların gösterdiği tepki de belirtilmez. „Ārıñuz yoḳ ne dideyin ben size Ḥaḳ vire meğer size yarın cezā [YM/1207] (Ben size ne diyeyim? Arsızsınız! Allah size yarın bir gün ceza verecektir.) „Avratıla çün Hilāl anı görür Utanır n‟itdüm disün ne iş-durur [YM/1208] (Hilâl eĢiyle onu gördüğünde utanır, ne ettim dese de bir Ģey değiĢmez.) Şerm-sār oldı yire düşdi yüzi Ḳalmadı nuṭḳı daḫı nedür sözi [YM/1209] (Utandı, yüzü yere düĢtü; konuĢacak Ģeyi ve söyleyecek sözü de kalmadı.) Er ü „avrat Varḳadan oldı ḫacil Ṭaşra çıḳdı ḳaḳıdı ol şīr-dil [YM/1210] (Karı koca Varka‟dan utandılar; dıĢarı çıktı, o arslan gönüllü öfkelendi.) 219 Be-nezdīk-ė „am āmeẕ ān dėl-fegār Beẕū goft ey „am-ė nā-bāk-dār [A/1562] (O üzgün, amcasının yanına geldi, ona söyledi: “Ey korkusuz…”) ūy-ė mām-ė Golşāh reft ü be-goft Saḫon-hā key būẕeş serāser nehoft [A/1582] (GülĢâh‟ın annesine gitti ve bütün gizli olan Ģeyleri söyledi.) 81. Varka‟nın ġam‟a yolculuğunun YM‟de çok gün giderek vardığı yazılır, A‟da ise on günlük yolu üç günde gittiği açıklanır. Bir nice gün gitdi sözden terki yoḳ İrdi Şāma şāẕ olup sevindi çoḳ [YM/1213] (Birçok gün gitti, sözünden dönmedi, ġam‟a vardı mutlu olup çok sevindi.) Bedīn-sān hemī reft bī-gāh u gāh Be-se rūz pūyende deh-rūze rāh [A/1591] (Böylece gece gündüz gitti, on günlük yolu üç günde gitti.) 82. Varka‟nın kırk haramiler ile karĢılaĢması YM‟de ġam‟a vardığında ikindi zamanında iken, A‟da ise ġam‟a yaklaĢtığında belirlenir. Bir nice gün gitdi sözden terki yoḳ İrdi Şāma şāẕ olup sevindi çoḳ [YM/1213] (Birçok gün gitti, sözünden dönmedi, ġam‟a vardı mutlu olup çok sevindi.) Gitdügi Şām ilinüñ serḥaddidür Çün ikindi oldı Varḳa ne görür [YM/1214] (ġam ülkesinin sınırına vardı, ikindi zamanında Varka ne görür?) Karşudan bir atlu eydür Varḳaya İn atuñdan aşaġa olġıl yaya [YM/1215] (KarĢıdan bir atlı Varka‟ya “Atından aĢağıya in, yaya ol.” der.) Ço Varḳa ber-ė şehr nezdīk şoẕ Berū rūz-ė raḫşende tārīk şoẕ [A/1595] 220 (Varka Ģehre yaklaĢtığı zaman parlayan gün onun için karardı.) Zė-dozdān-ė çehel-merd-ė gom būẕegān Ez‟īn rāh-dārān-ė bīhūẕegān [A/1596] (LanetlenmiĢ kırk hırsız, faydasız kolculardan…) Heme ez-kemīn-gāh berḫāstend Be-perḫāş ten-rā biyārāstend [A/1597] (Hepsi pusu yerinden çıktılar, saldırmaya hazırlandılar.) 83. Varka kırk haramilerden YM‟de otuz ikisini öldürür, bu kısım yirmi yedi beyittir; A‟da ise otuzunu öldürür, bu kısım yirmi iki beyittir. Ol ḳavimden otuz ikisin biçer Ol ḳalanı pāy-dār olmaz ḳaçar [YM/1241] (O kabileden otuz ikisini keser, geriye kalanı duramaz kaçar.) Zė-çėl merd-ė ṣa„lūk sī-rā be-koşt Dėger der-hezīmet nemūẕend poşt [A/1617] (Kırk fakir adamdan otuzunu öldürdü, diğerleri de kaçtılar.) 84. YM‟de Varka‟nın kırk haramiyle olan savaĢında on yedi yerinden yaralandığı belirtilir, A‟da ise yara sayısının ondan fazla olduğu açıklanır ve yorgunluktan dünyanın bütün geniĢliğiyle onun için küçüldüğü yazılır. Varḳanuñ daḫı öküş aḳmış ḳanı On yedi yirde yirmiş oḳ zaḫmını [YM/1242] (Varka‟nın da çok kanı döktü, on yedi yerden yaralanmıĢ.) Ço bā doşmeneş ceng peyveste şoẕ Be-deh cāy efzūn teneş ḫaste şoẕ [A/1618] (DüĢmanıyla savaĢtığında ondan fazla yerden yaralandı.) Zė-sostī dėl-ė ḫāk bī-reng şoẕ Zė-sostī cehān ber-dėleş teng şoẕ [A/1619] (Yaralarından akan kan ile toprağın rengi kırmızıya döndü, güçsüzlükten ve halsizlikten hayatta kalmak için umudu kalmadı.) 221 85. Varka kırk haramiyle savaĢtıktan sonra YM‟de bayılır, atın üstünde gider. Sabah olunca atı onu dibinde pınar olan bir ağacın gölgesine götürür. At otlamak için boynunu uzattığında Varka düĢer. A‟da ise Varka bayılmaz, kendisi ġam Ģehrinin sur kapısına kadar gider, orada bir ağaç ve iki pınar görür ve atını oraya sürer. Ağacın gölgesinde düĢer ve bayılır. Anda oturmaġa güci ḳalmadı Düşdi at boynını berk ḳucaḳladı [YM/1243] (Onda oturmaya gücü kalmadı; düĢtü, atın boynuna sıkıca sarıldı.) „Aḳl gitdi Varḳa oldı bī-ḫaber Aḫşam oldı at anı aldı gider [YM/1244] (Bayıldı. Varka habersiz kaldı, akĢam oldu, atı onu alır gider.) Gitdi ol dün çün ṣabāḥ oldı yine Ol at irdi bir aġacuñ dibine [YM/1245] (O gece gitti, yine sabah olduğu zaman o at bir ağacın dibine vardı.) Varıdı aġaç dibinde bir bıñar Yazıyıdı çevresi ḫoş merġ-zār [YM/1246] (Ağacın dibinde bir pınar, çevresinde çayırlık vardı.) Boynın uzatdı ki otlaya atı Varḳa düşdi imdi gör bu ḳudreti [YM/1248] (Atı otlamak için boynunu uzattı, varka düĢtü; Ģimdi bu kuvveti gör.) Gitmişidi Varkanuñ „aḳlı bī-hūş Ol aġacuñ gölgesinde yatdı ḫoş [YM/1251] (Varkanın aklı gitti, bayıldı, o ağacın gölgesinde tatlı yattı.) Hemī reft ez‟ū ḫūn çėkan ber-zemīn Şoẕe por zė-ḫūneş nemed zīn u zīn [A/1620] (Damla damla kanı yere döküldü, yer kanıyla dolmuĢ.) Bedān ḥāl şod tā der-ė şehr-ė Şām Dėleş rīş ez-„aşḳ u ten ez-ḥosām [A/1621] 222 (Öyle ġam Ģehrinin sur kapısına kadar gitti, gönlü aĢktan ve vücudu kılıçtan yaralıdır.) Be-dervāzė-yė şehr der-bengerīẕ Dėraḫtī vü do-çeşme-yė āb dīẕ [A/1622] (ġehrin sur kapısına baktı, bir ağaç ve iki pınar gördü.) ūy-ė çeşme rānd esp-rā hemço bāẕ Zė-sostī key būẕ ez feres der-fėtāẕ [A/1623] (Rüzgâr gibi atını pınara sürdü, o kadar güçsüzdü ki attan düĢtü.) Bedīn ḥāl der-sāye-yė bīẕ berg Biyoftāẕ ü benhāẕ dėl-rā be-merg [A/1624] (Bu durumda söğüt ağacının yaprağının gölgesine düĢtü ve ölümünü bekledi.) Coẕā geşt ez‟ū hūş u dūr ez-ḫėreẕ Ço şaḫṣī k‟zū cān zė-ten ber-pereẕ [A/1625] (Bayıldı ve aklı gitti, canı vücudundan uçan biri gibiydi.) 86. YM‟de Varka‟nın olduğu çayırlık Melik Muhsin‟in her zaman gezdiği yerdir ama A‟da bu dile getirilmez. Ol aġaç dibi vü ol çeşme bıñar Şāha seyrān-gāhıdı ol merġ-zār [YM/1255] (O ağacın dibi, o pınar ve o çayırlık Ģahın her zaman seyrediği yerdi.) 87. ġam ġahı, Varka‟nın bayıldığı yere YM‟de beyleriyle gelir, A‟da ise Ģahin, kaplan, at sürüsü ve ordu ile geldiği belirtilir. Beglerile çün Melik Muḥsin gelür At öñinde bir yigit yatmış görür [YM/1256] (Melik Muhsin beyleriyle geldiği zaman atın önünde bir yiğit yattığını görür.) Hemī āmeẕ ez-deşt naḫçīrgāh Ebā bāz u bā yūz ü ḫayl ü sėpāh [A/1628] (Çayırlıktan Ģahin, kaplan, at sürüsü ve orduyla geldi.) 223 88. ġam ġahı Varka‟yı görünce YM‟de çalıĢanlarına onun nasıl olduğuna bakmalarını ister, onlar da attan inip Varka‟nın yanına giderler. ġaha ölmediği ve nefes aldığını açıklarlar, böylece Melik Muhsin doktor çağırmalarını söyler. A‟da ise ona acır, çalıĢanlarından onu saraya götürmelerini emreder. Onlar da Varka‟yı saraya götürüp hizmetçiye bırakırlar. Akıllı hizmetçi de Varka‟yı tedavi etmek için hemĢireyi çağırır. Şāh eyidür bu yiğidi bir görüñ Nicedür ḥālin baña eydivirüñ [YM/1261] (ġah “Bu yiğidi bir görün, durumu nasıldır, bana söyleyin.” der.) İndi atdan birḳaçı oldı yaya Geldiler baḳdılar ol dem Varḳaya [YM/1262] (Birkaçı attan indi, yaya oldu; o an gelip Varka‟ya baktılar.) Gördiler kim ölmemiş işler nefes Şāh tīmār itmege ḳıldı heves [YM/1263] (Ölmediği ve nefes aldığını gördüler, Ģah onu tedavi etmek istedi.) Eytdi bir cerrāḥ oḳuñ gelsün didi Tā ki ḫoş ṭīmār ide bu yigidi [YM/1264] (Bu yiğidi iyice tedavi edilmesi için doktor çağırmalarını söyledi.) Berū ber-dėl-ė şāh-ė kėşver be-sūḫt Hemī cāneş ez-mėhr-ė ū ber-foruḫt [A/1633] (Ülkenin Ģahı ona acıdı, içi ona duyduğu sevgiden yanar.) Cevānmerdī būd der-şeh zė-nesl Ebā nesl-ė nīkū būẕ fażl u aṣl [A/1634] (ġahın soyunda yiğitlik vardı, erdem ve soyluluk onun zatındaydı.) Be-fermūẕ tā ber-gėrėftend zūẕ Merū-rā ez-ān cāygāh hemço dūẕ [A/1635] (Onu oradan hızlıca alıp götürmelerini emreder.) Ço ber-dāştendeş be-reftend ü bord Be-ḳaṣr-ė şeh ū-rā be-ḫādėm sėpord [A/1636] 224 (Onu yerden kaldırdıkları zaman Ģahın sarayına götürüp hizmetçiye bıraktılar.) Kenīzek boẕ ū-rā yeki kārdān Ḫėredmand ü hoşyār u besyārdān [A/1637] (Hizmetçi iĢini bilen, akıllı, zeki ve çok bilen biriydi.) Merū-rā be-dest-ė perestār dāẕ Beẕū gofteş ü māl-ė bėsyār dāẕ [A/1638] (Onu hemĢirenin eline verdi, onu ona söyledi ve çok para verdi.) Be-goftā berū berhemī ber-bekār Dėleş dūr kon ez-ġam-ė rüzgâr [A/1639] (Ona ilaç vererek dünyanın acısından kurtarmasını söyledi.) 89. YM‟de Melik Muhsin çalıĢanlarından Varka‟ya nasıl olduğunu sormalarını ister, onlar Varka‟ya kim olduğunu ve ġam ġahı durumunu sorduğunu söylediklerinde Varka, Melik Muhsin tarafından bulunduğunu öğrenir. Onu öldürmelerinden korkarak gerçek kimliğini saklar. Ancak A‟da ġam ġahı, kendisi, Varka‟ya kim olduğunu ve nereden geldiğini sorar. Varka da GülĢâh‟la görüĢmeye ihtiyacı olduğu için gerçek kimliğini saklar. Şāh buyurdı bu yigidi bir görüñ Ḥālini aḥvālini andan ṣoruñ [YM/1268] (ġah, “Bu yiğidi bir görün ve durumunu ona sorun.” diye buyurur.) Ṣordı bunlar aña kimsin yā yigit Ḥālüñ aḥvālüñ nedür bize eyit [YM/1269] (Bunlar ona ey yiğit kimsin, nasılsın? Bize söyle diye sordu.) Şām sulṭānı Melik Muḥsin saña Sorar aḥvālüñi eyitgil aña [YM/1270] (ġam sultanı, Melik Muhsin sana durumunu sorar, ona söyle.) Ṭoġrı di ne kişisin üşenme sen Hem saña bu vāḳı„a eytgil neden [YM/1271] (Doğru söyle, kimsin? Çekinme. Hem de bu olayın nedenini söyle.) 225 Varḳa çün bildi budur sulṭān-ı Şām Kim budur Gülşāha hem-dem ṣubḥ u şām [YM/1272] (Varka bu ġam ġahı, GülĢâh‟ın eĢi olduğunu öğrendiği zaman…) Didi şimdi bu beni bilürise Bir içim ṣu virmeye başum kese [YM/1273] (“ġimdi bu beni tanısa, bir damla su verip baĢımı keser.” der.) Be-goft ey cevā-merd-ė ferḫonde rūy Çe nāmī to ve‟z kocāyī be-gūy [A/1641] (“Ey yüzü uğurlu yiğit, adının ne olduğu ve nereden geldiğini söyle.” dedi.) Ber-ė Varḳa şoẕ der-zemān Şāh-ė Şām Be-ḫoşī be-porsīẕ ü kerdeş selām [A/1642] (O an ġam ġahı Varka‟nın yanına geldi, mutlulukla sordu ve ona selam verdi.) Nehān kerd nām-ė ḫoẕ ān ser-ferāz Ke būẕeş be-dīẕār-ė ān bot niyāz [A/1643] (O yüce, adını sakladı çünkü o güzelle görüĢmeye ihtiyacı vardı.) 90. YM‟de Varka, Melik Muhsin‟e Bağdat‟ta yaĢadığını söyler, daha sonraki beyitlerde de Melik Muhsin, Varka‟nın kendsini Yahya adıyla tanıttığını söyler. A‟da ise Varka‟nın adının Nasr bin Ahmed olduğu ve Hazae kabilesinde yaĢadığını açıklar. Bunlara didi ki bāzergānidüm Şehrimüz Baġdād-durur geçeridüm [YM/1274] (Bunlara “Eskiden tüccar idim, Ģehrimiz Bağdattır, oradan geçerdim.” dedi.) Be-gofteş key men Naṣrebn-ė Ahmedem Be-ḥayy-ė Ḫazā„e derūn be-ḫeredem [A/1645] (Ona, “Ben Nasr bin Ahmed‟im. Hoza‟a kabilesinden aklı baĢında biriyim.” dedi.) 91. Varka, elinden kaçan haramilerin YM‟de mal ve kumaĢlarının hepsini, A‟da ise sadece malını götürdüklerini ġam ġahına söyler. Aḫşām oldı ol ḳalanı kaçdılar Mālumı ḳumāşumı hep aldılar [YM/1277] 226 (AkĢam oldı, o kalanı kaçtılar. Malım ve kumaĢımın hepsini aldılar.) Be-bordend gom-būdėgān māl-ė men Çonīn būẕ eyā pāẕėşeh ḥāl-ė men [A/1651] (Hırsızlar malımı götürdüler, ey padiĢah benim durumum böyleydi.) 92. YM‟de Varka, Melik Muhsinlere eğer ona inanmıyorlarsa gidip kesilmiĢ baĢları görebileceklerini söyler. A‟da ise Varka böyle bir cümle kullanmaz. Ger ınanmazısañuz varuñ görün Kim nice serini kesdüm bunlaruñ [YM/1278] (Eğer inanmazsanız, bunların baĢlarının ne kadarını kestiğimi gidin görün.) 93. YM‟de Melik Muhsin, Varka‟nın kırk haramileri yenebilmesine ĢaĢırır çünkü kendisi ve ordusu da onları yenemezdi. Varka‟nın tüccar olmayıp yiğit, arslan ve pehlivan olduğunu söyler. A‟da ġam ġahı bunları söylemez. Ḥāliyā Varḳa bu sözi söyledi Ol Melik Muḥsin ta„accüb eyledi [YM/1283] (Varka bu sözü söylediğinde Melik Muhsin ĢaĢırdı.) Kendüzile ol ḳamu leşker bile Getüremezlerdi anları ele [YM/1284] (Kendisi ve o ordunu tamamı da onları ele geçiremezdi.) Didi bāzergān degüldür bu cevān Er kişidür şīr ü merd ü pehlevān [YM/1285] (“Bu genç tüccar değildir; yiğit, arslan, mert ve pehlivandır.” dedi.) 94. Varka kendisini ġam ġahına tanıttıktan sonra YM‟de Melik Muhsin ona “Ey yabancı canım sana feda olsun.” der ve onu iyileĢtirmesi için doktora bırakır. A‟da ise ġam ġahı ilk olarak GülĢâh‟ın yanına gider sonra yine Varka‟ya gelir ve ona “ĠyileĢmen için seni bu iki hemĢireye bıraktım.” der. Yigide ḳıldı Melik Muḥsin nidā Kim ġarībe bu benüm cānum fidā [YM/1287] (Melik Muhsin yiğide seslendi ki “Ey yabancı benim canım fida olsun.”) 227 Çünki ḫoş kemend ola zaḫmuñ yuna Ḫāṭıruñ ḫoş ṭut ḫoş olasın yine [YM/1288] (Gönlünü hoĢ tut ki hoĢ olasın. Gönlünün hoĢ tutulması ve yaralarının temizlenmesi için…) Varḳa‟ı cerrāḥa şāh ıṣmarladı „Işḳıla tīmār idüñ dün gün didi [YM/1289] (ġah, Varka‟yı doktora emanet etti, “Onu gece gündüz sevgiyle tedavi edin.” dedi.) Be-nezdīk-ė Golşāh şoẕ Şāh-ė Şām Be-goft ey dėlārām-ė ferḫonde nām [A/1652] (ġam ġah‟ı GülĢâh‟ın yanına gitti, dedi ki: “Ey uğurlu adlı, gönül kapan…”) Şeh-ė Şām refteş ber-ė Varḳa şāẕ Be-goft ey cevānmerd-ė feroḫ-nejād [A/1667] (ġam ġahı sevinçle Varka‟nın yanına gitti, dedi: “Ey uğurlu yiğit…”) Heme endoh ez-dėl sėtordem to‟rā Beẕīn her do ḫādėm sepordem to‟rā [A/1668] (Senin bütün acını gönlünden sıyırdım, seni bu iki hizmetçiye bıraktım.) Do ferroḫ perestār-ė nām-āverend Be-ḫėdmet to‟rā rūz u şeb der-ḫorend [A/1669] (Ġki uğurlu ve ünlü hemĢiredirler, sana gece gündüz hizmet etmeye uygunlar.) Yekī çend geh bāş mėhmān-ė men Fedāy-ė to bāẕ īn ten ü cān-ė men [A/1670] (Birkaç gün benim misafirim ol, benim can ve tenim sana feda olsun.) 95. YM‟de Melik Muhsin, Varka ayılıp kendisini tanıttıktan sonra onu doktora bırakır ve saraya götürmesini söyler, A‟da ise onu bulduğunda direkt sarayına götürmelerini emreder. Ḥāliyā iltüñ sarāyuma benüm Kim fidā olsun ġarībe bu cānum [YM/1290] (ġimdi canım ona fida olan yabancıyı benim sarayıma götürün.) 228 Cevānmerdī būd der-şeh zė-nesl Ebā nesl-ė nīkū būẕ fażl u aṣl [A/1634] (ġahın soyunda yiğitlik vardı, erdem ve soyluluk onun zatındaydı.) Be-fermūẕ tā ber-gėrėftend zūẕ Merū-rā ez-ān cāygāh hemço dūẕ [A/1635] (Onu oradan hızlıca alıp götürmelerini emreder.) Ço ber-dāştendeş be-reftend ü bord Be-ḳaṣr-ė şeh ū-rā be-ḫādėm sėpord [A/1636] 96. YM‟de Melik Muhsin, Varka‟yı sarayına götürmelerini emrettikten sonra kendisi de sarayına döner ve devlet iĢleriyle uğraĢır. KuĢluk vaktinde sevinçle GülĢâh‟ın yanına gelir. Ancak A‟da Varka kendisini tanıttıktan sonra GülĢâh‟ın yanına gider. Döndi seyrandan Melik Muḥsin yine „Adl içün geçdi oturdı taḫtına [YM/1296] (Melik Muhsin gezintiden döndü, yine adalet için tahtına oturdu.) Ḳuşluġa degin buyurdı „adl u dād Geldi Gülşāhuñ ḳatına göñli şād [YM/1297] (KuĢluk vaktine kadar adalet buyurdu, mutlu bir Ģekilde GülĢâh‟ın yanına geldi.) Be-bordend gom-būdėgān māl-ė men Çonīn būẕ eyā pāẕėşeh ḥāl-ė men [A/1651] (Hırsızlar malımı götürdüler, ey padiĢah benim durumum böyleydi.) Be-nezdīk-ė Golşāh şoẕ Şāh-ė Şām Be-goft ey dėlārām-ė ferḫonde nām [A/1652] (ġam ġah‟ı GülĢâh‟ın yanına gitti, dedi ki: “Ey uğurlu adlı, gönlü kapan…”) 97. YM‟de Melik Muhsin, GülĢâh‟a bulduğu yaralının boy pos açısından tamamen ona benzediğini söyler. Ancak A‟da ġam ġahı, GülĢâh‟ı Varka‟ya benzetmez ve bu cümleleri de kurmaz. Nicesi vaṣf eyleyin anı ben Ḳadd ü ḥüsni tengüñ anuñ küllī sen [YM/1305] 229 (Ben o kadar onun vasfını söyleyeyim ki boy ve güzelliği tamamen sensin.) Eyle ṣan kim bir laṭīf almayıdı Tangrı uçmaḳdan anı viribidi [YM/1306] (Öyle sanki bir hoĢ elma idi, Allah cennetten onu verdi.) Ol behişt almasınuñ yā pür-uṣūl Ḳudretile yarı sen yarısı ol [YM/1307] (Ey güzel, o cennet elması Allah gücüyle yarısı sensin, yarısı odur.) 98. YM‟de GülĢâh, Melik Muhsin‟in yaralıyı ona benzettiği ve Varka‟ya duyduğu aĢk için ona Ģurup içireceğini söyler. A‟da ise ġam ġahı, GülĢâh‟a “Eğer yaralıya Ģefkat gösterip onu ağırlarsan iyidir.” der. GülĢâh da Varka gittiği zaman yanına bir yabancı geldiğinde Varka‟yı görmüĢ olabileceğinden ya da yüzüne bakmıĢ olabileceğinden ona canı gibi bakacağını Allah‟la sözleĢtiğini söyler. Didi Gülşāh-ı nigārīn çün baña Beñzedürsin ben daḫı her gün aña [YM/1311] (Güzel GülĢâh dedi: “Bana benzettiğin için ben de her gün ona…”) Varḳa „ışḳına virem şerbet içe Varısa ḳısmet ṣaġala göz aça [YM/1312] (Varka‟nın aĢkına vereceğim, Ģurup içsin; kısmetse sağlıklı olup gözünü açsın.) ėzed ger berū mėhrebānī konī V‟rā çend geh mīzbānī konī [A/1657] (Eğer ona Ģefkat göstersen ve birkaç gün ağırlasan iyi olur.) Beẕū goft Golşāh çonīn konem Men īn kār-rā ḫoẕ b‟āyīn konem [A/1658] (GülĢâh ona Ģöyle söyledi: Ben bunu gelenekte olduğu gibi yapacağım.) Kocā ber-ġarībān-ė renc āzmāy Be-baḫşūẕ bāyeẕ zė-behr-ė Ḫoẕāy [A/1659] (Acı çekmiĢ yabancılara Allah hatırı için yardım etmek gerekir.) 230 Key Golşāh ez-īzeẕ peẕīrofte būẕ Bedāngeh kocā Varḳa zū refte būẕ [A/1660] (Ki GülĢâh, Varka‟nın gittiği zaman Allah‟tan kabul etmiĢti.) Key her-geh key āyeẕ ġarībeş pīş Merū-rā be-dāreẕş çon cān-ė ḫᵕīş [A/1661] (Ki her zaman onun yanına bir yabancı gelse ona canı gibi baksın.) Meger Varḳa-rā dīẕe bāşeẕ be‟rāh Ve yā kerde bāşeẕ be-rūyeş nėgāh [A/1662] (Belki yolda Varka‟yı görmüĢtür veya onun yüzüne bakmıĢtır.) 99. YM‟de GülĢâh, Varka‟ya hep Ģurup gönderir ve böylece Varka kırk günde iyileĢir. Ancak A‟da GülĢâh Ģurup göndermez ve Varka‟nın iyileĢme süresi de belirtilmez. Çünki ol şerbet aña dā‟im gelür Varduġınca Varḳa her gün ḫoş olur [YM/1316] (O Ģurup ona hep geldiği için Varka her gün iyileĢir.) Ḳıldılar tīmār aña ḳırḳ gün tamām Ol cerāḥatlar ḳamu bitdi tamām [YM/1317] (Onu kırk gün tamamen tedavi ettiler, o yaralar hepsi tamamen iyileĢti.) 100. YM‟de Varka, ġam ġahının sarayında yani GülĢâh‟la bir yerde olduğunu bilir. Ancak A‟da bilmez ve hizmetçiye GülĢâh‟tan haberdar olup olmadığını sorar. Hizmetçi, GülĢâh‟ın bu sarayda olduğunu söyleyince Varka‟nın kalbi Ģiddetle atmaya baĢlar ve gözlerinden gözyaĢı dökülür. Varḳa Gülşāhı bilür kim bundadur Ola ki Varḳa anuñla zindedür [YM/1318] (Varka, GülĢâh‟ın burada olduğunu bilir, belki Varka onunla yaĢıyor.) Be-goftā ke der-şehr der-ḥadd-ė Şām Yekī ḫūb rūyest ez-men be-cūy [A/1682] (“ġehrin içinde, ġam sınırı içinde bir güzel vardır; benim için ara.” dedi.) 231 To cāyī ḫaber yāftestī ez vey? Ve yā hīç dīdestī ū-rā ber-ė vey? [A/1683] (Hiçbir yerde ondan haber duydun mu? Veya onun yüzünü hiç gördün mü?) Kenīzek be-goftā çe gūyī hemī! Bedīn ārezū der çe cūyī hemī! [A/1684] (Hizmetçi “Ne diyorsun, bu isteğinle neyi bulacaksın?” dedi.) Ke īn ḳaṣr Gülşāh-rā meskenest Zen-ė şāh-ė Şāmest ü tāc-ė menest [A/1685] (Ki GülĢâh bu sarayda yaĢıyor, ġam ġahının eĢidir ve benim baĢımın tacıdır.) Dėl-ė Varḳa der ber ṭapīden gėrėft ėrėşk ez do çeşmeş devīẕen gėrėft [A/1686] (Varka‟nın kalbi Ģiddetle atmaya, iki gözünden gözyaĢı dökmeye baĢlar.) 101. YM‟de hizmetçi yüzüğü GülĢâh‟a vermeyeceğini söylediğinde Varka belindeki kuĢağı ona verir, yolda gelirken biri ona bu yüzüğü vererek GülĢâh‟a götürmesini istediğini söyler. Varka yüzüğü nasıl GülĢâh‟a vereceğini hizmetçiye anlattığı zaman hizmetçi yüzüğü vermeye razı olur ve GülĢâh‟ın yanına gider. A‟da ise Varka ilk kez hizmetçiden yüzüğü GülĢâh‟a vermesini istediğinde kabul etmez, üç gün geçtikten sonra yine hizmetçiyi çağırır. Hizmetçi yine baĢta kabul etmese de Varka onu ikna etmeyi baĢarır. Didi yā maḫdūme ṭaya ġam-güsār Ḥācetüm vardur ḳatuñda yā nigār [YM/1323] (“Ey gam giderci dadı, senden bir isteğim var.” dedi.) Tangrı ḳamu ḥācetüñ ḳılsun ḳabūl Ṭaya eydür söyle ne ḥācetdür ol [YM/1325] (Allah bütün dileklerini kabul etsin, dadı der ki: “O dilek nedir? Söyle.”) Söyle maḳṣūduñ nedür ben bileyim Ger elümden gelürise ḳılayım [YM/1326] (Söyle amacın nedir? Ben bileyim, eğer elimden gelirse yapayım.) 232 Varḳa eydür yüzügüm Gülşāha vir Kim ḳatuñda ḥācetüm ancaḳ bu bir [YM/1327] (Varka der: “Yüzügümü GülĢâh‟a ver ki senden sadece bunu istiyorum.”) Ṭaya eydür tañdur iy nā-merd merd Çoġıdı kim gitdi senden zaḫm u derd [YM/1328] (Dadı der: “Ey namert kiĢi bir sürü acı ve yaran vardı, hepsi gitti.”) öyleme kim duymasun şāh-ı cihan Varḳa gördi ṭaya oldı bed-gümān [YM/1332] (Söyleme ki cihan Ģahı duymasın, Varka baktı dadı Ģüpheci oldu.) El uruban şeşdi belinden ḳuşaḳ Didi ṭaya bu gümān bizden ıraḳ [YM/1333] (Belindeki kuĢağı çözdü, “Dadı bu Ģüphe benden uzaktır.” dedi.) Ol ḳuşaġı ṭaya öñinde ḳodı Didi ṭaya al senüñ olsun didi [YM/1334] (O kuĢağı dadının önüne koydu, “Dadı al, senin olsun.” dedi.) Ḥāşā benden kim ola cāna daġal Bilmezem ben ḫod nicedür ol „mel [YM/1335] (Asla, ben kimseye hile yapmam; ben kendim o iĢin nasıl olduğunu bilmem.) Bu yüzügi yolda bir kişi bana Virdi al bunı ilet didi aña [YM/1336] (Bu yüzüğü yolda biri bana verdi; “Al bunu ona götür.” dedi.) Ṭaya eydür eyle ṭut kim iltürem Gel eyit kim bunı ben nice virem [YM/1341] (Dadı “Öyle düĢün ki ben bunu götürürüm, gel söyle ben bunu nasıl vereceğim.” der.) Varḳa eydür ne içer Gülşāh eyit Ṭaya eydür şīr ü ḫurmā iy yigit [YM/1342] 233 (Varka, GülĢâh‟ın ne içtiğini sorar; dadı hurmalı süt içtiğini söyler.) Ṭopṭolu işbu ḳadeḥle günde bir Şīr ü ḫuemā içer ol māh-ı münīr [YM/1343] (O parlak ay günde bir kadeh dolusu hurmalı süt içer.) Varḳa eydür kim bu kez ḫoş oldı ḥāl Bu yüzügi sen ḳadeḥ içine ṣal [YM/1344] (Varka “Bu kez iyi oldu, sen bu yüzüğü kadehin içine koy.” der.) Şīr ü ḫurmā ṭoldurup yanında ḳo Çünki içe anı evvel müşg-bū [YM/1345] (Hurmalı süt doldurup yanında koy çünkü misk kokan ilk onu içecektir.) Ol ḳadeḥden çıḳara göre anı Eyde ṭaya bu yüzük ḫaṣmı ḳanı [YM/1346] (O kadehten çıkartıp onu görecek; dadı, bu yüzüğün sahibi nerede? der.) Sen eyitgil bilmezem ben yā nigār Meger ol ṣayru yigit kim bunda var [YM/1347] (Sen söyle ki: “Ey güzel ben bilmem, meğer o hasta yiğit ki burada var…”) Barmaġından şerbet içerken meger Bu ḳadeḥ içine düşmiş bī-ḫaber [YM/1348] (Meğer Ģurup içerken parmağından haberi olmadan bu kadehin içine düĢmüĢ.) Şād ola Gülşāh anı çünkim göre Şek degül ol saña çoḳ nesne vire [YM/1349] (GülĢâh onu gördüğü zaman mutlu olacak, Ģüphe etme o sana çok Ģey verecek.) Ol yüzügi Varḳadan ṭaya alur Çıḳdı Gülşāh-ı nigārīne gelür [YM/1350] (Dadı o yüzüğü Varka‟dan alıp çıktı, güzel GülĢâh‟a gelir.) Merā nezdet emrūz yek ḥācetest Ke cān-ė merā enderin rāḥetest [A/1691] 234 (Bugün benim senden bir isteğim var ki ben onunla rahatlayacağım.) Kenīzek be-goftā çe ḥācet? Be-gūy! Çonīn goft Varḳa ke ey ḫūb-rūy [A/1692] (Hizmetçi “Ġsteğin nedir? Söyle.” dedi. Varka Ģöyle dedi: “Ey güzel…”) Çe bāşeẕ ke īn naġz engoşterī Be-gīrī vü nezdīk-ė Golşeh berī [A/1693] (Budur ki bu güzel yüzüğü alıp GülĢâh‟ın yanına götür.) Kenīzek be-goftā ke ey tīre ray Nedārī hemī hīç şerm ez Ḫodāy [A/1694] (Hizmetçi “Ey arsız, Allah‟tan utanmaz mısın?” dedi.) Be-goft īn ü ez-Varḳa bertāft rūy Be-goft īn key goftī dėger reh me-gūy [A/1702] (Bunu söyledi ve yüzünü çevirdi, “Bu söylediğini bir daha söyleme.” dedi.) Ço se rūz ez-īn ḥāl bogzeşt bīş Dėger reh perestār-rā ḫᵕānd pīş [A/1713] (Bu durumdan üç gün geçtikten sonra hemĢireyi yine çağırdı.) Zė-behr-ė kenīzek ber-āmed be-pāy Be-goft ey kenīzek zė-behr-ė Ḫoẕāy [A/1714] (Hizmetçi için yerinden kalktı, dedi ki: “Ey hizmetçi Allah aĢkına…”) Saḫon beşno vu ḥācetem kon revā Rehā kon rehī-rā zė-mėhnet rehā [A/1715] (Sözümü dinle ve dileğimi yerine getir, misafiri acıdan kurtar.) Be-gofteş heme ḥācet-ė to revāst Coz-ān yek saḫon k‟ān ṭarīḳ ḫatāst [A/1716] (Ona “YanlıĢ olan o dileğinin haricinde bütün dileklerin olur.” dedi.) Çonīn goft Varḳa yekī cām-ė şīr Be-nezd-ė men ār ey bot-ė destgīr [A/1717] 235 (Varka Ģöyle dedi: “Ey yardım seven güzel, bana bir kadeh süt getir.”) Key ber to saḫon goften ü dāverī Nehofte konem der vey engoşterī [A/1718] (Ki konuĢmak ve yadırgamak sana kalsın, yüzüğü onun içinde saklayacağım.) Ço şīr ārėzū āyeẕeş pīş ber Be-nezdīk-ė keẕ-bānū-yė ḫᵕīş ber [A/1719] (Süt istediği zaman hamarat sultanına götür.) Ke ḫord-ė „Arab şīr ü ḫormā boveẕ Ez-īn do „Arab nā-şekība boveẕ [A/1720] (Ki Arap‟ın yiyeceği sütlü hurmadır, bu ikisinden Arap sabırsızdır.) Meger çon ḫoreẕ şīr bī-dāverī Be-bīned be-cām ender engoşterī [A/1721] (Sütü yadırgamadan içerse kadehin içinde yüzüğü görecektir.) Hemīn est ḥācet mera sūy-ė to Eyā cān-ė men bende-yė rūy-ė to [A/1722] (Senden isteğim budur, benim canım senin yüzünün kölesidir.) Ço keẕbānūt bīneẕ engoşterī Eger bā to cūyeẕ reh-ė dāverī [A/1725] (Hamarat sultanın yüzüğü gördüğü zaman seni yadırgamak isterse…) Çonīn gūy bā-bānū-yė bānovān Hemānā fetāẕest ezīn mīhman [A/1726] (Sultanların sultanına Ģöyle de: “Bu misafirden düĢmüĢtür.”) Ke mey şīr ḫordest ez-lāġarī Fėtādest ez-engoşteş engoşterī [A/1727] (Ki süt içerken zayıflıktan yüzük parmağından düĢmüĢ.) Berū ānçe goftem to fermān bokon Kezīn şāẕ gerdeẕ dėl-ė serv-bon [A/1728] 236 (Sana söylediklerimi yap, bundan selvi boylunun gönlü mutlu olacaktır.) Be-goft īn ü der-mānd der-ġam esīr ėtoẕ ḫātem ü der fėgendeş be-şīr [A/1733] (Bunu söyledi ve üzüldü, yüzüğü alıp süte attı.) 102. A‟da hizmetçi GülĢâh‟ın hep Varka‟dan bahsettiğini, onun adını söylediğini söyler. Varka bunları duyduğunda üzülüp ağlar, aynı zamanda mutluluktan da yüzünde güller açar ve içinden sevgilisiyle konuĢur. Ancak YM‟de hizmetçi bunlardan bahsetmez. Ke ū ḫoẕ şeb ü rūz ez-renc ü pīç Neyāsāyeẕ ez derd ve‟z nāle hīç [A/1697] (Ki o kendisi gece gündüz çektiği acı ve inlemekten rahat edemiyor.) Zė-Varḳa şeb ü rūz yāẕ āvereẕ Geh ü bī-geh ez-behr-ė ū ġam ḫoreẕ [A/1698] (Gece gündüz Varka‟yı hatırlar, her zaman onun için acı çeker.) Neyāreẕ ez‟ū yāẕ kerdenş şūy Zė-Varḳa‟st ū-rā heme goft ü gūy [A/1699] (Onun yüzünden kocasını anmaz, hep Varka hakkında konuĢur.) Ez-īn nām gūyeẕ hem rūz ü şeb Ne-gūyeẕ cozīn nām-ė ḫoẕ ey „aceb [A/1700] (Bu adı gece gündüz söyler, bunun haricinde kendi adını bile söylemez.) 103. YM‟de Varka dadıdan GülĢâh‟ın ne içtiğini sorar, dadı da hurmalı süt içtiğini söyler. Ancak A‟da Varka kendisi hizmetçiden süt kadehi getirmesini ister, Araplar hurmalı süt içtiklerini ve bu yüzden sabırsız olduklarını söyler. Varḳa eydür ne içer Gülşāh eyit Ṭaya eydür şīr ü ḫurmā iy yigit [YM/1342] (Varka, GülĢâh‟ın ne içtiğini sorar; dadı hurmalı süt içtiğini söyler.) Çonīn goft Varḳa yekī cām-ė şīr Be-nezd-ė men ār ey bot-ė destgīr [A/1717] (Varka Ģöyle dedi: “Ey yardım seven güzel, bana bir kadeh süt getir.”) 237 Ço şīr ārėzū āyeẕeş pīş ber Be-nezdīk-ė keẕ-bānū-yė ḫᵕīş ber [A/1719] (Süt istediği zaman hamarat sultanına götür.) Ke ḫord-ė „Arab şīr ü ḫormā boveẕ Ez-īn do „Arab nā-şekība boveẕ [A/1720] (Ki Arap‟ın yiyeceği sütlü hurmadır, bu ikisinden Arap sabırsızdır.) 104. YM‟de GülĢâh Varka‟yı görünce bayılıp aĢağıya düĢer, Varka fırlayıp onu tutup baĢını dizine koyar. A‟da ise birbirlerini görünce GülĢâh bayılıp olduğu yerde baĢ üstü yere düĢer. Varka da bayılır, ayıldıklarında GülĢâh aĢağıya, Varka‟nın yanına gelir. Varḳanuñ Gülşāh çün gördi yüzin „Aḳlı gitdi diremedi kendüzin [YM/1371] (GülĢâh, Varka‟nın yüzünü görünce daha direnemedi ve bayıldı.) Ṣaldı naẓar-gāhdan ḫūyişiten Varḳaya ḳıldı fidā ol cān u ten [YM/1372] (Kendisini balkondan attı, canını Varka‟ya fida etti.) Varḳa geldi cest anı ḳapdı tīz Ḳodı arḳuncaḳ [vü] yire baḳdı ḳız [YM/1373] (Varka fırladı, onu hızlıca tuttu; yavaĢça bıraktı ve kız yere baktı.) Aldı Gülşāhuñ başını dizine Urdı kendü yüzin anuñ yüzine [YM/1374] (GülĢâh‟ın baĢını dizine koydu, kendi yüzünü onun yüzüne sürdü.) Ço Golşāh roḫsār-ė Varḳa bedīẕ Yekī bāẕ-ė serd ez-cėger ber keşīẕ [A/1751] (GülĢâh, Varka‟nın yüzünü görünce (derin bir ah çekti) ciğerinden soğuk bir nefes aldı.) Be-goft āh u zė-pāy şoẕ sernegūn Zė-bālā der-āmeẕ be-ḫāk enderūn [A/1752] (Ah çekti ve baĢüstü düĢtü, yere yığıldı.) 238 Ço Varḳa be-dīẕ ān dėlārām-rā Mer ān māh-ė ḫoş-ḫūy-ė peẕrām-rā [A/1753] (Varka o güzeli, o uğurlu, güzel huylu ayı gördüğü zaman…) Be-nālīẕ ve‟z dėrd-ė dėl goft āh Der-āmeẕ sereş sūy-ė ḫāk-ė siyāh [A/1754] (Ġnledi ve kalbinin acısından ah çekti, baĢüstü kara toprağa düĢtü.) Be-dīẕ ān merīn-rā vü īn merū-rā Dėl-ė her do sūzān boẕ ender berā [A/1755] (O bunu ve bu onu gördü, masumiyetle gönülleri yanardı.) Ber-āmeẕ zė-her do be-yek reh ḫorūş Zė-her do be-yek rāh be-borīẕ hūş [A/1756] (Ġkisi bağırdı ve bayıldı.) Zemānī ber-āmeẕ, be-hūş āmeẕend Dėger bāre ender ḫorūş āmeẕend [A/1757] (Biraz zaman geçtikten sonra ayıldılar, yine bağırdılar.) Kenīzek be-bālā vü Varḳa be-zīr Be-dīẕend mer yekdėger-rā delīr [A/1758] (GülĢâh yukarıda ve Varka aĢağıda, meğer birbirlerini görmüĢler.) Be-zīr āmeẕ ez-bām ān dėlbėrā Hemān sūḫte-yė Varḳa ez-der derā [A/1759] (O güzel, tavandan aĢağıya geldi, o Varka‟ya âĢık, kapıdan içeri girdi.) 105. A‟da GülĢâh, Varka‟ya “Kuzen, gönlüm acıdan kanla doldu, seni görmekle Allah gözüme ıĢık verdi.” der. Ġkisi yine bayılır, ayıldıklarında GülĢâh aĢağıya, Varka‟nın yanına koĢar. Ona “Allah babamın ölümünü bana duyursun ki bize zulmetti ve bizi böyle ayırdı.” der. Ancak YM‟de GülĢâh bu cümleleri kurmaz. Çonīn goft Golşāh key ėbn-ė „am Hemī ḫūn şoẕ ender berem dėl zė-ġam [A/1760] (GülĢâh Ģöyle dedi: “Kuzen, gönlüm acıdan kanla doldu…”) 239 Konūn çeşmem ey yār-ė mėhr-āzmāy Be-ẕīdār-ė to kerd roşan ḫoẕāy [A/1761] (Ey âĢık sevgilim, Ģu an seni görmekle Allah gözüme ıĢık verdi.) Be-goft īn u benhāẕ ser ber-zemīn Be-secde be-pīş-ė cehān-āferīn [A/1762] (Bunu söyledi ve baĢını yere koydu, dünyayı yaratanın önünde secdeye vardı.) Be-Varḳa be-goft: Īzeẕ-ė dāẕger Be-gūşem resānāẕ merg-ė peẕer [A/1771] (Varka‟ya “Adaletli Tanrı babamın ölümünü bana duyursun.” dedi.) Ke ber mā do biçare kerdeş sėtem Beẕīn sān coẕā kerd mā-rā zė-hem [A/1772] (Ki iki zavallıya yani bize zulmetti ve bizi böyle ayırdı.) 106. YM‟de bu iki aĢığın durumu Melik Muhsin‟e haber verilir. Ancak A‟da GülĢâh, kendisi, ġam ġahını çağırır. Ol iki „ışḳ esrügi sözin meger Didiler sulṭāna çün irdi ḫaber [YM/1384] (O iki aĢk sarhoĢunun durumunu sultana söylediler, haberi aldığı zaman…) Geldi Gülşāhuñ ḳatına kendüzi Yā nigārīn diyüben söyler sözi [YM/1385] (Kendisi GülĢâh‟ın yanına geldi, Ģunu söyler: “Ey güzel söyle…”) Be-goft īn u kes kerd Golşeh be-şūy Be-nezdīk-ė ḫoẕ ḫᵕāndeş ān ḫūb-rūy [A/1774] (Bunu söyledi ve GülĢâh birini kocasına gönderdi, o güzel yüzlüyü yanına çağırdı.) 107. YM‟de Melik Muhsin, Varka ve GülĢâh‟a “Bütün servetim, taç ve tahtım, padiĢahlığım sizin olsun; ben de kapınızda köle olurum, sizinle görüĢmek bana yeter.” der. Ancak A‟da ġam ġahı bunları söylemez. Māl u mülk esbāb u cümle raḫt u baḫt Pādişāhlıḳ sizüñ olsun tāc u taḫt [YM/1403] 240 (Malım, mülküm, bütün varlığım, padiĢahlığım, taç ve tahtım sizin olsun.) Ben ḳapuñuzda duram ḳullar gibi Şāh olup siz oturuñ begler gibi [YM/1404] (Ben kapınızda köleler gibi durayım, siz Ģah olup beyler gibi oturun.) Rāżīyam ḳul gibi ḳarşu ṭurmaġa Ḳāni„am dīdāruñuzı görmeğe [YM/1405] (Sizin karĢınıda köle gibi durmağa razıyım, sizinle görüĢmek bana yeter.) 108. YM‟de Melik Muhsin, Varka‟ya elbise vermelerini ve hamama götürmelerini emreder. A‟da bunlara değinmez. Şāh buyurdı Varḳaya ḫil„at virüñ Ata binüp bile ḥammāma varuñ [YM/1451] (ġah buyurdu: Varka‟ya kaftan verin, ata bindirip hamama da götürün.) 108. YM‟de kırk gün tören yapılır ama A‟da tören yapılmasından bahsedilmez. Ṣofra geldi dökdi ḫān-sālār ḫᵕān İşleri buyıdı ḳırḳ gün ṭoy dügün [YM/1455] (SofracıbaĢı geldi ve sofraları serdi, kırk gün boyunca iĢleri Ģenlik ve ziyafet yapmaktı.) 109. YM‟de Melik Muhsin, Varka ve GülĢâh‟ı kırk gece hiç uyumadan gizlice gözetlediği belirtilir, bu iki aĢığın arasında nefsle ilgili iĢlerin olmadığını görünce aĢklarını tasdikler ve onları sınamayı bırakır. A‟da ise kaç gece gözetlediği belirtilmez ve sadece ġam ġahının onları bir kaç gece gözetlediği ve kötü birĢey yapmadıklarını görünce artık onları denetlemediği söylenir. Pādişāh ol ḫalvet evde ḳırḳ gice Gözledi hīç uyumadı ẕerrece [YM/1456] (PadiĢah o tenha evde kırk gece zerre kadar uyumadan onları gözetledi.) Görmedi bunlaruñ işinde daġal Yoġ-ıdı bularda nefsānī „amel [YM/1457] (Bunların iĢinde hile görmedi, bunların arasında nefsani iĢler yoktu.) 241 Bu kezin küllī ṣınamaġı ḳodı Bunlaruñ „ışḳına iḳrār eyledi [YM/1458] (Bunların aĢkını tasdikledi, bu kez sınamayı bıraktı.) Ber-āmeẕ berīn kārėşān çend gāh Şeh-ė Şāmėşān dāşt her şeb nėgāh [A/1831] (Bu iĢlerinden birkaç gün geçti, ġam ġahı her gece onları gözetliyordu.) Ço zīşān nedīẕeş reh-ė nā-ṣavāb Neyāmeẕ dėger nezdeşān vaḳt-ė ḫᵕāb [A/1832] (Bunların yanlıĢ bir Ģey yapmadığını gördüğü için artık uyuduklarında yanlarına gelmedi.) 110. YM‟de Varka, ġam‟da altı ay kaldıktan sonra kabilesine dönmek ister, GülĢâh ağlayıp bağırır, Varka‟dan gözyaĢına acımasını ister. Varka da GülĢâh‟ın hatırına bir ay daha kalır. Varka her gün ayrılığın yanık yarasını anıp ağlar. Varka yine gitmek istediğinde GülĢâh kırk gün daha kalmasını ister. Varka da GülĢâh‟ı kıramayıp gidemediği için kırk gün daha kalır, kırk gün geçtikten sonra o, GülĢâh‟a artık söylenecek hiçbir söz kalmayıp gideceğini söyler. A‟da ise Varka ġam‟da ne kadar kalıp gideceğine karar vermesi belirtilmez, GülĢâh‟a gideceğini söylediğinde de ondan birkaç gün daha kalmasını ister, Varka da birkaç gün daha kalıp GülĢâh‟a gitmekten baĢka çaresi olmadığını söyler. YM‟den farklı olarak A‟da Varka GülĢâh‟a gitme nedenini de açıklar: “Allah aĢkına yemin ederim ki ben seni görmekten ve seninle yaĢamaktan hiçbir zaman doyamam ancak kocandan utandığım için bundan daha fazla bahsedemem, benim seninle bir yerde olmam ona ağır gelmemesi gerekir ki o büyük yiğitlerin gururudur ve eğer benim durumumdan haberdar olursan sadece acı çekiyorumdur.” öz öküşdür çün ol iki görkebay Gice gündüz bile oldı altı ay [YM/1460] (O iki güzelin birbirlerine söyleyecek sözleri çoktur, gece gündüz konuĢmaları bile altı ay oldu.) Varḳa eydür imdi iy bedr-i münīr Vaḳt oldı giderem destūr vir [YM/1461] 242 (Varka “Ey parlak ay, Ģimdi vakti geldi, gitmeme izin ver.” der.) Varka ḥālā kim bu sözi söyledi Aġladı Gülşāh feryād eyledi [YM/1462] (Varka bu sözü söylediği zaman GülĢâh ağlayıp bağırdı.) Ḳalmadı ṣabrum daḫı iy cān u dil Gitme bu gözüm yaşına raḥm ḳıl [YM/1465] (Ey canım sabrım da kalmadı, bu gözyaĢıma rahm et, gitme.) Varḳa Gülşāhuñ ḫāṭırı-çün daḫı Ḫoş görür [bir]birini bir ay daḫı [YM/1466] (Varka, GülĢâh‟ın hatırı için bir ay daha katlanır.) Varḳa her gün ayrılıḳ daġın añar Gözlerinden aḳıdur ḳandan bıñar [YM/1469] (Varka her gün ayrılığın yanık yarasını anar, gözlerinden kandan pınar akar.) Varḳa eydür yā nigārīn sīm-ten Bir nice gün vir baña destūr sen [YM/1485] (Varka “Ey gümüĢ tenli güzel bir kaç gün bana izin ver.” der.) Çāresüz elbette lāzımdur sefer Girü gelem ger ḳorısa dād-ger [YM/1486] (Çaresizim, yolculuğa çıkmam gerekir; eğer Tanrı korursa geri geleceğim.) Didi kim yā Varḳa sen ḳırḳ gün daḫı Tangrı yolından baña küy iy saḫī [YM/1490] (Dedi ki: “Ey Varka, ey cömert, sen Tanrı yolunda benim için kırk gün daha bekle.”) Ḳaldı ḳırḳ gün daḫı ol Gülşāh içün Ḫāṭırın yıḳup gidemez n‟eylesün [YM/1493] (O GülĢâh için kırk gün daha kaldı, hatırını kırıp gidemedi, ne yapsın?) 243 Çün yitürdi Varḳa ḳırḳ güni tamam Didi hergiz ḳalmadı ayruḳ kelam [YM/1494] (Varka, kırk gün kaldıktan sonra “Artık söylenecek söz kalmadı.” dedi.) Yā nigārīn el-vidā„olsun saña Ḳalmadı „öẕrüñ ḥelāl itgil baña [YM/1495] (Ey güzel, sana elveda; bahanen kalmadı, hakkını helal et.) Ço yek çend ber ḥālėşān ber-gozeşt Dėl-ė Varḳa ez-„aşḳ āşofte geşt [A/1833] (Zaman biraz geçtikten sonra Varka‟nın gönlü aĢktan periĢan oldu.) Be-tersīẕ keş kār gerdeẕ tebāh Ço bėsyār pāyeẕ be-nezdīk-ė şāh [A/1834] (ġahın yanında daha fazla kalmasının iĢini bozacağından korktu.) Goşāẕeş zebān Varḳa-yė ḫūb-rāy Key ey doḫter-ė „am, be-Ḥaḳḳ-ė Ḫoẕāy [A/1835] (Varka Ģöyle söyledi: “Ey kuzen, Allah aĢkına yemin ederim…”) Ke ger der heme „omr ez-rūy-ė to Şevem sīr ve‟z „ėşret-ė ḫūy-ė to [A/1836] (Ki eğer ömrüm boyunca seni görsem ve seninle yaĢasam da sana doyamam.) Eger der-belā bāyeẕem zīsten Şeb ü rūz ez-derd begrīsten [A/1837] (Eğer sabah akĢam acıdan ağlamam ve keder içinde yaĢamam gerekiyorsa…) Velīken zė-şūy-ė to ey serv-bon Şėkūhem fozūn zīn ne-gūyem saḫon [A/1838] (Ama ey selvi boylu, senin kocandan utandığım için bundan daha fazla bahsedemem.) Ne-bāyeẕ ke āyeẕ merū-rā gėrān Ke hest īn cevān-merd faḫr-ė mehān [A/1839] 244 (Benim seninle bir yerde olmam ona ağır gelmemesi gerekir ki o büyük yiğitlerin gururudur.) Boveẕ nīz keş ḫoş neyāyeẕ ke men Bovem bā-to yek cāy ey sīm-ten [A/1840] (Ey gümüĢ tenli! Benim seninle bir yerde olmam fazla iyi değildir.) Ve ger āgehī yābī ey dėl-gosel Ke ez-men ne-yāyeẕ ve-rā ġam be-dėl [A/1841] (Ey gönül titreten! Benim durumumdan eğer haberdar olursan sadece acı çekiyorumdur.) Yekī rūzekī çend bāşem dėger Ten-ė ḫīş-rā bāz-yābem meger [A/1842] (Birkaç gün gideceğim belki kendimi bulurum.) Beẕū goft Golşāh k‟ey nīk-ḫᵕāh Mekon rūz key çend āheng-ė rāh [A/1843] (GülĢâh ona “Ey yardım seven! Birkaç gün gitmekten konuĢma.” dedi.) Meger zī-to bāz āyeẕ ey mėhr-cūy Tevānāyī vü kuvvet ü reng-ė rūy [A/1844] (Ey Ģefkatli, meğer senin gücün, kuvvetin ve yüzünün rengi iyileĢecektir.) Ke ez-renc-ė reh nīz nāsūẕėī Ez-ān pes key der-ġam be-fersūẕeī [A/1845] (Ki yol yorgunluğundan da rahatlamadın, ondan sonra gamdan da periĢan oldun.) Be-fermān-ė ān lo„bet-ė dėl-forūz Be-boẕ Varḳa ān cāygeh çend-rūz [A/1846] (O gönül aydınlatan ve herkesi hayrette bırakanın emriyle Varka birkaç gün orada kaldı.) Ço ez-renc-ė reh āmeẕeş ten be-rāh Be-Golşāh goft: Ey dėl-efrūz māh [A/1847] (Yol yorgunluğu geçtiği zaman, GülĢâh‟a dedi: “Ey mutlu eden ay…”) 245 Ne-gerdem hemī sīr ez-rūy-ė to Hemī şerm dārem men ez-şūy-ė to [A/1848] (Ben seni görmekten doyamam, kocandan utanıyorum.) Çe ḫūyest bā-ū merā der neseb Kocā ū zė-Şāmest ü men ez-„Arab [A/1849] (Ben ve o, soy açısından farklıyız, o ġamlı, ben ise Arabım.) Be-reften merā sūy-ė reh çare nīst Be-coz men kes ez „aşḳ bīçāre nīst [A/1850] (Benim gitmekten baĢka çarem yok, benim haricimde kimse aĢktan çaresiz değildir.) 111. YM‟de Varka, GülĢâh‟a artık gideceğini söylediğinde GülĢâh ah çekip kendini yatağından yere atıp bayılır, Varka onu görünce kötüleĢir ve yüzünü GülĢâh‟ın yüzüne sürüp ağlar. Bir karıĢıklık olur, her yeri bağırıĢ çağırıĢ kaplar. Dadılar Melik Muhsin‟e Varka ve GülĢâh‟ın elden gittiklerini söylediklerinde o, onların yanına gelir. A‟da ise GülĢâh kendisi ġam ġahına Varka gitmek istiyor diye haber yollar ve böylece ġam ġahı onların yanına gelir. Ol nigārīn āh ḳıldı āteşīn Ṣaldı ol taḫtdan aşaġa kendüzin [YM/1497] (O güzel, ateĢli bir ah çekti ve kendini tahttan aĢağıya attı.) Düşdi uṣṣı gitdi ol ṣāḥib-cemāl Varḳa anı gördi kim ṣa„b oldı ḥāl [YM/1498] (DüĢtü, o güzelin bayıldı. Varka onun fenalaĢtığını gördü.) Vurdı kendü yüzin anuñ yüzine Ṭoldurup ḥasret yaşını gözine [YM/1499] (Kendi yüzünü onun yüzüne sürdü, gözüne hasret gözyaĢları doldu.) Ḳaṣr içinde dek dururken nā-gehān Bir ġırīv ḳopdı vü feryād ü fiġān [YM/1500] (KöĢk içinde birden bire karıĢıklık olur, her yeri bağırıĢım çağırıĢım kaplar.) 246 Ṭayalar irüp şāha eyitdiler Varḳa vü Gülşāh elden gitdiler [YM/1501] (Dadılar gidip Ģaha Varka ve GülĢâh‟ın elden gittiğini söylediler.) Pādişāh geldi bularuñ ḳatına Didi yā Gülşāh saña n‟oldı yine [YM/1502] (PadiĢah bunların yanına geldi, “Ey GülĢâh sana yine ne oldu.” dedi.) Be-goft īn u dāẕeş be-şoher ḫaber Kocā Varḳa kerdest ḳaṣd-ė sefer [A/1864] (Bunu söyledi ve kocasına haber verdi, neredesin? Varka gitmeye karar verdi.) Ber-ė her do āmeẕ sebok Şāh-ė Şām Şoẕe çeşmeş ez-ġam ço çeşm-ė ġamām [A/1865] (ġam ġahı ikisinin yanına geldi, gözleri acıdan bulut gözü gibi oldu.) 112. Varka‟nın memleketine gitmeye karar verdiğini ġam ġahı öğrendiği zaman, ġam ġahı YM‟de Varka‟ya “Ey arslan eksiğin nedir, bu yolculuk nedendir?” diye sorar, A‟da ise GülĢâh‟a “Neden gitmesi gerekiyor?” diye sorar. Şāh eyitdi Varḳaya iy şīr-i ner Nedür eksügüñ n‟içündür bu sefer [YM/1503] (ġah, Varka‟ya “Ey arslan eksiğin nedir, bu yolculuk nedendir?” dedi.) Be-Golşāh goft: Ey dėlārām u dost Çerā reft bāyeẕ? ke ḫān ān-ė ūst! [A/1866] (GülĢâh‟a “Ey gönül kapan ve dost, neden gitmesi gerekiyor? Ki ev onundur.” dedi.) 113. YM‟de Varka, kabilesini görmesi için ġam ġahının izin vermesini ister ve yine geri geleceğini söyler. A‟da ise ġam ġahına gitmesi gerektiğini, burada kalamayacağını, babasının mezarını görmek istediğini ve eğer gerekiyorsa orayı düzelteceğini söyler. Fazla da orada kalmayacağını ve hızlıca geri geleceğini de dile getirir. Varḳa eydür yā Melik cūd u kerem Ṭap ola erlik i şāh-ı muḥterem [YM/1506] 247 (Varka, “Ey Melik, ey saygılı Ģah! Cömertliğin, elaçıklığın ve yiğitliğin kifayet etti.” der.) İmdi destur olsun iy şāh-ı cihan Ḳavmümi görüp yine gelem revān [YM/1509] (Ey cihan Ģahı Ģimdi izin ver, kabilemi görüp dönerim.) Çonīn goft Varḳa be-sālār-ė Şām Ke ey dāẕ deh Ḫosrev-ė nīk-nām [A/1875] (Varka ġam ġahına Ģöyle dedi ki: “Ey iyiliğinle ünlü olan adaletli Ģah…”) Velīken hemī reft bayeẕ merā Beẕīn cāy būẕen ne-şāyeẕ merā [A/1878] (Ama benim gitmem gerekiyor, burada kalamam.) Şevem gūr-ė bābek ziyāret konem Ve ger kerd bāyeẕ „emāret konem [A/1879] (Babamın mezarını gidip görmem lazım ve eğer gerekiyorsa orayı düzenlemem lazım.) Ferāvān nebāşem beẕān cāygāh Ço reftem sebok bāz-gerdem zė-rāh [A/1880] (Orada fazla kalmayacağım, gittiğim zaman hızlı döneceğim.) 114. YM‟de ġam ġahı Varka‟ya ne kadar gitme dese de Varka kabul etmez hatta ona “Bir iki gün bekle, evde yol azığı piĢirilsin.” dediğinde de kabul etmez, A‟da ise ġam ġahı GülĢâh‟tan Varka‟ya bir gün daha kalıp sonra gitmesini söylemesini istediğinde Varka kabul eder ve bir gün boyunca acıdan bir saat bile uyumadan otururlar. Gitme diyü şāh nice kim men„ ider Pādişāhuñ sözini ol def„ ider [YM/1516] (ġah her ne kadar gitme dese de o kabul etmez ve Ģahın sözünü geri çevirir.) „Aḳıbet men„ itmek aṣṣı ḳılmadı Şāh nice kim didi sākin olmadı [YM/1517] (Sonunda da onu önlemek fayda etmedi, Ģah her ne kadar dese de sakin olmadı.) 248 Didi bārī ṣabr ḳılġıl iy paşa Bir iki gün evde hem azuḳ pişe [YM/1518] (“Ey paĢa bari bir iki gün sabret, evde de yol azığı piĢirilsin.” dedi.) Be-Golşāh çonīn goft farḫonde şūy Ke mer Varḳa-yė ḫaste-dėl-rā be-gūy [A/1888] (Uğurlu koca GülĢâh‟a Ģöyle dedi ki âĢık Vaka‟ya söyle…) Ke emrūz bāşeẕ ebā to be-hem Neşīnīẕ şāẕ u gosārīẕ ġam [A/1889] (Ki bugün seninle beraber olsun, mutluca oturun ve gamınızı defedin.) Gosī konş ferdā be-ṣaẕ „izz ü nāz Ebā zerr ü sīm u ebā esp ü sāz [A/1890] (Yarın onu altın, gümüĢ, at ve saz ile saygıyla ve nazla gönderirsin.) Be-şoẕ şāẕ Golşāh u bā-Varḳa goft Ke emşeb be-bāş ey sėzāvār coft [A/1891] (GülĢâh mutlu oldu ve Varka‟ya “Ey bana münasip eĢ, bu gece burada kal.” dedi.) Neşāndeş be-mėhr-ė dėl ān dėl-ferīb Ke ez „āşėḳī boẕ dėleş nā-şekīb [A/1892] (AĢktan sabırsız olan o gönül aldatan onu Ģefkatla oturttu.) er ü pā-yė Varḳa be-āb ü golāb Be-şost ān şeker pāsoḫ u ḫoş cevab [A/1893] (O tatlı ve güzel cevap veren Varka‟nın baĢı ve ayaklarını gülsuyu ile yıkadı.) Nėşestend yek rūz u yek şeb be-hem Naḫoftend yek sā„at ez-derd ü ġam [A/1897] (Bir gün boyunca birlikte oturdular, acı ve kederden bir saat bile uyuyamadılar.) Geh ez-hėcr ü tīmār kerdend yāẕ Gehī berzedend ez-cėger serd bāẕ [A/1898] (Bazen ayrılık ve acıdan konuĢtular bazen de ciğerden soğuk ah çektiler.) 249 Geh ān boẕ zė-biçaregī bā-ḫorūş Gehī īn zė-bī-tāḳatī şoẕ zė-hūş [A/1899] (Bazen çaresizlikten bağırırdı bazen de güçsüzlükten bayılırdı.) Beẕīn saḫtī vu derd mīzīstend Eber yek dėger zār begrīstend [A/18900] (Bu güçlük ve acıyla yaĢarlardı, birbirleri için ağlarlardı.) Ke ān ez-tef-ė dėl şoẕī ḫoşk leb Geh īn kerdi ez-ḫūn-ė dīẕe selb [A/18901] (Ki o gönül sıcaklığından dudağı kururdu, bazen de bu gözün kanlı gözyaĢı vücudunu sarardı.) Beẕīn ḥāl būẕend tā būẕ rūz Pedīẕ āmeẕ ān şem„-ė gītī-forūz [A/18902] (Gündüz vaktinde böyleydiler, o cihanı aydınlatan mum ortaya çıktı.) 115. A‟da GülĢâh Varka için azık hazırlar, ona silah, Hint kılıcı, bir mızrak, altın semerli at ve köle verir. YM‟de ise GülĢâh Varka‟ya azık hazırlamaz ve sadece ġam ġahı Varka‟ya bir iki gün azık hazırlanması için kalmasını ve sonra onun yol hazırlıklarının hazırlanmasına emir verdiği yazılır. Varka yolculuğa çıkarken de yanında sadece köleyi aldığına değinilir. A‟da ise Varka‟nın nelerle yolculuğa çıktığına değinilmez. Didi bārī ṣabr ḳılġıl iy paşa Bir iki gün evde hem azuḳ pişe [YM/1518] (“Ey paĢa bari bir iki gün sabret, evde de yol azığı piĢirilsin.” dedi.) Şāh buyurdı yol yaraġın düzdiler Vaṣl ümidin birbirinden üzdiler [YM/1519] (ġah buyurdu, yol hazırlıklarını yaptılar. KavuĢma umudunu birbirinden kestiler.) Bir ḳul aldı yaluñuz kendüyile Ḳul ile Varḳa revān oldı yola [YM/1544] (Yanına sadece bir köle aldı, köle ve Varka yola çıktılar.) 250 Cėger-ḫaste Golşāh-ė īzeẕ-perest ūy-ė poḫt-ė tūşe biyārīẕ dest [A/1884] (Allah‟ı tapan âĢık GülĢâh azık hazırlamaya baĢladı.) Hemī poḫt ān tūşe-rā bā-şėtāb Hemī rānd ez-dīẕegān seyl-ė āb [A/1885] (Hem hızlıca o azığı piĢirdi, hem de gözlerinden sel gibi su akardı.) Bedāẕeş yekī ḫūb destī selīḥ Yekī tīġ-ė hėndī vu yekkī rėmīḥ [A/1894] (Ona, elde iyi tutulan bir silah, bir Hint kılıcı ve bir mızrak verdi.) Yekī ḫūb merkeb be-ostām-ė zer Begoft: īn bebāyeẕ zė-behr-ė sefer [A/1895] (Altın semerli iyi bir at ona verdi, “Bu yolculuk için gereklidir.” dedi.) Ġolāmī nėkū ḳadd u pākīze rūy Hem ez behr-ė ḫal„at sėpordeş beẕūy [A/1896] (Hediye olarak ona uzun boylu ve güzel yüzlü bir köle verdi.) 116. A‟da Varka yola çıkarken GülĢâh‟a iyice ona bakmasını ister, ölürse Ģehit olduğunu, ona hakkını helal etmesini ister. GülĢâh‟tan daha âĢık olduğunu, kendisini iyi bildiğini, onun yüzünü görmekle yaĢadığını ve gittiği zaman ölmeye hazır olduğunu söyler. YM‟de Varka bu cümleleri kurmaz. Be-Golşāh ber Varḳa-yė be-āferīn Hemī goft ey dūst sīrem bebīn [A/1909] (Varka, GülĢâh‟a ona iyice bakmasını Ģefkatle söyler.) Ke fersūẕe kerdī dėl-ė zār-ė men Ber-āsūẕ goveşt zė-āzār-ė men [A/1910] (Benim zavallı gönlümü çürüttün, benim eziyetlerimden kurtuldun.) Ço gerdem to-rā ġāyėb ez-çeşm-ė ser Zė-gom geştenem zūẕ yābī ḫaber [A/1911] (Gözünün önünden gizlendiğim zaman kaybolmamdan hızlıca haberin olur.) 251 Ço ber-men ecel bogseleẕ bend-ė saḫt Be-dārolbeḳā efgenem zūẕ raḫt [A/1912] (Ecel bana ipini geçirdiği zaman öbür dünyaya hemen göçerim.) Berem mėhr-ė rūy-ė to vu ḫūy-ė to Ber-ė āferīnende-yė rūy-ė to [A/1913] (Yüzünde olan sevgiden ve güzel huyundan dolayı Allah‟a Ģükrediyorum.) To ez-ḥālem er hīç yābī ḫaber Ḫaḳḳ-ė dūstī-rā be-men ber-goẕer [A/1914] (Benim hâlimden haberdar olduğun zaman bana arkadaĢlık hakkını helal et.) Zemānī ber-ān ḫāk-ė men kon dėreng Ke ez-koşte-yė ḫᵕīş nāyeẕt neng [A/1915] (Benim toprağımın baĢında bir saniye bekle ki öldürdüğün kiĢiden utanma.) Çonīn gūy key koşte-yė zār-ė men ėtem dīẕe yār-ė vefādār-ė men [A/1916] (ġöyle söyle: Benim öldürdüğüm zavallı, sitem gören benim vefalı sevgilim…) Eyā ḫaste-yė beste-yė mėhr-ė men Şoẕī sīr nādīẕe ez çehr-ė men [A/1917] (Bana âĢık olan! Yüzümü iyice göremeden benden bıktın.) Begū īn ü ber-men bezārī be-mūy Koşende toy, coz şehīdem megūy [A/1918] (Bunu söyle ve benim için ağla; beni öldüren sensin, bana Ģehitten baĢka bir Ģey deme.) Ke men ez-to der-mėhr gomrehterem Be-ḥāl-ė dėl-ė ḫᵕīş āgehterem [A/1919] (Ki ben senden daha aĢığım, kendi gönlümün hâlini daha iyi bilirim.) Ço reften boveẕ merg-rā bendeam Zė-dīẕār-ė rūy-ė to men zendeam [A/1920] 252 (Senin yüzünü görmek sayesinde hayattayım, gitmem gerekiyorsa ölmeye hazırım.) 117. YM‟de Varka kabilesine gitmek istediğinde iki âĢık birbirine Ģiir okur. Ancak A‟da Ģiir söylemezler. 118. A‟da Varka gitmeden önce GülĢâh‟a hatıra olarak gömleğini bırakır. YM‟de ise Varka, GülĢâh‟a hatıra olarak hiçbir Ģey vermez. Borūn kerd pīrāhenī yāẕgār Bedū dāẕ goftā merā yāẕ dār [A/1937] (Gömleğini çıkarttı, ona verdi ve onu unutmamasını söyledi.) 119. A‟da Varka bir günlük yolu gittikten sonra akıllı bir doktorla karĢılaĢır, tıp ve astronomiyi iyi bilen gencin adı “Bâ Ali”dir ve lakabı da “Gorabo‟l-yemani”dir. YM‟de ise Varka giderken bir biniciyle karĢılaĢtığı yazılır. Binici hekim olduğunu söyler. Ancak adı ve lakabına değinilmez. Varḳa bī-çāre daḫı ḥayrān u zār Gideriken ḳarşu irdi bir süvār [YM/1549] (Zavallı ve periĢan Varka giderken bir binici karĢısına çıktı.) Varḳaya eydür yigit ḥālüñ nedür Ṣayrulıḳ mı seni şöyle iñledür [YM/1550] (Varka‟ya, “Hâlin nasıldır? Hastalık mı seni böyle inletiyor?” dedi.) Ḫastayısañ söyle derdüñ bileyin Ben ḥakīmem derde dermān ḳılayın [YM/1551] (Hastaysan söyle, derdini bileyim. Ben hekimim, derdi iyileĢtiririm.) Ço yek rūze reh-rā bepeymūẕ bīş Pėzeşkī ḫėredmend[eş] āmed be pīş [A/1953] (Bir günlük yolu gittikten sonra akıllı bir doktor karĢına çıktı.) Be-ṭėbb ü nocūm enderūn boẕ temam Cevān būẕ u pes (Bā „Ali( ū be-nām [A/1954] (Tıp ve astronomi uzmanıydı, gençti ve “Bâ Ali” adıyla tanındı.) 253 )Ġorābo‟l-yemānī( boẕ ū-rā laḳab Ço roḫsāre-yė Varḳa dīẕ, ey „aceb [A/1955] (Lakabı “Yemenli Gorab idi, Varka‟nın yüzünü gördüğü zaman…) 120. A‟da Varka doktorla karĢılaĢtığında bayılır ve durumunu Ģiir okuyarak da doktora açıklar. YM‟de ise bayılmaz ve Ģiir de okumaz. Ṭapīde şoẕeş dėl be-ber der zė-cūş Biyoftāẕ vezūy coẕā geşt hūş [A/1956] (PeriĢan olmasından kalbi çarpmaya baĢladı, düĢtü ve bayıldı.) Be-goft: Īn u berzeẕ yekī bāẕ-ė serd Be-nūḥa yekī şė„r āġāz kerd [A/1979] (Bunu söyledi ve bir ah çekti. Acıyla Ģiir okumaya baĢladı.) 121. YM‟de hekim Varka‟ya hastalığını sorduğunda Varka nabzını tutarak anlamasını söyler, hekim de nabzını tutuğunda hastalığının aĢk olduğunu anlar, ancak A‟da doktor Varka‟ya neyden korktuğunu sorduğunda Varka, “Acı ve gamdan.” der. Doktor da gamdan kimsenin böyle olmayacağını ve Araplar arasında kimsenin onun gibi olmadığını söyler ve hastalığının sebebi de acı ve gam olmadığını, kendine sitem ettiğini dile getirir. Ḫastayısañ söyle derdüñ bileyin Ben ḥakīmem derde dermān ḳılayın [YM/1551] (Hastaysan söyle, derdini bileyim. Ben hekimim, derdi iyileĢtiririm.) Varḳa eydür iy ḥakīm imdi benüm Nabżumı ṭut gör nice olmış tenüm [YM/1552] (Varka; “Ey hekim, Ģimdi benim nabzımı tut ve vücudumun nasıl olduğunu gör.” der.) Varḳanuñ çün ṭutdı gördi bileğin Bildi nedür ḫastalıġın dilegin [YM/1553] (Varka‟nın nabzını tuttuğu zaman hastalığı ve dileğinin ne olduğunu bildi.) Didi yigit istedüm ben sende çoḳ „Āşıḳ olmışsın daḫı hīç renc yoḳ [YM/1554] 254 (“Ben yiğit istedim, yiğitlik sende çoktur. ÂĢık olmuĢsun hem de hiç eziyeti yoktur.”) Be-Varḳa begoft: Ez çe tersīẕeī? Hemānā ke ḫod āfetī dīẕeī [A/1964] (Varka‟ya; “Neyden korktun? Ki sen kendin belayı görmüĢsün.” dedi) Beẕū goft: Ey be-ḫėred dūrbīn Merā derd ü ġam kerd cānem ḥazīn [A/1965] (Ona söyledi: Ey akıllı ve geleceğe bakan, beni üzen acı ve gamdır.) Cevānmerd gofteş ke ey Varḳa bes! Ke ez ġam negerdeẕ çonīn hīç kes [A/1966] (Yiğit ona söyledi: “Ey Varka yeter! Acıdan hiç kimse böyle olmaz.”) Beẕū Varḳa gofteş ke ey por honer Be-bīmārī ender zemānī nėger [A/1967] (Varka ona, “Ey marefetli! Hastalığıma biraz bak.” dedi.) Ġorābo‟l-yemānī begoft: Ey „aceb Ço to nīst danende ender „Arab [A/1968] (Yemenli Gorabo söyledi: ġaĢırtıcı! Arap ülkelerinde senin gibi bilinen yoktur.) Torā nīst „ėllet ne derd ü ne ġam Hemī ḫoẕ konī ber-ten-ė ḫoẕ sėtem [A/1969] (Senin hastalığının nedeni acı ve gam değil, kendin kendine sitem ediyorsun.) Ne teb mer to-rā kerde dāreẕ tebāh Ne ġam mer to-rā borde dāreẕ zė-rāh [A/1970] (Ne alnındaki ateĢ seni yok etmiĢ, ne de gam seni yoldan çıkarmıĢ.) Begū tā to-rā derd ü „ėllet zė-çīst Begū tā to-rā renc ü mėḥnet zė-kīst? [A/1971] (Söyle senin acının nedeni neydendir? Söyle senin acın ve kederin kimin yüzündendir?) 255 Zė-goftār u kėrdār-ė danende merd Berāmeẕ zė-Varḳa yekī bāẕ-ė serd [A/1972] (Bilen adamın söyledikleri ve davranıĢları yüzünden Varka bir ah çekti.) Çonīn goft ū-rā key ey por honer Der‟īn kār eknūn key dārī baṣr [A/1973] (Ona Ģöyle söyledi ki “Ey marifetli! ġu anki bu iĢi biliyorsun…”) Eger beh konī mer merā ey ḥabīb Nebāşed ço‟to gėrd-ė gītī ṭabīb [A/1974] (Eğer beni iyileĢtirirsen dünyada senin gibi bir doktor yoktur.) Cevābeş çonīn dāẕ k‟ey ḫūbrūy Hemānā şoẕī ḫaste-yė mėhrcūy [A/1975] (Onun cevabını Ģöyle söyledi: “Ey güzel, âĢık oldun.”) 122. A‟da Varka doktordan ayrıldığı zaman bazen bayılıp bazen ayıldığı söylenir. YM‟de bunlar yaĢanmaz. Zė-goftār-ė ū Varḳa ez-dīẕe ḫūn Bebārīẕ ü ber-ḫāk şoẕ sernegūn [A/1989] (Onun söyledikleri yüzünden Varka kan ağladı ve baĢ aĢağıya toprağa düĢtü.) Ço bā hoş biyāmeẕ ez-ān cāygāh Bėrānd u sebok rūy dāẕeş be-rāh [A/1990] (Orada ayıldığı zaman hızlıca atını sürdü ve yola çıktı.) Berū zī çonān bīst reh bīş u kem Gosestīş hūş u borīẕīş dem [A/1991] (YaklaĢık yirmi konaklama geçtikten sonra güçsüz olup bayılır.) Geh āmeẕ be-hūş ü gehī şoẕ zė-hūş Gehī por ḫorūş u gehī bā-ḫorūş [A/1998] (Bazen ayılır ve bazen bayılır, bazen çok bağırır ve bazen bağırır.) 256 123. YM‟de Varka bir çayırlığa vardığında kölesine çok uzun zamandır uyumadığını ve uyuyacağını söyler ve uyuduğu sırada ondan atını otlatmasını ister. Kendisi de secdeye gidip Allah‟tan canını almasını ister ve böylece ölür. A‟da ise içinden GülĢâh‟la konuĢup can verir. ürdi atın ilerü ol nām-dār Yazıda gördi ki bir ḫoş merġ-zār [YM/1561] (O yiğit atını ileri sürdü, ovada güzel bir çimenlik gördü.) Atdan indi Varḳa eydür yā ġulām Uyḳu çoḳdandur baña oldı ḥarām [YM/1562] (Varka atından indi, “Ey köle, çok uzun zamandır uyku bana haram oldu (uyuyamıyorum).” der.) Ben uyuyayım bu atı sen otar Uyanıcaḳ tīz girü getür yiter [YM/1563] (Ben uyuyayım, bu atı sen otlat. Uyandığımda hızlıca geri getir, yeter.) Aldı ol ḳul at elinde otarur Varḳa ol dem secdeye başın urur [YM/1564] (O köle atı eline alıp otlatır, Varka o an baĢını secdeye koyar.) en bilürsin yā ilāhe‟l-„ālemīn Çünki oldur cān içinde nāzenīn [YM/1574] (Ey Dünyanın Tanrısı, sen içimdeki canın, o güzel olduğunu bilirsin.) Ben nice bir ṭutayın cānsuz teni luṭf idüp benden ḳabūl eyle cānı [YM/1575] (Ben nasıl cansız vücudu muhafaza edeyim? Lutf edip benden bu canımı kabul et.) Ol yig ola kim teni elden ḳoyam Bu arada ṭopraġa ıṣmarlayam [YM/1576] (O üstün olsun ki ben canımı vereyim. Bu arada ben ölüme hazırım.) Bunı eydüp ol arada cānını Ḥażrete ıṣmarladı Varḳa anı [YM/1577] 257 (Bunu deyip o arada Varka canını Allah‟a teslim etti.) ūy-ė ān reh āmeẕ zė-bīcāy ūy Ke boẕ ma„den-ė ān bot-ė mėhr-cūy [A/1999] (Bilinmeyen bir yerden o yola geldi ki o güzelin doğduğu yerdi.) Benālīẕ u goft ey dėlārām-ė men Zė-mėhret siyeh geşt eyyam-ė men [A/2000] (Ġnledi ve “Ey gönül alanım senin aĢkından benim hayatım karardı.” dedi.) Dėl-ḫaste-rā ey gėrānmāye dėl ūy-ė ḫāk borden zė-mėhr-ė to dėl [A/2001] (Ey değerli gönül, âĢık gönlümü sana olan aĢkımdan dolayı toprağa veriyorum.) Merā bord zīn gītī ey dūst mėhr Zė-to dūr bāẕā belā-yė sėpėhr [A/2004] (Ey dost, sevgi beni bu dünyadan götürdü, göğün belası senden uzak olsun.) Begoft īn u kerdeş yekī şe„r yāẕ Ḥadīs -ė cėhān, goft, bāẕest, bāẕ [A/2007] (Bunu söyledi ve bir Ģiir hatırına geldi; cihanın sözü, dedi, rüzgârdır, rüzgâr.) Konem āh ez‟īn çarḫ-ė gerdende āh Ke „ėyşem tebeh kerd ü rūzem siyāh [A/2008] (Bu dönen felek yüzünden ah çekiyorum ki hayatımı mahvetti ve gündüzümü kararttı.) To bedrūẕ bāş ey gėrānmāye dor Ke men ten sėpordem be-ḫāk-ė siyāh [A/2009] (Ey değerli inci sen iyi ol, ben kara toprağa can verdim.) Mebāẕā be-to ber tebeh „ėyş ü „ömr Ke hem „ėyş ü hem „omr-ė men şoẕ tebāh [A/2010] (Senin hayatın ve ömrün heba olamasın sakın ki benim hayatım ve ömrüm heba oldu.) 258 Dėl-ė sūḫte der-ġam-ė mėhr-ė to Hemī bord ḫᵕāhem be-nezd-ė elah [A/2011] (Senin aĢkının acısından dolayı yanan gönlümü olduğu gibi Allah‟ın yanına götüreceğim.) Derīġā ke ez-vaṣl-ė to mer merā Goseste şoẕ ūmīẕ u kūtāh rāh [A/2012] (Yazık ki sana kavuĢmaktan benim umudum kesildi ve yolum kısaldı.) Begoft īn u begosteş ez-ten nefes To goftī hemān yek nefes būẕ u bes [A/2013] (Bunu söyledi ve son nefesini verdi, sen söyledin ki sadece o tek nefes vardı.) 124. Varka‟nın kölesi onu ölü bulunca YM‟de o an yakasından eteğine kadar elbisesini tamamen yırtar ve ağlayıp inler, A‟da ise kan ağladığı söylenir. Gördi ol ḳul Varḳa cān ıṣmarlamış Eytdi eyvāh kim ne düşvār oldı iş [YM/1581] (O köle Varka‟nın can verdiğini gördü. Eyvah dedi ki ne kadar zor oldu.) Ol dem el urdı yaḳasına ġulām Tā etegine degin yırtdı tamām [YM/1582] (O an, köle elini yakasına götürüp eteğine kadar tamamen yırttı.) Varḳa içün aġlarıdı zār zār Gördi ḳarşudan gelür iki süvār [YM/1583] (Varka için hüngür hüngür ağlarken karĢıdan iki binicinin geldiğini gördü.) Ġolāmeş bebārīẕ ez-dīẕe ḫūn Be-goftā çe tedbīr dārem konūn [A/2014] (Kölesi kan ağlardı. “ġu an çarem nedir?” derdi.) Ke yārī koned mer merā enderīn? Ke tenhā verā kerd netvān defīn [A/2015] (Bunun için bana yardım etsin ki tek baĢına bu gömülmez.) 259 125. YM‟de Varka‟nın kölesi onu ölü görünce ağlayıp inlerken karĢıdan iki binicinin geldiğini görür. A‟da ise Varka‟nın kölesi sahibinin ölümünü anladıktan bir gün sonra iki binici oraya gelir. Varḳa içün aġlarıdı zār zār Gördi ḳarşudan gelür iki süvār [YM/1583] (Varka için ağlardı, karĢıdan iki binicinin geldiğini gördü.) Ço şoẕ rūz vaḳt-ė nemāz-ė dėger ovārī do peydā şoẕ ez-rehgoẕer [A/2016] (Sabah olduğu zaman yoldan iki binici ortaya çıktı.) 126. A‟da biniciler GülĢâh‟ın sarayında oturdukları belirlenir. YM‟de ise sadece Ģehre gittikleri söylenir. Ol ḳul eydür bir yaña virün ḫaber İy yigitler ḳancaru „azm-i sefer [YM/1597] (O köle, “Ey yiğitler! Nereye gidiyorsunuz? O tarafa haber verin.” der.) Didiler şehre varuruz yā ġulām Eytdi bi‟llāh Varḳadan iltün peyām [YM/1598] (“Ey köle Ģehre gideriz.” dediler. “Allah aĢkına Varka‟dan haber götürün.” dedi.) Ġolāmek begoftā begūyīẕ rāst Eyā ḳom-ė ārām-gehtān kocāst? [A/2026] (Köle, “Doğrusunu söyleyin, yaĢadığınız kabile nerededir?” dedi.) Begoft ān yekī hest mā-rā moḳām Ber-ė ḳaṣr-ė Golşāh-e ferḫonde nām [A/2027] (Öteki, “Bizim oturduğumuz yer uğurlu GülĢâh‟ın sarayındadır.” dedi.) 127. YM‟de köle binicilere Ģehre gittikleri zaman birbiriyle konuĢuyorlarmıĢ gibi Varka‟nın ölüm haberini GülĢâh‟a bildirmelerini ister. Ancak A‟da köle onlardan direkt GülĢâh‟a, Varka‟nın ölüm haberini vermelerini söyler. Al emānet çünki şehre varasız lüṭf idüp Gülşāh ḳaṣrın göresiz [YM/1601] 260 (Söz verin, Ģehre varıp GülĢâh‟ın sarayını gördüğünüz zaman lütf edip…) Pencere altına bir laḥẓa varuñ Bu sözi Gülşāha ol dem bildürüñ [YM/1602] (Bir saniye camın altına gidin, o an bu sözü GülĢâh‟a bildirin.) Biriñüz ṭursun iler biriñüz girü Anda ma„lūm idiñüz bu sözleri [YM/1603] (Biriniz ileride, biriniz geride dursun; orada bu sözleri duyurunuz.) Birbiriñüze bu sözi söyleñüz Ḥarf-ıla Gülşāha ma„lūm eyleñüz [YM/1604] (Birbirinize bu sözü söyleyin, birbirinizle konuĢarak GülĢâh‟a açıklayın.) Eydüñüz ol nāzenīn Varḳa ḳanı Ol fülān yirde varup virdi cānı [YM/1605] (“O Varka nerede? O filan yerde canını verdi.” deyiniz.) Siz bu sözi bu ḳadar eydüñ tamām Ol işitsün siz gidüñ andan revān [YM/1606] (Siz bu sözü bu kadar deyin, o iĢitsin; siz oradan gidin.) Şomā her dovān īn saḫon-rā besīẕ Ço nezdīkī-yė ḳaṣr-ė Golşeh resīẕ [A/2029] (Siz ikinize bu söz yeterlidir, GülĢâh‟ın sarayının yanına vardığınızda...) Begūyīẕ bā „āşėḳ-ė sūgvār Meḫosb er to-rā hest tīmār-ė yār [A/2030] (Kederli aĢığa, eğer sevgilin için acı çekiyorsan uyuma, deyiniz.) Kocā Varḳa şoẕ zīn sėpencī serāy Beẕīn derd mozdet dehāẕā Ḫoẕāy [A/2031] (Varka bu dünyadan nereye gitti? Allah çektiğin acı için sana karĢılığını verdi.) 128. GülĢâh, Varka‟nın ölüm haberini duyunca YM‟de ah çeker, ağlayarak tahtından düĢer ve bayılır. Dadılar gül gibi yüzüne gülsuyu dökerler ve ayılır. GülĢâh 261 yüzünü tırmalar. Bazen saçını yolar bazen de sarayda yuvarlanır. A‟da ise deliler gibi çatı katına çıkıp haberi verenlerle konuĢur. Onlara “Benim ölümümü istemiĢseniz, dileğiniz gerçekleĢti, Varka‟yı nerede buldunuz ve nerede onu bıraktınız? Benden hınç almak istemiĢseniz, alınmıĢtır ve eğer yanmamı istemiĢseniz, yandım.” Haberi getirenler, olup biteni GülĢâh‟a anlatırlar. GülĢâh ağlar ve baĢörtüsünü çıkartıp saçlarını yolar. Allah‟la konuĢur ve ağlayarak Ģiir söyler. Bu sözi Gülşāh işidüp ḳıldı āh Didi kim gördüñ mi bu baḫt-ı siyah [YM/1612] (GülĢâh bu sözü duyunca ah çekti. “Bu kara bahtımı gördünüz mü?” dedi.) N‟ideyin imdi ne miskīn olmışam Şāhumı añsuzda yavı ḳılmışam [YM/1613] (Ne yapayım? ġimdi zavallı oldum, Ģahımı birden bire kaybettim.) Aġlayu vā-ḥasretā dir ol nigār Düşdi taḫtdan aşaġa ḥayrān u zār [YM/1614] (O güzel, ağlayıp eyvah der. PeriĢan bir Ģekilde ve ağlayarak yataktan düĢtü.) İçine od düşdi ol bī-çārenüñ Düşdi uṣṣı gitdi ol meh-pārenüñ [YM/1615] (O zavallının içine ateĢ düĢtü. O ay parçası düĢüp bayıldı.) Ṭayalar ol gül yüze ṣaçdı gül-āb „Aḳlı geldi kendüye ḳılur „iḳāb [YM/1616] (Dadılar o gül yüzüne gülsuyu saçtılar, ayıldı ve kendine eziyet etti.) Urdı elin ol dem ol nazik yüze Dırnaġıyla gül yüzin tā kim yüze [YM/1617] (O an elini o güzel yüzüne vurdu, gül yüzünü tırnağıyla yırtacaktı.) Ol yanāḳ kim nāzük ü ra„nā vü ter Tāze gülden belki ḫūb u tāze ter [YM/1618] (O ıslak, güzel ve ince yanağı ki belki yeni çıkmıĢ gülden de daha taze ve iyidir…) Yā yigit şāhı diyüp yırtar yüzin 262 Zāri ḳıluban arar yüzin gözin [YM/1619] (Ey yiğit Ģahı deyip yüzünü tırmalar, ağlayarak onun yüzünü ve gözünü hatırlar.) Geh yüzin yırtar yolar gāh saçını Şol ṣaçı kim „āşıḳuñ müşg-i Çīni [YM/1620] (Bazen yüzünü yırtar, bazen de saçını yolar. ġu saçı ki aĢığın Çinli miskiydi.) Geh saray içinde ġalṭān bulınur Cān-ı şīrīn üzresine düşdi şūr [YM/1621] (Bazen saray içinde yuvarlanır, tatlı canı üzerine tuz serpildi (keder, üzüntü).) ūy-ė gūş-ė Golşāh āmeẕ ḫorūş Derd zė-cėger maġzeş āmeẕ be-cūş [A/2038] (GülĢâh‟ın kulağına bağrıĢma sesi geldi, ciğeri acıdı ve beyni kaynadı.) ūy-ė bām şoẕ hemço dīvānegān Çonīn goft ey ḳavm-ė bīgānegān [A/2039] (Deliler gibi tavana çıktı. ġöyle dedi: “Ey yabancı kabile…”) Çe āvāz būẕ īn kezū çon tegerg bebārīẕ ber-cān-ė men tīz merg [A/2040] (Bu nasıl bir bağırıĢmaydı ki benim canıma ölüm, dolu gibi yağdı.) Eger ez pey-ė cān-ė men ḫāstīẕ Heme yāftīẕ ānçe mīḫᵕāstīẕ [A/2041] (Eğer benim canımı istemiĢseniz, istediğinizi elde ettiniz.) Mer ān ḫaste-dėl-rā koca yāftīẕ Vezū ez- kocā rūy bertāftīẕ [A/2042] (O aĢığı nerede buldunuz? Onu nerede bıraktınız?) Eger kīnetān zė-men, tuḫte Veger ḫᵕāstī sūḫten, sūḫte [A/2043] (Benden hınç almak istemiĢseniz, alınmıĢtır ve eğer yanmamı istemiĢseniz, yandım.) 263 Begofteş be-zārī derīġā derīġ Ke ḫorşīẕ-ė men reft der-tīre mīġ [A/2046] (“Ağlayarak yazık ki benim güneĢim kara bulutun arkasında saklandı.” dedi.) ebok mė„cer ez-sereş bīrūn fėgend Be-nāḫon derāverd moşkīn kemend [A/2047] (Hızlıca baĢörtünü çıkardı, tırnakla misk kokulu saçını yoldu.) Revāneş hemī bā-ecel rāz kerd Be-zārī yeki şe„r āġāz kerd [A/2048] (Ruhu ecelle konuĢtu, ağlayarak bir Ģiir söylemeye baĢladı.) Hemī goft bā ḫᵕīşten ān nėgār Yekī şe„r-ė tāzī be-zārī-ė zār [A/2049] (O güzel kendine ağlayarak bir Arapça Ģiir söyledi.) K‟zīn pes eyā dėl be-donyā menāz Ke „ėzzeş „aẕābest ü nāzeş niyāz [A/2050] (Ey gönül bundan sonra dünyaya bağlanma ki değeri iĢkencedir ve ona yalvarmak gerekir.) Do serv-ė sehī-rā be-yek būstān Be-perverd der-şāẕkāmī vü nāz [A/2051] (Ġki düz selviyi bir gül bahçesinde mutluluk içinde ve Ģımartarak yetiĢtirdi.) Ebī ān ke zė-ān her do āmeẕ gonāh Zė-yek dīgerāneşān coẕā kerd bāz [A/2052] (O ikiliyi günah iĢlemedikleri hâlde yine birbirlerinden ayırdı.) Eyā Varḳa dūrī to ez-yār-ė ḫᵕīş Şoẕem bī-to kūtāh „ömrī dėrāz [A/2053] (Ey Varka sen sevgilinden uzaksın, sensiz uzun ömrüm kısaldı.) Merā gofte būẕī ke āyem beret Şoẕī ez-berem bāz nāyī to bāz [A/2054] 264 (Yanıma geleceğini söylemiĢtin, gittin, yine gelmeyecek misin?) Ḳażā tā der-ė merg-ė to bāz kerd Be-ḫoẕ ber der-ė ġam nekerdem ferāz [A/2055] (Kader senin ölüm kapını açtığı zaman ben gam kapısına yaklaĢmadım.) Be-nezd-ė to ḫᵕāhem hemī āmeẕen Merā hem ber-e cāy-ė ḫoẕ cāy sāz [A/2056] (Senin yanına geleceğim, benim için yanında yer ayır.) 129. YM‟de GülĢâh‟ın, Varka‟nın ölüm haberini aldığı gün ġam ġah‟ına “Eğer gelmezsen GülĢâh kendini öldürür.” diye haber verirler. A‟de ise GülĢâh, Varka‟nın ölüm haberini aldıktan sonra 3 gün boyunca acı çekip hiçbir Ģey yemez ve uyumaz. Bu durumu ġam ġahı anladığı zaman yanına gelir. Didiler şol dem şaha Gülşāh sözin Gelmeziseñ öldürür ol kendüzin [YM/1622] (ġu an GülĢâh‟ın haberini Ģaha verdiler, gelmezsen o kendini öldürür.) Bu kezin geldi Melik Muḥsin aña Eytdi şāhum yine ne oldı saña [YM/1623] (Bu defa Melik Muhsin ona geldi. “ġahım yine sana ne oldu.” dedi.) e rūz u se şeb hemçėnān der „azāb Hemī būẕ bī-ḫᵕord u bī-hūş ü ḫᵕāb [A/2057] (Üç gün boyunca uyumadan, yemeden aklı baĢından gitmiĢ bir Ģekilde acı çekiyordu.) Zė-kāreş ço āgāh şoẕ Şāh-ė Şām Devīẕeş ber-māh-ė bot koş-ė ḫarām [A/2058] (ġam ġahı onun durumunu öğrendiği zaman o ay yüzlü, bütün güzellerden daha güzel ve salınarak yürüyene koĢtu.) Begofteş: Çe būẕ ey dėlārām-ė men? Begū hīn ke tīre şoẕ eyyam-ė men [A/2059] (Ona “Gönül okĢayanım ne oldu? Hızlı söyle ki benim dünyam karardı.” dedi.) 265 130. ġam ġahı GülĢâh‟tan Varka‟nın ölüm haberini duyunca YM‟de GülĢâh‟a “Bu söz gerçek değil, belki düĢman sözüdür, kabul etme.” der. A‟da ise canı yanar ve ağlar. Şāh eyitdi işbu söz gerçek degül Belki düşmān sözidür ḳılma ḳabūl [YM/1625] (ġah, “Bu söz gerçek değil, belki düĢman sözüdür, kabul etme!” dedi.) Ço beşnīẕ Şāh īn dėleş boẕ kebāb Zė-dīẕe bebārīẕ ber-rūy āb [A/2064] (ġah bunu duyduğu zaman canı yandı, gözlerinden yüzüne gözyaĢı aktı.) 131. Varka‟nın mezarına YM‟de bazıları yürüyerek bazıları da atla gittiği belirtilir. A‟da ise nasıl gittiklerine değinilmemiĢtir. Gördiler Gülşāhıla atlandı şāh Beglerile bindiler cümle sipāh [YM/1629] (Gördüler, Ģah GülĢâh ile ata bindi. Beyleriyle bütün ordu bindiler.) Şeyh ü dānişmend ü faḳīh ne ki var Kimisi yayaḳ yürür kimi süvār [YM/1630] (ġeyh, bilgin, fakih ve varolan herkes, kimisi yayan ve kimisi atlı…) 132. A‟da GülĢâh, Varka‟nın mezarına ağlayarak, bağırarak ve saçını yolarak gittiği söylenir, YM‟de GülĢâh‟ın yoldaki durumu ele alınmamıĢtır. Hemī reft Golşāh zārī konān Ḫorūşān u mūyān u gīsū kenān [A/2068] (GülĢâh; ağlayarak, bağırarak ve saçlarını yolarak gitti.) 133. YM‟de Varka‟nın mezarının olduğu yere vardıkları zaman Varka‟nın kölesi gelip ağlar, Melik Muhsin‟e “Allah sana sağlık versin, Varka gitti sen dünyada kalıcı ol, dünyaya gelen herkes Ģüphesiz gider.” der. GülĢâh, Melik Muhsin‟den Varka‟nın mezarını görmesi için izin vermesini ister. A‟da ise Varka‟nın mezarına vardıklarında köleden bahsedilmez ve GülĢâh, ġam ġahına sormadan mezarın baĢına gider. Varḳanuñ geldi ḳulı zārī ḳılur Ḫᵕācesinüñ ḥasretinden yaḳılur [YM/1632] 266 (Varka‟nın kölesi gelip ağlar, sahibinin hasretinden yanar.) Şāh öñinde yüzini urdı yire Didi şāha Ḥaḳ saña ṣaġlıḳ vire [YM/1633] (ġahın önünde yüzünü yere vurdu. ġaha “Allah sana sağlık versin.” dedi.) Geçdi Varḳa sen beḳā ol dünyede Her ki geldi dünyāya lā-şek gide [YM/1633] (Varka gitti, sen dünyada kalıcı ol. Dünyaya gelen herkes Ģüphesiz gider.) Eytdi Gülşāh yā Melik Varḳa benüm Yārümidi hem ten içinde cānum [YM/1634] (GülĢâh, “Ey Melik! Varka hem benim sevgilim hem de vücudumun içindeki candı.” dedi.) Vir baña destūr tā kim ben varam Bu ḳulıla Varḳanuñ sinin görem [YM/1635] (Bu köle ile gidip Varka‟nın mezarını görmeme izin ver.) Şöyle kim „avratlara „adet-durur Aġlayuban ölünüñ yasın urur [YM/1636] (ġöyle ki kadınların âdetidir, ağlayarak ölünün yası tutulur.) Varḳa içün aġlayayum bir zamān Ben gelicek siz varasız bī-gümān [YM/1637] (Varka için biraz ağlayayım, ben gelince siz Ģüphesiz varırsınız.) Bilmedi şāh ol ne sevdā başarur Pādişāh eydür saña destūr-durur [YM/1638] (ġah sevdanın neler baĢardığını bilmedi. PadiĢah, “Sana izin verilir.” dedi.) ürdi Gülşāh ol ḳulıla ilerü Beglerile pādişāh ḳaldı girü [YM/1639] (GülĢâh o köle ile atını ileri sürdü, padiĢah beyleriyle geride kaldı.) 267 Varḳanuñ çün irdi ḳabri üstine İndi atdan geldi kendü ḳaṣdına [YM/1640] (Varka‟nın mezarının baĢına geldiği zaman attan indi ve kendini öldürmek istedi.) Heme ḫalḳ ez-şehr dāẕend rūy ūy-ė gūr-ė ān „āşek-ė mėhrcūy [A/2067] (Bütün halk, o aĢığın mezarına doğru yola çıktı.) Hemī reft Golşāh zārī konān Ḫorūşān u mūyān u gīsū kenān [A/2068] (GülĢâh; ağlayarak, bağırarak ve saçlarını yolarak gitti.) Ço zī gūr-ė Varḳa resīẕeş ferāz Be-cān dāẕen āmeẕ merū-rā niyaz [A/2069] (Varka‟nın mezarına yaklaĢtığı zaman can vermek istedi.) 134. A‟da GülĢâh, Varka‟nın mezarının baĢında ağlarken herkesin ona üzüldüğü ve ağladığı söylenir. YM‟de buna değinmez. Be-ẕīn sān bot-ė gol-roḫ-ė mėhrebān Ḫorūşān u mūyān u zārī-konān [A/2099] (Böylece Ģefkatli gül yüzlü güzel, bağırarak ve ağlayarak…) Hemī būẕ u mīrānd ḫūn ez-cėger Zemīn u zemān boẕ berū noḥe-ger [A/2100] (Böyleydi ve kan ağlardı, herkes ona ağıt söylerdi.) Her ān-kes key ender resīẕī zė-rāh Zė-zārī şoẕī beste ān cāygāh [A/2101] (Yoldan gelen herkesin ağlayıĢı o denli ki gözyaĢları yolu kapatmıĢtı.) Zė-bornā u pīr u zė-merd ü zė-zen Be-gerdeş derūn sāḫte encomen [A/2102] (Genç, yaĢlı, erkek ve kadından herkes onun çevresinde toplandılar.) 268 Heme leşker-ė Şām u sālār-ė Şām Zė-ġam geşte gėryān ço gėryān ġomām [A/2103] (ġam‟ın bütün ordusu ve büyükleri gamdan bulut gibi ağladılar.) Zė-ān nale-yė zār u zė-derd-ė ūy Hemī ḫūn çėkānīẕ her-kes ber-ūy [A/2104] (Onun ağlayıp inleyiĢi ve çektiği acıya herkes kan ağladı.) 135. YM‟de GülĢâh hançerle kendini öldürür. A‟da ise baĢını Varka‟nın mezarına koyup sana geliyorum, benim umudumu kırma, der ve böylece ölür. Bunı diyüp aġladı çoḳ ol nigār Ṭartdı bir ḫançer bilinden āb-dār [YM/1656] (O güzel bunu deyip çok ağlar. Parlak bir hançer belinden çıkarttı.) Ḳabżasın ḳabrinde ḳodı Varḳanuñ Gögsi üstinde ḳodı tīgin anuñ [YM/1657] (Sapını Varka‟nın mezarında, onun kılıcını göğsünün üstüne bıraktı.) „Işḳuña yā Varḳa diyüp kendüzin Ṣaldı ol tīġ üstine Gülşāh özin [YM/1658] (GülĢâh, “Ey Varka aĢkına!” deyip kendini o bıçağın üstüne attı.) Cism-i nāzük ḫaçeri tīz bī-amān Ḳıldı Varḳa „ışḳına teslīm-i cān [YM/1659] (O nazik vücutlu, kılıcı ise keskin ve amansızdı. Varka aĢkına canını teslim etti.) Nehāẕ ez-ber-ė ḫāk rūy ān nėgār Be-goft āmeẕem sūy-ė to, hest bār(yār)? [A/2107] (O güzel, yüzünü toprağın üstüne koydu. “Sana geldim, izin var mı?” dedi.) Nomīẕem megerdān key āzordeem Ġam u mėhr-ė dėl bā-ḫoẕ āverdeem [A/2108] (Umudumu kırma ki üzgünüm, gönlümün acı ve sevgisini kendimle getirdim.) 269 Be-goft īn u ez-dehr bogsest mėhr Zė-nageh ber-āsūẕ ān ḫūb-çehr [A/2109] (Bunu söyledi ve dünyadan bağı koptu. O güzel yüzlü birden bire sakinleĢti.) Ço hoş ez-teneş nā-pedīẕār geşt Bedū dīẕe ān ḫalḳ ḫūn-bār geşt [A/2110] (Aklı gittiği zaman o halkın gözü kan ağladı.) Zė-donyā be-reft ān bot-ė Ḳandėhār Be-„oḳbā ber-ė ān vefādār yār [A/2111] (O Kandihar güzeli dünyadan göçtü. Ödül olarak o vefalı sevgilisinin yanına gitti.) 136. A‟da GülĢâh‟ın ölümünden sonra “ġairin ġikâyeti” adlı bölüm gelir, bu bölümde Ģair felekten Ģikâyet eder. Ancak YM‟de GülĢâh‟ın ölümünden sonra hikaye devam eder ve bu bölüm iĢlenmez. Derīġā ke beẕ mėhr-ė gerdān cehān Nedāreẕ vefā bā-kesī cāvėdān [A/2116] (Yazık ki feleğin hiç kimseye kalıcı sevgi ve vefası yok.) Ne-bāyeẕ hemī best dėl-rā der-vey Ke bes nābekārest ü bes zeşt rūy [A/2117] (Ona gönülden bağlanmamak lazım ki hain ve çirkindir.) Besā mėhr peyveste vü beste dėl Ke ū kerd bī-kām-ė dėl zīr-ė gėl [A/2118] (Bir sürü âĢık var ki o, onları kavuĢturmadan toprağa gömdü.) Bes ümīẕhā-rā ke der dėl şėkest Besī bendhā kū goşāẕ u be-best [A/2119] (Gönüldeki ümitleri kırdı, bir sürü bentleri çözdü ve düğümledi.) Eger men be-gūyem ke bā-men çe kerd Çe āverd pīşem zė-dāġ u zė-derd [A/2120] (Eğer bana ne yaptığını, baĢıma ne dertler açtığını söylersem…) 270 Be-māneẕ „aceb herkes ez-kār-ė men Ḫoreẕ tā be-cāvīẕ tīmār-ė men [A/2121] (Herkes benim iĢime ĢaĢıracak ve sonsuza kadar bana acıyacak.) Merā ḳıṣṣa zīn ṭorfeter ūftāẕ Velīken neyārem goẕeşten be-yāẕ [A/2122] (Bu hikâyeden daha ilginç olanları baĢıma geldi ama geçmiĢi hatırlamak istemiyorum.) Eger zendegānī būẕ, ān semer Be-gūyem ke çon boẕ heme ser be-ser [A/2123] (Eğer ömrüm yeterse o hikâyeyi baĢtan sona kadar anlatırım.) Çe kerdend bā-men zė-mekr ü ḥayl Kesānī k‟şān būẕ dėl por daġal [A/2124] (Bana hileyle ne yaptılar, onlar ki gönülleri hileyle doluydu.) Zė-merd ü zen ü pīr [ü] bornā be-hem Zė-şehrī vü Tork u [ze] bīş [u ze] kem [A/2125] (YaklâĢık erkek, kadın, yaĢlı, genç, Ģehirli ve Türkten…) ėpordem be-Yezdān ān-rā temām Ke Yezdān koneẕ ḥokm-ė rūz-ė ḳıyām [A/2126] (Onu tamamen Allah‟a havale ettim çünkü Allah kıyamet günün hükmünü verir.) ėtāneẕ zė-her nākesī dāẕ-ė men Rėseẕ rūz-ė maḥşer be-feryāẕ-ė men [A/2127] (Her zalimden benim hakkımı alacak, mahĢer gününde benim yardımıma gelecek.) 137. GülĢâh‟ın ölümünden sonra ġam ġahı YM‟de ah çekti, bağırdı, takatı kalmayıp atından düĢtü, yakasını yırtarak ağladı ve herkes onun yardımına gitti. Ancak A‟da üzülüp ağladığı ve kan ağlayarak ağıt yaktığı yazılır. Geçdi ol sulṭān-ı ḫūbān-ı cihan Āh idüp ḳıldı Melik Muḥsin fiġān [YM/1663] (O dünyanın iyilerinin sultanı öldü, Melik Muhsin ah çekip bağırır.) 271 Ṭāḳatı ḳalmadı kim „aḳlın dire Düşdi atından şoloḳ sā„at yire [YM/1664] (Aklını toparlaya gücü kalmadı, o anda atından yere düĢtü.) Şāh yaḳasın yırtuban zārī ḳılur Ol ḳamu beglerile yārī ḳılur [YM/1665] (ġah yakasını yırtarak ağlar. Herkes, beylerle yardıma gider.) Ço Golşāh der-hėcr-ė Varḳa be-mord Revān-ė gėrāmī be-Yezdān sepord [A/2130] (GülĢâh, Varka‟nın ayrılığından dolayı öldü. Değerli ruhunu Allah‟a teslim etti.) Ġamīn geşt şāh u be-nālīẕ zār Be-bārīẕ ez dīẕe dor der-kėnār [A/2131] (ġah üzüldü ve inledi. Gözünden inci tanesi gözyaĢları yanağına döküldü.) Hemī kerd noḥa hemī rānd ḫūn Zė-dīẕe ber-ān do-roḫ-ė lāle-gūn [A/2132] (Ağıt yaktı ve o iki laleli yanağa kan ağladı.) Hemī goft: Ey dėlber-ė dėlrobāy Şoẕī nāgehān ḫaste-dėl zīn serāy [A/2133] (“Ey gönül çalan güzel, birden bire dünyadan yoruldun.” dedi.) Merā der-ġam u hėcr bogzāştī Dėl ez-mėhr yek bāre berdāştī [A/2134] (Beni gam ve ayrılıkta bıraktın. Birden bire bana karĢı duyduğun sevgiden vazgeçtin.) Koca cūyemet ey meh-ė mėhrebān? Çe gūyem? Koca reftī ey dėlsėtān? [A/2135] (Ey Ģefkatli ay! Seni nerede arayım? Ne diyeyim? Ey gönül alan nereye gittin?) Ecel nāgehān āmeẕ ey cān-ė men Robūẕet dėl-āzorde ez-ḫān-ė men [A/2134] 272 (Ey canım, ecel birden bire geldi beni üzerek seni evimden kaçırdı.) Hemānā to bā-Varḳa-yė mėhr-bāz Boẕī gofte yek rūz ey māh rāz [A/2135] (Ey ay, sen âĢık Varka‟yla bir gün sırlarını söylemiĢtin.) Konūn āmeẕī nezd-ė ū şāẕėmān Resīẕī be-kām-ė dėl ey mėhrebān [A/2136] (ġu an onun yanına mutlu gittin. Ey Ģefkatli, gönlünün istediğine vardın.) Be-nālīẕ besyār eber derd-ė ūy Be-būsīẕ ān do-roḫ-ė zerd-ė ūy [A/2137] (Onun acısıyla çok inledi, iki sarı yanağını öptü.) 138. YM‟de GülĢâh‟ın ölümünden sonra Melik Muhsin ve GülĢâh‟ı Varka‟nın mezarına kadar eĢlik edenlerin hepsi atlarından inip ağlayarak yas tuttukları yazılır. A‟da buna değinilmez. Atdan inüp cümlesi baş açdılar Varḳa vü Gülşāh içün aġlaşdılar [YM/1666] (Attan inip hepsi baĢlarını açtılar, Varka ve GülĢâh için ağlaĢtılar.) Ol ḥalāyıḳ cümlesi sulṭān-ılā Aġlaşuban cümle yas ṭutdı bile [YM/1667] (Onların hepsi sultan ile ağlaĢarak yas tuttu.) 139. YM‟de GülĢâh‟ın ölümünden sonra bütün beyler toplanıp Melik Mehsin‟e nasihat verdikleri, sabırlı olmasını söyledikleri yazılır. A‟da ise bunlar yaĢanmaz. Cem„ oluban cümle begler geldiler Yas içün şāha naṣīḥat ḳıldılar [YM/1668] (Bütün beyler toplanıp geldiler, Ģahın tuttuğu yas için ona nasihat verdiler.) Eytdiler ṣabr eylegil iy pāk-dīn Ḥaḳ buyurdı kim یست الًبثؽیي [YM/1669] (“Ey temiz dinli! Sabret! Allah buyurdu ki sabredenleri sever.” dediler.) 273 140. YM‟de ġam ġahı, GülĢâh‟ı Varka‟nın mezarına gömdürdü. Ancak A‟da GülĢâh için bir mezar kazılır ve ġam ġahı kendi elleriyle GülĢâh‟ı gömer, Varka‟yı da GülĢâh‟ın mezarına koyar. Ḳabrini açdurdı sulṭān Varḳanuñ Eytdi Gülşāhı sininde ḳoñ anuñ [YM/1670] (Sultan, Varka‟nın mezarını açtırdı. “GülĢâh‟ı onun mezarında koyun.” dedi.) Zemīn-rā be-pūlāẕ kerdend çāk Zė-zīr-ė zemīn bergėrėftend ḫāk [A/2153] (Toprağı çelikle deldiler, yerin altından toprağı boĢalttılar.) Be-dest-ė ḫoẕ ān Ḫosrov beh-āferīn Defīn kerd ū-rā be-zīr-ė zemīn [A/2153] (O hoĢ yaratılmıĢ olan Ģah kendi eliyle onu toprağın altına gömdü.) Nehāẕ enderū Varḳa-rā nezd-ė māh Çonān çūn be-bayest ān pāẕėşāh [A/2154] (O padiĢah, gerektiği gibi içine Varka‟yı ayın (GülĢâh‟ın) yanına koydu.) 141. YM‟de Melik Muhsin dadıların Varka ve GülĢâh‟ın ellerini birbirlerinin boynuna sardırıp onları kucaklaĢma hâlinde bırakmalarını emreder. A‟da ise ġam ġahı dadılara bunları yaptırmaz. Ellerini birbirinüñ boynına Geçürüñ ḳoçuşduruñ örtüñ yine [YM/1671] (Ellerini birbirinin boynuna geçirip kucaklaĢtırın, yine örtün.) Dayalar geldiler anı ṭutdılar Her ki şāh buyurdı anı itdiler [YM/1672] (Dadılar gelip onu tuttular, Ģahın dediklerini yaptılar.) 142. YM‟de Varka ve GülĢâh‟ın elbiselerini de bir mezarın içine koyarlar ama A‟da bu yapılmaz. İkisinüñ daḫı bile ṭonları Ḳodılar bir ḳabr içinde bunları [YM/1673] 274 (Ġkisinin de elbiselerini bile mezarın içinde koydular.) 143. A‟da Varka ve GülĢâh‟ın mezarını ġam büyükleri Ģehitlerin mezarı olarak adlandırırlar. YM‟de bundan bahsedilmez. Mer ān gūrhā-rā bozorgān-ė Şām Ḳobūr-ė şehīdāneş kerdend nām [A/2156] (ġam büyükleri o mezarları Ģehitlerin mezarı olarak adlandırdılar.) 144. YM‟de Varka ve GülĢâh‟ın mezarında halkın dualarının kabul olduğu yazılır, A‟da ise buna değinmez. Ol iki arı vücūduñ türbesin Ḫalḳa ḳılurdı revā her ḥācetin [YM/1677] (O iki temiz vücutlunun mezarı halkın bütün isteklerini yerine getirirdi.) Bunlara yetmiş iki millet gelür Her ne ḥācet kim diler maḳbūl olur [YM/1678] (Bunlara yetmiĢ iki milletten ziyaretçi gelir, her ne dua ederlerse kabul olur.) 145. YM‟de Varka ve GülĢâh‟ın mezarlarına yetmiĢ iki milletten ziyaretçi geldiği belirtilir, A‟da ise kaç milletten ziyaretçi geldiği belirtilmez ve sadece Müslüman ve Yahudiler o iki aĢığın mezarlarını ziyaret ettikleri yazılır. Bunlara yetmiş iki millet gelür Her ne ḥācet kim diler maḳbūl olur [YM/1678] (Bunlara yetmiĢ iki milletten ziyaretçi gelir, her ne dua ederlerse kabul olur.) Cohūd u moselmān borun şod beder ūy-ė gūr-ė ān her do ḫaste cėger [A/2163] (Yahudi ve Müslümanlar o iki aĢığın mezarına doğru yola çıktılar.) 146. YM‟de o iki aĢığın mezarını ziyarete gelenler orada ev yapıp yerleĢtiği ve evlerinin içi türlü nimetlerle dolu olduğu açıklanır, iki yıl geçtikten sonra Varka ve GülĢâh‟ın mezarının olduğu Ģehrin büyüdüğü yazılır. A‟da bunlar açıklanmaz. Her [kim] anda ḥācete gelüridi Ev yapıp anda muḳīm olurıdı [YM/1679] 275 (Her kim oraya dua etmeye gelseydi ev yapıp orada yerleĢirdi.) Evler içi dürlü ni„metler ṭolu İki yıldan ṣoñra şehr oldı ulu [YM/1680] (Evlerin içi türlü nimetlerle doluydu, iki yıldan sonra Ģehir büyüdü.) 147. YM‟de Varka ve GülĢâh‟ın ölümünden iki yıl A‟da ise bir yıl geçtikten sonra Hz. Muhammed‟den bahsedilir. Evler içi dürlü ni„metler ṭolu İki yıldan ṣoñra şehr oldı ulu [YM/1680] (Evlerin içi türlü nimetlerle doluydu, iki yıldan sonra Ģehir büyüdü.) Bunlaruñ „ışḳına ḳıldı şehr-yār Ol arada ḫāṭırı ḳıldı ḳarār [YM/1681] (Bunların aĢkına padiĢah hatırlayıp karar kıldı.) İmdi işit bir „acāyib mu„cizāt Muṣṭafādan ol resūl-i kā‟ināt [YM/1682] (ġimdi Hz. Mustafa‟dan, o dünyanın peygamberinden ĢaĢırtıcı bir mucizeyi iĢit.) Berāmed berīn kār yek sāl rast Nėger ḥokm-ė Īzed ke con būẕ rāst [A/2165] (Bu olaydan bir yıl geçti, Allah‟ın emrine bak ki doğruydu.) Ez-ān her do āzāde-yė por vefā Ḫaber şoẕ ber-Ahmed-ė Moṣṭafā [A/2169] (Ahmed Mustafa o iki vefalı âĢıktan haberdar oldu.) 148. YM‟de Hz. Muhammed ġam‟a uğradığı zaman Melik Muhsin‟in ağzından Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesini duyar. A‟da ise onların hikâyesi bütün dünyada yayıldığı, böylece Hz. Muhammed‟in de haberinin olduğu ve ġam‟a gitmek istediği yazılır. Girü dönmişdi ġazādan Muṣṭafā Ol maḳāma irdi ol ṣıdḳ u ṣafā [YM/1684] (Hz. Muhammed savaĢtan geri dönmüĢtü, o, sadakat ve safa makamına erdi.) 276 Yolı anda uğradı anuñ meğer Muştıcılar ḳıldılar şāha ḫaber [YM/1685] (Meğer onun yolu oraya vardı, müjde vericiler Ģaha haber verdiler.) Ḳıldı ḫiẕmet „ışḳıla Peygambere Ṣordı peyġāmber niye geydüñ ḳara [YM/1691] (AĢkla Hz. Peygamber‟e hizmet verdi, Hz. Peygamber niye siyah giydiğini sordu.) Şoẕ ez-merg-ė ān her do dėl sūḫte Dėl-ė ḫalḳ ber-āteş efrūḫte [A/2166] (O iki aĢığın ölümü halkın canını yaktı.) Ez‟īşān be-gītī ḫaber gosterīẕ Key hergėz çonān kes do āşėḳ nedīẕ [A/2167] (Onların haberi bütün dünyada yayıldı ki o iki âĢık gibi kimse görmedi.) Ez-ān her do āzāde-yė por vefa ḫaber şod ber Ahmed-ė Moṣṭafā [A/2169] (Mustafa o iki vefalı âĢıktan haberdar oldu.) Ço peyġānber ān faḫr [u] zīn beşer Şenīẕ ey „aceb ez do „āşėḳ ḫaber [A/2172] (Ġki aĢığın haberini insanların gurur kaynağı ve zineti olan Hz. Peygamber duyduğu zaman…) Be-yārān-ė ḫoẕ Moṣṭafā bengerīẕ Be-goftā: Kesī zīn „acebter nedīẕ! [A/2173] (Mustafa kendi sahabelerine baktı, “Kimse bundan daha ĢaĢıtıcı görmedi!” buyurdu.) Eyā cem„-ė sādāt u ehl-ė kėrām Ez-īẕer hemī reft ḫᵕāhem be-Şām [A/2174] (Ey seyyitler ve cömertler! Buradan ġam‟a gideceğim.) 149. A‟da Hz. Muhammed ġam‟a gitmeden önce kabilesine bu yolculukta kimlerin onunla geleceğini sorar, onlara Allah‟ın takdiri ve mücizesini göstereceğini buyurur. Hz. 277 Peygamber‟in ordusu ona “Bizim canımız sana feda olsun, senin istediğin yere geliriz, bizim baĢımız senin ayağının olduğu yerdedir.” derler. YM‟de ise Hz. Muhammed Varka ve GülĢâh‟ın olayından haberi olmadan ġam‟a gittiği için bunlar yaĢanmaz. Eyā cem„-ė sādāt u ehl-ė kėrām Ez-īẕer hemī reft ḫᵕāhem be-Şām [A/2174] (Ey seyyitler ve cömertler! Buradan ġam‟a gideceğim.) Konūn ez-şomā ey ḫoceste omem Ke āyeẕ sūy-ė Şām bā men be-hem [A/2175] (Ey uğurlu kabilem, Ģu an sizden kim benimle ġam‟a gelecek?) Ke ḫᵕāhem key çīzī bīneẕ „aceb Hem ez-mu„cez ü hem zė-taḳdīr-ė Rabb [A/2176] (Ki ĢaĢırtıcı bir Ģey, hem mucize hem de Allah‟ın takdirini göstereceğim.) ūy-ė Şām bā-men biyāyīẕ hīn ūy-ė ḥokm-ė Yezdān gerāyīẕ hīn [A/2177] (Acele edin, ġam‟a doğru benimle gelin, Allah‟ın hükmüne uyun.) ėpeh comle goftend eyā Moṣṭafā Toyė şemse vü seyyėd-ė enbiyā [A/2178] (Ordunu hepsi dedi: “Ey Mustafa, ey güneĢ ve Hz. Peygamberler‟in ulusu…”) Key īn cān-ė mā bāẕ pīşet fedā Eyā şem„-ė Ėslām u tāc-ė hodā [A/2179] (Ki ey Ġslam‟ın güneĢi ve doğru yolu gösterenin taci, bizim canımız sana feda olsun.) Biyāyīm āncā kocā rāy-ė tost Ser-ė māst āncā kocā pāy-ė tost [A/2180] (Senin istediğin yere geliriz, bizim baĢımız senin ayağının olduğu yerdedir.) 150. A‟da Hz. Muhammed ġam‟a vardığında ova ve çölün halkla dolu olduğunu, Yahudi ve Müslümanların o iki zavallı aĢığa ağıt yaktıklarını görür. YM‟de ise bunlara değinmez. 278 ūy-ė deşt ü ṣaḥrā yekī bengerīẕ Heme deşt ü ṣaḥrā por ez-ḫalḳ dīẕ [A/2181] (Ova ve çöle baktı, ova ve çöl halkla doluydu.) Ber-ān her do mėskīn-ė ḫaste cėger Cohūẕ u Moselmān şoẕe noḥe-ger [A/2182] (O iki zavallı aĢığa Yahudi ve Müslümanlardan ağıt yakan olmuĢ.) 151. YM‟de ġam ġahı, Hz. Muhammed‟i üç gün ağırladıktan sonra Hz. Peygamber ona neden siyah giydiğini sorar, o da Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesini anlatır. A‟da ise ġam ġahı Hz Muhammed‟i gördüğü zaman ondan yardım ister. Hz. Muhammed de durumun ne olduğunu ve bütün kabilenin kimin için inlediğini sorar. Böylece ġam ġahı Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesini anlatır. Bindi şol sā„at Melik beglerile Ḳarşu çıḳdılar ḳamu pīrlerile [YM/1686] (ġu anda Melik, bütün beyleri ve büyüklerle ata bindi ve karĢılamaya çıktılar.) Muṣṭafānuñ ḥażretine irdiler Şāhıla begler yire yüz urdılar [YM/1687] (Mustafa Hazretleri‟ne vardılar, Ģah, beyler ile yere yüz sürdüler.) Ḥaḳ resūlin aldılar getürdiler Ḳonduruban ṭapusında ṭurdılar [YM/1688] (Allah‟ın elçisini alıp getirdiler, misafir edip huzurunda durdular.) Kendü ḳaṣrında resūli ḳondurur Şāh buyurdı maṭbaḫīler aş urur [YM/1689] (Hz. Peygamber‟i kendi sarayında ağırlar, Ģah mutfaktakilerin yemek yapmasını emreder.) Pādişāh üç gün ḳonuḳluḳ eyledi Seyyidi aṣḥāb-ıla hem ṭoyladı [YM/1690] (PadiĢah üç gün misafir etti, Hz. Peygamber‟i sahabeleriyle ağırladı.) 279 Ḳıldı ḫiẕmet „ışḳıla Hz. Peygambere Ṣordı peyġāmber niye geydüñ ḳara [YM/1691] (AĢkla Hz. Peygamber‟e hizmet verdi, Hz. Peygamber niye siyah giydiğini sordu.) Muṣṭafāya şāh ma„lūm eyledi Varḳa vü Gülşāh sözini söyledi [YM/1692] (ġah Hz. Muhammed‟e açıkladı, Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesini anlattı.) Ne-kerdeş dėreng īç āmeẕ be-pāy Devān şoẕ be-nezd-ė resūl-ė Ḫoẕāy [A/2186] (Hiç beklemeden ayağa kalktı ve Allah‟ın Hz. Peygamberi‟nin yanına koĢtu.) Dėleş por zė-tīmār u cān por zė-ḥayr Be-goft: Ey Muḥammed mera dest gīr! [A/2187] (Gönlü gamdan ve canı hayırlı iĢlerden doluydu. “Ey Muhammed bana yardım et!” dedi.) Be-gofteş Moḥammed key aḥvāl çīst Çe ḳomend ü īn nāle ez-behr-ė kīst? [A/2188] (Hz. Muhammed, “Durum nedir? Hangi kabiledenler? Kimin için inleniyor?” buyurdu.) Şeh ez-ġam der-ė endohān bāz kerd Zė-pīş-ė nebi ḳıṣṣa āġāz kerd [A/2189] (ġah acıdan Hz. Peygamber‟in yanında gönlündeki üzüntüleri ve hikâyeyi anlatmaya baĢladı.) 152. Varka ve GülĢâh‟ın Ģehit olduklarını YM‟de Hz. Muhammed, A‟da ise ġam‟ın büyükleri der. Didi Hz. Peygamber ki yā ehl-i sa„īd Ol iki „āşıḳ degül illa şehīd [YM/1694] (Hz. Peygamber, “Ey ahiretini hazırlamıĢlar, o iki âĢık Ģehitten baĢka değildir.” buyurdu.) 280 Mer ān gūrhā-rā bozorgān-ė Şām Ḳobūr-ė şehīdāneş kerdend nām [A/2156] (ġam büyükleri o mezarları Ģehitlerin mezarı olarak adlandırdılar.) 153. ġam ġahı Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesini Hz. Muhammed‟e anlattıktan sonra Hz. Peygamber YM‟de “O iki âĢık Ģehitten baĢka değiller.”, A‟da ise “sevgi ve saflık budur.” der. Didi Hz. Peygamber ki yā ehl-i sa„īd Ol iki „āşıḳ degül illa şehīd [YM/1694] (Hz. Peygamber, “Ey ahiretini hazırlamıĢlar, o iki âĢık Ģehitten baĢka değildir.” buyurdu.) Ço şāh īn saḫon rānd bā Moṣṭafā Nebī goft: Īnest mėhr u ṣafā! [A/2191] (ġah bu sözü Hz. Muhammed‟e söylediği zaman Hz. Peygamber, “Sevgi ve saflık budur.” dedi.) 154. YM‟de Hz. Muhammed o iki aĢığın hikayesini duyduktan sonra onların mezarını ziyaret etmek istedi, A‟da ise ancak Yahudiler Müslüman olmayı kabul ettikten sonra Hz. Peygamberin Varka ve GülĢâh‟ın mezarına gittiği yazılır. Yā Melik ṭur imdi anda varalum Anlaruñ ḳabrin ziyāret ḳılalum [YM/1695] (Ey Melik Ģimdi kalk, oraya beraber varalım, onların mezarını ziyaret edelim.) Ṭurdı peyġāmber ḳamu aṣḥābıla Beglerile ol Melik Muḥsin bile [YM/1696] (Hz. Peygamber bütün sahabeleriyle ve o Melik Muhsin bile beyleriyle kalktı.) Ḥaḳ resūli ḫiẕmetinde geldiler Bunlaruñ ḳabrin ziyaret ḳıldılar [YM/1697] (Allah‟ın peygamberinin hizmeti için geldiler, bunların mezarını ziyaret ettiler.) Be-goftend: Yekser mosolmān şevīm Zė-rāh-ė ḫaṭā sūy-ė īmān şevīm [YM/2203] 281 (“Hepimiz Müslüman olacağız, yanlıĢ yoldan doğru yola geleceğiz.” dediler.) „Aceb şāẕmān şoẕ resūl-ė Ḫoẕāy Be-refteş be-gūr-ė do mėhr-āzmāy [YM/2204] (Allah‟ın peygamberi çok sevindi, iki aĢığın mezarına gitti.) 155. YM‟de Hz. Muhammed‟in sahabeleri ondan Varka ve GülĢâh‟ı diriltmesini isterler. Ancak A‟da Hz. Muhammed kendisi ġam ġahına “Acıdan kurtulmak istemez misin? Eğer ġamdaki bütün Yahudiler Allah‟ı bildiklerini söyleseler ve benim Peygamberliğime tanıklık etseler ben de Allah‟a bu iki aĢığı diriltmesi için dua edeceğim.” buyurur. Yā resūlallāh didi aṣḥāblar Kim du„ā ḳılsañ diri olsa bular [YM/1698] (Sahabeler “Ey Allah‟ın peygamberi, bunlara dua et ki bunlar tekrar dirilsin.” dediler.) Pes āngeh nabī goft: Ey rāẕ-merd Neḫᵕāhī key āzāẕ gerdī zė-derd? [A/2192] (O zaman Hz. Peygamber, “Ey yiğit acıdan kurtulmayı istemez misin?” dedi.) Hemī goft eger comlegī ḫāṣ u „ām Cohūdān key hestend der-şehr-ė Şām [A/2195] (“Eğer ġamda bulunan bütün Yahudiler…” dedi.) Ebā kėrdėgār āşnāyī dėhend Be-peyġānberiyyem govāyī dehend [A/2196] (Allah‟ı bildiklerini söylesinler ve benim peygamberliğime tanıklık etsinler.) Konem men do„ā tā-Ḫodāy-ė cehān Koneẕ her do-rā zende ender zemān [A/2197] (Dünyanın Tanrısına ikisini Ģu an diriltmesi için dua edeceğim.) 156. YM‟de sahabeler Hz. Muhammed‟den iki aĢığın dirilmesini rica ederler. Hz. Muhammed, “Bunların ömrü bu kadardı, siz cömertlik edip ömrünüzden istediğiniz kadarını bağıĢlayın. Ben de dua edip bunları dirilteyim.” der. Ebubekir Sıddık, Ömer ve 282 Osman ömürlerinin onar yılını vereceklerini söylerler. Tanrı arslanı Ali: “Canım Hak Resulüne feda olsun. Kalan ömrüm onların olsun; bir kerecik olsa bile bunların dirildiğini görmek isterim.” der. Bu sırada Tanrı Cebrail‟e buyurur; “Ali bana cömertlik gösterdi. Ġzzetim hakkı için onların ömrünü bağıĢladım. Ġki aĢığa da kırkar ömür verdim. Bu haberi Muhammed‟e ilet. Dua etsin, ben de gerekeni yapacağım…” Cebrail, Tanrının sözünü Hz. Muhammed‟e iletir. Hz. Muhammed de dua eder. Herkes amin deyice, Allah‟ın gücüyle mezar yarılır. KucaklaĢmıĢ vaziyette yatan Varka ve GülĢâh aynı Ģekilde ayağa kalkarlar. A‟da ise Hz. Muhammed, ġam ġahına Varka ve GülĢâh‟ın dirilip yeniden hayat bulmaları için Yahudiler‟in Müslüman olma Ģartını ileri sürer. ġam ġahı, Hz. Muhammed‟in ileri sürdüğü Ģartı Yahudiler‟e açıkladığı zaman o iki aĢığın acısından ağlayıp sızlayan Yahudiler, Müslüman olacaklarını söylerler. Hz. Muhammed buna sevinerek Varka ve GülĢâh‟ın mezarına gider, iki aĢığın mezarından topraklarının kaldırılmasını buyurur. Varka ve GülĢâh‟ın dirilmesi için namaz kılıp dua eder. Ancak Allah, Cebrail aracığıyla bunların ömrü bittiği için öldüklerini ve eğer ġam ġahı kalan altmıĢ yılından yarısını bunlara bağıĢlarsa iki aĢığın hayat bulacaklarını ileri buyurur. ġam ġahı altmıĢ yılından kırk yılını bağıĢlayacağını açıklar ve böylece iki âĢık yeniden hayat bulur. Yā resūlallāh didi aṣḥāblar Kim du„ā ḳılsañ diri olsa bular [YM/1698] (Sahabeler “Ey Allah‟ın peygamberi, bunların dirilmesi için dua et.” dediler.) Ḥaḳ resūli didi kim yā müslimīn Ancaġıdı bunlaruñ „ömri hemīn [YM/1699] (Allah‟ın peygamberi, “Ey Müslümanlar, bunların ömrü bu kadardı.” dedi.) Siz gelüñ imdi seḫāvet işleñüz „Ömriñüzden neyise baġışlañuz [YM/1700] (Siz cömertlik yapınız, ömrünüzden ne kalmıĢsa onu bağıĢlayınız.) Tā ki ben ḳılam du„ā bunlar ṭura Ḳabr içinden ṭaşra çıḳup otura [YM/1701] (Ta ki ben dua edeyim bunlar kalksın, mezardan çıkıp otursun.) Didi ṣıddīḳ ol zamān yā Muṣṭafā Görklü yüzüñden ṭutar „ālem ṣafā [YM/1702] 283 [O zaman Ebubekir Sıddık, “Ey Mustafa! Mübarek yüzünden bütün kainat aydınlanır (temizlenir).”] Uş senüñ „ışḳuña iy kān-ı kerem „Ömrümüñ on yılını baġışlaram [YM/1703] (Ey cömertlik kaynağı, iĢte senin aĢkına ömrümün on yılını bağıĢlayacağım.) Bunlara virdi „Ömer „Os mān daḫı Herbiri „ömrinden on yıl iy aḫī [YM/1704] (Ey kardeĢ, Ömer ve Osman da ömründen onlara onar yıl verdiler.) Tangrı arslanı „Alī eydür benüm Ḥaḳ resūline fidā olsun cānum [YM/1705] (Tanrı arslanı Ali, “Benim canım Allah peygamberine feda olsun/” der.) Bāḳī „ömrümden bana işbu yeter Kim baḳup görem buları bir naẓar [YM/1706] (Kalan ömrümden bana bir kerecik bunları görmek yeterdir.) Yā resūlallāh göricek bunları Bunlaruñ olsun ḳalan „ömrüm varı [YM/1707] (Ey Allah‟ın peygamberi! Bunları görünce kalan ömrüm bunların olsun.) Ḥaḳ resule virbidi Cebrā‟īli Kim seḫāvet gösterür baña „Alī [YM/1708] (Allah, Cebra‟ili Hz. Peygamber‟e gönderir. Ali bana cömertlik gösterdi.) „İzzetüm ḥaḳḳı bularuñ „ömrini Bunlara baġışladum yine anı [YM/1709] (Ġzzetim hakkı için onların ömrünü bağıĢladım.) Ol ikisine daḫı ḳırḳ yıl tamām Virdüm „ömr ilet ḥabībüme peyām [YM/1710] (Ġki aĢığa da kırkar ömür verdim. Bu haberi Mustafa‟ya ilet.) 284 Kim ḥabībüm bunlara ḳılsun du„ā Ben icābet eyleyem ḳılam revā [YM/1711] (Ki dostum dua etsin, ben de gerekeni yapacağım.) Geldi Cebrā‟īl getürdi Ḥaḳ sözin Ṭutdı dergāha resūl ol dem yüzin [YM/1712] (Cebra‟il geldi, Allah‟ın sözünü getirdi. O an Hz. Peygamber yüzünü göğe tuttu.) Ḫoş du„ā ḳıldı didi yā Rabbenā en baġışla bunlaruñ „ömrin yine [YM/1713] (Dua etti; “Ey Rabbimiz! sen bunların ömrünü yine bağıĢla.”) Andaġılar ḳamusı āmīn didi Tangrı luṭfından icābet eyledi [YM/1714] (Oradaki herkes âmin dedi, Allah‟ın lütfundan memnun oldu.) Ḳudretile sin yarıldı gördiler Ḳoçuşuban ikisi ḫoş ṭurdılar [YM/1715] (Allah‟ın gücüyle mezar yarıldı. KucaklaĢmıĢ vaziyette yatan Varka ve GülĢâh aynı Ģekilde ayağa kalktı.) Pes āngeh nebī goft: Ey rāẕ-merd Neḫᵕāhī key āzāẕ gerdī zė-derd? [A/2192] (O zaman Hz. Peygamber, “Ey yiğit! Acıdan kurtulmayı istemez misin?” dedi.) Neḫᵕāhī key ān her do ferroḫ-hemāl Şeveẕ zende ez-ḳudret-ė Ẕol-celāl? [A/2193] (Allah‟ın kudretiyle o uğurlu çiftin ikisinin dirilmesini istemez misin?) Şeh-ė Şām goft ey çerāġ-ė beşer Ez‟īn beh zė-şāẕī çe bāşeẕ dėger? [A/2194] (ġam ġahı, “Ey insanların hidayetçisi! Bundan daha mutlu edici ne olabilir?” dedi.) Hemī goft eger comlegī ḫāṣ u „ām Cehūẕān key hestend der-şehr-ė Şām [A/2195] 285 (“Eğer ġam‟da bulunan bütün Yahudiler…” dedi.) Ebā kėrdėgār āşnāyī dėhend Be-peyġānberiyyem govāyī dehend [A/2196] (Allah‟ı bildiklerini söylesinler ve benim peygamberliğime tanıklık etsinler...) Konem men do„ā tā-Ḫodāy-ė cehān Koneẕ her do-rā zende ender zemān [A/2197] (Dünyanın Tanrısına ikisini diriltmesi için dua edeceğim.) Melėk goft tā nezd-ė īşān revem Cevāb-ė Cohūẕān heme beşnevem [A/2198] (ġah onların yanına gidip cevaplarını duyacağını söyledi.) Nebī goft īẕūn kon u reft şāh Nemūẕeş berīşān heme ḫūb-rāh [A/2199] (Hz. Peygamber böyle yap buyurdu ve Ģah gitti. Ġyi yolu bunlara gösterdi.) Cohūdān zė-tīmār ān her do ten Be-āb-ė moje şoste būẕend ten [A/2200] (Yahudiler, o ikisinin acısından kirpiklerinin suyuyla vücutlarını yıkamıĢtı (çok ağlamıĢtı).) Ço peyġām-ė peyġānber-ė dāẕger Şenīẕend ān ḳom-ė bīdāẕger [A/2201] (Adaletli Hz. Peygamber‟in mesajını o zalim kabile duyduğu zaman…) Be-goftend: Yekser mosolmān şevīm Zė-rāh-ė ḫaṭā sūy-ė īmān şevīm [A/2202] (“Hepimiz Müslüman olacağız, yanlıĢ yoldan doğru yola geleceğiz;” dediler.) „Aceb şāẕman şoẕ resul-ė Ḫoẕāy Be-refteş be-gūr-ė do mėhr-āzmāy [A/2203] (Allah‟ın peygamberi çok sevindi, o iki aĢığın mezarına gitti.) 286 Ço ḫāk ez-ber-ė gūreşān berfėgend Hemī kerd da„vat be-bāng-ė bolend [A/2204] (Mezarlarının üstündeki toprak atıldığı zaman yüksek sesle bağırmaya davet etti.) Zė-pīş-ė Ḫoẕāvend ān pāk-zāẕ Be-nālīẕ ve‟nder nemāz īstāẕ [A/2205] (O pak soylu, Allah‟ın önünde inledi ve namaza durdu.) Hemī kerd „arża nebī der-nemāz Niyāz-ė dėl-ė ḫᵕīş ber-bī-niyāz [A/2206] (Hz. Peygamber namazda isteklerini Allah‟a açıkladı.) Hemī goft ey dāver-ė rāstī Ḫoẕāvend-ė efzūnī vü kāstī [A/2207] (ġöyle söyledi: “Ey doğruluk hükümdarı, çokluğun ve yokluğun Allahı…”) To zė-esrār-ė īn ḳom dānā-terī Be-her şoġl der to tevānā-terī [A/2208] (Sen bu kabilenin durumunu daha iyi bilirsin, her iĢte daha güçlüsün.) To kon da„vet bende-rā mostecāb Rehā kon dėl-ė bendegān ez-„aẕāb [A/2209] (Benim isteğimi yerine getir, kullarını acıdan kurtar.) Hem ender zemān sūy-ė ū Cebrā‟īl Peyām āverīd ez-Ḫodāy-ė celīl [A/2210] (O anda Cebrail büyük Allah‟ın mesajını ona getirdi.) Ke Dārāy-ė cebbār gūyeẕ hemī Key der-dėl meyāver to eknūn ġamī [A/2211] (Kuvvet ve kudret sahibi olan Allah kendini üzme diye buyurdu.) Kocā „ömr-ė īşān be-pāyān resīẕ Ke merg ü fenā sūy-ė īşān resīẕ [A/2212] (Bunların ömrü sona erdiği için öldüler.) 287 Ço‟şān zendegānī nemāndest bīş Çegūne konem zendeşān bīş ez‟īş [A/2213] (Onların ömürleri bu kadardı, ben onlara nasıl daha fazla hayat vereyim?) Konūn ān şeh-ė nīk-dėl-rā be-gūy Ke ger to vefādārī vü mėhr-cūy [A/2214] (O hoĢ gönüllü Ģaha, eğer vefalı ve âĢıksan…) To-rā mānde est „ömr mī şest-sāl Beḳā hest dāẕe to-rā Ẕu‟l-celāl [A/2215] (Allah sana verdiği ömründen 60 yıl kalmıĢ.) Berīşān dehī „ömr yek nime rāst Ke her bende-rā ḫorremī ez-beḳāst [A/2216] (Bunlara ömrünün yarısını ver ki her kul yaĢamktan mutlu olur.) Ço kerdī vefā „ömr-rā ān ḫᵕīş Be-bīnī to şān zende der-pīş-ė ḫᵕīş [A/2217] (Eğer vefanı gösterirsen onları canlı olarak karĢında görürsün.) Be-goftā bedin her do ferroḫ-hemāl Çehel sāl baḫşīẕem ez şest sāl [A/2218] (“Bu uğurlı çiftin her ikisine altmıĢ yılımdan kırk yılını bağıĢlarım.” dedi.) Ke tā her yekī bīst sāl-ė değer Be-mānīm bī-bīm u bī-derd-ė ser [A/2219] (Ki her birimiz yirmi yıl daha korku ve acısız yaĢayalım.) Pes ez-bīst sāl er be-mīrem revāst Ke āḫar tan-ė ādemī mergrāst [A/2220] (Eğer yirmi yıldan sonra ölsem de olur çünkü sonunda herkes ölecek.) Be-refteş sebok Cebrā‟īl-ė emīn Nehāẕe nebī rūy-rā ber-zemīn [A/2221] (Emin Cebrail hızlı gitti, Hz. Peygamber yüzünü yere koydu.) 288 Be-pīş-ė melėk ū zė-da„vet temām Be-kerdeş Muḥammed „aleyės-selām [A/2222] (Ona selam olsun Hz. Muhammed, Ģahın istediklerini yerine getirdi.) Ke boẕ her do ten zende der-zīr-ė ḫāk Ber-āmed zė-ḫāk ān do yāḳūt-ė pāk [A/2223] (Ki ikisi toprağın altında canlıydı, o iki parlak yakut toprağın altından çıktı.) 157. YM‟de Varka ve GülĢâh‟ın her biri kırk yıl A‟da ise yirmi yıl daha yaĢayacağı açıklanır. Ol ikisine daḫı ḳırḳ yıl tamām Virdüm „ömr ilet ḥabībüme peyām [YM/1710] (Ġki aĢığa da kırkar ömür verdim. Bu haberi Mustafa‟ya ilet.) Bunları biri birine virdiler Ḳırḳ yıl ikisi devrān sürdiler [YM/1722] (Bunları birbirine verdiler, ikisi kırk yıl yaĢadı.) Be-goftā bedin her do ferroḫ hemāl Çehel sāl baḫşīẕem ez şest sāl [A/2218] (“Bu uğurlı çiftin her ikisine altmıĢ yılından kırk yılını bağıĢlarım.” dedi.) Ke tā her yekī bīst sāl-ė değer Be-mānīm bī-bīm u bī-derd-ė ser [A/2219] (Ki her birimiz yirmi yıl daha korku ve acısız yaĢayalım.) 158. YM‟de Allah, Hz. Ali‟nin yaptığı cömertliği karĢısında hiç kimsenin ömrünü azaltmadan Varka ve GülĢâh‟a kırkar ömür bağıĢlar. A‟da ise ġam ġahı ömründen kırk yıl bağıĢlayarak Allah iki aĢığa yirmiĢer ömür verir. Tangrı arslanı „Alī eydür benüm Ḥaḳ resūline fidā olsun cānum [YM/1705] (Tanrı arslanı Ali, “Benim canım Allah peygamberine feda olsun.” der.) Bāḳī „ömrümden bana işbu yeter Kim baḳup görem buları bir naẓar [YM/1706] 289 (Kalan ömrümden bana bir kerecik bunları görmek yeterdir.) Yā resūlallāh göricek bunları Bunlaruñ olsun ḳalan „ömrüm varı [YM/1707] (Ey Allah‟ın peygamberi! Bunları görünce kalan ömrüm bunların olsun.) Ḥaḳ resule virbidi Cebrā‟īli Kim seḫāvet gösterür baña „Alī [YM/1708] (Allah, Cebra‟ili Hz. Peygamber‟e gönderir. Ali bana cömertlik gösterdi.) „İzzetüm ḥaḳḳı bularuñ „ömrini Bunlara baġışladum yine anı [YM/1709] (Ġzzetim hakkı için onların ömrünü bağıĢladım.) Ol ikisine daḫı ḳırḳ yıl tamām Virdüm „ömr ilet ḥabībüme peyām [YM/1710] (Ġki aĢığa da kırkar ömür verdim. Bu haberi Mustafa‟ya ilet.) Kim ḥabībüm bunlara ḳılsun du„ā Ben icābet eyleyem ḳılam revā [YM/1711] (Ki dostum dua etsin, ben de gerekeni yapacağım.) Konūn ān şeh-ė nīk-dėl-rā be-gūy Ke ger to vefādārī vü mėhr-cūy [A/2214] (O hoĢ gönüllü Ģaha, eğer vefalı ve âĢıksan…) To-rā mānde est „ömr mī şest-sāl Beḳā hest dāẕe to-rā Ẕu‟l-celāl [A/2215] (Allah sana verdiği ömründen altmıĢ yıl kalmıĢ.) Berīşān dehī „ömr yek nime rāst Ke her bende-rā ḫorremī ez-beḳāst [A/2216] (Bunlara ömrünü ver ki her kul yaĢamktan mutlu olur.) Ço kerdī vefā „ömr-rā ān ḫᵕīş Be-bīnī to şān zende der-pīş-ė ḫᵕīş [A/2217] 290 (Eğer vefanı gösterirsen onları canlı olarak karĢında görürsün.) Be-goftā bedin her do ferroḫ hemāl Çehel sāl baḫşīẕem ez şest sāl [A/2218] (“Bu uğurlu çiftin her ikisine altmıĢ yılımdan kırk yılını bağıĢlarım.” dedi.) Ke tā her yekī bīst sāl-ė değer Be-mānīm bī-bīm u bī-derd-ė ser [A/2219] (Ki her birimiz yirmi yıl daha korku ve acısız yaĢayalım.) 159. YM‟de Varka ve GülĢâh dirildikten sonra gösterdikleri tepki iĢlenmiĢtir. Ancak A‟da onların gösterdiği tepkiden bahsedilmez. Ṭurdılar silkindiler ṭopraḳların Gördi bunlar ol nebīler serverin [YM/1716] (Kalktılar, (üzerindeki) topraklarını silkindiler, bunlar o üstün Hz. Peygamber‟i gördü.) Ḫoş ṣalāvāt virdiler peyġāmbere İkisi daḫı yüzin urdı yire [YM/1717] (Hz. Peygambere salavat getirdiler, ikisi de yüzünü yere sürdü.) Baş getürüben şehādet ḳıldılar Muṣṭafānuñ ḳarşusında ṭurdılar [YM/1718] (BaĢlarını kaldırarak kelime-i Ģehadet getirdiler. Mustafa‟nın karĢısında ayağa kalktılar.) 160. YM‟de Melik Muhsin, Hz. Muhammed‟den Varka ve GülĢâh‟ın nikâhını kıymasını ister, Hz. Peygamber Efendimiz de onların nikâhını kıyar, A‟da ise ġam ġahı Hz. Peygamberden bu istekte bulunduğu yazılmaz ve sadece Hz. Muhammed Varka ve GülĢâh‟ı yanına çağırdığını ve ġam ġahının dilediği gibi onların nikâhını kıydığı yazılır, Varka ve GülĢâh‟ın nikâhı kıyıldığı zaman Hz. Muhammed oradan gittiği açıklanmıĢtır. YM‟de ise Hz. Muhammed‟in gittiği zaman belirlenmemiĢtir. Gördi bunlaruñ Melik Muḥsin yüzin Şükr idüben seyyide söyler sözin [YM/1719] 291 (Bunların yüzünü Melik Muhsin gördü, Ģükredip Hz. Muhammed‟le konuĢur.) Didi kim yā Tangrınuñ Peygamberi Kābin eyle birbirine bunları [YM/1720] (Dedi ki; “Ey Tanrı‟nın Hz. Peygamberi bunların nikâhını kıy.”) Varḳaya Gülşāhı virüp Muṣṭafā Kābin itdi ol resūl-i bā-ṣafā [YM/1721] (Mustafa, GülĢâh‟ı Varka‟ya verdi, o safalı Hz. Peygamber onların nikâhını kıydı.) Mer ān her do dėl-borde-rā pīş ḫᵕānd Be-şāẕī be-pīş-ė ḫoẕ ender neşānd [A/2229] (O iki aĢığı çağırdı ve mutlu bir Ģekilde yanına oturttu.) Çonānek ārezū būẕ mer şāh-rā Be-peyvest bā-Varḳa Golşāh-rā [A/2230] (ġahın dileği olduğu gibi Varka, GülĢâh ile evlendi.) Ço Golşāh bā-Varḳa embāz geşt Peyānber ez-ān cāygeh bazgeşt [A/2231] (GülĢâh, Varka ile evlendiği zaman Hz. Peygamber oradan gitti.) 161. A‟da Varka ve GülĢâh‟ın dirilmelerinden sonra halkın mutluluğu ve gösterdiği tepki iĢlenmiĢtir. YM‟de buna değinilmemiĢtir. Heme ḫalḳ pīş-ė cehān āferīn Be-secde nehāẕend ser ber-zemīn [A/2224] (Bütün halk Hz. Peygamber‟in önünde secde yaparak baĢlarını yere koydular.) Zė-şādī dėl-ė ḫalḳ por cūş geşt Zė-bāng u zė-na„re key ḫāmūş geşt? [A/2225] (Halk çok sevindi, mutluluktan attıkları çığılıklar ve bağırmaları hiç durmadı.) Ço dīẕend ān her do-rā zende rūy Deroftāẕ der her kesī goft ü gūy [A/2226] (O ikisini canlı gördükleri zaman herkes birbiriyle konuĢmaya baĢladı.) 292 Hemī tāft raḫşān ço ḫorşīẕ-ė şarḳ Zė-şādī hemī cest her yek ço barḳ [A/2227] (Doğu güneĢi gibi herkes parladı ve mutluluktan her biri zıpladı.) Cohūẕān zė-şāẕī şoẕend şāẕ kām Moselmān-ė pākīze ez-ḫāṣ u „ām [A/2228] (Yahudiler hepsi Müslüman olup sevindiler.) 162. A‟da ġam ġahı Ģahlığını Varka‟ya, bir sürü mal da dilenciye verdiği açıklanmıĢtır. YM‟de bunlar yaĢanmamıĢtır. Bedū dāẕ şāhī gozīn Şāh-ė Şām Key benşīn be-şāhī vü mīrān to kām [A/2234] (ġam ġahı, Ģahlığı ona verdi ki Ģah tahtına otur ve isteklerini yerine getir.) Şeh-ė Şām ān genchā-rā goşāẕ Besī māl u nė„met be-dervīş dāẕ [A/2235] (ġam ġahı hazinelerini açtı, dilenciye bir sürü mal ve nimet verdi.) III. MESNEVÎLERĠN KAHRAMAN KADROSU AÇISINDAN KARġILAġTIRILMASI Kahraman Kadrosu Ayyukî/ Varka ve GolĢâh Yûsuf-ı Meddâh/ Varka ve GülĢâh Varka + + GülĢâh + + Hilâl + + Hümâm + + GülĢâh’ın annesi + + Rebi Ġbni Adnan/ Benî + / ‒ ‒ / + Amr Golâm + ‒ Gâlib + ‒ Sad/ Zenci köle + / ‒ ‒ / + Yemen ġahı/ Selim ġah + / ‒ ‒ / + Aden ġahı/ Bahreyn + / + / ‒ ‒ / ‒ / + ġahı/ Melik Anter Yemen ġahın veziri + + Melik Anter’in veziri ‒ + ġam ġahı/ Melik Muhsin + / ‒ ‒ / + 293 Melik Muhsin’in ‒ + tüccarbaĢı YaĢlı kadın + + GülĢâh’ın kız arkadaĢı + + GülĢâh’ın kölesi + ‒ Kervancılar + + Dadı + + Kırk Haramiler + + Hekim + + Varka’nın Kölesi + + Varka’nın ölümünü + + duyuran atlılar Hz. Muhammed ve + + Sahabeleri Dört Halife ‒ + Cebrail + + 120 Yukarıdaki tablo dan da anlaĢılacağı üzere, iki mesnevînin kahraman kadrosunun da büyük ölçüde örtüĢmektedir. Sadece bazı kahramanlar iki mesnevîde farklı adlarla verilmiĢtir; GülĢâh‟ı düğün gecesinde kaçıran A‟da Rebi Ġbni Adnan, YM‟de ise Benî Amr olarak adlandırılmıĢtır. Varka‟nın dayısının adı bir beyitte Mondez, bir beyitte ise Monzer olarak geçer; YM‟de ise Selim ġah olarak adlandırılmıĢtır. Yemen‟e saldıran A‟da Aden ve Bahreyn kabileleridir ve kabilelerinin Ģahlarının adları da verilmemiĢtir. YM‟de ise KîĢ ve Bahreyn kabileleridir ve onların Ģahı, Melik Anter olarak adlandırılmıĢtır. ġam ġahı A‟da adı söylenmemiĢ, YM‟de Melik Muhsin olarak adlandırılmıĢtır. Varka‟nın kölesinin adı A‟da Sad‟dır, YM‟de ise zenci köle olarak hitap edilir. Ġki Mesnevîde farklı kahramanlar da yer almaktadır. A‟da Rebi Ġbni Adnan‟ın iki oğlu, Golâm ve Gâlib adlarıyla hikâyede iĢlenmiĢtir hâlbuki YM‟de bunlardan bahsedilmez. A‟da GülĢâh, kölesini Varka‟nın yanına gönderir. YM‟de ise göndermez ve kölesinden de bahsedilmez. YM‟de ġam ġahı GülĢâh‟ın vasfını, malını iĢleyen tüccardan duyar. Ancak A‟da kimden duyduğu belirlenmez ve böylece o tüccar da iĢlenmemiĢtir. YM‟de Hz. Muhammed dört halifeyle ġam‟a gider. A‟da ise sadece sahabeleriyle oraya gittiği belirlenir. 120 Bu bölümdeki tablo AyĢe Yıldız‟ın adı geçen doktora tezindeki tablodan esinlenerek düzenlenmiĢtir. 294 IV. MESNEVÎLERDE KULLANILAN VEZĠN, NAZIM ġEKĠLLERĠ VE NAZIM TÜRLERĠ AÇISINDAN KARġILAġTIRILMASI Ayyukî‟nin mesnevîsi ġehnâme vezni olarak da bilinen fe„ûlün fe„ûlün fe„ûlün fe„ûl vezninde (Mütekarib Bahrinde) kaleme alınmıĢtır. Zebihullah Safâ‟ya göre Ayyukî‟nin bu vezni kullanmasının iki nedeni vardır; “ilk olarak XI. yüzyıla kadar yazılmıĢ aĢk hikâyelerin hepsi bu vezinde yazılmıĢtır ve ikinci neden olarak da bu hikâye sadece lirik değil belki daha fazla epik hikâyelere benzer ki onun yapısını bir aĢk olayı oluĢturur. Bu sebepten dolayı belki mesnevîyi yazan ya da hikâyenin asıl düzenleyeni, 121 savaĢ sahalarını daha fazla anlatmıĢ ve pehlivani vasıflarla daha fazla ilgilenmiĢtir” . Golâmhosein Golâmhoseinzâde, Yahya Abid Sâleh Abid, Kübra RüĢenfekr ve Abulkasım Râdfer‟in ortak görüĢüne göre Ayyukî‟nin mesnevîsinde bu vezni kullanmasının nedeni o devirde topluma hâkim olan hamasi (epik) düĢüncedir; “o devirde hamasi düĢünce topluma hâkimdi ve Ģairler hamase ile özel ilgilenirlerdi, bu yüzden mütekarib bahrinde Ģiir söylemek –ki hamasi manzumelere özeldir- bu devirde daha geçerliliğe sahiptir. Belki bu yüzden Ayyukî kendi hikâyesinin âĢık ve maĢuk kiĢiliklerine kahramanlık özellikleri vermiĢtir ve bu aĢk manzumesini hamasi manzumelerin vezninde yazmıĢtır ve savaĢ meydanının olaylarını anlatma sırasının geldiği her yerde, kapsamlı bir Ģekilde kahramanlıkları, meydan okumaları ve kahramanların savaĢma Ģekillerini anlatmıĢtır, hatta maĢuk için savaĢ mazmununda bir hamasi macera kendisinden hikâyeye eklemiĢtir ve 122 bezm ve savaĢı yan yana tasvir etmiĢtir” . Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîsi ise Mevlana‟nın mesnevîsinin vezni olarak tanınan ve XIV. yüzyılda yazılan mesnevîlerin çoğunda kullanılmıĢ olan fâ„ilâtün fâ„ilâtün fâ„ilün vezninde(Remel Bahrinde)dir. Ġki mesnevîde farklı nazım Ģekli olarak sadece gazel görülür ve bu gazellerin vezni mesnevî ile aynıdır. Söyelenen gazellerde kahramanlar duygularını açıklarlar. Ayyukî‟den önce Ġran edebiyatında yazılan mesnevîlerin içinde gazelin kullanılmamıĢ olması onun Varka ve Gülşâh ile bu edebiyata bir yenilik getirdiğini söyleyebiliriz. “Ġran mesnevîciliğinin zirvelerinden kabul edilen Şeh-nâme, Ayyukî‟nin Varka ve Gülşâh‟ı ile birlikte Gazneliler döneminden bugüne tam metni ulaĢabilmiĢ iki mesnevîdir. 60.000 beyitlik Şeh-nâme‟de bir tane bile gazele yer verilmemiĢken, aynı döneme ait Varka ve Gülşâh‟ta kahramanların ağzından söylenen gazeller bulunur. Bu gazeller, 121 Safâ, a.g.e., mukaddime kısmı, s. 3. 122 Golâmhoseinzâde v.dğr., a.g.m., s. 44. 295 mesnevî ile aynı vezinde ancak farklı kafiyeleniĢtedir. Mesnevî içinde gazel söyleme 123 geleneğinin Ġran mesnevîciliğinde Ayyukî tarafından baĢlatıldığı düĢünülmektedir” . Dr. Zebihullah Safâ‟nın görüĢüne göre Ayyukî‟nin Varka ve Gülşâh‟ta kahramanların ağzından gazel yazması aslında hikâyenin kaynağında yani Urvat ve Afrâ hikâyesinde Urvat‟ın söylediği duygulu ve hüzünlü Ģiirlere yer verilen kısımlara rastladığında mesnevînin arasına bir gazel serpiĢtirmiĢ; “gazelin kullanılması Ġran Edebiyatında yeniydi ve onun asıl sebebi aslında Varka ve GülĢâh‟ın hikâyesi yani Urvat ve Afrâ hikâyesinde aynen eski Arapça kaynaklarında gördüğümüz gibi anlatılmak istenen Urvat, Arap Ģairinin söylediği aĢk dolu beyitler ve hüzünlü gazellerle açıklanmıĢtır ve hikâyeyi Farsça yazılan mesnevîde anlatan, bu beyitler ve aĢk dolu Ģiirlere rastladığında mesnevînn arasına bir gazel sığdırmıĢtır. Bu gazeller genelde çok güzel ve gönül ferahlatıcıdır. Akıcı ve düzgün bir anlatıĢ ve ince manaya sahip olan ve kaside söyleyenlerin anlatıĢındaki kabalığı ve ululuğu onda etkisi olmayan Farsça eski gazellerdendir. Nüshada her yerde gazel, Ģiir 124 baĢlığıyla yazılmıĢ ve “Ģiir söylemek”, “gazel söylemek” demektir” . Ali Muhammedî‟nin görüĢüne göre de Ayyukî‟nin yaptığı yenilik uzmanlığından dolayı değil de saflığı ve samimiyetinden dolayıdır; “ġair dıĢ musiki ve tekrarı kuvvetlendirmek için bu iĢe giriĢtiği zaman, okuyucu bir nevi incelik, lirizm ve düzene Ģahit olur. Vezinde değiĢiklik yapılmadığı hâlde, redif ve kafiye aracılığıyla vezin ve manzumenin türündeki 125 olan harmonik yoksulluğu düzenlemiĢtir” . Dankoff‟un görüĢü ise Zebihullah Safâ ile aynıdır. “Ona göre bu geleneği baĢlatan Ayyukî, mesnevî içinde gazel söyleme ilhamını Arap edebiyatından almıĢtır. Mesnevînin Arap sözlü anlatılarına dayandığı düĢünüldüğünde, bu görüĢ Arap halk hikâyelerinin manzum-mensur yapısının daha genel bir ifadeyle, bir milletin edebiyat anlayıĢında var olan, uzun soluklu anlatılarda anlatı 126 içinde Ģiir/gazel söyleme geleneğinin bir sonucu olduğu görülür” . “Ġki mesnevîde gazeller kahramanların duygusal yoğunluk yaĢadığı kısımlarda yer alır. Ayyukî mesnevîsinde Rebi Ġbni Adnan, Varka ve GülĢâh ağzından –ė men redifli gazel yazmasını Dankoff, Varka ve Rebi Ġbni Adnan arasındaki rekabetin bir yansıması olarak 127 yorumlar” . 123 Yıldız, a.g.tz., s. 545. 124 Safâ, a.g.e., mukaddime kısmı, s. 9. 125 Mohammedî, a.g.m., s. 104. 126 Yıldız, a.g.tz., s. 546 127 Yıldız, a.g.tz., ss. 545-546. 296 Yûsuf-ı Meddâh, aĢk mesnevîleri içinde gazel söyleme geleneğini, Ayyukî‟nin Varka ve GülĢâh adlı mesnevîsinin yeniden yazımı sırasında, Ayyukî‟yi model alması sebebi ile Türk edebiyatına dâhil olduğu yorumunu beraberinde getirmiĢtir. Bununla birlikte Türkçe mesnevîlerdeki gazel kullanımı, Farsça mesnevîlerdeki kullanıma göre çok 128 daha baĢarılı olduğu da ifade edilir . Ayyukî‟nin Varka ve GülĢâh mesnevîsinde on gazel yer alır. Bu gazellerin mesnevî içindeki yerleri ve içeriği Ģunlardır: 1. Rebi Ġbni Adnan, GülĢâh‟ı kaçırdıktan sonra ona duyduğu aĢkı Ģiirle anlatır. 2. Varka‟nın, Rebi Ġbni Adnan‟ın GülĢâh‟ı kaçırması üzerine GülĢâh‟ın ayrılığından duyduğu acıyı Ģiir ile anlatır. 3. Varka‟nın ordusuyla GülĢâh‟ı Rebi Ġbni Adnan‟ın elinden kurtarmaya gittiğinde GülĢâh‟ın ayrılığında ne hâlde olduğunu, sevgilisini kurtarıp düĢmanı öldüreceğini bir Ģiirde ifade eder. 4. Rebi Ġbni Adnan‟ın Benî ġeybe ile savaĢmadan önce söylediği Ģiirde kendisini över. 5. Varka, babasının öldürülmesi üzerine çektiği acı, dünyanın geçiciliği ve babasının hıncını alacağını Ģiir ile anlatır. 6. GülĢâh, ġam ġahına verildiğini öğrendiğinde Varka‟nın ayrılığından çektiği acıyı, ailesinin bu durumda ona acımayıp para karĢılığında onu baĢka birine verdiklerini Ģiirde anlatır. 7. Varka Yemen‟den döndüğünde GülĢâh‟ın ölümüne inanıp onun ayrılığına Ģiir söyler; felekten Ģikâyet eder, artık hiçbir güzele gönül vermeyeceğini de belirtir. Halkın onu GülĢâh‟ın mezarına götürmesini ister. 8. Varka ġam‟dan kabilesine dönerken yolda karĢılaĢtığı hekim hastalığının aĢk olduğunu öğrendiğinde hekimin onu iyileĢtirmesini ve aĢkta hep ayrılık acısı çekenlerin sonu ölüm olacağını ve kendisine acınmasını, söylediği Ģiirde açıklar. 9. Varka ölmeden önce felekten Ģikâyet eder ve GülĢâh‟a duygularını ve kavuĢmaktan umudunu kestiğini, söylediği Ģiirde dile getirir. 128 Yıldız, a.g.tz., ss. 546 297 10. GülĢâh, Varka‟nın ölüm haberini duyduğunda ağlayarak dünyaya bağlanmamak gerektiğini ve sevgilisinin ölümünden dolayı çektiği acıyı, ömrünün kısalıp sevgilisine gideceğini Ģiirinde anlatır. Yukarıda da görüldüğü gibi Ayyukî‟nin mesnevîsinde yer alan on gazelden altısı Varka, ikisi GülĢâh ve ikisi de Rebi‟nin ağzından söylenmiĢtir. Her üç kahramanın söylediği ilk gazelin redifi “–ė men”dir, ancak kafiyeleri farklıdır. Rebi Ġbni Adnan, GülĢâh‟ı kaçırdıktan sonra ona söylediği Ģiir ile Varka‟nın ölmeden önce söylediği Ģiirin kafiyeleri “–âh”tır. Rebi Ġbni Adnan‟ın Benî ġeybe ile savaĢmadan önce söylediği Ģiir ile GülĢâh, ġam ġahına verildiğini öğrendiğinde söylediği Ģiirin kafiyeleri aynıdır; ikisinin kafiyesi “–ân”dır. Ali Mahmudî, Ayyukî‟nin aynı kafiye ve redifleri kullanmasını eleĢtirir, kafiye ve rediflerin tekrarı gazelin kullanılmasıyla esere katılan incelik ve güzelliğini kaybettirdiğine değinir; “ġairin kullandığı gazellerle esere kazandırdığı incelik, güzellik ve yenilik biraz yaratıcılıkla eserin sonuna kadar devam edebilirdi. Ancak sonraki gazellere vardığında bu güzellik alınır ve gazellerin planı monoton bir yönde, güzellik ve yeniliğini kaybeder. Anılan monotonluk, gazellerin sonundaki aynı rediflerin tekrarıdır. Kafiyeler bazı gazellerde değiĢtiği hâlde ama redif metindeki bazı gazelleri birbirlerine bağlar. ġaire atfedilen saflık burada kendini gösterir. ġair vezni değiĢtirmeden (ki eğer değiĢtirseydi 129 belki baĢ eser yaratırdı.) farklı redif ve kafiye planı ile bu yenilik canlı kalırdı” . Yûsuf-ı Meddâh‟ın Varka ve Gülşâh mesnevîsinde ise on iki gazel yer alır. Bu gazellerin mesnevî içindeki yerleri ve içeriği Ģunlardır: 1. GülĢâh, Benî Amr tarafından kaçırıldığında felekten Ģikâyetini döktüğü gözyaĢları ve Varka‟nın onu kurtarmasını ve Varka‟nın bir kılını bile dünyayla değiĢtirmeyeceğini Ģiirinde açıklar, 2. Benî Amr, GülĢâh‟ı çadır direğine bağlayıp ona yakınlaĢmak istediğinde aĢırı alkol almaktan yere yığılıp sızar. GülĢâh söylediği Ģiirinde bu durumdan kurtulmak ve Varka‟ya kavuĢmak için sürekli Allah‟a dua eder. 3. Varka Yemen‟e gitmeden GülĢâh‟la vedalaĢma sırasında GülĢâh‟a olan duygularını bir Ģiirinde açıklar. 4. Varka Yemen‟e doğru yola çıktığı zaman GülĢâh bayılır. Ayıldığında Varka‟nın söylediği Ģiire cevap verir. 129 Mohammedî, a.g.m., s. 104. 298 5. Melik Anter‟in celladı Varka‟yı öldürmek için götürürken yolda Varka kendi hâline ağlayıp Ģiir söyler; Ģiirinde sevgilisinin güzelliğini över, felekten Ģikâyet eder, ağlayıĢının hiçbir zaman dinmeyeceğini ve sevgilisi olmadan ne cennet ne de huri istediğini belirtir. 6. GülĢâh, sırdaĢına Varka‟ya yüzüğünü eğer aĢkı baskın çıkarsa vermesini söyler. ArkadaĢı dediklerini yapacağını söylediğinde kucaklaĢıp ağlaĢtıktan sonra çektiği ayrılık derdini bir Ģiir ile dile getirir; bahtından Ģikâyet edip Varka‟sız hiçbir Ģeyi istemediğini belirtir. 7. Varka ilk kez Hilâl‟in yaptığı mezara gittiğinde mezarı kucaklayıp umutsuzluğunu ve acısını bir Ģiir ile dile getirir. 8. Varka, ġam‟dan kabilesine dönmek istediğinde GülĢâh‟ın hatırı için bir ay daha kalır, bu süreçte her gün ayrılık yankısını anıp kan ağlar ve çektiği acıları bir Ģiirde anlatır. 9. Varka, ġam‟dan giderken GülĢâh‟a bir Ģiir söyler; ayrılık zamanı geldiğini, babası sağ olsaydı amcası Hilâl onlara sitem etmeyecektiğini, GülĢâh‟ın sağ olmasını ancak kendisinin kederden usandığını dile getirir. 10. GülĢâh, Varka ġam‟dan giderken onun Ģiirine karĢılık olarak bir Ģiir söyler; Varka‟ya onu dünyaya değiĢtirmeyeceğini, kendisine baĢka bir sevgilinin haram olduğunu ve ayrılığının uzamamasını söyler. 11. Varka, ġam‟dan dönerken yolda GülĢâh‟a kavuĢamayacağı ve ayrılık acısını çekemeyeceği için secdeye kapanıp bir Ģiir söyler; Ģiirinde Allah‟tan canını almasını ister. 12. GülĢâh, Varka‟nın mezarına gittiğinde atından inip Ģiir söylemeye baĢlar; çektiği acıları ve talihsizliğini dile getirir. Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîsinde yukarıda da görüldüğü gibi gazeller sadece Varka ve GülĢâh‟ın ağzından söylenmiĢtir. Mesnevînin içinde toplam on iki gazel bulunur, bunların yarısı Varka, yarısı da GülĢâh‟ın ağzından söylenmiĢtir. Varka Yemen‟e giderken iki sevgilinin birbirlerine söyledikleri gazeller, Varka‟nın Hilâl‟in GülĢâh için yaptığı sahte mezarın baĢına gittiğinde söylediği gazel ve ġam‟da GülĢâh‟ın hatırı için bir ay daha kaldığında her gün ayrılığı düĢünüp ağladığı esnada söylediği gazel ile kafiyeleri aynıdır; dördünde de kafiye “–ân”dır. Varka Yemen‟e giderken iki sevgilinin birbirlerine söyledikleri gazellerde redif de aynıdır; ikisinin redifi “–um benüm”dür. Varka, ġam‟dan 299 kabilesine dönerken GülĢâh‟la vedalaĢırken iki sevgili birbirlerine gazel söylerler, bu iki gazelde de kafiyeleniĢ aynıdır. Her ikisinde kafiye “–âl”dır. YM, A‟dan farklı olarak altı meclise bölünmüĢ bir mesnevîdir, bunun Yûsuf-ı Meddâh‟ın meddâhlığından kaynaklandığı açıklanabilir. ġair her meclisin baĢında ve sonunda dinleyicilerine hitap ederek meclisin baĢladığını ve bittiğini belirler; El-Meclisü’l-Ūlā (Birinci Meclis) Başlayalum meclise biz evvela öyleyem yārī ḳılarsa ben ḳula [37] (Biz önce meclise baĢlayalım, benim kula, (Allah) yardımcı olursa söyleyeyim.) Ger „ömür virürise perverdigār İrteki meclisde eydevüz ḫaber [297] (Eğer Tanrı ömür verirse sonraki mecliste haberleri(olanları) anlatırız.) El-Meclisü’s -S ānī (Ġkinci Meclis) Ḳılduḳ āġāz uş ikinci meclise Eydeyin söz bāḳīsin diñleñ size [298] (ĠĢte ikinci meclise baĢladık, size kalan sözü söyleyeyim, siz dinleyin.) Kimseye gelmesün ol dün gündüzi Ḥaḳ ḳażādan ṣaḳlasun dā‟im sizi [590] (O gece gündüz kimsenin baĢına gelmesin, Allah sizi daima kazadan korusun.) aġlıġ-ıla Ḥaḳ „ömür virse bize Yā cemā„at bu sözi yarın size [591] (Allah bize sıhhat ile ömür versin, ey topluluk bu sözü yarın size…) Eydelüm siz ḥāżır olun yarına Kim ne ḳıldılar bular birbirine [592] (Söyleyeyim, siz yarına hazır olun ki bunlar birbirlerine ne yaptılar.) El-Mecl sü’s -S āl s (Üçüncü Mecl s) Ḥaḳ yazısıla getürelüm dile 300 Ger ṣalāvāt virür-iseñ „ışḳ-ıla [593] (Allah‟ın verdiği talihle dile getirelim, eğer aĢk ile salavat çekersen…) Bu üçünci meclisi söyleyelüm Bunlaruñ ḥālin beyān eyleyelüm [594] (Bu üçüncü meclisi söyleyelim, bunların durumunu beyan edelim.) Berriye ḳavmin ġanī ḳıldı varın N‟idiser eydem saña varın yarın [892] (Çöl kabilesinin hepsini zengin etti, ne yaptıysa sana hepsini yarın söylerim.) Tīz gelüñ bu meclise Ḥaḳdan bize Ger ola tevfīḳ naṣīḥat hem size [893] (Allah‟tan hem bize hem size nasihat uygun olursa bu meclise hızlıca gelin.) Şeb-ḫayır olsun hemīşe ḥāliñüz Ḫoş ola yarın yine tīz geliñüz [894] (Gece hayırlı olsun, her zaman hâliniz hoĢ olsun, yarın yine hızlıca geliniz.) Çün gelesiz bunda [siz] yā ehl-i dīn Muṣtafāya kim imāmü‟l-müttaḳīn [895] (Ey din ehli buraya geldiğiniz zaman Hz. Mustafa‟ya ki takva sahiplerinin önderidir…) „Işḳ-ıla bir ḫoş ṣalāvāt virelüm öze andan başlayuban girelüm [896] (AĢk ile güzel bir salavat çekelim, söze ondan baĢlayarak girelim.) El-Meclisü’r-Rābi‘ (Dördüncü Meclis) Ger melül olmazısañ yā pür-hüner Eydeyin dördünci meclisden ḫaber [897] (Ey marifetli eğer hüzünlü olmazsan dördüncü meclisten haber verelim.) „Ömr virürse ḫudāvend-i cihan İrteki meclisde işbu dāstān [1177] 301 (Dünyanın Tanrısı eğer ömür verirse sonraki mecliste bu hikâye…) öylene illā iñende tīz gelüñ Tangrınuñ ḥıfẓ u amānında oluñ [1178] (Söylensin mutlaka çok hızlı gelin, Tanrının koruması ve emanetinde olun.) El-Meclisü’l-Ḫāmis (BeĢinci Meclis) Andan öñdin kim girevüz biz söze Ḳā„ide nedür bilür misiz size [1178] (Ondan önce ki biz söze gireceğiz kural nedir? Siz bilir misiniz?) Tangrı adın işidicek „ışḳıla Getüresiz evvel Allāhı dile [1179] (Tanrı adını iĢitince aĢk ile önce Allah‟ı dile getirin.) Vācib eyledür saña pes n‟idesin Çün Muḥammed adını işidesin [1180] (Senin yapman gereken öyledir, o zaman ne yapasın? Hz. Muhammed‟in adını iĢittiği zaman…) Cānuña ẕevḳ u ṣafā Ḥaḳdan ire Ger ṣalāvāt viresin Peygambere [1181] (Eğer Hz. Peygambere salavat çekersen Allah‟tan canına zevk ve saflık erecek.) Anda kim „ālimler adı anıla Ya meşāyiḫlerüñ adı ẕikr ola [1182] (O zaman kim bilginlerin adını ansa ya da Ģeyhlerin adını zikretse…) Vācib oldur eydesin yā ehl-i dīn [1183] ؼزوذ هللا ػلیِن اخوؼیي (Ey din ehli yapılması gereken Allah‟ın rahmeti onların hepsinin üzerine olsun, demektir.) „Işḳıla dutuñ ḳulaḳ işbu söze Eydeyim beşinci meclisden size [1184] 302 (AĢk ile bu söze kulak verin, size beĢinci meclisten söyleyeyim.) Ger „ömür virürise Rabbü‟l-enām İrteki meclisde ḫatm ola kelām [1487] (Bütün mahlûkların Tanrısı eğer ömür verirse sonraki mecliste söz bitecek.) El-Meclisü’s-Sādīs (Altıncı Meclis) Ol bitürür cümle eksük işleri Ol irürür menzile ḳalmışları [1488] (O bütün eksik iĢleri bitirir, o kalmıĢları eve eriĢtirir.) Ḳul ḳaçan kim sürçe oldur dest-gīr İmdi Gülşāhı işitgil kim ne dir [1489] (Kul ne zaman ayağı takılsa (yardıma ihtiyacı olursa) o yardımcıdır. ġimdi GülĢâh‟ı dinle ki ne der.) Temmetü‟l-kitāb Bi-„avnillahi‟l-meliki‟l-vehhāb [1744] (Çok cömert olan Allah‟ın yardımıyla kitabı tamamladık.) Yukarıda belirlendiği gibi Ģair her meclisin baĢında genelde bu sözlerden: “Allah bana yardımcı olursa, bana ömür verirse, salavat çekerseniz ve Allah herkese yardımcı olduğunu, …” birini diyerek baĢlar ve meclisleri bu cümleleri: “Eğer Allah ömür verirse, Allah taktir etmiĢse sonraki mecliste olanları anlatırız; Allah sizi kazadan korusun, gece hayırlı olsun, Allah‟ın koruması ve emanetinde olun (dinleyicilerine hayır dua eder), …” kullanarak bitirir. Ġki mesnevînin baĢlangıç kısmında müstakil tevhit, münacat, na„t ve dört halife övgüsü türleri olmadığı hâlde A‟da bir beyitlik besmele, dört beyitlik tevhit, altı beyitlik na„t ve beĢ beyitlik münacat içerikli bölüme YM‟de karĢılıklı olarak baĢlangıç kısmında bir mısralık besmele, yedi beyitlik tevhid, altı beyitlik na„t ve ilk meclisi baĢlamadan hemen önce (32-36. beyitler) beĢ beyitlik dört halife övgüsü yer almaktadır. Görüldüğü gibi A‟da dört halife övgüsü ve YM‟de münacat yer almamaktadır. A‟da mesnevînin giriĢ kısmında methiye nazım türünü görmekteyiz; kırk dört beyitlik Gazneli Mahmud‟un övgüsüne yer verilmiĢtir ki YM‟de buna karĢılık yoktur. Ayrıca A‟da herhangi bir baĢlık taĢımamakla 303 birlikte mesnevînin kökeni ve yazılıĢ sebebinin dile getirildiği ve sebeb-i telife denk olduğu düĢünülebilecek (66-77. beyitler) on iki beyte YM‟de karĢılık yoktur. A‟da beyit sayısı 2238 olduğu hâlde YM‟de beyit sayısı 1744‟tür. Aralarında sadece 494 beyit fark olduğu hâlde Yûsuf-ı Meddâh A‟ya bağlı kalıp çeviri yoluna gitmemiĢtir. Bu bölümde de belirlendiği gibi iki mesnevî ayrıntılarda farklıdırlar. A ve YM‟nin Varka ve GülĢâh mesnevîlerinde kullanılan vezin, nazım Ģekli, tür ve beyit sayısı karĢılaĢtırıldığında Ģu sonuçları elde edilir:  A ve YM‟de tüm mesnevî boyunca aynı vezin kullanılmıĢtır. A‟da vezin fe„ûlün fe„ûlün fe„ûlün fe„ûl; YM‟de ise fâ„ilâtün fâ„ilâtün fâ„ilün‟dür.  A‟da beyit sayısı 2238 olduğu hâlde YM‟de beyit sayısı 1744‟tür.  A‟da baĢlık ile kullanılan tek nazım türü methiyedir ve o bölümde Gazneli Mahmud‟un övgüsüne yer verilmiĢtir. Ancak YM‟de baĢlıklı nazım türü yoktur. Ġki mesnevîdeki baĢlıksız nazım türleri de Ģöyledir: A‟da bir beyitlik besmele, dört beyitlik tevhit, altı beyitlik na„t ve beĢ beyitlik münacat içerikli bölüme YM‟de karĢılıklı olarak baĢlangıç kısmında bir mısralık besmele, yedi beyitlik tevhid, altı beyitlik na„t ve ilk meclisi baĢlamadan hemen önce (32-36. beyitler) beĢ beyitlik dört halife övgüsü yer almaktadır. Görüldüğü gibi A‟da dört halife övgüsü ve YM‟de münacat yer almamaktadır.  Ġki mesnevîde farklı nazım Ģekli olarak sadece gazel görülür ve bu gazellerin vezni mesnevî ile aynıdır. A‟da on, YM‟de ise on iki gazel bulunur. Ayyukî‟nin mesnevîsinde yer alan on gazelden altısı Varka, ikisi GülĢâh ve ikisi de Rebi‟nin ağzından söylenmiĢtir. Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîsinde yukarıda da görüldüğü gibi gazeller sadece Varka ve GülĢâh‟ın ağzından söylenmiĢtir. Gazellerin yarısı Varka, yarısı da GülĢâh‟ın ağzından söylenmiĢtir.  Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîsi Ayyukî‟nin mesnevîsinden farklı olarak altı meclise bölünmüĢ bir mesnevîdir, bunun Yûsuf-ı Meddâh‟ın meddâhlığından kaynaklandığı açıklanabilir. 304 SONUÇ Varka ve GülĢâh hikâyesi Arap edebiyatından kaynaklanır. Hikâyenin konusu, yerleri, kiĢilikleri ve kültürleri tamamen Arap kabilelerine aittir. Ancak Arapların çölde yaĢamaları ve aĢırı tutucu olmaları aĢk hikâyelerini kötü sonla bitirse de bu hikâyede bunlar görülmez. Varka ve GülĢâh bir aĢk hikâyesi olarak bilinse de içinde birçok savaĢ ve kahramanlık sahnesinin yer aldığı görülür. Hikâyede aĢk ve kahramanlık birleĢmiĢtir. Varka‟nın GülĢâh‟ı elde etmek için giriĢtiği savaĢlar ve yaptığı kahramalıkların hepsi aĢkın ve kahramanlıkların mesnevîde aĢk ve kahramanlık özelliklerin bir arada olduğunun göstergesidir. Türkler Ġslam‟ı kabul ettikten sonra edebiyat ve kültür bakımından Ġranlılardan etkilenmiĢlerdir. Bu etkileniĢimin bir sonucu olarak XIV. yüzyılda Yûsuf-ı Meddâh Ayyukî‟nin yazdığı Varka ve Gülşâh mesnevîsinden esinlenerek Türk edebiyatındaki ilk Varka ve Gülşâh mesnevîsini yazar. Ancak Yûsuf-ı Meddâh, eserini yazarken Ayyukî‟nin eserine bağlı kalmayıp hikâyeye yeni olay ve motifler de katar. Böylece onun eseri telif eser özelliğini taĢımaktadır. Ayyukî‟nin yazdığı Varka ve Gülşâh mesnevîsi, Ġran edebiyatının XI. yüzyılında Şehname‟den sonra elimize geçen tek eser olduğundan çok değerlidir. Aynı zamanda mesnevîde gazel kullanımının ilk örneği olduğu için edebi bakımdan önem taĢımaktadır. Yûsuf-ı Meddâh‟ın eseri olan Varka ve Gülşâh ise halk karĢısında okumaya özel yazıldığı için meclisler hâlinde yazılmıĢtır ve Erzurumlu Darir‟in yazdığı Yûsuf ve Züleyhâ ile ġeyhoğlu‟nun yazdığı Hurşidnâme arasındaki boĢluğu kapatan değerli bir Türk dili ve edebiyatı belgesidir. ÇalıĢmamızın ikinci bölümünde Ayyukî‟nin Varka ve Gülşâh ile Nizamî‟nin Leylâ ve Mecnun mesnevîlerinin benzerlikleri yer almaktadır. Ġki mesnevî arasındaki benzerlikleri Ģöyle sıralayabiliriz: 1. Ayyukî mesnevîsinin içinde yer aldığı gazeller, Nizamî‟nin ise yazdığı kısa hikâyeler Ġran edebiyatının bir ilki sayılır. 2. Ġki hikaye de Arap edebiyatından kaynağını alır. Varka ve Gülşâh, Urvat ve Afrâ‟nın, Leylâ ve Mecnun ise Kays ve Leylâ‟nın hikayesinden esinlenerek yazılmıĢtır. 305 3. Ġki Ģair, hikâyelerin Arap kaynağından farklı olarak eserlerinde savaĢ sahnelerine de yer verirler. Ayyukî‟nin eserinde Varka, GülĢâh‟ı elde etmek için üç kere savaĢır, Nizamî ise eserinde Nufel‟in Leylâ ve Mecnun‟un kavuĢmaları için Leylâ‟nın kabilesi ile yaptığı iki savaĢı iĢler. 4. Bu iki hikâye onları nazme dönüĢtüren Ayyukî ve Nizamî‟nin eline geçene kadar halk arasında dilden dile dolaĢmıĢ ve değiĢikliğe uğramıĢsa da yine de ikisi Arap kültürüne ait özelliklerini yitirmemiĢtir. 5. Ġki hikâyenin kaynağı çok hüzünlü biter ve hikâyenin sonuda iki aĢık da genç yaĢta ölür. 6. Ġkisinin kaynağı hüzünlü Ģiirlerin söylenmesinin nedenini açıklamaktadır; Urvat, Afrâ‟ya; Kays ise Leylâ‟ya olan aĢkını ve onun ayrılığında çektiği acıları Ģiirlerinde dile getirir. 7. Her ikisinin kaynağında âĢıklar birbiriyle akrabadır. Urvat ve Afrâ kuzenlerdir. Kays da aslında Emevi gençlerinden biridir ve Ģiirlerini kuzeni için yazar, kuzeninin adını kötüye çıkartmamak için Ģiirlerini Mecnun mahlasıyla yazar. 8. Leylâ ve GülĢâh‟ın aileleri kızlarının duygularını anlayamazlar ve onlar rızaları olmadan evlendirilir. Kızların da bu duruma itiraz etme hakları yoktur. Ancak aĢklarına sadık ve vefalıdırlar. 9. Ġki hikâyede âĢıklar arasında insanî aĢktan öte, masumane bir aĢk yaĢanır. 10. Ġki Hikâyenin sonunda iki âĢık sevgililerinin yanına gömülürler ve yeni bir hayata kavuĢurlar. Tezimizin üçüncü bölümünde ise Varka ve GülĢâh mesnevîsinin kaynağı olan Urvat ve Afra hikâyesi, Ayyukî ve Yûsuf-ı Meddâh‟ın Varka ve GülĢâh hikâyeleri ile tablo hâlinde incelenip yorumlanmıĢtır; YM, A‟dan etkilenerek yazıldığı için iki hikâye genel hatlarda birbirlerine benzerler ve ikisi de genelde aynı noktalarda U‟dan ayrılırlar. U‟da diğerlerine göre aĢk daha çok ön plandadır. A ve YM‟de ise aĢkın yanında kahramanlık da iĢlenir ve hatta çoğu yerde kahramanlığın aĢktan daha belirgin olduğu görülür. Üç hikâyenin arasında baĢka belirgin fark olarak sevgililer arasındaki engellere değinilebilir. U‟da engel olarak sadece aĢığın yoksulluğu gösterilirken A ve YM‟de yoksulluk da âĢıkların arasındaki bir engel olsa da ilk engel değildir. A ve YM‟de ilk engel düğün 306 gecesinde sevgilinin kaçırılmasıdır. Son olarak da A ve YM‟de U‟dan farklı olarak âĢıkların birlikte okula gitmeleri ve hatta YM‟de okulda birbirlerine âĢık olmalarına değinilebilir. Hâlbuki U‟da onların okula gitmelerinden bahsedilmez. Bu fark, Ġran ve Türk edebiyatında kültür ve medeniyete daha çok önem verildiğinin bir göstergesidir. Dördüncü bölümde, hikâyenin olay bütünlüğünde “ArayıĢ Yolculuğu Kalıbı” ve “Hâl DeğiĢimi Kalıbı” yöntemleri kullanıldığı tespit edilir. Tezimizde Ayyukî ile Yûsuf-ı Meddâh‟ın Varka ve GülĢâh mesnevîlerinin karĢılaĢtırılması temel konu olarak yer almaktadır, bu kısım çalıĢmamızın son bölümünde iĢlenmektedir. Ġki mesnevî genel hatlarda aynı konuyu iĢledikleri hâlde ayrıntılarda birbirlerinden ayrılırlar. Ġki mesnevînin beyitleri tek tek incelenmek suretiyle eserlerin arasındaki farklılıklar tespit edilir ve mesnevîlerin beyitlerinden örnek verilerek açıklanır. Bu farklılıklar 162 bent hâlinde verilmektedir. Aynı zamanda hikâyelerinde yer alan kahraman kadro tablo hâlinde incelenmiĢtir. Ġki mesnevînin kahraman kadrosu büyük ölçüde örtüĢmektedir. Sadece bazı kahramanlar iki mesnevîde farklı adlarla verilmiĢtir; GülĢâh‟ı düğün gecesinde kaçıran A‟da Rebi Ġbni Adnan, YM‟de ise Benî Amr olarak adlandırılmıĢtır. Varka‟nın dayısının adı bir beyitte Mondez, bir beyitte ise Monzer olarak geçer; YM‟de ise Selim ġah olarak adlandırılmıĢtır. Yemen‟e saldıran A‟da Aden ve Bahreyn kabileleridir ve kabilelerinin Ģahlarının adları da verilmemiĢtir. YM‟de ise KîĢ ve Bahreyn kabileleridir ve onların Ģahı, Melik Anter olarak adlandırılmıĢtır. ġam ġahı A‟da adı söylenmemiĢ, YM‟de Melik Muhsin olarak adlandırılmıĢtır. Varka‟nın kölesinin adı A‟da Sad‟dır, YM‟de ise zenci köle olarak hitap edilir. Ġki Mesnevîde farklı kahramanlar da yer almaktadır. A‟da Rebi Ġbni Adnan‟ın iki oğlu, Golâm ve Gâlib adlarıyla hikâyede iĢlenmiĢtir hâlbuki YM‟de bunlardan bahsedilmez. A‟da GülĢâh, kölesini Varka‟nın yanına gönderir. YM‟de ise göndermez ve kölesinden de bahsedilmez. YM‟de ġam ġahı GülĢâh‟ın vasfını, malını iĢleyen tüccardan duyar. Ancak A‟da kimden duyduğu belirlenmez ve böylece o tüccar da iĢlenmemiĢtir. YM‟de Hz. Muhammed dört halifeyle ġam‟a gider. A‟da ise sadece sahabeleriyle oraya gittiği belirlenir. Mesnevîlerde kullanılan vezin, nazım Ģekilleri ve nazım türlerinin karĢılaĢtırılmasından ise Ģu sonuçlar elde edilir: A ve YM‟de tüm mesnevî boyunca aynı vezin kullanılmıĢtır. A‟da vezin fe„ûlün fe„ûlün fe„ûlün fe„ûl; YM‟de ise fâ„ilâtün fâ„ilâtün fâ„ilün‟dür. A‟da beyit sayısı 2238 olduğu hâlde YM‟de beyit sayısı 1744‟tür. A‟da baĢlık 307 ile kullanılan tek nazım türü methiyedir. Ancak YM‟de baĢlıklı nazım türü yoktur. A‟da dört halife övgüsü ve YM‟de münacat yer almamaktadır. Ġki mesnevîde farklı nazım Ģekli olarak sadece gazel görülür ve bu gazellerin vezni mesnevî ile aynıdır. A‟da on, YM‟de ise on iki gazel bulunur. Ayyukî‟nin mesnevîsinde yer alan on gazelden altısı Varka, ikisi GülĢâh ve ikisi de Rebi‟nin ağzından söylenmiĢtir. Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîsinde gazeller sadece Varka ve GülĢâh‟ın ağzından söylenmiĢtir. Gazellerin yarısı Varka, yarısı da GülĢâh‟ın ağzından söylenmiĢtir. Yûsuf-ı Meddâh‟ın mesnevîsi Ayyukî‟nin mesnevîsinden farklı olarak altı meclise bölünmüĢ bir mesnevîdir, bunun Yûsuf-ı Meddâh‟ın meddâhlığından kaynaklandığı açıklanabilir. Sonuç olarak Ayyukî‟nin eseri orijinal, Yûsuf-ı Meddâh‟ın eseri ise telif eser özelliği gösterir. Bundan yola çıkarak Ġran edebiyatından Türk edebiyatına geçen mesnevîlerin körü körüne bir taklitle iĢlenmediği, aynı zamanda Ģairlerin kendine has özellikler katarak döneminin yaĢantısını göz ardı etmeden eserlerini oluĢturduğu söylenebilir. 308 KAYNAKÇA AHMEDNEJÂD Kamil - DEHKANÎ ġehrzâd, “Mukâyese-yi Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî bâ-Leylâ ve Mecnun-ı Nizamî”, Edebiyat u Zebânhâ Dergisi, No: 97, Tahran, 2012, s. 36-40. AK CoĢkun (2012), Osmanlıca, Alfa Aktüel Yay., 4. b., Bursa. ATEġ Ahmed, “Varaka ve GülĢâh Mesnevîsinin Kaynakları”, ĠÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C. II, S. 1-2, Ġstanbul, 1946, ss. 1-20. ………………, “Farsça Eski Bir Varka ve GüĢah Mesnevîsi”, ĠÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Ġstanbul, 1953, s. 33-50. BABÂSAFARÎ Aliasgar, “Dâstânhâ-yi ÂĢıkâne ve Hamasî der-Edeb-i Farsî”, Mutaliat-i Ġranî Dergisi, No: 16, Kermân, 2009, ss. 113-132. BANARLI Nihad Sâmi, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. I., M.E.B. Yay., Ġstanbul, 1971. DEVELĠOĞLU Ferit (2010), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, 26. b., Aydın Kitabevi Yay., Ankara. DĠLÇĠN Cem (1983), Örneklerler Türk ġiir Bilgisi, TDK Yay., Ankara. …………….. (2009), Yeni Tarama Sözlüğü, TDK Yay., Ankara. ÇELEBĠOĞLU Âmil, Türk Edebiyatında Mesnevî (XV. yüzyıla kadar), Kitabevi Yay., Ġstanbul, 1999 EKREMÎ Alireza - KĠYÂDE Hasen, Leylâ ve Mecnun der-ġiir ve Nigâre, 1. b., Gilân Üniversitesinin Yay., Gilân, 2013. ERTAYLAN Ġsmail Hikmet, Türk Edebiyatı Örnekleri 1: Varka ve GülĢâh, Bürhaneddin Erenler Matbaası, Ġstanbul, 1945. FÂZIL Ahmed, “Amîze-yi AĢk ve Hamase bâ-nigâhi be-Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî”, Ġsfahan Üniversitenin AraĢtırma Dergisi, No: 1, Ġsfahan, 2002, ss. 115-132. FURUZENDE Mesud, , “Tahlil-i Sâhtârî-yi Tarh-ı Dâstân-ı Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî”, ġehr-i Kürt Üniversitesinin Edebiyat ve Sosyal bilimler Fakültesinin Dergisi, No: 60, ġehr-i Kürt, 2008, ss. 65-81. GOLÂMHOSEĠNZÂDE Golâmhosein v.dğr., “Berresî-yi Tatbîkî-yi Mezâmîn-i ÂĢıkane- yi Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî bâ-Asl-i Rivâyet-i Arabî”, Faslnâme-yi pejuheĢhâ-yi zebân ve edebiyât-i Farsî, No: 2, Tahran 2011, ss. 43-69. 309 HADÎVER Hâdî - ġERÎFÎ Fateme (2010), “EĢterâkât-i Leylâ ve Mecnun-ı Camî, Leylâ vü Mecnun-ı Nizamî ve Leylâ ve Mecnun-ı Emîr Husrev-i Dehlevî”, Âzâd-ı Ġslâmî Üniversitesinin Zeban u Edebiyât-ı Fârsî Dergisi, C. 2, ss. 37-56. KANAR Mehmet (2011), Varka ile GülĢâh, 1. b., Say Yay., Ġstanbul. YAVUZ Kemal (2005), “Leylâ ile Mecnun Hikâyesinin Edebiyattaki Yeri”, Modern Türklük AraĢtırmaları Dergisi, C. 2, ss. 57-69. KĠY Sâdık, “Âyâ Mesnevî-yi Varka ve GolĢâh Hemzemân-ı ġâhnâme-ye Firdevsi Est”, T.Ü. Edebiyât Fakültesi Dergisi, No: 4, Tahran, 1954, ss. 49-50. KÖKTEKĠN Kâzım, Yûsuf-ı Meddâh-Varka ve GülĢâh, TDK Yay., Ankara, 2007. KÜLEKÇĠ Numan (1999), XI-XX. Yüzyıllar El-Yazması Metinler ve Özellikler Mesnevi Edebiyatı Antolojisi, C. I, Aktif Yayınevi, Erzurum. MAHCUB Mohammad Jafar, “Mesnevî-serâyî der-Zebân-i Farsî tâ-Pâyân-i Karn-ı Penjom-ı Hicrî”, Tebriz Edebiyat ve Sosyal Bilimler Fakültesinin Dergisi, No: 65, Tebriz, 1963, ss. 182-213. MENGĠ Mine (2003), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, 8. b., Akçağ Yay., Ankara. MOHAMMEDÎ Ali, “Dâstân-i Varka ve GolĢâh”, Edebiyat-ı Dâstânî Dergisi, No: 53, ts., ss. 102-110. MOHAMMEDÎ HâĢem, “Dâstânhâ-yi Manzum-ı Ganâyî der-Edeb-i Farsî”, Keyhân-i Ferhengî Dergisi, No: 175, Tahran, 2001, ss. 28-31. MOÎN Mohammed, Ferheng-i Fârsî, Emir Kebir Yay., Tahran, 1984. ÖZÇELĠK Kenan, Yûsuf-ı Meddâh ve Maktel-i Hüseyn (Ġnceleme-Metin-Sözlük), AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2008. PEYÂMÎ Behnâz (2011), “Tasvîr-i Kahraman-Zen der-Dâstânhâ-yı AĢıkâne-yi Manzum-ı Fârsî bâ Tekye ber-Manzumehâ-yı Leylâ ve Mecnun”, Faslname-yi Tahassosi-yi Sebk-ġinasi-yı Nazm ve Nesr-i Farsî (Bahâr-ı Edeb), C. 2, ss. 387-403. PALA Ġskender, Ansiklopedik Divân ġiir Sözlüğü, Kapı Yay., Ġstanbul, 2009. PÂYDÂR MÜNFERED Pervâne v.dğr., Reh-âverdî ez-Edeb-i Parsî, 5. b., Ġslamî Azad Üniversitesi Yay., Tahran 2014 SADEKÎ Meryem (2004), Berresî-yi SebkĢenâhti-yi Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî, Tahran Azad Üniversitesi Edebiyat ve Sosyal Bilimler Fakültesi, (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Tahran. SAF Zebihullah, Tarih-i Edebiyat-ı Ġran, 11. b., C. I, Firdevs Yay., Tahran, 2012. 310 …………………., Varka ve GolĢâh-ı Ayyukî, Tahran Üniversitesi Yay., Tahran, 1964. …………………. (1993), “Nazar-ı Ġcmâlî be-do-Dâstân-ı Tazî”, Edebiyat u Zebânhâ Dergisi, C. 17, ss. 7-13. SEBÂHÎ Tofik, Tarih-i Edebiyat-ı Ġran, 2. b., Zevvar Yay., Tahran, 2009, s. 218. SERVETĠYÂN Behruz, “Râz-ı AĢk-ı Leylâ ve Mecnun”, dy., ts., ss. 10-29. SOTUDĠYÂN Mehdi, “RîĢe-yâbî-yi Dâstân-ı Leylâ ve Mecnun”, MeĢhed Ġslamî Azad Üniversitesinin Edebiyata Özel Faslnamesi, t.s., ss. 95-119. YÂHAKKÎ Mohammed Jafer - DORPOR Meryem, “Tahlîl-i Revâbit-i ġahsiyethâ der- Manzume-yi Leylâ ve Mecnun-ı Nezamî”, Bustân-ı Edeb Dergisi, No: 3, MeĢhed, 2010, ss. 65-89. YILDIZ Alim (2004), “Süleyman Nazif‟a Göre Ġran Edebiyatının Edebiyatımıza Tesiri”, Cumhuriyet Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, C. VIII, Sivas, ss. 159- 201. YILDIZ AyĢe, Türk Edebiyatında Varka ve GülĢâh Mesnevîleri ve Mustafa Çelebi‟nin Varka ve GülĢâh Mesnevîsi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ankara, 2008. KAPLAN Mehmet v.dğr., “Yûsuf-ı Meddâh”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. VIII., Dergah Yay., Ġstanbul, 1998. 311 T. C. ULUDAĞ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TÜRK DĠLĠ VE EDEBĠYATI ANABĠLĠM DALI ESKĠ TÜRK EDEBĠYATI BĠLĠM DALI AYYUKĠ ĠLE YUSUF-I MEDDAH’IN VARKA VE GÜLġAH MESNEVĠLERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI (YÜKSEK LĠSANS TEZĠ) II. CĠLT Elham NĠKOOSOKHAN SEDGHĠ BURSA – 2015 METĠN I. YÛSUF-I MEDDÂH’IN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎSĠ’NĠN METNĠ 130 DĀSTĀN-I VARḲA VE GÜLġĀH Bismillāhirraḥmānirraḥīm 1 Ġy Ḫudāvendā kerīm ü kār-sāz Viribiyen gice gündüz ḳıĢ u yaz Yürüden ay ü güneĢ ılduzları Yaradan iniĢ yoḳuĢ u düzleri Yaġmurı dürr ṭaĢı yāḳūt eyleyen Yerden aġaç ḳola ḳuvvet eyleyen „IĢḳıla mest eyleyen „āĢıḳları Ġrgüren maḳṣūdına ṣādıḳları 5 Senden artuḳ kimdür iy ḳādir paĢa Sen virürsin leẕẕeti her bir aĢa AĢ u etmek dürlü ni„met yem yemiĢ Sen virürsin aḳça pūl altun gümiĢ Virdügüñe çok Ģükür yā Rabbenā Cān fidā olsun resūlüñ „ıĢḳına Günde bizden her dem iy Rabbü‟l-enām Muṣṭafānuñ rūḥına yüz biñ selām Ġki „ālem faḫrı illā Muṣṭafā Muṣṭafā vü müctebā vü bā-ṣafā 10 Ol-durur cümle nebīler serveri Ümmetiseñ sevgil ol peyġāmberi UĢda anuñ „ıĢḳıdur ḳūt-ı revān Nūrıladur ḳamu cümle cān-sitān Biz günāh-kāra Ģefā„at ḳılısar Raḥmetinden çoḳ „ināyet ḳılısar 130 Bu mesnevînin metnini Kazım Köktekin hazılamıĢtır. 313 Vir ṣalāvāt eydeyim bir dāstān Gör ne mu„ciz gösterür faḫr-ı cihān Muṣṭafā devrinde bir ḳavmüñ adı Ẓāhir Ġbn-i Ḥāyy Benī ġeybe-idi 15 Mekke ilinde olurdı berrīde VarmıĢdı çavı biliĢ ü yada Bunlaruñ iki re‟īsi varıdı Ġkisi daḫı ḳarındaĢlarıdı Gey bahādurlarıdı bunlar ḳamu Erlik içinde dükeli dutdi ḫū Birinüñ adı Hilāl-i nām-dār Ol birisinüñ Hümām-ı Ģeh-süvār Ḳudretile ol Hümāmuñ bir gice Oġlı ṭoġdı balḳ urur dür-dānece 20 Hem Hilālüñ daḫı bir ḳızı olur Ol gice ol daḫı bir gevher bulur Varḳa virdiler Hümām oġlına ad Ḳız adı GülĢāhıdı iy ḫōĢ-nihād Ġkisi gevher-durur hem gey arı Ṭayalar emzürdi bir yıl bunları Çünki bunlar bir yaĢına degdiler Ay u güneĢ Tañrı ṣun„ın añdılar Didiler iy viribiyen ṣubh u Ģām Nuṭfeden ḳılduñ güneĢ bedr-i tamām 25 Ṣun„uña ahsent iy naḳḳāĢ-ı ḥōĢ Ḳaṭre ṣudan sen ḳılursın ay güneĢ Ata ana bunlaruñla oldı Ģād Ḳıldılar beĢikde iken nām-zād 314 BeĢ yaĢadı ol iki ḫūb-ı Ḫoten Yüzleri gül taneleri berg-i semen Her birinüñ zülfi bir müĢgīn kemend Her girih biñ „āĢıḳuñ cānına bend ġīve ile göñül alur gözleri „ĀĢıḳa cānlar baġıĢlar gözleri 30 Ḥadden aĢa ol iki bedr-i münīr Ḥüsn içinde görklüyidi bī-naẓīr Mektebe virdiler ikisin bile Tā bular „ilm ü edeb ḥāṣıl ide Ḥaḳḳuñ aṣḥābları ḳamu uludur Anları sevmeyen itden uludur Bū Bekir ṣıddīḳ „Ömer „Osman „Alī Kim bulardur Aḥmedüñ ḳudret eli Her biri[si] bunlaruñ bir pehlevān Ḳudret elinde ḳılıç durur „ayān 35 Ol ki ẓāhir bildi islāmuñ dīnin Hem Ģefā„at ḳılısar aña yarın Oldur āḫir ḫurĢīd ü āḫir zamān Evvel oldur āḫir oldur bī-gümān EL-MECLĠSÜ’L-ŪLĀ BaĢlayalum meclise biz evvelā Söyleyem yārī ḳılarsa ben ḳula Mektebe ikisi bile varurıdı Ḫˇāce anlara sebaḳ virüridi Mekteb içinde bular biri birin Cān içinde seviĢüp ḳıldı yirin 315 40 „ĀĢıḳ olup birbirin seviĢdiler Ney gibi „ıĢḳ odına ḳavuĢdılar Bile gelürlerdi yine eve Gice girürlerdi bir döĢege Bir döĢekde her gice ol iki nūr ḲoçuĢuban yaturıdı mis l-i ḥūr Çünki döĢekden dururlar here seḥer Evde ṭoġmıĢ ṣanasın Ģems ü ḳamer Ayrılamaz birbirinden bir nefes „IĢḳ düĢvār fürḳat u saḫt aña pes 45 „ĀĢıḳuñ cānını ayru görme sen Ṣūretile gerçi ayru deriden Vaṣl olur ma„Ģūḳa „āĢıḳ cānları Dirilemez ayrucaġız anları Varḳa vü GülĢāh ikisi ḳand-leb Ḥāṣıl itdiler bular „ilm ü edeb Yazı yazmaḳ oḳımaḳ ögrendiler Çünki yedi yaĢına degdi bular Bir ṣilāḥ-Ģūre virür oġlın Hümām Tā ki erlik lu„bın ögrene tamām 50 Birbirinden bir sā„at ayru düĢer Her birisi bir yaña ṣayru düĢer Görmedi GülĢāh bir dem Varḳayı Varḳa aġlar ister ol ṭolu ayı Anlaruñ ṣabr u ḳarārı ḳalmadı Mūnisi GülĢāhı çünkim görmedi Döyemediler bular ayrulıġa Yüz çevirdiler bular ṣayrulıġa 316 Birbirin görmeyüb(en) zārī ḳılur Ḥasretile ayrıluḳdan yaḳılur 55 Çünki bildi ḳızınuñ ḥālin Hilāl Varḳasuz GülĢāha iriĢür zevāl Bildiler Ḥayyī Benī ġeybe ḳamu Kim seviĢmiĢler ol iki māh-rū Ḳamular dir maṣlaḥat oldur hemīn Varḳa vü GülĢāh olalar hem-niĢīn Ġltüñüz GülĢāhı anda daḫı siz Aġlamasun yalıñuz bunda bu ḳız Ger ol üstāda varurısa yana Varḳayıla göñli anda avına 60 Kim oları birbirinden ayıra Maẓleme yüklenüben ḳana gire Anı daḫı virdiler ol ustaya Ḥaḳḳını ḳavl itdiler aydan aya Vardı Varḳa ḳatına ol māh-veĢ Tā ki ögrene ṣilāh-Ģūr ola ḫāĢ On iki yaĢına degince tamām Ḳıldılar ta„līm ol iĢi müdām Çünki yitdi „ömri on iki yıla ḪoĢ silāh-Ģūr oldı ikisi bile 65 Varduġınca „ıĢḳ odı ġālib olur Birbirine cānları rāġıb olur Ol ḫalāyıḳ cem„ oldı bir yere Ḳavmi tā GülĢāhı Varḳaya vire Didiler ki iy re‟īsler biz ḳamu Cümlemüz aña rāżīyuz iy „amū 317 Ṭālibiyüz ḳamumuz bir ḥācetüñ Yoḳ dimeñ kim oldur iki ḥasretüñ Maṣlaḥatdur kim baḳasız ḥāline Viresiz GülĢāhı Varḳa eline 70 Her murādına degeler gör bular Hem bize raḥmet ḳıla Perverdigār Maṣlaḥatdur diyü ḳıldılar ḳabūl Ol re‟īsler evlerine ḳıldı yol Geldiler evlerine oturdılar Ol mübārek iĢ içün el urdılar Yedi gün ṭoy u dügün oldı müdām Ḳıldılar hep yaraġın cümle tamām Gerekidi gele GülĢāh ol gice ĠĢit imdi Tangrınuñuñ ḥükmi nice 75 Varıdı bir ḳavm bunlara yaḳın Cümlesi bī-dīnidi kibr ü la„īn Her birine ad viren ol üstād Bunlara Ḥayyu Benī Ḥayf urdı ad Beglerinüñ adı hem küfr-i Ģedīd Ol begüñ adı Benī „Amr-ı pelīd Vaṣfını GülĢāhuñ iĢitmiĢidi Cānını „ıĢḳ odına atmıĢıdı „ĀĢıḳ oldı görmedin ol bed-fi„āl Ṣabrı hergiz ḳalmadı ṣa„b oldı ḥāl 80 „Āḳıbet endīĢe ḳıldı kendüzi Atasından dileyem bir ol ḳızı Eylügile ḳızı virürse alam Virmezise ben bilürem ne ḳılam 318 Cem„ ḳıldı leĢkerin her ne ki var Bindürüp altmıĢ biñ er oldı süvār „Azm ḳıldı leĢkerin aldı gelür ĠĢidür yolda dügün olmıĢ olur Didiler kim gelmeñüz iy beg niye Bil ki GülĢāhı virürler Varḳaya 85 Ḥāżır ol kim bu gice ere varur Çün iĢidür yüzine elin vurur Eydür andan geçdi iĢüm kim varam Varuban gelince ḳızın dileyem ġöyle gerekdür ki bu gice baña ḪoĢ Ģebīḫūn eyleyem varam aña Ol dügün içinde GülĢāhı ḳapam ḪoĢ murāduma irem öpem ḳoçam Geldi leĢker çünki iriĢdi yaḳın Puṣıya girdi gice ḳıldı aḳın 90 Vay aña kim kāfirüñ ḫıĢmı dege Big gelüp Ģāhı iletür gerdege Her birisi „iĢrete meĢġūlıdı Der-peyince ḥūrinüñ ḫoḍ ġūlıdı Ne Hümām āgāh oturur ne Hilāl Bunlaruñ „īĢine iriĢdi zevāl Çün Benī „Amırı Ģebīḫūn eyledi Ol ḳavimi tārumār itdi ṣıdı Aldı GülĢāhı Benī „Amr ol zamān Eydüridi ḥamle ḳıluñ pehlevān 95 Ḥamle ḳıldı cümle ol altmıĢ biñ er N‟eylesün deryā ḳatında bir pıñar 319 Ġāfilidi ol ḫalāyıḳ nā-gehān Bunlara irdi ḳażā-yı āsumān Çün ḳażā gökden ine göz baġlanur Ġy nice cān u göñüller ṭaġlanur Tā ḫaber olınca ki yine çeri Ġāfilin baṣdı on iki biñ eri N‟eylesün bunlar ḳamusı ḳaçdılar Cān atup bir debiye ḳonıĢdılar 100 Yaġmaladılar bularuñ varını Mālını esbābını ṭavarını Ḳıldı GülĢāhı esīr ol nā-bekār Ol nigārīn aġlarıdı zār zār ġĠ‘R-Ġ GÜLġĀH Eydüridi kim bu çarḫ-ı dün vefā Cevr ḳıldı gerdiĢ-i gerdūn baña Yārimüñ vaṣlından ayırdı beni Ne ḳatı zecr eyledi bu dūn baña Kendü gözüm yaĢına ġarḳ olmıĢam Ḫod ne ḥācet Dicle vü Ceyḫūn bana 105 Ben eger Mecnūnısam Leylā ḳanı Leylāyısam gelgil iy Mecnūn baña Tīz iriĢ vaḳtidür iy cānlar cānı Ḳoma kim ḳaṣd ide ol mel„ūn baña Ġy yigitler Ģāhı hergiz olmasun Senden artuḳ kimsene maḳrūn baña Bir ḳıluñı virmeyem ger virseler Māl-ı Kisrā dār-ı Ḳārūnı baña 320 Gelgil imdi boyı servi s emn-i dil Kim saña ḳurbān olam iy cān u dil 110 Aldı GülĢāhı Benī „Amr ol zamān Geldiler yola girüp oldı revān Bu yañadan çün Hümāmile Hilāl Cem„ oldı ol ṣınuḳ leĢker melāl Bir depenüñ üstine dirildiler Varḳa bunları dönüp baṣmaḳ diler Anası eydür ki oġlum sākin ol Ġtre olsun tā bilevüz kimdür ol Ġn atuñdan intiẓār olġıl ṭaña Bunları cāsūslayavuz dört yaña 115 Çünki bellü bilevüz kimler-durur Kim gelüben il içinde dūn durur Atlanavuz sürevüz izin baṣa Ol ḳavimi ḳıravuz kökin kese Çün bulardan kīnümüzi alavuz Hem alup GülĢāhı eve gelevüz Çün ṣabāḥ oldı Hümāmile Hilāl Varḳa miskīn ḳayġudan oldı melāl Dört yaña cāsūs perākende ḳılur Ne ḳavimdür anları añlar bilür 120 Geldi cāsūslar ḫaber getürdiler Bildiler Ḥayyu Benī Ḥayfdur bular Kim Benī „Amr-ı pelīdimiĢ ol gelen Dün içinde bunlara bu iĢ ḳılan „Askeri altmıĢ biñ er [kāfir] ḳamu Yoġıdı anda bir sünnī iy „amū 321 Ol imiĢ kim GülĢāhı ḳıldı esīr Urdılar Ḥayyī Benī ġeybe nefīr Pes yüridiler Hilālile Hümām On iki biñ er çeri bindi tamām 125 Sürdi ardınca revān oldı gider ĠĢid imdi Benī „Amrı kim n‟ider Sürdi ol gün irte ḳuĢluġa degin Ḳondı bir ḫōĢ merġ-zāra ol la„īn Ḳondı leĢker cümle çādır ḳurdılar Ġndiler altmıĢ biñ er oturdılar Diñmedi hīç GülĢāhuñ gözi yaĢı „IĢḳa ġarḳ olmıĢıdı içi ṭaĢı OlmıĢıdı Varḳa „ıĢḳından cünūn Gözlerinden aḳıdur seylāb-ı ḫūn 130 Gāh gelür „aḳlı vü gāh bī-ḫūĢ olur Gāh ḳılur zārī vü gāh ḫāmūĢ olur Ḳatına geldi Benī „Amr ol zamān Eytdi yā GülĢāh bunca ne fiġān Yā nigārīn aġlamaġı ḳo avın Ben senüñ Ģimden girü uĢ sen sevin Hīç cevāb eytmedi aña ol nigār Yire baḳup aġlarıdı zār zār Aḳıdurdı nergis ü mest-i ḫarāb Gül yañaġı üzre ḳaṭre ḳaṭre āb 135 Di[r]īġā didi Benī „Amr ol zamān Didi yā GülĢāh nedür bunca fiġān Varḳa içün ḥayf ola aġlayasın Yāḫud „ıĢḳına göñül baġlayasın 322 Ṭıyre oldı ol Benī „Amr iy aḫī Eytdi iy GülĢāh aġlama daḫı Ben severem seni sen Varḳayiçün Aġlayu zārī ḳılursın dün ü gün Sen hele göñlüñi ṣaḳın Varḳanuñ ḲarĢuña dutup uram boynın anuñ 140 Varḳa gibi biñ ḳulum var ḳapuda Her birisi ḳulluḳ ider ṭapuda Bir dem ārām itmeyüp tā ben anı Öldürüben aḳıdam andan ḳanı ḪıĢmıla ṭolmıĢ Benī „Amruñ gözi Ḳaḳımaḳdan dilde ṭutılur sözi Çıḳdı GülĢāhuñ ḳatından ol zamān Geldi kendi bār-gāhına revān Geldi meĢġūl oldı bezm-i „iĢrete ĠĢid imdi Varḳa aḥvāli n‟ite 145 Çün Hilālile Hümām oldı revān Öyle vaḳtinde iriĢdi nā-gehān Ḳıldılar Ģol dem Benī „Amra ḫaber Ḥāzır ol kim geldi on iki biñ er Ġrdi uĢ Varḳa Hümāmile Hilāl Fāriġ oturmak saña bu dem ḫayāl Didi ol kāfir kim atlansun çeri Ṭul-i „ömri düreyim didi arı Bindi leĢker cümle münīr ü neẕīr Kūsile hem söyledi zūrnā nefīr 150 Ṭoldı „alem kūsile ḥarbüñ sözi Ḥarbden mīĢe gibi ṭoldı yazı 323 Ṭuġ „ālemler baĢı göge irdiler Cenk içün küs u naḳāre urdılar Ṣaf durup durdı ḳamusı intiẓār Nā-gehān irdi Hümām-ı nām-dār Ġrdi ardınca Hilāl-i pehlivān Der-peyince irdi Varḳa nev-civān Ġrdi bile hem on iki biñ „Arab GeymiĢidi cümlesi sāz u seleb 155 Çalınur kūs u nefīr ü kerre-nāy Tuġ süñü sancaḳ „alem baĢları ay Cümle leĢker ṭop ṭop u cavḳ cavḳ Her biri pūlād geymiĢ taḫt-ı fevḳ Ḳamusı atdan aĢaġa indiler Bunlara ḳarĢu bire bir ḳondılar Çādırın ḳurdı ṭınāb-ender-ṭınāb Gün yüzine ḳarĢu ṭutdılar niḳāb Bār-gāh ü ḫayme çādır ḳurdılar Girüben çādırlara oturdılar 160 Ol gün anda ḳıldılar bunlar ḳarār Ol Benī „Amr-ı la„īn ol ḫāk-sār Girü döndi bār-gāhına yine Girdi GülĢāhuñ içerü ḳatına Eytdi yā GülĢāh gül yüzlü ṣanem Varḳa‟ı terk eylegil yārüñ benem Gel göñül vir kim saña bu gencümi Küllī virem żāyi‟ idem rencümi La„l ü pīrūze cevāhir ḳıymetī On yedi ṣandūḳ virem on biñ atı 324 165 Ḳamusın virdüm saña iy yüzi gül Rāżī ol ben saña ḳul aġlama gül Mālum u cānum fidā olsun saña Māluma sen ḥākim ol öñden ṣoña Öldüreyim Varḳa‟ı gel benüm ol Ben ten olayın saña sen cānum ol Söyledi çoḳ iĢbu resme ol la„īn Gelmedi GülĢāh aña hergiz yaḳın Çünki bulmadı rıżā ḫoĢluġıla Gör bu kez GülĢāha ol it ne ḳıla 170 Eytdi yā GülĢāh azdurduñ beni Varḳa „ıĢḳı ḳılmıĢ āĢüfte seni Ġrte anı öldürem baĢın kesem Ṭop idüben evde ḳarĢuña aṣam Seni bu ḫayme diregine ṣaram Hep yalıncaḳ eyleyüp ḳamçı vuram Andan iĢ idem saña iy bī-ḫaber Kim ḳılurlar fāḫiĢeye her bendler Sen ne lāyıḳsın kiĢiye hem bege Ādemīler lāyıḳ olur döĢege 175 Ṭıyre olup didi getürüñ süci Diler ol bī-çāreye ḳıla güci AḫĢam oldı çün getürdiler ḫamīr Ol yavuz mel„ūn bu GülĢāha ḳaḳır Ol nigārīni ṣaraḳor direge Ḳamçıyı yanında ḳor tā kim döge BaĢdan ayaġa kemend ile ṭolar Ol nigāruñ gözi yaĢıla ṭolar 325 Gözlerinden aḳıdur dür-dānesin Añup ol yigitlerüñ merdānesin 180 Baġlu GülĢāh anda bī-çāre ḥazīn Geldi ol mel„ūn oturdı ḫıĢm u kīn Ṭolduruban ḳadehle süci içer Cur„asın GülĢāhuñ üstine saçar Eydüridi kim bu dem ser-ḫōĢ olam Ben bilürem kim saña ne iĢ ḳılam Çünki ḫōĢ oldı baĢı ol cāhilüñ Eytdi ṭuruñ çādırı ḫalvet ḳıluñ Ḳamu ṭaĢra çıḳdılar ol kaltabān Yavlaḳ esirmiĢidi ṭurdı revān 185 Dileridi ol gice GülĢāhıla ġöyle kim dimiĢidi anı ḳıla Süci burdı boynını yüzinḳoyu DüĢdi yirinden geberdi uyuyu Gördi GülĢāh anı kim düĢdi yüzin Dutdı Ḥaḳ dergāhına ol dem yüzin Dir ilāhī sen bilürsin ḥālümi Ḫod ne ḫācet ben diyem aḥvālümi ġĠ‘R-Ġ GÜLġĀH Bend içinde bunda ḳaldum ben esīr Sen meded irgür baña yā dest-gīr 190 „ĀĢıḳam ẓālim eline düĢmiĢem Kim yüzi çirkīn sözi ḫōr u ḫaḳīr Bir yaña Varḳa ḫayālin çekerem Bir yaña düĢmen saçum alup sürür 326 Ġy „aceb kim hicr yolından çıḳup Göstere mi yüzin ol māh-ı münīr Viribigil Varḳa‟ı bu dün baña Luṭfuñıla cānuma feryād erür Ḥasretile düni gün baġrum biĢer „IĢḳ odına ṭutuĢup cānum erir 195 Gelse görse kim döĢekler yirine UĢ kemend oldı baña zībā ḥarīr Ben kemend içinde baġlu bu gice Varḳa miskīnüñ „aceb ḥāli nice Bunda ṭutar Varḳa „ıĢḳına gözin ĠĢit imdi eydeyin Varḳa sözin Dönüñ iki yaḫĢı geçdi nā-gehān Ṭurdı Ģol dem Varḳa-i nev-pehlevān „IĢḳ-ı GülĢāhuñ anı Ģeydā ḳılur Kendünize Ģeb-revāne ṭon geyür 200 Geydi Ģeb-rev ṭonların ol ser-firāz Didi sıġındum saña iy bī-niyāz Yā ilāhī sen oñarġıl iĢümi Sen ḳolay getür bulayın iĢümi Varḳa çıḳdı ḫaymesinden yaluñuz Kimseye dimedi bile gelüñüz Varḳa düĢmen ḫaymesi yolın ṭutar Bār-gāhına Benī „Amruñ yiter Dün buçuġı ḫaymeye irmiĢidi Pās-bānlar uyḳuya varmıĢıdı 205 Ḫaymenüñ Varḳa gizendi ardına Ġrdi dermān ol nigāruñ derdine 327 Yol virürse Tangrı ol ṭoluaya Varḳa çün girür içerü ḫaymeye Ol nigārīn kendü ḥālin söylenür Gāh āh ider gāh zārī eylenür Gördi kim bir kiĢi içerü girür Bildi GülĢāh anı kim Varḳa-durur Dileridi āh ideydi ol nigār Varḳa aġzın ṭutdı eydür zīnhār 210 Olmasun kim yā nigār āh idesin Ger dilerseñ saġ selāmet gidesin Varḳanuñ GülĢāh iĢitdi pendini Varḳa GülĢāhuñ götürdi bendini Ḫaymeden çıḳdı bular ḫōĢ Ģād-kām Urdılar leĢkerleri yolına kām Ol gidiĢüñ sürse ardınca „iḳāb Yatmaya kendünize ḳıla „itāb Ġrdiler bunlar çerinüñ ucına Ḳavmine oldı ḫaber kim uĢ yine 215 Varḳa GülĢāhı getürdi yaġıdan Ol Benī „Amr-ı la„īn ü ṭāġīden Ṭāġīden bu leĢkeri GülĢāh-içün BaĢın oynadı vefā-dār yāri-çün Varḳaya ol ḳavm ḳıldı āferīn Cümle Ģād oldı sevindi birbirin Urdılar ṭabl-ı beĢāret tā ṣabāḥ ġād-kām oldı ḳamu ehl-i ṣalāḥ Çün ṣabāḥ oldı Benī „Amruñ özi Ḳaḳımaḳdan ḳanıla ṭoldı gözi 328 220 Didi atlansun çeri tīz iĢbu dem Ben ḳılayın Varḳanuñ „ömrini kem Bindi Ģol sā„at ol altmıĢ biñ çeri Getürür tuġ u „alem sancaḳları Bu yaña bindi Hilāl-ile Hümām Varḳa GülĢāh on iki biñ er tamām Ġki leĢker çün naḳāre urdılar Biri birine muḳābil ṭurdılar Sürdi meydāna Benī „Amr atını Na„ra urdı eytdi ol Varḳa ḳanı 225 Bu gice kim Ģöyle uġrulıġıla Ġledüñ GülĢāhı küll erligile Saġ selāmet cānuñī bundan ilet Ḫaṣmuña ḳarĢu ṭurup ḳılıç bilet Dileridi Varḳa meydāna gire Nicedür erlik aña bir göstere Ḳomadı GülĢāh men„ itdi anı Didi ben öldüreyin ol ḫāyini Ḥīle ile bu beni ḳıldı esīr Göstereyin ben buña ḥālini bir 230 Ḍarb uram anı yıḳam yüzinḳoyu ġöyle ḳatuña getürem sürüyü Varḳa eydür yā nigārīn bu sözi Söyleme nā-gāh ura yaġmā bizi Ben varam meydāna sen āsāyiĢ ol Ḳılmadı GülĢāh anuñ sözin ḳabūl Kendüye sāz u silāḥın baġladı Varḳanuñ līkin yüregin ṭaġladı 329 Geydi yatın sürdi meydāna atın Ḥarbe elinde bürümiĢ ṣūretin 235 Ġrdi Ģol dem ḥamle ḳıldı ḥamlesin Ṣavdı anuñ ḥamlesin „Amr-ı la„īn Ol ḫō gürbüz pehlivānıdı be-nām Eyledi üç ḥamle ol bedr-i tamām Çün bu kez nevbet Benī „Amra deger Ḳıldı bir ḍarbıla GülĢāhı esīr Ḳullarına virdi iltürler anı Āh ḳıldı Varḳanuñ yandı cānı Dileridi Varḳa ḥamle ḳıladı Atı çılburın atası ḳomadı 240 Eytdi yā oġlum ḳayırma ṣabr ḳıl Pehlevāndur bu anı sen bellü bil Ben girem meydāna gel sen fāriġ ol Virmedi hergiz Hümām oġlına yol Sürdi meydāna atını ol zamān ḲarĢu ṭurdı ol Benī „Amra revān Eydüridi ḥamle ḳıl bu dem baña Göstereyim iĢbu dem erlik saña Didi ol kāfir kim ilk ḥamle senüñ Ḥamle ḳıl kim çıḳmaġa iver canuñ 245 Ol la„īne ḳıldı üç ḥamle Hümām Men„ ḳıldı ḥamlesin ḫōĢ Ģād-kām Ḳıldı ol kāfir daḫı üç ḥamlesin Ṣavdı anı ol Hümām-ı pāk-dīn Gürz-ile süñiyile düriĢdiler Öyle olınca ḳatı uruĢdılar 330 Varḳa ata köhnemiĢ hem pīridi Ḳuvveti yoḳ ṭāḳati taḳṣīridi Orta yirde geçdi ḳırḳ ḥamle ḫaṭā Ḳamçı vurdı ol la„īn Ģol dem ata 250 Sürdi atını Hümāmüñ üstine Ġrdi tīġ irgürdi anuñ ḳaṣdına Ol ḳolı ḳanlu Benī „Amr-ı pelīd Varḳanuñ atasını ḳıldı Ģehīd Varḳa çün gördi atası ḥālini Zārilıḳ ḳıldı dutuban bilini Eytdi beni yalıñuz ḳoduñ ata Zāri ḳılup ḳamçı vurdı tīz ata Ġndi Varḳa ol dem atından yire KiĢi kendü atasın ḳaçan yire 255 Urdı yüzin atasınuñ yüzine Ḳaṣd ḳıldı kim ḳıya kendüzine Ḳomadı ḳullar getürdi atasın Na„ra urdı ol Benī „Amr-ı la„īn Eydür iy Varḳa yüregüñ ṭaġlama Atuña ḳavuĢdurayın aġlama Varḳa ol dem oldı atına süvār Sürdi atın ilerü ol nām-dār Didi yā mel„ūn ögünme aç gözüñ Kendü ḥaddüñce digil her bir sözüñ 260 Benüm atam yaĢını sürmiĢidi „Ömri āḫir vaḳtine irmiĢidi Gerçi kendü sāl-ḫurde pīr-idi Ol yigitlikde cihānda bir idi 331 UĢ benem Varḳa ḥarīfüñ ḥamle ḳıl Ġy utanmaz ḫāyin iy kibr ü ḫacīl Gösterem erlik saña lu„b u hüner Kūh-ı Ḳāfısañ ḳılam zīr ü zeber Çün Benī „Amr iĢidür süñü alur Ḳamçı urur atına ḥamle ḳılur 265 Varḳa ṣavdı ḥamlesini atınuñ Üzerine muḥkem oturdı atuñ Girü döndi gürz urdı Varḳaya Ger ḳayaya vursa düĢerdi ḳaya Men„ ḳıldı gürzini daḫı anuñ Olmadı beñzi teġayyür Varḳanuñ Ḥamle ḳıldı dartdı ol kāfir ḳılıç Men„ ḳıldı Varḳa ḳayurmadı hīç Varḳa daḫı ḥamle ḳıldı Ģūrıla Redd ḳıldı yüz belā vü zūrıla 270 ḳıldı bu üç ḥamle vü üç ḥamle ol Varḳadan göñli teġayyür hem melūl Çünki aḫĢam vaḳt iriĢdi nā-gehān Ṭabl-ı āsāyiĢ uruldı ol zamān LeĢkerine döndi ol kāfir girü Varḳa ḫavfından anuñ beñzi ṣaru Varḳa daḫı girü döndi ḳavmine Ġrdi Ģol sā„at ki tā atdan ine ḲarĢu geldi cümle ḳavm-ile Hilāl Ulu kiçi er ü „avrat ḳız „ıyāl 275 Ḥamle ḳıldılar Hümām içün ġulū Ġazāya vardı Benī ġeybe ḳamu 332 ġöyle kim resimle Varḳa atasın Ḳodılar ṭopraġa ṭutdılar yasın Ol gice bunlar Hümām-içün delim Zārī ḳıldı ḳayġulu oldı „aẓīm Bunlar anda zārī ḳıldılar ḥazīn Sen iĢit imdi Benī „Amruñ sözin Didi ol kāfir ki GülĢāhum ḳanı Tīz getürüñ bunda göreyim anı 280 Vardılar GülĢāhı tīz getürdiler Ḥükm ḳıldı bendini götürdiler Didi yā GülĢāh rāżī ol sen baña Kim virem cümle ḫazīnemi saña Cevher ü altun u gümiĢ māl ṭavar Senüñ olsun cümlesi iy ḫōĢ nigār Ger rıżā virmeziseñ ḫōĢluġıla Ben idem iĢümi ser-ḫōĢluġıla Ḳıldı GülĢāh göñli içinde ṣaġıĢ Olmasun kim ziyāna vara bu iĢ 285 Ben bunuñıla müdārā ideyin Bu iĢe mekr ile çāre ideyin Ol nigārīn eydür ol dem yā emīr Olmaya senden ulu beglerde bir Ben bilürem sen ulusın ḳamudan Hem aṣīl-zāde saḫī hem pehlevān Cevher ü altun gümiĢ māl u ḳumāĢ Cümle senüñ ben saña bir ḳaravaĢ Ḫōd ne ḥācet bunca bu luṭf u kerem Rāżīyam ben saña seni severem 333 290 Ḳorḳum illā Varḳadandur ger anı Öldürüseñ ben ḳabūl idem seni Ger anuñ baĢın getüresin baña Ḳalmaya ayruḳ daḫı „öẕrüm saña Ben senüñem sen benüm olġıl müdām Senden artuḳ ḫōd baña kimse ḥarām Çün iĢitdi iĢbu sözi ol la„īn Ṣaçdı GülĢāh üstine dürr-i s emīn Eydür āḫir Ģöyle digil yā nigār Ġrte anı öldüreyim zār ü zār 295 Ger dilerseñ Ģöyle diri getürem Her ne iĢ kim sen diyesin bitürem Bunlar onda ṣabr ḳıldı ol gice ĠĢit imdi Tangrunuñ ḥükmin nice Ger „ömür virürise perverdigār Ġrteki meclisde eydevüz ḫaber El-MECLĠSÜ’S -S ĀNĪ Ḳılduḳ āġāz uĢ ikinci meclise Eydeyin söz bāḳīsin diñleñ size Çün ṣabāḥ oldı iki leĢker yine Bindi ḳarĢu ṭurdılar birbirine 300 Ol Benī „Amr-ı la„īn ü pür-sitem Sürdi meydāna atını ol ḳadem Didi yā Varḳa eriseñ gel berü Dünḳileyin cenk idelüm bir girü Varḳa meydāna yine sürdi atın GörmiĢidi Varḳanuñ dün heybetin 334 Çün yaḳın geldi muḳābil oldılar Buġż u ḫıĢm u kīnile hem ṭurdılar Ḳamçı urdı ol Benī „Amr atına Ḥamle ḳıldı irdi Varḳa ḳatına 305 Varḳa anuñ ḥamlesini redd ider Varḳanuñ ol ḫamlesi zaḫmın yider ḲuĢluġa degin yüregi ṭoldı ḫūn Varḳa elinden „āẓīm oldı zebūn ġāṭırıdı cümleden ol nev-cüvān Çekdi tīġın ḥamle ḳıldı nā-gehān Ġrdi elinde ḳılıç yalıñ iti Dileridi indüre sürçdi atı DüĢdi baĢı üstine ol bād-pāy Oldı atından cüdā ol ṭolu ay 310 Birbirin üstine atdılar kemend Varḳanuñ baġladılar boynına bend Gördi GülĢāh ol yigitler Ģāhını Getürürler süriyü yandı cānı Ṭonı altına demür geydi nigār Bir ḳatıruñ üstine oldı süvār Çün yaḳın irdi nigārīn ol zamān Didi ḳuvvet ḳoluña yā pehlevān Çünki bu ġaddārı sen ḳılduñ esīr Getür imdi ipini elüme vir 315 Bir „aẕābıla ḳılam buña cezā Bu bilür mi kim neler ḳıldı bize Varḳa eyle ṣandı kim gerçek-durur Dirligi ümmīẕinüñ terkin urur 335 Eytdi yavuz „avrata Ḥaḳdan belā Ġy dirīġā bu kez oldum mübtelā Varḳa‟ı GülĢāh eline virdiler Çün teberrā ḳıldı andan gördiler Ol nigārīn Varḳa‟ı iltür keĢān Ya„nī ḳaḳımıĢ olur ol gülsitān 320 Uzadı biraz Benī „Amr ilerü Varḳanuñ GülĢāh elin ĢeĢdi girü Döndi ol kāfir girü ḳıldı naẓar Varḳanuñ elin ĢeĢik gördi meger Ol la„īn eydür nigārum n‟eyledüñ Varḳanuñ elin niçün ĢeĢik ḳoduñ ġeĢmegil dir düĢmenümüñ elini Didi kim ḳo bildüreyim ḥālini Çün bunı virdüñ baña sen sākin ol Bunı yoḳ ṭut ġuṣṣadan sen emīn ol 325 Ben süñügi bendini sökem bunuñ DiĢlerini ṭaĢıla dökem bunuñ Eyle ṣandı kim Benī „Amruñ özi Gerçek eydür ṣandı GülĢāh ol sözi Emn oldı ol la„īn döndi gider Sen iĢid kim GülĢāh imdi gör n‟ider Didi yā Varḳa biraz arḳun yüri Gelmegil dir tīz ayaġuñı süri Varḳa çün bildi anı gerçek-durur Gelmez olur ya„nī ipin çekdürür 330 Ḳaḳır ol GülĢāh aña tīz yüri dir Ḳula eydür Ģol süñüyi berü vir 336 Yürümezse ben bunı yürüdeyin Öldürüp yüzinḳoyu sürüdeyin Virdi eline süñüyi ol ġulām Eline aldı añı ol bedr-i tamām Ol ṣüñü ḫōd ḥarbe-idi gey iti Urdı GülĢāh baġrından ol iti Geçdi baġrından u gögsinden yara DüĢdi öldi çün ḳatı oldı yara 335 Varḳaya ol kāfirüñ virdi atın Didi bin ḫōĢ ṣaġlu ṣollu oḳ atın Varḳanuñ çün göğe aġdurdı ṭopın Eydür imdi bu çeriye bir depin Ḥamle ḳılalum gel ikimüz bile Biz yiterüz bunlara bugün belā Çün depindiler ṣıdılar leĢkeri KüĢteden püĢte yıġıldı ol çeri Ol Benī „Amruñ baĢını kesdiler Bir süñünüñ üzerine aṣdılar 340 Ḳıldı yaġmā bunlaruñ ṭavarını Raḫt u büngāh ellerinde varını Raḫt u büngāhı yirinde ḳodılar Ne varısa ḳamudan el yudılar Döndi bunlar girü kendü yirine Kim yavuzluḳ iderise yirine Geldiler Ḥayyu Benī ġeybe Hilāl Ḳıldılar düĢmenlerini künd ü lāl DüĢdi düĢmenler bularuñ evine ġimdiden girü bular ḫōĢ sevine 337 345 „IyĢ ü nūĢ u ẕevḳ temāĢā dem olur Varḳa ḫōĢ GülĢāhıla hem-dem olur „IĢk içinde ikisi ḥayrānıdı Ol buña dirlik bu aña cānıdı Biri birin bir dem eger görmese Döneridi bunlaruñ „ıĢḳı ye‟se Nitekim ayru düĢer ṣudan semek Bīm olıdı kim olurlardı helāk Ol ḳavim çün bunları böyle görür Didiler kim maṣlaḥat eyle-durur 350 Yā Hilāl Ģimdi gerek GülĢāhı siz Dügün idüp Varḳaya tīz verisiz Müstaḥaḳdur ol iki birbirine Ḳomañuz bugünki iĢi yarına Çün Hilāl itdi ḳabūl iĢbu sözi ġāẕ olup geldi evine kendüzi Eytdi „avrat sen ne dirsin bu söze Ḫalḳ Ģöyle maṣlaḥat gördi bize Ben rıżā virdüm ki GülĢāhı virem Rāżī ol sen daḫı yā ehl-i ḥarem 355 Gel sevindür ol iki bī-çāre‟i Vaṣl idüp birbirine ḳıl çāre‟i Yoḫsa nā-gāh ol feriĢte ile ḥūr Dirliginden kendüler elini yur „Avrat eydür Varḳa olmıĢdur yetīm ġimdi Varḳa kim yaña GülĢāh kim Yoḳ elinde ḫānumān altun gümiĢ Söyleme bu sözi kim olmaz bu iĢ 338 Varḳanuñ çün eli irmez altuna Bir ḳızumı virmezem varsun tuna 360 „Avratına söyledi yine Hilāl Didi danuḳdur bize ol bī-zevāl Bunları birbirine iy ḫōĢ-nihād Ġkimüz ḳılduḳ beĢikde nām-zād Hem bile öğrendiler oḳumaġı Ḳoġıl āḫī Varḳaya ḳaḳımaġı Hem bunları bile virdük mektebe Bile vardı ḥükm ü edeb meksebe Bunlaruñ sen yig bilürsin ḥālini Kim nice severdi biri birini 365 Görmezise birbirin bīzār olur Ġkisinüñ daḫı iĢi zār olur Ḳaṣd iderler kendü ṭatlu cānına Vir rıżā girme bularuñ ḳanına Niçe kim söyler Hilāl ol yüzsüze Rāżī olmaz „avratı iĢbu söze ġīr-bahā getürmezise ben ḳızum Varḳaya virmezem iĢbudur sözüm Ben ḳaçan virem ḳızumı rāygān Olmayınca la„l ü gevher dürr ü kān 370 Varḳaya „avrat sözi ma„lūm olur Māl içün men„ eyleyüp meyĢūm olur Varḳa eydür kim ḳamu mālum benüm Yaġmalandı iĢbudur ḥālüm benüm Didiler kim Varḳaya bilmez misin Kim saña ṭayı olur Ģāh-ı Yemen 339 Getürürseñ buña andan Ģīr-bahā Ḥaḳḳuñı men‟ itmeye biñ ejdehā Varḳanuñ bir zengī ḳulı varıdı Varḳa‟ı biñ cānıla severidi 375 Yazdı nāme dayısına ol tamām Ol ḳula virdi eyitdi yā ġulām „Arża ḳıldum ḥālümi bu nāmede Kim nice „āĢıḳ olup düĢdüm oda Var bu mektūbı Yemen Ģāhına vir Eyt aña cānuñ-içün ḳurtar esīr Aldı ol ḳul nāme‟i oldı revān Varḳa GülĢāhıla ḳaldı Ģāẕ-mān Ġarḳ olmıĢ „ıĢḳınuñ deryāsına Göñli düĢmiĢ ol ḳızuñ sevdāsına 380 Varḳa bu endīĢede leyl ü nehār Uyumaz dün gün ḳulına intiẓār Dayısından vara nesne getüre Ḳıza ḳalıñ virüp iĢin bitüre Altı ay geçdi buña ḳul gelmedi Varḳanuñ ṣabr u ḳarārı ḳalmadı Didiler yā Varḳa gelmedi ḳuluñ Didi kim ḳırḳ gün daḫı va„de ḳıluñ Yine ḳırḳ gün va„de ḳıldılar tamām Varḳa eydür ḳalmadı ayruḳ kelām 385 Gelmedi ḳul ben varayım dayıma Kim hemīĢe Ģāẕ oluñ siz dāyimā Her ne kim ṭayum virürse alam Ġdüp Tangrı getütürse gelem 340 Çünki GülĢāh iĢidür zārī ḳılur Pes ne ḳıla cān tenden ayrılur Didi yā Varḳa beni terk itmegil Ġy cānum gel beni ḳoyup gitmegil Ben nice ṣabr ideyin sensüz cānum Tā ki yalñuz ḳalmaya cānsuz tenüm 390 Varḳa eydür yā nigārīn çāre yoḳ Var mı ayruḳ kimsenem ki vara yoḳ Ol anañ ẓālim amān virmez baña ġīr-bahā ister ki virem ben aña Lāzım oldı lā-cerem ḳılmaḳ sefer Kim dayım vire getürem sīm ü zer Sen daḫı bunda ṣabır itmeñ gerek Çāremüz ne n‟eyleyüp n„itmeñ gerek Didi GülĢāh Varḳaya iy ḳand-leb Tīz gele misin girü sen iy „aceb 395 Eytdi ḳırḳ günde gelem iy māh-rū Ger „ömür virürse Settār u Hū Didi ol sulṭān-ı ḫūbān-ı cihān Dilerem bir yādigār iy pehlevān Tā ki eglenem anuñla iy ṣanem Anı gördükçe seni bunda ṣanam Virdi Varḳa barmaġından yüzügin Aldı anuñ yüzügin ol māh-ı Çīn Ol yüzügi geçürür barmaġına Rāżī olur Varḳanuñ varmaġına 400 Varḳa ḳıldı yol yaraġın yatını Urdı eyer düzdi ḳoĢdı atını 341 Bir zamān GülĢāh-ile ḳoçuĢdılar Aġlayup fürḳat Ģarābın içdiler ġĠ‘R-Ġ VARḲA Varḳa eydür iy gülistānum benüm Ġy gözi maḥmūr u mestānum benüm Ġy dili bülbül yüzi gül kendüzi ġehd ü Ģīrīn Ģekkeristānum benüm Ben n‟iderem bōstānı çün senüñ Görklü yüzüñ bāġ u bōstānum benüm 405 Ḳılmayam hergiz gülistāna naẓar Ġy ḳoḳusı görklü reyḥānum benüm Ġy firāḳum derdine vaṣl-ı devā Senden artuḳ zār mı dermānum benüm Görklü yüzüñ ġā‟ib olmadın henüz Eridi küllī etüm cānum benüm Tangrı bilür ditredür yiri gögi Senden ayru zār u efġānum benüm N‟ideyin ayruḳ görem mi iy „aceb Görklü yüzüñ çeĢm-i giryānum benüm 410 Yine görince esen ḳal yā nigār Ġy güzeller Ģāhı sulṭānum benüm UĢ revān oldum giderem el-vidā„ Gerçi „āĢıḳlara ayrılmaḳ ṣudā„ „ĀĢıḳa fürḳat güni ṭūfān olur Belki hicrinden ölüm āsān olur Çün Yemen eṭrāfına oldı revān Ol nigāruñ uṣṣı gitdi ol zamān ġöyle kim bī-hūĢ olup düĢdi yire Varḳa „ıĢḳı ḳor mı kim „aḳlın dire 342 415 Ṣaçdılar ol gül yüze ol dem gül-āb „Aḳlı geldi Varḳa Ģi„rine cevāb ġĠ’R-Ġ GÜLġĀH Eydür ol GülĢāh sulṭānum benüm UĢ yine arturduñ efġānum benüm Gözüme ḳılduñ ḳarañu „ālemi ġem„ u cem„ ü māh-ı tābānum benüm Ġy baña ẓulmetde Ġskender gibi Ġrmezise āb-ı ḥayvānum benüm Cānum anda gevde bunda ḫōr u zār Derdi bunda anda dermānum benüm 420 N‟ideyin kim cānuma irdi firāḳ Bu acı baḫtum bu devrānum benüm Çarḫ elinden çekerem cevr ü cefā Bu „aceb olmaz daḫı cānum benüm Ḥasret odı Ģöyle yaḳdı cānumı Kim ṭamarda ḳalmadı ḳanum benüm Ġy dirīġā aġlamḳdan diñmedi Bir sā„at bu çeĢm-i giryānum benüm Saġ selamet görürisem yārümi ġāẕ olam gide perīĢānum benüm 425 Çünki benden añsuzun ayrıldı yār Göstere bir gün yine perverdigār AzmıĢ iĢi getürür ol ḥāṣıla Varḳa sözin getürelim biz dile Çün Yemen eṭrāfına göneldi ol Aġlayu zārī ḳılur giderdi ol Yol Yemen ṣınuruna irdi yaḳın Varḳa zārī ḳılurıdı ṭurmadın 343 Gördi kim irdi Yemenden ḳāfile Didi bunlara ṣorayım ben hele 430 Sürdi atın ilerü virdi selām Aldılar cümle „aleyke ḫāṣ u „ām Varḳa ṣordı kim Yemenden ne ḫaber Bunlar eydür ṣormaġıl iy pür-hüner Kim ne diyelüm Yemen ḥāli nedür LeĢker-i enbūh anuñ üstindedür KīĢ ü Baḥreyn leĢkerile bil i yār ġehri ḳılmıĢdur Melik „Anter ḥiṣār ġimdi altmıĢ big Selīm ġāh-ı Yemen Ṭutılupdur gey iĢit bu sözi sen 435 ġehr içinde ḫalḳıla mīr ü vezīr „Āciz olmıĢdur ḥiṣār içre esīr Ol ḫalāyıḳ buñlamıĢdur varayın ġehri almaġa durur bugün yarın Beglerüñ Ģāhuñ vezīrüñ ḥāli bu Ṣordılar „azmüñ bilelüm ḳancaru Varḳa eydür beryede olur evüm Tangrı ḫayra getüre bāĢed yolum Bunı didi depdi atın ilerü Yoluna girdi revān oldı girü 440 Göñli ṭolu ġuṣṣa vü teĢvīĢ ü bīm Ol ḫaberden ḳayġulu oldı „aẓīm Eydür imdi iy „aceb ne ḳılayım Ḳangı ḥasret odına yaḳılayım Yā ata guṣṣası ya GülĢāh odı Yā ṭayum ḳayġusı yā Yemen dedi 344 Hele anlara ḳılayım bir meded Yārī ḳılursa bana Allah ahad Beglerile tayumı kurtarayım Vācib oldı Ģimdi Ģehre varayım 445 Sürdi atın irdi Ģehre ne görür Ol ḳamu yazı ṭolu leĢker-durur Varḳa bārū yolını ṭutdı gelür Ġrdi bārū dibine gör ne ḳılur Gicenüñ giçmiĢidi bir üliĢi Varḳa eydür uyanuḳ var mı kiĢi Didiler kimsin ne dilersin yigit Nedür adun ne iĢe geldün eyit Didi kim yā pās-bān Varḳa benem Dostam size ol yaġıya düĢmenem 450 Pās-bān eydür hele ṭur iy emīr Bir varayın göreyin ne dir vezīr Geldi eydür iy vezīr-i kār-dān MuĢtılıḳ vir irdi Varḳa pehlevān Geldi anda bārū dibinde ṭurur UĢ ḫaber virdüm ṭapuñ ne buyurur Çün vezīr iĢitdi Ģād oldı cānı Geldi bārū üstine gördü anı Didi tīz ṭartuñ yuḳaru Varḳayı Yuḳaru çekdiler ol ṭolu ayı 455 DüĢdi Ģol sā„at vezīr ayaġına Ol ḳavim geçdi ṣaġına ṣolına Elini öper vezīr eydür aña Nice kez nāme viribidüm saña 345 Beglerile ol ṭayuñ ṭutġun-durur Ol Melik „Anter yavuz mel„ūn –durur Bir ḥisār içinde cāna gelmiĢüz Bu ḳavim elinde „aciz olmıĢuz Biz bu çeriye viremezüz cevāb Ġl vilāyet cümlesi oldı ḫarāb 460 Sen bizi ḫod bir gün istemeyesin Anlara feryād idem dimeyesin Añmayasın Ģöyle miskīn olavuz DüĢmenüñ elinden „āciz ḳalavuz Bunca nāme saña nice degmedi Varḳa eydür baña nāme gelmedi Kimseden iĢitmedüm hergiz ḫaber Ben bu ḥāli bilmezem yā pür-hüner DüĢdi nā-gāh ögüme Ģehr-i Yemen Gelüridüm ṭayumı görmege ben 465 ḲarĢudan bir ḳāfile gördüm gelür Ol ḳavimden ben ḫaber ma„lūm olur Çünki geldüm bunda Ḥaḳ yārī ḳıla Ben bileyem bu aġır çeriyile ĠĢ ḳılam meydān içinde anlara Kim yedi iḳlīme āvāzı vara Çün vezīr iĢitdi Varḳanuñ sözin Didi söyledüñ beĢāretler sözin Bārū üstinde beĢāret urdılar Ẕevḳ u „iĢret ḫoĢ temāĢā ḳıldılar 470 Tā ṣabāḥ olınca cümle ḫāṣ u „ām „ĠĢrete meĢġūlıdı ḫoĢ Ģāẕ u kām 346 Ġrte oldı ol çeri tañlaĢdılar Varḳa ḥükm itdi ḳapuyı açdılar Eyledi „arż çün vezīr ol leĢkeri Ol yigirmi dört biñ er Ģehrlüleri Varḳa vezīr açdılar Ģār ḳapusın Aldı Ģehrden ṭaĢra çıḳdı ḳamusın Kūs u ḥarbī vü naḳāre urdılar Anlara ḳarĢu çıḳıp ṣaf ṭurdılar 475 ġehre ḳarĢu ol Melik „Anter meger Ṣaf dutup ṭurmıĢıdı seksen biñ er Çün naẓar ḳıldı Melik „Anter aña Ṭañladı yavlaḳ aña batdı ṭaña Eytdi bunlara ne oldı iy „aceb Kim Ģehirden çıḳmaġı ḳıldı ṭaleb Bu gice Ģehrde beĢāret urdılar ġimdi çıḳup bize ḳarĢu ṭurdılar Yā vezīr ne oldı āḫir bunlara Didi iy Ģāh irmedük biz bu sıra 480 Gördiler bir kezden ol altmıĢ emīr Ele girdi Ģāhları oldı esīr Ḳal„ada bunlar çün „acīz oldılar Açıġup ḳamusı ṭaĢra geldiler Eytdiler kim andan ilerü çeri Aluban Ģehre gire ne kim varı Dutubanı bizi burca aṣalar Uçdan uca kökümüzi keseler Didi bārī ḳapuları açalum Doḳunuban ḳalb yırtup ḳaçalum 347 485 Ġttifāḳıla bunı danıĢdılar Ol sebebden Ģār ḳapusın açdılar Didi Ģāha hükm ḳıl bu leĢkere Ortaya alup ḳamusın hep ḳıra Pes Melik „Anter buyurdı kim çeri Ḥāzır olup beklediler yolları Ġki leĢker biri birine yöni Dikdiler sancaḳ „alem çalıĢ güni Urdılar kūs ü naḳāre vü nefīr Na„ralardur hāyuhūy u dār u gīr 490 Oldılar iki yañadan intiẓār Kim gire meydāna ḳanġı nām-dār Sürdi atın Varḳa meydāna girür Bir laṭīf lu„bıla cevlān gösterür Na„ra urdı Ģīr-vār ol pehlevān Yā Melik „Anter viribi nev-cevān Pes Melik „Anter buyurdı bir iki er Ḥamle ḳıldı Varḳaya ol pür-hüner Urdı bir darb Varḳa öldürdi anı Didi Ģāha kim mübārizler ḳanı 495 Ḥamle ḳıldı bir daḫı ḥamle ḳılur Ol daḫı bir darbıla düĢer ölür Muḫtaṣar ḳıl itme ḳıṣṣa‟ı dırāz Ḳırḳ mübāriz öldürür ol ser-firāz Ol gün anda Varḳa gürz aldı ele Ḳırḳ mübāriz öldürür bir darbıla ḲarĢu geldi Varḳaya ol dem vezīr DöĢedi atı ayaġına ḥarīr 348 500 Ṭabl-ı āsāyiĢ urıldı döndiler Ġki leĢker atdan inüp ḳondılar Varḳa gey heybet bıraḳdı bunlara Kimse ayruḳ ṭurmadı ol servere Dürr ü cevher ṣaçdı üstine nis ār Yārıcıñ olsun didi perverdigār Varḳanuñ öñinde yüz urdı yire ḪoĢ du„ā ḳıldı yüzin sürdi yire Dir hezārān āferīn ol ataya Kim sebeb oldı senüñ gibi aya 505 Aldı Ģehre döndi Varḳa‟ı vezīr ġehr ḳavmi ḳamusı bernā vü pīr Her birisi Varḳaya ḳıldı du„ā Ḫaliḳü‟l-insān yarıcıñ beḳā ġehre girüp ḳapuları yapdılar Varḳa öñinde ḳamu yir öpdiler Yüridiler Ģöyle öñince yayan Ḳaṣr öñinde atdan indi pehlevān Çün sarāya girdiler oturdılar Varḳayiçün bezm-i „iĢret ḳurdılar 510 Bunda bunlar ẕevk içinde Ģād-kām ṬaĢradaḳlılarda ne nuṭḳ u ne kelām Cümlesi dem-beste ḳaldılar ḫaber Bilmediler kim-durur ol Ģīr-i ner Ġki leĢker ḳıldı ārām ol gice Ṭañla atlandı çeri uçdan uca Ġki yaña ṣaf dutuban durdılar Cenk içün kūs u naḳāre urdılar 349 Varḳa meydāna girer ol gün daḫı Öldürür altmıĢ bahādur iy aḫī 515 Varḳadan çün gördiler bu heybeti Sürmedi meydāna bir kimse atı „Anter eydür ṭabl-ı āsāyiĢ uruñ Bu gice bir pehlevān isteñ buluñ Erligile ol buña ḳarĢu dura And viricek gürzi ḳarnından ura Ṭabl-ı āsāyiĢ uruldı ol çeri Döndiler çādırlarına her biri Varḳa‟ı i„zāzıla getürdiler ġehr içine girüben oturdılar 520 Yine Ģehrüñ ḳapusın baġladılar DüĢmenüñ yüregini ṭaġladılar ḪoĢ yimek içmek yine ẕevḳ u ṣafā Ḳıldılar „Anter çerisine cefā Ḳayġulu oldı Melik „Anter yine Ḳaldı ḥayrān Varḳanuñ erligine Hīç kimsene bilmedi bu kim-durur Anı bilürler ki bir bir ḍarb urur Ol gice bunlar yine ḳıldı ḳarār Ġrte oldı yine oldılar süvār 525 Ḳapu açıldı vü ṭaĢra geldiler Varḳa bile ol yigirmi dört biñ er Dutdılar ṣaf dikdiler sancaḳ „alem Urdılar kūs u naḳāre zīr ü zeber Kūs üninden ṭoldı „ālem velvele Na„ralardan ḳıldı ādem ġulġule 350 Sürdi meydāna yine Varḳa atın Rāst ḳıldı kendüye cenk āletin 530 Didi Ģāha er viribi cenk-içün Almadan cān ḳanda iltesin bugün Ol çeride varıdı bir pehlevān Gürbüzidi leĢkerinde ḳamudan LeĢkerinde pehlevānlar çoġıdı Andan ulu pehlevānı yoġıdı Geldi dir iy Ģāh baña destūr vir Kim gireyin ben bugün meydāna dir Ol Melik „Anter aña varġıl didi Gürzüñ anuñ ḳarnına urġıl didi 535 Sürdi meydāna atını ol süvār Ġrdi Varḳa ḳatına ol nām-dār Birbirine çün müḳābil oldılar Öyleye degin berāber geldiler Ḳaḳıdı Varḳa aña ṭartdı ḳılıç Kendüye eydür bunı tīz iki bıç Varḳa indürdi ḳılıcı üstine Ol süvāri iki bölmek ḳaṣdına Pehlevān ḳalḳanını ḳarĢu urur Ḳuvvetile Varḳa tīġin indürür 540 Tīġ-i bürrān-idi kesdi ḳalḳanı Geçdi ḳalḳandan iki böldi anı DüĢdi atdan çün Melik „Anter görür LeĢkere ḥamle ḳıluñ dir buyurur At baĢını ṣaldı seksen biñ çeri Ḥamle ḳıldı ḳamu bir kezden varı 351 Varḳa atdın indi berkitdi atı Atınuñ ḳolanını çekdi ḳatı Ḳamçı urdı atına oldı süvār Ṭartdı tīġ-ı āb-dār ol nām-dār 545 Ḥamle ḳıldı ḳarĢu seksen biñ ere Ġki yaña tīġ urur yara yara Çün vezīr ol leĢkere ḳıldı naẓar Ḥamle ḳıldı ol yigirmi dört biñ er Birbirine ḳarıĢdı ol çeri Anda ḳılalar teferrüc gey arı Na„ralardan hāyuhūy u dār u gīr Gökyüzine çıkdı çıkdı feryād ü nefīr BaĢlaruñ üstinde çaḳacaḳ-ı tīġ Ġneridi gökyüzinden bī-dirīġ 550 Gey erenler gürz elinde çaḳ çoḳ UruĢur yaġmur gibin dökülür oḳ Gey erenler ister oḳın ṣaçmaġa Yol gözedür bıraġuban ḳaçmaġa Varḳa-i nev-pehlevān ol pür-hüner Ḥamle ḳıldı leĢkere ol Ģīr-i ner Gülle gibi KīĢ ü Baḥreyn leĢkerin Öñine bıraġuban sürdi varın ġöyle heybet gösterür ḳamusına Ḳasd ḳıldı kim çeri ol dem ṣına 555 Ṭabl-ı āsāyiĢ uruldı ol zamān Birbirinden leĢker ayrıldı revān Varḳa döndi leĢkeri daḫı döne Gör Selīm ġāhuñ vezīri ne ḳıla 352 ḲarĢu geldi Varḳaya ol dem vezīr Eytdi pīrūz ol hemīĢe iy emīr ḪoĢ du„ālar ḳıldı öpdi yiryüzin Nāḫ u nāżıclar bezedi at yüzin Varḳa eydür yā vezīr olġıl süvār Bir görelüm ne ḳılur perverdigār 560 Çün vezīr atlandı Ģehre geldiler Ḳapuyı yapup girüp oturdılar Varḳa ile cümle leĢker ḫāṣ u „ām Girdiler ol dem sarāya Ģāẕ u kām Varḳa çünkim geçdi kürsī üstine „IyĢe meĢġūl oldılar bunlar yine Bu yañadan gör Melik „Anter n‟ider Döndi kendü bār-gāhına gider Geldi ḳondi göñli endīĢe ṭolu Didi yā begler ḳamu kiçi ulu 565 Ne ḳılalum imdi aña yā vezīr Bu yigit içün ḳılasız bir tedbīr Ne kiĢidür bilmezüz kimdür hele Pehlevānları ḳamu virdi yile Bunuñ-ıla çıḳıĢmaz leĢkerüm Cümlesi oldı helāk iletdügüm Erligile cengile çıḳamaduḳ Bunı arından yire yıḳamaduḳ Biz bu Ģaḫs-ıla „aceb ne ḳılalum Bārī siz ne dersiz eydüñ bilelüm 570 „Anterüñ ḫod bir vezīr varıdı Bir cühūdıdı yüzi merd eridi 353 Mekr ü aḫbār u ḥīle ordusı ġerr ü fitne ḳılmaḳ ol itün ḫūsı Didi Ģāha olmasun göñlüñ melūl Kim Yemen sulṭānınuñ ḫaṣmıdur ol Ol yigit bil ki Yemen sulṭānınuñ Ḳız ḳarındaĢınuñ oġlıdur anuñ Ol bu iĢleri ṭayısı-çün ḳılur Cenk içinde mest ü dīvāne olur 575 Anuñ-içün ol melūl eyler seni Tā meger kim ḳurtara ṭayusını Ḥükm ḳıl meydān içinde bu gice Dār aġaçları dikeler gaye yüce Ḥāżır olsun irteye degin varı Ġrte atlansun bu seksen biñ çeri Ṣaf duruban söyle ḥāżır duralar Buñ yirinde her biri er olalar ġehr ḫalḳı çün ḳapu açup çıḳa Dār aġaçların görüp bunlar baḳa 580 Çün dikilmiĢ ola altmıĢ bir aġaç Bunlara ḳarĢu aṣun atuñ umaç Ol yañadan baḳuban anı göre Ṣanma kim ayruḳ saña ḳarĢu dura Ṭāḳati taḳ ola güci ḳalmaya LeĢkere ayruḳ muḳābil olmaya Ḥāliyā bunlar aġaca aṣıla ġerr ü ġavġā fitne küllī kesile BaĢ gidicek pāyidār olmaz ayaḳ BaĢsuz elde ne iĢe gelür ṭayaḳ 354 585 Lā-cerem bunlar zebūn ola size ġehri alup bunlara virüñ cezā Ol yigid-ile vezīri öldürüñ ġehri kime gerek ise bildürüñ Ḳıldı bu sözi Melik „Anter ḳabūl Ol gice ḳıldurdı ne kim didi ol Çün ṣabāḥ oldı Melik „Anter gelür LeĢker ile atlanup ḥāżır olur Getürürler Ģāh-ıla altmıĢ begi Dügmek-içün dikdiler bir diregi 590 Kimseye gelmesün ol dün gündüzi Ḥaḳ ḳażādan ṣaḳlasun dā‟im sizi Saġlıġ-ıla Ḥaḳ „ömür virse bize Yā cemā„at bu sözi yarın size Eydelüm siz ḥāżır oluñ yarına Kim ne ḳıldılar bular birbirine EL-MECLĠSÜ’S -S ĀLĠS Ḥaḳ yazısıla getürelüm dile Ger ṣalāvāt virür-iseñ „ıĢḳ-ıla Bu üçünci meclisi söyleyelüm Bunlaruñ ḥālin beyān eyleyelüm 595 Bu yañadan çünkim açıldı ḳapu Varḳa ile çıḳdı erenler ḳamu Baḳdı gördi cümle ol ulu kiçi MīĢe ṭolmıĢ ol ḳamu meydān içi ġehre ḳarĢu çoḳ direkler urulur Dār aġaçları siyāset ḳurulur Ditredür yiri naḳāre ḫurūĢı 355 Heybet alur bunları gören kiĢi Gördiler ārāstedür ḳalb ü cenāh Kim ḳıyāmet güni gibi ol ṣabāḥ 600 Begler ile ol Selīm ġāhı keĢān Dār aġacına yitürdiler revān Varḳa ile çün vezīr anı görür Varḳa eydür kim bular kimler-durur Varısa ṭayumıla altmıĢ emīr Bu siyāset anlaradur yā vezīr Bunlara Ģimdi ne çāre ḳılalum Bu siyāsetden nicesi alalum Varḳa eyidür vezīr iy ẕū-fünūn Devletümüz güneĢi sensin bugün 605 Sen bilürsin n‟eylemek gerek bize Biz ḳamumuz bende-fermānuz size Her ne kim siz ḥükm idesiz biz anı Ḳıluruz dir iy yigitler arslanı Varḳa eydür Allāh oñara iĢi Bu yigirmi dört biñ erden biñ kiĢi Seçüñüz kim gey bahādur olalar Erlik içre kıymeti dürr olalar Āhenī pūlād ola hem ṭonları Bugün içün ola ḳamu günleri 610 BeĢ yüzinüñ cümlesi Dārā ola BāĢed ol „ācizlere çāre ola BeĢ yüzi benümile leĢker yolın Baġlayalum bunlaruñ saġın ṣolın Ḳurtıla bāĢed ki ol bī-çāreler 356 Ḳamusına ire Ḥaḳdan çāreler ġöyle kim didi ṣaçıldı ol biñ er Aldı Varḳa beĢ yüzin ol pür-hüner BeĢ Yüzine didi siz ḥamle ḳıluñ Dār aġacı beglerile siz bilüñ 615 Ḥamle ḳıldı Varḳa ol beĢ yüzile Kim bular leĢkerüñ yolın ala Dāra ḥamle ḳıldı ol beĢ yüz kiĢi ĠĢid imdi nice oldı ol iĢi Ol Melik „Anter buyurdı kim çeri Ḥamle ḳıldı ḳamu bir kezden varı Bu yañadan bu yigirmi dört bin er Na„ra urup ḥayḳırur ḥamle ider Ġki deryā ḳarıĢup aḳıĢdılar Mevc urup birbirine ṭoḳuĢdılar 620 Ḳurtarımadı Selīm ġāh-ı kemīn On yedisin alıbildiler hemīn Varḳa ol dem ḳalba urdı özini Yarıdı ḳalbı Ģāha ṭutdı yüzini Ġrdi indürdi ḳılıç ol pehlevān Kendüzin ṣaldı Melik „Anter revān Taḫt üstinden mu„allaḳ atılur ḲarĢu begler Varḳanuñ yolın alur Varḳanuñ bekler ḳafāsın beĢ yüz er Beglerinden „Anterün ol Ģīr-i ner 625 Birḳaçın öldürdi irdi „Anter Dutdı berk baġladı iltür leĢkere At yuların boynına daḳdı ol zamān 357 Virdi ḳullar eline iltür keĢān Ġltdi anı ol vezīrüñ ḳatına Varḳa bindi ḳamçı urdı atına Gele gele leĢker öñinden ḳaçar Her kime uġrar-ısa iki bıçar Gördiler oldı Melik „Anter esīr Ṭabl-ı āsāyiĢ uruñ didi vezīr 630 Çünki çıḳdı ṭabl-ı āsāyiĢ üni Oldı çādırdan yaña ḫalḳun yöni Birbirinden çünki ayrıldı sipāh Kimi ḫurrem kimisi ḳılurdı āh ḲarĢı gelüben vezīr-i nām-dār Varḳanuñ üstine ḳıldı ol nis ār Eydüridi āferīn iy pehlevān Yoḳ senüñ mis lüñ gibi ṣāḥib-ḳırān Varḳa ile Ģah vezīri döndiler ġehre girüben sarāya ḳondılar 635 Bunda bunlar ḫoĢ temāĢālar ider ĠĢid imdi leĢker-i „Anter n‟ider Ol ḫalāyık döndi ulu vü kiçi Ḳondılar çādırlarına ḳayġulu Ġuṣṣayıla oluban hem hem-niĢīn Yirleridi pādiĢāhları ġamın Ol çeri begleri bindi atına Geldiler „Anter vezīri ḳatına Ol ḳamu begler eyitdiler vezīr N‟idelüm kim Ģāhum(uz) oldı esīr 640 Didiler Ģimdi nice olur tedbīr 358 Ele girdi Ģāhumuz oldı esīr Ol vezīr eydür ki iy begler yarın Maḥv idesiz göñlümüz ḳayġuların Ol ḳavimle mu„āraża ḳılavuz ġāhunuza ḥīleyile alavuz Eydevüz kim Ģāhuñuz aluñ size ġāhumuzı siz daḫı virüñ bize Olmaya daḫı sizüñle cengümüz Ḳılmaya āĢūb içün āhengümüz 645 Çünki rāżī ola bu ḳavle bular ġāhumuzı virü Ģāhın alalar Ol yañadan biz beĢ on kiĢi ile ġāhumuzı viribiyeler bile Bu yañadan biz daḫı Ģāhlarını On kiĢiyle viribiyevüz anı Bunlara iricegin orta yire Kim buları biri birine vire ḲalmıĢ ola iki yüz kiĢi kemīn Ġkisin daḫı ala duta hemīn 650 Pusıya girmiĢ ola bu biñ kiĢi Ġkisin alup bitüreler iĢi Ol ḳavim Ģöyle danıĢdı ol iĢi Pusıda ḳodılar iki yüz kiĢi Böyle tedbīr itdiler bunlar içün Kim ne bilür kimsenüñ göñli için Ol gice ḳıldı ḳarār ol ḳavm-i dūn Çün ṣabāḥ oldı baĢın ḳaldurdı gün Ġki cānibden naḳāre urdılar 359 Ġki leĢker ḳarĢu ḳarĢu ṭurdılar 655 Varḳa kim dilerdi meydāna gire Bunlara erlik nicedür göstere Varḳaya elçi viribidi vezīr ġāhuñuz aluñ girü dir yā emīr ġāhumuzı siz daḫı virüñ bize Ḳılmayavuz biz ḫuṣūmet dir size Fitne‟i götürelüm ṣulḥ idelüm BarıĢuban ilimüze gidelüm Varḳa eydür yā vezīr-i kār-dān Sen ne dirsin bu söze yā pehlevān 660 Varḳa eydür rāżīyuz biz bu iĢe ġāhumuz ḳurtıla bize ḳavuĢa Rāżī oldılar ki Ģāhı alalar Birbirile mu„āmele ḳılalar Ol yañadan viribidiler anı Bu yañadan iledürler hem bunı Varḳa ṭonın degĢürüp hem kendüzin Ṣaru anlar Ģekline urdı yüzin Bile vardı ol deveciler-ile ĠĢid imdi Varḳa anda ne ḳıla 665 Çün bular orta yire iriĢdiler Birbirine uyuban ṣunuĢdılar Pusıdan çıḳdı ol iki yüz kiĢi Kim ala [vü] döne bize bu iĢi Ol iki yüz kiĢi çıḳdı añsuzın Kim ala gide buları geñsüzin Ġki yüz er cümle demür ṭonları 360 Ḥamle ḳıldı kim alaydı bunları Ḥamle ḳıldı Varḳa-i çābük-süvār Ḳıldı bunları Ģoloḳ dem tārumār 670 Varḳa ṭayusın alup döndi gelür ġāhlarını ol ḳavim daḫı alur Ṭayusını aldı beglerle bile ġāẕ u ḫurrem ḳayġusuz girdi yola Ṭabl-ı āsāyiĢ uruldı döndiler Sevinüben iki leĢker ḳondılar Ol vezīr ol dem Selīm ġāha meger Bile getürmiĢ-idi tāc hem kemer Ol mülūkāne muraṣṣa„ ṭonların Cümle giydi pādiĢāh birin birin 675 Ṣıçradı bindi Selīm ġāh atına Elin öpdi geldi Varḳa ḳatına Virdi ḫil„at belgelere daḫı vezīr Atlara atlandılar cümle emīr Varḳa‟ı ḳoçdı Selīm ġāh-ı Yemen Virdi ḫil„atler iĢitgil imdi sen Didi yā Varḳa cihānda Ģād ol Renc görme ḳayġudan āzād ol ġöyle kim sen cānuma irdüñ meded Buñ deminde yarıcıñ olsun Aḥad 680 Luṭf idüben dest-gīr olduñ baña Tangrı luṭfı dest-gīr olsun saña Varḳaya ol Ģāh oḳudı āferīn Döndi eydür yā vezīr-i nāzenīn N‟itesin n‟ite geçürdüñ rūzgār 361 Hīç ḳayġu görmegil iy doġrı yār Elini öpdi Selīm ġāhuñ vezīr Urdılar ṭabl-ı āsāyiĢ hem nefīr ġāhı yine taḫtına geçürdiler ġād oluban ḳayġusuz oturdılar 685 ġāh buyurdı ḫoĢ ta„ām getürdiler Emin olup ḳayġudan oturdılar Bunda bunlar „iĢret-içün bezm urur Ol çeri çün Melik „Antere varur Bār-gāhına anı düĢürdiler TanıĢıġa birbirin baĢ urdılar Taḫta oturdı Melik „Anter girü Bir yire dirildiler tedbīr uru Eyitdiler kim bunlaruñla n‟idelüm Rāygān nice ḳoyuban gidelüm 690 „Anteri ḫaymesine getürdiler DanıĢuġa birbirin oturdılar Didi bunlaruñla biz ne ḳılalum Bārī siz ne dirsiz eydüñ bilelüm Adumuza yeg midür ki gidevüz „Ār ola biz bunları terk idevüz Ger durursavuz daḫı biter ola Biz çıḳıĢımazuz ol yigidile Didi yā vezīr bunuñ tedbīrini Ḳıl beyān bu müĢkilüñ taḳrīrini 695 Didi Ģāha iĢbu iĢ āsān ola Ben ne dirsem Ģāh eger anı ḳıla ġāh eyitdi nedür anuñ çāresi 362 Bu ṭarīḳa nice resme varası Didi Ģāha iĢbu gice sen buyur Kim uyumıĢ olalar vaḥĢ u ṭuyūr Tā ki meydān ortasında uzadu Bürke ḳazsunlar ḫoĢ anı düzedü Ḫār u ḫāĢāk-ile üstin örteler Kimse görmedin ḳatından yortalar 700 Ġrte ḥükm it leĢkere kim atlana Bunlara ḳarĢu ṭura ṣaf baġlana Tuġ dibinde kūs u ḥarbī urıla Cenk içün ne ki yaraḳ var görile Çün göreler bizi süvār olmıĢuz Cenk içün cümle yaraġın ḳılmıĢuz Çün göreler bizi kim cenk isterüz Bunlara ḳarĢu yaraḳlar düzerüz Lā-cerem bunlar daḫı atlanalar Ġayret idüp bize ḳarĢu duralar 705 Ḳapu açup ḳamusı ṭaĢra gele Ḳaḳıyuban ol yigid gürzin ala Ṣaf ṭutuban ol bize ḳarĢu dura Ol mübāriz girüben cevlān ura Kimse girmesün nice er dileye LeĢkerüñden ne süvār ü ne yaya Cümle ين ثکن olsun „askerüñ Kimse varınasun ḳayına serverüñ Çünki göre ḥamle ḳılamazuz bizi Ol bize ḫod ḥamle ḳılur kendüzi 710 Ḳamumuz ḳasd ide ki ol pehlevān 363 Gelür iken bürkeye düĢe revān Dört yañadan atalar muḥkem kemend Süriyü getüreler boynında bend Mekr-ile ol Ģaḫṣı çünkim dutavuz Erlik oynın biz bulardan alavuz Ger ilümüze girürse ol kiĢi Sehl ola bu kez Selīm ġāhuñ iĢi Cümle bu tedbīri gördiler revā Mekr ü Ģerri ḳamudan Tangrı ṣava 715 Ḳazdılar meydān içinde bürkeyi Bürke ya„nī kim uzadu bir ḳuyı Ḫar u ḫāĢāk ile üstin örtdiler Kimse görmedin ḳatından gitdiler Çün ṣabāḥ oldı Melīk „Anter yine Ḥükm ḳıldı leĢkere kim atlana Atlanuban cümle ḥāżır ṭurdılar Nā-gehān kūs u naḳāre urdılar Ol çeri cümle demür geydi ṭonı Muttaṣıl oldı göge ḥarbe üni 720 Çün Selīm ġāh iĢidür eydür duruñ Atlanalum ḳavli yoġımıĢ bunuñ Bindi ol sā„at Selīm ġāh-ı Yemen Bilesinde Varḳa-i leĢker-Ģiken Ṣaf dutup bular savaĢ baġladılar Ḳalb-i düĢmān kalbini ṭaġladılar Varḳa meydāna girür cevlān urur Ol dilāver at baĢın ṭutar durur Eydür iy „Anter iĢit sözüm bu dem 364 Tā göresin kim saña neler idem 725 Didi ḳanı „ahd u peymānuñ senüñ „Ahdı ṣıduñ yoḳdur īmānuñ senüñ Er degüldür her kim ol „ahdın ṣıdı Er viribi yā Melik „Anter didi Nice kim er diledi ol Ģīr-i ner Cümle يّ ن ثکن oldı gö‟r nider Yā mübārizler gelüñ dir ol Ģebāb Ṭınmadılar ne su‟āl ü ne cevāb Varḳa eydür çünki gelmezsiz bize Ben varayın boynuñuz kökin üze 730 Çünki ünler isem öldi ṭınmadı Varḳa ögüdi Çalaba oñmadı Bunı didi indi berkitdi atın Berkidesi her ne kim var āletin Künbed urdı ata oturdı gerü Ḳamçıladı sürdi atın ilerü Yil gibi yetdi revān oldı süvār Ol araya kim uzadu bürke-vār At ayaġı gibi oldı ser-nigūn Nā-gehān irdi ḳażā ol n‟eylesün 735 Tangrı savsun çün kaza gökden ine „Aḳl yārī ḳılmaya göz baġlana Maḥv ola zīreklerüñ „aḳlı varı Ḥaḳ ḳażādan beklesün ḥāżırları Ḫalḳ üĢegelüp kemendler atdılar Varḳa‟ı Ģol dem giriftār itdiler Çün Selīm ġāh anı gördi kendüzi 365 Döndi Ģehirden yaña ṭutdı yüzi LeĢker-ile cümle Ģehre girdiler Ḳapu yapup burca çıḳup ṭurdılar 740 Ḫāṭırı yavlaḳ Selīm ġāhuñ melūl Varḳa ṭutıldı perīĢān oldı ol ġād-kām oldı Melik „Anter „aẓīm Gitdi göñlinden ġınā vü renc ü bīm Geldi ḳondı çādıra göñli feraḥ Bādiye ṭoldı Ģarāb aĢlar ḳadeḥ Yüridür sāḳī Ģarāb-ı la„l-gūn Ol gün oldı bunlara aġır dügün Giceye degin temāĢā ḳıldılar Meclis ehli cümle ser-ḫoĢ oldılar 745 Çünki geçdi gicenüñ bir üliĢi „Anter eydür ḳanı ol baġlu kiĢi Dir varuñ anı getürüñ tīz baña Tā ki ben virem cezāsını aña Varḳa‟ı getürdiler baġlu-durur Çün Melik „Anter baḳar anı görür Didi Ya„nī sen bilür misin bize Kim neler ḳılduñ saña ḳıldum anı 750 Sen daḫı ne kim dilerseñ anı ḳıl Sözüm iĢbu doġrısıdur bellü bil Çünki iĢitdi sözin ol serverüñ Bir silāḥ-dārı varıdı „Anterüñ Ḳan içici ḳapḳara renglüyidi Didi ilet tīz bunı öldür didi Aldı ol zengī ġulām anı gider 366 Varḳa āh u nāle vü feryād ider Eydür aġlar kendü ḥālin zār zār Ṭurmadı ol gözleriden yaĢ aḳar 755 ġöyle dökdi gözlerinden Varḳa āb Dökemeyeyidi yaġmurla seḥāb Gözlerinden yaĢ yirine ḳan aḳar Ol ġulām anuñ yüzine [hem] baḳar Zengī bir yalıñ ḳılıç elde ṭutar Eydür imdi yüri ṭab aġla yiter Ne bilür zengī Ģefā„at mihr-i dīn Derdlü bilür „āĢıġuñ derdin hemīn Dileridi anı ilte bitüre ġāh buyurduġın yirine getüre 760 Varḳa Ma„Ģuḳı-içün aġlarıdı „IĢḳ odına cānını taġlarıdı Zengīnüñ özi göyindi āhına Varḳa ol dem Ģi„r oḳur GülĢāhına Eydür iy ma„Ģūḳa-i zābā benüm „IĢḳuña olsun fidā cānum tenüm ġĠ„R-Ġ VARḲA Ol ḳamu ḫūb-ı Ḫotan māh-rūy-ı Çīn Cümle ḥüsnüñ ḫırmeninde dāne-çīn Görküñe ḥayrān olur ḫūblar ḳamu Ġy bulardan sen laṭīf ü nāzenīn 765 Yā nigārīn iĢbu çarḫ u iĢbu dūn Baġladı ben miskīn „āĢıḳına kīn „Ömrümüñ ekini yaĢiken henüz UĢ biçiser olmadın vaḳti biçin 367 Çarḫ ẓālimdür kime virdi amān Devr fānīdür kime oldı emīn Ġy dirīga ḥasret ü derd ü firāḳ Ben ġarībe mi naṣīb oldı hemīn Sin içinde diñmeye āhum benüm Zārıla hem ṭolduram sinüm için 770 Gözlerümden yaĢ yirine ḳan aḳup Eydeyin vā-ḥasretā tā yevm-i dīn Ölüler ḳamu sininden durıcaḳ Ṭuram eydem yā ilāhe‟l-„ālemīn Olmasun ansuz baña ḥūr u cinān Ġllā anı dilerem senden hemīn Öldügüm içün degül āhum benüm Ġy dirīġa ḳanı GülĢāhum benüm Ġrdi „ömrüm āḫire ḫatm oldı pes ĠĢbu-ıdı soñ sözüm birḳaç nefes 775 Yarın anda söylene bāḳī kelām Sen bu gice gör iĢüñi yā ġulām ḤĠKĀYET-Ġ ZENGĪ ĠULĀM U VARḲA-Ġ PEHLEVĀN-I CĠHĀN Zengī ḥayrān oldı anuñ derdine Ḫod ne mecnūn ire „ıĢḳuñ gerdine Döndi eydür aña kim yā pehlevān ĠĢbu ḳamu ḳılduġuñ zār u fiġān Neyiçündür derdüñi söyle baña Çāre vü dermān ola bāĢed saña Ḥālüñi yavlaḳ „aceb gördüm hele Sözüñi „ayān idüp getür dile 780 Varḳa eydür yā ġulām eytgil baña 368 „IĢḳı hergiz vāḳı„ oldı mı saña Ol ġulām eydür belī ben „āĢıḳam „IĢḳum aṣıldur yolumda ṣādıḳam Ḫᵕācem oġlın severem biñ cānıla Yaḳıluram derd-i bī-dermānıla Çarḫ-ı ġaddār andan ayırdı beni Göynürem „ıĢḳ odına düni güni Varḳa eydür aña kim mektebdeĢüz „IĢḳ içinde ikimüz meẕhebleĢüz 785 „AĢıḳ-ı zāram murāda irmedüm Girü varup yārümi bir görmedüm „IĢḳ elinden yüregümi taġlaram Ṣanma kim öldügüm-içün aġlaram Ol ġulām eydür ki billāh iy yigit Ne kiĢiye „āĢıḳ olmıĢsın eyit Varḳa eydür sen senüñ iĢüñi ḳıl Bu benüm „ıĢḳum u ma‟Ģūḳum ḳoġıl And virdi girü ḳul ol dem aña Sen kime „āĢıḳsın eyitgil baña 790 Hem ne yirlüsin nedür aduñ senüñ „IĢḳ odına ne ḳatı göynür cānuñ Varḳa eydür Mekke ilidür ilüm Seyr iderken bunda uġradı yolum Varḳadur adum Hümām oġlı benüm „ĀĢıḳam GülĢāha oldur ma„Ģūḳum Ḥāliyā zengī iĢitdi bu sözi Āh ḳıldı yaĢ-ıla ṭoldı gözi Ol ḳılıç düĢdi elinden ḳol bile 369 Varḳa sen kimsin diyü ṣordı ḳula 795 Didi yā Varḳa beni bellü bilüñ Benven āḫir ol senün zengī ḳuluñ Kim biti virdüñ baña yā pehlevān Getürürken da‟ıña ben nā-gehān ġehri gördüm çün ḥiṣār içindedür Cenk ü miḥnet ḥāy u hūy içindedür Hem daḫı ṭutmıĢ ṭayuñı bu melik Beglerile gördüm iĢ olmıĢ rekīk Girü dönüp boĢ el-ile ben saña Varımadum vāḳı„a budur baña 800 Bunda geldüm uĢ Melik „Anter beni Ḳıldı cellād lā-cerem buldum seni Biñ Melik „Anter gibiye virmeyem Ḳaṣd idüben bir ḳıluñ ḳoparmayam Varḳanuñ ol ḳul ayaġına düĢer El urup ol dem eli baġın ĢeĢer Ḳul ḳılıcı virdi Varḳa eline Didi bunda ṭursun uĢ geldüm yine At u ṭon getürelüm sāz u seleb Tīz gidelüm iy fütūh-ı bül-„aceb 805 Varḳa ḳıldı anda bir laḥẓa ḳarār Ḳul getürdi iki at ki üstüvār At u ṭon sāz ü silāḥ cümle tamām Baġlanup bindi ata Varḳa ġulām Ol ḳul eydür imdi Ģehre gidelüm Küllī biz bu leĢkeri terk idelüm Tīz iriĢelüm ṭayuñ görsün seni 370 Bir sevindür ḳayġudan ḳurtar anı Varḳa eydür maṣlaḥatdur sürelüm Ġllā bir ḫoĢ tuḥfeyile varalum 810 Sür atuñı gel benümile hele Geldi „Anter çādırına ḳul bile Dün buçuġı olmıĢıdı irdiler Pās-bānlar hep uyumıĢ gördiler Ġaflet ile ḳamusı uyur ḳatı Atdan indi tīz ḳula virdi atı Varḳa geçdi bār-gāhuñ ardına Cümle uyur bir kiĢi yoḳ kim dına Girdi gördi kim Melik „Anter yatur Kendüye eydür bunuñ iĢin bitür 815 Ṭartdı ḫançer kesdi baĢın düĢmenüñ Ḳoydı at torbasına baĢın anuñ Aldı ṭaĢra çıḳdı ata bindiler Ol arada ikisi sevindiler Ġrdiler bir demde bārū dibine Didi açuñ ḳapuyı geldüm yine Varḳayam virdi baña Ḥaḳ Tangrı yol Ol ki luṭfından ḳılur ḥācet ḳabūl Ḳıldılar Ģol dem Selīm ġāha ḫaber Didiler geldi yine ol Ģīr-i ner 820 Çün iĢitdi bu sözi ṭurdı örü Geldi bu demde ḳapuya yügürü Varḳaya çünkim ḳapuyı açdılar Varḳa ṭayusıyla hem ḳoçuĢdılar Eytdi yā Varḳa n‟ite ḳılduñ didi 371 Kim „adūdan ḳurtılubildüñ didi Varḳa eydür Tangrı ḳurtardı yine Torba‟ı silkdi Selīm ġāh öñine Gördi ṭayusı Melik „Anter baĢı Devlet anuñ baĢına vurmıĢ ṭaĢı 825 Didi ṭayu devletüñ artsun senüñ ġöyle kesilsün baĢı hep düĢmenüñ Varḳaya ḳıldı Selīm ġāh āferīn Didi kim ancaḳ ola erlik hemīn Ḳamusı ol dünle burca çıḳdılar Gey uludan meĢ„aleler yaḳdılar ġāh buyurdı kim beĢāretler uruñ „ĠĢret ü ẕevḳ u temāĢālar ḳuruñ Çalınur defler ü oynarlar nedīm ÇaġrıĢurlar kim ػػاة یْم ػظین 830 Ḳaçmañ imdi oturuñ yā ḳavm-i dūn Ḳanda varasız elümüzden bugün Bunlar anda Ģāẕ ḳılur her biri Bu yaña oynadı düĢmen leĢkeri LeĢker ü mīr ü vezīr ulu kiçi Bir yire dirildiler ol dün içi Didiler bu ne beĢāretdür „aceb Kim urılur Ģehr içinde ne sebeb Geliñüz biz Ģāh ḳatına varalum Kim ne ḥikmetdür bunı bir görelüm 835 Ol ḫalāyıḳ bār-gāha geldiler ġāhlarını baĢı kesik buldılar Cümlesi feryād ḳıldı ol gice 372 Ne diyelüm bunlaruñ ḥāli nice Yurtlarında ṣıdılar ṭabl u „alem Her birisi ḳaçmaġa urdı ḳadem Raht u büngāhı yerinde ḳodılar Ne varısa ḳamudan el yudılar Geldügi yola girü döndi çeri BaĢlu baĢın aldı ḳaçdı her biri 840 ġāh buyurdı ḳamu ṭaĢra çıḳdılar Ol çerinüñ çādırına aġdılar Ne varısa yaġmaladılar varın Girü döndiler bular birin birin Ol ḳavim ḳaçan çerinüñ ṣoñını ġāh öñinde ḳodılar cümle anı Raḫt u büngāh u ḳumāĢī ṭonları Varḳaya virdi Selīm ġāh anları Varḳa eydür kim baña destūr vir Kim varayım ilüme ḳavmüme dir 845 Ol ṭayusı eydür iy arı güher Geleli diñlenmedüñ iy Ģīr-i ner Bunda gelelden berü uruĢdasın Cenk ü ġavġā fitne vü ĢūriĢdesin ġimdi ayruḳ ḳalmadı düĢmān baña Ben daḫı bir ḳılmadum hiẕmet saña Vaḳtidür kim ẕevḳ u „iĢret sürevüz Bir iki gün ṭur ki seni görevüz Bir beĢ on gün diñlenüp „ıyĢ idesin Gönderem andan yine ḫoĢ gidesin 850 Sözini ṣındurmadı ol n‟eylesün 373 Ḳaldı birḳaç gün ki „iĢret eylesün Varḳa anda ḳaldı kim „iĢret ide Sen iĢit sulṭān-ı ġām imdi n‟ide ḤĠKĀYE-YĠ MELĠK MUḤSĠN BE-VĠLĀYET-Ġ ġĀM ġām ilinde varıdı bir pādiĢāh Adı Muḥsin kendüzi zerrīn külāh Bir gün ol sulṭān Melik Muḥsin meger Kim aña erzānīdür tāc u kemer Taḫt üstinde oturmıĢ Ģād-kām Söylenürdi māh-rūlardan kelām 855 Her biri bir dilberüñ vaṣfın ḳılur Meclis ehli iĢidüp taḥsīn ḳılur Ḫūb-ı Bulġar u Buḫārā vü Ḫıtāy Çīn ü Māçīn ü Semerḳand ü Sarāy Hind ü Ḫārizm [u] Ḫorāsān u „Irāḳ Rūm u ġāmuñ görklüleri ittifāḳ Māh-rūlar kim bular ilden ile GörmiĢidi ḳamusı geldi dile Varıdı bir tāciri ġāh Muhsinüñ Ġlde mālın iĢledüridi anuñ 860 Ol daḫı hem yiñile gelmiĢidi PādiĢāha tuḥfeler almıĢıdı Ol gün ol tācir daḫı anda gelür Ol ḥikāyetde bie ḥāżır olur Geldi gördi görklülerden her biri Ḳıldılar taḳrīr idüp bir dilberi Tācir eydür ki Ģāha ma„lūm ola Ḫūb-rūlardan cihānda çoḳ ola 374 ġāha illā Mekke ilinde didi Bir ḳavim vardur Benī ġeybe adı 865 Bunlaruñ iki re‟īsi var-durur Ġkisi daḫı ḳarındaĢlar-durur Birinüñ adı Hümām-ı nām-dār Ol birisinüñ Hilāl-i Ģeh-süvār Ol Hilāle gey arı ṣāḥib-cemāl Ḳız yerine hūrī virmiĢ Ẕü‟l-celāl Ḳudretinden virmiĢ ol Rabbü‟l-enām Ol Hilāle ṣun„ıla bedr-i tamām Yoḳdur ol hūrī-ṣıfat mānendi bir Ḥüsni „ālemler içinde bī-naẓīr 870 Dünle evden çıḳıcaḳ ol görkebay Yire inmiĢ ṣanasın gökdeki ay Ḳamu „ālem gökçegi dırnaġına Degmez ola tā ki bir barmaġına Adı GülĢāh-ı nigār ol gülĢenüñ ġāh-ı „ālem lāyıḳuñdur ol senüñ Anca ögdi tācir anuñ görkini Görmedin sevdi Melik Muḥsin anı „ĀĢık oldı bir göñül biñ cān ile Ter ider taḫtını ḫānumān bile 875 ġāh eyitdi yā tācir ben ol ḳızı Ger dilersem redd iderler mi bizi Didi Ģāha bilmezem redd ü ḳabūl Ḥüsn içinde belki bir ancadur ol Ḳıldı endīĢe Melik Muḥsin ki ben Tācir oluban dileyem ḳızı ben 375 Ḳıldı tācirlıḳ yaraġın kendüye Tācirāne ṭonları tā kim giye Yedi yüz biñ cümlesi raḫt u ḳumāĢ Ḳıymetī la„l ü güher [ü] dürlü ṭaĢ 880 Biñ ḳul aldı biñ ḳaravaĢ biñ ḳatır Biñ at aldı biñ deve ḳoyun ṣıġır Yükleri yüklendi ṭartıldı ipe Çıḳdı ġāmdan uġradı bir yazıya Gitdi birḳaç gün iriĢdi bir yire Berriye içi meger kim ol ire ġāh buyurdı ol arada düĢdiler Ol develer çökdi yükin ĢeĢdiler Varıdı bir big Melik Muḥsin aña Anca baḫĢiĢ ḳıldı kim ḳaldı ṭaña 885 Bir iki gün anda ḳıldılar ḳarār Ol aradan göçdi ṭartıldı ḳaṭār Ġrdiler andan ilerü bir yaña Gör ki aña daḫı ne [gey] lüṭf dege Ol begi daḫı ḳılur Ģöyle ġanī DüĢde görmiĢdi meger ol beg anı Bir gice gün anda ḳondılar girü Göçdiler uġradılar hem ilerü Bir yaña irdi yine ol berrīde ġāh buyurdı ḳ ondılar ol arada 890 ġāh yine bir iki gün onda ḳalur Hem aña daḫı delim baḫĢiĢ ḳılur Anca virdi aña daḫı sīm ü zer Kim yayıldı berye ḫalḳına ḫaber 376 Berriye ḳavmin ġanī ḳıldı varın N‟idiser eydem saña varın yarın Tīz gelüñ bu meclise Ḥaḳdan bize Ger ola tevfīḳ naṣīḥat hem size ġeb-ḫayır olsun hemīĢe ḥāliñüz ḪōĢ ola yarın yine tīz geliñüz 895 Çün gelesiz bunda [siz] yā ehl-i dīn Muṣṭafāya kim imāmü‟l-müttaḳīn „IĢḳ -ıla bir ḫoĢ ṣalāvāt virelüm Söze andan baĢlayuban girelüm EL-MECLĠSÜ’R-RĀBĠ‘ Ger melūl olmazısañ yā pür-hüner Eydeyin dördünci meclisden ḫaber Geçdi andan muḫtaṣar ḳıldum sözi Her emīre kim iriĢdi kendüzi Ḳul ḳaravaĢ at ḳaṭır altun gümiĢ Her kime uġrarsa virür yad biliĢ 900 Çün Melik Muḥsin sözi çıḳdı ḳavī Berye beglerine yayıldı çavı Bildiler Ḥayyu Benī ġeybe ḳamu Kim gelür bir „ālī bāzergān ulu Luṭf u aḫlāḳ [u] seḫāvet kānıdur Ḫāṭır u cūd u kerem „ummānıdur Berye begleri anuñ iḥsānına Āferīn ḳıldı ḳamusı cānına Bu cömerdlik kim [Melik] Muḥsin ider Aldılar Ḥayyu Benī ġeybe ḫaber 377 905 Kim iriĢdi bir dem ol er bī-gümān Ol mübārek tācir uĢ geldi „ayān Çün Hilāl anı iĢitdi kim gelür Atlanur ḳarĢu durur „izzet ḳılur Atlanur Ḥayyu Benī ġeybe bile Ḳamu ḳarĢu vardı ol ṣāḥib-dile „Ġzzet-ile aldılar getürdiler Ḳonduruban Muḥsini oturdılar Ḫaymeler ḳuruldı yükler ĢeĢdiler ġāh buyurdı kim ḫazīne açdılar 910 La„l ü yāḳūt u zümürrüd ü güher Ḳıymetī ṭaĢlar zeberced sīm ü zer Ḳul ḳaravaĢ at ḳatır ḳoyun deve Ḳıldı baḫĢiĢ çün iletdi kim eve Anca virdi kim ġanī oldı Hilāl Ḳul ḳaravaĢ ḳıymetī ṭaĢ zer ü māl Berriye beglerine māl dürevüz VirmiĢidi dek Hilāle yaluñuz Her birin ḳıldı Melik Muḥsin ġanī Ṭañladı Ḥayyu Benī ġeybe anı 915 Girü döndi evine geldi Hilāl „Avratına söyledi kim yā Ḥelāl Gördüm ol tācir zihī ḫōĢ ādemī Ṣoḥbetinüñ cāna deger bir demi Bu ne luṭf olur ne aḫlāḳ u kerem Kim ḳatında pūlça yoḳ altun direm Ẕī-cömerd ü saḫī vü ẕī-ehl-i dil Kim „aṭāsından cānum olur ḫacīl 378 Er ü „avrat cūdına ḥayrān olur Tañladılar kim bu ne iḥsān olur 920 Ḳıldılar bunlar ḳonuḳluġa yaraḳ Dutdılar Muḥsin içün bir ḫōĢ otaḳ Oḳıdılar anda ḫᵕāce Muḥsini Didiler bir dem görelüm biz sini Aldılar anı otaġa geldiler ḪoĢ aña üç gün ḳonuḳlıḳ ḳıldılar Çünki bunlar ḫiẕmetini bitürür Geldi girü çādırına oturur Her kim anı görmege varurıdı Çoḳ aña altun gümiĢ virüridi 925 Ol ḳavimden ḳalmadı erkek diĢi Kim bulara ḳılmadı Ģāh baḫĢiĢi Bir iki kiĢi meger kim bir gün ol Virbidi GülĢāh içün anda resūl Tā ki GülĢāhı dileye Ģāh içün Geldiler söylemege ol māh içün Söylediler ol ḳavim iĢ bitmedi Bu sözi hergiz Hilāl iĢitmedi Didi varuñ eydüñüz ol tācire Tā ki küllī bu sözüñ terkin ura 930 Ben ḳızumı nām-zād eylemiĢem ḲardaĢum oġlıyiçün söylemiĢem Çün bu sözi geldiler getürdiler Eyle ṣan kim cānına od urdılar „ĀĢıḳ u ḥayrānıdı GülĢāha Ģāh Cānı oda dutuĢuban ḳıldı āh 379 Bir ṭabaḳ ṭoldurdı bu kez gey arı La„l ü yāḳūt u zümürrüd mürvārī Virdi bile bī-ḳıyās altun gümiĢ Viribidi kim bite anda bu iĢ 935 Eydüñüz didi Hilāle ol yigid Bī nevālıḳdan ḳoyup gitmiĢ ḳaṣıd Nesnesi yoġımıĢ elinde vire Ol ḫacāletden gelimez bu yire Ol gümāndur yine bunda gelesi Pes yaḳın oldı anuñ ayrılması Ben yaluñuzam kimesnem yoḳ-durur Mālum esbābum ḫazīnem çoḳ-durur Ne atam var ne anam var ne ḳavüm Ne ḳabīlem ne ḥıṣımum ḳardaĢum 940 Luṭf idüp beni oġulluġa ḳabūl Ger ḳılalar olayın ölince ḳul Dün ü gün ḫiẕmetlerinde olayın „Ömrüm olduġınca bunda ḳalayın Ger ḳabūl olurısa bu ḥācetüm Bunlarūñ fermānı ola ṭā„atüm Ol cevāhir ṭaĢları ol ḳavm alur Bār-gāhından Hilāl eve gelür Didi yā „avrat bugün ol tācir er Sen ne dirsin aña GülĢāhı diler 945 „Avrat eydür ḳısmetise görelüm ḪoĢ yigitdür dilerise virelüm Hilāl eydür „avratına kim bu söz Olmaz anı Varḳaya biz virmiĢüz 380 „Avrat eydür erine kim yā Hilāl Biz iĢinden Varḳanuñ olduḳ melāl Evvel ol kim Varḳanuñ yoḳ bir pūlı Hem ikinci gitdi gelmedi ḳulı Gitdi ḳırḳ günde gelem didi bize UĢ iki ay geçdi Ģimdi bu söze 950 Gitdi bunda gelmez ayruḳ kendüzi Varḳanuñ ne ḳavli bellü ne sözi Virmedi ṭayusı hīç nesne aña Gelmez ol bunda didüm uĢ ben saña Gel bu bāzergāna virelüm bunı Söyleme ḳo Varḳanuñ kes sözini Olmadı rāżī Hilāl ol „avrata Bu sözi yavlaḳ nice ṭutdı öte SöyleĢüyorurdı bu sözi bular Ol ṭabaḳla cevheri getürdiler 955 Didiler destūr var mı bir görüñ Virdiler destūrı eytdiler girüñ Girdiler bunlar içerü çādıra Ellerinde bir ṭabaḳ var nādire „Avratıla Hilāl anı gördiler Ḳodılar ol tepsi‟i anda bular Didiler ḫᵕāce size viribidi Didiler ne kim Melik Muḥsin didi Didiler tācir du„ācıñdur senüñ Açdı gördi kim ṭabaḳ pūĢın anuñ 960 Ḳıyemetī ṭaĢlar ṭolu dürr-i yetīm Cevher altundan döĢeli zer ü sīm 381 Nesne gördi ol ṭabaḳ içre Hilāl DüĢde daḫı görmeye hergiz ḫayāl Çünki gördi „avrat ol cevherleri Göñli oldı Varḳadan küllī berī Ḳız atası eydür ol dem bunlara Ben ḳızumı virmezem iki ere Ol ḳavim çün bu sözi iĢitdiler Cevheri anda ḳoyuban gitdiler 965 Geldiler Muḥsin ḳatına sözlerin Söylediler ḳamusı birin birin Didiler kim yā Melik ḳaḳır bize Ḳız atası rāżī olmaz bu söze Rāżī oldı anası eydür Hilāl Bir ḳızı iki ere virmek vebāl Çünki iĢitdi Melik Muḥsin anı Bī-ḳarār oldı bu kez yandı cānı Ne dünin ārām ider ne gündüzin „IĢḳ odına ṣaldı küllī kendüzin 970 „Aḳlı gider vālih ü ḥayrān olur Ol araya bir ḳarı „avrat gelür Kim anuñ evi Hilālüñ evine ḲoñĢıyıdı ol ḳarı „avrat yine Ol Hilālüñ odasında dem-be-dem Olmazıdı varurıdı bir ādem Oḳıdı halvet Melik Muḥsin anı Anca iḥsān ḳıldı kim oldı ġanī Eydür aña yā ana sen ne ola ĠĢbu iĢi getüresin ḥāṣıla 382 975 Eydür oġlum bir ulu boġ ṭon gerek Küpe altun u yüzükler on gerek „Anberī doḳuz müzeyyen ḳolbaġı Anuñıla çoḳ bilezükler daḫı Yaġlıġa ṭoldur cevāhir gey arı Kim göre GülĢāh atası anları Meyl ide ḳızını saña virmege Varḳanuñ ḳaṣd ide terkin urmaġa Her ne kim didiyise ḥāżır ḳılur Ol ḳarı „avrat boġı baġlar alur 980 Eydür oġlum çün ana didüñ baña Ben bu iĢi bitürivirem saña Anda iltürem buları Ģimdi ben Kim Hilālüñ „avratına vireven Bunları „avrat göre meyli ola Hem Hilāli „avratı rāżī ḳıla Kim saña GülĢāhı kābin ideler Ḫāṭıruñı ġuṣṣadan ḳurtaralar Eydür imdi ṭur revān ol yā ana Di iĢit söyle cevāb algil yine Ol boġı aldı getürdi ol ḳarı Gördi GülĢāhuñ anası anları Varḳadan ol küllī dönderdi yüzin Meyli oldı kim vire aña ḳızın Didi var benden selām it tācire Atasına diyeyin ḳızın vire ġimdi gele rāżī eyleyem anı Sevine GülĢāhı virürler saña 383 Ol ḳarı geldi ḫaber virdi aña Didi kim GülĢāhı virürler saña Ne ki GülĢāhuñ anası söyledi Ḳamusın bir bir aña „arż eyledi ġāẕ-kām oldı Melik Muḥsin ḳatı ḪōĢ sevindürdi yine ol „avratı Ol ḳarıcuḳ kendü çoḳ alḳıĢ virü Ḳız atası evine geldi girü „Avrat eydür erine kim yā Hilāl Vir ḳızuñı tācire sözümi al Gel virelüm biz bu GülĢāhı buña Tangrıdan ḳorḳ dir Hilāl eydür aña Nām-zād oldı beĢikde iĢbu ḳız Varḳaya virdük hele GülĢāhı biz Hem bilürsin sen ki bu bī-çāreler Birbirini nicesi sever bular Ṭutdı ülfet ol iki ḫūb-ı Ḫoten ġöyle kim ülfet ṭutupdur cān u ten Ne ṣuṣaduñ sen bularuñ ḳanına Kim ḳılursın ḳaṣd ikisi cānına Eyle ṭut kim Varḳadan ayırasın Ẓulm idüp GülĢāhı buña viresin 1000 Ne yüzile ḥażrete varmaḳ gerek N‟eyledüñ nice ṣoruvirmek gerek Yā daḫı bunda gelicek Varḳanuñ Yüzine nice baḳavuz biz anuñ „Avrat eydür yā Hilāl [kim] sehl ola Ḥīle ḳılam ben aña ol ne bile 384 Ol Hilāl eydür ki yā „avrat n‟ite Sehl ola kim bu iĢi cā‟iz ṭuta „Avrat eydür çün bu GülĢāhı ala „Azm idüp bundan iline gönele 1005 Bir ḳoyunı boġuban öldürelüm Bir iki gün üstine yas uralum Sinlede gömeḳoyalum biz anı Yas-içün biz ḳara geyelüm ṭonı Varḳa gelicek eyidelüm aña Ol nigārīn cān fidā ḳıldı saña Sen beḳā ol dünyede GülĢāh-içün Biz ḳara geydük ḳamu ol māh-içün Ol daḫı [hem] bir iki gün aġlaya „IĢḳ odına cānın ancaḳ ṭaġlaya 1010 Aġlamaḳ ṭoyġulu aĢ-durur ṭoya Terk ide GülĢāhı „ıĢḳını ḳoya Ölenüñ ardınca kimse ölmedi Sākin ola iĢbu mekrile didi Anca ḳıldı siḥr ü efsūn ol „iḳāl Tā ki o ẓulme rıżā virdi Hilāl Eydür imdi yüz deve raḫt u ḳumāĢ Virsün anuñla ḳılalum bir ma„āĢ Her ne kim didi Melik Muḥsin aña Virdi ḳ amu hācetin öñden ṣoña 1015 EĢi ḳızlar didi GülĢāha anı Kim bu bāzergāna virdiler seni Didi gördüñ mi ne miskīn olmıĢam Yārümi ansuzda yavı ḳılmıĢam 385 Ġy dirīgā kim ne düĢvār oldı ḥāl Kim firāḳun yā ḥabib eynel-viṣāl Evveli derd ü firāḳıdı varı Nā-ümīẕ olmaḳdur Ģāhum āḫiri Yırtdı yüzin ṭırnaġıla ol nigār Gözlerinden ḳan aḳıdur zār zār 1020 Ol menefĢe zülfi her dem zūrıla Yoluban aglarıdı ol Ģurıla Gözi yaĢından yüzi beñzer çeye Dir ilāhī virmegil hīç kimseye Bencileyin ṭāli„i Ģūm olmasun Bencileyin kimse maḥrūm ḳalmasun Çün baña yārün cemāli olmasa „Ārı yoḳ ger bu vücudum olmasa Varḳadan artuḳ bana yār teng ola Ne revādur bu nice nām tenk ola 1025 Eydür aġlar ḥālini ḳılur fiġān Geldi GülĢāhuñ anası nā-gehān Ol selīṭa ḳaḳıdı buĢdı „aẓīm ḪıĢm idüben sögdi GülĢāha delim Atasından utanup derdi yaĢın ḲonĢu ḳızlar dirilüp sildi yaĢın Cümle cem„ oldı ḳatına ḳız gelin Kim naṣīḥat ḳıldılar ṭutup elin Didiler kim yā gül yüzlü nigār Aġlamaḳdan ṣabr ḳıl sen iḫtiyār 1030 Aġlamaġı kendüzüne ḳılma iĢ Ḳısmetün taḳdīr içinde bu imiĢ 386 Aġlamaġıl her ki gözden ayrılur Lā-cerem naḳĢı göñülden sürilür Bir nice menzil ilerü gidesin Unıdasın Varḳa‟ı terk idesin Çoḳ ögüt virdi bu resme her biri „ĀĢıḳa żarrdur ögüt iy serseri Kim iĢitdi „āĢıḳ ögüt alduġın „IĢḳ eyitmez illā kendü bildügin 1035 Ḳıldılar GülĢāh-içün üç gün dügün Çāresi yoḳ ol nigārīn eylesün „Aciz oldı diyesi yoḳ him ṭına Virdiler GülĢāhı Melik Muḥsine Bunlara didi Melik Muḥsin ki siz Ṣanmañuz kim dengi tācir aldı ḳız Yā Benī ġeybā benem sulṭān-ı ġām Urılur nevbet ḳapumda ṣubḥ u Ģām Tāc u taḫt issi Melik Muḥsin benem Andadur leĢker ḳamu ḫayl ü ḫaĢem 1040 Ben icāzet dilerem sizden bugün Salṭanat taḫtında kim ḳılam dügün Bunlar eydür yā Melik ḫāṭır senüñ Al revān ol ḳanda dilerse cānuñ ġāh buyurdı baġladılar raḫtını ĠĢi bitdi aldı tāc u taḫtını Gördi GülĢāh-ı nigārīn Varḳadan Ayrılur maḥrūm olur cāndan beden Bir ḳız anun rāzdaĢı varıdı Kim anı GülĢāh iten severidi 387 1045 Hergiz andan gizlemezdi rāzını Ol ḳıza söylerdi gizlü sözini Didi GülĢāh ol ḳıza kim yā nigār Ṣaḳlaġıl iĢbu yüzügi zīnhār Varḳanuñdur bu yüzük gizle ḫaber Virme bunda gelicek gör ki n‟ider ġöyle kim bir iki gün zārī ḳıla Ṣoñ ucı „ıĢḳı odı sākin ola Söylemegil ṭınmaġıl nesne aña Yoḫsa Ģöyle kim beni dāyim aña 1050 „IĢḳ odına yana dün ü gündüzin Ḳoma anı kim yitüre kendüzin „IĢka maġlūb olurısa göresin Ġālib olursa yüzügi viresin Bunlaruñ ol ḥilesin bildür aña Ḫā‟in olmaġıl emānetdür saña Ol ḳız eydür ben sana ḳurbān olam Her ne kim didünse ben anı ḳılam Ol ḳızı GülĢāh ḳoçdi aġladı Varḳa „ıĢḳı cānın anun ṭaġladı 1055 ġi„r āgāz itdi kendü ḥāline Ol firāḳuñ ḥasretüñ aḥvāline ġĠ„R-Ġ GÜLġĀH Ol nigārīn eydür iy ḳādir ilāh Ṭop firāḳ derdi ile oldum tebāh Yirini geçdi gün-be-güni miskinüñ Hīç beni güldürmedi baḫt-ı siyāh Vāh bu „ömrüm perīĢānıla vay Āh bu baḫt-ı siyāh elinden āh 388 Geh esīr iltür beni bu kibr-i dūn Geh yārümden ẓulmile ayırdı Ģāh 1060 Ben n‟iderem cümle „ālem mülkini Ger anun olmazısa tāc u külāh Olmasun ansuz baña cān u cihān Olmasun ansuz baña ḫurĢid ü māh Olmasun kim Varḳa vuṣlatsuz baña N‟ideyim bir laḥẓa „ömr ü „izz ü cāh Ben anuñıla görürem „ālemi Yār idinmeyem baña nā-maḥremi Yā nigār mūnis ü dil-ber yār u cān Al emānet Varḳaya virgil niĢān 1065 Bī-muḥābā dir neler GülĢāh aña Bindi eydür el-vidā„ olsun saña ġāhıla GülĢāhı çünkim bindürür Hem Hilāl üç menzil anı gönderür Göndürüben bunları döndi Hilāl Gitdi ġam-gīn ol gün ol Ģāḥib-cemāl Aldı GülĢāhı Melik Muḥsin gider Ġrdiler ġāma iĢitgil kim nider Didiler kim uĢ Melik Muḥsin gelür ġehri ḫalḳı pīĢ-keĢ ü ni„met alur 1070 ḲarĢu çıḳdılar ḳamu mīr ü vezīr Urdılar ṭabl u naḳāre vü nefīr Bārū üstinde beĢāret urdılar Zeyn idüben Ģehre köĢkler ḳurdılar Geçdi Muḥsin taḫtına ḳıldı ḳarār Aldılar dügün yaraġın ne ki var 389 Ḳıldılar on gün dügün Ģādī vü ṭoy ġāh-içün cümle bezendi Ģehr ü köy Hem bezendi gerdek ü köĢk ü ḳuṣūr Varḳa içün yaḳılur GülĢāh-ı ḥūr 1075 Gerdege girdi Melik Muḥsin revān Taḫtına aġdı oturdı ol zamān Gerdegi ol demde ḫalvet ḳıldılar ġāhıla GülĢāh ikisi ḳaldılar PādiĢāh öyle ṣanur GülĢāh aña Ġltifāt ide gele andan yaña Ḳılmadı GülĢāh aña hergiz naẓar Ṭurdı yirinden Melik Muḥsin meger Ḳaṣdı GülĢāhuñ ḳatına gelmege Anuñıla ẕevḳ u „iĢret ḳılmaġa 1080 Çökdi GülĢāh iki dizi üstine Ṭartdı ḫançer durdı kendü ḳaṣdına Didi yā ẓālim Melik yirüñde ṭur Ḳatuma gelme benüm terkümi ur Dünyede benüm ile gelmiĢ yārüm Bir beĢikde nām-zād olmıĢ yārüm Variken andan beni ayırsan Zulm idüp altun gücile alasın Bilmez-isen Ģimdi bil āgāh ol Yidi iḳlīme gerekse Ģāh ol 1085 Bu cihānda Varḳadur yārüm benüm Varḳadan ayruġı aġyārum benüm Cānıla ol beni sever ben anı Ben aña cān ol benüm cānum cānı 390 Varḳadan ayruḳ bana dirlik ḥarām Varḳa ẕikridür ögümde subḥ u Ģām Varḳadan ayruḳ beni diri kiĢi Ḳoçmayısar añlagil iĢbu iĢi Gelme yoḫsa ḫançerile ben seni Urmazısam ururam uĢ ben beni 1090 Ger ınanmazsañ düĢem uĢ ḫançere „ĀĢıḳa ne „izz ü nāz u ḳançere Bunı didi ḫançerüñ dikdi ucın Ḳodı gögsine düĢe aña gücin ġāh eyitdi yā nigārīn Tangrı çün Kendüzin öldürme nā-gāh dökme ḫūn Kim ben elüm ṭartmıĢam senden paĢa DüĢmenüñ ölsün velī sen çoḳ yaĢa Varḳa çün seni sever sen Varḳayı Sana rūzī ḳılsun ol ṭolu ayı 1095 Sen benüm ḳız ḳardeĢum ol yā nigār Ḳılma ḳaṣd kendüzüñe sen zīnhār Ben ḳanā„atven senün didāruña Ol Ģekerden ṭatlu ḫoĢ güftāruña Döndi GülĢāh eydür iy Ģāh-ı cihān Çünki sen benden baña virdüñ iḳān Ḳıl teferrüc bī-taṣarruf ḫurrem ol ġimdiden girü benümle hem-dem ol Rāżī oldı pādiĢāh anuñıla ḪoĢ geçerler ikisi anda bile 1100 ġāhıla GülĢāhı bunda ḳoyalum Ġmdi bu kez Varḳa sözin diyelüm 391 Varḳa ile ol Selīm ġāh-ı Yemen „ĠyĢe meĢġūl-ıdı iĢit imdi sen Ṭa‟ısından Varḳaya destūr olur PādiĢāh gönderüben yoldaĢ virür Varḳayı ṭayusı ṭoylamıĢ olur PādiĢāhdan gitmeye destūr alur „Anterüñ raḫtını vü büngāhını Varḳaya virmiĢidi külli anı 1105 PādiĢāh dört yüz deve yüki ḳumāĢ Virdi dört yüz daḫı hem ḳul ḳaravaĢ ġöyle kim her birinüñ cānı arı Cümle yüklendi develer yükleri Virdi bile bī-ḳıyās altun gümiĢ Viribidi kim bite bunda bu iĢ Virdi bin kiĢi daḫı kim eĢ ola Ġline degin aña yoldaĢ ola Varḳa‟ı Ģāh gönderür girü döner ġehre gelüben sarāyına ḳonar 1110 Varḳa gider dün ü güni yol alur Evlerine iki menzil yol ḳalur Ol bin eri girü dönderdi yine Kendü sürdi yalıñuz olur yine Ḳul ḳaravaĢlar gelür dört yüz deve Sürdi ol gün yalıñuz kendü eve Geldi gördü kim Benī ġeybe ḳamu Giydügi ṭon ḳapḳara kiçi ulu Varḳa eydür yā ḳavim bir eydüñüz Ḥālüñüz ne kim ḳara ṭon geydüñüz 392 1115 Virmedi ol ḳavm aña hergiz ḫaber Söylemedi hīç kimesne ḫayr ü Ģer Didiler uĢ Varḳa geldi yā Hilāl Vir cevābın ḳılısar senden su‟āl Çün Hilāl iĢitdi anı bī-ḳārār AġlaĢuban ḳarĢu çıḳdı zār zār Didiler yā Varḳa sen yüz biñ yaĢa „Ömrine ṭoymadı ol görklü beĢe Ḳanı GülĢāh-ı nigārīn ḳalmadı Cānumuzdadur odı dilde adı 1120 Sen beḳā ol dünyede GülĢāh-içün Biz ḳara giydük ṭonı ol māh içün Varḳa çün iĢitdi bunlardan anı Āh ḳıldı Varḳanun yandı cānı Aḳlı gitdi düĢdi atından yire Ḳanı ṭāḳat kim ṭura „aḳlın dire Ṣu seperler yüzine „aḳlı gelür Āh ider Varḳa yine bī-hūĢ olur ġöyle zārī ḳıldı Varḳa ol zamān Aġladı ḫalḳ u zemīn ü āsumān 1125 Ol dem anuñla bile aġlaĢdılar Er ü „avrat çevresine üĢdiler Varḳa eydür yā ḳavim ol dilberüñ Türbesi ḳanda baña bir gösterüñ Ol araya Varḳa‟ı getürdiler Anda kim ulu ḳoyunı gömdiler Didiler GülĢāhüñ uĢda sini bu Bunuñ içinde yatar ol māh-rū 393 Varḳa ṭartdı ḫançerin kim kendüzin Türbe üstinde helāk ide özin 1130 Aldılar Ģol dem elinden ḫançerin ġeĢdiler cümle silāḥları varın Evlerine itüben gizlediler Varḳaya ögüt virüp söylediler Didiler السکن هلل ol bilür Cānı ol virür bize hem ol alur Tangrı ḥükmidür buña çāre nedür Her kime kim va„de irdi öyledür Ne diyelüm Tangrınuñ taḳdīrine Biz daḫı varuruz anuñ yanına 1135 ĠĢbu resme çoḳ naṣīḥat virdiler Hīç iĢitmez Varḳa ne söylediler Gördiler kim hīç ögüt ḳılmaz eser Zārī ḳılur kendüzinden bī-ḫaber Koçuban iki eliyle ol sini Aġlar eydür kim dil- ārāmum ḳanı Göynür aġlar yaḳılur GülĢāh içün ġi„ri āġāz eyledi ol māh içün Derde düĢdüm ki anuñ dermānı yoḳ Bir firāḳ kim hīç anuñ pāyānı yoḳ ġĠ‘R-Ġ VARḲA 1140 Vay ol derde ki dermān olmaya Yāḫūd ol cevre ki pāyān olmaya Yā nigārīn bir od urduñ cānuma Ṭamu odı ile sūzān olmaya 394 Niderem ben bu teni Ģimden girü Çün aña sencileyin cān olmaya Ne ümīẕe diri yürür āĢikār Niçün ölüp sine pinhān olmaya Saḫt-cān ola ki kendü yāri-çün Türbesi üstinde ḳurbān olmaya 1145 Ol nice „āĢıḳ ola ma„Ģuḳınuñ Girüben gözinde mihmān olmaya Āb-ı ḥayvānsuz beḳā yār isteyen Ol ki ḥayvān ola insān olmaya „IĢḳ sulṭāndur ögüt virmeñ aña Söz iĢidüp bunda fermān olmaya Ādemī midür ki ol „āĢıḳlara Özi göynüp zār u giryān olmaya ḤĠKĀYET-Ġ HĠLĀL ġĀH ALDAYUP VARḲA’I VEFĀT ĠTDĠ GÜLġĀH Yā Benī ġeybā beni ḳoñ terk idüñ „ĀĢıḳa ne aṣsı vurdur ögüdüñ 1150 Ol ḳavim bir laḥẓa zārī ḳıldılar Girü dönüp evlerine geldiler Ḳaldı Varḳa anda ol gün ol gice Ḳan yaĢ aġlar ne diyem ḥāli nice Ġrte oldı Varḳanun ol yükleri Ḳul ḳaravaĢ irdi her ne kim varı Ev öñinde çökdi ol cümle deve Ṭartdı ḳullar yükleri Ģol dem eve „Avratıla çün Hilāl anı görür Çoḳ peĢīmān oluban yüzin urur 395 1155 Ol sin üstinde ḳılur Varḳa fiġān Ne develer ġuṣṣası ne ḫānumān Aġladı üç gün pey-ā-pey dinmedi Yir mi var ki anda yaĢı siñmedi Ne yiyesi yidi ne ḫod uyudı Ḥasret odından içi ṭoluyıdı Ne uzatmaḳ ḳıṣṣa‟ı ḳırḳ gün tamām Zārī ḳıldı yimedi hergiz ṭa„ām Ġnmedi „unḳından anuñ ṣu daḫı Gözlerine gelmedi uyḫu daḫı 1160 ġöyle dün gün aġladı ol zār zār Eydüridi ḳanı GülĢāh-ı nigār Gönli hergiz kimseye aḳmazıdı Gözin açup kimseye baḳmazıdı Bir gice Varḳa ḳoçuban ol sini Aġlarıdı oḳudı bir ḳız anı Didi gel yā Varḳa bir benden yana Bir söz(üm) var eydeyin anı sana Didi yā ḳız yüri sen var iĢüne Ṣalma ol sevdāyı ayruḳ baĢuna 1165 Varḳa eydür git ḳatumda ṭurmaġıl UĢ görürsin beni ḥālüm ṣormaġıl Ol ḳız eydür aġlamaġıl gel berü Varḳa eydür Tangrı-çün gitgil gerü Varḳa miskin eyle ṣındı ol ḳızı Gelmedi kim avıdaydı kendüzi Varḳanun göñlinde bu maḳbul ola Ḳoya GülĢāhı bana ma„Ģuḳ ola 396 Didi kim yā ḳız yüri var iĢüne Ṣalma ol sevdāyı ayruḳ baĢuna 1170 Hiç iĢüm yoḳdur benüm senüñile Anda var kim var anuñ senüñile „Ālemün ger ḥurisi olurısan Olmaya meylüm saña ölürisen Cümle „ālemde baña GülĢāh pes Gitmesün „ıĢḳı göñülden bir nefes Ol ḳız eydür Varḳaya iy pāk-din Gel ki GülĢāhun niĢānın vireyin Çün iĢitdi bu sözi ḥayrān u zār Vardı ḳatına didi kim yā nigār 1175 Tangri-çün bir model irgür cānuma Andan ilerü ki girme ḳanuma Ol ḳız eydür ḳatuma gel yā emīr Eydeyin kim ḳanı ol bedr-i münīr „Ömr virürse hudāvend-i cihān Ġrteki meclisde iĢbu dāstān Söylene illā iñende tīz gelüñ Tangrınuñ ḥıfẓ u amānında oluñ EL-MECLĠSÜ’L- ḪĀMĠS Andan öñdin kim girevüz biz söze Ḳā„ide nedür bilür misiz size 1180 Tangri adın iĢidicek „ıĢḳıla Getüresiz evvel Allāhı dile Vācib eyledür saña pes nidesin Çün Muḥammed adını iĢidesin 397 Cānuña ẕevḳ u ṣafā Ḥaḳdan ire Ger ṣalāvā t viresin peyġāmbere Anda kim„ālimler adı anıla Ya meĢāyiḫlerüñ adı ẕikr ola Vācib oldur eydesin yā ehl-i dīn ؼزوذ هللا ػلیِن اخوؼیي 1185 „IĢḳıla dutun ḳulaḳ iĢbu söze Eyledim beĢinci meclisden size Ayaġına düĢdi Varḳa ol ḳızuñ Eytdi iy zībā nigār eytgil sözüñ Zinde ḳıl nefsümi ya „Īsā –nefes Ḫurrem eyle göñlümi ḳayġümı kes Ol ḳız eydür nice „āĢıḳ olasın Bu sini bir açuban görmeyesin Ġy er arslanı yigitler yigreki Bir ulu ḳoyun-durur bu sindeki 1190 Bir ḳoyundur bu sin içinde varı Ṣanma kim sen söz midür bu serseri Ölmedi ol GülĢāh zīnhār ölmedi Tāzedür ol gül yañaġı ṣolmadı Ṣolmadı ḥāĢā ṣola ol gülsitān Ger ınanmazsañ yüzügi uĢ niĢān Virdiler GülĢāhı iĢitgil be-nām Aldı gitdi ġām iline Ģāh-ı ġām Ḥile ḳıldı senüñile ol Hilāl „Avrat ola nākes ü cāẕū „iḳāl 1195 Bir ḳoyunı boġdı bunda gömdi uĢ Sen perīĢān ol ferāġat göñli ḫoĢ 398 Çün iĢitdi Varḳa ol ḳızun sözin DüĢdi ayaḳlarına sürdi yüzin Didi Ģöyle kim beni Ģād eyledüñ Göñlümi ḳayġudan āzād eyledüñ ġöyle kim bu dem sevindürdüñ beni Raḥmetile Ḥaḳ sevindürsüñ seni Cānuma irdüñ meded iy aṣl-ı pāk Sen dimeseñ ben olurıdum helāk 1200 Ol ḳız eydür imdi ben gidem hale Sen örü dur yāruñi getür ele Gitdi ol ḳız Varḳa ḳaldı Ģād-mān Ġrte oldı ol sini açdi revān Gördi bir ḳoyun yatur sinde varı ÖlmiĢiken ol cānı oldı diri Ḳoyunı eve getürdi sürüyü Atdı evine Hilālüñ al diyü Varḳa eydür ne iĢidi ya„nī bu Tangrıdan ḳorḳmaz mısın sen yā „amū 1205 Bir utan āḫir senüñdür ḳız „ıyāl Maṣlaḥat mıdur aña bu naḥs u fāl Kim müsülmāndür diye Ģimdi sizi Virdüñüz iki ere siz bir ḳızı „Arınuz yok ne diyedin ben size Ḥaḳ vire meger size yarın cezā „Āvratıla çün Hilāl anı görür Utanurn ‟itdüm disün ne iĢ-durur ġerm-sār oldı yire düĢdi yüzi Ḳalmadı nuṭḳı daḫı nedür sözi 399 1210 Er ü „avrat Varḳadan oldı ḥacīl ṬaĢra çıḳdıḳ aḳıdı ol Ģīr-dil Baġladı cümle silāḥın beline Ata bindi uġradı ġām yolına Kendüyile kimse olmadı bile Sıġınuban Tañrıya girdi yola Bir nice gün gitdi sözden terki yoḳ Ġrdi ġāma Ģāz olup sevindi çoḳ Gitdügi ġām ilinüñ serḥaddidür Çün ikindi oldı Varḳa ne görür 1215 ḲarĢudan bir atlu eydür Varḳaya Ġn atuñdan aĢaġa olġıl yaya Didi atuñ mı gerek yāḫūd baĢuñ Ḳanġısıdur bu ikisinden ḫōĢuñ Varḳa eydür ne Ģorarsın yā süvār Ġkisin daḫı ḳılurvan ihtiyār Ol süvār eydür yigit sözüm iĢit Ḳo atuñ ṭonuñ silāḥuñ yüri git Varḳa eydür baĢuña dir „aḳluñı Git ḳatumdan oḳuma bu naḳluñı 1220 Anuñ-içün geymedüm sāz u seleb Kim virem her kim ḳılurısa ṭaleb At u ṭon sāz u seleb er āleti Her kim erdür uĢ ala benden atı Ol süvār eydür eger ḫōĢluġıla Virmeziseñ ḫōĢ oḳum senden ala Ḳaḳıyuban Varḳaya ol ṭartdı kīĢ Yay elinde oḳ çıḳardı ḳıla iĢ 400 Oḳ gezin Ģol dem kiriĢle gizledi Çekdi ṭoldurdı vü ḫaĢmın gözledi 1225 Atdı oḳın Varḳaya ol bed-gümān Ṣavdı oḳın ṣundı çıḳardı kemān Varḳa aldı eline oḳın yasın Ol süvārüñ sen ḳıl imdi mevt yasın Varḳa çün vurdı kiriĢe bir oḳı Sen ḫōd anı öldi ṭut tebbet oḳı Çekdi ṭoldurdı oḳı bir kez kemān ġavdı oḳın Varḳa çıḳardı kemān Çekdi ṭoldurdı oḳı atdı revān Sīnesinden geçdi cān çıḳdı hemān 1230 DüĢdi öldi çıḳdı oḳ arḳasına Bir daḫı geldi anuñ arḳasına Ḳolı ḳanlu Ģīr ü merd kim ol-durur Bir daḫı gelür anı hem öldürür Bir dahı gelür anı hem düĢürür Uzanuban Varḳa oḳın divĢürür Ḳırḳ ḥarāmīdür bular Ģāha yaġı Cümlesinüñ ḳorḳudan ṣızdı yaġı Gördiler öldi bulardan üç kiĢi Didiler kim görmegil sehl bu iĢi 1235 Ḥamle ḳıldı çıġırup cümle bular Tīġ-ıla Varḳa buları ḫōĢ böler Ḳırḳ ḥarāmīdür berī düpdüz yazı ĠĢleri bu Tañgrınuñ ḳıĢ u yazı Yalıñuz bir Ḥak yarıcı Varḳaya Ne ṭaĢ olur anda ne ḫōd var ḳaya 401 Ol yazı içinde çevre aldılar Varḳa üzre tīġ-ı bürrān ḳıldılar Ṭartdı tīġ-ı āb-dār ol nerre-Ģīr Ḥamle ḳıldı bunlara Ģöyle dilīr 1240 DüĢdi ol ḳavm ortasına dört yaña Tīġ-ı bürrān indürür n‟idem saña Ol ḳavimden otuz ikisin biçer Ol ḳalanı pāy-dār olmaz ḳaçar Varḳanuñ daḫı öküĢ aḳmıĢ ḳanı On yedi yirde yimiĢ oḳ zaḫmını Anda oturmaġa güci ḳalmadı DüĢdi at boynını berk ḳucaḳ ladı „Aḳlı gitdi Varḳa oldı bī-ḫaber AḫĢam oldı at anı aldı gider 1245 Gitdi ol dün çün ṣabāh oldı yine Ol at irdi bir aġacuñ dibine Varıdı aġaç dibinde bir bıñar Yazıyıdı çevresi ḫōĢ merġ-zār Ol yire müĢtāḳ ḫalḳ u kā‟ināt Ol aġacuñ gölgesinde ṭurdı at Boynın uzatdı ki otlaya atı Varḳa düĢdi imdi gör bu ḳudreti Ḳudretine olsun iḳrāruñ senüñ Vay aña kim bilmeye Ģükrin anuñ 1250 Ni„metine Ģükr idüp añġıl anı Miḥnetinden bekleye Tañgrı seni GitmiĢidi Varḳanuñ „aḳlı bī-ḫūĢ Ol aġacuñ gölgesinde yatdı ḫōĢ 402 Gitmedi ol at daḫı armıĢıdı Çılburın hem ḳolına ṣarmıĢıdı ḤĠKĀYET-Ġ MELĠK MUḤSĠN ġĀH SEYRE ÇIḲUP VARḲA BULUġDI GĀH Ḳudretile ol Melik Muḥsin meger Anda seyrāna çıḳardı her seḥer Bindi seyrāna yine sulṭān-ı ġām Kim anuñ adı Melik Muḥsin be-nām 1255 Ol aġaç dibi vü ol çeĢme bıñar ġāha seyrān-gāhıdı ol merġ-zār Beglerile çün Melik Muḥsin gelür At öñinde bir yigit yatmıĢ görür Üstine cümle silāḥ baġlu tamām Yüzine ay u güneĢ nūrı ġulām Ḳıpḳızıl ḳana bulaĢmıĢdur ṭonı „Aḳlı gitmiĢ hem öküĢ aḳmıĢ ḳanı DüĢmiĢ ol aġaç dibinde bī-ḫaber Ne eyü yavuz bilür ne ḫayr u Ģer 1260 PādiĢāh eydür dirīġa bu cevān UġramıĢ ḥayf u ḳażāya nā-gehān ġāh eyidür bu yigidi bir görüñ Nicedür ḥālin baña eydivirüñ Ġndi atdan birḳ açı oldı yaya Geldiler baḳ dılar ol dem Varḳaya Gördiler kim ölmemiĢ iĢler nefes ġāh tīmār itmege ḳıldı heves Eytdi bir cerraḥ oḳuñ gelsün didi Tā ki ḫōĢ ṭīmār ide bu yigidi 403 1265 Gül Ģuyını ṣaçdılar ol gül yüze „Aḳ lı geldi lā-cerem gele söze Varḳa ol dem gözin açdı ne görür Ḥalḳa olmıĢ atlular çevre ṭurur Varḳa eydür ḳandayam ben iy „aceb ĠĢbu atdular kimi ḳılur ṭaleb ġāh buyurdı bu yigidi bir görüñ Ḥālini aḥvālini andan Ģoruñ Ṣordı bunlar aña kimsin yā yigit Ḥālüñ aḥvālüñ nedür bize eyit 1270 ġām sulṭāna Melik Muḥsin saña Sorar aḥvālüñi eyitgil aña Ṭoġrı di ne kiĢisin üĢenme sen Hem saña bu vākı‟a eytgil neden Varḳa çün bildi budur sulṭān-ı ġām Kim budur GülĢāha hem-dem ṣubḥ u Ģām Didi Ģimdi bu beni bilürise Bir içim Ģu virmeye baĢum kese Bunlara didi ki bāzergānidüm ġehrimüz Bāġdād-durur geçeridüm 1275 Çünki geldüm bu vilāyetden yaña Ḳırḳ ḥarāmī ḥamle ḳıldılar baña Ḥamle ḳıldum bunlara elümde tīġ Otuz ikisin düĢürdüm bī-dirīġ AhĢam oldı ol ḳalanı ḳaçdılar Mālumı ḳumāĢumı hep aldılar Ger ınanmazısañuz varuñ görüñ Kim nice serini kesdüm bunlaruñ 404 Ben dahı oḳ zahmını yavlaḳ yidüm AhĢamın at boyunın ḳucaḳladum 1280 GitmiĢ „aḳlum Ģöyle bī-ḫūĢ olmıĢam Bilmezem kim bunda nice gelmiĢem Gözüm açdum bunda gördüm kendüzüm ġöyledür kim size söyledüm sözüm Bāḳī bu yerde garībem ben bu dem Ḥālüm iĢbu ne yiridür bilmezem Ḥaliyā Varḳa bu sözi söyledi Ol Melik Muḥsin ta‟accüb eyledi Kendüzile ol ḳamu leĢker bile Getüremezlerdi anları ele 1285 Didi bāzergān degüldür bu cevān Er kiĢidür Ģīr ü merd ü pehlevān Bu ne bāzergān ne tācir iĢidür Kim bile bu kim-durur ne kiĢidür Yigide ḳ ıldı Melik Muḥsin nidā Kim ġarībe bu benüm cānum fidā Çünki ḫōĢ kemend ola zaḫmuñ yuna Haṭıruñ ḫōĢ ṭut ḫōĢ olasın yine Varḳa‟ı cerrāḥa Ģāh ıṣmarladı „IĢḳ ıla tīmār idüñ dün gün didi 1290 Ḥāliyā iltüñ sarāyuma benüm Kim fidā olsun ġarībe bu cānum Ol aradan Varḳa‟ı götürdiler PādiĢāhuñ ḳaṣrına getürdiler Ol sarāy içinde bir halyet maḳām ḪōĢ müĢerref uçmaġa beñzer tamām 405 Varḳa içün ḫōĢ döĢekler ṣaldılar Ol zaḫımların yudılar sildiler Varḳaya cerrāhlar tīmār ider Her gün eksüksüz bular gelür gider 1295 Varḳa çün gördi döĢekde kendüzin Rāḥat olup uyḫuya Ģaldı gözin Döndi seyrāndan Melik Muḥsin yine „Adl içün geçdi oturdı taḫtına ḲuĢluġa degin buyurdı „adl u dād Geldi GülĢāhuñ ḳatına göñli Ģād Didi GülĢāha iy görklü nigār Ol ulu aġaç ki seyrān-gāhı var Ol aġaç dibinde bir yigit bugün DüĢmiĢ atından yire hem ġarḳ-ı ḫūn 1300 Zaḫm yimiĢ on yidi yirde teni Baġladı cerrāḥ ḫōĢ ki bend anı „Aḳlı geldi baĢına sordum aña Kim nedür iĢbu zaḫım ḳandan saña Didi bāzergānımıĢ ahyālini Küllīsin almıĢ ḥarāmī mālını Ol ḥarāmīlerile cenk itdügin Didi ne kim Varḳadan iĢitdügin Yā nigārīn Ģūreti görklü cemāl Ḳudret issi virmiĢ aña pür-kemāl 1305 Nicesi vaĢf eyleyeyin anı ben Ḳadd ü ḥüsni tengüñ anuñ küllī sen Eyle Ģan kim bir laṭīf almayıdı Tañgrı uçmaḳdan anı viribidi 406 Ol behiĢt almasınuñ yā pür-uṣūl Ḳudretile yarı sen yarısı ol Ḳullara didüm anı götürdiler Ḳaṣr içinde ḫōĢ yire getürdiler Anı ben cerrāḥlara ıṣmarladum „IĢḳ ıla tīmār idüñ dün gün didüm 1310 Varḳa „ıĢḳına getürdüm ben anı Ol zaḫımlardan oña bāĢed teni Didi GülĢāh-ı nigārīn çün baña Beñzedürsin ben daḫı her gün aña Varḳa „ıĢḳına virem Ģerbet içe Varısa ḳısmet ṣaġala göz aça Didi yā ṭaya ḳanı getür ḳadeh Ġlt aña Ģerbet içür olsun feraḥ Ṭaya doldurdı ḳadeh aldı gelür Varḳa yaṣduġa baĢın urmıĢ olur 1315 Ṭaya virdi Ģerbeti ol nūĢ ider ġāẕ oluban ḳayġu göñlinden gider Çünki ol Ģerbet aña dā‟im gelür Varduġınca Varḳa her gün ḫōĢ olur Ḳıldılar tīmār aña ḳırḳ gün tamām Ol cerāḥatlar ḳamu bitdi tamām Varḳa GülĢāhı bilür kim bundadur Ola ki Varḳa anuñla zindedür Varḳanuñ oldı vücūdı ḫōĢ ṣafā Geldi ṣıḥḥat girdi ol cevr ü cefā 1320 Hem Melik Muḥsin sarāyıdur sarāy Varḳa ḳıldı kendüye tedbīr ü rāy 407 Kim yüzügi Varḳaya virmek gerek Tā ki GülĢāha ḫaber urmaḳ gerek Geldi ol ṭaya getürdi Ģerbeti Ġçdi anı Varḳa buldı rāḥatı Didi yā maḫdūme ṭaya ġam-güsār Ḥācetüm vardur ḳatuñda yā nigār Luṭf idüp bu minnetüm ḳıl sen revā Ḥaḳ zamāne Ģerrini senden ṣava 1325 Tañgrı ḳamu ḥācetüñ ḳılsun ḳabul Ṭaya eydür söyle ne ḥācetdür ol Söyle maḳṣūduñ nedür ben bileyim Ger elümden gelürise ḳılayım Varḳa eydür yüzügüm GülĢāha vir Kim ḳatuñda ḥācetüm ancaḳ bu bir Ṭaya eydür tañdur iy nā-merd merd Çoġıdı kim gitdi senden zaḫm u derd Kendü luṭfından Melik Muḥsin saña Eylük itdi bu mıdır „ivaż aña 1330 Bunca dürlü ni‟metin yirsen anuñ Tendürüst oldı ṣafā buldı cānuñ Eylügine bu mıdur anuñ „ivaż Kim olasın ḫā‟in iy Ģāḥib-ġaraż Söyleme kim duymasun Ģāh-ı cihān Varḳa gördi ṭaya oldı bed-gumān El uruban ĢeĢdi belinden ḳuĢaḳ Didi ṭaya bu gümān bizden ıraḳ Ol ḳuĢaġı ṭaya öñinde ḳodı Didi ṭaya al senüñ olsun didi 408 1335 ḤāĢā benden kim ola cāna daġal Bilmezem ben ḫōd nicedür ol „amel Bu yüzügi yolda bir kiĢi baña Virdi al bunı ilet didi aña Ben bunı alup gelürdüm nā-gehān Yolda uġradı ḳażā-yı āsumān Ḫōd baña olmaz ki ben anda varam Bu ḳuĢaġı al saña baġıĢlaram Bu yüzügi sen ilet aña degin Ol bu yüzügi bilür göricegin 1340 Ol bu yüzügi nigārīn çün göre ġek degül kim ol saña nesne vire Ṭaya eydür eyle ṭut kim iltürem Gel eyit kim bunı ben nice virem Varḳa eydür ne içer GülĢāh eyit Ṭaya eydür Ģīr ü ḫurmā iy yigit Ṭopṭolu iĢbu ḳadeḥle günde bir ġīr ü ḫurmā içer ol māh-ı münīr Varḳa eydür kim bu kez ḫōĢ oldı ḥāl Bu yüzügi sen ḳadeḥ içine ṣāl 1345 ġīr ü ḫurmā ṭoldurup yanında ḳo Çünki içe anı evvel müĢg-bū Ol ḳadeḥden çıḳara göre anı Eyde ṭaya bu yüzük ḫaĢmı ḳanı Sen eyitgil bilmezem ben yā nigār Meger ol ṣayru yigit kim bunda var Barmaġından Ģerbet içerken meger Bu ḳadeḥ içine düĢmiĢ bī- ḫaber 409 ġād ola GülĢāh anı çünkim göre ġek degül ol saña çoḳ nesne vire 1350 Ol yüzügi Varḳadan ṭaya alur Çıḳdı GülĢāh-ı nigārīne gelür Geldi ṭurdı ḳ deḥe saldī anı ġīr ü ḫurmā içine ḳor mercānı Virdi GülĢāhuñ eline ḳıldı nūĢ ġīr ü ḫurmādan ḳadeḥ kim oldı boĢ Gördi GülĢāh ol yüzügi ḳıldı āh DüĢdi taḫtından yire ol yüzi māh „IĢḳ Ģikār ider anuñ „aḳlını Maḥv eyler „ıĢḳ „aḳlın naḳlını 1355 Ṣaçdılar ol gül yüze gül ṣuyını „Aḳlı geldi baĢına Ģordı anı Bu yüzügüñ haĢmı niredür‟ayān Eytdi virgil ḳandadur bellü beyān Didi ṭaya yüzüg[üñ] haĢmı ḳanı Tīz getür bunda göreyin ben anı Ṭaya eydür yā nigārīn bilmezem Tañrı içün ḳılmaġıl cevr ü sitem ġöyle kim her gün buyurursın baña Al bu Ģerbeti ilet diyü aña 1360 ġerbet içerken meger kim bu anuñ Barmaġından düĢdi ol bī-çārenüñ Bilmezem ben yā nigārin görmedüm Ḳaṣdıla bunı elüñe virmedüm Didi GülĢāh-ı nigār ol dem aña Dōst vaṣlı ḳoḫusı geldi baña 410 Ġy mübārek yüzlü ṭaya hīç sen Ḳayġu yime kim saña ḳurbān ben Ne ḫatā ḳılduñ baña yoḳdur „itāb Belki hep iĢüñ s evāb-ender-s evāb 1365 Ol yigide var eyit ṭaĢra çıḳa Ḳaṣr öñinde ṭura yuḳaru baḳa Ne yigitdür tā ki ben anı görem Ḳanda buldı bu yüzügi bir ṣoram Ṭaya ol dem Varḳaya geldi girü Didi bir ḳaṣr öñine çıḳdur örü Ol yüzük āĢüfte eyledi anı Ne kiĢisin ṭaĢra çıḳ görsün seni Varḳa küllī tendürüst olmıĢıdı Eti cānı ḫōĢ ṣafā bulmıĢıdı 1370 Ḳaṣr öñine çıḳdı ṭurdı pehlevān Ol nigārīn anı gördi nā-gehān Varḳanuñ GülĢāh çün gördi yüzin „Aḳlı gitdi diremedi kendüzin Ṣaldı nazar-gāhdan ḫūyiĢiten Varḳaya ḳıldı fidā ol cān u ten Varḳa geldi cest anı ḳapdı tīz Ḳodı arḳuncaḳ [vü] yire baḳdı ḳız Aldı GülĢāhuñ baĢını dizine Urdı kendü yüzin anuñ yüzine 1375 Ol irem bāġı gülli ḫūb bayıldı Cān telsīm ḳılmaġa diĢ biledi Oldı ol dem ol daḫı „aḳlı bī-ḫūĢ Cānı dā‟im „āĢıkuñ bī-hūĢ u hōĢ 411 Tayalar hep çevre ḥalḳa oldılar Üstlerine perde ṭutup ṭurdılar Tīz getürdiler gül-ābdan içdiler Ol nigāruñ yüzine hem ṣaçdılar „Aḳlı yine geldi baĢına anuñ Gördi Ģol sā„at yüzini Varḳanuñ 1380 Varḳaya gül ṣuyın ṣaçınca bular DüĢdi uṣṣı gitdi yine ol nigār ġaçdılar gül Ģuyın ol „ıĢḳ esrügi Gözin açdı bir zamān durdı ögr Varḳa GülĢāhuñ yine yüzin görür Āh ider „aḳlı gider uṣṣı varur Bunı „aḳla getürince ol düĢer Ol durınca ḫōd bunuñ „aḳlı ĢaĢar Ol iki „ıĢḳ esrügi sözin meger Didiler sulṭāna çün irdi ḫaber 1385 Geldi GülĢāhuñ ḳatına kendüzi Yā nigārīn diyüben söyler sözi Bu nicesi ḥālidi āḫir saña Ne kiĢidür bu yigit digil baña Didi Ģāha budur ol bedr-i münīr Varḳa kim ḳıldı beni „ıĢḳ-ı esīr Budur ol cānum içinde cān olan „IĢḳı göñlüm taḫtına sulṭān olan Budur āḫir göñlüm ārāmı benüm Budur āḫir ol dil-ārāmum benüm 1390 Varḳa bu yigitdür iy Ģāh-ı cihān Olmasun bunsuz tenüm içinde cān 412 PādiĢāh Ģād oldı Ģükr itdi delim Varḳa içün göñli sevindi „aẓīm ġāh buyurdı bunları götürdiler Ġçerü taḫt üstine getürdiler Kendü ḳarĢu kürsī üzre oturur Ḫ‟ān-sālār ḫ‟ānı ilerü getürür Yaydılar getürdiler ni„metleri Sāḳīler içürdiler Ģerbetleri 1395 Didi GülĢāha Melik Muḥsin ki ben Yā nigārīn Varḳadan gey utluvan Gizledi adını eytmedi baña ḲāĢıram ḫidmet ḳılımadum aña Didi kim ben tācirem Yaḥyā adum Ben anuñ göñlince ḫidmet ḳılmadum Eytdi Ģāha sizden utanmıĢ da Anuñ-içün adnı dimemiĢ ola ġāh eyitdi Ģāẕ oldum yā nigār Cānum iki nesneden ḳıldı ḳarār 1400 Varḳa vaṣlı oldı bugün iy Ģanem Bir daḫı zārīlıġuñdan sākinem ġükr ü minnet Tañgrıya ikiñüzi Varḳayıla vaṣl gördüm ben sizi Siz biri biriñüzile hōĢ oluñ ġāẕ u ḫurrem yiñ içüñ „iĢret ḳıluñ Māl u mülk esbāb u cümle raḫt u baḫt PādiĢāhlıḳ sizüñ olsun tāc u taḫt Ben ḳapuñuzda duram ḳullar gibi ġāh olup siz oturuñ begler gibi 413 1405 Rāżīyam ḳul gibi ḳarĢu ṭurmaġa Ḳāni„am dīdāruñuzı görmege Varḳa [vü] GülĢāh ol iki māh-liḳā PādiĢāha ḳıldılar bunlar du„ā Ol gün anda ẕevḳ u „iĢret ḳıldılar ġāẕ u ḫurrem „ıyĢe meĢġūl oldılar AḫĢam oldı yatdı bunlar birbirin PādiĢāh her dem ṣorardı ḥāllerin Bunlaruñla ġāh Muḥsin ol zamān Ġtdi ṣoḥbet ol örü ṭurdı revān 1410 Didi beni bir kemīne ḳul bilüñ Ben giderem ẕevḳe siz meĢġūl oluñ „Ġzzet idüp Ģāha örü ṭurdılar PādiĢāh çıḳdı bunlar oturdılar Varıdı içinde ḳaṣruñ bir maḳām Hem bezemiĢler müĢebbekler tamām Çıḳdı Ģāh ḳaṣrından ol eve girür Tā ki bunlar n‟eyleye baḳar görür Ġmtiḥān eyler bularuñ „ıĢḳını Kim mecāzī yā ḥaḳīḳ ī mi anı 1415 Varḳa vü GülĢāh ġāfildür bular Birbirinüñ boynına ḳolın ṭolar Luṭfıla birbirini ṭoyladılar Ol bunı vü bu anı yıyladılar ḲoçuĢuban ol iki bedr-i münīr SöyleĢürler Ģöyle kim müĢg ü „abīr Birbirini yiyleyüp ser-ḫōĢ olur Gāh gelür „aḳlı vü gāh bī-ḫūĢ olur 414 Urdılar ol iki māh-rū yüz yüze Ser-güẕeĢtlerin getürdiler söze 1420 Varḳa ṭayusı sözini söyledi Kendü varup anda ne kim eyledi Her ne ḥīle ḳılduġın aña Hilāl Yüzügi virdügini ol ḳız „ıyāl Ata binüp ġām iline gitdügin Ḳırḳ ḥarāmīler ile hem n‟itdügil Ser-güẕeĢtin ḥasretin ne kim varın Didi GülĢāha ḳamu birin birin Varḳa çünkim sözini ḳıldı tamām Bu kezin GülĢāh baĢladı kelām 1425 Didi anası atası fi„lini Kim nice aldı Melik Muḥsin bunı Kendü bundan nicesi buldı amān Eydivirdi Varḳaya ol gülsitān Didi ḳamu ser-güẕeĢtin ne ki var Sözini ḳıldı tamām ol ḫōĢ nigār Varḳa söyler Ģāhuñ ol erligini Pāk-dāmen ḫayr severligini Ol mürüvvet luṭf u iḥsān u kerem Adı Muḥsin kendü Ģāh-ı muḥterem 1430 Varḳa vü GülĢāh anuñ iḥsānına ġākir olup ṭutdı minnet cānına Varḳa her dem Ģāhuñ ol erligini Söyleridi ol arı dirligini PādiĢāhuñ luṭfına Ģād oldılar Yād idüp adın du„ālar ḳıldılar 415 Ṣaldılar taḫt üzre ḫōĢ zībā döĢek Aṭlas u kemḫā [vü] gāh dībā döĢek Ol döĢeklerüñ içine ṭoldılar Ġkisi daḫı yalıncaḳ oldılar 1435 ḲoçuĢuban yatdı ol ḥūr u melek Nefsi terk iden melekdür ṭutma Ģek „IĢḳ u sevi nefs odınuñ sūzunı Söyündürüben yile virdi tozunı „IĢḳ buları Ģöyle ḥayrān eylemiĢ Küllī baĢdan ayaġa cān eylemiĢ Hīç Ģehvet ḳalmamıĢ ol ortada „IĢḳ yol virmeye nefs-i mürtede Yol bulımamıĢ bulara nefs-i Ģūm BaĢdan ayaġa yanar kāfūr u mūm 1440 Ol gice anda Melik Muḥsin meger Uyımaz bunları gözler tā seḥer Gördi bunlaruñ vücūdı pākimiĢ Hīç Ģādır olmamıĢ nefsānī iĢ Göñli içinde Melik Muḥsin hemīn Ḳıldı bunlara du„ā vü āferīn Çün ṣabāḥ oldı ikisi ṭurdılar Ol ḥarīr aṭlas döĢegi dürdiler Yüzlerin yuyubanı taḫt üstine Geçüben oturdı ikisi yine 1445 Çıḳdı evden ol Melik Muḥsin revān Geldi girdi ḳaṣr içinde ol zaman Virdi luṭfıla Melik Muḥsin selām Varḳa GülĢāh ol iki bedr-i tamām 416 Aldılar Ģāhuñ selāmın medḥ-ile ḪōĢ du„ā ḳıldılar ikisi bile Geçdi kürsī üstine ḳıldı ḳarār YaḫĢulıḳla bunlaruñ göñlin ṣorar Didi ġarībler n‟itedür ḥāliñüz Fürḳat odına yanup yaḳıldıñuz 1450 Varḳa vü GülĢāh ikisi baĢ ḳodı PādiĢāha ḫōĢ du„ālar oḳıdı ġāh buyurdı Varḳaya ḫil„at virüñ Ata binüp bile ḥammāma varuñ Aldılar ḥammāma yudılar arı Varḳaya geydürdiler ḫil„atleri Varḳayı bindürdi ol ḳavm atına Bunlaruñla vardı sulṭān ḳatına ġāh buyurdı taḫta çıḳ otur yine Çıḳdı GülĢāhuñ oturdı yanına 1455 Ṣofra geldi dökdi ḫān-sālār ḫᵕān ĠĢleri buyıdı ḳırk gün ṭoy düğün PādiĢāh ol ḫalvet evde ḳırḳ gice Gözledi hīç uyumadı ẕerrece Görmedi bunlaruñ iĢinde daġal Yoġ-ıdı bularda nefsanī „amel Bu kezin küllī ṣınamaġı ḳodı Bunlaruñ „ıĢḳına ikrār eyledi Varḳa vü GülĢāh ol ikisi bile ḪōĢ geçerleridi arılıḳ ile 1460 Söz öküĢdür çün ol iki görkebay Gice gündüz bile oldı altı ay 417 Varḳa eydür imdi iy bedr-i münīr Vaḳtoldı giderem destūr vir Varḳa hāla kim bu sözi söyledi Aġladı GülĢāh feryād eyledi Eytdi yā Varḳa bunı dime daḫı Fürḳat-ile ṭop cānum yaḳduñ aḫī Varḳaya dir beni ḳoyup gitmegil Ġy cānum cānı beni terk itmegil 1465 Ḳalmadı ṣabrum daḫı iy cān u dil Gitme bu gözüm yaĢına raḥm ḳıl Varḳa GülĢāhuñ ḫāṭırı-çün dahı ḪōĢ görür [bir]birini bir ay dahı Tañgrı içün ḳılma bī-çāre beni Eyleme „ālemde āvāre beni Varḳa GülĢāhuñ ṣaḳınur ḫāṭırın ḪōĢ görür iy dahı biri birin Varḳa her gün ayrılıḳ daġın anar Gözlerinden aḳıdur ḳandan bıñar ġĠ‘R-Ġ VARḲA 1470 El-fiġān bu „ıĢḳ elinden el-fiġān El-amān bu „ıĢḳ elinden el-amān Yüregüm ḳanı gözümden Ģaçılur Reng alur andan bu reng-i za„ferān Varlıġum Ģāhını yine ḳıldı māt Māżīyān u terk ü āsūd u ziyan Eydüridi „ıĢḳ ıla ol her zaman El-amān ez-dāġ u ḥasret el-amān 418 Didi iy GülĢāh-ı nigārīn „aceb Ḫāṭıruñ yavlaḳ müĢevveĢ ne sebeb 1475 Varḳa eydür yā nigārīn n‟idelüm Biz bu iĢe nice tedbīr idelüm Dir yaluñuz sen misin ḥayrān u zār Ḳanı bende var mıdur ṣabr u ḳarār Bu Melikden yoḳ cüdā olmañ senüñ ġer„ile Ģimdi ḥelālisin anuñ Eyle ṭut iḥsān idüp bu Ģāh bizi Bir döĢek içinde ḳor ikimüzi Ol mürüvvet ḳıluban maḥbūbını Ḳıldı iĢ[c]āẕ āḫir inĢāfum ḳanı 1480 Ġırra olmaġıl beĢerdür ādemī Bir ḳ arāra Tangrıdur kim yoḳ kemi Kim bile kim ḫāṭırına ne gele Yüz ṣuyıla gitme kim yigrek ola Maṣlaḥatdur kim sefer yatın ḳılam Ḳavmümi görüp yine tīzcek gelem Eytdi GülĢāh-ı nigārīn Varḳaya Men ḳılmasun seni odur ḥayā Ġ„tiḳādı dönmeye bizden anuñ Bil ki fāsiddür bu endīĢeñ senüñ 1485 Varḳa eydür yā nigārīn sīm-ten Bir nice gün vir baña destūr sen Çāresüz elbette lāzımdur sefer Girü gelem ger ḳorısa dād-ger Ger „ömür virürise Rabbü‟l-enām Ġrteki meclisde ḫatm ola kelām 419 EL-MECLĠSÜ’S-SĀDĠS Ol bitürür cümle eksük iĢleri Ol irürler menzile kalmıĢları Ḳul kaçan kim sürçe oldur dest-gīr Ġmdi GülĢāhı iĢitgil kim ne dir 1490 Didi kim yā Varḳa sen ḳırḳ gün daḫı Tañgrı yolından baña küy iy saḫī Tā ki birḳaç gün kim ol Ġanī Luṭf idüp ḳabż eyleye benden cānı Tā firāḳuñ orcınuñ öñi olam Vaṣluñuñ bayramına ḳurbān olam Ḳaldı ḳırḳ gün daḫı ol GülĢāh içün Ḥāṭırın yıḳup gidemez n‟eylesün Çün yitürdi Varḳa ḳırḳ güni tamām Didi hergiz ḳalmadı ayruḳ kelām 1495 Yā nigārīn el-vidā olsun saña Ḳalmadı „öẕrüñ ḥelāl itgil baña Çün anı iĢitdi GülĢāh-ı nigār Ḳalmadı cānında ārām u ḳarār Ol nigārīn āh ḳıldı āteĢīn Ṣaldı ol taḫtdan aĢaġa kendūzin DüĢdi uṣṣı gitdi ol ṣāḥib-cemāl Varḳa anı gördi kim ṣa„b oldı ḥāl Vurdı kendü yüzin anuñ yüzine Toldurup ḥasret yaĢını gözine 1500 Ḳaṣr içinde dek dururken nā-gehān Bir ġırīv ḳopdı vü feryād ü fiġān Tayalar irüp Ģāha eyitdiler Varḳa vü GülĢāh elden gitdiler 420 PādiĢāh geldi bularuñ ḳatına Didi yā GülĢāh saña n‟oldı yine Didi GülĢāh iy Melik Varḳa gider Bir ḳ omasañ gitmege anı n‟ider ġāh eyitdi Varḳaya iy Ģīr-i ner Nedür eksügüñ n‟içündür bu sefer 1505 Tāc u taḫt u salṭanat küllī saña Gitmegi terk eyle ḥürmet ḳıl baña Varḳa eydür yā Melik cūd u kerem Ṭap ola erlik i Ģāh-ı muḥterem Ol mürüvvet kim senüñ var iy seḫā Ancılayın ḳılmaya Ḫātem „aṭā Erlik-ise bundan artuḳ olmaya Bu seḫāyı hīç kimesne ḳılmaya Ġmdi destūr olsun iy Ģāh-ı cihān Ḳavmümi görüp yine gelem revān 1510 PādiĢāh eydür ki iy ṣāḥib-cemāl Ḫāṭıruñdan geçmesün hergiz ḫayāl Ol ki göñülden geçer terk it anı Kim saña ḳurbān Melik Muḥsin cānı Sen oġul GülĢāh ḳız ḳardaĢ baña BoĢayayın kābin ideyin saña Muṣṭafā Ģer„iyile ḳıluñ murād Varḳa eydür Ģāha iy pāk-i„tiḳād Yüz biñ ancadur saña iḳrārumuz Olmaya aḫlāḳuña inkārumuz 1515 Ġllā luṭfuñdan gerek destūr ola Ġy hemīĢe devletüñ manṣūr ola 421 Gitme diyü Ģāh nice kim men„ ider PādiĢāhuñ sözini ol def„ ider „Āḳıbet men„ itmek aṣṣı ḳılmadı ġāh nice kim didi sākin olmadı Didi ḅārī Ģabr ḳılġıl iy paĢa Bir iki gün evde hem azuḳ piĢe ġāh buyurdı yol yaraġın düzdiler Vaṣl ümīdin birbirinden üzdiler 1520 Varḳa GülĢāha eyitdi el-vidā„ ايجؽّ كي هْضؼذ االخزوبع ḲoçuĢuban Ģöyle zārī ḳıldılar Ḫōd ne zārī derdile yaḳıldılar Bunlaruñ zārīlıġından ol zamān Ġñledi ḫalḳ u zemīn ü āsumān ġi„re baĢladı yine evvel firāz „Ömr gitdi oldı [hem] firḳate rāz ġĠ‘R-Ġ VARḲA Varḳa eydür imdi iy ḥūrī-cemāl UĢ firāḳa degĢürildi bu viṣāl 1525 Cümle maḫlūkuñ zevāli var velī Bir ḳarār oldur ki yoḳ-durur zevāl Ger diriyise benüm atam Hümām Ẓulm ide miydi bize atañ Hilāl N‟ideyim „ahde vefā ḳılmadılar Ben gelince bunları aldadı māl ġimdi Ģāh ne aṣṣı elüm ṭutduġı Çünki ben oldum yetīm ü pāy-māl Sen cihānda ṣaġ ol iy bedr-i tamam 422 Ġam degül ben ġuṣṣadan olam melāl 1530 Ġlden ile zār zār aġladuġum Ġy büt az az baña [sen] ḳılġıl viṣāl ġĠ’R-Ġ GÜLġĀH Döndi GülĢāh eydür iy ṣāḥib-cemāl Gerçi bunlar bizden aldılar vebal Tañgrı bilür bir ḳıluñı virmeyem Ger virürlerse baña dünyāca māl Bu cihānda ḥāliyā kimse beni Ādem oġlından diri ḳoçmaḳ muḥāl Senden artuḳ yār u hem-ṣoḥbet ḥarām Āḫiretde dünyede sensin ḥelāl 1535 Ne ola arturmasañ bize firāk Yā ne kesmek ṣabr-ıla bizden viṣāl Ġy dirīġā hicr elinden n‟ideyin Ben ża„īfe saḫt u düĢvār oldı ḥāl Çāre nedür sen gelince yā emīr Yad u hicr oldı baña mūnis ḫayāl Varḳaya eydür Melik Muḥsin yine Ṣalma GülĢāhuñ beni zārīsına Gitmegil bundan ki bir laḥẓa seni Görmezise „āciz eyler ol beni 1540 Ḥaḳ yolında gel sözüm ḳılġıl ḳabūl Gitme bundan yoḫsa mecnūn olur ol Didi Ģāha vaṣl yoḳ dur bī-firāḳ Kim yaḳın çarḫ añsuzın ḳılur ıraḳ Varḳa çün at üstine olur süvār Didi Ģāha yarıcıñ Perverdigār 423 ġāhıla GülĢāhı çok esenledi Yine görince esen ḳaluñ didi Bir ḳul aldı yaluñuz kendüyile Ḳul ile Varḳa revān oldı yola 1545 Çıḳdı GülĢāh ol sarāyuñ üstine Kim baḳa ol köĢk ṭamından dōstına Ol nigārīn ol ḳadar ḳıldı naẓar Kim görinmez oldı yārinden es er AĢaġa indi vü hem zārī ḳılur Varḳa „ıĢḳından dutıĢmıĢ yaḳılur Yā ilāhī luṭf idüben yā Ġanī „ĀĢıḳa gösterme zīnhār ol güni Varḳa bī-çāre dahı ḥayrān u zār Gideriken ḳ arĢu irdi bir süvār 1550 Varḳaya eydür yigit ḥālüñ nedür Ṣayrulıḳ mı seni Ģöyle iñledür Ḫastayısañ söyle derdüñ bileyin Ben ḥakīmem derde dermān ḳılayın Varḳa eydür iy ḥakīm imdi benüm Nabżumı ṭut gör nice olmıĢ tenüm Varḳanuñ çün ṭutdı gördi bilegin Bildi nedür ḫastalıġın dileğin Didi yigit istedüm ben sende çoḳ „ĀĢıḳ olmıĢsın daḫı hīç renc yoḳ 1555 Varḳa eydür bildüñ imdi yā hakīm Ḳıl „ilācın kim ola udum selīm Ol ḥakīm eydür aña ṭurma i yār Kim mekir ola „ilāc ol vaĢl-ı yār 424 Ol ḥakīm eydür ki yoḳ dur çāre hīç Dōst vaĢlıdur giru saña‟ilīc Varḳa eydür kim bu iĢe çāre ne Gitme dur ḳaṣdıla ma„Ģūḳ iline Çāre yoḳdur „ıĢḳa hīç illā ki „ıĢḳ „ĀĢıḳ a yoḳdur „ilāc illā ki „ıĢḳ 1560 Ol ḥakīm eydür ki Ḥaḳ yārī ḳıla Varḳa eydür sen iĢüñe var hele Sürdi atın ilerü ol nām-dār Yazıda gördi ki bir ḫōĢ merġ-zār Atdan indi Varḳa eydür yā ġulām Uyḳ u çoḳ dandur baña oldı ḥarām Ben uyuyayım bu atı sen otar Uyanıcaḳ tīz girü getür yiter Aldı ol ḳul at elinde otarur Varḳa ol dem secdeye baĢın urur ġĠ‘R-Ġ VARḲA* 1565 Zāri ḳılup eydür iy perverdigār Ṭapdur imden girü cevr-i rūzigār Günde biñ ölince bir kez öleyim Bir ne olur biñ ölümdür intiẓār Çünki yārüm vaṣlı bākī olmadı Olmasun bu „ömr-i fānī pāy-dār Bu firāḳ içinde bārī cānum al Ol güne mevḳ ūf olsun vaṣl-ı yār Ne ḳılayım bu göñül ārām ider Tā iki gözüm yaĢı ḳıla ḳarār 425 1570 Olmasun ansuz baña cān u cihan Olmasun ansuz baña leyl ü nehār Bu diyār içinde bārī ḫōĢ olam Sinüme gele ṭura hem ol nigār Bir gün ol „Īsā-nefes eyyāmıla Gel ḳılursa sinüme bir kez güẕār Turam eydem yā nigārum ḳandasın Ṭap firāḳ uñ beni yaḳdı zinhar Sen bilürsin yā ilāhe‟l-„alemīn Çünki oldur cān içinde nāzenīn 1575 Ben nice ṭutayın cānsuz teni Luṭf idüp benden ḳabūl eyle cānı Ol yig ola kim teni elden ḳoyam Bu arada ṭopraġa ıṣmarlayam Bunı eydüp ol arada cānını Ḥażrete ıṣmarladı Varḳa anı Atı otardı ġulām aldı gelür Ol gelince Varḳa ḫōd teslīm olur „IĢḳıla olmaḳ dilerseñ aĢinā Rāżī olġıl zārıla gözyaĢına 1580 ġem„ gibi baĢuñuñ terkini ur Tā olasın Ģem‟a gibi küllī nūr Gördi ol ḳul Varḳa can ıṣmarlamıĢ Eytdi eyvāh kim ne düĢvār oldı iĢ Ol dem el urdı yaḳasına ġulām Tā etegine degin yırtdı tamam Varḳa içün aġlarıdı zār zār Gördi ḳarĢudan gelür iki süvār 426 Vardı virdi ḳul selāmın aġlayu Bir gelüñ yārīḳ ıluñ baña diyü 1585 Ḫ‟ācem öldi defn idelüm biz anı Bunlar eydür ki eyit ḫocañ ḳanı Ne olup öldi anı bir görelüm Söyle aḥvālüñ ki yārī ḳılalum Ol ḳul eydür yā yiğitler iĢidüñ „ĀĢıḳ idi ḫᵕācem aḥvālin bilüñ „IĢḳı ġālib kendü maġlūb olduġın Cān virüp aldı ṣatun ölüm ṭaġın Ṭoymadı „ıĢḳına ol ma„Ģūḳınuñ Oldı teslīm adı Varḳadur anuñ 1590 Ol yigitler Varḳanuñ ḳulı-ile Dönübenin geldiler üçi bile Atdan inüp atlarını ḳodılar Varḳanuñ anda sinini ḳazdılar Ḳıldılar defn ol yigitler arslanın Ṭopraġıla örtdiler nāzük tenin Kemterīn yazıcısı „ıĢḳun budur „ĀĢıḳını nā-murādın öldürür Ṣoñ ucı ma„Ģūḳuñ iĢi ol-durur „ĀĢıḳını nā-murādın öldürür 1595 „ĀĢıḳ oldur ki ḳıla terk-i murād Ol-durur „ayn-ı murād iy ḫōĢ-nihād Ol yigitler bindi atlu atına Geldi ol ḳ ul ol yigitler ḳatına Ol ḳul eydür bir yaña virüñ ḫaber Ġy yigitler ḳancaru „azm-i sefer 427 Didiler Ģehre varuruz yā ġulām Eytdi bi‟llāh Varḳadan iltüñ peyām Ben bunuñ ḳabrini ḳoyup gitmezem Ḫōcamıdı ben bunı terk itmezem 1600 Ġllā Tañgrı-çün emānetdür size Ḳılmañuz taḳṣīr zīnhār bu söze Al emanet çünki Ģehre varasız Luṭf idüp GülĢāh ḳaṣrın göresiz Pencere altına bir laḥẓa varuñ Bu sözi GülĢāha ol dem bildürüñ Biriñüz ṭursun iler biriñüz girü Anda ma„lūm idiñüz bu sözleri Birbiriñüze bu sözi söyleñüz Ḥarf-ıla GülĢāha ma‟lūm eyleñüz 1605 Eydüñüz ol nāzenīn Varḳa ḳanı Ol fülān yirde varup virdi cānı Siz bu sözi bu ḳadar eydüñ tamām Ol iĢitsün siz gidüñ andan revān Ol yigitler bu sözi ḳıldı ḳabül Varḳanuñ ḳaldı sini üstinde ḳul Ol yigitler çünki Ģehre irdiler Geldiler ol ḳaṣr öñinde ṭurdılar Ol biri söyler birine kim iĢit Ol biri eydür ne oldı yā yigit 1610 Didi kim ol Varḳa āḫir ḳalmadı Dünyāsın degĢürdi vü ḳaldı adı Çün bu sözi itdiler miḥnet ḫaber Bir ḫaberdür kim yaḳar cān u ciğer 428 Bu sözi GülĢāh iĢidüp ḳıldı āh Didi kim gördüñ mi bu baḫt-ı siyah N‟ideyin imdi ne miskīn olmıĢam ġāhumı añsuzda yavı ḳılmıĢam Aġlayu vā-hasretā dir ol nigār DüĢdi taḫtdan aĢaġa ḥayrān u zār 1615 Ġçine od düĢdi ol bī-çārenüñ DüĢdi uṣṣı gitdi ol meh-pārenüñ Ṭayalar ol gül yüze ṣaçdı gül-āb „Aḳlı geldi kendüye ḳılur „iḳāb Urdı elin ol dem ol nāzik yüze Dırnaġıyla gül yüzin tā kim yüze Ol yañaḳ kim nāzük ü ra‟nā vü ter Tāze gülden belki ḫūb u tāze ter Yā yigit Ģāhı diyüp yırtar yüzin Zāri ḳıluban arar yüzin gözin 1620 Geh yüzin yırtar yolar gāh ṣaçını ġol ṣaçı kim „āĢıḳ uñ müĢg-i Çīni Geh sarāy içinde ġalṭān bulınur Cān-ı Ģīrīn üzeresine düĢdi Ģūr Didiler Ģol dem Ģāha GülĢāh sözin Gelmeziseñ öldürür ol kendüzin Bu kezin geldi Melik Muḥsin aña Eytdi Ģāhum yine ne oldı saña Didi Ģāha ne ola bundan beter Ḳanı Varḳa ḳalmadı ol Ģīr-i ner ġāh eyitdi iĢbu söz gerçek degül Belki düĢmān sözidür ḳılma ḳabūl 429 Eytdi GülĢāh iy Melik ilet beni Ol arayı bir baña göster ḳanı Ol arayı tā ki ben iy Ģehr-yār Görmeyince ḫāṭırum ḳılmaz ḳarār ġāh buyurdı kim maḥaffe düzdiler Bindürüp GülĢāhı anda itleler Gördiler GülĢāhıla atlandı Ģāh Beglerile bindiler cümle sipāh 1630 ġeyḫ ü dāniĢmend ü faḳīh ne ki var Kimisi yayaḳ yürür kimi süvār Ġrdiler ol yire kim oldı bedīd Ol yire kim Varḳa olmiĢdi Ģehīd Varḳanuñ geldi ḳulı zārī ḳılur Ḫᵕācesinüñ ḥasretinden yaḳılur ġāh öñinde yüzini urdı yire Didi Ģāha Ḥaḳ saña Ģaġlıḳ vire Geçdi Varḳa sen beḳā ol dünyede Her ki geldi dünyāya lā-Ģek gide 1635 Eytdi GülĢāh yā Melik Varḳa benüm Yārümidi hem ten içinde cānum Vir baña destūr tā kim ben varam Bu ḳulıla Varḳanuñ sinin görem ġöyle kim „avratlara „ādet-durur Aġlayuban ölünüñ yasın urur Varḳa içün aġlayayum bir zamān Ben gelicek siz varasız bī-gümān Bilmedi Ģāh ol ne sevdā baĢarur PādiĢāh eydür saña destūr-durur 430 1640 Sürdi GülĢāh ol ḳulıla ilerü Beglerile pādiĢah ḳaldı girü Varḳanuñ çün irdi ḳabri üstine Ġndi atdan geldi kendü ḳaĢdına ġĠ‘R-Ġ GÜLġĀH Eytdi kim iy „āĢıḳ-ı pāk-i‟tiḳ ād Bu iĢe olduñ baña sen üstād „IĢḳ yolında ben mi ḳıldum cāna pes Çünki ḳılduñ cān fidā iy ḫōĢ-nihād Ġy dirīġā ben vücūda gelicek Nā-murādımıĢ baña devrānda ad 1645 Devr ü cevrinüñ elinden zīnhār Hecr ü zecrinüñ elinden dād dād Virmedi ben „āĢıḳ-ı bī-çāreye VaĢluña ṭoyınca bu dünyā murād Olmadum ārām bir dem dünyede Olmadum ben ġuĢĢadan bir laḥẓa Ģād Tā kiçiden mūnis oldum ben sāna Ḳılmadılar mı beĢikde nām-zād Maṣlaḥat mıdur beni bunda ḳoyup Sen gidesin ḳ ılmayasın beni yad 1650 Yad ḳatında ḳ oyuban gitme beni Ġy biliĢüm benden āḫir olma yād Bu cihāna çün bile urduḳ ḳadem Ol cihānda yoldaĢ olalum behem Yaluñuz bunda ḳoyup gitme beni Ġy yigitler Ģāhı terk itme beni 431 Ġy bu „āciz cānuma mūnis olan Ġy baña gönül virüp göñül alan Kendü luṭfından seḫāvet iĢledüñ „IĢḳ umuz yolında cān baġıĢladuñ 1655 Fahr ola Ģimden girü ölmek baña „Ār ola sensüz diri ḳalmaḳ baña Bunı diyüp aġladı çoḳ ol nigār Tartdı bir ḫançer bilinden āb-dār Ḳabżasın ḳabrinde ḳodı Varḳanuñ Gögsi üstinde ḳodı tīgin anuñ „IĢkuña yā Varḳa diyüp kendüzin ġaldı ol tīġ üstine GülĢāh özin Cism-i nāzük hançeri tīz bī-amān Ḳıldı Varḳa „ıĢḳ ına teslīm-i cān 1660 Kemterīn yazıcısı „ıĢḳuñ budur Līkin „ıĢḳ a cān virenler uĢludur „ĀĢıḳ ısan cānuña ṭutma dirīġ Tā ki Ģoñra dimeyesin iy dirīġ Cān fidā ḳıl kim bulasın tā ebed „Ömr-i bāḳī zindeġānī bī-„aded Geçdi ol sulṭān-ı ḫūbān-ı cihān Āh idüp ḳıldı Melik Muḥsin fiġān Ṭaḳatı ḳalmadı kim „aḳlın dire DüĢdi atından Ģoloḳ sā„at yire 1665 ġāh yaḳ asın yırtuban zārī ḳılur Ol ḳamu beglerile yārī ḳılur Atdan inüp cümlesi baĢ açdılar Varḳa vü GülĢāh içün aġlaĢdılar 432 Ol ḫalāyıḳ cümlesi sulṭān-ıla AġlaĢuban cümle yas ṭutdı bile Cem„ oluban cümle begler geldiler Yas içün Ģāha naĢīḥat ḳıldılar Eytdiler ṣabr eylegil iy pāk-dīn Ḥaḳ buyurdı kim یست الًبثؽیي 1670 Ḳabrini açdurdı sulṭān Varḳanuñ Eytdi GülĢāhı sininde ḳoñ anuñ Ellerini birbirinüñ boynına Geçürüñ ḳoçuĢduruñ örtüñ yine Dayalar geldiler anı ṭutdılar Her ki Ģāh buyurdı anı itdiler Ġkisinüñ dahı bile ṭonları Ḳodılar bir ḳabr içinde bunları ġāh buyurdı anda yapdılar sarāy ġāh-ıla begler ḳ amu yoḫsul u bay 1675 Herbiri kendü-içün ev yapdılar Anda ḳalur Ģāh seferi terk ider ġehr halḳı ḳaldılar anda müdām Herbiri kendü içün ṭutdı maḳām Ol iki arı vücūduñ türbesin Ḫalḳa ḳılurdı revā her ḥācetin Bunlara yetmiĢ iki millet gelür Her ne ḥācet kim diler maḳ būl olur Her [kim] anda ḥācete gelüridi Ev yapup anda muḳīm olurıdı 1680 Evler içi dürlü ni„metler ṭolu Ġki yıldan Ģoñra Ģehr oldı ulu 433 Bunlaruñ „ıĢḳına ḳıldı Ģehr-yār Ol arada ḫāṭırı ḳıldı ḳarār MU‘CĠZĀT-I ḤAŻRET-Ġ MUḤAMMED MUṢṬAFĀ ‘ALEYHĠ’Ṣ-ṢALĀTU VE’S-SELĀM Ġmdi iĢit bir „acāyib mu„cizāt Muṣṭafādan ol resūl-i kā‟ināt Ol resūl-i HāĢimī faḫr-ı cihān Maġribe vardı ġazāya nā-gehān Girü dönmiĢdi ġazādan Musṭafā Ol maḳāma irdi ol ṣıdḳ u ṣafā 1685 Yolı anda uġradı anuñ meger MuĢtıcılar ḳıldılar Ģāha ḫaber Bindi Ģol sā„at Melik beglerile ḲarĢu çıḳ dılar ḳamu pīrlerile Muṣṭafānuñ ḥażretine irdiler ġāhıla begler yire yüz urdılar Ḥaḳ resūlin aldılar getürdiler Ḳonduruban ṭapusında ṭurdılar Kendü ḳaṣrında resūli ḳondurur ġāh buyurdı maṭbaḫīler aĢ urur 1690 PādiĢāh üç gün ḳ onuḳluḳ eyledi Seyyidi aĢhāb-ıla hem ṭoyladı Ḳıldı ḫiẕmet „ıĢḳıla peyġāmbere ġordı peyġāmber niye geydüñ ḳara Muṣṭafāya Ģāh ma„lūm eyledi Varḳa vü GülĢāh sözini söyledi „Arża ḳ ıldı bunlaruñ sözin tamām Ṭañladı yavlaḳ anı faḫrü‟l-enām 434 Didi peyġāmber ki yā ehl-i sa‟īd Ol iki „āĢıḳ degül illā Ģehīd 1695 Yā Melik ṭur imdi anda varalum Anlaruñ ḳabrin ziyāret ḳ ılalum Ṭurdı peyġāmber ḳamu aĢḥābıla Beglerile ol Melik Muḥsin bile Ḥaḳ resūli ḫiẕmetinde geldiler Bunlaruñ ḳabrin ziyāret ḳıldılar Yā resūlallāh didi aĢḥāblar Kim du‟ā ḳılsañ diri olsa bular Ḥaḳ resūli didi kim yā müslimīn Ancaġıdı bunlaruñ „ömri hemīn 1700 Siz gelüñ imdi seḫāvet iĢleñüz „Ömriñüzden neyise baġıĢlañuz Tā ki ben ḳ ılam du„ā bunlar ṭura Ḳabr içinden ṭaĢra çıḳ up otura Didi ṣıddīḳ ol zamān yā Muṣṭafā Görklü yüzüñden ṭutar „ālem ṣafā UĢ senüñ „ıĢḳuña iy kān-ı kerem „Ömrümüñ on yılını baġıĢlaram Bunlara virdi „Ömer „Os mān dahı Herbiri „ömrinden on yıl iy aḫī Tañgrı arslanı „Alī eydür benüm Ḥaḳ resūline fidā olsun cānum Bāḳī „ömrümden baña iĢbu yeter Kim baḳup görem buları bir naẓar Yā resūlallāh göricek bunları Bunlaruñ olsun ḳalan „ömrüm varı 435 Ḥaḳ resūle virbidi Cebrā‟īli Kim seḫāvet gösterür baña „Alī „Ġzzetüm haḳ ḳ ı bularuñ „ömrini Bunlara baġıĢladum yine anı 1710 Ol ikisine daḫı ḳırḳ yıl tamām Virdüm „ömr ilet ḥabībüme peyām Kim ḥabībüm bunlara ḳılsun du„ā Ben icābet eyleyem ḳılam reva Geldi Cebrā‟īl getürdi Ḥaḳ sözin Ṭutdı dergāha resūl ol dem yüzin ḪōĢ du‟ā ḳ ıldı didi yā Rabbenā Sen baġıĢla bunlaruñ „ömrin yine Andaġılar ḳamusı āmīn didi Tañgrı luṭfından icābet eyledi 1715 Ḳudretile sin yarıldı gördiler ḲoçuĢuban ikisi ḫōĢ ṭurdılar Ṭurdılar silkindiler ṭopraḳların Gördi bunlar ol nebīler serverin ḪōĢ ṣalāvāt virdiler peyġāmbere Ġkisi daḫı yüzin urdı yire BaĢ getürüben Ģehādet ḳ ıldılar Muṣṭafānuñ ḳarĢusında ṭurdılar Gördi bunlaruñ Melik Muḥsin yüzin ġükr idüben seyyide söyler sözin 1720 Didi kim yā Tañgrınuñ peyġāmberi Kābin eyle birbirine bunları Varḳaya GülĢāhı virüp Muṣṭafā Kābin itdi ol resūl-i bā-ṣafā 436 Bunları biri birine virdiler Ḳırḳ yıl ikisi devrān sürdiler „IĢḳ-ı insānī görürsin böyledür Bir ḳ ıyās it bunlaruñ „ıĢḳı nedür Bunlar ilkin dirliginde oldılar Ölüben anda murādın aldılar 1725 Sen dahı ger dirligüñde olasın Lā-cerem göñlüñ murādın bulasın Senlügüñden geçmeyince sen senüñ Bulmayasın vaĢlını ma„Ģūḳ ınuñ Senligüñ gider ḥicāb olmıĢ saña Sen anuñ yüzine ansuz baḳ saña Gel dilerseñ Muṣṭafānuñ yüzini Göresin ṭut evliyānuñ sözini Evliyā vire saña āb-ı ḥayāt Ġki cihānda bulasın sen necāt 1730 Evliyālar ulusı ḳuṭb-ı cihān Mevlānādur mest-i ḥażret bī-gümān Yūsuf-ı Meddāh bī-çāre anuñ „IĢḳı yolında fidā eyle cānuñ Tā „ivażı bir cāna biñ cān ola Ḳalbinüñ ḳalbinde genc ü kān ola Belki küllī naḳ d iderler ḳalbuñı Görmeyesin bī-nevālıḳ dan buñı Buñ yerinde ideler saña meded Ġmdi getür beytine bunuñ „aded 1735 Biñ yedi yüz beyt ola bu dāstān Ġçi ṭolu dürr cevāhir la‟l ü kān 437 Varḳa vü GülĢāh sözini biz hele Söyledük küllī tamāmet naẓmıla BaĢladuḳ Sivās Ģehrinde bunı Kim rebī„ü‟l-evvelüñ evvel güni Hem rebī„ul-āḫir ilkinde tamam Eyledük rūz-i düĢenbih ve‟s-selām Yidi yüz ḳırḳ üç yılındadur bu dem Kim bunuñ tārīḫine urduḳ ḳadem 1740 Ḫayrı artsun kim iĢidür bu sözi Ḫayrıla añarısa hem ol bizi Kim bu dervīĢi du„āyıla aña Raḥmet itsün Tañgrı luṭfından aña Yā ilāhī cümle īmān ehline Raḥmet eyle baḳma yavuz fi„line Fā„ilātün fā„ilātün fā„ilāt Muṣṭafānuñ rūḥına vir Ģalāvāt Temmetü‟l-kitāb Bi-„avnillāhi‟l-meliki‟l-vehhāb 438 I. AYYUKÎ’NĠN VARKA VE GÜLġÂH MESNEVÎSĠ’NĠN METNĠ ُّ پكذ ثٌبم ُضػاًّع ثبال کَ اؾ ُكزیم ُكذ نػ ُؽ ِچَ ُكذ كؽّؾًعۀ نوكۀ ضبّؼی ثؽآؼًعۀ طبم ًیلْكؽی هؼ طؽ ُکِي ثبِظ ػٌجؽ ًكین ًظبم آِّؼ کبِؼ ظُّؼ یزین ًَ پیکؽ، ًگبؼًعۀ پیکؽاى ًَ اضزؽ، ثؽآؼًعۀ اضزؽاى خِبًعاؼ ثطهٌعۀ کبهکبؼ ضػاًّع ثیچْى پؽّؼظگبؼ گؽ اؾ ضبک ؼٍ ثؽًگیؽی قؽم ؼّم هًطلی ؼا نلیغ آّؼم قالٌم ِهي الؼبلِن السبکنِ َػلی ؼّضخ الوًطلی الِبنوی َِ ايلیب نلیغ اَُهن ضبرن اًجیب قپِؽ ؼقبلذ ه ِّ ُؼ ظُؼج ضلیل ُعی ظ کلیع ظؼ گٌح ؼةّ خلیل اهبم ّیبؼٍ َخیم هَ ُبنوی آكزبة هَُؽیم 10 نَ آقوبى هعؼ ّ ق ّیع الوؽقلیي ُؿاؼاى ظؼّظ اؾ خِبى آكؽیي قْی ؼّضۀ ق الِی چْ اّهیعّاؼم ثزْ ثؽآّؼ اّهیعی ظاؼم ثزْ ؼُی پیهن آّؼ کَ ظؼ ُؽ هعم ؾًن ظم ثعم ظؼ ؼضبی رْ ظم ظؼ آهْؾ نکؽم چْ ثطهین گٌح يجْؼین ظٍ چْى كؽقزین ؼًح ؾ نؽم گٌَ آِة ؼّین هجؽ چْ ضبکن ؾ روًیؽ هي ظؼ گػؼ رْهغ ُویي ظاؼم ای کؽظگبؼ کَ ظؼ ُؼقزْطیؿم کٌی ؼقزگبؼ ّ لل دس ستایص سلطاى هحوْد سحوَ ا َِ ُضكَؽّاى کَ ؼایم ثلٌعقذ ّ ثطزم ُخْاى ظِل پبغنبُبى َن ُ چٌیي ظّلزم یبؼ ثبغ ضػای خِ ِبًم ًگَ ظاؼ ثبغ ُویهَ 20 گل ظّلزم قبل ّ هَ ربؾٍ ثبغ ثؿؼگی ّ هعؼل ثی اًعاؾٍ ثبغ کی رب آقوبى ثگػؼظ هعؼ اّی ًَِػ ثطذ ثؽ ههزؽی يعؼ اّی ًزبثػ خِبى گؽظى اؾ ؼای اّی ظٌَُع اضزؽاى ثْقَ ثؽ پبی اّی 439 َیػ اؾ َضٌر اّی ؾهیي ثؽ ًزبثػ ُوی گٌح اّی ؾهبًََ ًیبقب َِ كضل ظؼیبی پؽ گُْؽی َگَ خْظ اثؽ قطب گكزؽی گ َؿثؽ َػؽیي ُقطَؽٍ ؼؾم اّقذ ثَِهذ ثَؽیي چبکؽ ثؿم اّقذ ُِ ًؼیوكذ خبیی کدب ؼام اّقذ خسیوكذ خبیی کی يوًبم اّقذ هزكذ خبیی کدب ضْی اّقذ ِِ َث ثِبؼقذ خبیی کدب ؼّی اّقذ چْ خْظل ثُجبَؼغ ًجبؼغ اََهل چْ ریـم ثطٌعغ ثگؽیػ اخل ِّؽ نبُبى نِیكذ َْ ُوزم ؼا َؼُیكذ کَ ظؼ طلؼزم ك كلک پبی 30 ثٌب ؼا خؿ اّ کف ضؽیػاؼ ًیكذ ثٌب ضْغ خؿ اّ ؼا قؿاّاؼ ًیكذ َثِؽ طجغ اّ ثبغ ؼا ؼًگ ًیكذ ثَِؽ ِزلن اّ کٍْ ؼا قٌگ ًیكذ ّیبم اّقذ َْ ًبم اّقذ کؿ ایّبم اّ ضْنزؽ ا ُویهَ ِخِبى ثكز کؽا ؾاهؽ هلک اًعؼ آؼام ًیكذ هجبؼک رؽ اؾ ًبم اّ ًبم ریكذ َُوَ كضل ّ كؽٌُگ اّقذ َُوَ هولکذ ُّوذ ّ قٌگ اّقذ خِبًی ؾهبًَ هؿیّي ثزبثیؽ اّقذ ّالیذ هؼیّي ثزعثیؽ اّقذ َْ چِؽ اّقذ خِبى ؼا ُوَ ؼؿجذ هِؽ اّقذ قپِؽ ثؽیي ثكز ؼضم لؼل ثبغ ّ ظلم نبغ ثبغ ُویهَ ِخِبى ؼا ِخِبى ظاؼ ثبغ َُوَ قبلَ ظل نبغ ّ ُضؽم ؾیبغ اؾ اُْال اثي ظُؽ ثی ؿن ؾیبغ ثػّ ربؾٍ ثبغا ظل ظّقزبى چْ ثؽگ گل قؽش ظؼ ثْقزبى 40 ُوی رب ثوسهؽ هجیٌبغ ؼًح ِؾ كؽؾًع ّ هبل ّؾ هلک ّؾ گٌح رْ َػیكْهیب َگْؽد ُْل اقذ ّ ؼای ثطعهذ ثپیًْع ثوعزذ گؽای ثعل هِؽ قلطبى ؿبؾی ثدْی ثدبى هعذ قلطبى هسوْظ گْی ل نٌِهبٍ ػبلَن اهیؽ هلل َّ اثْالوبقن آى نبٍ ظیي ّ ظُ ًجیٌػ خِبى ّ ًؿایػ قپِؽ چٌْ ؼاغ ّ كؽؾاًَ ّ ضْة چِؽ ظؼ اهجبل ّ ظؼ كضل ّ ظؼ ُؽ كٌَی ِخِبًیكذ ظؼ ؾیؽ پیؽاٌُی َِ ػلن ظؼیبی پؽ ظاًم اقذ َِ خْظ چْى اثؽ ثب ثطهم اقذ َگ َگ ري خْظ ّ آؾاغگی ؼا قؽ اقذ قؽ كضل ّ كؽٌُگ ؼا اككؽ اقذ 440 َِ كضل آؼایم ػبلن اقذ ثِؽ ػلن كطؽ ثٌی آظم اقذ َگ َِ خْظ ثب نؽم ّ ثب زهوذ اقذ کی ثب گٌح ّ هبلكذ ّ ثب ُیجذ اقذ َگ َّ ؼا یبؼ ثبغ ؾ ُؽ ثػ ضػایم ًگَ ظاؼ ثبغ 50 ُضػای خِبى هؽ ل ًْ ثِبؼ ًهبًعٍ ثُػی ػیعد آهػ ثجبؼ ّّ ًِبلی کی ظؼ ا ثجبؽ طؽة ظؼ ثلؽضٌعٍ ثطذ ًِکهزكذ ؾّ طؽكَ رؽ کف ظؼضذ ظؼضزی کی ثجطم ُوَ ظاًم اقذ ظؼضزی کی نبضم ُوَ ؼاِهم اقذ ظؼضزی کی ثؽگم ُوَ ًؿُذ اقذ ظؼضزی کی ثبؼل ُوَ زکوذ اقذ ًْگِكلَػ ثْی ّ ؼًگ گل پبیعاؼ اًعؼّ ثبظؼًگ کَ رب زهؽ اَُؾّ نیكذ َْ ثِؽ ثؽگِ اّ ُؿاؼاى َکهیكذ ثِؽ ثْی اّ ظؼ ُؿاؼاى ُض ْْ ثَجَؽ ثَِؽ نبٍ اؾّ یبغگبؼی ثُِجؽ ًَ کٌْى کآهػ ایي گلجي َثْؽ ؼهن ًبم ركذ ِگ گل َْ گل ظؼ ایبم ركذ ثِؽ ثؽ کی ایي ظقز ُچٌبى کي کٌْى رب ثؽّؾ هضب ًگؽظغ ؾؼاهم ؾهبًی خػا ٍِ کم ايل ثبنػ َقُطي 60 اؾیؽا کَ ُؽگؿ ًگؽظغ ُکِي گل ربؾ آغاص قّصَ َقطُ ي ثِزؽ اؾ ًؼوذ ّ ُضْاقزَ َقُطي ثِزؽ اؾ گٌح آؼاقزَ َقُطي هْؽ َقُطي گْی ؼا هبیََ ثف َقُطي ثؽ ري َهؽظ پیؽایََ ثف ِؾ ظاًب َقُطي ثهٌْ ّ گْل کي کی ًبهػ ظ گؽ ؾ آقوبى خؿ َقُطي َقُطي هؽظ ؼا قؽ ثگؽظّى کهػ َقُطي کٍْ ؼا قْی ُبهْى کهػ ِِهذ َقُطي ثؽ رْ ًیکْ کٌػ کبؼ ؾنذ َقُطي ؼٍ ًُوبیػ ثكِْى َث ثگلزن ثهیؽیي َقُطي ایي َقَوؽ کَ کف ًیكذ گلزَ اؾیي پیهزؽ َ یی ؼا کف اؾ ضبو ّ ػبم ًگْیػ ثػیي ّؾى ّ اًهی روبم ًّ چٌیي ه هي ّ زدؽٍ ّ رْثَ اؾ نبػؽی ُگككزََ نػ اًعؼ هیبى ظاّؼی َهي اؾ ثِؽ آى اككؽ قؽّؼی َقُطي ؼاًع ضْاُن ثللع ظؼی 70 َقُطي ثی نک اؾ ًظن ؼًگیي نْغ ػؽّـ اؾ ِههبطَ ثآییي نْظ َقُطي ؼا ثیبؼاقذ ضْاُن ُوی خوبل اؾ ضؽظ ضْاقذ ضْاُن ُوی 441 ثٌظن آّؼم قؽ گػنزی ػدت ؾ اضجبؼ ربؾی ّ ُکزِْت ػؽة ًّ ۀ ظل پػیؽ ؾ اضجبؼ ربؾی ّ ُکزِْت خؽیؽ ُچٌیي ضْاًعم ایي ه ـٌَجؽ اثطسی ثیَثِْؽة نػ ّ کبِؼ ظیي نػ هْی چْ اؾ هکّ َ پی ثُگكزؽظ اّ ظؼ ػؽة ظیي پبک قِؽ قؽکهبى اًعؼ آهػ ثطبک ؾ ظّغ اؾ ظل کبكؽاى کبكؽی ثهوهیؽ ّ ثؽُبى پیـبًجؽی َُوَ زیِّبِی ػؽة قؽثَكؽ قْی ظاغ ّ ظیي آّؼیػًع قؽ ًِگبؼ یَکی زّی ثْغ اًعؼاى ؼّؾگبؼ چْ اؼثٌگ هبًی ثؽ ًگ ّ رْ گلزی ؾ ثف ًؼوذ ّ ُضْاقزَ یکی کهْؼی ثْغ آؼاقزََ 80 ثٌی َنْیجََ ثُػ ًبم آى خبیگبٍ قپبُی ظؼّ يق ظَؼّ کیٌَ ُضْاٍ ٌِم ٌِم ٌُؽ ّؼؾ ّ ثِؽّؾ ّ ًیکْ ُک ثَػُّ ظؼ ظّ قبالؼ ّاالَه ْؾ یَک پػؼ َّ ظُّ قبالؼّ آى ُؽ ظُّ اؾ یک ُگِؽ ثؽاغؼ ؾ یک هبم ُوبم لیل ّ یکی ؼا ُِ َهؽ آى ُؽ ظّ قبالؼ ؼا ثْغ ًبم یکی ؼا َِ کْغکی ِهِیي ثْغ ثؽ زكي ّ ثؽ چبثُکی ثؽ آهػ غکی اؾ َگ هؽ آى ؼا کدب ًبم اّ ثُػ ُالل یکی ظُضزَؽی ثْغ َزْؼا هثبل یکی قؽّ ثُي ثْغ آؼاقزََ ثزی ُچْى ثِبؼی پؽ اؾ ُضْاقزَ یکی ُگُْؽی ثْغ پُؽ ًبم ّ ًٌگ یَکی گلجٌُی ثْغ پؽ ثْی َّؼًگ َْ ًِِبظْ کَ ضْؼنیػ ؼش ثْغ ّ َزْؼاًژاغ هؽّ ؼا پػؼ ًبم ُگل َن 90 چْ ظّ قؽّ ثْغًع ظؼ ثْقزبى ُگؽاؾاى ثکبم ّ ظل ظّقزبى یکی هبٍ ػبؼٌ یکی اللَ َضعّ یکی قین قبِػع یکی قؽّ هَع ّ ثیَکدبی ثْغًع ُؽ ظُّ ثِن کی ایي اثي َػّن ثْغ ّ آى ثٌذ َػن ؾ گػنِذ قپِؽ ُن اؾ کْغکیهبى ثپیْقذ هِؽ َّ ؾَؼكِذ هضب ظل ُؽ ظُّ ثؽ یکعگؽ گهذ گؽم ؼّا ًهبى پؽ اؾ هِؽ ّ آؾؼم ّ نؽم َجؽ کی ًهکیلزٌع ایچ اؾ یکعگؽ ُچٌبى نػ ظل آى ظّ ًطل ث ًَ ثی آى ظل ایي ُوی کبم یبكذ ًَ ثی ایي ؾهبًی ّی آؼام یبكذ ظل ُؽ ظّ اؾ کْغکی نػ رجبٍ ثعؼهبى ّ زیلذ ًیبهػ ثؽاٍ 442 چْ ظٍ قبل پؽّؼظنبى ؼّؾگبؼ ًهبًعًعنبى پیم آهْؾگبؼ هؼلّن ثزؼلین نػ ظؼ نزبة کی رب ُؽ ظُّ گهزٌع كؽٌُگ یبة 100 اگؽ چٌع ظؼ ػهن هی قْضزٌع ثی اًعاؾٍ كؽٌُگ آهْضزٌع چْ كبؼؽ نػًعی ؾ رؼلین گؽ ثوِؽ آهػًعی ثَِؽ یکعگؽ ًَگؽیكزی ظهی ثؽ ؾظی قؽظ ّ ثگؽیكزی ثكِْی ّی ایي گبٍ َْ آى قِْی ایي ظیػٍ اًعاضزی ثٌبلَ ظل اؾ ؿن ثپؽظاضزی َگ چْ ضبلی نػی خبی آهْؾگبؼ ظِل آى ظُّ آقیوَ ؼّؾگبؼ ثهْم ّيبل اًعؼ آهیطزی كؽام اؾ ثَِؽ ُؽ ظُّ ثگؽیطزی َْ ایي اؾ لت آى نکؽ چیي نػی گَ آى ػػؼ ُضْاٌُعٍ ایي نػی َگ گَ ایي نّکؽ ًبِة آى ضْؼظ ُضْل گَ اؾ َخؼع آى، ایي ؼثْغی ؾؼٍ َگَ ایي نکؽ ًبِة آى ضْؼظ ُضْل گَ آى ؾلق پؽربة ایي گیؽَکم ُچْ آهْؾگبؼ آهػی ثبؾ خبی نػًعی قؽاقیوَ ّ قكذ ؼای 110 ثؽیي قبى ُوی ظاًم آهْضزٌع ثوِِؽ ظل اًعؼ، ُوی قْضزٌع ثؽ آى ُؽ ظُّ ثیچبؼٍ اؾ ؼًح ّ ربة قیَ ثْغ ؼّؾ ّ رجَ ثْغ ضْاة چْ نػ ػوؽ ُؽ ظّ ظٍ ّ پٌح قبل نػًع اؾ ٌُؽ آكزبِة کوبل چْ ُگُْؽ نػًع آى ظُّ اًعؼ يعف چْ ضْؼنیػ گهزٌع اًعؼ نؽف ٌُؽ یبة گهزٌع ّ كؽٌُگ یبة قطي گْی گهزٌع ّ زبضؽ خْاة ؼهَ ؾ كؽٌُگ ّؼای کَ ُکَ ؼا ثٌیؽ ّ ثکٌعی ؾ خبی َّ ُچٌبى گهذ ُقْاؼی ُندبع کی ثٌِگبم خٌگ ُوی ضْى گِؽقذ اؾ ًِیجم پلٌگ د قؽ پیل ثؽ ربكزی ثٌبّک ظل نیؽ ثهکبكزی ّْ ثو ثهوهیْؽ پْالغ ثُگػانزی ثٌیؽّ ُکَ اؾ خبی ثؽظانزی ندبػی کی اًعؼ هًبف ًجؽظ ؾ ظؼیب ثؽ اًگیطزی ریؽٍ گؽظ َْ رَجبٍ 120 اثب ایي ُوَ ُیجذ ّ ظقزگبٍ ظلم ثْغ ظؼ ػهن ُگْل َن َْ ثْغ کی اؾ کْغکی ثبْؾ ظل ضْكزََ ثْغ نت ّ ؼّؾ ثب هِؽ َپْیْقزَ ثََسّی ضْغ اًعؼ هیبى ػؽة ثجی گبٍ ّ گبٍ ّ ثؽّؾ ّ ثهت 443 ثزی ثْغ پؽ ظؽف ّ پؽ ُزكي ّ ؾیت ظّ چهن اؾ ػزیت ّ ظّ ؾلق اؾ ًِیت ظؼكهبى هِی ثْغ ثؽ ؾاغ قؽّ پؽاکٌعٍ ثؽ هبٍ ضْى رػَؼّ ِّ قیویْي کوٌع َثلُْلُْثؽ اؾ اللَ ثٌع پؽاگٌعٍ ثؽ قؽ كگٌعٍ پؽاگٌعٍ نوهبغ ؼا ظؼ ػجیؽ ًِِبى کؽظٍ پْالغ ؼا ظؼ زؽیؽ قوي ثؽگِ اّ ؾیؽ ُهْهکیي گؽٍ گؽٍ ثؽ گؽٍ يػ ُؿاؼاى ؾؼٍ ٌْجُلََ ؾ ػٌجؽ ًِبغٍ ثگل ثَْؽ ُکلََ ؾ قٌجل َػلَْن ثكزََ ثؽ ُق َُوَ ؼّی ُزكي ّ َُوَ هْی هین ُوَ ؾلق ربة ّ ُوَ خؼع خین 130 قیَ ًؽگف ًبّک اًعاِؾ اّی ثگكزؽظٍ اًعؼ ػؽة ؼاؾ اّی ِّی ثٌی َنیْجَ ظَْؼ کف ًوبًع کَ اّ ًبهَ ػهن گل نَ ًطْاًع ثس ؼهََ هكکیي ظل قْضزََ ثعل ظَؼ ؾ ػهن آرم اكؽّضزََ َّ َِ ن ثػاى ُؽ ظّ ؾیجب ثِذ کم ضؽام ػدت نبغهبًَ ظل ثبة ّ هبم ِؾ ظل ظاغى آى ظّ قؽّ قِی ؾ ازْالهبى یبكزٌع آگِی چْ ٌُگبم ثیػاؼی ّ خبی ضْاة ًعیػًع اؾیهبى ؼٍ ًبيْاة ظل ُؽ ظّ هكکیي ًگَ ظانزٌع َؾُْن نبى ُخػا کؽظ ًگػانزٌع ظل آى ظُّ ثیچبؼٍ ظل نػٍ ُوَ ؼّؾ ثُْغی چْ آرم کػٍ ُچْ نت هبیَ هجؽ گْى ضْاقزی كلک ؼا ثگُْؽ ثیبؼاقزی َجؽ ثؽّى آهػًعی ثؽ یک ظگؽ اؾ آؼام گَ آى ظّ ًطل ث 140 گَ ایي ثؽ گهبغی ثؽ آى ؼاؾ ضْیم گَ آى ػؽضَ کؽظی ثؽیي ًبؾ ضْیم َِ ػهن ثؽ ُؽ ظُّ ؿن ثیطزی گَ ایي ؾاى ّ آى ؾیي ظؼ آّیطزی َگ َِ ػهن گهزی ُؿاؼ ظُّ لجهبى گَ ثَُْقَ گهزی چِبؼ ظُّ ؿْوهبى گ کَ ظؼ ظیػٍ نبى ًبهػی ُیح ضْاة ًؽكزی هیبًهبى قطي ًب َيْاة ُچْ ثؽ قؽ ًِبغی كلک ربج ؾؼ نَ ؼّم ثؽ ؾًگ کؽظی زَهؽ ظُّ ظل قْضزََ ػبنن ریؽٍ ؼای نػًعی ثزیوبؼّ ؿن ثبؾ خبی ُچْ اؾ نبًؿظٍ قبلهبى ثؽ گػنذ ُوَ زبل گیزی ظگؽ گًَْ گهذ ؿن ػهن ظؼ ُؽ ظُّ ظل کبؼ کؽظ هؽ آى ُؽ ظُّ ؼا ؾاؼ ]ّ[ ثیوبؼ کؽظ 444 َِ قیوهبى نػ چْ ربِؼ زؽیؽ گل لؼلهبى نػ ثؽًگ ؾؼیؽ ُک ثكْی پػؼنبى نػ ایي آگِی کَ ضویػٍ گهذ آى ظّ قؽ ّ قِی 150 ظل هبم ّ ثبة اؼ چَ کبًب ثْغ ثََؽًح پكؽ ًب رْاًب ثْغ پكؽ هؽ رؽا ظنوي هٌَکؽقذ ّلکي ؾ خبى ثؽ رُْ نیؽیي رؽقذ چْ اؾ زبل ایهبى ضجؽ یبكزٌع ثْيل ظُّ ظل ثٌع ثهبكزٌع ظل ّ خبى اؾ اًعٍُ ثپؽظاضزٌع ثِؽ گْنَ یی ثؿم ثؽ قبضزٌع َجَ یک قؽ ثیبؼاقزٌع کدب قْؼ کؽظى ُوی ضْاقزٌع ثٌی َنْی ثِؽ خبیگَ آرم اكؽّضزٌع ثؽ اّ ػْظ ّ ػٌجؽ ُوی قْضزٌع ثهبغی ُوی گؽظى اكؽانزٌع کدب ًؼؽٍ اؾ چؽش ثگػانزٌع ؿؽیْیػى ًبی ّ آّاؾ چٌگ ُوی ؼكذ ُؽ خبیگَ ثی ظؼًگ َثنّ ّ ؾیؽ ؾ ضبک قیَ قْی چؽش اثیؽ ثؽآهػ ضؽّنیػى ٍِ ثبم هی لؼل ؼضهٌعٍ اؾ قجؿ خبم چْ هؽیص هی ربكذ ظؼ گب 160 ٌُْؾ آلذ ػوع ًب کؽظٍ ؼاقذ کَ اؾ ُؽ قْیی ؿلـل ّ ًؼؽٍ ضبقذ ثؽ آهػ ؾ گؽظّى ّ ُبهْى ضؽّل هًیجذ نػ آى نبغی ّ ًبؾّ ًْل ؾهیي نػ پؽ اؾ هؽظ نوهیؽ ؾى کَ ثُػ پیم نوهیؽ نبى نیؽ ؾى قپبُی ُوَ قؽ کم ّ ریؽٍ ؼای ُوَ ظیْ ظیػاؼ ّ آُي هَجبی ؾ ثِِؽ نجیطْى ّ ]ا[ ؾ ثِؽ کیي رْ گلزی کَ ثَؽ ُؼقزََ اًع اؾ ؾهیي ُوَ ریـِب اؾ ًیبم آضزََ ُوَ کیٌَ ّ خٌگ ؼا قبضزَ نت ریؽٍ ّ ؾضن نوهیؽ ریؿ اؾیي يؼت رؽ چْى ثُْغ ُؼقزْطیؿ ثََکهزي ُوی گؽظى اكؽانزٌع کكی ؼا ُوی ؾًعٍ ًگػانزٌع ثؽاًعًع ظؼ ضبک ثؽ َقْیل ضْى نػ اؾ ضْى گؽظاى ؾهیي اللَ گْى ًَجُػ قبؾ ّ آالد خٌگ ًَُدكذ اؾ ثٌی َنْیجَ کف ًبم ّ ًٌگ کَ ثب کف 170 ُگوبًی ًجؽظ ایچ کف ظؼ خِبى کی ثزْاى ثؽیهبى َؾغَى ًبگِبى ثػیي ؼّی ؿبكل ثُػًع آى گؽٍّ کَ ظؼ کیي ؾ کف ًبهػیهبى ُنکٍْ ْ ي ثوبًعًع آى نت ُوَ ُهْوزسي کی ثی قبؾ ثْغًع آى اًَُدَو 445 ُؿ ثؽاؼچَ چیؽٍ ثُْغَ ؼّؾ خٌگ چگًَْ کٌػ خٌگ ثی یهک ّ چٌگ چْ ثی قبؾ ثْغًع ثُگؽیطزٌع رُِی ظقذ اَثب ضًن ًبّیطزٌع چْؾیهبى ػعّ ثی کؽاًی ثطَ كذ ؾ کیي ثبؾ کؽظًع کْربٍ ظقذ یکب یک ثزبؼاج ظاغًع ؼّی پؽاگٌعٍ گهذ آى َُوَ گلذ ّ گْی یکی کهْؼی ثْغ پُؽ ُضْاقزََ ثچٌگ آّؼیػًع ًب ُضْاقزََ ّ ی بشدى گلطاٍ سا اص ح ِّ ًَْ ُؼقزَ ؼا ؼثْغًع گلهبٍ ظل ضكزََ ؼا هؽآى ظل َگِكل قؽ ؼهََ ظاغًع ؼّی َّ چْ کؽظًع اؾ ُؽ قْیی ُخكذ ّ خْی قْی ضبًَ ی 180 ثُِدكزٌم کؽظًع ظیؽی ظَؼًگ ثػاى رب هگؽ آّؼًعل ثچٌگ چْ ثكیبؼ ُخكزٌع کن یبكزٌع ثؽكزي ُوَ ؼّی ثؽربكزٌع چْ ؼكزٌع آى لهکؽ ریؽٍ ؼای ثپیؽّؾی ّ ضّؽهی ثبؾ خبی ؼهََ ُؽ قْ چْ ظیْاًگبى َّ َجَ گهزَ ثؽ آى ُکهزگبى ظّاى ثٌی َنی ًَ ؾازْال ثبثَک ثُػل آگِی ًَ ؾ ازْال آى ؾاغ َقؽّ قِی َِ ربضزي کَ آّؼظ اؾ ثِؽ کیي آضزي ؾ هي ثهٌْ اکٌْى َگ یکی َزّی ثُػ ثؽَقَ هٌؿل ؾهیي هوبم ُؿثؽاى پؽ ضبل ]ّ[ کیي ییي خگؽ ُّ قپبُی ُوَ َيق ظَؼّ خبى قپَؽ ُوَ آٌُیي نطى ّؼ ثؽیهبى یکی هِزؽ نبٍ كَم يق آنْة ّ گؽظى کم ّ کیٌَ کم ّجی ثٌبم َّ ض ثٌكجذ نؽیق ّ ثوؽظی روبم ؼثیغ اثي َػعًبى َجَ ثُػ ًبم آى نِؽ ّ َزّی کی هبِل ثٌی َنیجََ کؽظًع كَی 190 ثٌی َض ؼثیغ اثي َػعًبى ؾ گل َنَ ضجؽ نٌیػٍ ثُػ اؾ هؽظِم ثب ثًؽ کی چًْكذ ظیػاؼ ّ كؽٌُگ اّی هَِع چبثک ّ ؼّی گل ؼًگ اّی ؾ ثف کف کَ ظؼ ریؽٍ نت کهزَ ثْغ ثعلَم اًعؼّى ُؼقزَ ثُعثیص هَ كؽقزبظٍ ثُػ پٌح نم ؼٍ پیبم قِْی ثبِة گلهبٍ كؽضٌعٍ ًبم کَ ثب هِؽ َهي ِهِؽ پیْقزَ کي ظَؼ کیٌَ ّ ظاّؼی ثكزَ کي ثوي ظٍ رْ آى ظل ُکِكل هبٍ ؼا پؽی چِؽٍ گلهبٍ ظل ضْاٍ ؼا 446 هکي خبى كعا ثِؽ كؽؾًع ؼا یکی پٌع ثف هؽضؽغهٌع ؼا ؼهََ هي کن ًیَن اگؽ هؽّ ؼا ضْیم ّ ثي ػن ًیَن َّ رُْ ظاًی کَ اؾ ؼهۀ ریؿ چِؽ ظؼآهػ ثؼِع ّ ثپیْقذ هِؽ َّ نٌیػم کَ ثب 200 ؾ ّؼهَ چَ ضیؿظ، چَ آیػ اؾ اّی؟ ؾ خْی رُِی آِة ظؼیب هدْی! چَ ظَؼ ضْؼظ ّؼهَ اقذ گلهبٍ رُْ ثوي گؽظغ آؼاقزَ گبٍ رُْ ؾهْل َهي اؼ ثُگكیلی ُْل ّؼای نجیطْى ّ خٌگ هؽا ظاؼ پبی ُچٌیي چٌع گَ کف كؽقزبظٍ ثْغ ؾ ُؽگًَْ پیـبهِب ظاظٍ ثْغ ًعیػٍ ثُػ اؾ ثبة گل َنَ خْاة ًَ اًعؼ ضطب ّ ًَ اًعؼ يْاة اؾ آى ثبنگًَْ ظلم رلزَ نػ چْ نیؽی کی ثؽ گْؼ آُنلزَ نػ ُوی ثْغ ضبهْل پُؽقبى ضجؽ ؾ گلهبٍ ّؾ ّؼهۀ پُؽ ٌُؽ ًهكزَ ثآؼام ّ آُكزگی کَ رب َکی کٌٌع َػوع پیْقزگی چْ آگَ نػ اؾ زبل گؽظاى قپِؽ کی ثب یک ظگؽنبى ثپیْقذ هِؽ ُوی ثْغ ّ ثؽ ظؼظ گهزَ يجْؼ کی رب ُؽ ظُّ َکی کؽظ ضْاٌُع قْؼ 210 ظؼ آى نت کهبى ػوع ثُػ قبضزي قَ هٌؿل ؾهیي کؽظ نبى ربضزي قسؽ گَ ثٌؿظیک ایهبى ؼقیػ ثکبم ظل ضْیهزي نبى ثعیػ یکی ثِؽٍ ُهیبؼ ّ یک ثِؽٍ هكذ ظؼآهػ ثَ نوهیؽ ّ ثگهبغ ظقذ َثػاى کم ُْا ثُْغ ثگؽكذ ]ّ[ ثُؽظ ثزیؾ ثالنبى كؽّ کْكذ ُضؽظ چْ ثؽگهذ ّ ثؽ زّی ضْغ ؼكذ ثبؾ ثعیػاؼ گلهبُم آهػ ًیبؾ هؽآى ظل ُگل هبٍ ؼا پیم ضْاًع ثعیػاؼ اّ ظؼ نگلزی ثوبًع یکی گلجي لوِل ؼّیٌعٍ ظیػ رػؼّ گؽاؾاى ّ یب ؾًعٍ ظیػ ظؼكهبى یکی هبٍ ظّ ُلزَ ظیػ ُوَ ثؽ گل ّ لؼل ثهکلزََ ظیػ ظل ّ خبى ثیک ًظؽد اّ ؼا قپؽ ثلی ػهن ضْثبى ًَ کبؼیكذ ُضؽظ ُچْ ظؼ طلؼذ ّ هبهزم ضیؽٍ هبًع ًْاؾ ثػل ّ پیم ضْغ ظؼ ًهبًع 220 ؾ نبغی یکی نؼؽ آؿبؾ کؽظ ثعل ظؼ ظَؼ ضّؽهی ثبؾ کؽظ ثَػُّ گلذ ایب لؼجذ ضْة چِؽ ظلن ثكزَ کؽظی رُْ ظؼ ثٌع هِؽ 447 ضعش گفتي سبیع ابي عذًاى ایب هبٍ گل چِؽ ظل ُضْاٍ هي ظؼاؾ اؾ رُْ نػ ػوؽ کْربٍ هي اگؽ ّيل هي ظؼ ُضْؼ آیػ رؽا ًِػ ثطذ ثؽ ههزؽی گبٍ هي هٌن نبٍ گؽظى کهبى خِبى رُْ نبٍ ظؽیلبًی ّ هبٍ هي َِ ؿن ًطْاُی كگٌع چؽا کٌعی اًعؼ ؾًص چبٍ هي َگَؽم ظؼ چ * * * چٌیي گلذ آًگَ ثلؽهبًجؽاى ثیبؼیػ ُیي ثَعَؼُبی گؽاى ثیبؼیػ پیهن کٌْى ربج ؾؼ ظّ يػ رطذ ظیجب ّ ِػوع گِؽ َُوَ ُؽچ گلذ آّؼیػًع پیم ًِبغ آى ُوَ پیم ظل ُضْاٍ ضْیم ثگلذ ایي كعای یکی هْی ركذ ثگلذ ایي كعای یکی هْی ركذ 230 رُْ ظاًی کَ اؾ ّؼهَ کن ًیكزن ثؽاٍ يجْؼی چؽا ایكزن َُی ؼهَ ظاؼم كؽاّاى ّ َّ رْ آگبُی ای ؾاغ قؽّ قِی کَ چْى ُچْ گل نَ ظل نبٍ ؼا ًؽم ظیػ ؼّاًم ثؼهن اًعؼّى گؽم ظیػ ثوکؽ اًعؼ آهػ ثذ قین ري ثچبؼٍ ؼُبًع اؾ ثال ضْیهزي ُچٌیي گلذ کی پبغنبٍ ػؽة ثلٌع اضزؽ ّ ؼاغ ّ ػبلی ًكت ظل ّ ظّلذ ّ کبهکبؼیذ ُكذ ظلیؽی ّ خبٍ ّ ُقْاؼیذ ُكذ چْ قؽّ قِی رُْ ثعیػاؼ ّ هع رؽا اؾ چَ هؼٌی رْاى کؽظ ؼظ م َْ م پؽقزبؼ ّ هْالی ًبم رُ َْ ُوی ربؾین هي ثکبم رُ ثِؽ ِچذ ُهؽاظقذ كؽهبى کٌن ُؽ آًِچن رْ كؽهبى ظُی آى کٌن ّلیکي هؽا ُكذ ػػؼ ؾًبى یکی ُلزََ ام ظاغ ثبیػ ؾهبى 240 چْ ثگػنذ یک ُلزَ اؾ کبؼ هي ًجبنػ کكی خؿ رُْ قبالؼ هي رؽا خبی ؼّین ثگیْی ضْیم رُؽا ظاًن اًعؼ خِبى نْی ضْیم رؽا ُؽ کَ ثب ّؼهَ ُوبى کٌػ ثَُؽّ ثطذ كَؽُضٌعٍَ ربّاى کٌػ ؼثیغ اثي ػعًبى ثگلزبؼ اّی ثُجُػ نبغ ّ ایوي نػ اؾ کبؼ اّی َثعام اًعؼ آّیطذ اؾ اًُجِی ًجْغ آگَ اؾ هکؽ قؽّ قِی 448 ؾ گلهبٍ ّؾ زیلذ ظللؽّؾ ثُجُػ ایوي آى هِزؽ ریؽٍ ؼّؾ ؾهبى ظاغل ّ ظل ثهبغی قپؽظ ثیک ُلزَ گلزب کف اؾ ؿن ًوؽظ هؽ آى ضكزَ ظل ؼا ُن اًعؼ ؾهبى كؽقزبغ قْی قؽای ؾًبى َهَ ثگػنذ زبل ثؽی نػ ؾ یبؼ ّ خػا نػ ؾهبل ؼ َّ ُوبى نت چْ ثؽ ؾ ثف کف کَ ظؼ ریؽٍ نت کهزَ ثْغ ثٌی نیجَ اؾ کهزَ پُؽپهزَ ثْغ 250 ثػاًدبی گلهبٍ هكکیي اقیؽ ثػیي خبی َّؼّؼهََ ثعؼظ ّ ؾزیؽ ُوَ نت ثػاى زبل ثگػانزٌع ُوَ ًؼؽٍ اؾ چؽش ثؽظانزٌع ًیبقْغ آى نت کكی اؾ ضؽّل ؾى ّ هؽظ ثْغًع ثی هبل ّ ُْل ًعاًكذ کف ُیچ کبزْال چیكذ نجیطْى ّ ضْى ؼیطزي کبؼ کیكذ چْ گیزی ثپْنیػ قیویي ؾؼٍ گهبغ اؾ ظل چؽش گؽظاى گؽٍ ظلیؽاى ُوَ خولَ گؽظ آهػًع ّؾ آهػ نػ ظنوي آگَ نػًع ثدكزٌع گلهبٍ ؼا قؽ ثكؽ ًعیػًع اؾّ ُیچ خبیی اثؽ ؼهََ ؾ گل نَ رُِی ظیػ خبی ُچْ قؽگهزگبى اًعؼ آهػ ؾ پبی َّ چْ گِی کؽظ ثؽ قؽ ُوی ریؽٍ ضبک گِی کؽظ ثؽ ري ُوی خبهَ چبک گِی ؾؼظ گل ِکهذ ثؽ ؾػلؽاى گِی ضْى ظل ؼاًع ثؽ اؼؿْاى 260 یکی نؼؽ گلذ آى ظل آؾؼظٍ هؽظ ؾ ریوبؼ ّ ُدؽاى ّؾ ظاؽ ّ ظؼظ ُوی گلذ ای لؼجذ ظلكزبى کدب خْیوذ هي ثگؽظ خِبى َُجش گلطاٍ َقَ دس س َّ ضعش گفتي کدب ؼكزی ای ظل ُگِل یبؼ هي هگؽ قیؽ گهزی ؾ ظیػاؼ هي ًدكزن ثزب ُؽگؿ آؾاؼ رُْ چؽا خكزی ای ظّقذ آؾاؼ هي چگًْكذ ثی هي ثُزب کبؼ رُْ کَ ثب خبى ؼقیػ اؾ ػٌب کبؼ هي ؾ هي ؾاؼرؽ گؽظی اًعؼ كؽام اگؽ ثهٌْی ًبلۀ ؾاؼ هي ثَِؽ رُكذ ؾًِبؼ خبى ّ ظلن ًگَ ظاؼ ؾًِبؼ ؾًِبؼ هي * * * سخي گفتي ّسقَ با پزس ّ جْاب دادى پزسش 449 چْ اؾ نؼؽ كبؼؽ نػ آهػ ثپبی ثـؽیػ چْى ؼػع ًبالى ؾ خبی ثٌؿظ پػؼ ؼكذ گلذ ای پػؼ پكؽ ؼكذ ّ ػوؽ پكؽ نػ ثكؽ هؽ ایي ظؼظ ؼا چبؼٍ کي، ؾّغ ثبل! ّگؽًَ نػم هي، رُْ ثعُؼّغ ثبل! 270 پػؼ گلذ ای ًبؾل خبى یبة ًگؽ قؽ ًزبًی ؾ كؽهبى یبة ٍِ ظلیؽی ّ کیي ُخكزي اقذ ًَكذ کَ گب َْ ًَ ٌُگبم ؿن ضْؼظى ّ نی َُال! ُیي، ثپْل اؾ پی کیي ؾؼٍ! کی اهؽّؾ کیي خكزي اؾ ًبلَ ثَ کَ هي ثؽ ًطْاُن ُوی ربكذ ؼّی ؾ زّی ثٌی ضجَّ ّؾ هْم اّی کَ رب ثؽ قؽاًهبى هي اؾ ضْى رگؽگ ثجبؼم ثهوهیؽ ُؼضهٌعٍ هؽگ قزبًن اؾ آى قؽکهبى ظاغ رُْ قپبؼم ثزْ قؽّ آؾاغ رُْ ؼهَ نػ نبغکبم ثپْنیػ ظقذ قلیر روبم َّ چْ گلذ ایي پػؼ ًهكذ اؾ ثؽ ثبؼۀ ثبغ پبی ثدٌجیػ چْى کٍْ ؼّییي ؾ خبی َُجؽ ظَؼ ُزكبم ّ ثکق ظَؼ ؼهیر پػؼ ًیؿ پٌِبى نػ اًعؼ قلیر ث ؾزّی ثٌی َنیجَ ثیؽّى نػًع چْ نیؽ ژیبى قْی ُبهْى نػًع ؼهَ آى هِزؽ ًبم خْی کَ ثُػ ثبة گلهبٍ كؽضٌعٍ ؼّی َّ 280 ػن ؾ ریوبؼ كؽؾًع ظل ضكزَ ثْغ ؼّاًم ثجٌع ثال ثكزَ ثْغ قؽاى ]ّ[ قْاؼاى زّی ؼا ثطْاًع قپبُی کی ؾیهبى خِبى ضیؽٍ هبًع ُچٌیي قؽکهبى اؾ پی ًبم ّ ًٌگ ًِبغًع قؽ قْی پؽضبل ]ّ[ خٌگ خْاًبى زّی چْى ضجؽ یبكزٌع قؽاقؽ قْی کیٌَ ثهزبكزٌع ؾ ُگؽظاى ّ هؽظاى پْالغ پْل ؾ نیؽاى گؽظى کم ّ قطذ کْل قپبٍ گؽاى هبیَ نػ اًدوي ُوَ نیؽ گیؽاى پْالغ ري ؾ ]ثف[ هطؽظ ّ ؼایذ ضْة ؼًگ ؾ ثف ًُْكِۀ نیؽهؽظاى خٌگ ثٌی َنجیَ گلزی کی خبی ثالقذ هوبم ظظّ هؼعى اژظُبقذ پؽیهبى ظلیؽاى پؽضبل خْی ًِبغًع یکكؽ ثپیکبؼ ؼّی 290 ُوی ًؼؽٍ اؾ چؽش ثگػانزٌع ُوی ؼؾم ؼا ثؿم پٌعانزٌع َثِؽ چؽش ّ هبٍ ؼهَ پیم قیبٍ قؽ اؾ کجؽ ثؽظٍ َّ چْ ]نیؽ[ ظُژم 450 ؾهیي ؼا ُوی ظؼ ًَْنذ اؾ نزبة ظلم پؽ ؾ کیي ّ ظّ چهوم پؽ آة ثؿیؽل یکی ثْؼ ربؾی ًژاغ ُوی ؼاًع ّ نؼؽی ُوی کؽظ یبغ ضعش گفتي ّسقَ ثگلذ ای چؽاؽ ظل ّ خبى هي ثذ گل ؼش ]ّ[ خبى ّ خبًبى هي ثِدؽ اًعؼّى کؽظ ًزْاى ظؼًگ نْظ ًؽم اؾ ػهن پْالغ ّ قٌگ َُدؽل هؽا ُن اؾ ظل ًهبط ّ ُن اؾ ؼّی ؼًگ ًگبؼم نػ ّ نػ ؾ کٌْى ِکن هضب قْی اّؼٍ ًوْغ ًگیؽم ظگؽ ظؼ يجْؼی ظؼًگ ؾ خبى ّ ؾ ضِْى هؼبظی کٌن ُْا ریؽٍ كبم ّ ؾهیي اللَ ؼًگ ًیبؼم نجیطْى، ًكبؾم کویي کؿیي ُؽ ظّ ثؽ هؽظ ػبؼقذ ّ ًٌگ 300 ثزن گؽ ثکبم ًٌِگ اًعَؼقذ ثؽّى آؼم اّ ؼا ؾ کبم ًٌِگ ثطْى ؼثیغ اثي ػعًبى کٌْى ثهْین ظل ّ خبى ثهوهیؽ خٌگ ضزى لطکش بٌی ضیبَ بّحی بٌی ّضبَ ُوی گلذ چًْیي ّ چْى رلزَ ثؽم ُوی ؼاًع ّ ظؼ ضِْى ظل گهزَ ؿؽم ََُوَ ًؼؽٍ ثؽظانزٌع چْ یک ًیوَ اؾ ؼاٍ ثگػانزٌع ظلیؽاى ؼثیغ اثي ػعًبى نػ آگَ ؾ کبؼ کی آهػ قپبٍ اؾ پی کبؼؾاؼ ثكیدیػ ّ گؽظ آّؼیػل قپبٍ قپبُی ثکؽظاؼ اثؽ قیبٍ ندبػبى ّ گؽظى کم ّ نیؽ هؽظ ثال ظیػٍ ّ آؾُهْغٍ ًجؽظ ثوؽظی نػٍ ظؼ ػؽة ظاقزبى ُوَ گهزَ ثؽ هؽگ ُن ظاقزبى ؼثیغ اثي ػعًبى اهیؽ ػؽة ًِلزَ ري اًعؼ قلیر ّ قلت اؾ آى پیم رب ؼّی ظاغی ثؽاٍ ثٌؿظیک گل نَ نػ آى کیٌَ ضْاٍ ّیبم هي 310 ثگلذ ای ًگبؼیي ظل آؼام هي هجبغ ایچ ثی رُْ ضْل ا ثػاى کؿ ثٌی نیجَ آهػ قپبٍ ؾ ثِؽ رُْ ثؽ هي گؽكزٌَع ؼاٍ ؼهَ ثیم اًعؼّى ظل ّ ظیػٍ ّ ظقذ نكزََ ثطْى َّ ُچْ نیؽ ظَُژم ثػاى رب ؾ رْ ثگالًػ هؽا ؾ ؼّی رُْ پٌِبى ًهبًػ هؽا ؾ رُْ هي ثپؽقن قطي ؼاقذ گْی ثوي ثَ گؽایػ ظلذ یب ثػّی 451 ؼهَكذ ؼای ثوي ثبؾگْی ای ثِذ ظل ؼثبی َّ اگؽ هؽ رؽا قْی ؼهَكذ ؼای ثوي ثبؾگْی ای ثذِ ظل ؼثبی َّ اگؽ هؽ رؽا قْی کی رب هي قْی خٌگ ثیؽّى نْم ثػاًن زویوذ کی هی چْى نْم ّ گؽ هؽ رؽا ؼای قْی هٌكذ ًزؽقن گؽم ػبلوی ظنوٌكذ چٌبى ثگكلَوهبى ؾ ؼّی ؾهیي کَ ثؽ هي کٌٌع اضزؽاى آكؽیي ثػّ گلذ گلهبٍ کبی ًبم خْی هیٌعیم ّؾ ظنوٌبى کبم خْی 320 کی رُْ رب هیبهذ هؽا هِزؽی ؾ يػ ّؼهَ ثؽ هي گؽاهی رؽی م َْ م پؽقزٌعۀ ضبک پبی رُ َْ نت ّ ؼّؾ هي ظؼ ّكبی رُ ؼثیغ اثي ػعًبى ػدت نبغ نػ ثگلزبؼ اّ اؾ ؿن آؾاغ نػ ُوی ؼاًع چْى هْج ظؼیب ثطهن قْی یبؼ ظل، قْی ثػضْاٍ چهن ثؽاًعًع اؾیي ّ اؾ آى قْ قپبٍ ثؽاثؽ كزبغًع ظؼ ًین ؼاٍ ُوبى ّ ُویي قبضزَ قبؾ خٌگ ًکؽظًع ثؽ کیٌَ خكزي ظؼًگ ُن اؾ َگؽِظ ؼٍ خٌگ ثؽقبضزٌع ؾهیي ؼا ثلؽؾٍ ظؼ اًعاضزٌع هًبف قپَ ؼا ثیبؼاقزٌع کی هی خٌگ ثب آؼؾّ ضْاقزٌع ػلن ُب ؾ ػیْم ثگػانزٌع ثگؽظ آقوبى ؼا ثیٌَجبنزٌع ثؿّثیي خبى خْی ظل قْضزٌع ثٌبّک ُوی ظیػٍ ثؽظّضزٌع 330 يق اؾ آرم ریؾ ثؽربكزٌع ؾ کیي کْـ کیٌَ كؽّ کْكزٌع ؾ ثف ًؼؽٍ ّ خٌگ ّ آنْة ّ نْؼ ؾ ثف نیِۀ اثؽل ّ ضٌگ ّ ثْؼ ؾ رّق ضػًگ ّ رؽًگ کوبى ِؾ ؾضن ػوْظ ّ ِؾ طؼي قٌبى رْ گلزی خِبى ًیكذ گؽظغ ُوی ؾهیي ؼا كلک ظَؼًْؼظغ ُوی ؾهیي نػ ؾ ضْى لؼل چْى قٌعؼّـ ُْا گهذ اؾ گؽظ چْى آثٌْـ چْ اَؾ ًُْؼ ثگهبغ گؽظّى گؽٍ ثزلكیػ ثؽ نیؽ هؽظاى ؾؼٍ ؼثیغ اثي ػعًبى چْ نؽؾٍ پلٌگ ثـّؽیع چْى کؽظ آٌُگ خٌگ كؽـ ؼا ثویعاى کیي ظؼ كگٌع ؾ ُیجذ كؿع ثؽ ؾهیي ظؼكگٌع ثگؽظیػ اًعؼ هًبف ًجؽظ ؾ ُبهْى ثگؽظّى ثؽآّؼظ گؽظ 452 كؽـ ثْغ چْى اثؽ، اّ چْى ُؿ ثؽ ُؿ ایچ کف ظیػ ثؽ ریؽٍ اثؽ؟ 340 ثػیي قبى ُوی گهذ اًعؼ هًبف ُوی کؽظ لؼت ّ ُوی خكذ الف یکی نؼؽ گلذ آى ًجؽظٍ ُقْاؼ کَ چْى ثػ نؼؽػدت، گْل ظاؼ ضعش گفتي سبیع ابي عذًاى ُوی گلذ نبٍ ُقْاؼاى هٌن قؽّؼ ظل ًبهعاؼاى هٌن َِ يلر ضْؼنیػ ؼضهبى هٌن َِ خٌگ ثؼجبى پؽظل هٌن َگ َگ َِ ؼؾم قبالؼ هیعاى هٌن َِ ثؿم هِزبة هدلف هٌن َگ َگ َِ ظنوٌی نیؽ ؿّؽاى هٌن َِ ظّقزی اثؽ ؼزوذ هٌن َگ گ ٍِ ّكب ربؾٍ ؼیسبى هٌن ثدبِی خلب ؾُؽ هبرل هٌن ثگب * * * نذ َْ ثگلذ ایي ّ ظؼ گؽظ هیعاى ثگهذ ؾهیي ؼا ثكّن كؽـ ظؼ ًَ ؾؼضهٌعٍ ریؾ آرهی ثؽكؽّضذ کی اؾ رِق آى پهذ هبُی ثكْضذ ثگلذ ای ظلیؽاى ّ گؽظاى ؼؾم قؽاى ّ ندبػبى ّ هؽظاى ؼؾم 350 کی خْیػ ُوی زویذ ّ ًبم ّ ًٌگ کَ آیػ ُوی قْی هیعاى خٌگ ُؽ آًکف کی قیؽ آهػ اؾ خبى ضْیم ؾهي خكذ ثبیَػل ظؼهبى ضْیم چْ ؼّثبٍ اؾ خبى ضْغ گهذ قیؽ ُکٌَػل آؼؾّ خٌگ ّ پیکبؼ نیؽ ااَل قْی پؽضبل پُْییػ، ُیي! ؾ کیي خِْی ضْغ کیٌَ خْییػ، ُیي! ُچْ ظُّ ثجؽ آنلزََ ثؽ یک ظگؽ ًهكزٌع ُؽ ظّ ؾ کیي خگؽ نػ اًعؼ هیبًهبى ؾهبًی ظؼًگ کَ ثْغًع ُؽ ظُّ ظلیؽاى خٌگ ؼثیغ اثي ػعًبى ثسولَ ثؽل ظؼآهػ یکی ریؾ ؾغ ثؽ قؽل قؽ ریؾ آى نَ قْاؼی گؿیي ظؼ آهػ ثلؽم ّ كؽّ نػ ثؿیي 360 ثػّ ًیوَ ثلگٌع اًعؼ هًبف ُوی کؽظ ثؽ گؽظ هیعاى طْاف ُوی گلذ قْؾًعٍ آرم هٌن ؼثیغ اثي ػعًبى قؽکم هٌن نذ َْ ثگلذ ایي ّ ظؼ گؽِظ هیعاى ثگهذ ؾهیي ؼا ثكّن كؽـ ظؼً ثیبثیػ رب ؼؾم قبؾی کٌین ؾهبًی ثهوهیؽ ثبؾی کٌین 453 یکی هؽظ ضْاُن کی آیػ ثؽم ندبػی کدب ثبنػ اًعؼ ضْؼم قْاؼی ظگؽ اقت ؾغ ظؼ ًجؽظ يق آنْة ّ گؽظى کم ّ نیؽ هؽظ یکی ًیؿٍ ظؼ ظقذ پیچبى چْ هبؼ کَ خؿ ثب ظل ّ خبى ًکؽظی نوبؼ ثکؽظاؼ ثؽم اًعؼ آهػ ثطهن چْ ظُّ کْکت آرهیي کؽظٍ چهن ثگهذ ایي ثؽ آى ًیؿ ّ آى ُن ثؽیي َگَ ایي زولَ ثُؽظ ّ َگَ آى ُخكذ کیي ؼثیغ اثي ػعًبى چْ ثؽم ثِبؼ یکی ریؾ ؾغ ثؽ هیبى ُقْاؼ 370 ثیَک ؾضن نوهیؽ َکؽظَل ظُّ ًین ثیلؿّغ اًعؼ ظل ضلن ثین ؼثیغ اثي ػعًبى ثلِْ ّ طؽة ُوی گلذ اّ، کی قْاؼ ػؽة کدبیٌع گؽظاى لهکؽ نکي کَ ًبیػ ُوی ُیچ کف پیم هي چَ ضْاُیػ هی ؾیي كؽّهبیگبى کدب ضكزَ گؽظیػ هی ؼایگبى ثَِؽ هي چْ کؽظم ًهبِط ًجؽظ ًطْاُن کی آیػ هگؽ هؽِظ هؽظ یکی قؽّؼی ظیگؽ آهػ ثدٌگ ًکؽظ ایچ ثؽ کیٌَ خكزي ظؼًگ ٌُْؾ اّؾ ؼٍ ًب ؼقیػٍ ثََؽل ثیک ؾضن ثگككذ اؾ ري قؽل اؼاى ّ ُگؽظاى آُي خگؽ ُوی آهػًع اؾ پف یک ظگؽ َْ ُق ُؽ آى کف کی آهػ ُوی کهزََ نػ هیبى يق اؾ کهزَ پُؽ پُهزََ نػ َِ کیٌَ ًٌوْغ پهذ چِل هؽظ اؾ آى ًبهعاؼاى ثکهذ کَ اؾ کف َگ ِگ اّی چْ ظیػًع ظؼ خٌگ آٌُگ اّی 380 ظگؽ کف ًیبهػ قِْی خٌ ثدبى ظلیؽاى ظؼآهػ ًِیت اؾ آى ریؽ ّ نوهیؽ [ّ] ػبلی ؼکیت چْ گؽظاى ؾ خٌگم کهیػًع ظقذ ؼثیغ يق آنْة چْى پیل هكذ ثـَؽیػ، گلزی ظهبى اَژظَُبقذ، قؽاى ثٌی َنیجََ گلزب کدبقذ َثَؽم کَ هي هیؽ ّ قبالؼ ایي کهْؼم ًطْاُن ثدؿ هیؽ کآیػ چَ ضیؿ غهؽ اؾیي چٌیي ُگن ؼُبى کی هی کهزَ گؽظًع چْى اثلِبى هؽا هیؽثبیػ کَ ُكزن اهیؽ ًطْاُن اؾیي ثَػظالِى زویؽ ؼهََ آى ػبنن ریؽٍ ؼای؟ کدب ثبثکم؟ گْ ثدٌگ هي آی! َّ کدب ًطْاُن پػؼ ؼا کی هیؽاقذ ّ پیؽ ًیبیػ ؾ پیؽاى ٌُؽ خبی گیؽ 454 ًطْاُن ثدؿ ّؼهَ ؼا ُن ًجؽظ کی اهؽّؾ پیػا نْظ هؽِظ هؽظ 390 ُخْاًن هي ّ ًیؿ ُكذ اّ ُخْاى ُخْاى ؼا ثکیي ثیم ثبنػ رْاى ثگْییػ رب پیهن آیػ کٌْى قْی خٌگ هؽظاى گؽایػ کٌْى کی رب ػبنوی اؾ ظلم کن کٌن ثوؽگم ظل ضْیم ثی ؿن کٌن کدب ُكذ گلهبٍ ثیؿاؼ اّی ثدؿ هي کكی ًیكذ قبالؼ اّی ًطْاُن کَ ثیٌع کكی ؼّی اّی ثدؿ هي ًجبنػ کكی نْی اّی ُگؿیػم هي اّ ؼا، هؽا اّ گؿیػ قؿا ؼا قؿا ؼكذ، چًْیي َقؿیػ کٌْى ّؼهَ گؽ ثكزۀ هِؽ اّقذ ًجبیػ، کی ًَ ظؼ ضْؼ چِؽ اّقذ ثدٌگ هي آیػ گؽل زویذ اقذ کَ ظؼ خٌگ ُن ؼًح ّ ُن ؼاززكذ چْ ثهٌیػ ّؼهَ اؾ اّ ایي َقُطي ثجُػ ثؽ ظلم ًْ ؿوبى کِي ثآة ّكب ؼّی ُدؽاى ثهكذ ثََدكذ اّ ؾ خب، کیي خبًبى ثدكذ 400 ثدبًم ثَؽ اؾ هِؽ طبهذ ًوبًع ؾ ظیػٍ ثؽش انک ضًْیي ثؽاًع ؾ خبی اًعؼّى ُوچْ آرم ثَدكذ ؾثبى ثؽگهبغ ّ هیبى ؼا ثجكذ ًهكذ اؾ ثَؽ ثبؼۀ ؼؾهدْی ثکیٌَ ًِبغ اّ قْی ؼؾم ؼّی چْؾی هؼؽکَ کؽظ ؼای، ای نگلذ! پػؼ َخكذ، ظقذ ّ ػٌبًم گؽكذ ثگلزم رؽا ًیكذ ٌُگبم خٌگ ؾهبًی رؽا کؽظ ثبیػ ظؼًگ کی هي ُن کٌْى ُؾّ ؼُبًن رؽا ثکبم ظل ضْغ ؼقبًن رؽا ثگلذ ایي ّ ثؽ ثبؼۀ ثبغپبی ًهكذ آى قْاؼی هجبؼؾ ُؼثبی ثؽّى ؾغ كؽـ اؾ هیبى هًبف زوبیل یکی ریؾ ربَؼک نکبف ؼ َّ ٌََ ثٌیؿٍ ثگؽظیػ چْى نیؽ ًؽ ثگؽظ ؼثیغ آى نَ کی ثگلذ آى نَ [ّنَ] قْاؼ ػؽة ندبع خِبى اكزطبؼ ػؽة: 410 اال ای ؼثیغ اثي ػعًبى ثیبی ثکیٌَ ثپْی ّ ثوؽظی گؽای کی ًبگَ قْی هؽگ ثهزبكزی اگؽ هؽ هؽا ضْاقزی، یبكزی! چْ َهؽ هبؼ ؼا ػوؽ آیػ ثكؽ ثطْاثبًػل هؽگ ثؽؼٍ گػؼ ًدْیػ ًجؽظ هؽا آى کكی کَ ضْاُػ ثُػَل ؾًعگبًی ثكی. 455 ُوبم خِبى ظیػۀ گْژپهذ ؾزیوذ یکی زولَ ثؽظل ظؼنذ ؼثیغ اثي ػعًبى ثػّ ثٌگؽیػ ظّ رب گهزَ پیؽی خِبى ظیػٍ ظیػ ؼضی چْى گل قؽش ّ هْیی قپیػ ثكؽ ثؽ ضؿی قجؿ، چْى قجؿ ثیػ یکی ًیؿٍ چْى هبؼ اَؼهن ثعقذ کَ آرم ُوی اؾ قٌبًم ثدكذ اَثب ایي ُوَ ضؼق ّ پیؽی کَ ثْغ ُوی كّؽ ّ ؾّؼ خْاًی ًوْغ ؼثیغ اثي ػعًبى چْ اّ ؼا ثعیػ یکی ًؼؽٍ یی اؾ خگؽ ثؽ کهیػ 420 ثگلذ ای خِبى ظیػۀ قبل ضْؼظ گػنزَ ثكی ثؽ قؽد گؽم ّ قؽظ رؽاچَ گَ خٌگ ّ کیي خكزي اقذ کَ گیزی ثوؽگ رْ آثكزي اقذ ثگْ ای َضِؽف گهزَ رْ کیكزی ّؾیي آهػى ثؽ پی چیكزی؟ رؽا چَ کهن هي؟ کَ ضْظ کهزَ ای! رْ ضْظ ًبهۀ ػوؽ ثٌْنزَ ای! ٍِ ًجؽظ هؽا [اؾ] آى خْاًبى هؽظاِى هؽظ ُوی ضٌعٍ آهػ ثگب چَ گًَْ کٌن ثب رْ هي ؼای خٌگ؟ کٌػ نیؽ آٌُگ ؼّثبٍ لٌگ؟ َثَؽم کی هي چْى ثؽّیذ ُن ثٌگؽم رُْ ثؽ گؽظ رب ظیگؽ آیػ رؽا ثبِغ نوهیؽ هي ثف ثْغ ػوبة ظَُژم کی چْ کؽکف ثْغ؟ ؼهَ چًْیي نٌیػ ؾزیوذ یکی ًؼؽٍ یی ثؽکهیػ َّ چْؾّ ثبثَک ثػّ گلذ: ای ًب کكؽ ّ ثی اظة کی ثبنی رْ اًعؼ هیبى ػؽة 430 کَ چًْیي قطي گلذ یبؼی هؽا رْ ثب ضْغ ثؽاثؽ ًعاؼی هؽا؟ ثـوؽی ُوی هًع خیسْى کٌی! ثپیؽی هؽا قؽؾًم چْى کٌی؟ ثزي پیؽم ای قگ، ّلیکي ثؿّؼ ثع َؼم خِبى گبٍ آنْة [ّ] نْؼ چْ ثؽ کیٌَ خكزي ثجٌعم هیبى ًیٌعیهن اؾ چْى رُْ قیًػ خْاى ؾ پیؽی ثوي ثؽًیبیػ نکكذ هؽا چْى رْ يػ ثٌعٍ ثْغقذ ّ ُكذ كؿّى ؾیي لجبـ خلب ؼا هپْل چَ ثیِْظٍ گْیی؟ ثپیکبؼ کْل! ثدؿ پیؽی اؾ هي چَ آهػ گٌبٍ؟ رْ اؾ لٌگ انزؽ لگػ ؼاقذ ضْاٍ ثگلذ ایي ّ چْى رٌعؼ اؾ ریؽٍ اثؽ ثـؽیػ ّؾ ظل ثپبلْغ يجؽ چْ ظّغ ّ چْ آرم ظؼآهیطزٌع ثهوهیؽ ّ ًیؿٍ ثؽآّیطزٌع 456 ثٌیؿٍ ُوی ظیػٍ ثؽظّضزٌع ثزیؾ ثال آرم اكؽّضزٌع ؼظ َّ 440 ثؽآهػ یکی ریؽٍ گؽظ اؾ ًجؽظ کی پؽ گؽظ نػ گٌجػ الژ یکی ظانذ ًیؿٍ، یکی ظانذ ریؾ ًجػ ضؽثذ اؾ یک ظگؽنبى ظؼیؾ ثگهزٌع اؾیي زبل پیؽ ّ خْاى ثی طؼٌَ نػ ثبطل اًعؼ هیبى ًَ ایي گهذ چیؽّ ًَ آى گهذ چیؽ ًَ اؾ کیٌَ ُخكزي یکی گهذ قیؽ ُوبم آًِک ثبُْل ّ رعثیؽ ثْغ ُن آضؽ خِبًعیػٍ ّ پیؽ ثْغ ُِي ًجبنػ هؽ آى ؼا ثی ايل ّ ثي زًبؼی کی ظیْاؼ اّ نػ ُک چْ ثكیبؼ گهذ ایي ثؽ آى آى ثؽ ایي ُوبِم ظل آّؼ ظَؼ آهػ ثکیي ؼ ثوؽکت قپؽظ ثٌیؿٍ ًوْغل یکی ظَقذ ثُؽظ َّ ػٌبى رَکب ثؿغ ًیؿٍ یی ثؽ کوؽگبٍ اّی ثػاى رب کٌػ ؾّ رُِی گبٍ اّی ؼثیغ اثي ػعًبى چْ نیؽ ظَُژم ثؿغ ریؾ ّ آى ًیؿٍ کؽظل هلن 450 ثگلذ: ای کِي گهز ََ پیؽ ًژًع یالى ػؽة ًیؿٍ چًْیي ؾًٌع؟ ُن اکٌْى ندبػذ ثیبُهَْؾَهذ ثزیؽ ثال ظیػٍ ثؽ ظَُّؾَهذ ثگلذ ایي ّاؾ کیي ظل زولَ کؽظ ثیبّؼظ نوهیؽ ریؿ اؾ ًجؽظ یکی ضؽثزی ؾغ نگلزی ػظین کَ کؽظل ثیک ضؽثذ اّ ؼا ظُّ ًین چْ پیؽ خِبًعیػٍ نػ قؽًگْى ُوی گهذ اؾ آى ؾضن ظؼ ضبک ّ ضْى ؾ هْم ثٌی َنیجََ ثؽ نػ ضؽّل ظل قؽکهبى اًعؼ آهػ ثدْل َجؽ ظَؼ َُوَ خبهَ کؽظًع چبک ََُوَ ریؽٍ ضبک ث كهبًعًع ثؽ قؽ ؼهََ آؼام ّ ُْل رٌم ًبل گْى نػ ظلم ًیل پْل َّ گككذ اؾ ري ؾ قكزی ًدٌجیػ ؼگ ظؼ رٌم ثطْى ظؼ نػٍ ؿؽم پیؽاٌُم ُم آهػ ظگؽ ؼٍ ؾ پبی ثیلزبغٍ ّ ثجُؽیػ اؾّ ُْل ّ ؼای چْ ثبؾی 460 قَ ؼٍ گهذ ثی ُْل ّ آهػ ثِْل ثؽآّؼظ ثبؼ چِبؼم ضؽّل ثگلزب: کی یکجبؼگی قْضزن ظل ّ ظیػۀ ًبؾ ثؽظّضزن هؽا ضْغ ظل اؾ ػبنوی ضكزَ ثْغ ثِدؽاى خبًبى ظؼّ ثكزَ ثْغ ظل ضكزَ ام ثبؾ نػ ضكزَ رؽ ثزیوبؼ ّ ُدؽاى ظؼّ ثكزَ رؽ 457 ثُػ اؾ ُدؽ ثؽ پبی هي پبی ثٌع ثوؽگ پػؼ گهذ خبًن ًِژًع ثؼهن اًعؼّى يجؽ کؽظى ؼّاقذ ثوؽگ پػؼ يجؽ کؽظى ضطبقذ ثعاؼای ّ ًیؽِّظٍ ظاغگؽ ثپیـوجؽ آى كطؽ ّ ؾیي ثهؽ اگؽ ثبؾ گؽظم اؾیي خبیگبٍ هگؽ ضْاقزَ کیٌَ اؾ کیٌَ ضْاٍ. ثگلذ ایي ّ َخكزم چْ نیؽی ؾ خبی ثطٌگ رَکبّؼ ظؼ آّؼظ پبی ثپْنیػ ضلزبى ّ اؾ ثؽ ؾؼٍ هیبى ثكزَ ّؾ ظل گهبغٍ گؽٍ 470 ثَجَؽ ظؼ یکی ریؾ هؽظ آؾهبی ثکق ظؼ یکی ًیؿۀ خبى ؼثبی ثػیي قبى ُوی ؼكذ كّؽش پكؽ خگؽ ضكزَ رب ًؿظ ُکهزَ پػؼ ًگْ قبؼ ضْغ ؼا ثؽ ّ ثؽكگٌع ُوی کؽظ ًْزَ ثجبًگ ثلٌع گؽكذ اّ قؽ ثبثک اؾ ضْى ّ ضبک ُوی کؽظ ؼضكبؼل اؾ ضبک پبک ًِبغٍ ؾ هِؽ ظلم ثؽ کٌبؼ ظُّ ظیػٍ ؾ ؿن کؽظٍ ثُػ قیل ثبؼ ؾ ظؼظظل کؽظٍ ؼیم َّ َُدؽ ثوبلیػ ثؽ ؼّی اّ ؼّی ضْیم ؼش اؾ ؾهیي ؼا ؾ ضْى آثَ گل ؾاؼ کؽظ خِبى ؼا پؽ اؾ ًبلۀ ؾاؼ کؽظ ثعل ظَؼ ظَِؼ ظؼظ ّ ؿن ثبؾ کؽظ اؾ اًعٍُ یکی نؼؽ آؿبؾ کؽظ ضعش گفتي ّسقَ دس هشگ پزس ظؼیؾ ای پػؼ ظیػۀ نیؽ هؽظ کی ؼكزی ؾ ظًیب پؽ اؾ ظاؽ ّ ظؼظ ُچٌیي اقذ کبؼ قؽای قپٌح چٌیي ثْغ ضْاُػ خِبى گؽظ گؽظ نػی کهزََ ًبگَ ثعقذ قگی کَ اّ ؼا ًَ ؾى ضْاًع نبیػ ًَ هؽظ ؼظ َّ 480 اَُؾ کیي رُْ ثبؾضْاُن چٌبًک کی گؿیع ثؽّ گٌجػ الژ ُچٌبى کْثؽ آّؼظ گؽظ ؾ قؽد ثؽ آؼم ؾ كؽهم ثهوهیؽ گؽظ * * * ثگلذ ایي ّاؾ ظؼظ ثگؽیكذ ؾاؼ ؾ ضْى کؽظ ؼّی ؾهیي اللَ ؾاؼ چْ ثكیبؼ ثگؽقذ [ّ] ؾاؼی ًوْغ ثگلزب کٌْى ثبًگ ّ ؾاؼی چَ قْغ؟ ثؽكذ اّ ّ ثؽثبؼگی ثؽًهكذ قْی کیٌَ ؼاًع اقت چْى پیل هكذ ثسولَ ظؼآهػ ثكْی ؼثیغ ثگلزم ؼثیغ: ای ُقْاؼ ثعیغ 458 چَ هؽظی ّ پیهن چؽا آهػی؟ ثَِؽ نیؽ ًؽ ثچؽا آهػی! َیػد اؾ هي ؿوی کی ثؽ رُْ هؽا ؼزوذ آیػ ُوی ًطْاُن کی آ قْی هؽگ ؼكزي ثكیدی ُوی ثعقزن ثػؼٍ ًكٌدی ُوی قؽاقیوَ ؼایی ّ ظل ضكزَ ای. هگؽ ثب ؿن ػهن پیْقزَ ای؟ 490 چَ هؽظی؟ ُال ؾّغ ثؽ گْی ًبم. ُوبًب رُْی ّؼهَ اثي الِوبم. َُدؽ گلهبٍ ّ هؽگ پػؼ نػقزی ظالّاؼٍ آقیوَ قؽ. کی اؾ اگؽ ّؼهَ ای، زولَ آّؼ، ُال! کی ثؽُبًوذ ُن کٌْى ؾیي ثال. کی اؾ ثِؽ ثبثک ثٌبلی ُوی ثؽیي ؼّی ؾاؼی قگبلی ُوی ؼقبًن رؽا ُن اکٌْى ؾی پػؼ ثػیي ریؾ پْالغ پؽضبل ضؽ. ّؼ اؾ ثِؽ گلهبٍ ظل ضكزَ ای، ظل اًعؼ ؿن ػهن اّ ثكزَ ای، ُن اکٌْى قؽد ؼا ثؽم قْی اّی ًجیٌی رْ رب ؾًعٍ ای ؼّی اّی. ُّ ّ قؿاّاؼ اّی. ًَ ای رُْ قؿاّاؼ ظیػاؼ اّی هٌن یبؼ ا ؼهََ اَُؾّ ایي َقُطي ؿن ثبثک ّ ػهِن آى َقؽّ ثُي َّ ُچْ ثهٌیػ ظگؽ ثبؼٍ اًعؼ ظلم ربؾٍ نػ ثٌبلیػ ّ ظؼظل ثی اًعاؾٍ نػ. 500 ثگلذ: ای كؽّهبیۀ ُهكزَسل ًیبّؼظ گؽظّى چْ رْ قٌگ ظل ًجطهْغی ای نْم ًبهِؽثبى ثؽ آى پیؽ كؽرْد ظیػٍ خِبى کَ ثؽ خبى اّ ثؽ، کویي قبضزی خِبى ؼا ؾ ًبهم ثپؽظاضزی چَ گلزی ّؼا ُیچ کیي ضْاٍ ًیكذ ّ یب قْی هؽگ ؼا ؼاٍ ًیكذ؟ رؽا اگؽ چٌیي ثْغ ظؼ ظل ُگوبى ُگوبًذ َکژ آهػ ثبى َکوبى کی هي اؾ پی کیي اّ ضبقزن ثکیٌم ؾثبى ؼا ثیبؼاقزن کٌْى اؾ ػؽة ًبم رُْ کن کٌن ًهبط ّ قؽّؼ رُْ هبرن کٌن ؾ ثی آى کی ثؽ رْ نجیطْى کٌن، ؾ ضْى رْ ایي ظنذ گلگْى کٌن، ثهوهیؽ خبى اؾ رٌذ ثؽکٌن ثگؽؾ گؽاى گؽظًذ ثهکٌن. خِبى ؼا، چْ هي ریؾ پیػا کٌن، ؾ ضْى قپبٍ رْ ظؼیب کٌن 510 ثٌبلٌع چْى ًیؿٍ گیؽم ثچٌگ ثجیهَ ُؿثؽّ ثعؼیب ًٌِگ 459 ااَل ثب هي ای نیؽ خٌگی ثگؽظ کی ضْاُن ؾ كؽهذ ثؽآّؼظ گؽظ ًجبیػ هؽا ثب رْ ؾیي ثیم الف کی خبی ًجؽظقذ ّ خبی هًبف. ؼثیغ اثي ػعًبى ؾ گلزبؼ اّی ثؽآنلذ ّ آهػ ثپیکبؼ اّی ثگلذ: ای كؽّهبیۀ ثی ّكب چَ گْیی رْ ظؼ ؼّی هؽظاى خلب ًگْیی هؽا رب رْ اًعؼ ػؽة چَ کؽظقزی اؾ کبؼُبی ػدت کی پیهن ظلیؽی ًوبیی ُوی ثؽ نیؽ قگ ؼا قزبیی ُوی هسبلكذ ثب هي رؽا گلذ ّ گْی ثیب رب ثویعاى ظؼآؼین گْی ثگلذ ایي ّ هبًٌع اثؽ ثِبؼ ثؽّ زولَ کؽظ آى ظالّؼ ُقْاؼ ثؽآّیطزٌع آى ظّ هیؽ ػؽة ظّ كؽضٌعٍ ًبم ّ ظّ ػبلی ًكت 520 ظّ هیؽ ندبع ّ ظّ پیل ًجؽظ ظّنیؽ يق آنْة ّ ظّ هؽِظ هؽظ ثیکدبی ُؽ ظُّ ثؽآّیطزٌع ثٌیؿٍ ُوی يبػوَ ثیطزٌع قپؽظًع ُؽ ظّ ثوؽکت ػٌبى ثپیم آّؼیػًع ًُْک قٌبى ثگهزٌع چٌعاى ثطهن ّ قزیؿ کَ نػ ًیؿۀ ُؽ ظُّاى ؼیؿ ؼیؿ كگٌعًع ًیؿٍ، کهیػًع ریؾ چْ ظُّ ثؽم ُؼضهٌعٍ اؾ ریؽٍ َهیؾ ؾ ثف ضؽة نوهیؽ ؾُؽ آة ظاؼ ثهػ ریؾ ظؼ ظقزهبى پبؼٍ پبؼ ثدؿ هجضۀ ظؼهَ ظؼ ظقزهبى ًوبًعًَّ کف ظاغ ؾ آى قبى ًهبى ؼثیغ اثي ػعًبى ثکؽظاؼ هیؾ كؽاؾ قؽ ّؼهَ ثگػاؼظ ریؾ ُِوبم ثزؽقیػ ّ پیم آّؼیػل ُزكبم َهَ اثي ال ؼ َّ ؾ نوهیؽ اّ ثهوهیؽ نوهیؽ اّ ؼا گؽكذ ثػّ ًیوَ نػ ُؽ ظُّ ریؾ ای نگلذ! 530 ثوبًعًع ثی ًیؿٍ ّ ریؾ ریؿ کكی کؽظ ثی ریؾ [ّ] ًیؿٍ قزیؿ؟ چْ اؾ ریؾ ّ ًیؿٍ ًعیػًع کبم ؼثیغ ّ ُوبى ّؼهَ اثي الِوبم ًهػنبى ثدٌگ اًعؼّى ؼای قكذ ثگؽؾ گؽاى ظقذ ثؽظًع چكذ ثگؽؾ گؽاى آّؼیػًع ؼای كهؽًعًع ُؽ ظُّ ثپؽضبل پبی ثگؽؾ آؾهْغًع چٌعاى ًجؽظ کی گل ؼًگ ؼضكبؼنبى گهذ ؾؼظ ًکؽظًع گؽؾ گؽاى ؼا یلَ ُخؿ آًَگَ کَ نػ ظقذ پؽ آثلَ 460 ظگؽ ثبؼٍ نوهیؽُب ضْاقزٌع ُوی خٌگ ًْ اؾ آؼاقزٌع ظُّ ریؾ ّ ظُّ ؼهر آّؼیػًعنبى چْثی ًیؿٍ ّ ریؾ ظیػًعنبى ثویعاى ظؼ، آى ُؽ ظُّ ضكؽًّژاغ ثکیٌَ ثگهزٌع چْى رٌع ثبغ ؼثیغ اثي ػعًبى ثؽآّؼظ ضهن یکی زولَ کؽظ آى قگ نْش چهن 540 قؽ ًیؿٍ ثگػاؼظ ثؽ ؼاى اّی کَ اؾ ظؼظ آؾؼظٍَ نػ خبى اّی اَثَؽ پِلْی اقپ ؼاًم ثػّضذ ؼش ّؼهَ اؾ ظؼِظ ظل ثؽ كؽّضذ پیبغٍ نػ اؾ اقپ، اقپم ثوؽظ پیبغٍ ثؽ آى ضكزگی زولَ ثُؽظ یکی ًیؿٍ یی ؾغ ثجبؾّل ثَؽ کی ثؽ ظّضذ ثبؾّ ثپِلْل ثؽ ّلیکي ثدبًم ًیبهػ گؿًع ؾ ثبؾّی ضْظ ًْک ًیؿٍ ثکٌع ري ُؽ ظُّ ظؼثٌع ؿن ثكزَ نػ ُویي ضكزَ گهذ ّ ُوبى ضكزَ نػ َهَ اثي الِوبم ؼ َّ ؿالهم یکی ثبؼۀ ریؿ گبم ثیبّؼظ ؾی ؼهۀ ًیک ؼای ثبقپ رک آّؼ ظؼآّؼظ پبی َّ ُن اًعؼ ؾهبى ثگهزٌع آى ُؽ ظّ كّؽش خْاى ؾُؽ ظّ چْ ظّ قیل ضْى نػ ؼّاى ؾ ثف ضْى کی اؾ ُؽ ظّ پبلْغٍ نػ ؾ ضًْهبى ظل ضبک آلْغٍ نػ 550 ظل ُؽ ظّ اؾ ظؼظ ُهكزی گؽكذ ري ُؽ ظّ اؾ ؼًح قكزی گؽكذ ؾ قكزی ثوبًعًع اؾ کبؼؾاؼ ثؽ آى ُؽ ظّ آؾاغٍ نػ کبؼ ؾاؼ یکی ضكزَ ثبؾّ یکی ضكزَ ؼاى ُوبى ؾیي ثزؽقیػ ّ ُن ایي اؾ آى ظّ ػبنن ؾ ثِؽ ظالؼام ضْیم ُوی ریؽٍ کؽظًع ایبم ضْیم ُوی ثؽ ؾظًع اؾ خگؽ قؽظ ثبغ ُوی کؽظ ُؽ یک ؾگلهبٍ یبغ ٍِ كؽضٌعٍ ًبم ُِوبم ؾ ُدؽاِى گلهب ؼهَ اثي ال َّ چٌبى ثُػ ظل کی ُؿهبى ُوی هـَؿل آهػ ثدْل ّلیکي ثُػاؾ يجؽ [ّ] هؽظی ضوْل ؼثیغ اؼچَ ثُػ ػبنن ؾاؼ اّی ظلم ایوي آضؽ ثػاؾ کبؼ اّی کی ظَؼزّی اّ ثْغ ّ ظؼضبى اّی ظالؼام گل ؼش ثػل خبى اّی کی گلهبٍ ثب اّ ّكب کؽظٍ ثْغ ري اؾ ّی ثسیلَ ؼُب کؽظٍ ثْغ 560 ثوکؽ ّ ثیچبؼٍ ظلم ثكزَ ثْغ ثهیؽیي ؾثبًی اؾّ َخكزَ ثْغ 461 خِبى ثؽ ظلم رٌگ چْى زلوَ ثْغ ّلی ]خبًم پیْقزۀ ّؼهَ ثْغ[ کی ثب ّی ثیکدبی ضْ کؽظٍ ثْغ ظل ُؽ ظّ ظؼ ػهن پؽّؼظٍ ثْغ ُن اؾ کْظکی هِؽنبى ثَكزََ ثْغ ّكب ظؼ ظل ُؽ ظّاى ُؼقزََ ثْغ ؼثیغ اثي ػعًبى ؾ ثف اثلِی ًجْغ آگَ اؾ هکؽ قؽّقِی کی ثؽ ّی ثسیلذ ًِبغقذ ثٌع ثزیوبؼ ُدؽاى ّ ثین گؿًع. * * * ٍِ ظلطْاٍ ثب اّ چَ کؽظ کٌْى ثهٌْ ای ضبلى آؾاغ هؽظ کی گلهب ؼثیغ اثي ػعًبى چْ اؾ پیم اّی قْی کیٌۀ ّؼهَ آّؼظ ؼّی ثپْنیع گلهبٍ ظقذ قلیر ثجؽ ظؼ زُ كبم ّ ثکق ظؼ ؼهیر یکی ضؿّ کْكی ثكؽ ظؼ ثجكذ ثدكذ اؾ ثؽ ثبؼگی ثؽًهكذ 570 ثكبى ؿالهبى ري ضْیهزي ثیبؼاقذ آى لؼجذ قین ري ًِبى اؾ کٌیؿاى ّ پیْقزگبى ًِبى اؾ ؿالهبى ّ ظؼثكزگبى ّ جَ آهػ ثعؼ ثزیؽٍ نت آهػ ثْهذ قسؽ ؾ زیّ ثٌی ض ثجكزَ ثؽقن ػؽة ؼّی ضْیم ثعقزبؼ پْنیػٍ گیكْی ضْیم چْ نػ یبؼ ثب ثبؼۀ گبم ؾى ثؽاًع اقت گؽم آى ظالؼام ؾى ُوی ؼاًع رب قْی لهکؽ ؼقیػ ؾ گَ ؽظ ظّ لهکؽ ُْا ریؽٍ ظیػ ٍِ ؼّی گؽاؾاى ّ ؼّی آّؼظیػٍ ثؽّی ظّ ػبنن ثؽ آى قبى چْ ظّ کْ ظل ُؽ ظّ اؾ هِؽ پؽظاضزَ ُویي ّ ُوبى خٌگ ؼا قبضزَ ًگَ کؽظ گلهبٍ قْی ًجؽظ ثعیػ آى ظّ گؽظى کم نیؽ هؽظ یکی ث ُػ ؼثیغ اثي ػعًبى ثٌبم ظگؽ ّؼهَ ثُػ ًبم اثي الِوبم 580 ثؽاثؽ نػٍ ُؽ ظّ ثب یک ظگؽ یکی کیٌَ ظاؼ ّ یکی کیٌَ ّؼ ؼهََ ثب ضبک پیْقزَ ظیػ ثؿضن ثال ؼاى اّ ضكزَ ظیػ َّ ري رْ گلزی کی آر َم ثؽ اكؽّضزٌَع هؽ آى گل ؼضبى ؼا ظؼّ قْضزٌع ؾ ظل قْی ظیػٍ ثؽآّؼظ ضْى ؾ هؽکت ُوی ضْاقذ نػ قؽًگْى ّلیکي ثدلعی ري ضْیهزي ًگَ ظانذ آى لؼجذ قین ري 462 ظگؽ ثبؼٍ کؽظ آى ظلَلؽّؾ هبٍ ثكْی ؼثیغ اثي ػعًبى ًگبٍ ؾهیي ظیػ اؾ ضْى اّ اللَ گْى ؾثبؾّل ؼّاى گهزَ قیل ضْى َّ ؼ َهَ كؿّغ َّ ؼ َهَ ثؽخبًم ضْنزؽ ثجْغ ظالؼام ؼا هِؽ ؿن كؽـ پیم ؼاًع آى ًگبؼ ثعیغ چْ آهػ ثَ پیم قپبٍ ؼثیغ َیل ثْغ قطذ اّقزبغ ؾ ثِؽ ًظبؼٍ ثدب ایكزبغ کَ اًعؼ ز 590 ثكْی ؼثیغ ّ قْی ّؼهَ چهن ًِبغ آى ظالؼام پؽ کیي ّ ضهن کَ رب خٌگ آى ُؽ ظّاى چْى ثْغ اؾ آى ظّ ثوؽظی کی اكؿّى ثْغ ُّ گؽظ ًوْغًع ُؽظّ ُوی ظَقذ ثُؽظ ثویعاى ؼؾم اًعؼ آى ُؽظ َ گَ آى زولَ ثؽ ُچْ ظُّ نیؽ آنلزَ ثؽ یک ظگؽ گَ َ ایي زولَ آّؼظ، اگؽ چٌع اؾ خٌگ ضكزَ ثُػًع ّگؽ چٌع ظؼ ػهن ثكزَ ثػًع ؾ کیي ظل ّ زویِذ ًبم ّ ًٌگ ُوی ربؾٍ کؽظًع آییي خٌگ ُوی اؾ ُقن هؽکجبى ًجؽظ ؾهیي ّ ُْاؼا ثپْنیػ گؽظ ؾ ثف هبًعگی هؽکت ُؽظّاى ُوی ضْى كگٌع ایي ّ آى اؾظُبى ُوی کؽظ گلهَ ًظبؼٍ ؾ ظّؼ نػٍ ظؼ ؿن ػهِن ّؼهَ يجْؼ ثدْنیػ اًعؼ ظِل ّؼهَ هِؽ ؾزویذ هؽ اّ ؼا ثؽ اكؽّضذ چِؽ 600 ثؿظ ثبًگ ثؽ هؽکت ثبغ پبی ثدكذ اقپ چْى هؽؽ پّؽاى ؾخبی ؾثف ریؿی آى ثبؼۀ ؼٍ قپؽ ضطب کؽظ ًبگَ ظؼ آهػ ثكؽ ًََؽقذ! قؽّ گؽظى اقپ ثؽُن نکكذ ثعل ّؼهَ گلذ: اؾهضب کف ثیلزبغ هكکیي قزبى ثؽ هلب ؼثیغ اًعؼ آهػ چْ کٍْ يلب ثلؽؾیع ّؼهَ چْ ثؽگ ظؼضذ ثگلذ: آٍ ًْهیع گهزن ؾثطذ! ؼثیغ ظالّؼ ؾ ؾیي ظؼ ثدكذ چْ نیؽی ظَُژم ثیي کی ثؽّی ًهكذ چْ ُنػ ّؼهَ اًعؼ کق اّ ؾثْى کهیعل یکی ضٌدؽ آة گْى َثَؽغ قؽ ثٌؿظیک آى ظلجؽل ثعاى رب ثطٌدؽ ثجّؽظ قؽل قؽ ظقذ اّ ّؼهَ ثگؽكذ قطذ چْ ظیػل کی یک ثبؼٍ ثؽگهذ ثطذ ّجبؼ ّ كؽظ ثگلزب ثؽیي ظل هیلؿای ظؼظ ثسن ضعاًّع خ 463 610 اؾ آى پیم رب کن ظؼآؼی ؾ پبی یکی ؼّی گلهبٍ هبؼا ًوبی کًٌْن هُکم، ظقذ ّ پبین ثجٌع ثجؽ ًؿظ آى ؾاغ قؽّ ثلٌع ثعیػاؼ آى هبٍ هِوبى کٌن ثپیم ّی آًگبٍ هؽثبى کٌن ٌَوم ؼّی رْام ُکم چْ ثُکهػ هؽا ػهن اّی چْ یک ثبؼ ظیگؽ ثجی چْ ثهٌیػ گلزبؼ ّؼهَ ؼثیغ ثگلذ: آهع پیم کبؼی ثعیغ ثػّ گلذ: ای ثی ّكب ثػ ِقگبل چؽا هًع کؽظی ثكْی خعال؟ ُ کٌع ّیؽ کٌْى کْ كزبظی ثچٌگ اقیؽ نػی ُکٌع ؼای ّ نػی ثكْ گٌع ثكزی ظلن ؼا؟ ؼّاقذ کٌن آًچذ اکٌْى هؽاظّ ُْاقذ ثؽم هي رْ ؼا قْی گلهبٍ رُْ ثپبیبى ثؽم ػوؽ کْربٍ رُْ ثگلذ ایي ّ اؾ قیٌۀ اّ ثدكذ ظّ ظقزم پف پهذ هسکن ثجكذ 620 كگٌعل ثگؽظى ظؼّى پبلٌِگ پیبغٍ کهیػل ثویعاى خٌگ ِ ى ظلم ثؽظّیػ چْ گلهبٍ ّیؽا ثویعاى ثعیػ قْی ظیػٍ ضْ ًوبًع ایچ ثؽ خبًم آؼام ّ يجؽ ثکیٌَ ظؼآهػ چْ یک پبؼٍ اثؽ چْ خبًبى هؽّؼا ثػاى قبى ثعیػ ظؼآهػ یکی ًؼؽٍ یی ثؽکهیػ ثػیهبى چْ رٌگ اًعؼ آهػ ؾؼاٍ ؾؼش پؽظٍ ثگهبغ ّ ثٌوْظ هبٍ ِ ػوبهۀ ضؿ اؾ قؽ ثیؽّى كگٌع ثلهکؽ ًوْغ آى ظّ ههکیي کوٌع َُ وَ ؼّی هیعاى پؽ اؾ ًْؼ گهذ چْ پؽظٍ ؾؼضكبؼ اّ ظّؼ گهذ اؾ آى هْی ضْنجْی ّ آى ؼّی پبک پؽ اؾ اللَ نػ قٌگ ّ اؾ ههک ضبک ظّ لهکؽ ػدت هبًعٍ اؾ ؼّی اّی اؾ آى هع ّ ثبال ّ گیكْی اّی َّ یسک! اؾ اثؽ قیبٍ چگًَْ پعیػ آهع ایي طؽكَ هبٍ! ثگلزٌع 630 ؼثیغ اثي ػعًبى چْ اّؼا ثعیػ ثج ُع ضیؽٍ ّ قْی اّ ثٌگؽیػ گوبًی چٌبى ث ُؽظ کبى هبٍ ؼّی ؾ هِؽ ظل آهػ ثعیػاؼ اّی ثزلكیػ اًعؼ ظلم هِؽ اّی چْ چهوم ثؽ اكزبغ ثؽ چِؽ اّی كؽـ اّ ؼاًع، گلذ: ای ًگبؼ چؽا آهػی؟ ؾّغ زدّ ذ ثیبؼ. هگؽ ثی هي ای ظّقذ ؿوگیي نػی ؾُدؽاى هي ؾاؼ ّ هكکیي نػی 464 ُث ػم رْ گلزی کی ظؼثٌع ّ ؾًعاى ثُػم کی هي ثی رْ ای ظّقذ چًْبى ًجبیكزذ آهػ ُوی قْی هي ّ گؽ چٌع ًهکیجی اؾ ؼّی هي کَ هي ؾی رْ ثب ّؼهَ آین ُوی ؾ کیٌَ ظلم ؼا ثطبین ُوی َُ وم گؽظى ؾغى کی رب هي ؾ ر ُْ ثَ ؽضْؼم رْ ؾهي. ثپیم رْ ضْا ؾ گلزبؼ اّ ّؼهَ نػ قْگْاؼ ثگلزب کَ ُن خبى نػ ّ ُن ًگبؼ ُ گوبى ثؽظ هكکیي هگؽ ثب ؼثیغ ثپیْقذ هِؽ آى ًگبؼ ثعیغ 640 ثگلذ اؼ کٌْى کهزَ گؽظم ؼّاقذ کَ کهزي هؽا ؼازذ اؾ ُؽ ثالقذ ُوی ؼاًع گلهبٍ ثب هِؽ ّؼًگ قوٌع يق آنْة ؼا ًؽم ّ رٌگ ثػاى قبى کی هي ؾی رْ آین ُوی ؾ ظل هِؽثبًی ًوبین ُوی چْ اؾ ؼٍ ؼقیػل ثؽ ُؽ ظّ رٌگ ًکؽظ ایچ ثؽ خبیگَ ثؽ ظؼًگ یکی ًیؿٍ ؾظ آى قزٍْ ٌُؽ ؼثیغ كؽّهبیَ ؼا ثؽ خگؽ قٌبًم گػاؼیػ اؾقْى پهذ ثؽ آى قبى ثؿاؼی هؽ اّؼا ثکهذ ثؿیؽ آهػ ّ ظقذ ّؼهَ گهبغ قْی لهکؽ ضْیم ؼكزٌع نبغ. چْ ّؼهَ ؾ گلهبٍ چًْبى ثعیػ ؾ نبغی رْ گلزی ُوی ثؽ پؽیػ ظّ ؼضكبؼل اؾ ضؽّ هی ثؽ كؽّضذ ثزیؽ طؽة چهن ؿن ؼا ثػّضذ 650 ثٌی نجیَ ّ هْم اّ اؾ ًهبط کهیػًع اؾ ظل ثهبظی ثكبط َ وَ ظل ثؽاًعاضزٌع َُ َُ وَ َ ؿن ثپؽظاضزٌع ؾ نبظی ؼّاى اؾ َ وَ یک ثیک ًوؽٍ ثؽظانزٌع ثؽ اػعاظ ُوَ گؽظى اكؽانزٌع َُ ُوَ ضجیبى ؼا ؾ ریوبؼ ّ ؿن قیَ نػ خِبى ّ ًگْى نػ ػلن نػًع اؾ ػٌب ُوچْ ظل ثؽظگبى چْ آقیوَ قبؼاى ّ پژهؽظگبى ُالل آى کدب ثبة گلهبٍ ثْغ ظالّؼ، ثػّؼّؾ گن ؼاٍ ثْغ ؾ ریوبؼ كؽؾًع ظل ضكزَ ثْغ کی ثطذ اؾ ثؽل ًبگِبى خكزَ ثْغ چْ ظضزؽ ثػّ ثبنػ ثبؾ ظاغل ضعای نػٍ ظّلزم ثبؾ آهػ ثدبی ؼّاى ؼا چْ اؾ ثٌع ؿن خكزَ ظیػ ظل ضْیم ثب ثطذ پیْقزَ ظیػ ُوَ لهکؽ اؾ نْم کؽظًع ثبؾ ثعل ثؽ ظؼ نبظکبهی ّ ًبؾ 465 660 ؼثیغ خِبى قْؾ چْى کهزَ نػ ُوَ ظّلزم خولَ ثؽگهزَ نػ ظّ كؽؾًع ثُع هؽّ ؼا خٌگ خْی ظلیؽ ّ يق آنْة ّ كؽٌُگ خْی چْ ثؽ ثبثهبى ظّلذ آهػ ثكؽ ثکیٌَ ثؽّى ؼاًع هِزؽ پكؽ ثؽ ثبثک آهػ، گؽِ قزم ثؿاؼ پؽ اؾ ضْىِ ظل کؽظٍ ؼّی ّ کٌبؼ چَ گلزم؟ ثگلذ: ای گؽاهی پػؼ ایب نبٍ يق ظاؼ آُي خگؽ ظؼیـب کی ثؽ ظقذ ثی هبیگبى ثٌبگبٍ که زََ نػی ؼایگبى ّلیکي ثکیي ر ُْ هي ُن کٌْى کٌن ؼّی ایي ظنذ ظؼیبی ضْى. ّ ؽیع هبًٌع ؼػع اؾ ؿوبم ثگلذ ایي ّ اؾ کیٌۀ ظل ؿالم ثـ جٌگ کشدى پسش سبیع با گلطاٍ ثؽاًع اقپ ربؾی ثکؽظاؼ ثبغ ثیبهػ هیبى هًبف ایكزبغ ُوی گلذ: اهؽّؾ ؼّؾ هٌكذ ًزؽقن گؽم ظنوي آُؽ هٌكذ 670 ایب نَ قْاؼاى ثیبییػ ُیي ثیبییػ ّ ثطذ آؾهبییػ ُیي ّ ؼم هي آُي ظالى ؼا خگؽ چْ هي اؾ پی کیي ثجكزن کوؽ ثع ثیبییػ ّ پْییػ قْی ًجؽظ هجبنیػ، پبنیػ ثؽ هبٍ گؽظ َه َ آگَ ؾ گلزبؼ اّی ًیذ کؽظ ؼكزي ثپیکبؼ اّی َّ ؼ چْ نػ َ جكذ ثدكذ اؾ ثؽ ضٌگ خٌگی ًهكذ خؽازذ ثیب گٌع ّ ؼاى ؼا ثُ ظل ّ خبى گلهبٍ نػ ًبنکیت ؾؼكزي ثدبى اًعؼ آهػ ًِِیت کَ ثب آى ُوَ قكزی ّ ضكزگی ُوی کؽظ ثب کیٌَ پیْقزگی قؽاقیوَ نػ هبًع اؾ ّی نگلذ ثؿغ چٌگ ظقذ ّ ػٌبًم گؽكذ ثگلزم ثوؽظی چَ ًبؾی ُوی ثجیِْغٍ چْى خٌگ قبؾی ُوی؟ م َْ َْ م ُوذ یبؼ ّ ُن هِؽخْی رُ هي ایٌک ُوی پیم ؼّی ر ُ 680 چؽا ؿن ثـن ثؽكؿایی ُوی ثجیِْغٍ ؼًح آؾهبیی ُوی؟ گؽد ثب ضؽظ ُكذ پیْقزگی چگًَْ کٌی خٌگ ثبضكزگی؟ رْ ثٌهیي کی اکٌْى ثدبی رْ هي نْم قْی هیعاى ثؽای رْ هي ؼقبًن ّ ؼا ُن کٌْى ؾی پػؼ کَ ًؿظ پػؼ ثِزؽ آیػ پُكؽ 466 ثگلذ ایي ّ اؾ کیٌَ آٌُگ کؽظ خِبى ثؽ ظل ظنوٌبى رٌگ کؽظ كگٌع اقپ ؼا ظؼ هیبى ثؽیؿ ؾ کیٌَ ثؽ آهیطذ نوهیؽ ریؿ ثگلذ ایٌک آهػ یکی اژظُب کی هؽگ اؾ ًِیجم ًگؽظغ ؼُب ّ ؼغ ثٌؼل قوٌع ؾزل ؼا ظؼآؼغ ثطّ ن کوٌع. ؾهیي ؼا ثع ثگلذ ایي ّؾغ ثبًگ ؼا ثؽ كؽـ كؽـ خكذ ؾیؽل چْ هؽؽ اؾ هلف كؽّ کؽظ نوهیؽ ؼا ظؼ ًیبم ثٌیؿٍ ثگؽظیػ گؽظ ؿالم 690 ؿالم اًعؼ آهػ ثکؽظاؼ اثؽ ثگؽظیػ گؽظل چْ ؿؽّ اى ُؿثؽ ؾ هزل پػؼ ثُع ظلم قْضز ََ ثدبى اًعؼل آرم اكؽّضزَ ظّ ثجؽ ثؽ آنلزۀ ریؾ ؾى ثگهزٌع ثب یک ظگؽ ُؽ ظّ ري ظؼآهػ کٌیؿَ ک چْ رٌع اژظُب کَ اؾ ثٌعِ ؿن گهزَ ثبنػ ؼُب ثكیٌَ ثؽل طؼٌَ یی ؾغ ظؼنذ قؽ ًیؿٍ ثگػانذ اؾ قْى پهذ ُ کهبى ثگلذ: ای ظلیؽاى ّ گؽظى کهبى قؽاى ّ ندبػبى ّ هؽظم َ ژم کی رب ثٌع اّ ثگكالًن ؾُن کی آیػ ظگؽ پیم پیل ظُ ُ طي ثدْنیع اؾ کیٌَ آى قَ ؽّ ث ُي َ ق چْ کِزؽ ثؽاغؼ نٌیػ ایي یکی ًؼؽٍ ؾغ کْغک نیؽ ظل کَ گهزٌع ؾ آى ًؼؽٍ گؽظاى ضدل چٌبى نیؽظل ثْغ کِزؽ پكؽ کَ پیل اؾ ًِیجم كزبغی ثكؽ 700 ثگؽظى کهبى ثؽ قؽ اكؽانزی قؽ ًیؿٍ اؾ قٌگ ثگػانزی یکی زولَ کؽظ اّ ثگلهبٍ ثؽ گؽكذ اؾ کویي ؼا ثؽ آى هبٍ ثؽ ثؽّ ًیؿ گلهبٍ ظلجؽ ثگهذ چْ ظُّ نیؽ آنلزَ ثؽ قبظٍ ظنذ ؾهیي اؾ رِق ریـهبى رلزَ نػ ظل ُؽ ظُّ ثؽ هؽگ آنل زََ نػ ثکلِب ظؼّى ریؾ یب ؾًعٍ نػ ثزٌِب ظؼّى ظل گعاؾًعٍ نػ ؼش هبٍ ثؽ چؽش پْنیػٍ نػ ثكؽُب ظؼّى هـؿ خْنیػٍ نػ قزْؼ اؾ رک ّ پْیَ ثیچبؼٍ نػ ؾؼٍ نبى ثزي ثؽ ثًػ پبؼٍ نػ ؾ زولَ غل ُؽظُّ ؼًدْؼ نػ ؼشِ ُؽ ظُّ اؾ ًْؼ ثی ًْؼ نػ چْ ایهبى ثکیٌَ ثؽآّیطزٌع ًهبط ّ ثال ظؼ ُن آهیطزٌع 467 ؿالم ظالّؼ ظؼآهػ چْ ثبغ ثسولَ ثٌؿظیک گلهبٍ نبغ 710 ثؿغ ًیؿٍ یی، آهػ اًعؼ ثؽل ثیک طؼٌَ ثلگٌع ضْغ اؾ قؽل ؼظ ]ّ[ قیوبة اّی َّ ثؽٌَُ نػ آى ههک پؽربة اّی پعیػ آهػ آى ؾهیي گهذ گلٌبؼ اؾ ؼّی اّی ُْا گهذ َػّطبؼ اؾ ثْی اّی ثكب کف کی آى ؼّؾ ظل ضكزَ نػ ثعام ثال خبى اّ ثكزَ نػ چْ پیػا نػ آى هبٍ اؾ ؾیؽ اثؽ اؾ آى ُؽظُّ لهکؽ ثپبلْغ يجؽ ظل ظضزؽ اؾ ظؼظ نػ پؽ گؽٍ ثكؽ ثؽكگٌع آقزیي ؾؼٍ ضدل گهذ ّ ؾنؽم گن کؽظی ؼای نػل قكذ اؾ ضیؽگی ظقذ ّ پبی ؿالم ظالّؼ چْ اّ ؼا ثعیػ ثعلم اًعؼّى كؽل ؿن گكزؽیػ ظلم اؾ ؿن ػهن نػ قْضزَ چْ نوؼی نػ اؾ آرم اكؽّضزَ ثؼهن آى پكؽ اؾ پػؼ ظؼ گػنذ ثیکجبؼگی قكذ ّ ثیچبؼٍ گهذ 720 چْ ظضزؽ چٌبى قؽ ثؽٌَُ ثوبًع قجک ًبهۀ نیؽهؽظی ثطْاًع ثؿظ ًیؿٍ ّ ضْغ ؼا اؾ ؾهیي ثؽ آّؼظ آى ظضذ ًكؽیي قؽیي هؽ آى ضْغ ؼا ؾّغ ثؽ قؽ ًِبغ رْ گلزی کی هَ ثؽ قؽ اككؽ ًِبغ ؾزویذ ثگؽظیػ گؽظ ؿالم پكؽ ثْغ ظؼ نیؽ هؽظی روبم ثزی ثْغ کْظک، ّلی هؽظ ثْغ ندبع ّ ظلیؽ ّ خْاًوؽظ ثْغ کٌیؿک ؾ زویذ ثؽّ زولَ کؽظ ثگؽظیػ اًعؼ هًبف ًجؽظ چْ قْی ؿالم اًعؼ آهػ ؾ ؼاٍ ثُؿغ ًیؿٍ آى لؼجذ کیٌَ ضْاٍ د ُوَ ًیؿٍ ثؽ ُن نکكذ ّْ پكؽ ًیؿۀ اّ گؽكزم ثعقذ ثو چْ ظضزؽ ثػّ کبهۀ ظل ثؽاًع ثکبؼ ؿالم اًعؼّى ضیؽٍ هبًع پكؽ گلذ: ای ظل ؼثبی ثعیغ هٌن ًبهْؼ ؿبلت اثي ؼثیغ 730 رُْ پیهن چٌبًی ثویعاى خٌگ کَ ًطچیؽ ثیچبؼٍ پیم پلٌگ کٌْى ای پؽی چِؽۀ ضْة ؼّی ثیک ُقًَْ ایي کیٌَ ّ گلذ ]ّ[ گْی هؽا ثب رُْ اهؽّؾ پیکبؼ ًیكذ هؽا خلذ ًّی ّ رُؽا یبؼ ًیكذ ثؽاغَؼم ثؽ ظقذ رْ کهزَ نػ پػَؼم اؾ ثالی رْ قؽگهزَ نػ 468 کٌْى کیي ظل اؾ هِؽ ُگن ؼاٍ گهذ ؾخٌگذ هؽا ظقذ کْربٍ گهذ ًدْین ؾ رْ کیٌۀ ُیچ کف هؽا ظؼ خِبى چِؽد ای ظّقذ ثف کٌْى کیي ظل اؾ هِؽ ُگن ؼاٍ گهذ ؾخٌگذ هؽا ظقذ کْربٍ گهذ ًدْین ؾ رْ کیٌۀ ُیچ کف هؽا ظؼ خِبى چِؽد ای ظّقذ ثف کٌْى گؽ ثوِؽم رْ ؼؿجذ کٌی ثپبیی ّ ثب ثٌعٍ يسجذ کٌی ًدْین ؾ رْ کیٌۀ ُیچ کف هؽا ظؼ خِبى چِؽد ای ظّقذ ثف کٌْى گؽ ثوِؽم رْ ؼؿجذ کٌی ثپبیی ّ ثب ثٌعٍ يسجذ کٌی َُوَ آِى ركذ ظلن ثكزۀ ػِع ّ پیوبى رُكذ ري ّ خبى ّ هبلن رْ اکٌْى اؾیي ثٌع ثُگِكل گِؽٍ نٌیػی، کٌْى پبقطن ثبؾ ظٍ. ثطٌعیػ ظضزؽ ؾ گلزبؼ اّی اؾ آى ػهن ّ ًبلۀ ؾاؼ اّی 740 ثگلزم: ٌُْؾ ای پكؽ کْغکی اَثب کْغکی قطذ ًب ؾیؽکی رؽا خبی ًبلیػى ّ هبروكذ کَ اًعؼ ظلذ نبغ کبهی کوكذ َِ کیٌَ ّ خبی ثیعاغَیكذ چَ خبِی ػؽّقی ّ ظاهبغَیكذ؟ َگ َِ لِْ ّ ؾى کؽظى اقذ؟ ََُوَ ضبى ّ هبى رْ پؽ نیْى اقذ رؽا چَ َگ ػؽّـ رْ اهؽّؾ خؿ گْؼ ًیكذ کَ ثب ثطذ ثَػ هؽ رُؽا ؾّؼ ًیكذ پػَؼد اًعؼیي آؼؾّ خبى ثعاغ رؽا ًیؿ خبى ظاغ ثبیػ ثجبغ ؾ گلزبؼ گلهبٍ کْظک ثز َلذ ثؽ آنلذ اؾ ضهن [ّ] کیٌَ گَ ؽكذ ثگلزب: کكی کْ قؿاّاؼ ثٌع ثْغ، ًهٌْظ اؾ ضؽغهٌع پٌع کكی ؼا کی ضْاُػ ُوی نػ ُالک ؼٍ هؽگ اّ کی رْاى کؽظ پبک؟ ثگلذ ایي ّ ؾظ ًیؿٍ ؼا ثؽ ؾهیي ثؽآُیطذ نوهیؽ ریؿ اؾ کویي ّ ؽاى چْ قْؾًعٍ ثؽم ثگلزب: هٌن ق ّیع ؿؽة ّ نؽم 750 یکی ریؾ ث اگؽ ثب هٌذ هِؽ پیْقزَ ًیكذ قؽد اؾ قؽ ریؾ هي ؼَ قزَ ًیكذ اگؽ ثب هٌذ ظ ُّقزی ؼّی ًیكذ ثدؿ گْؼ ثی نک رؽا نْی ًیكذ ثگلذ ایي ّ ظؼ گؽظل آّؼظ گؽظ اؾ آّؼظ گیزی پؽ اؾ گؽظ کؽظ ثؽآّؼظ ریؾ ّ گهبغل ثـل ُوی ؼكذ ثب ریؾ ریؿل اخل 469 ُِ هذ نوهیؽ ریؿ اؾ ُْا چْ ثؽ هؽگ گلهبُم آهػ ُْا كؽّ كؽاؾ قؽ آى ثذ قین ثؽ کٌیؿک ؾ ریـم ثعؾظیػ قؽ قؽ ریؾ ریؿ اؾ ّی اًعؼ گػنذ ؾ هکؽ کٌیؿک پكؽ ضیؽٍ گهذ كؽّ ُهذ ریـم ثكْی قوٌع قؽ ّ گؽظى اقپ ظؼثؽ كگٌع قزْؼ کٌیؿک ظؼآهػ ؾ پبی خػا گهذ اؾ اقپ آى ظل ؼثبی 760 ثدكذ اؾ ؾهیي پف ثکؽظاؼ هیؾ ثٌؿظ پكؽ ؼكذ ّ ثگػاؼظ ریؾ ثؿظ ریؾ ثؽ ظقذ اقپ پكؽ هلن کؽظ ّ اقپ اًعؼ آهػ ثكؽ ؿالم اؾ ظلیؽی ؾ ؾیي ظؼ ثدكذ اؾ آى پیهزؽ کبقپ اّ گهذ پكذ ؿالم ظل آنْة نوهیؽ ؾى ظؼ آهػ ثکیٌَ قْی نیؽؾى ّ ؽاى پلٌگ ثیلگٌع نوهیؽ ّ ًیؿٍ ؾ چٌگ ثؽ ظضزؽ آهع چْ ؿُ ُ چْى پیل هكذ ُ قْی ضْیم ثؿغ ظؼ کوؽگبٍ ظضزؽ ظّ ظقذ کهیعل َ وؽل ٌَؽل ثؿغ ظقذ ّ ثگؽكذ ثٌع کَ ُ کٌیؿک چْ آگبٍ گهذ اؾ ثؽیي زبل ظّ ظنوي کیٌََ ضْاٍ ثکهزی ثگهزٌع یک چٌع گبٍ ثگهزٌع ّ ؾّؼ آؾهْغًع ظیؽ ًَ آى گهذ چیؽٍ ًَ ایي گهذ چیؽ پكؽ قطذ[ًیؽّ] ثُػ ّ ؾّؼهٌع ثزي ثُْغ هبًٌع قؽّ ثلٌع ُ کِی ؼا ؾخبی 770 ظالّؼ ث ُػ ّ خلع [ّ] ؾّؼ آؾهبی ثٌیؿٍ ثکٌعی غ نیؽ ؼا ؾّؼ اكؿّى ؾ گْؼ َْ ؾ ظضزؽ كؽاؾ ّ كؿّى ثُػ ثؿّؼ ثُ ؾى اؼ ثب هثل نیؽ پیل اكگٌكذ ثآضِ ؽ چٌبى ظاى کی ؾى ُن ؾًكذ ّْ د ّؼا اؾ ؾهیي ظؼ ؼُ ثْغ ثؿغ ظقذ کْغک ثکؽظاؼ ظّغ ثو گشفتاس ضزى گلطاٍ چْ ظؼ ثٌع اّ نػ ظؼكهٌعٍ هبٍ ًِبغ اؾ طؽة ؼّی قْی قپبٍ قپبٍ ثٌی ضجّ َ گهزٌع نبغ ُوَ زولَ کؽظًع چْى رٌع ثبغ گؽكزٌع هؽ ُؽ ظّ ؼا ظؼ هیبى نػًع اؾ طؽة نبغهبى ّ ظًبى چْ ّؼهَ چٌبى ظیػ ؿن ضْاؼٍ نػ چْ قؽ گهزَ یی ؾاؼ ّ ثیچبؼٍ نػ ثگلذ: ای قؽاى ّ هِبى ػؽة ندبػبى ّ ًبم آّؼاى ػؽة 470 ثدْییػ ؼّی ّ ثیبثیػ ؼای ثکْنیػ ثب هي ؾ ثِؽ ضػای 780 هؽا اًعؼیي کبؼ یبؼی کٌیػ ثدٌگ اًعؼّى پبی ظاؼی کٌیػ هگؽ یبؼ گُ ن ثْغٍ ثبؾ آّؼم ظل ظنوٌبى ؾیؽ گبؾ آّؼم ّ ؽش ًكت ضؽّنیػ ّ ثعؼیػ ثؽ ري قلت قجک ثبة گلهبٍ ك ثگلذ: اؾ پی زویذ ّ ًبم ّ ًٌگ ثکْنیػ ایب ًبم ظاؼاى ثدٌگ چْ گلذ ایي اثب ّؼهَ ّ ثب قپبٍ ؾ کیٌَ ثؽ اػعا گؽكزٌع ؼاٍ ثسولَ ظؼّى ؾّظ ثهزبكزٌع هؽ آى هْم ؼا خولَ ظؼیبكزٌع ثكبخبى کی اًعؼ ثال قْضزٌع ثكب ظیػٍ کؿ ریؽ ثؽظّضزٌع ُوی رب خِبى خبهۀ ظّغ ؼًگ ًپْنیػ، کْرَ ًکؽظًع چٌگ چْ گیزی ثپْنیع نَ ؼؽ کجْغ ظّ لهکؽ ؾُن ثبؾگهزٌع ؾّغ ؼثْغًع گلهبٍ ظل ضُ ْاٍ ؼا ثجكزٌع ّ ثؽظًع آى هبٍ ؼا 790 چْ ظّ لهکؽ اؾ کیٌَ ثبؾگهزٌع ثبؾ ظل ّؼهَ نػ خلذ گُ ؽم ّ گعاؾ ثگلزب کَ: ظؼ خٌگ کهزَ نػى ثِكذ اؾ چٌیي ؾاؼ ؾًعٍ ثػى ثگلزبؼ ثب ضلن ثگهبغ لت ًگؽ رب چَ کؽظ آى قُ ْاؼ ػؽة ُوی ثْغ رب نت ثكی ظؼ گػنذ نجبٌُگ ثؽ چؽش گؽظاى ثگهذ ثؽّى آهػ اؾ ضیوَ چْى رٌع ثبغ قْی لهکؽ ظنوٌبى ؼش ًِبغ اثب ظؼهَ ّ ظنٌَ ّ ریؾ ریؿ ُوی ؼكذ رٌِب ثطهن ّ قزیؿ قپَ ثُػ قؽ اًعؼ کهیػٍ ثطْاة کَ ثف هبًعٍ ثْغًع اؾ ؼًح ّ ربة چْ آرم ظل ّؼهَ رلكیػٍ گؽم ُوی نػ هیبى قپَ ًؽم ًؽم ُوی کؽظ ثب ضیوِب ظؼ ًگبٍ ثزیؽٍ نت اًعؼ ُوی کؽظ ؼاٍ َج ؽل خبیی ًهبًی ًعیػ ًَ اؾ ُیچ خب ؾاؼی اّ نٌیػ ؾ ظل 800 چْ اؾ ظیػى ظّقذ ًْهیػ گهذ ظل ّ خبًم لؽؾًعٍ چْى ثیػ گهذ یکی ضیوَ یی ظیػ ػبلی ؾ ظّؼ ُوی ربكذ اؾ ّی چْ اؾ هبٍ ًْؼ قجک ّؼهَ ؾی ضیوَ اكگٌع ؼای ثبّهیػ ظیػاؼ آى ظل ؼثبی چْ اؾ ظّؼ ًؿظیک ضیوَ ؼقیػ ثعؼگبٍ ضیوَ ظؼّى ثٌگؽیػ 471 ِ كل هبٍ ؼا ثجیـْلۀ ضیوَ گلهبٍ ؼا ثعیػل هؽ آى ظل گُ ظّ گیكْل ثؽ چْة ثكزَ چْ قٌگ ثجكزَ چٌبى چْة ثؽ ؼنزَ چٌگ پف پهذ اّ ظقزِب ثكزَ قطذ ؿالم اؾ ثؽ رطذ ّ اّ ؾیؽ رطذ ِ ؽ ربة ُوَ ًؽگف ظلجؽل ؾیؽ آة ُوَ ههک پُؽ چٌجؽل ؾی گل لؼل كبهم ًِبى ؾیؽ اثؽ ظل هِؽثبًم ًِبى ؾیؽ يجؽ ؿالم اؾ ثؽ رطذ، ظل پؽ قزیؿ ًِبغٍ ؾ پیم اًعؼّى ریؾ ریؿ 810 ر ُِی کؽظٍ ث ُػ ضیوَ اؾ کِزؽاى ؾ پیْقزگبى ّ ُن اؾ هِزؽاى ًَج ُػ خؿ ؿالم اًعؼ آى ضیوَ کف ُن اّ ثُْغ رٌِب ّ گلهبٍ ّ ثف یکی ًْثزی ثؽ ظؼ ضیوَ ثؽ ثُج َكزَ ثکؽظاؼ هؽؿی ثپؽ ًِبغٍ ثؽ آى رطذ پیم ؿالم یکی هطؽٍ هیؿی هی لؼل كبم ثعقذ اًعؼل قبؿؽی پؽ نؽاة ثؽًگ گل قؽش ّ ثْی گالة ؿالم اؾ ثؽ رطذ ثػ ًین هكذ یکی ریؾ پیم ّ پیبلَ ثعقذ كگٌعٍ ثعیػاؼ گلهبٍ چهن ؼضی پؽ ؾؼنک [ّ] ظلی پؽ ؾضهن ثگلهبٍ گلزی ُوی ُؽ ؾهبى ؾکیي خگؽ: کبی كالى ّ كالى ثکهزی رْ هؽ ثبثکن ؼا ثوِؽ ثوي ثؽ ُوَ ًْل کؽظی چْ ؾُؽ َث ؽا غَؼم ؼا ًیؿ کهزی ثدٌگ ایب قٌگ ظل نْش ثی ًبم ّ ًٌگ 820 گٌبٍ رؽا خولَ کؽظم ػَ لُْ. ًعاؼی ُوی هؽ هؽا ُن کُ ل ُْ؟ هي اؾ ّؼهۀ رْ ثچَ کوزؽم کَ هب ؼا ًطْاُی، ًیبیی ثؽم ثجٌعم کٌْى الخؽم ثكزَ ای ظل ضْیم ثب هؽگ پیْقزَ ای ُن اکٌْى هي ایي ثبظۀ لؼل كبم ضْؼم، چْى ثطْؼظم ثگیؽم زُ كبم ُوَ کیي ظیؽیٌَ پیػا کٌن ثگیؽَ هذ ثب هِؽ ّ ؼقْا کٌن ثپیم رْ اًعؼ ثوِؽ ّ قزن چٌبى چْى قؿظ ثب رْ ثبنن ثِن قسؽگبٍ ثبنػ کی آین ثدٌگ نْم ّؼهَ ؼا ؾًعٍ آؼم ثچٌگ ُ کٌَوم اؾ ؿن ّ ؼًح ّ ریوبؼ هكذ ِ ظّ ظقذ ثپیم رُْ آؼَ هم ثكزَ پف آًگَ ثجؽّ م قؽل اؾ هلب کؿّ ّؾ رْ ظاؼم كؽاّاى خلب. 472 ُوی گلذ چًْیي ّ ثؽ کق نؽاة ُوی ؼاًع گلهبٍ اؾ ظیػٍ آة 830 ؼّاًم پؽ اؾ ظؼظ ّ ظل پؽ ؾ پیچ قؽ اؾ پیم ضْغ ثؽ ًیبّؼظ ُیچ ًَ ثب ّی ثگلزبؼ ثگهبغ لت ًَ اؾ کجؽ ضبهْل گهذ ای ػدت! ؿالم كؽّهبیَ کآى هی ثطْؼظ ًهكذ اّ ؾهبًی ّ ریؿی ًکؽظ پف اؾ آًگبٍ اؾ رطذ ثؽضبقذ ؾّغ ؾ کبؼ كلک ُیچ آگَ ًجْغ ثٌؿظیک اّ ؼكذ ثب ضؽّ هی ثكیدیػ اؾ ثِؽ ًب هؽظهی ثعاى ؼّی رب هُ ِؽ ثكزبًػل ثٌبپبکی آلْغٍ گؽظاًػل َّ ؼه ََ هؽ کیٌَ ؼا کؽظ قبؾ ثگلهبٍ چْى ظقذ کؽظل ظؼاؾ ظل ًوبًعل يجْؼی، ًوبًعل هؽاؼ ثطیوَ ظؼّى خكذ ػیّ بؼّاؼ ثیک خكزي آهػ ثٌؿظ ؿالم ثؽآّؼظ ّ ثگػاؼظ ٌُعی زكبم ثیک ؾضن ثگككذ اؾ ري قؽل کؿ آى ؾضن آگَ ًهػ لهکؽل سُایی یافتي گلطاٍ 840 چْ گلهبٍ ؼضكبؼ ّؼهَ ثعیػ ؾ خبًم گل نبغ کبهی ظهیع ُ طي ثؽّى نػ ثعؼ ّؼهَ ّ قؽّ ثُي َ ق ًگلزٌع اؾ ثین لهکؽ ًِبى اؾ پف ضیوَ ثیؽّى نػًع ًعاًكذ کف کآى ظّري چْى نػًع قجک ؼاٍ ثی ؼٍ گؽكزٌع ؾّغ ثلهکؽ ؼقیػًع ُؽ ظّ چْ ظّغ قْی ضیوۀ ثبة گلهبٍ نػ ُوَ لهکؽ اؾ کبؼل آگبٍ نػ کی نػ ّؼهَ آّؼظ گلهبٍ ؼا ثکیٌَ رجَ کؽظ هؽ نبٍ ؼا ؼش ثبة گلهبٍ چْى اللَ ؼًگ نکلزَ نػ ّ گهذ ایوي ؾ خٌگ هیبى قپبٍ اًعؼ آى ریؽٍ نت ثیبكزبغ اؾ آى کبؼ قِوی ػدت ؾ ؿؽّ یػى کْـ ّ ؼّییٌَ ضُ ن رْ گلزی کی هَ ؼاٍ کؽظقذ گن َ وَ نبغی آهْضزٌع َُ َ وَ نوؼِب ؼا ثؽاكؽّضزٌع خِبى ؼا َُ 850 قپبٍ ثٌی ضجّ َ ظؼ ًین نت ثوبًع اًعؼ آى کبؼ خولَ ػدت َ نیجَ ّ هْهم ؼا چَ ثْغ! َُ وَ َ یک ظگؽ ؼا ثگلزٌع ؾّغ ثٌی هگؽ لهکؽی ثی زع ّ ثی ػعظ ؾ خبیی ؼقیػًعنبى ثوعظ؟ 473 ًگَ کؽظ ثبیػ هعظنبى ؾ کیكذ ّ یب ایي ًهبط ّ طؽثهبى ؾ چیكذ ثجبیػ رب قْی هِزؽ نْین هؽّ ؼا ثؽیي نـل ؼُجؽ نْین ًجبیػ کی قبؾًع ثؽ هب کویي ثكبؾًع ؼؾم ّ ثدْیٌع کیي. چْ ایي ؼای کؽظًع، یکكؽ نػًع قْی ضیوَ ّ خبی هِزؽ نػًع چْؾی ضیوهبى ثطذ ث ُػ ؼٍ ًوْظ ُوَ ضیوَ ظیػًع پُؽ هْج ضْى قؽ ؿبلت اؾ ري گككزَ ثزیؾ ثؽّى خكزَ آى هبٍ ؼضهبى ؾهیؾ ؾ گل نَ ًعیػًع خبیی اثؽ ؾ ؿبلت خعا کؽظٍ ظیػًع قؽ َُ وَ َ ضیؽٍ گهزٌع ّ ؿوگیي نػًع قؽاقیوَ ّ ؾاؼ ّ هكکیي نػًع 860 َُ وَ ؾ اًع ٍُ خبى نػًع ؾریوبؼ ّؾ ؿن ؿؽیْاى نػًع ؿؽیْاى قپبٍ ثٌی نیجَ ثؽضبقزٌع ُوَ خٌگ ؼا ري ثیبؼاقزٌع ّ ی ثٌی ضجّ َ ظاغًع ؼّی ؾ ثِؽ ای پؽضبل، ّؾ گلذ ّ گْی ثس ُّی ّ گؽظی ًوبًع َُ وَ نت ثؽ آى خبی هؽظی ًوبًع ؾ لهکؽ قُ ْاؼ چْ پیػا نػ اؾ کٍْ ؾؼّ یي ظؼكم ؾ گیزی ثؽ آُیطذ نؼؽی ثٌلم قپبٍ ثٌی نیجَ ؾ اػعای ضْیم ًعیػًع یک هؽظ ثؽ خبی ضْیم ُ قْی زیّ ضْغ ؼّی ثؽربكزٌع چْ اؾ کبؼ ظنوي ضجؽ یبكزٌع ثٌی نیجَ یک قؽ ثیبؼاقزٌع ثؽاهم ًهكزٌع ّ هی ضْاقزٌع َُ وَ هی ظٍ ّ ثؿم قبؾ آهػًع ّ ی ضْغ خولَ ثبؾ آهػًع چْ ثب ز َّ ؼ َهَ اؾ هؽگ ثبة ثجؽ ظؼُوی ضْى نػ اؾ ظؼظ ّ ربة 870 ّلیکي ظل اؾ آى اًع ٍُ ّ ظؼظ ثؽ خبى اّی نػ اكؿّى کی آؾؼظٍ ثػ ؼاى اّی اؾ آى ظؼظّ قِوم ظل اكگبؼ نػ ثیلزبغ اؾ پبی ّ ثیوبؼ نػ چْ ثِزؽ نػ اؾ ؼًح ًبلٌعگی ظلم کؽظ هؽ ػهن ؼا ثٌعگی ًگهذ اؾ ظلم ػهن گلهبٍ کن ًَ ثؽ خبى گلهبٍ کن گهذ ؿن ًیبؼقذ هی ضُ ْاقزم ثؿًی کَ ثؽ هبل ضْیهم ًَ جُع ایوٌی َُ وَ هبل اّ ثؽظٍ ثْغًع پبک ُوم کؽظٍ ثْغًع هًع ُالک ُوی گلذ ثی هبل ّ ثی ضُ ْاق زََ چگًَْ نْغ کبؼم آؼاقزَ 474 ثزؽقن کَ گلهبٍ ؼا گؽ ؾؿن ثطْاُن، ثکق آیعم ظؼظ ّ ؿن قؽ اًعؼ ًیبؼغ ثگلزبؼ هي ًیٌعیهػ اؾ ًبلۀ ؾاؼ هي ُ ضْاقزَ ظل ًیبثػ طؽة ًَ ثی قین ُؽگؿ ؼقػ لت ثلت 880 کی ثی ُوی ثْغ ثؽ ظؼظ ُدؽاى ضوْل اگؽچَ ُوی هـؿل آهػ ثدْل ثوؽظی رْ گؽ ثیهی اؾ ؼُ ّقزن ًگیؽی رْ ًبم اؾ ًعاؼی ظؼم ظؼم ظاؼ ُوْاؼ ثبنع ػؿیؿ ًیؽؾی پهیؿ اؼ ًعاؼی پهیؿ یکی ثٌعٍ ث ُػ ّؼهَ ؼا قؼع ًبم ثعاًم روبم ّ ثوؽظی روبم ُ ضؽظگیم آّؼیعٍ ثُػًع ثیک خبیهبى پؽّؼیػٍ ثُػًع کی اؾ َّ ؼ َهَ ًؿظیک رؽ ثُػ ؾ خبى کَ ثف ثبّكب ثْغ ّ ثف هِؽثبى َث ؽ چْ اؾ زبل اّ یبكزم آگِی کَ کبؼل رجبُكذ ّ ظقزم رِی صفت غالم ّسقَ ّ دستْسی خْاستي اص ّی بچاسٍ ساختي َُ وَ ظاًم ّ ظیي ّ ظاغ َ هَ آهػ ُن اؾ ثبهعاغ ثگلذ ای َّ ؼ َث ؽ ثؽیي گًَْ هي ظیػ ًزْاًوذ ثکْنن هگؽ نبغ گؽظاًوذ 890 نْم ظل ثپؽضبل [ّ] خٌگ آّؼم هگؽ قْؾیبًی ثچٌگ آّؼم ّ ؽم کٌن اگؽ ًبم ضْیم اؾ خِبى کن کٌن ّ یب هي رؽا نبغ ّ ض ّ ؼم ثزیؾ اگؽ ظاؼی ایي نـل اؾ هي ظؼیؾ ظل ضْیهزي ؼا ثع كؽّ هبًع ّؼهَ ؾگلزبؼ اّی قجک ثٌعٍ ؼكذ اؾ پف کبؼ اّی ضػاًّع اّ ّؼهۀ ریؿ هِؽ ؿالم ظگؽ ظانذ آؾاغٍ چِؽ َّ ؼ هََ چْ ظیعٍ ػؿیؿ ضؽغهٌع ّ ثب ػول ّ كِن ّ رویؿ ثٌؿظیک نػٍ ثْغ آى ثٌعٍ قْی قلؽ کَ آؼغ هگؽ خبهَ ّ قین ّ ؾؼ ثؽ آهػ ثؽیي کبؼ ثؽ یک ظّ هبٍ کی آى ثٌعۀ ّؼهَ آهػ ؾ ؼاٍ ظل ّؼهَ ثػ خلذ ریوبؼ ّ ؿن کی ًَ ثب ظؼم ثْغ ثب ثٌذ ػن ًَ گلهبٍ ؼا هبًعٍ ثُػ ُْل ّ ؼای ًَ ثب ّؼهَ ثػ خبى ّ ظلجؽ ثدبی 900 ثعیي زبل ُؽ ظُّ ُوی قْضزٌع ثعل ثؽ ُوی آرم اكؽّضزٌع نػٍ ًبههبى ظؼ ػؽة ظاقزبى ثـوهبى نػٍ ثطذ ُوعاقزبى 475 چٌبى گهذ گلهبٍ ؼا ؼّی ّ هْی کؿّ گهذ گیزی پؽ اؾ گلذ ّ گْی ثؽ اكزبغ ثؽُؽ ظلی ثٌع اّی ضالین نػًع آؼؾّهٌع اّی نػٍ ؼُ قزَ ثب خبًِب هِؽ اّی ثپیْقذ ثب ظیػُب چِؽ اّی ثكی کف ّؼا ثؿًی ضْاقزٌع ُوی ظل ثوِؽل ثیبؼاقزٌع ثؿؼگبى ّ گؽظى کهبى ػؽة کَ ثْغًع ثب هبل ّ خبٍ ّ طؽة اَثب ضْاقزَ پیم کؽظًع ظقذ چْ ثب هِؽ گلهبُهبى ظل ثجكذ َُ وَ خولگی ػؽضَ کؽظًع هبل کَ اؾ هبل ًیکْ رْاى کؽظ زبل ًدیجبى کُ َ پیکؽ ّ ثبغ پبی قزْؼاى هَ ًؼل ؼؾم آؾهبی ِ ػوع یْاهیذ ّ ؾؼ ّ ظؼم 910 ضیبع ّ ػوبؼ ّ ؿالم ّ ضعم ؾ َ هَ َُ وَ ػؽضَ کؽظًع ثؽّی ُوَ َ ؾ ؾؼ ثعؼُب ّ ؾ ثؽگ ّ ؼ ِ كل هَ َ نًْع ثػاى رب هگؽ یبؼ گلهَ نًْع قؿاّاؼ آى ظل گُ چْ ظؼ گْل ّؼهَ ضجؽ ظؼ ؼقیػ ؼقْالى ّ ضْاٌُعگبى ؼا ثعیػ ؾ ریوبؼ ظل ظؼ ثؽل گهذ ضْى ُوی آهع اؾ ؼاٍ ظیػٍ ث ُؽّى نػٍ نطًم اؾ هِؽ آى هِؽخْی ؾًبلَ چْ ًبی ّ ؾهْیَ چْ هْی ؾ ثف کؿ ؿن یبؼ اًعیهَ کؽظ گل لؼل اّ ؾؼگؽی پیهَ کؽظ صفت خْاًذى ّسقَ هادس گلطاٍ [سا] ّ صاسی کشدى چْ اؾ ظقذ ُدؽاى ظلم ضیؽٍ هبًع قجک هبم گلهبٍ ؼا پیم ضْاًع ثػّ گلذ: ای هبغؼم، ؾیٌِبؼ! ثػیي ػبنن ضكزَ ظل ؼزوذ آؼ کی ثؽ خبى هي قطذ نػ ثٌع رْ نػم ثكزۀ هِؽ كؽؾًع رْ 920 ثوي ثؽ رؽا ؼزن ًبیػ ُوی؟ چْ هي ثٌعٍ یی ربى ًجبیع ُوی؟ کٌْى هي ؾػن ظاظضْاُن ُوی ؾ رْ ضبلَ كؽیبغ ضْاُن ُوی نوب ًیک ظاًیػ قبهبى هي کَ گلهبٍ ظاؼغ ظل ّ خبى هي ثجیگبًگبًم هعٍ، گؽ ظُی گؽكزبؼ گؽظی ثطْى ؼُی رْ ظاًی کی ثب رْ ؾیک گُْؽم ثجطهبی کؿ ؿن ثؽًح اًعؼم قْی ثبة گلهبٍ پیـبم هي ثجؽ، گْ هج ُؽ اؾ هي آؼام هي 476 زن ثبثکن ؼا ًگَ ظاؼ ر ُْ ؼّاى ّؼا ضیؽٍ هبؾاؼ رُْ هؽا نبغ گؽظاى ثپیًْع ضْیم هکي ظّؼم اؾ ؼّی كؽؾًع ضْیم ثػیي کبؼ ظاًی کی هي زن رؽم کَ ثب رْ ؾ یک ايل ّ یک گُْؽم ثگلذ ایي ّ ضْى اؾ ظلم ثؽظهیػ ؾ ًؽگف ثجبؼیػ ثؽ نٌجلیػ. 930 ظل هبم گلهبٍ ثؽ ّی ثكْضذ یکی آرم اؾ خبى اّ ثؽكؽّضذ قْی نْی ضْیم اًعؼ آهػ چْ ثبغ قطٌِبی ّؼهَ ثؽّ کؽغ یبغ اؾ آى ًبلۀ ػهن ّ ریوبؼ اّی ّؾ آى ؾاؼی ّ نیْى ؾاؼ اّی ثگلزم ؾ ُؽ ظ ُّ گكذ اقذ ُْل کَ ایي ثب كـبًكذ ّ آى ثب ضؽّل ثپیْقزَ ثیٌن ُوی ؼایهبى ثیک خبی ثیٌن ُوی خبیهبى ؿن ػهوهبى ظؼ كؽیجػ ُوی ًَ ایي ؾ آى ًَ آى ؾیي نکیجػ ُوی ًطكجٌع ُؽ ؼّؾ ّ ُؽ نت ؾهِؽ کی ُن ریؿ هِؽًع ّ ُن ضْة چِؽ چٌبى ؼایهبى اقذ کبًعؼ ًِلذ کی ُؽ ظّ ثیک خبی ثبنٌع خلذ. َػن ّؼهَ ضیؽٍ نػ اؾ گلذ ؾى چٌیي ؼای ثیِْغٍ گلزب هؿى کی هي چْى ثؽهَ ُوی ثٌگؽم روبهی ًعاؼغ زن ظضزؽم 940 كؽاّاى کف اؾ زیِّبی ػؽة ضػاًّع هبل ّ خوبل ّ ًكت ثپیْقزگی ؼای هب ؼا کؽظٍ اًع خِبًی پؽ اؾ هبل آّؼظٍ اًع َثطزگبى ّ چَ اؾ ثُطزیبى ؾ اقجبى ّ اؾ ثعؼ ُبی گؽاى چی اؾ هؽا ثِزؽ اؾ ؼّهَ ظاهبغ ًیكذ ّلیکي ثَ ظقزم ثدؿ ثبغ ًیكذ رُِی ظقذ ؼا اؾ کكی ثبؼ ًیكذ گلی ًیكذ ِکم ِگؽظ اّ ضبؼ ًیكذ اگؽ زن كؽؾًعم آؼغ ثدبی هؽا ظؼ خِبى خؿ ثػّ ًیكذ ؼای َثػُّ ثؿًی ظضزؽم کَ اّ ثب هي ّ هي ثَػُّ ظؼ ضْؼم ظُن هي ثهػ هبم گلهبٍ ظل قْضزََ قْی ّؼهۀ آرم اكؽّضزََ ثعاغل ثْؼهَ پیبم ُالل ثگؽظیػ ثؽ ّؼهَ یک ثبؼٍ زبل چٌیي گلذ ای هبظؼ هِؽ خْی کٌْى ایي قطي ؼا چَ چیؿیكذ ؼّی 950 رْ آگَ رؽی اؾ هي ّ زبل هي رْ ظاًی کَ ربؼاج نػ هبل هي 477 هؽا هبل ؼكزكذ ّ هبًعقذ هِؽ كـبى ؾیي قزن کبؼ گؽظاى قپِؽ رْ ای ضبلَ ثؽ هي ًطْؼ ؾیٌِبؼ ثػیي قْضزَ ظل یکی ؼزوذ آؼ. چْ نػ هبم گلهبٍ اگَ ؾ زبل قؽاقیوَ ثؽگهذ قْی ُالل کی گؽ یک ؾ ظیگؽ خػایی کٌٌع اَثب ریؽٍ ضبک آنٌبیی کٌٌع ًجبیػ کی كؽظا پهیوبى نْی ثؽ آى ُؽ ظّ ظل ضكزَ گؽیبى نْی. ُالل اؾ ؿوم ظقذ ثؽ ؾغ ثعقذ ثگلزم کی : آؼی، قؿاّاؼ ُكذ کی ثب یکعگؽ ُؽظُّ اًعؼ ضْؼًع کی ُؽ ظّ ؾ یک ايل ّ یک گُْؽًع ثدبی هي اّ هِؽ ظاؼغ ثكی ًجیٌن اؾّ هِؽثبى رؽ کكی ثػاًگَ کی گلهبٍ ظؼ هبًعٍ ثْغ ظلن ًبهۀ ُدؽ اّ ضْاًعٍ ثْغ 960 ثدٌگ اًعؼّى ّؼهۀ ریؿ چٌگ ثؽّى آّؼیػل ؾکبم ًٌِگ اگؽ آؼظ گؽظاًن آقیب ًگؽظاًن اؾ یکعیگؽنبى خػا خِبى گؽ نْغ كزٌَ ؼّی اّی ًجبنػ ثدؿ ّؼهَ کف نْی اّی ّلیکي ثگْیم کَ اؾ ثِؽ هبل رؽا ؼكذ ثبیػ ثَ ًؿظیک ضبل کدب ضبل رُْ ُكذ نبٍ یوي ثػّ ُكذ ]پػؼام گبٍ[ یوي ُوم ربج ّ رطذ ]اقذ[ ّ ُن ضْاقزَ ُوَ کبؼ اّ ُكذ آؼاقزَ ثالنک چْ هي ّؼهَ ؼا ظیػ ؼّی قپبؼغ ُوَ هبل ّ هلکذ ثػّی َّ یؽا کف اؾ ًكل ]ّ[ پیًْع ًیكذ ثَ گیزی ظؼل ُیچ كؽؾًع ًیكذ کی اؾ اّ کبؼ ّؼهَ نْغ آة ظاؼ نْغ نبغهبًَ ثعیػاؼ یبؼ نػل نبغهبى ؾى ثگلزبؼ اّی ؾ نبغی قْی ّؼهَ ثٌِبغ ؼّی 970 ثگلذ ای پكؽ ؼقزی اؾ اؾ ؼًح ّ ظؼظ کی ػّ ن کبؼ ُب ثؽ هؽاظ رْ کؽظ ّلیکي رْ ؼا ای ًیبؾی پكؽ ُوی ؼكذ ثبیػ ثْی قلؽ ثَِؽ ضبل ضْظ نِؽیبؼ یََوي چؽاؽ ػؽة ًبهعاؼ ؾهي کی گؽظغ ثػّ کبؼد آؼاقزَ نْی یبؼ ثب یبؼ ]ّ[ ثب ضْاقزََ ؾگلزبؼ ؾى ّؼهَ ضّؽم ثجْغ ظل ّ خبى ؿوگیٌم ثی َػن ثجْغ نػ آگَ کی اّ ؼاقذ گْیػ ُوی ثدؿ ؼاقزی ؼٍ ًدْیػ ُوی 478 اهیؽ یوي ثْغ ُهٌػؼ ثٌبم ُوی ضْؼظ نبغ ّ ُوی ؼاًع کبم ََثؽ ّؼهَ ثؽ هِؽثبى ثْغ قطذ ِکجػُ ضبل اّ ، ثطؽغ ّ ًیک ثطذ ا ُن اًعؼ ؾهبى ّؼهۀ پؽ ٌُؽ ثكیدیػ ّ قبؾیػ کبؼ قلؽ ثچهوم ؾ ضْى ظل آّؼظ خْل ُوی ثی ّی اؾ ّی ثؽآهػ ضؽّل 980 پؽاکٌع ثؽ اؼؿْاى ثؽ ، ؾؼیؽ قؽنکم چْ ضْى گهذ ظم ؾهِؽیؽ پیواى بستي ّسقَ ّ گلطاٍ ثهػ قْی کبًَ ظّ رب کؽظٍ پهذ خگؽ قْضزَ ظل گؽكزَ ثوهذ ثٌبلیػ پیم ّی اؾ ظاؽ ّ ظؼظ ثجبؼیػ ضْى آثَ ثؽ ؼّی ؾؼظ ثؿاؼی چٌیي گلذ : ای ثٌذ ػن هضبهبى خػا کؽظ ضْاُػ ؾُن م َْ م اقیؽ رْ ّ ضبک پبی رُ َْ ُوی ربّؾین ظؼ ّكبی رُ گؽ اؾ هِؽ هي ثؽ ظلذ ثبک ًیكذ هؽا خبیگَ ثِزؽ اؾ ضبک ًیكذ ّ گؽ ثب هٌذ ُكذ پیًْع هِؽ هجُؽ ظل ؾهِؽ هي ای ضْة چِؽ کی هي ثی ]رْ[ چْى هبُیی ثؽ َنَطن ثكبى گٌَ کبؼ ظؼ ظّؾضن. ثگلذ ایي قطي ؼا ّ ثؽ رطذ ؾؼ كؽّ ؼیطذ اؾ چهن لؤلْی رؽ چْ گلهَ ؾ ّؼهَ نٌیػ ایي َقُطي ثٌبلیػ آى قؽ ّ ري قین ثُي 990 چٌیي گلذ کبی ًؿُذ کبم هي ؾ ًبهذ هجبغا خػا ًبم هي ثوِؽم ظل ّ خبًذ پیْقزََ ثبغ ثجٌع ّكب خبى هي ثكز ََ ثبظ هیبى هي ّ رْ خػایی هجبغ ؾ چؽش كلک ثی ّكبیی هجبغ گؽ اؾ ؼّی هي هی ثزبثی رْ ؼّی هدْین ، ّ گؽ خْیی اؾ ضبک خْی ثگلذ ایي قطي ؼا ّ ثؽ اؼؿْاى ؾ هژگبى ثجبؼیػ قیل ؼّاى گؽكذ آًگِی ظقذ ّؼهَ ثعقذ ري ضْغ ثكْ گٌع ّ پیوبى ثُجَكذ م نبغ کبم ّ گؽ ثیٌن اؾ ُیچ کف خؿ رْ کبم َْ کی گؽ ثی رْ ُؽگؿ ثُ ّگؽ ثب نگًَْ نْغ چؽش پیؽ ثعقذ ثػ اًعیم هبًن اقیؽ کٌن هكکي ضْیهزي ریؽٍ ضبک اؾ آى پف کدب گهزَ ثبنن ُالک. ثگلذ ایي ّ اؾ ُؽظّ ثجؽیػ ُْل ثَ یک ؼٍ ثؽآهػ ؾ ُؽ ظّ ضؽّل 479 1000 ثجكزٌع پیوبى ّ ػِع ّ ّكب کؿیهبى کكی پیم ًبؼغ خلب ثْؼهَ چٌیي گلذ گلهَ کی ضیؿ قْی هبهک ّ ثبثکن نْ رْ ًیؿ ثكْگٌع هؽ ُؽ ظؼاى ثكزَ کي ظل ُؽ ظُّ ثب ػِع پیْقزَ کي کی ثؽ رْ ظگؽ کف ثَعَل ًبّؼًع ثدؿ ؼاٍ ػِع ّ ّكب ًكپؽًع ثػّ گلذ ّؼهَ ؾ گلزبؼ رُْ ًزبثن قؽ اؾ هِؽ ّ ظیػاؼ رْ قْی ثبة گلهبٍ نػ ثؽظٍ ظل قؽاقیوَ ّ ؾاؼ ّ آؾؼظٍ ظل اَثب ُؽ ظّ پیوبى ثجكذ اقزْاؼ ؾ ثِؽ قلؽ ؼا ثكیدیػ کبؼ سفتي ّسقَ بیوي چْ اؾ هكکي ضْیم ظل ؼا ثزبكذ ثَ ثعؼّغ کؽظى ثگل نَ نزبكذ ثگل نَ قجک هبغؼ ریؿ هِؽ چٌیي گلذ ثؽ ضیؿ ایب ضْة چِؽ هؽ آى ضكزَ ظل ؼا رْ ثعؼّغ کي ثطْی ضْغل ؾّغ ضْنٌْغ کي 1010 قؽاقیوَ گلهبٍ ظل گهزَ ؼیم ضؽّنبى ثیبهػ ثَِؽ یبؼ ضْیم ؾ ضیوَ ري ضْیم ثیؽّى كگٌع پؽانیػ ثؽ قؽّ ههکیي کوٌع ثػّ ًؽگف اؾ ظؼظ گكزؽظًن ثكؽ ّ قِی اًعؼ آّؼظ ضن ؾ پیهم ثـلزیع ثؽ ریؽٍ ضبک ثوبلیػ ثؽ ضبک ؼضكبؼ پبک ثلٌعُم ُوی کٌع اؾ هبٍ ههک هی اكگٌع آى قؽّ ثؽ ضبِک ضهک ُوی گلذ كؽیبغ اؾیي ریؽٍ ثطذ کی اكگٌع ثؽ خبى هي ثٌع قطذ ؾ ُدؽاى ثؽ آرم كگٌع ایي رٌن ًػاًن چَ ضْاُػ ُوی ؾیي ظلن ثؿاؼی قْی آقوبى کؽظ قؽ ُوی گلذ ای ظاّؼ ظاغگؽ رْ ظاًی کَ ثی يجؽّ ثی طبهزن رْظٍ َقیَعی ؾیي ثال ؼاززن گؽكذ آى قِی قؽّ ؼا ظؼ کٌبؼ ثجْقیػ ؼضكبؼ آى ًْ ثِبؼ 1020 ثَ گلهَ چٌیي گلذ ثعؼّغ ثبل اؾیي ضكزۀ ظل رْ ضهٌْغ ثبل ُوی ثبیػم ؾاؼ ؾایعؼ نػى ًعاًن کَ چْى ثبنػم آهػى ُوی گلذ اؾ ؿن نػٍ ُبی ُبی ُوی ؼاًع ثیدبغٍ ثؽ کِؽثبی یکی ضبرن آّؼظ ّ یکّ ی ؾؼٍ ًگیي پؽ ًگبؼ ّؾؼٍ پؽ گؽٍ 480 ثگل نبٍ ظاغ اؾ پی یبغگبؼ ًهكذ اؾ ثؽ ثبؼۀ ؼاُْاؼ ُوی نػ ثؽٍ ّؼهَ ؾاؼی کٌبى ضؽّنیػ گلهبٍ گیكْ کٌبى چْ یک چٌع ثبؼٍ ثپیوْغ ظنذ خگؽ ضكزَ گلهبٍ اؾ اّ ثبؾ گهذ ثؽٍ ظؼ نػٍ ثبؼگی پْی پْی ثؽّ ّؼهَ ًبلٌعٍ ّ هْی هْی نت ّ ؼّؾ کؽظل ثؽكزي نزبة چْ هع ُْل ثی ػول ّ ثی ضْؼظ ّ ضْاة ظلم گهزَ ؾاؼ ّ رٌم گهزَ ًؽم ُوی ؼاًع اؾ ظیػگبى آة گؽم 1030 ُؽ آى کف کی پؽقیػی اؾ ّی ضجؽ کدب آهػی پیم ثؽ ؼُگػؼ ًعاغی اؾ اًعیهَ کف ؼا خْاة ًگلزی قطي اؾ ضطب ّ يْاة گوبى ثؽ ظُؽ کف کَ ثُػ کْ هگؽ ؾ هبغؼ چٌبى گٌگ ؾاغقذ ّ کؽ ثؽ آى ؼاٍ اقپ رکبّؼ چْ اثؽ ُوی ؼاًع ّ ؾظل ثؽّى کؽظ ]ٍ[ يجؽ چْ آهػ ثَ ًؿظیک نِؽ یوي پؽ اؾ هِؽ خبى ّ پؽ اؾ ؼًح ري ؾ پیم آهػل کبؼّاى ػظین پؽ اؾ خبهَ ّ ظیجَ ّ ؾّؼ ّ قین اؾآى کبؼّاى ثبؾ خكزم ضجؽ ؾ ؼاٍ ّؾ نبٍ ّؾ نِؽ ّ زهؽ ثپؽقیػ اًعؼ یوي کبؼ چیكذ ضػاًّع ّ قؽٌُگ ّ قبالؼ کیكذ؟ ثگلزٌع ایب ًبم گكزؽ ُقْاؼ زعیث یوي قطذ ؾاؼقذ ؾاؼ کدب نبٍ ثسؽیي ّ نبٍ ػعى ثدٌگ آهػقزٌع قْی یوي 1040 ثگؽظ یوي ظؼ گؽكزَ قپبٍ قیبُی ثكبى ؿوبم قیبٍ قؽاى یوي ؼا ثجؽظًع اقیؽ اَثب ُهزػؼ آى ضكؽّ نیؽ گیؽ ِگ اّؼا ثدٌگ گؽكزٌع هؽظاى كؽٌُگ ]ّ[ قٌگ يػّنًذ قؽٌُ رجَ گهزَ ّ کهزَ ًیكذ زع ظلیؽاى آُي ظل ّ قؽّ هع ًوبًع اؾ ظلیؽاى ظؼ آى نِؽ کف ّؾیِؽ اهیؽ یوي هبًع ّ ثف گؽكزٌع نِؽ یوي ؼا زًبؼ نت ّ ؼّؾنبى ًیكذ خؿ کبؼؾاؼ. ظل ّؼهَ اؾ گلزهبى ضیؽٍ نػ خِبى پیم چهوم ؾ ؿن ریؽٍ نػ ثگلزب : ثَ نِؽ یوي ظؼ ثهت رْاى ؼكذ ثی ؿلـل ّ ثی نـت؟ غ َْ غ ثػّ ظؼ ثهت ؼكزي آقبى ثُ َْ ثگلزٌع : نت ّهذ هؽظاى ثُ 481 ؾؿن ثكذ ثؽ خبى ّؼهَ ؿوبم ثؿغ ثبًگ ثؽ ثبؼۀ ریؿ کبم 1050 ثؽاًع اقپ گؽم آى نَ يق نکي ؼقیػ اؾ ؼٍ اًعؼ ثهِؽ یوي ُ گن ثْغ هِؽ ُوی ثْغ رب هیؽ گْى ثُػ قپِؽ پعیػاؼ ثُػ هبٍ ]ّ[ قجک ثبؼٍ ؼا ّؼهَ ُْنوٌع ثسیلذ ثَ نِؽ یوي ظؼ كگٌع ُن اًعؼ نت ریؽٍ ًؿظ ّؾیؽ نػ آى يق نکي هِزؽ ُگؽظ گیؽ چْ ظقزْؼ نبٍ اؾ ّی آگبٍ نػ ؾ هِؽ ظل اّ ؼا ًکْ ضْاٍ نػ اؾ آى پف کی روعین کؽظل ثكی ًعیػ اًعؼ آى ضیل چْى اّ کكی ثپؽقیػل اؾ ؼاٍ ّؾ کبؼ ّ زبل اؾ ازْال گلهبٍِ ًیکْ ضًبل ؾ گهذ قپِؽ ّؾ ؼاؾ ًِلذ ُوَ قؽ ثَ قؽ پیم اّ ثبؾ گلذ. چْ کؽظ ایي زکبیذ ّؾیؽ اًعؼ اّی ػدت هبًع، نػ ثی ظل ّ ؾؼظ ؼّی ّؾیؽ ضؽغهٌع گلذ : ای پكؽ ثجی ّهزی کؽظی ًهبط قلؽ 1060 هلک آؼؾّ هٌع ؼّی رْ ثْغ نت ّ ؼّؾ ظؼ گلذ ّ گْی رْ ثْغ کٌْى آهػی کْ گؽكزبؼ نػ ثجٌع اًعؼّى خلذ ریوبؼ نػ چَ قْغ َقذ اکٌْى اؾیي آهػى کَ نْؼیػٍ گهزكذ کبؼ یوي ثعَقزْؼ ّؼهَ چٌیي کؽظ یبغ : کی ای هِزؽ ؼاغ كّؽش ًژاظ ًجبیػد ًْهیػ ثْغى ؾ ثطذ کَ آضؽ گهبغٍ نْغ کبؼ قطذ ُؿاؼ ُوَ ًبم ثُؽظاؼ ظؼ کبؼؾاؼ ثوي ظٍ رْ اکٌْى ُقْاؼ]ی[ ّیبم خٌگ ثوي ثبؾ ُل خكزي ًبم ّ ًٌگ کَ رب ربؾٍ گؽظاًن ا رْ كؽظا ضوم ثبل ّ ثُگِكل َقُطي ثکبؼ هي اًعؼ رْ ًظبؼٍ کي کَ رب هي خِبى ؼا ثَ کْپبل ضْیم ثکبؼ هي اًعؼ رْ ًظبؼٍ کي کَ رب هي خِبى ؼا ثَ کْپبل ضْیم ثکْثن ثکیي خكزي ضبل ضْیم. ثج ُػ نبغ ظُقز ُْؼ نبٍ یوي ثیبّؼظ گؽظاى لهکؽ نکي 1070 گؿیػ اؾ هیبى نبى قْاؼی ُؿاؼ َُوَ ظؼ ضْؼ کیٌَ ّ کبؼؾاؼ َُوَ خبى قپبؼّ َُوَ کیٌَ کم َُوَ خٌگ خْی ّ َُوَ نیؽ كم ؾ زویذ َُوَ خٌگ ؼا قبضزَ ظل ُؽ یک اؾ هِؽ پؽظاضزَ 482 ُچْ ثؽ ؾغ قؽ اؾ چؽش ؼضهٌعٍ نیػ خِبى گهذ چْى پؽًیبى قپیػ ظل ّؼهَ ؾی خٌگ آٌُگ کؽظ ؼّاًم ُوی ؼؿجذ خٌگ کؽظ ثكبػذ ظَِؼ نِؽ ثگهبغ نبغ ؾ نِؽ یوي ؼّی ثیؽّى ًِبغ بیشّى سفتي ّسقَ اص ضِش یوي بجٌگ کشى ثِگؽظ ّی اًعؼ قْاؼی ُؿاؼ ضؽّنبى ثکؽظاؼ هْج ثسبؼ َُوَ ریـِب اؾ ًیبم آضزََ ؾ زویذ ُوَ خٌگ ؼا قبضزََ ؾ ظّلذ َُوَ کبهِب یبكزَ ؾ هسٌذ ُوَ ؼّی ثؽ ربكزََ ُِي ثعل قٌگ ]ّ[ ؼّی ثػیي قبى قْی کیٌَ ظاغًع ؼّی ثزي کبِى آ 1080 یکی کٌعٍ یی کٌَ ثْغًع ژؼف ثػّ اًعؼ آثی ثکؽظاؼ ثؽف قپَ قؽ ثَ قؽ کٌعٍ ثگػانزٌع ثوؽظی َُوَ گؽظى اكؽانزٌع َ گَ ثؽ آنْكزٌع ُوی کْـ کیٌََ كؽّ کْكزٌع چْ نیؽ ِظژ آ چْ ؼّییٌَ ًبی اًعؼ آهػ ثعَم ظؼ اكزبغ ثبغ يجب ظؼ ػلن نِبًهبٍ ثسؽیي ّ نبٍ ػعى ػدت ظانزٌع ؾ آى قپبٍ یوي ُوی ُؽ ظُّ گلزٌع ثب یک ظگؽ: نگلزی ثػیي هبیَ لهکؽ ًگؽ! کی ثؽ هب ظلیؽی ُوی چْى کٌٌع ُوی خٌگ اؾ اًعاؾٍ ثیؽّى کٌٌع! ًزؽقٌع اؾ ضٌدؽ هب ُوی ّؾیي ثی کؽاى لهکؽ هب ُوی قؽاى]ّ[ نِب ًهبى اقیؽ هٌٌع ُوَ ضكزۀ ریؾ ّ ریؽ هٌٌع ري هیؽنبى ؾیؽ ثٌع هٌكذ ثجٌع اًعؼّى ُهكزٌَوٌع هٌكذ 1090 ؼهَ ثی نجبى قطذ زیؽاى ثْغ قپَ ثی هلک ُن ثػیي قبى ثْغ ػدت کبؼ کیي ُكذ اًعک قپبٍ ُوی خٌگ خْیٌع ثی پبغنبٍ ّْ رم ظل هْی کؽظٍ اًع هگؽ نِؽیبؼ ًكْ آّؼظٍ اًع کَ اؾ ه ّ یب نبى ؾخبیی ُهعظ آهػقذ یکی لهکؽی ثی ػعظ آهػقذ. اهیؽ ػعى گلذ: ایٌكذ ؼاقذ ُؽ آى کْ خؿیي ظاًػ اؾ ّی ضطبقذ ّگؽ ایي قطي ًبیػد اقزْاؼ ًگَ کي ثؽ آى نیؽ اثلن قْاؼ یکی ثؽ قپَ اقت ربؾظ ُوی چْ نیؽ ظَُژم قؽ كؽاؾغ ُوی 483 یکی کْ قزْؼل ثپّؽغ ُوی ُقَوم پهذ هبُی ثعّؼغ ُوی قؽ اؾ آقوبى ثؽ گػاؼغ ُوی ؾ نوهیؽ اّ هؽگ ثبؼغ ُوی قؽل ؾ آرم کیي ثدْنػ ُوی رٌم خبهۀ ؼؾم پْنػ ُوی 1100 ؾ قِوم خِبى ظؼ ضؽّل آهػقذ گوبًی ثؽم هي کی ظّل آهػقذ کَ آى لهکؽ اهؽّؾ ضّؽم رؽًع ؾ کبؼ نَ ضْیم ثی ؿن رؽًع َُوَ ؼایهبى خؿ ثَ پیکبؼ ًیكذ رْ گْیی هلکهبى گؽكزبؼ ًیكذ ثػاى نیؽ خٌگی ثٌبؾغ ُوی ثٌیؽّی ّی قؽ كؽاؾغ ُوی ًػاًن ُوی هي ّؼا ًبم چیكذ ّؾیي آهػى هؽ ّؼا کبم چیكذ؟ نِبًهبٍ ثسؽیي گلذ ای ػدت! ػدت هبًعٍ ام ًیؿ هي ؾیي قجت! ثوي گؽ قپبؼیػ ضبل هؽا ػؿیؿ هؽا ُن ُوكبل هؽا ّلیک اّ ثوثل ایي ًجِؽٍ ُقْاؼ ًٌِگ ًجؽظقذ ّ نیؽ نکبؼ اقیؽ آؼم اّ ؼا ّ لهَکؽل ؼا ثجَؽم ثَ ریؾ ثال َقؽل ؼا نِبًهبٍ ثسؽیي ّ آِى ػعى ثگلزٌع اؾ ایي قبى كؽاّاى ُقَطي َهَ چْ اثؽ قیبٍ ؾکیٌَ ظؼ آهػ ثَ پیم قپبٍ ؼ َّ 1110 کی ًبگبٍ ثگؽظیػ اًعؼ هًبف ًجؽظ قیَ کؽظ گؽظّى ؾ ثكیبؼ َگؽظ ُوی کؽظ ظؼ گؽظ هیعاى طْاف ثکؽظًع ظؼ ؾیؽ اقپم هًبف ثگلذ آهػ آى ُگؽظ ؼؾم آؾهبی کی ُکَ ؼا ثٌیؽّ ظؼ آؼغ ؾپبی هي آى ارم ظل گػاؾم ثدٌگ کَ ظؼیب ؾ ثیون نْغ ضبؼٍ قٌگ هي آًن کدب اؾ قپِؽ ثلٌع ؾزل ؼا ظؼ آؼم ثطّن کوٌع هي آًن کی چْى ریؾ پیػا کٌن ؾ ضْى ؼّی يسؽا چْ ظؼیب کٌن َْ اؼ ػؽة آكزبة کؽام ُِوبم ُق هٌن ًبهْؼ ّؼهَ اثي ال هي اهؽّؾ اؾ کیٌَ ضبل ضْیم ظؼ آؼم خِبى ؾیؽ کْپبل ضْیم اگؽ پیهزؽ ؾیي، هي ایػؼ ثُػی ثؽّیم هگؽ ایي ثال ًبهػی 1120 چٌبى نبٍ ُگؽظ اكکي نیؽ گیؽ ًگهزی گؽكزبؼ ؼّثبٍ پیؽ ّلکي کٌْى چْى ضجؽ یبكزن قْی خٌگ ّ پیکبؼ ثهزبكزن 484 اگؽ ضبل ضْظ ؼا ثدب]ی[ آّؼم ّ یب چؽش ؼا ؾیؽ پبی آّؼم خِبى ثؽ نوب رٌگ ؾًعاى کٌن ؾ ضًْزبى ؾهیي ُوچْ طْكبى کٌن هؽا اؾ نوب گهذ کْربٍ چٌگ ظؼ آیع ثَ يلر ّ ًپْین ثدٌگ ّكب کؽظٍ ّ ػِع پیْقزَ نػ اؾیي ظاّؼی خولَ ثگككزَ نػ ّ گؽ قؽ ثزبثیػ اؾ ؼای هي ثجیٌیػ ریؾ يق آؼای هي ثگیؽم ثهوهیؽ ؼاٍ نوب کٌن قؽًگْى يعؼگبٍ نوب. کی آیػ پػیؽٍ کٌْى قْی هي ثعیػاؼ ریؾ ثال خْی هي؟ اگؽ یک ري آیع ؾپیهن ضطبقذ گؽ آیٌع قی قی ّ يػ قػ ؼّاقذ. 1130 ُوی گلذ ّ هی گهذ اًعؼ هًبف، ایب خٌگ خْیبى گْیٌعٍ الف ثیبییػ قْی هًبف ّ ًجؽظ ًجؽ آؾهبییػ رب کیكذ هؽظ. ظؼ آهػ قْاؼی ثویعاى خٌگ ثٌیؽّی پیل ّ ثكِن پلٌگ ًهكزَ ثؽ اقپی ظًّعٍ قوٌع اَثب ریؾ ّ ؼهر ّ کوبى ّ کوٌع َه َ ظؼآهع ؾ ؼاٍ ثگلذ آهػ آى يق ظؼّ کیٌَ ضْاٍ َّ ؼ ثٌؿظیک َ قؽ ضْیم ظؼ ثٌع قطذ رْ ای ضیؽٍ قؽ هؽظ گن ثْغٍ ثطذ کهیػی اگؽ قؽّؼی الف چٌعیي هؿى کَ اؾ الف ؾى ثَ یکی پیؽ ؾى ري ضْیم رب کی قزبیی ُوی؟ قْی ًٌگ رب کی گؽایی ُوی؟ ثیبُیي کی پیم آهػد ُن ًجؽظ پعیػ آیػ اکٌْى کػاهكذ هؽظ ثیب رب یکی ؼای خْالى کٌین ثکیي خكزي آٌُگ هیعاى کٌین 1140 کٌْى کآهػم هي خلبی رؽا ًدْین اؾیي پف ّكبی رؽا. ثگلذ ایي قطي ّ اًعؼ آى قبغٍ ظنذ ؾزویذ یکی گؽظ ّؼهَ ثگهذ ُ خكذ ثؽ ّی ظلؽ یکی زولَ آّؼظ چْى نیؽ ًؽ ثٌیؿٍ ُوی قجک ّؼهَ ثگؽكذ ؼهسم ثچٌگ ثوؽظی قزع ؾّ ثویعاى خٌگ اثب ًیؿۀ اّ ثؽّ زولَ کؽظ قُ ْاؼ ػؽة ّؼهۀ نیؽ هؽظ ثؿظ ًیؿٍ ثؽ هؽظ لهکؽ نکؽ ؾ کیي ظل آهػ ثَ ثبؾّل ثؽ ظّ ثبؾّل ثؽ ُؽ ظّ پِلْ ثعّضذ چْ ثؽقبضذ آى ؾضن خبًم ثكْضذ 485 ظگؽ ثبؼٍ ؾغ ثبًگ ؼا ثؽ قوٌع پف آّاؾ کؽظل ثجبًگی ثلٌع کی ای نَ قْاؼاى لهکؽ نکي قْاؼاى ثسؽیي ّ آىِ ػعى ُوَ یک ثیک پكهن آییػ ُیي ثوؽظی ًجؽظ آؾهبییػ ُیي 1150 کِ زب یک ثیک اًعؼ آؼم ثجٌع قؽاى ؼا قؽ آؼم ثطّ ن کوٌع. قْاؼ ظگؽ يق ظؼّ کیٌَ ضْاٍ ثؽّى ؾغ قزْؼ اؾ هیعاى قپبٍ ثگؽظیػ گؽظل ثکیي ّ ؿضت ثگلزبؼ ضْغ ُیچ ًگهبغ لت یکی ًییؿٍ اًعاضذ ثؽ ّؼهَ ثؽ ظؼ آهػ قؽ ًیؽٍ ثؽ ظؼهَ ثؽ ُ ضؽظ ًعیػ ایچ نبغی اؾ آى ظقذ ثُؽظ قؽ ًیؿۀ هؽظ ثهکكذ ّ َّ ؼ َهَ ثؽقبى ظّغ گؽكزم کوؽ ّؾ كؽـ ظؼ ؼثْغ ظؼ آهػ ثػّ هیبى هًبف اًعؼ آى ضهن ّ کیي ثجبال ثؽآّؼظ ّ ؾغ ثؽ ؾهیي قؽّ گؽظى هؽظ ثؽُن نکكذ ؾچٌگ چٌبى کف ثدبى هی ًؽقذ قَ ظیگؽ هجبؼؾ ُوبى کهزَ نػ چِبؼم ؾ نوهیؽ قؽ کهزَ نػ ؾ پٌدن ثٌیؿٍ خػا کؽظ خبى ؾ نهن ثهوهیؽ ثكزػ ؼّاى ُ کهزَ گهذ 1160 ؾ ُلذ ّ ؾ ُهذ ّ ؾًَ ظؼ گػنذ ُوی گهذ رب ظنذ پؽ ُوی گهذ رب اؾ قپبٍ ػعى ثهوهیؽ کن کؽظ نذ ّ قَ ري. ًیبؼقذ ظیگؽ کف آهػ ثؽل ؾ ُْل قؽِ ًیؿٍ ّ ضٌدؽل چٌبى ُیجذ اكزبغ ؼّ ظؼ ًجؽظ کی ضْى نػ ثجؽ ظؼ ظل هَ ؽِ ظ هؽظ َ وَ پبیهبى قكذ گهذ اؾ ؼکیت َ وَ ظیػٍ نبى ریؽٍ گهذ اؾ ًِیت ُ ُ ًیبؼقذ کف کؽظ ؼای ًجؽظ رِی گهذ اؾ آى ضیل خبی ًجؽظ نػ آگبٍ ّؼهَ پٌبٍ ػؽة کَ ثؽ ثْغ قِوم ؾ ظلِب طؽة ُوی گهذ ظؼ گؽظ هیعاى چْ ثبغ ّؾ آى کبؼؾاؼل ُوی کؽظ یبغ َّ ؼ َهَ ثَ للع ػؽة کَ هي ظقذ ثؽظی ًوبین ػدت. ُوی گلذ ثگلذ ایي ّ قْی قپَ ظاغ ؼّی ثگلذ: ای ظلیؽاى پؽ ضبل خْی 1170 چَ ظاؼیػ ثؽ خبی چٌعیي ظؼًگ چؽاربى نػ اؾ خٌگ کْربٍ خٌگ نوب خٌگ خْیبى کدب ظیػٍ ایع کَ اؾ یک ري ایػّى ثزؽقیعٍ ایػ 486 ّلکي اگؽ نػ چٌیي ربى هٌم ًَ ّاخت کٌػ ثؽ نوب قؽؾًم کَ ًطچیؽ اگؽ چٌع ثبنػ ظلیؽ ًیبؼظ نػى قْی پیکبؼ نیؽ َْ غ َْ غ اقیؽ قؽ چٌگ نبُیي ثُ ّ گؽ چَ ظل گُ ؽظ پؽ کیي ث ُ ِ کزبى هؽظ پٌعانزن ُ خؿیي ظانزن ظؼیـب طوغ ثهوب هي ُ گؽظ گیؽاى ّ ًیؿٍ ؾًبى کٌْى ًؿظ هي کوزؽیػ اؾ ؾًبى اثب ثگلذ ایي ّ اكگٌع آى يق پٌبٍ ري ضْیم اًعؼ هیبى قپبٍ ثیک زولَ آى يق ظؼّ خبى ؼثبی قپَ ؼا َُوَ ثؽ ؼثْغل ؾخبی ثؽهر ّ ثهوهیؽ ّ گؽؾ ّ کوٌع قپَ ؼا ُوَ خولَ ثؽ ُن كگٌع 1180 قپبُم چْ گؽظًع ؾی اّ ًگبٍ ثعیػًعل اًعؼ هیبى قپبٍ چْ نیؽی کی گُ ن کؽظٍ ثبنػ نکبؼ قؽاى ؼا ُوی قؽ ثؽیػ آنکبؼ ُوَ لهکؽ ّؼهۀ خٌگ خْی ًِبغًع قْی ضػاًّع ؼّی چْ ظؼیبی خْنبى ّ قیل ؼّاى ثکق ثَ ؽ ًِبغًع خبى ّ ؼّاى ُوبى ضْاؼ هبیَ قپبٍ یوي كگٌعًع ري ثؽ قپبٍ ػعى ظهبى ّؼهَ ظؼ پیم ّ لهکؽ ؾ پف ؾ ظنوي ُوی کیٌَ خكزٌع ّ ثف َُ ؿاؼ قْاؼاى گؽظى کم ّ ًبهعاؼ ً جُع لهکؽ ّؼهَ ثیم اؾ 131 قُ ْاؼی کَ آىِ ثػاًعیم ثْغ ؾ پٌدَ ُؿاؼاى ػعظ ثیم ثْغ ..................................... .........................…… َ دكذ ّ ثٌبؾیع اؾ ثطذ ضْیم ثؽٌَُ قؽ ّ پبی اؾ رطذ ضْیم ث قؽاقیوَ اؾ رطذ ثیؽّى ظّیػ ثهػ نبغ چْى ؼّی ّؼهَ ثعیػ 1190 ؾ نبغی ثطبک اًعؼ آهع ؾ پبی ُوی نکؽ کؽظل ؾ پیم ضػای ّؼا اؾ ثلٌع اضزؽ ّ ؼای ضْیم ثیبّؼظ ّ ثٌهبًع ثؽ خبی ضْیم ثج ُع ؾ نبغ ّؾ ظل ثپبلْغ ؿن ؿالهی قیَ ظیػ ثب اّ ثِن ثعقذ ّی اًعؼ ثؽیػٍ ظّ قؽ نػٍ ؿؽهَ ظؼ ضبک ّ ضْى ُؽ ظّ قؽ اؾ آى ُؽ ظّ قؽ ضْى چکبى ثؽ ؾهیي هلک گلذ ایب ظؼ ضْؼ آكؽیي 131 Bu beyit ile sonraki sayfanın baĢında yer alan beytin arasında anlam birliği bulunmadığından yola çıkarak bu beyitten sonra nüshada bir ya da daha fazla sayfa eksik olduğu kanına varırız. 487 ِ ى کیكذ؟ ثگْ زبل ضْغ ؾّظ رب زبل چیكذ؟ چَ اًع ایي ظّ قؽّیي ؿالم آ اؾ آى ثػ قگبالى ؼُب چْى نػی ثُػی ثب ثال، ثی ثال چْى نػی؟ ُوَ هًَ ّؼهَ ثػّ ثبؾ گلذ ُن اؾ آنکبؼا ّ ُن اؾ ًِلذ ثگلذ ایي قؽ ظنوٌبى رْاًع گؽكزبؼ ثطذ خْاى رْاًع قؽ هیؽ ثسؽیي ّ نبٍ ػعى گككزَ ؾ خبى ّ ثؽیػٍ ؾ ري 1200 ثػیي قبى ؾ پیم رْ آّؼظٍ ام ثعیي ُؽ ظّ ثی ظیي کویي کؽظٍ ام کٌْى ُؽ چِ ضْاُی ثکي، کبم رُكذ ٌُؽ کؿ هي آیػ ُوَ َ ًبم رُكذ چْ گل گهذ اؾ گلذ اّ ضبل اّی هجبؼک نع ایبم ّ ازْال اّی ُن اًعؼ نت ریؽٍ لهکؽ ثطْاًع قؽاى ؼا ُوَ پیم ضْغ ظؼ ًهبًع ؾ نِؽ یوي غؼ نت ریؽٍ ؼًگ ثجیؽّى نػّ کؽظ آٌُگ خٌگ ثَ پیم اًعؼّى ّؼهۀ نیؽ هؽظ ُوی ؼاًع[ ّ] هی خكذ هؽظ ًجؽظ قسؽ گَ َ ثٌِگبم ثبًگ ضؽّـ ثؽ آهػ ظم ًبی ّ آّاؾ کْـ كگٌعًع ثؽ ظنوٌبى ضْیهزي يق آنْة گؽظاى لهکؽ نکي هیبى قپبٍ ظؼ ػیبى نػ ضجؽ کَ ُؽ ظّ هلک ؼا ثؽیػًع قؽ چْ ثی هیؽ نػ لهکؽ ظنوٌبى ثكْی ُؿیوذ کهیػًع ػٌبى 1210 چْ نػ هٌِؿم ثی کؽاًَ قپبٍ قپبٍ یوٌهبى گؽكز ٌَع ؼاٍ َِ ظنوٌبى کیٌَ خْی َ گ ثزبؼاج ظاغًع ُوْاؼٍ ؼّی ثلهکؽ ؾ ثف هبل ّ ثف ثی کؽاى ضْاقزَ ُوَ َ کبؼنبى گهذ آؼاقز ََ هظِؽ ثهِؽ یوي ظؼ نػًع ؾ هبل ّ ؾ نبغی رْاًگؽ نػًع ثیک ُلزَ اؾ ضؽّ هی ُیچ کف ًیبقْغ، هی ثبغٍ ضْؼظًع[ ّ] ثف هلک ّؼهَ ؼا هبل ثكیبؼ ظاغ قزْؼ ّظؼم ظاغ ّ ظیٌبؼ ظاغ ُؿاؼ انزؽ هبظٍ ّ قؽش هْی ُوَ کٍْ کُْبى ٌُدبؼ خْی َ هَ ًؼل پْالغ ضبی ُؿاؼ اقپ کُ َ پیکؽ ثبغ پبی هْی ثبل ّ ؾ ظیٌبؼ ظؼ ربج ّ رطذ ثلٌع ؾ گبّ ّ ضؽ ّ اقزؽ ّ گْقلٌع ًَ چٌعاى ثْؼهَ ثعاغل ؾهبل کَ گلزي رْاى، آى هجبؼک ضًبل 488 1220 کَ ظاًػ چَ ظاغ اّ ثعاى هِؽثبى رْ گلزی هگؽ ُكذ هبل خِبى ػدت نبغهبى گهذ اؾ ضبل ضْیم کَ اؾ ز عّ ثیؽّى ث ُػل هبل ضْیم ُویهَ ظ ُّ چهوم قْی ؼاٍ ثْغ ُویهَ ظلم قْی گلهبٍ ثْغ ثهِؽ یوي کؽظ چٌعیي ظؼًگ کی نػ ؼّیم اؾ ظؼظ چْى ثبغؼًگ سفتي ضاٍ ضام بَ دیزى گلطاٍ ّ ؼیع پْقذ چٌبى ثْغ گلهَ ؾ ُدؽاى ظّقذ ثَ ثؽ ّی ُوی ؿن ثع نت ّ ؼّؾ اؾ آؼام ّؾ ضْاة ّ ضُ ْؼَ ظ كؽّ هبًع ظل ضكزَ ّ ؼّی ؾؼظ ثجبال ّ ؼّ ی آى ثذ هٌعُبؼ نػ اًعؼػؽة قؽ ثكؽ ًبهعاؼ چٌبى گهزَ ث ُػ گلهَ اؾ ظلجؽی کَ قدعٍ ُوی کؽظ پیهم پؽی ؾ زكٌم ثَ گیزی ضجؽ گكزؽیػ کَ ُوزبی اّ ظؼ خِبى کف ًعیػ یکی ضكؽّی ثْغ ظؼ ز عّ نبم ايیل ّ ثلٌع اضزؽ ّ ًیک ًبم 1230 ؾ ثف ًؼوذ گلهَ کَ ثهٌْغٍ ثْغ ثَ ػهن اًعؼل ظل ثلؽقْظٍ ثْغ ؾ ُدؽاى گلهبٍ ث ُػ ثی هؽاؼ چْ ثبؾاؼ گبًبى ثؽ آؼاقذ کبؼ اثب هبل ّ ثب ًؼوذ ّ ضْاق زََ ثهػ آى نَ قؽّؼ آؼاقزَ ثكْی ػؽة ظاغل اؾ نبم ؼّی ؾ ثِؽای گلهبٍ آى ههک ثْی ثِؽ خب کدب ثبؼ ثؽظانزی ظؼ آى خب ثكی هبل ثگػانزی َ س ّیی کَ اؾ ؼٍ كؽاؾ آهػی اثب ُؽ کكی طجغ قبؾ آهػی ث َ وَ خولَ ؼا هیِوبى ضْاًعٍ ای ثوی ضْؼظى ّ ثؿم ثٌهبًعی ُ ّ ی نػی ثب ضجؽ ؾ گلهبٍ ظل ضْاٍ خكزی اثؽ اؾیي زیّ ثؽ آى ز ُوی ُؽکف اّ ؼا ؾ گؽظًکهبى ثكْی ثٌی نیجَ ظاغی ًهبى ّ ی ؼقیػ كؽّغ آهػ ّ ثبؼُب گكزؽیػ ُوی ؼكذ رب قْی آى ز 1240 ثؿغ ضیوَ ّ ثبؼُب ثؽگهبغ ثطیوَ ظؼّى ؼكذ ّ ثٌهكذ نبغ ثكی انزؽ ّ گبّ ثب گْقلٌع ثکهذ ّ گهبغ اؾ قؽ ثعؼٍ ثٌع چْ اؾ نبم هًع ػؽة کؽظٍ ثْغ ثكی ضیکِبی هی آّؼظٍ ثْغ ثلؽهْغ ثؿم ًکْ قبضزي ُؽ آًکف کدب ظیػ ثٌْاضزي 489 ثٌی نیجَ ؼا قؽثكؽ پیم ضْاًع ُوَ یک ثیک ؼا ثَ هدلف ًهبًع ُالل آى کدب ثبة گلهبٍ ثْغ ؾ هیؽی ّ کبؼل ًَ آگبٍ ثْغ ًهػ آگَ اؾ کبؼ ّی ضبو ّ ػبم کَ ُكذ اّ ضػاًّع ّ قبالؼ نبم گوبى ثؽظ ُؽ کف کی ثْغ آى خْاى یکی ًبهْؼ هؽظ ثبؾاؼگبى ُؽ آى کآهػی هیِوبى قْی اّی روبهی ًعیػٍ ثػی ؼّی اّی َ ُژم ّ آهػی نبغ ثیؽّى نػی کی اؾ هبل اّ ضْغ چْ هبؼّى نػی ظ 1250 ؾ ثف ؾؼ کَ ثطهیػ ثؽ ُؽ کكی ّؼا ػبنوبى ضبقزٌعی ثكی ؾؼ ّ قین ثؽ ضلن ثؽ هی كهبًع ؾ کبؼل ُوَ ضلن ّ ضیؽٍ ثوبًع ثٌی نیجَ ّ هْم اّ ؼا ُوَ ثكی هبل ثطهیػ ّ اقپ ّ ؼهَ ثؽ آًدب کَ گلهبٍ ظل ثؽظٍ ثْغ هؽ آى پبغنَ ؼا قؽاپؽظٍ ثْغ َِ نبم ضْغ ؾ آى ًَ آگبٍ ثْغ کَ ُوكبیۀ ثبة گلهبٍ ثْغ ن َ هَ ؾ اثؽ ؾ ًبگبٍ گلهبٍ ثی ُْل ّ يجؽ ثؽّى آهع اؾ ضیوَ چْى َِ نبم کؽظل قْی اّ ًگبٍ ثعیػل یکی قؽّ، ثؿ قؽّ هبٍ ن ثعیػ آى چْ گل ثؽگ ؼضكبؼ اّی ُوبى ظّ ػوین نکؽ ثبؼ اّی ثزی ظیػ پؽ ًبؾ ّ ؾیت ّ کهی ُوَ قؽثكؽ ظل کهی ّ ضْنی ُوَ خؼع اّ زلوَ ُوچْى ؾؼٍ ُوَ ؾلق اّ ثٌع ّ ربة ّ گؽٍ 1260 ًعیػٍ ّؼا گهزَ ث ُػ ثی هؽاؼ چْ ظیػل، ثعل ػبنوی گهذ ؾاؼ ُ طي َ ق ُالل آى کدب ثبثک قؽ ّ ثي ُوی ؼاًع ثب نبٍ نبم ایي ُاللم چٌیي گلذ ظضذ هٌكذ ثوي ثؽ گؽاهی ؾخبى ّ رٌكذ ثپؽقیػ [ّ] گلزم کَ ًبهم ثگْی پػؼ گلذ: گلهبٍ كؽضٌعٍ ؼّی هلک گلذ ایي نؼؽ ُب ظؼ ػؽة ؾ ثِؽ ّؼا گلزَ آهػ ػدت؟ پعؼ گلذ آؼی. نَ نبم گلذ اگؽ یبؼ هي گؽظغ ایي ضْاة خلذ خِبًیذ ثطهن پؽ اؾ ضْاقزَ کٌػ ضْاقزَ کبؼد آؼاقزَ. پعؼ گلذ ًی ػِع ؼا ثكزَ ام اَثب ّؼهَ پیوبى اّ ثكزَ ام ثیک خبیگَ ُؽ ظّ اًعؼ ضْؼًع کی ُؽ ظّ ايیل اًعّ ُن گُْؽًع 490 ثِن ثْغٍ اًع ّ ثِن ؾاغٍ اًع ظل اؾ هِؽ ثب یک ظگؽ ظاغٍ اًع. 1270 نَ نبم گلذ ای ضؽظهٌع هؽظ ؾ گلزبؼم اؼ ثطؽغی ثؽ هگؽظ ثكی ظلیؽاًٌع اًعؼ ػؽة ثِی ؼّی ّ ظل ثٌع ّ یبهْد لت ؾًی ظیگؽ اؾ ثِؽ ّؼهَ ثطْاٍ ظُن زنّ اّ هي ُویي خبیگبٍ پػؼ گلذ پیوبى نکكزي ضطبقذ ؾ هب ایي چٌیي كؼل ثػ ًبؼّاقذ ثگلذ ّ ثهػ ثبؾ ضبًَ ُالل ثگلذ ایي ُوَ گلزِب ثب ػیبل ثػّ ًیک هبظؼ زعیثی ًگلذ کی ضْغ ظضزؽل ؼا قؿا ثْغ خلذ َِ نبم ؼا کبؼ ًبهػ يْاة چْ ثهٌیػ اؾ ثبة ظضزؽ خْاة ن ثگلزب کی ثبیػ یکی چبؼٍ کؽظ ثچبؼٍ نْغ ثی ؿن آؾاغ هؽظ ثطْاًعل یکی ؾال ّ گُ ن ثْغگبى ضؽف ؾالکی ػوؽ پیوْغگبى هؽّ ؼا ثكی هبل پػ ؼكذ چیؿ ّؾّ ؼاؾِ ظل ُیچ ًٌِلذ ًیؿ َ نْ 1280 ثگلزم قْی هبم گلهبٍ نَ ْ ؾ نْیم ًِبى ثبل ّ ًبآگبٍ ظُوذ اًع کی قْؾیبى ، ثَ ؽ َثؽّی زعیث هي اّ ؼا قؽاقؽ ثگْی کی گؽ ظضزؽد هؽ هؽا ثؿًی ظُی، ثی گوبى ثؽ كلک ثؽؾًی نوب ؼا هي اؾ هبل هبؼّى کٌن ؾ ضلن خِبى خبٍ اكؿّى کٌن ثػّ ظاغ یک ثعؼٍ ظیٌبؼ ؾؼظ یکی ظ ُؼج یبهْد ًبظیػٍ هؽظ هؽ آى ؾال ؼا ظاغ ثكیبؼ هبل نػ آى ؾال ًؿظیک خلذ ُالل يلذ کؽظ پیم ّی اؾ نبٍ نبم چٌیي گلذ اّ ؼا کَ ای خبى هبم خْاًكیذ ؾیجب اثب هبل ّ ؼضذ. ًطْاُی کَ گؽظی ثػّ ًیک ثطذ؟ رْاًگؽ نْی هِؽ ثكزَ کٌی ظل اؾ هِؽ ّؼهَ گككزَ کٌی پكٌعی رْ گلهبٍ ؼا یبؼ اّی کی کف ًیكذ خؿ ّی قؿاّاؼ اّی 1290 نْی ثب ؾؼ ّ قین ّ ثب هبل ّ گٌح ًطْاُی ُوی گٌح ثی ُیچ ؼًح؟ ثگلذ ایي ّ آً چِ كؽقزبغٍ ثْغ ثػّ ظاغ آًچ اّ ثػّ ظاغٍ ثْغ چْ خلذ ُالل آى چٌبى زبل ظیػ ؾ پیم ضْغ آى ثی کؽاى هبل ظیػ ِ ل هبم گلهبٍ اؾ آى گؽم نػ چْ قٌگ قیَ قطذ ثُع ًؽم نػ ظ 491 ظؼم هؽظ ؼا قؽ ثگؽظّى کهػ ظؼم کٍْ ؼا قْی ُبهْى کهػ ظؼم نیؽؼا قْی ثٌع آّؼغ ظؼم پیل ؼا ظؼ کوٌع آّؼغ ظل ؾى قْی هؽظ نبُی کهیػ ثیکجبؼٍ اؾ هِؽ ّؼهَ ث ُؽیػ ثػاى ؾال گلذ ای گؽاى هبیَ هبم ُال ؾّغ ؾی هیؽ نبهی ضؽام ِ ؽ هي ؼّاقذ ثگْ آى کٌن کِ ذ هؽاظ ّ ُْاقذ ُوَ زبخذ رْ ثَ رْ ضْاُی ث ُػ اؾضلن پیًْع هي كعی ثبغ پیم رْ كؽؾًع هي. 1300 ثهػ ؾال[ّ] ظل نبغ ثؽ گهذ اؾّی ًِبغل قْی ضكؽّ نبم ؼّی ُوَ گلزِب ؼا ثػّ ثبؾ گلذ ثکؽظ آنکبؼا زعیث ًِلذ ُ هٌزِب ضْاقز ََ ثعاى پیؽؾى ظاغ ًبضْاقز ََ َِ نبم ثی ن ثهػ هبم گلهبٍ آؾاغٍ چِؽ اثب نبٍ نبُی پیْقذ هِؽ ثطْاًع آى ؾهبى ثبة گلهبٍ ؼا ثگلذ ّ ًوْغل ثعّ ؼاٍ ؼا کی گؽ هبل ضْاُی ّظیِین ّ رطذ ظلم ؼا گهبغٍ کي اؾ ثٌع قطذ َ ؼقزَ کي ثعل هِؽ ثب نبٍ پیْقزَ کي ظل اؾ ّؼهَ ّ هِؽ اّ کی گؽ ثكزۀ هِؽ نبهی نْی ثٌؿظ ُوَ کف گؽاهی نْی ثعّ ثؿًی ظٍ رْ گلهبٍ ؼا هؽ آى ػبنوی ؾاؼ ّ گن ؼاٍ ؼا ّ ؽم نْغ ؿن ّؼهَ اًعؼ ظلم کَ ن نْغ ؾ نبهی هگؽ نبغ ّ ض ُ چٌْی کی ُن هبل ظاؼقذ ّ ُن ضْة ؼّی 1310 ًیبثی رْ ظاهبغ ُؽگؿ ُالل گؿیي ظاغ ؾى ؼا خْاة کی ثبیػ کی ًبیػ ؾهي ًبيْاة چٌیي ظاغ پبقص ؾى ثعقگبل کی اؾ ؼای هي قؽ هزبة ای ُالل کَ گؽ ثگكلی قؽ ؾكؽهبى هي نکكزَ نْظ ثب رْ پیوبى هي خْاًیكذ ثب هبل ّ ثب ضْاقزَ نْظ کبؼ هب اؾ ّی آؼاقزَ ثگلذ ایي ّ ثب نْی ثٌِبغ ؼّی ً جُع ؼّؾ ّ نجهبى ثدؿ گلذ ّ گْی اؾیي کبؼ گلهبٍ ثػ ثی ضجؽ ًَ هؽ ّؼهَ ؼا ث ُػ ضجؽ ظؼ قلؽ ُوَ کبؼ ّؼهَ ث ُػ آؼاقزَ ؾ هبل كؽاّاى ّ اؾ ضْاقزَ ّ ؼ ّ قین ّؾثف کبؼ ّ ثبؼ ثِیي نػ ُوی هؽّ ؼا ؼّؾگبؼ ؾ ثف ؾ 492 کَ ظاًػ چَ آّؼظٍ ثْغ اّ ثَ چٌگ ؾ هؽظی ثچٌگ آّؼیػ ّ ثدٌگ 1320 ظّ چٌعاى کَ ث ُػ ػن اؾّضْاقزَ ثعقذ آّؼیػٍ ث ُػ اّ ضْاقزَ ًِبیذ ًجْغل هؽیي هبل ؼا ُوی ضْاقذ آّؼظى اّ ضبل ؼا َ قطُ ي ُؽ آًگَ کی گلزی ؾیبؼ کِي ًجْغی هؽّ ؼا ثدؿ ایي ُوی ضْاقذ کآیع ثعیػاؼ ػّ ن هگؽ گؽظغ آؾاغ اؾ اًعٍّ ّ ؿن گوبًم چٌبى ثُػ کَ نػ کبؼ ؼاقذ چَ ظاًكذ کبیؿغ ظگؽگًَْ ضْاقذ چْ آهػ هضب ؼكذ ًبگَ ثًؽ چَ قْغقذ کْنم چْ آهػ هعؼ چَ هبًعٍ ؾ کْنم کی ّؼهَ ًکؽظ ثآضؽ هضب ؾّ ثؽآّؼظ گؽظ. نَ نبم ؼا خبى ّ ظل ؼكزَ ثْغ کَ ظؼ آرم ػبنوی رَلزَ ثْغ ثلؽهْغ رب ثؿم آؼاقزٌع چْ آؼاقذ ثبیكذ پیؽاقزٌع ّ ی ظؼ ُؽ آى کف کَ ثهٌبضزٌع ثطْاًعًع اّ ؼا ّ ثٌهبضزٌع ثس 1330 ثپیم قؽاى ػؽة کؽظ ؼّی قْی ثبة گلهبٍ، گلزب: ثگْی هؽا ثچَ هی ؼظ کٌی ای ُالل ثبيل، اؼثؽ ّی [ّ] ثوبل ّ خوبل؟ چَ ثبنػ کَ ثب كضل ّ آُكزگی کٌی ثب هي اؾ هِؽ پیْقزگی کٌی هؽهؽا ثٌعٍ ضْیهزي قپبؼم رؽا هي ظل ّ خبى ّري ُالل ایچ گًَْ ًعاغ÷ل خْاة کی چًْبى ُوی ظیػٍ ؼاٍ يْاة چْ هؽظم ؾهدلف پؽاگٌعٍ گهذ ُالل ضؽغهٌع گْیٌعٍ گهذ َ زن ظضزؽم؟ خْاى گلذ کؿ ؼای رْ ًگػؼم ثػّ گلذ چَ ظُی ؾؼ ّ قین [ّ] اقپ ّ نزؽ ثب ؼهَ ؾهي ُؽ چِ ضْاُی ثیبثی ُوَ ؿالهبى ضعهذ گؽ ّ ضْة ؼّی کٌیؿاى نیؽیي لت ّ خؼع هْی اگؽ ّؼهۀ ثی ظل ضكزَ ري ثٌؿظ هي آیػ قزبًػ ثوي 1340 ظُن هؽّ ؼا ظٍ کٌیؿک چْ هبٍ کٌن هي قپیػل گلین قیبٍ ُاللم ثگلذ: ای نَ ُْنوٌع ًطكزیي ثكْگٌع ضْظ ؼا ثجٌع کَ چْى ظضزؽ هي رؽا ثْغ خلذ ثعاؼی رْ ایي ؼاؾ ؼا ظؼ ًِلذ کَ گؽّؼهَ آگَ نْظ ؾیي َقُطي نْظ ؼاقذ ثب هؽظهبى کِي 493 خْاى ّ آًِک ثْغ اؾ نوبؼ خْاى ثطْؼظًع قْگٌع ُبی گؽاى کَ رب ؾًعٍ این ایي قطي پیم کف ًگْیین خبیی کَ ثْغین ّ ثف پعؼ ظاغ گلهبٍ ظل ضكزَ ؼا هؽ آى ضكؽّ هِؽ پیْقزَ ؼا ًْحَ کشدى گلطاٍ ضجؽ یبكذ گلهبٍ کآى هكزسل خعا کؽظل اؾ ّؼهۀ ثؽظٍ ظل ؾ ظؼظ ظل اؾ ّی ثؽآهػ ضؽّل ثیبكزبغ ثؽ ضبک ّ ؾّ ؼكذ ُْل َِ ههک قؽ ثجبؼیػ اؾ ظیػٍ ضْى خگؽ ُ م آهػ ه چْ ثبؾی 1350 ثلٌعم ُگل اؾ هبٍ ؼضهبى ثکٌع ثطبک اًعؼ اكکٌع ههکیي کوٌع ظّرب کؽظٍ آى قؽ ّ قیویي ضْیم چْ ؾؼ کؽظٍ گل ثؽگ ؼًگیي ضْیم ثؿغ ظقذ ّ ّؾ ظقذ پیؽاٌُم ثعّؼیػ ثؽقین پیکؽ رٌم ثـلزیع ثؽ ضبک ثیچبؼٍ ّاؼ ثٌبلیػ اؾ ظؼظ ّ ثگؽیكذ ؾاؼ ُوی گلذ کبی ظاّؼ ظاغ ظٍ ُوَ اؾ رْ ظاغقذ ثیعاغ ًَ رْ ثُگِكل ُؽ[آى]قٌگ ظل ثؽظٍ ؼا کَ ثگككذ اؾ ُن ظّظل ثؽظٍ ؼا گككزَ کی کؽظ ایي ظّ ظل ثكزَ ؼا؟ کی ظل ضكزَ کؽظ ایي ظّ پیْقزَ ؼا ؟ ًطهْغ ثؽ هب ظّ ثطهْغًی ثُجع ُؽ چِ هیطْاقذ ّ ثُػ ثْغًی ُوی گلذ چًْیي ّ هیطْاقذ هؽگ ُوی ضْى چکبًیػ ثؽ اللَ ثؽگ ثٌبلیػ ّ ثؽ ظؼظ ُدؽاى ثگلذ ظؼیـب نػ اؾ ظقزن آى ًیک خلذ ضعش گفتي گلطاٍ دس ُجش ّسقَ 1360 اَیب ًؿُذ ّ ؼازذ خبى هي ظل ّ ظیػٍ ّ خبى ّ خبًبى هي رْ ظؼهبى خبًی ّ ظؼظ ظلی کدب ؼكزی ای ظؼظ ّ ظؼهبى هي گككزٌعم اؾ رْ ، ًکؽظًع ؼزن ثؽیي ضكزَ ظّ چهن گؽیبى هي ؾ ظؼظ ظلن گهذ ؼضكبؼٍ ؾؼظ ؾ ؿن گْژ نػ قؽ ّ ثكزبى هي ؾ ثِؽ ظؼم ثـؽیجی هؽا ثعاظًع ثی اهؽ ّ كؽهبى هي رْ ثؽ خبى ضْغ ثؽ ، هطْؼ ؾیٌِبؼ کَ ضْؼظًع ؾًِبؼ ثؽ خبى هي * * * 494 ثگلذ ایي ّ ثؽ ظّقذ ثگؽیكذ ؾاؼ کٌبؼ اؾ هژٍ کؽظ ظؼیب کٌبؼ ُوی گلذ ای ظل گكل یبؼ هي ؾ ُدؽ رْ نػ ریؽٍ ثبؾاؼ هي خؿ اؾ رْ هؽا یبظ ُؽگؿ هجبغ ظل ُؽ ظّ ظؼ هِؽ ػبخؿ هجبغ چْ آگبٍ نػ هبغؼ اؾ کبؼ اّی ًیبّؼظ ظؼ گلذ گلزبؼ اّی َ نیي ّ ػبؼ ػؽة! 1370 اثؽ ؾنذ گلزٌم ثگهبغ لت ثگلزب : ثف ای ضجؽ یبكزن هي کی ّؼهَ ثوؽظ ري پبک ظؼ ضبک ربؼی قپؽظ ثزبثیػ گلهَ ؾ ظیػاؼ اّی ظل آؾؼظٍ رؽ نػ ؾ گلزبؼ اّی نػ اؾ ًؿغ هبظؼ ثطیوَ ظؼا ثٌبلیػ آى گل ؼش ظلؽثب ُوی گلذ ای ّای ثؽ هي کٌْى کَ ُکهزن هي ایي ضكزَ ظل ؼا کٌْى ثٌبکبم ثبیػ نػى قْی نبم خػا گهزي اؾ ضْاة ّ آؼام ّ آؼام ّ کبم پعؼ ًَ ّ هبظؼ ّ ضبل ًی نت ّ ؼّؾ ضْاؼا خؿ اؾ ضبک ًی ؾ ّؼهَ ًیبثن اؾیي پف ضجؽ ًیبثػ ؾ هي ًیؿ ّؼهَ اثؽ ظؼیـب ظؼضزن ًیبهػ ثجؽ نػم ًب اهیػ اؾ ًِبل ّ ثوؽ ظؼیـب اؾیي پف ًجیٌن رْؼا ًجیٌی اؾیي پف کًٌْی هؽا 1380 ثكْی یوي چْى ثؽكزی، ثؽكذ اثب رْ هؽا خبى ظل ثبؾ گلذ ًعاًكزن اؾ نبهن آیػ ثال ثال آهػ ّ نػ ظلن هجزال ُوی گلذ ّ هی ؼاًع اؾ ظیػٍ ضْى ثٌبلیػ ّؾ ظؼظ نػ قؽًگْى خػا هبًعٍ اؾ هبم ّؾ ثبة ّ ػنّ ؾًبلَ نػٍ ؾؼظ، ّؾ ظؼظ ّ ؿن ُوَ خولَ ثؽّی كؽاهُ هذ کؽظ گػاؼیػ چْى کهذ ثی آة گهذ * * * هؽّ ؼا خِبؾی ًگْ قبضزٌع ضؿیٌَ ؾ گُْؽ ثپؽظاضزٌع اؾ اى گُْؽاًم یکی ؼا ًعیػ ًَ ظیػّ ًَ ًبم یکی ؼا نٌیع کی گُْؽ ثٌؿظیک اّ قٌگ ثْغ ؼٍ ضؽهی ثؽ ظلم رٌگ ثْغ ضؽظهٌع گلهبٍ كؽضٌعٍ ؼا یکی ثٌعٍ ثع ضْاًع اى ثٌعٍ ؼا ثگلزب کی آؾاغ گهزی ؾ هي رؽا ؼكذ ثبیع ثَ قْی یوي 495 1390 ثجؽظى ثؽ ّؼهَ ظل ظؼم ؾؼٍ ؼا ّ اًگهزؽی ؼا ثِن ثػّ ظاظ اًگهزؽی ثب ؾؼٍ ثگلزب ثجؽ ایي ثْؼهَ ثعٍ ثگْ کؿ رْ ریي ثػ هؽا یبغگبؼ ثػ ایي یبظگبؼد هؽا ؿوگكبؼ اؾ اى چؽش گؽظًعٍ گْژ پهذ ثكی ظیػٍ ام ؼّؾگبؼ ظؼنذ گؽم کؽظ ثبیع ؾ گیزی ثكیچ ًعاًع کكی هؽگ ؼا چبؼٍ ُیچ نػم ُوچٌبى کبهعم ؾ ثِؽ ضعای اگؽ ثع ثعم ؼقذ ضلن اؾ ثعاى هگْ ای ًجؽظٍ ؾ ثِؽ ضعای زعیث ًکبذ هي ّ کع ضعای رْ خِع اًعؼ اى کي هگؽ اؾ یوي ثیبیی قجک ثؽ قؽ گْؼ هي کی گؽ ُیچ یبثع ؾ کبؼم ضجؽ ثزٌم اًعؼّى پبؼٍ گؽظظ خگؽ ثؽكذ آى ؿالم ُوبیْى یهت ثؽ ّؼهَ اى قؽاكؽاؾ ػؽة بشدى گلطاٍ بطام 1400 نَ نبٍ اؾ اى خبیگَ ًین نت ثؽكزي گؽاییػ ثٌگؽ ػدت ثیبّؼظ ؼضذ ّ ثؽآّیطذ ثبؼ چْ نػ یبؼ ثب اى ًْ آییي ًگبؼ ثؽّى ثؽظ گلهبٍ ظلطْاٍ ؼا ثپیوْظ ثؽ هِؽ اّ ؼاٍ ؼا چْ گلهبٍ ظلطكزَ ؾی نبم نػ ثٌبلیػ ؾاؼ ّ ثی اؼام نػ ًَ ثب کف قطي گلذ م ًَ ثٌگؽیكذ ؾ ریوبؼ ضْغ ؼّؾ ّ نت هی گؽیكذ چْنَ ؼای کؽظی ثؽ آى ضْة ؼّی ًعیػی ثَ خؿ ؾاؼی ّ ثبًگ ّ اّی ثدبًم ُوی ارم اكؽّضزی ثؽ آرم ظلم ُؽ ؾهبى قْضزی نَ نبم ؼّؾی ثؽ اّ کؽظ ؼای ثطلْد ثهػ ًؿظ اى ظل ؼثبی ُ خكزٌب ُوی ضْاقذ ثب هبٍ پیْقزٌب ّؾ آى گل ؼضبى کبم ظل چٌبى چْى ثْغ ػبظد هؽظ ّ ؾى کَ ظؼ خبهَ ضكجٌع نبغاى ظّ ري 1410 ثكی آرهیي گُْؽ نبُْاؼ ثلؽهْغ آّؼظى آى ثطزیبؼ َثِؽ آى ًگبؼ نػ ّ ؼیطزم خولَ اًعؼ کٌبؼ ُوَ ثؽ گؽكذ ّ ثػّ ظقذ ؼا ضْاقذ کؽظى ظؼاؾ ثدكذ آى پؽی ؼّی ػبنن گعاؾ یکی ظنٌَ یی ظانذ اّ ثؽ هیبى ثؽآُیطذ آى هبٍ کْچک ظُبى 496 ثعل ظؼُوی ضْاقذ ؾظ ای نگلذ نَ نبم ظؼ خكذ ّ ظقزم گؽكذ َ کهی؟ ثگلزم چَ ثُػ! ضْیهزي چْى کُ هی؟ ُوی ظل ؾ هِؽ ؼُی چْى ّؼا گلذ گلهبٍ کبی نِؽیبؼ ًعاًن رؽا ظؼ خِبى ُیچ یبؼ َّ ؼ َهكذ ّ ثف ّلکي ًطْاُن ثُػى یبؼ کف هؽا ظؼ خِبى یبؼ ُؽ آى کْ ثطلْد کٌػ ؼای هي ًجیٌػ ثدؿ ظؼ لسع خبی هي. نَ نبم ظؼ کبؼ اّ ضیؽٍ هبًع قطي ُیچ ثب اّ ًگلذ ّ ًؽاًع 1420 کی ثؽّی چٌبى ػبنوی ثْغ ؾاؼ کی ثی اّ ًجْغل ؾهبًی هؽاؼ. ثگلذ ای يٌن ػهن ظلعاؼ ر ُْ پعیػقذ ؾیي ًبلَ ی ؾاؼ ر ُْ هي اؾ رْ ثعیػاؼ کؽظم ثكٌع ًطْاُن کَ آیػ ثدبًذ گؿًع رْ ثب هي ثطْثی قطي گْی ثف کی اؾ رْ هؽا ظیػى ؼّی ثف * * * چْ گلهَ قْی نبم نػ هكزوٌع ثیبّؼظ ثبثم یکی گْقلٌع َ قؽل ثجؽیػ ؾّغ ثکؽثبـ اًعؼ ثپیچیػ ؾّغ ؾ ثِؽ زیَ ل ثطْاثیػ ظؼ ضیوَ چْى هؽظگبى نت ریؽٍ ثؽظانذ ثبًگ ّ كـبى ثؽآّؼظ ثب ؾى ثیک خب ضؽّل کَ آّش ؾ گلهبٍ ثجؽیػ ُْل ُوَ اُل زیّ خولَ گؽظ آهػًع قلجِب ظؼیػًع ّ گؽیبى نػًع ثهػ ثبة گلهبٍ گْؼی ثکٌع ًِبغل ثگْؼ اًعؼّى گْقلٌع ّ ی ؼاقذ پٌعانزٌع قؽاقؽ ُوَ ًْزَ ثؽظانزٌع 1430 ُوَ اُل ز ُوَ خولگی ؾاؼّ گؽیبى نػًع چْ هبُی اثؽ ربثَ ثؽیبى نػًع ّ ؽهی ثكزَ نػ ظل ضلن ثب ظؼظ پیْقزَ نػ ثؽیهبى ظؼ ض باصگطتي ّسقَ بحی بٌی ضبیَ ًَج ُػ ّؼهَ ؼا ؾ آى زعیث آگِی کی چًْكذ ازْال قؽّ قِی چْ اًگهزؽی ّ ؾؼٍ قْی اّی ؼقیػ اؾ ثؽ گلهَ ضْة ؼّی چْ ثهٌیػ پیـبم اّ اؾ ؿالم کَ ًبلٌعٍ گهزكذ هبٍ روبم ظل ّؼهَ آهػ ؾاًع ٍُ ثدْل ؾ ثف ؿن ًیبؼقذ ثْغى ضوْل 497 ثٌبلیػ ّ ثگؽیكذ اؾ ُدؽ ظّقذ ُوی ثؽ رٌم ثعؼیػ پْقذ ثؽّى آهػ اؾ نِؽ آؼاقزَ اثب هبل ّ ثب ًؼوذ ّ ضْاقزَ نَ نِؽیبؼ ّ ّؾیؽ ّ قپبٍ ُؽ آى کف کی ثْغًع اؾ پیهگبٍ ّ ؽهی ُن هؽیي ثؽكزٌع ثبّی قَ هٌؿل ؾهیي 1440 اثب نبغی ّ ض ُ گكی ّؾّ ػػؼُب ضْاقذ ضكؽّ ثكی ثطهٌْظی اّ ؼا ثکؽظل َ ؽكذ چْ آى نبٍ ّ لهکؽ ؾ ًؿظل ثؽكذ چْ ثبغ يجب ّؼهَ ؼٍ ثؽ گ ّ ی ثٌی نجیَ آهػ كؽاؾ ثؽ ثبة ّ آى ثی کؽاى ػؿّ ّ ًبؾ ثس ًیبؼقذ پؽقیػ کف ؼا ضجؽ ؾ گلهبٍ گل ػبؼٌ ّ قین ثؽ ثزؽقیػ اؾ آى آًكؽِ قؽ کهبى کَ گؽ اؾ کكی ثبؾ پؽقػ ًهبى هگؽ ؾّ ضجؽ ثجػی گكزؽًع ظل نبغ اّ ؼا ثـن ثكپؽًع طپبى ثْغ ؾیي ؼّی ظل ظؼ ثؽل کَ رب چَ ضجؽ یبثػ اؾ ظلجؽل ث ُػ اّ پیم [ّ] هبل ّ ؿالهبى ؾ پف ُوی ثؽ ًیبهػل ؾاًع ٍُ ًلف چْ اؾ ؼٍ قْی ضیوۀ ی ػنّ ؼقیػ ؾ ظیػاؼ ػنّ ، ثؽ ظلم ؿن ؼقیػ َ وم، ثبة گلهبٍ، چْى ؼّی اّی ثعیػل ظّیػ اؾ ػٌب قْی اّی 1450 ػَ ثؽكذ اّ ثسیلذ گؽكزم ثجؽ ُوی گلذ: ًطلذ ًیبهػ ثجؽ! چَ قْغقذ ؾیي ًؼوذ ّ هبل رْ کَ ًیکْ ًجػ کبؼ ّ ازْال رْ چْ قْغقذ ایي گٌح رْ هؽ هؽا کی ؼًدذ ًیبّؼظ اکٌْى ثؽا! ثپؽقیػ ّؼهَ کی گلهَ کدبقذ کی ثی اّ هؽا ؾًعٍ ثْغى ضطبقذ ثْؼهَ ػوم گلذ کبی خبى ػن هعاؼ ایچ اًعٍ هعاؼ ایچ ؿن کَ ُؽچ اؾ ضػاًّع ثبنػ هضب هضبی ّؼا ظاغ ثبیػ ؼضب نکیجبیی ّ يجؽ کبؼی ًکْقذ کكی ؼا کَ رٌِب ثوبًػ ؾ ظّقذ خِبًیكذ ایي پؽ ككْى ّ كؽیت ًهیجم كؽاؾ ّ كؽاؾل ًهیت ًعاؼغ ثؽُ ّ ثؽ ضؽغهٌع هِؽ کی نیطبى ثلؼلكذ ّ زَ ْؼا ثچِؽ 1460 ثؽ آیػ چْ ضؽؿبم هؽگ اؾ کویي ؾًػ هؽظ ؼا ًبگِبى ثؽ ؾهیي ّ ي ّ اًف ای پكؽ ًیبثػ ؼُبیی اؾّ خبًْؼ ؾ ظیْ ّ هلک خ 498 ایب ّؼهۀ ثطؽظ ًیک ثطذ ؾهؽگكذ ثؽ هب ُوَ ثٌع قطذ ضػاًّع هؿظد ظُبغ اًعؼیي کَ ؼكذ آى گؽاى هبیَ گل ظؼ ؾهیي هؽیي رْ گلهبٍ كؽّ ش ًژاغ ؼّاى آى قزػ کْ ثػّ ثبؾ ظاغ چْ گلزبؼ اّ ّؼهَ ثهٌیػ پبک ثیلزبغ چْى هؽظٍ ثؽ ؼّی ضبک ُِ م ثبؾ آهع یل قؽ اكؽاؾ ُ م ؼكذ ّ آًگبٍ ثبؾ ث ؾهبًی ؾ پؽاگٌع ثؽؾؼظ گل اؼؿْاى ؼضم ؾؼظ نػ ؼاقذ چْى ؾػلؽاى َّ ؾ اًع ٍُ ّ ظاؽ ّ ظؼظ ظگؽ ثبؼٍ ثؽ ؾغ یکی ثبغ قؽظ ؾ ریوبؼ ثیلزبغ ثؽ خبی چْى هؽظگبى قؽاقیوَ ُوچْى ظؼ آؾؼظگبى َ هػل ُْل ّ كؽّ ؼكذ ظم رْ گلزی ظلم ضْى نػ اًعؼ نکن 1470 ثؽ آ ثیک ؼّؾ ّ یک نت ًیبهػ ثِْل ثیک ؼٍ ثؽ آهػ ؾُؽ کف ضؽّل ؾغًع آة ثؽ ؼّی ظل ضكزَ هؽظ ثدٌجیػ ّ ثؽؾغ یکی ثبغ قؽظ ًگَ کؽظ ُؽقْ چْ ظل ضلزگبى قؽاقیوَ ثؽقبى آنلزگبى چْ اؾ ػّ ن ضْغ هِؽثبًی ًعیػ ؾ گلهَ ثػاًدب ًهبًی ًعیػ ثؿغ ظقذ ثؽ ري قلت ؼا ظؼیػ ثٌبلیػ ّؾ چهن ضْى هی ظّیػ ثٌبلیػ ّ ثؽ قؽ پؽاگٌع ضبک ثطبک اًعؼ آلْغ ؼضكبؼ پبک ُوی گلذ: یب هْم یبؼی کٌیػ ثوي ثؽ ثگؽییػ ّ ؾاؼی کٌیع! کَ هبًعم ؾ ظل ظاؼّ ؾ آؼام كؽظ ظلن خبی ػهن ّ رٌن خبی ظؼظ ُوی گلذ ّؾ ظیػگبى قیل ثبؼ یکی نؼؽ گلذ اؾ ؿن ػهن یبؼ 1480 ثگلزب ظؼیـب ظؼیـب ظؼیؾ کَ نػ هبٍ ربثبى هي ؾیؽ ریؾ ضعش گفتي ّسقَ دس ُجش گلطاٍ ظؼیـب کَ آى ؾاغ قؽّ ثلٌع ًِبى گهذ ظؼ ؾیؽ ضبک ًژًع ًػاًن ُوی ؾیي ثزؽ ؼّؾگبؼ کی ثؽ خبًن آهػ ثؽ ًطكذ کیٌَ آؼ ِ ؼ ظؼظ ّ ؿن ثؽگهبی اثب ُیچ کف ضْل هجبل ّ هطٌع رْ ای ري ظ َ رْ ای ّؼهَ اؾ ثِؽ خبًبى ضْیم ثعل ثؽ ظؼ نبظکبهی ثجٌع کٌْى کآى ظالؼام ؼكذ اؾ ثؽد رْ ظل ًیؿ ثؽ هِؽ ضْثبى هجٌع 499 ایب ًْ نکلزَ گل ثْقزبى ؾ ثبؼد کی چیػ ّ ؾ ثیطذ کی کٌع؟ ثگیؽیػ ای هؽظهبى ظقذ هي ثؽیعم قْی گْؼِ آى هكزوٌع صاسی کشدى ّسقَ چْ ایي نؼؽ ّؼهَ ثجؽظل ثكؽ ثؽ آنلذ ّؾ ؿن ظؼآهػ ثكؽ ثجؽظًع آى ؾاؼ ظل ثؽظٍ ؼا هؽ آى ًْگل ؾؼظ پژهؽظٍ ؼا ًوْغًع آى گْؼ کآى گْقلٌع ثػّ اًعؼّى ثْغ ثكزَ ثجٌع 1490 ًعاًكذ هكکیي کَ ظؼ گْؼ کیكذ ثجؽ ظؼ گؽكذ ّ ثؿاؼی گؽیكذ ُوی گلذ ایب ثؽ قؽ قؽ ّ هبٍ ًِلزَ نػی ؾیؽ ضبک قیبٍ ا َیب آكزبة ظؼضهبى ظؼیؾ کَ پٌِبى نػی ؾیؽ ربؼیک هیؾ ایب ربؾٍ گل ثؽگ ضْل ثْی هي نػی نبغًب ثْغٍ اؾ ؼّی هي ثوبلیػ ؼضكبؼٍ ثؽ ضبک گْؼ ثجبؼیػ اؾ ظیػگبى آة نْؼ ًیبقْغ ُیچ اؾ كـبى ّ ضؽّل گِی نػ ؾ ُْل ّ گَ آهػ ثِْل نت ّ ؼّؾ اؾ ًبلَ ًبقْغ ُیچ یکی قبػذ اؾ ظؼظ ًـٌْغ ُیچ كؽّ هبًع یکجبؼٍ اؾ ضْاة ّ ضْؼظ رٌم گهذ ؾاؼ ّ ؼضم گهذ ؾؼظ رٌم گهذ پؽ گؽظ ّ قؽ ثؽ ؾ ضبک نػٍ ؼّیم اؾ ضْى ظیػٍ هـبک 1500 نت ریؽٍ چْى ًْزَ آؼاقزی ؾى اؾ ثكزؽ نْی ثؽضبقزی َث ؽّ ثؽ ظا ضلن ثؽیبى نػی ا َثب اّ ثِن ؾاؼ ّ گؽیبى نػی قزبؼٍ ثؽ اّ ثؽ ُوی ضْى گؽیكذ ُوی گلذ کیي ضكزۀ ؾاؼ کیكذ ؾ ثف کؿ ظّ ظیػٍ ثؽاًع آة ّ ضْى گیبؼُ قذ ثؽ کْؼ ثهٌْ کی چْى! ؿالهبى ّ ظؼ ثكزگبى ّ زهن قزْؼاى پؽ ثبؼ ّ طجل ّػلن ؼقیػًع اًعؼ نت اؾ ؼٍ كؽاؾ ُوَ یبؼ ثب نبغکبهی ّ ًبؾ ضجؽنبى ًجْغ اؾ ضػاًّع ضْیم کَ ظاؼغ ثػّ ثطذ ثػثٌع ضْیم گهبغًع ثبؼ ّ كکٌعًع ؼضذ کهیػًع ضیوَ ًِبغًع رطذ ثدكزٌع پف هِزؽ ضْیم ؼا هؽ آى قی ّع کهْؼ ضْیم ؼا ّؼا اؾ ثؽ گْؼ ثؽیبكزٌع ثَ ًؿظیک اّ خولَ ثهزبكزٌع 500 1510 ثعیػًع ّی ؼا ثػاى قبى نػٍ خگؽ ضكزَ ّ ؾاؼ ّ گؽیبى نػٍ ؾ ریوبؼ اّ خولَ هسؿّى نػًع ظل آؾؼظٍ ّ ظیػٍ پؽضْى نػًع ثكی پٌع ظاغًع ًهٌیػ پٌع کی ثؽ خبًم اؾ ػبنوی ثْغ ثٌع ثگلزٌع یکكؽ کی: ای خبى هب ضعاًّع هب ظؼظ ّ ظؼهبى هب ثلؽهبی هب ؼا ُؽ آًچذ هؽاظ کَ رب هب کٌین اًعؼ آى اخزِبظ ثگلزب ثدولَ اؾیي خبیگبٍ ثكْی یوي ثبؾ گیؽیػ ؼاٍ. هؽا هبل ثبیكذ اؾ ثِؽ یبؼ چْ نػ یبؼ هبلن ًیبیػ ثکبؼ ؿالهی ّ اقجی ّ ظقزی قلیح ظّ رب ریؾ ٌُعی ّ یکّ ی ؼِ هیر گػاؼیع اؾ ثِؽم ایي خبیگبٍ نوب ثبؾ گؽظیػ ّ گیؽیع ؼاٍ چْ اؾ کبؼ اّ آگِی یبكزٌع ثكْی یوي ثبؾ ثهزبكزٌع َ کلذ 1520 چْ آى هبلِب ثؽگؽكزٌع ّ ؼكذ ظل هبهک ّ ثبة گلهَ ث اؾ آى ثی کؽاى هبل ّ گٌح ّ ظؼم ظل ُؽ ظّ پؽ گهذ اؾ ظؼظ ّ ؿن ؾ ریوبؼ چْى ثؽگ لؽؾاى نػًع ّؾ آى کؽظۀ ضْظ پهیوبى نػًع چَ قْغ آى پهیوبًی ّ ظؼظ ّ ؿن کَ اًعؼ اؾل ؼكزَ ثْغ آى هلن ُِ الل اؾ ًعاهذ نػٍ ؾؼظ ؼّی ث َؽِ ّؼهَ آهػ ثگلزم ثػّی کَ چٌعقذ اؾ آى ًبلۀ ؾاؼ چٌع هکي ضْیهزي ؼا چٌیي ظؼظهٌع ّ ؼ پبک هکي ثیِػٍ ضْیهزي ؼا ُالک ثطْاُم ُوی گلذ ای ظ ظُن هي رْ ا ضْة ظلجؽ ؾًی پؽی چِؽٍ ّ نوغ ُؽ ثؽؾًی ًگبؼی کدب ؿوگكبؼد ثْغ قؿاّاؼ ّ نبیكزَ یبؼد ثْغ. ثؼنّ گلذ ّؼهَ کَ ای ثطزیبؼ هؽا ربؾی َن ؾى ًیبیػ ثکبؼ 1530 هؽا ضبک ایٌدبی هًْف ثككذ کَ ظؼ ؾیؽ اّ ثف گؽاهی کككذ اگؽ هی ؼّا ثبنػ اّ ؾیؽ ضبک چَ ثبنػ کَ هي ًیؿ ثبنن ُالک ثگلذ ایي ّ اؾ ّی ثزبثیػ ؼّی رٌم گهزَ اؾ هْیَ ثؽقبى هْی ؾ ثف ًبلَ ّ ؾاؼی اّ نگلذ ظل ُؽ کكی ًبلَ اًعؼ گؽكذ ُوَ اُل زی ؾّ چْ قؽ گهزگبى ثطْى ظؼ نػٍ ؿؽم چْى کُ هزگبى 501 آگاُی ّسقَ اص هکش عنّ ّ ی اًعؼّى ثػ یکی ظلجؽی یکی زْؼ چِؽٍ پؽی پیکؽی ثس ثع اؾ زبل گلهبٍ اّ ؼا ضجؽ اؾ آى ؼاؾ آگبٍ ثْغ قؽ ثكؽ ثجطهْغ ثؽ ّؼهۀ رٌگ ظل ؾ ثف ًبلۀ ؾاؼ آى قٌگ ظل ثعل گلذ ثؽُبًن اّ ؼا ؾثٌع کَ ثف ؾاؼ ّاؼقذ ّ ثف هكزوٌع ؾ گلهبٍِ اّ ًیكذ اّ ؼا ضجؽ کَ ایٌدب ًیبثع ؾگلهَ اثؽ ِ ؽ ّؼهَ آهػ پؽی ؼّی ؼاغ ثگلزبؼ ثب اّ ؾثبى ثؽگهبغ 1540 َث ثگلزب کَ چٌعیي چَ خْنی ُوی چؽا ثؽ يجْؼی ًکْنی ُوی ؾ ًؿظیک ضْظ ّؼهَ ال ظّؼ کؽظ ظلم ؼا ثگلزبؼ ؼًدْؼ کؽظ ثگلزب ُال ظّؼ ثبل اؾ ثؽم ًطْاُن کَ ظؼ ُیچ ؾى ثٌگؽم کٌیؿک ثگلذ ای قؽ قؽکهبى ؾ گلهَ ًطْاُی کی یبثی ًهبى ؟ رؽا هژظٍ ظاؼم ؾ گلهبٍ رْ رؽا ؼٍ ًوبین ثؽهبٍ رْ چْ ّؼهَ اؾّ ًبم گلهَ نٌیع چْ آنلزگبى ؾی کٌیؿک ظّیػ ِ ؼ هي ضْة ، ای ضْة ؼّی! ثگلزب چَ گْیی؟ ظگؽ ؼٍ ثگْی ثکي کب ِ كل هبٍ پعؼام هي چَ ظاؼی ضجؽ ؾ آى ظالؼام هي اؾ آى ظل گُ کٌیؿک ُوَ ؼاؾُبی ًِلذ ُوَ ُؽ چ ِ ظاًكذ اّ ؼا ثگلذ ِ كل لؼجذ ههک ضبل ُ گ 1550 اؾ ازْال نبهیّ ّ زبل ُالل ّؾ آى ظل ّؾاى ؾ ؼم ّ ؾ زبل آى گْقلٌع پعیػاؼ کؽظل ثؽ آى هكزوٌع ثگلزم کؿ ازْال آى قؽّ ث ُي ًوی ضْاقزن ؼاًع ثب رْ قَ طُ ي ثعاى رب ظل اؾ ػهن ثی ؿن کٌی کٌی يجؽ ّ ؾاؼی ّ ؿن کن کٌی چْ زبل رْ ُؽ ؼّؾ ظیػم ثزؽ رؽا کؽظم آگَ ؾ زبل ّ ضجؽ کٌْى قْی نبهكذ گلهبٍ رْ زویوذ ًوْغم ثزْ ؼاٍ رْ ّ گؽ اقزْاؼم ًعاؼی ثؽیي قؽ گْؼ ثگهبی [ّ] ًیکْ ثجیي ػدت هبًع ّؼهَ ؾ گلزبؼ اّی اؾ آى هِؽثبًی ّ کؽظاؼ اّی پػیؽكذ ثكیبؼ ه ٌذ اؾّی کدب ظیػ ؼاٍ قالهذ اؾّی 502 گهبغ آى ؾهبى ّؼهۀ هكزوٌع قؽ گْؼ ّ ظیػ اًعؼّ گْقلٌع 1560 نػ آگَ کی ثهکكذ پیوبى اّی ػوم ضْؼظ ؾًِبؼ ثؽ خبى اّی اؾ آى گْؼ ثؽگهذ هكکیي ضدل قؽاقیوَ ّ ضكزَ ّ ثؽظٍ ظل ثٌؿظیک ػنّ آهػ آى ظل كکبؼ ثػّ گلذ ای ػنِّ ًبثبک ظاؼ ثعاغی ًگبؼ هؽا رْ ثهْی ثکؽظی خِبًی پؽ اؾ گلذ ّ گْی ؾ زبل رْ کؽظًع آگَ هؽا ًوْغًع ؾی آى يٌن ؼٍ هؽا ثگلزٌع ظؼ ریؽٍ ضبک ًژًع ًِبغقذ ػوّ ذ یکی گْقلٌع ظؼ ایي ضبک کؽظٍ ًِبى ای ػدت ًگْیی هؽا رْ ؾ زبل ّ قجت؟ ؾ گلهَ چَ ظاؼی رْ اکٌْى ضجؽ کَ ظؼ ضبم اؾّ هی ًجیٌی اثؽ 1570 ثیب رب ثجیٌی رْ ایي گْقلٌع ثکؽثبـ پیچیػٍ کؽظٍ ثجٌع اؾیي کؽظۀ ضْظ رؽا نؽم ًیكذ؟ کكی ؼا ثٌؿظ رْ آؾؼم ًیكذ؟ کی كؽؾًع ضْغ ؼا رْ ثلؽّضزی ثٌٌگ اًعؼّى ظّغٍ اًعّضزی رْ گلزی هؽا نْ ثٌؿظیک ضبل کی گؽظغ ؾ زبلذ رؽا ًیک زبل چْ ؼكزن ثؽ ضبل ضْغ ای ػدت ثكی ؼًح ظیػم ؾ ظؼظ ّ رؼت هؽا ضبل ثٌْاضذ ّ ظؼ ثؽ گؽكذ ثكی هؽظهیِب ثکؽظای نگلذ ُوَ هبل ضبلن هؽا ظاغ ّ گلذ چْ گلهبٍ گؽظغ رؽا ًیک خلذ ظگؽ پبؼٍ ثبؾ آی ّ ظیگؽ ثجؽ ثگلزن رؽا ایي قطي هطزًؽ. ثگیزی چٌیي کبؼ ُؽگؿ کی کؽظ کَ کؽظی رْ ای ًب ضؽظهٌع هؽظ چَ گْیی رْ پیم ضػاًّع ضْیم کَ ثهکكزی ایي ػِع ّ پیًْع ضْیم 1580 ًگْین ثَ کف هي ؾ کؽظاؼ رْ ثعاًٌع آضؽ هِبى کبؼ رْ ثکؽثبـ پیچیػٍ آى گْقلٌع كگٌعل ثَ پیم ػن آى هكزوٌع قْی هبم گلهبٍ ؼكذ ّ ثگلذ قطٌِب کی ثْغل قؽاقؽ ًِلذ اؾ آى زیلذ ّ هکؽ [ّ] آى گْقلٌع کَ ثْغًع ظؼ ضبک کؽظٍ ثجٌع ثگلزب ًزؽقیػی اؾ کؽظگبؼ کی کؽظی رْ گلهبٍ ؼا ظل كکبؼ سفتي ّسقَ بَ ضام 503 ثگلذ ایي ّ آهػ ؾپیهم ثؽّى ؾ ظیػٍ ؼّاى کؽظٍ ظّ خْی ضْى ثگلزبؼ ثب ضلن ًگهبغ لت ثپْنیػ ظقزی قلیر ّ قلت ؾ ضهن ػن ّ ثِؽ ًٌگ ّ ًجؽظ ًهكذ اؾ ثؽ ثبؼۀ ؼٍ ًْؼظ ؾ زیّ ثٌی نیجَ ثٌِبغ ؼّی قْی نبم اؾ ثِؽ آى هِؽ خْی گِی ؼاًع ًؽم ّ گِی ؼاًع گؽم ثؽش ثؽچکبى اؾ هژٍ آةِ گؽم 1590 ظلم ژّى ظّ ؾلق ثزبى ربكزَ ؾ ظل ظاؼ ضْظ کبم ًٌبیبكزَ ثػیي قبى ُوی ؼكذ ثیگبٍ ّ گبٍ ثكَ ؼّؾ پْیٌعٍ ظٍ ؼّؾٍ ؼاٍ چْ ًؿظیکی نبم آهػ كؽاؾ ثؽّ گهذ کْربٍ ؼاٍ ظؼاؾ ظؼ آى ّهذ گیزی ظگؽ گهزَ ثْغ ُوَ ؼٍ ؾ ظؾظاى پؽ اؾ کهزَ ثْغ خِبى اؾ ثػ ضلن ایوي ًجْغ اثی ظؾظ ّ ؼٍ ظاؼ هوکي ًجْغ َث ؽِ نِؽ ًؿظیک نػ ثؽّ ؼّؾ ؼضهٌعٍ ربؼیک نػ َّ ؼ َهَ چْ ؾ ظؾظاى چِل هؽظ گُ ن ثْغگبى اؾیي ؼاٍ ظاؼاى ثیِْغگبى ُوَ اؾ کویي گبٍ ثؽضبقزٌع ثپؽضبل ري ؼا ثیبؼاقزٌع ُوَ پیم ّؼهَ ثؽّى آهػًع طلت کبؼ ّ خْیبی ضْى آهػًع یکی پیهم آهػ اؾ آى چل قُ ْاؼ کهیػٍ یکی ضٌدؽ آة ظاؼ 1600 چٌیي گلذ هؽ ّؼهَ ؼا کبی خُ ْاى هؽا ثبغ هبل ّ رؽا ثبغ خبى كؽّغ آی ؾ اقپ ّ ؼٍ ضْیم گیؽ هعٍ خبى، ثعٍ هبل، پٌعم پػیؽ! قزْؼ ّ قلیسذ ُوبى خبغثَ ؾ چٌگبل هؽگ اؼ زکیوی ثِدَ چْ ظؼ پیم ّؼهَ چٌیي کؽظ یبغ ثپبقُ طم ّؼهَ ؾثبى ثؽگهبغ ثگلذ ای كؽّ هبیۀ ریؽٍ کیم رؽا ثِزؽ اؾ هبل هي خبى ضْیم نوب ُؽ چِل اؼ چِل لهکؽیػ ثٌؿظ هي اؾ کْغکی کوزؽیػ ُوی ضْاقذ اؾ ّی روبهی قلیر قزْؼ ّ قلت ثب زُ كبم ّ ؼهیر ثػیهبى چٌیي گلذ آى قؽكؽاؾ کَ هي نیؽ چٌگن نوب چْى گؽاؾ چْ ظؼ کیٌَ یبؾم ثهوهیؽ چٌگ چَ یک ري چَ يع ري ثپیهن ثدٌگ ؾ ظؾظاى ًیٌعیهن ّ ظؾظ ؼا ثهبی َػل کهذ اؾ پیِ هؿظ ؼا 504 1610 ثیب گؽ قلت ضْاُی ّ اقت قبؾ قْی کیٌَ ّ خٌگ هب ظقذ یبؾ کَ هي قبضزن ظل ثدٌگ نوب کٌن کٌع ظؼ خٌگ چٌگی نوب ثگلذ ایي ّ اؾ ثِؽ ًٌگ ّ ًجؽظ ثؽ آى ُؽ چِل هؽظ ثؽ زولَ کؽظ ثِؽ ؾضن هؽظی ثعًّین کؽظ چْ ؾظ ریؾ ثب هؽگ ركلین کؽظ چِل هؽظ يؼلْک نوهیؽ ؾى ُوَ کهْؼ آؼای ّ لهکؽ نکي گهبغًع ثؽ یک ري اؾ کیٌَ ظقذ ظهبى ظؼ هیبى ّؼهَ چْى پیل هكذ ُ ؼقزطیؿ ثٌْک قؽ ؼهر ّ نوهیؽ ریؿ ثؽآّؼظ اؾ آى ُؽ چِل ؾ چل هؽظ يؼلْک قی ؼا ثکهذ ظگؽ ظؼ ُؿیوذ ًوْغًع پهذ چْ ثب ظنوي خٌگ پیْقزَ نػ ثعٍ چبی اكؿّى رٌم ضكزَ نػ ؾ ضًْم ظلِ ضبک ثیؽًگ نػ ؾ قكزی خِبى ثؽ ظلم رٌگ نػ 1620 ُوی ؼكذ اؾّ ضْى چکبى ثؽ ؾهیي نػٍ پؽ ؾضًْم ًوع ؾیي ّؾیي ثعاى زبل نع رب ظ َؼِ نِؽ نبم ظلم ؼیم اؾ ػهن ّ ري اؾ زُ كبم ثعؼّاؾۀ نِؽ ظؼ ثٌگؽیػ ظؼضزی ّ ظّ چهوۀ آة ظیػ قْی چهوَ ؼاًع اقپ ؼا ُوچْ ثبظ ؾ قكزی کی ثْغ اؾ كؽـ ظؼكزبغ ثعیي زبل ظؼ قبیۀ ثیػ ثؽگ ثیلزبغ ّ ثٌِبغ ظل ؼا ثوؽگ خػا گهذ اؾّ ُْل ّ ظّؼ اؾ ضؽغ چْ نطًی کؿّ خبى ؾ ري ثؽپؽغ قزْؼ ؼٍ اًدبم اّ ؼُجؽل ثپبی ایكزبغٍ كؽاؾ قؽل هضبی ضػاًّع ؼا نبٍ نبم کِ جُع نْی گلهبٍ كؽضٌعٍ ًبم ُوی آهػ اؾ ظنذ ًطچیؽگبٍ اثب ثبؾ ّ ثذ یْؾ ّ ضیل ّقپبٍ چْ اؾ ؼٍ ثٌؿظیک چهوَ ؼقیػ یکی هؽظ هدؽّذ قؽگهزَ ظیػ 1630 خْاًی ًکْ هبهذ ّ ضْة ؼّی ُوَ ؼّی ؼًگ ّ ُوَ هْی ثْی ؾ قٌجل ظهیػٍ ضطی گؽظ هبٍ كگٌعٍ ثؽ آى ضبک ؾاؼ ّ رجبٍ نػٍ ؿؽهَ ظؼ ضْى ؾ قؽ رب هعم ثپیچیػ هؽ نبٍ ؼا ظل ؾؿن ثؽّ ثؽ ظل نبٍ کهْؼ ثكْضذ ُوی خبًم اؾ هِؽ اّ ثؽكؽّضذ خْاًوؽظیی ثْغ ظؼ نَ ؾ ًكل ایب ًكل ًیکْ ثْغ كضل ّ ايل 505 ثلؽهْغ رب ثؽ گؽكزٌع ؾّغ هؽّ ؼا اؾ آى خبیگَ ُوچْ ظّغ چْ ثؽظانزٌعل ثؽكزٌع ّ ثُؽظ ثوًؽ نَ اّ ؼا ثطبظم قپؽظ کٌیؿک ثػ اّ ؼا یکی کبؼظاى ضؽغهٌع ّ ُهیبؼ ّ ثكیبؼ ظاى هؽّ ؼا ثعقذ پؽقزبؼ ظاغ ثػّ گلزم ّ هبل ثكیبؼ ظاغ ُ ؽّ ثؽ ُوی ثؽ ثکبؼ ظلم ظّؼ کي اؾ ؿن ؼّؾگبؼ ثگلزب ثَ 1640 چْ هكکیي ريِ ّؼهَ آهػ ثِْل ظل ّ ظیػٍ ّ هـؿل آهع ثدْل ثگلذ ای خْاهؽظ كؽضٌعٍ ؼّی چَ ًبهی ّ اؾ کدبیی ثگْی ِ ؽ ّؼهَ نػ ظؼ ؾهبى نبٍ نبم ثطْنی ثپؽقیػ ّ کؽظل قالم َ ث ًِبى کؽظ ًبم ضْغ آى قؽكؽاؾ کَ ثْغل ثعیػاؼ آى ث ُذ ًیبؾ ثػاى رب کف اّ ؼا ًعاًػ کی کیكذ ًعاًػ کَ ازْال آى نیؽ چیكذ ّ ی ضؿاػَ ظؼّى ثطؽظم ثگلزم کی هي ًًؽثي ازوعم ثس ثجبؾاؼگبًی کٌن هًع ؼاٍ ثِؽ نِؽ ّ ُؽ زیّ ّ ُؽ خبیگبٍ کٌْى چْى ؼقیػم ثعیي زع ّ ّ ثْم ثوي ثبؾضْؼظًع ظؾظاى نْم ثهوهیؽ کؽظًع ثؽ هي کویي ثطكزٌعم ای پبغنبٍ ؾهیي ثػم یک ري ّ ؼاٍ ظاؼاى ثكی ًجػ خؿ ضػاًّع یبؼم کكی 1650 ؾهبًی ثَ کیٌَ ثؽآّیطزن چْ ثكیبؼ گهزٌع ثگؽیطزن ثجؽظًع گن ثْغگبى هبل هي چٌیي ثْغ ایب پبغنَ زبل هي ِ نبم ثگلذ ای ظالؼام كؽضٌعٍ ًبم ثٌؿظیک گلهبٍ نػ نبٍ َ ؽٍ ثؽ یکی ضكزَ ظل یبكزن هلبخب ؾؼٍ قْی اّ ربكزن ث خْاًی ًکْ ؼّی ّ كؽضٌعٍ ؼای قؽنزَ رٌم ؾآكؽیي ضػای ثیبّؼظم آى ؾاؼ ظل ضكزَ ؼا هؽ آى گهزَ هدؽّذ ظل ضكزَ ؼا ؾچبُم هگؽ قْی گبٍ آّؼین ثعؼهبى رٌم قْی ؼاٍ آّؼین قؿظ گؽ ثؽّ هِؽثبًی کٌی ّؼا چٌع گَ هیؿثبًی کٌی ثػّ گلذ گلهبٍ چًْیي کٌن هي ایي کبؼ ؼا ضْظ ثآییي کٌن کدب ثؽ ؿؽیجبى ؼًح آؾهبی ثجطهْغ ثبیع ؾ ثِؽ ضػای 506 1660 کی گلهبٍ اؾ ایؿغ پػیؽكزَ ثْغ ثعاًگَ کدب ّؼهَ ؾّ ؼكزَ ثْغ کی ُؽگَ کی آیػ ؿؽیجیم پیم هؽّ ؼا ثعاؼَ غل چْى خبى ضْیم هگؽ ّؼهَ ؼا ظیػٍ ثبنػ ثؽاٍ ّ یب کؽظٍ ثبنػ ثؽّیم ًگبٍ پؽقزٌعٍ یی ثْغ گلهبٍ ؼا کَ هبًٌعٍ ثْغی هؽ آى هبٍ ؼا ُ خْاى ؾ ظل ثبل ثؽ خبى اّ هِؽثبى َ ؼّ ؼی ثػّ گلذ گلهبٍ ُؽ آًچ اؾ رْ ضْاُػ ؾ ثطذ ّ قؽنذ ؾ رلص ّ ؾ نیؽیي ّ اؾ ضْة ّ ؾنذ ًگؽ قؽ ًزبثی ؾ كؽهبى اّی ثطعهذ گؽی ربؾٍ کي خبى اّی نَ نبم ؼكزم ث َؽِ ّؼهَ نبغ ثگلذ ای خْاًوؽظ كؽّ ش ًژاظ ُوَ ا ًَ عٍُ اؾ ظل قزؽظم رؽا ثػیي ُؽ ظّ ضبظم قپؽظم رؽا ّ ؽش پؽقزبؼ ًبم آّؼًع ثطعهذ رؽا ؼّؾ ّ نت ظؼضْؼًع ظّ ك 1670 یکی چٌع گَ ثبل هِوبى هي كعای رْ ثبغ ایي ري ّ خبى هي کَ ثؽ هُ كزوٌعی ّ هدؽّذ ّقكذ اؾ ایػؼ هؽّ رب ًگؽظی ظؼقذ کٌیؿک ثپیهم ثطعهذ هیبى ثجكذ آى پؽی چِؽۀ هِؽثبى ثِؽ قبػزی چٌع ؼٍ قْی اّ نػیّ ّ ثعیػی ًکْ ؼّی اّی ثگلزی کی ای ضكزۀ قبل ّ هبٍ ؾهي زبخزی ّ آؼؾّیی ثطْاٍ ثػّ ّؼهۀ ػبنن هجزال ظػب کؽظی ّ گلزی اًعؼ ظػب ؼقبًبغ کػثبًْد ؼا ضػای ثِؽچ آى ّؼا آؼؾّییكذ ّ ؼای کٌیؿک چْؾی ثبًْی ثبًْاى نػی یبغ کؽظی زعیث خُ ْاى قجک ثبؾ ظاغیم گلهَ خْاة کَ ایؿغ کٌبغ ایي ظػب هكزدبة ثؽآهػ ثؽیي زبل ثؽ ؼّؾ چٌع اثؽ ّؼهَ ثؽقطذ رؽگهذ ثٌع 1680 ثلؽقْغ ظؼ ػهن ، يجؽل ًوبًع پؽقزبؼ گلهبٍ ؼا پیم ضْاًع ثگلزب ثپؽقن زعیثی رْ ؼا چْ گلزن خْاثی ثعٍ هؽ هؽا کٌیؿک ثگلذ آً چِ گْیی ثگْی ُؽ آًچ آؼؾّی َكذ اؾ هي ثدْی ثگلزب ظؼ نِؽ ظؼ زع ّ نبم یکی ضْة ؼّیكذ گلهبٍ ًبم رْ خبیی ضجؽ یبكزكزی اؾّی؟ ّیب ُیچ ظیعقزی اّ ؼا ثؽّی؟ 507 کٌیؿک ثگلزب چَ گلزی ُوی! ثعیي آؼؾّ ظؼ چَ خْیی ُوی! کَ ایي هًؽ گلهبٍ ؼا هكکٌكذ ؾى نبٍ نبُكذ ّ ربج هٌكذ ظل ّؼهَ ظؼ ثؽ طپیػى گؽكذ قؽنک اؾ ظّ چهوم ظّیػى گؽكذ ثِؽیک کَ اؾ نبٍ نبم اّ قِ زَع یکی ؼا ثػّ ظاغم اهؽّؾ قػ َْ غ زبل هي ظؼ ًِلذ اؾیي ؼّی ؾاؼی ُویکؽظ ّ گلذ کَ رب چْى ثُ 1690 ثگلذ ای کٌیؿک ؾ ثِؽضعای ثؽیي ضكزَ ظل ثؽههْ ریؽٍ ؼای هؽا ًؿظد اهؽّؾ یک زبخزكذ کَ خبى هؽا اًعؼیي ؼاززكذ کٌیؿک ثگلزب چَ زبخذ ؟ثگْی! چٌیي گلذ ّؼهَ کَ ای ضْة ؼّی چَ ثبنػ کَ ایي ًـؿ اًگهزؽی ثگیؽی ّ ًؿظیک گلهَ ثؽی کٌیؿک ثگلزب کَ ای ریؽٍ ؼای ًعاؼی ُوی ُیچ نؽم اؾ ضعای کَ هی ثعقگبلی ثػیي ضبًعاى ؾرْ ؾنذ رؽهي ًعیػم خُ ْاى ُ طي کٌن ػؽضَ ظؼپیم آى قؽّ ث ُي َْ غ کَ ایي قَ َ کی ث ُ هؽا یبؼگی کَ اّ ضْغ نت ّؼّؾ اؾ ؼًح ّ پیچ ًیبقبیػ اؾ ظؼظ ّؾ ًبلَ ُیچ ؾّؼهَ نت ّ ؼّؾ یبغ آّؼغ گَ َ ّ ثیگَ َ اؾثِؽ اّ ؿن ضْؼغ ًیبؼغ اؾّ یبغ کؽظًم نْی ؾّؼهَ اقذ اّؼاُوَ گلذ ّگْی 1700 اؾیي ًبم گْیػ ُوَ ؼّؾ ّ نت ًگْیػ خؿیي ًبم ضْغ ای ػدت رْ ظاًی کَ ّؼهَ کی ثبنػ؟ ثگْی ثویعاى ظؼاكگي ُال ؾّغ گْی ثگلذ ایي ّ اؾ ّؼهَ ثؽربكذ ؼّی ثگلذ ایي کی گلزی ظگؽ ؼٍ هگْی ؾگلزبؼ آى هِؽثبى َپؽقزبؼ ثج ُػ ّؼهَ ؿوٌبک ّ ثگؽیكذ ؾاؼ ؾنبغی ُن آًگَ ثؽش ثؽنکلذ ؾظلجؽ ثعل ثؽزعیثبى ثگلذ ثكدعٍ ظؼاكزبغ ّ گلذ ای ضػای اؾیي گلزَ ؼّني رْ کؽظین ؼای ظؼیي کبؼ يجؽی ظٍ اکٌْى هؽا کَ رب ؼّؾ ّ نت نکؽ گْین رؽا ؾػنّ هي اکٌْى رْ ظاغم ثطْاٍ کَ ّهزكذ رب ػُ وؽل ثبنػ رجبٍ کی ثهکكذ ػِع هي آى قٌگعل کَ گهزن اؾ آى قٌگعل رٌگ ظل ًیبهػ ثکبؼ آى ؾؼ ّ قین ّ هبل کَ هي آّؼیػم ؾ ًؿظیک ضبل 508 1710 ؾریوبؼ ظل ظاؼ قؽگهزَ ث ُْغ ؾهیي ؾآة چهن ّی آؿهزَ ثْغ ظل آى پؽقزبؼ ثؽ ّی ثكْضذ ؾًبلیػى اّ ؼضم ثؽكؽّضذ ًگلذ ایي قطي ُیچ ظؼ پیم اّی ثؽّى ؼكذ [ّ] اؾ ّی ثزبثیػ ؼّی چْ قَ ؼّؾ اؾ ایي زبل ثگػنذ ثیم ظگؽ ؼٍ پؽقزبؼ ؼا ضْاًع پیم ؾ ثِؽ کٌیؿک ثؽآهػ ثپبی ثگلذ ای کٌیؿک ؾثِؽ ضػای ُ طي ثهٌْ ّ زبخزن کي ؼّا ؼُب کي ؼُی ؼا ؾهسٌذ ؼُب َ ق ثگلزم ُوَ زبخذ رْ ؼّاقذ خؿآى یک قطي کآى طؽین ضطبقذ چٌیي گلذ ّؼهَ یکی خبم نیؽ ثٌؿظ هي آؼای ثذ ظقذ گیؽ کی ثؽرْ قطي گلزي ّ ظاّؼی ًِلزَ کٌن ظؼّی اًگهزؽی چْ نیؽ آؼؾّ آیػل پیم ثؽ ثٌؿظیک کػثبًْی ضْیم ثؽ 1720 کَ ضْؼِ ظ ػؽة نیؽ ّ ضؽهب ثْغ اؾیي ظّ ػؽة ًبنکیجب ثْغ هگؽ چْى ضْؼغ نیؽ ثی ظاّؼی ثجیٌػ ثَ خبم اًعؼ اًگهزؽی ُویي اقذ زبخذ هؽا قْی رْ ایب خبى هي ثٌعۀ ؼّی رْ کٌیؿک ثگلزب چْ ثیٌػ چٌیي چَ گْیػ کَ چْى اّ كزبغ َقذ ایي ثَػّ گلذ ّؼهَ کی گلزی يْاة اؾیي ضكزَ ظل ثبؾ ثهٌْ خْاة چْ کػثبًْد ثیٌػ اًگهزؽی اگؽ ثب رْ خْیػ ؼٍ ظاّؼی چٌیي گْی ثب ثبًْی ثبًْاى ُوبًب كزبغقذ اؾیي هیِوبى کَ هی نیؽ ضْؼظقذ اؾ الؿؽی كزبظقذ اؾ اًگهزم اًگهزؽی ثؽّ آً چِ گلزن رْ كؽهبى ثکي کؿیي نبغ گؽظغ ظل قؽّ ثي کٌیؿک ثػّ گلذ هؽرؽا چَ ظاًػ ّ یب رْ چَ ظاًی ّؼا 1730 ًجبیػ کَ ثؽخبًذ آیػ گؿًع ثطْغ ثؽ ثجطهبی ای هُ كزوٌع کی کػثبًْم ُكذ ّاالهٌم گؽیؿًعٍ اؾ هؽظم ثعکٌم ّلیکي هؽا ثؽر ُْ ای ظل کئیت ُوی ؼزوذ آیع کٌْى ای ؿؽیت دیزى ّسقَ ّگلطاٍ یکذگش سا ثگلذ ایي ّ ظؼهبًع ظؼ ؿن اقیؽ قزع ضبرن ّ ظؼكکٌعل ثهیؽ 509 ثکعثبًْل ثؽظ ثب ثین ّ ظؼظ قزع نیؽ گلهبٍ ، لطزی ثطْؼظ پعیػ آهع اًگهزؽی اًعؼ ّی چْ ظیػ آى ثذ ظلجؽ هِؽخْی ُوَ هـؿل اؾ هِؽ پؽخْل گهذ ثیلزبظ ثؽخبی ّ ثی ُْل گهذ کٌیؿک ؾ کؽظاؼ اّ ضیؽٍ هبًع ثعل ظؼ خِبى آكؽیي ؼا ثطْاًع ثؽضكبؼ اّ ثؽثگكزؽظ آة اؾ آى آة گلهَ ظؼآهع ؾضْاة ثػّ گلذ ظؼ نیؽ اًگهزؽی کَ اكکٌع؟ ثؽ کْی ثی ظاّؼی! 1740 کٌیؿک ثگلذ ای نَ ثبًْاى ُوبًب ؾاًگهذ ایي هیِوبى گَ نیؽ ضْؼظى كزبظ اًعؼّی کَ کهزكذ اؾ هْثَ هبًٌع هْی ثعل گلذ گلهبٍ کبیؿظ یکیكذ کَ ضبرن ثدؿ ضبرن ّؼهَ ًیكذ کٌیؿ کم ؼا ظاظ كؽهبى کَ زیي ثؽّ قْی آى هؽظ اًعٍّ گیي ثگْ کؿ ظؼ هًؽ ثیؽّى ضؽام کَ رب هي ؾ ضبًَ ثؽآین ثَ ثبم ِ کزب ثؽؼقػ کیي خْاى ّؼهَ ُكذ؟ چٌبى ثُػ هؽاظ هَ ؼة پؽقذ ثگلزب ًجبنػ کَ ثبنػ خؿ اّی خؿاّ ؼا ًوْغى هسبلكذ ؼّی کٌیؿک قْی ّؼهَ آهػ چْ ثبغ ثؽّ کؽظ گلزبؼ گلهبٍ یبظ ثؽّى ؼكذ اؾ هًؽ ّؼهَ ثعؼ ثؽآهػ ثجبم آى ثذ قین ثؽ ؾپٌِبى قْی ّؼهَ کؽظل ًگبٍ ُوی ظیػ ظؼ ػهن گهزَ رجبٍ 1750 ظّ چهوم پؽ اؾ آة ّظلی پؽ ؾضْى ُوی خبًم اؾ ظیػٍ آهػ ثؽّى چْ گلهبٍ ؼضكبؼ ّؼهَ ثعیػ یکی ثبغ قؽظ اؾ خگؽ ثؽکهیػ ثگلذ آٍ ّؾ پبی نػ قؽًگْى ؾ ثبال ظؼآهػ ثطبک اًعؼّى چْ ّؼهَ ثعیػ آى ظالؼام ؼا هؽآى هبٍ ضْل ؼّی پػؼام ؼا ثٌبلیػ ّؾ ظؼظظل گلذ آٍ ظؼآهػ قؽل قْی ضبک قیبٍ ثعیػ آى هؽیي ؼا ّایي هؽّؼا ظل ُؽظّ قْؾاى ثُػ اًعؼ ثؽا ثؽآهػ ؾُؽ ظّ ثیک ؼٍ ضؽّل ؾُؽ ظّ ثیک ؼاٍ ثجؽیػ ُْل ؾهبًی ثؽآهػ ثِْل آهعًع ظگؽثبؼٍ اًعؼ ضؽّل آهػًع کٌیؿک ثجبال ّ ّؼهَ ثَ ؾیؽ ثعیػًع ُؽ یکعگؽ ظلیؽ 510 ثؿیؽ آهػ اؾ ثبم آى ظلجؽا ُوبى قْضزَ ّؼهَ اؾ ظؼ ظؼا 1760 چٌیي گلذ گلهبٍ کی اثي ػن ُوی ضْى نػ اًعؼ ثؽم ظل ؾؿن کٌْى چهون ای یبؼ هِؽ آؾهبی ثعیػاؼ رْ کؽظ ؼّني ضػای ثگلذ ایي ّ ثٌِبغ قؽ ثؽ ؾهیي ثكدعٍ ثپیم خِبى آكؽیي ثكدعٍ ظؼّى ثبؼ ظیگؽ ضؽّل ثؽآّؼظ، اؾ ّی چکبى گهذ ُْل چٌبى ظیػ ّؼهَ کَ ثؽگ ظؼضذ ثلؽؾیػ ّ ثؽضْغ ثپیچیػ قطذ َ هػل آٍ ّ كؽّ ؼكذ ظم ثیلزبغ ثؽ ضبک ربؼی ؾ ؿن ثؽآ ظّظل ضكزَ ثؽ ؼّی ضبک قیبٍ كزبغٍ، ثؽآى ضبک گهزَ رجبٍ کٌیؿک كؽّهبًع اًعؼ ؾهبى گِی نػ ثؽیي ّ گِی نػ ثؽآى پؽاگٌع ثؽآى ُؽظّ آة ثؽّى آهػًع آى ظّ ػبنن ؾضْاة ظل ُؽ ظّ هكکیي ؼهیػٍ ؾظؼظ ثؽاًعًع ضْى آثَ ثؽ ؼّی ؾؼظ 1770 [قؽآقیوَ] گلهبٍ كؽضٌعٍ ؼّی ظّیػل ثَؽِ ّؼهۀ هِؽ خْی ثْؼهَ ثگلذ : ایؿغ ظاغگؽ ثگْنن ؼقبًبغ هؽگ پػؼ کَ ثؽ هب ظّ ثیچبؼٍ کؽظل قزن ثػیي قبى خػا کؽظ هبؼا ؾُن ّلیکي ثآضؽنْغ ضْة کبؼ اگؽ ظقذ یبثین ثؽ ؼّؾگبؼ. ثگلذ ایي ّ کف کؽظ گلهَ ثهْی ثٌؿظیک ضْغ ضْاًعل آى ضْة ؼّی ثٌؿظیک گلهبٍ نػ نبٍ نبم هِی ظیػ ثب لؼجزی کم ضؽام چکبى ُؽ ظّ ؼاضْى اثؽ ؼّی ؾؼظ ًِلزَ ؼش ُؽظّ ظؼ ضبک [ّ] کؽظ ثگلهَ ثگلذ: ای يٌن زبل چیكذ چؽا ًبلی ّایي خْاى هؽظ کیكذ؟ ثگلذ:ایي خْاى ؼا ًعاًی ُوی؟ کَ کؽظی ثؽّ هِؽثبًی ُوی هؽّ ؼا ثعقذ ضْغ آّؼظٍ ای ظلن ؼا ثػّ نبغهبى کؽظٍ ای. َّ ؼ َهكذ اثي الِوبم 1780 ثگلزب ًعاًن، رْ ثؽ گْی ًبم. ثگلزب کَ ثٌؿظیک اَّ یكذ خبى ّ ظلن ؾخبى ّ ظل ضْیم چْى ثگكلن هجبظا هؽا ؼّی ثی ؼّی اّی. ثگلهبٍ گلذ آًگِی نْی اّی: اگؽ ایي خْاى هؽرؽا ثْغ خلذ چؽا ًبم ضْغ ؼاقذ ثب هي ًگلذ؟ 511 کَ رب هي ّؼا ضْة ثٌْاضزی زن اّ قؿاّاؼ ثهٌبضزی ِّ ن آؾؼم ؼا. ِ ى ز ثػّ گلذ: اؾ زهوذ ّ نؽم ؼا ًگَ کؽظ چٌیي گلذ گلهبٍ ؼا نبٍ نبم: کَ ای ظلجؽ لؼجذ ًیک ًبم ِ ؽ ضْیهزي خبی کي قْی هِؽ خكزي یکی ؼای کي هؽّ ؼا ثَ هؽّ ؼا رْ اؾ ضْغ گككز ََ هکي هؽیي ضكزَ ظل ؼا رْ ثكز ََ هکي ثگلذ ایي نَ نبم ّ نػ ثبؾخبی ثعل ظاؼ ظاغ آى ثذ ظل ؼثبی 1790 اؾ آى خبیگَ ُؽ ظّ ثؽضبقزٌع یکی خبی ؾیجب ثپؽظاضزٌع ثوًؽ اًعؼل خبیگَ قبضزٌع یکی خبی ًیکْ ثپؽظاضزٌع چْى خبى ػؿیؿل ُوی ظانزٌع ؾ پیهم ثیک غ[ؼٍ] ًگػانزٌع چْ ثٌِبغ ضْؼنیػ اككؽ ؾقؽ گهبغ اؾ هیبى چؽش ؾؼّ یي کوؽ، ن َ نبم آهػ ثٌؿظیک نبم ثٌؿظیک آى ُؽظ ُّ هبٍِ روبم ِ ؽ ضْظ ًهبًع َ ج ٌ َُ هؽآى ضكزَ ظل ّؼهَ ؼا پیم ضْاًع ًْاؾیعل ّ ثگلذ: ای خگؽ ضكزۀ ؼّؾگبؼ چؽا چْى ثعی ػَهذ ؾآؿبؾ کبؼ، ًکؽظی هؽا آگَ اؾ کبؼ ضْیم ًگَ ظانزی ؼاؾ ّاقؽاؼ ضْیم کی رب هي زَ َوذ هي ُیچ ًهٌبضزن چٌبى چْى ث ُجبیكذ ًٌْاضزن. ِ ی زؽهذ ّ خبٍ ؼا ثعی ضْغ ًکؽظم هي ایي ؼاؾ ؼا ثگلذ اؾ پ 1800 ًهكزٌع ّ ؼاًعًع چٌعاى قطي ثکؽظًع ًْ ؼاؾُبی کِي َِ نبم گلهبٍ ؼا گلذ:ؿن هعاؼ ایچ ّ ثٌهیي ا َثب اثي ػن ن گهبییػ ُیي پؽظۀ ؼاؾ ؼا ًهیٌیػ ثبؾ اؾ پی ًبؾ ؼا ّگؽربى ُوی زهوذ آیػ ؾهي، ثزؽقیػ کبً عٍُ كؿایٌعٍ ؾ هي، هي ایٌک ثؽّى ؼكذ ضْاُن ؾ ظؼ نوب ؿن گكبؼیػ ثب یکعگؽ. چْى هي ؼكزَ ثبنن ثآؼام گبٍ نوب ضْة ظاؼیػ آییي ّ ؼاٍ. َ ثؽِ ػبنوبى، گلذ، ثْغى ضطبقذ. ُ طي ؼاّ ثؽپبی ضبقذ ثگلذ ایي قَ ثؽّى ؼكذ ثب هکؽ ّرلجیف ّثٌع ؾ ًؿظ ظّ ثیچبؼۀ هكزوٌع ثجیـْلَ یی ظؼ ًِبى گهذ نبٍ ُوی کؽظ ظُؾظیػٍ ؾآى قًْگبٍ 512 کَ رب ظؼهیبًهبى ضطبیی ؼّغ زعیثی ثَ ػ ّ ًبقؿایی ؼّغ؟ 1810 ثػیي زبل هی ثْغ رب يجر ؼّؾ کَ ؼضهیػ ضْؼنیػ گیزی كؽّؾ ًَ ؾیي ّ ًَ ؾآى ظیػ ًبهؽظهی چْ ایي ثبّكب ظیػ ّ آى آظهی، نَ نبم نػ نبغهبى ثبؾ خبی ثهػ ایوي اؾکبؼ آى ظلؽثبی. اؾ آؿبؾ کآى نبٍ پؽ کیویب ثگلهبٍ ّ[ّؼهَ ] ثگلزب: نوب ثیک خبیگَ نبغهبًی کٌیػ ؾظل یک ظگؽ ؼا گؽاهی کٌیػ، ثگلذ ایي ّ ثؽگهذ ّ ؼكذ اّ ثؽّى ثکٌدی ًِبى نػ ثوکؽ ّ ككْى، چْ اّ ؼكذ گلهبٍ ّ ّؼهَ ثِن ًهكزٌع ّؾ ظل ؾظّغًع ؿن ثِن ُؽظّ ػبنن قطي گلزٌع ؾظیؽیٌَ ؿن ظل ثپؽظاضزٌع خلبیی کَ ظیػًع اؾ ؼّؾگبؼ ثگلزٌع ثب یک ظگؽ آنکبؼ ّ ق ظل [ّ]ػهن [ّ]ثیچبؼگی ؾًبلیػى ّ ُدؽ ّ ؿوطْاؼگی ؾر 1820 گِی گلذ گلهبٍ ّؾ ظیػٍ ًن ؼّاى کؽظ چْى قیل ؾیؽ هعم گِی ّؼهَ ظؼ ّی چْ کؽظی ًگبٍ ؿن ظل ثگلزی ثؽ آى هِؽ ّهبٍ ُؽ آى ؼًح کآهػ ؾػهوم ثؽّی ُوَ پبک ثؽ گلذ ظؼپیم اّی گؽِ قذ آى ثؽیي ّ گؽِ قذ ایي ثؽآى ُوی ظ ُؼ كهبًعًع ثؽ ؾػلؽاى گِی گلذ گلهبٍ: کبی خبى هي گككزَ هجبغا ؾرْ ًبم هي ایب هِؽخْی ّكبظاؼ هي خؿ اؾ رْ هجبغا کكی یبؼهي. گِی ّؼهَ گلزی کَ ای زْؼؾاغ گؽاهی ؼّاًن كعای رْ ثبغ ّ ؽاغ اؾ هِؽ رْ کبم هي َ ه جُ ثزْ ثبغ كؽضٌعٍ ا َیبم هي ظلن ثبغ پیْقزۀ هِؽرْ رٌن ثبغ نبیكزۀ چِؽ رْ. ثػیي زبل ثْغًع رب آقوبى کهیػل ثؿؼآة ظؼ طیلكبى َث ؽ ظؼظ ّ ُدؽاى يجْؼ پف اؾ یکعگؽ ُؽظ ُّ گهزٌع ظّؼ. 1830 ثجْغًع ثؽآهع ثؽ ایي کبؼنبى چٌعگبٍ نَ نبههبى ظانذ ُؽنت ًگبٍ چْ ؾیهبى ًعیػل ؼٍ ًبيْاة ًیبهػ ظگؽ ًؿظنبى ّهذ ضْاة چْیکچٌعثؽزبلهبى ثؽگػنذ ظل ّؼهَ اؾ ػهن آنل زََ گهذ 513 ثزؽقیػ کؿکبؼ گؽظغ رجبٍ چْ ثكیبؼ پبیػ ثٌؿظیک نبٍ. گهبغل ؾثبى ّؼهۀ ضْة ؼای کَ ای ظضزؽِ ػّ ن، ثَ زنِّ ضػای کَ گؽ ظؼ ُوَ ػوؽ اؾ ؼّی رْ نْم قیؽ ّؾ ػهؽد ضْی رْ اگؽ ظؼ ثال ثبیػم ؾیكزي نت ّ ؼّؾ اؾ ظؼظ ثگؽیكزي ّلیکي ؾ نْی رْ ای قؽّ ثُي نکُْن؛ كؿّى ؾیي ًگْین قَ طُ ي ُ ؽّ ؼا گؽاى کَ ُكذ ایي خْاى هؽغ كطؽِ هِبى ًجبیػ کَ آیػ ه َْ م ثب رْ یک خبی ای قین ري ِ کم ضْل ًیبیػ کَ هي ث ُ 1840 ثْغ ًیؿ ِ كل کَ اؾ هي ًیبیػ ّؼا ؿن ثعل ّگؽ آگِی یبثیبی ظل گ یکی ؼّؾَ کی چٌع ثبنن ظگؽ ري ضْیم ؼا ثبؾ یبثن هگؽ. َ کی ًیک ضْاٍ هکي ؾّؼکی چٌع آٌُگ ؼاٍ ثػّ گلذ گلهبٍ ّْ د ّ ؼًگِ ؼّی هگؽ ؾی رْ ثبؾآیػ ای هِؽخْی رْاًبیی ّ ه کَ اؾ ؼًح ؼٍ ًیؿ ًبقْغٍ ای اؾ آى پف کَ ظؼ ؿن ثلؽقْغٍ ای. ثلؽهبى آى لؼجذ ظللؽّؾ ثجػ ّؼهَ آى خبیگَ چٌع ؼّؾ چْ اؾ ؼًح ؼٍ آهػل ري ثَ ؼاٍ ثگلهبٍ گلذ: ای ظل اكؽّؾ هبٍ ًگؽظم ُوی قیؽ اؾ ؼّی رْ ُوی نؽم ظاؼم هي اؾنْی رْ چَ ضْی َكذ ثب اّ هؽا ظؼًكت کدب اّؾ نبهكذ هي اؾػؽة ّ ی ؼٍ چبؼٍ ًیكذ ثدؿهي کف اؾ ػهن ثیچبؼٍ ًیكذ 1850 ثؽكزي هؽا قْ ُ هْؼ ثٌؿظ رْ ثبؾ آین اؾ ؼاٍ ظّؼ ّگؽ ظؼ يجْؼی نْم ُوچْ َْ م ؼّؾگبؼ، اگؽ چٌع آگبُن اؾ اًزظبؼ کَ ضْاُن گككذ اؾ رُ اؾیي ؼكزي آضؽهؽا چبؼٍ ًیكذ ثوي خؿ ثػیي چبؼٍ ثیچبؼٍ ًیكذ. کَ گؽ نَ ثؽاغؼ ثُػی هؽ هؽا ؾُن ثبة ّ هبغؼ ثُػی هؽ هؽا، چْ ایي نـل ثْغی گؽاى آهػی ؾ ریوبؼ کبؼل ثدبى آهػی. چگًَْ ثْغ کبؼ آًکف کی اّی ثزی ظل گلكل ظاؼغ ّ ضْة ؼّی ًجیٌػ خِبى خؿ ثعیػاؼ اّی ًدْیػ ثِؽ زبل آؾاؼ اّی ثجیگبًَ یی ثبیػ اّ ؼا قپؽظ ایب خبى هي ایي ًَ کبؼیكذ ضؽظ! 514 ؾ گلزبؼ اّ گهذ گلهَ ًژًع ثٌبلیػ آى ؾاغ قؽّ ثلٌع َ ػ وذ هیلؿای ؿن 1860 هکي گلذ چًْیي ایب اثي ػن ثؽیي ثٌذ کی ثلؿّغ ثؽ هي كؽام رْ ؼًح هؽا ؼكزَ گیؽ اؾ قؽای قپٌح چْ ؼكزی ظگؽ ثبؾ ًبیی ثؽم کَ رب چٌع ؼّؾ ظگؽ ایػؼم ؾ هٌؿل رْ رب ؼكزَ ثبنی ثؽّى ثْغ هٌؿل هي ثطبک اًعؼّى. باصگطتي ّسقَ اص ضام ثگلذ ایي ّ ظاغل ثهُْؽ ضجؽ کدب ّؼهَ کؽظقذ هًع ضجؽ َثِؽ ُؽ ظّ آهػ قجُک نبٍ نبم نػٍ چهوم اؾ ؿن چْ چهن ؿوبم ثگلهبٍ گلذ: ای ظالؼام ّ ظّقذ چؽا ؼكذ ثبیػ؟ کَ ضبى آى اّقذ! ثگْ رب ثجبنػ ثََؽد اثي ػن کَ ُؽگؿ خػا ربى ًعاؼم ؾُن ًهػ ُؽگؿم ضْغ گؽاًی اؾّی ًطْاُن خؿ اؾ ؾًعگبًی اّی ثپبقص چٌیي گلذ گلهَ ثػّی کَ اّ نؽم گیي اقذ ّ آؾؼم خْی 1870 نَ نبم گلذ: ایي چَ ثیگبًگیكذ؟ ًَ ُهیبؼیَكذ ایي کَ ظیْاًگیكذ قؽا آى اُّیَكذ ّ خبی آى اّقذ هؽاظ آى اّیكذ ّ ؼای آى اّقذ ّجبؼ ظاغاؼ ّ پؽّؼظگبؼ ثبزوع پیبم آّؼ کؽظگبؼ ثد ؼ ایػّى ثػم ؾّ گؽاًی ثعل َّ کَ گؽ آیػم ؾّ گؽاًی ثعل ًجبیػ هؽّ ؼا اؾیػؼ نػى ثولک ضْغ اًعؼ ثجبیػ ثُػى. چٌیي گلذ ّؼهَ ثكبالؼ نبم کَ ای ظاغ ظٍ ضكؽّ ًیک ًبم ُوَ َ قبل هلک اؾ اّ آثبغ ثبغ ظلذ خبّغاى اؾ ؿن آؾاغ ثبغ رْ اؾ كضل ثبهی ًوبًی ُوی ثدؿ هِؽثبًی ًػاًی ُوی ّلیکي ُوی ؼكذ ثبیػ هؽا ثػیي خبی ثْغى ًهبیػ هؽا ِ ؼ ثبثک ؾیبؼد کٌن ّ گؽ کؽظ ثبیػ ػوبؼد کٌن نْم گْ 1880 كؽاّاى ًجبنن ثػاى خبیگبٍ چْؼكزن قجک ثبؾ گؽظم ؾ ؼاٍ. ؾ گلزبؼ اّ ُؽ ظّ ؿوگیي نػًع ثؽٍ ؼكذِ اّ ؾؼظ ّ ؾؼیي نػًع. ِ ل ثجؽ کَ ثجؽیػ ضْاٌُع اؾ یک ظگؽ چْ آگَ نػًع آى ظّ ًط 515 ظل ُؽ ظّ ثیچبؼٍ ُهكزی گؽكذ ري ُؽ ظّ اؾ ؼًح قُ كزی گؽكذ خگؽ ضكزَ گلهبٍ ایؿغ پؽقذ قْیِ پُطِذ رْنَ ثیبؾیػ ظقذ ُوی پطذ آى رْنَ ؼا ثب نزبة ُوی ؼاًع اؾ ظیػگبى قیل آة ؿؽیْاى ثؽ آى قبى ّكبظاؼ ظضذ ُوَ رْنَ اؾ آة ظیػٍ ثپطذ چْ ّؼهَ قْی ؼاٍ کؽظل ثكیچ ؾ ریوبؼ گلهبٍ ًبقْغ ُیچ ثگلهَ چٌیي گلذ كؽضٌعٍ نْی کَ هؽ ّؼهۀ ضك زََ ظل ؼا ثگْی کَ اهؽّؾ ثبنػ اثب رْ ثِن ًهیٌیػ نبغ ّ گكبؼیػ ؿن ّ ؼ ّ قین ّ اثب اقپ ّ قبؾ ّ ؿ ّ ًبؾ اثب ؾ 1890 ُگكی ُکٌم كؽظا ثًػ ػ ثهػ نبغ گلهبٍ ّ ثب ّؼهَ گلذ کَ اههت ثجبل ای قؿاّاؼ خلذ ًهبًعل ثوِؽ ظل آى ل كؽیت کَ اؾ ػبنوی ث ُػ ظلم ًب نکیت َ کؽپبقص ّ ضْل خْاة قؽّپبی ّؼهَ ثآة ّ گالة ثهكذ آى ن ِ ؼهیر ِ قلیر یکی ریؾ ٌُعی ّ یَ کّ ی ثعاغل یکی ضْة ظقزی یکی ضْة هؽ ثبِ قزبمِ ؾؼ ثگلذ: ایي ثجبیػ ؾ ثِؽ قلیع ؿالهی ًکْ هع ّ ّ پبکیؿٍ ؼّی ُن اؾ ثِؽ ضلوذ قپؽل ثػّی ًهكزٌع یک ؼّؾ ّ یک نت ثِن ًطلزٌع یک قبػذ اؾ ظؼظّ ؿن َ گَ اؾ ُدؽ ّ ریوبؼ کؽظًع یبغ گِی ثؽ ؾًع اؾ خگؽ قؽ ثبغ گَ آى ثُػ ؾثیچبؼگی ثب ضؽّل گِی ایي ؾثی طبهزی نػ ؾ ُْل 1900 ثػیي قطزی ّظؼظ هی ؾیكزٌع اَثَ ؽ یک ظگؽ ؾاؼ ثگؽیكزٌع گَ آى اؾ رق ظل نػی ضهک لت کَ ایي کؽظی اؾ ضْى ظیػٍ قلت ثػیي زبل ثْغًع رب ثْغ ؼّؾ پعیػ آهػ آى نوغ گیزی كؽّؾ َ هػ ثپبی قؽ آقیوَ، اؾ هِؽ گن کؽظٍ ؼای چْ ثگػنذ نت ّؼهَ آ ثؽ آهػ ؾ گلهَ یکی ثبغ قؽظ کَ اؾ ّؼهَ ثطزم خػا ضْاقذ کؽظ ثپب آهػ ّزبل ثؽ ؼّی ثگهذ ثیلزبغ ثی ُم ثؽ آى قبغٍ ظنذ ظل ُؽ ظّ هكکیي ثی يجؽ ّ ُْل چْ ظؼیبی خْنبى ثؽ آّؼظ خْل ِ غ ُدؽاى ثکهذ ؾ ؿن گهزَ هؽ ُؽ ظّ ؼا گْژ پهذ قؽ نوؼهبى ثب 516 گَ ایي گلذ:ای ظّقذ پعؼّغ ثبل کَ آى گلذ: ای ثٌعٍ ضهٌْغ ثبل ثگلهب ثؽ ّؼهۀ ثآكؽیي ُوی گلذ ای ظّقذ قیؽم ثجیي َ نذ ؾ آؾاؼ هي 1910 کَ كؽقْغٍ کؽظی ل ؾاؼ هي ثؽ آقْغ گْ چْگؽظم رؽاؿبیت اؾ چهِن قؽ ؾ گن گهزٌن ؾّغ یبثی ضجؽ چْ ثؽ هي اخل ثگكلػ ثٌع قطذ ثعاؼ الجوب اكگٌن ؾّغ ؼضذ َ ثؽِ آكؽیٌٌعۀ ؼّی رْ ثؽم هِؽ ؼّی رْ ّ ضْی رْ رْ اؾزبلن اؼ ُیچ یبثی ضجؽ زن ظّقزی ؼا ثوي ثؽ گػؼ َیػد ًٌگ ؾهبًی ثؽ آى ضبک هي کي ظؼًگ کَ اؾ کهزۀ ضْیم ًب چٌیي گْی َکی کهزۀ ؾاؼ هي قزن ظیػٍ یبؼ ّكبظاؼ هي ایب ضكزۀ ثكزۀ هِؽ هي نػی قیؽ ًب ظیػٍ اؾ چِؽ هي ثگْ ایي ّثؽ هي ثؿاؼی ثوْی کُ هٌعٍ رْی، خؿ نِیعم هگْی کَ هي اؾ رْ ظؼ هِؽ گُ ن ؼٍ رؽم ثسبل ظل ضْیم آگَ رؽم 1920 چْ ؼكزي ثُْغ هؽگ ؼا ثٌعٍ ام ؾ ظیػاؼ ؼّی رْ هي ؾًعٍ ام. ثگلذ ایي ّ اؾ ُؽ ظُّاى ثی ظؼًگ ثؽ آهػ ضؽّنی کَ ضْى گهذ قٌگ نَ نبم اؾ ؿن كؽّ پژهؽیػ چْ ثیچبؼگی آى ظؼ هكکیي ثعیػ اثب آى ظّ ػبنن ثِن یبؼ نػ هؽیي ؿن ّ ًبلۀ ؾاؼ نػ ُوی ثی هؽاظ ّی اؾ چهن اّی ثجبؼیػ قیل ثجػ ؾؼظ ؼّی ُوی گلذ کیي خْؼ هي کؽظٍ ام کَ ظّ ضكزَ ظل ؼا ثیبؾؼظٍ ام ایب کبنک ؾیي ؿن ثؽّى خكزوی اثب هِؽ گلهَ ًپیْقزوی ًِ گؽیكز َي کَ اًعؼ ثَال ِثَ ثْغ ؾیكزي کَ ظؼ ظّقذ ثیگبًَ َ هَ ثعقذ گؽكذ ّ ثكْگٌع ضْغ ؼا ثجَ كذ َّ ؼ ثگلذ ایي ّ پف ظقذ کَ ضْاُی ثگلهبٍ اگؽ ُوزٌی طالهم ظُن رب کٌی ثؽ ؾًی 1930 ّ گؽ ایي ًطْاُی ثجبل ایػ ؼا ًطْاُن خػاربى ؾ یک ظیگؽا َِ ضْغ نوبؼا ظُن کَ پبکكذ ّؾ ؼاقزی گُْؽم. ًهكزي گَ َّ ؼ هََ ًیک ؼای چٌیي گلذ: کذ یبؼ ثبغا ضػای ثپبقص ّؼا 517 رْ کؽظی ُوَ هؽ ظهیِب روبم خؿایذ ثٌیکی ظُبغا ا ًَبم ؾ گلهَ هؽا ًبم ّ ظیػاؼ ثف ُْا یی ًدْین کَ ًهٌیػ کف رْ ثعؼّغ ثبل ای گؽاى هب یَ هؽظ کَ ث ُػ ثْغًی ّ هضب کبؼ کؽظ. َ ػّ ن ثگلهَ ًگَ کؽظ ّ گلزم ؾ ؿن رْ ثعؼّغ ثبل ای هؽا ثِ ٌذِ ثؽّى کؽظ پیؽاٌُی یبغ گبؼ ثعّ ظاغ گلزب هؽا یبغ ظاؼ پف آًگبٍ گلذ ای ظل ّخبى هي ههْ ظّؼ اؾ ػِعّ پیوبى هي َ ؼًگ اخل ثؽ رٌن ریؿ کؽظقذ چٌگ کَ هب ؼا ثكی ث ُػ ًطْاُػ ظَ 1940 ُوَ آؼؾُّب نْغ ظؼ ظلن ثوبًػ چْ ؼای اؾ خِبى ثگكلن ُوی هِؽ رْ ُؽ ؾهبًی كؿّى نْغ رب نْغ خبًن اؾ ري ثؽّى. َث ؽ ِ ؽ ثبؼۀ ؼاٍ َ ث ثگلذ ایي کؽظل ًهبط قلؽ ًهكذ اؾ ُّ ظقزم گؽكذ ظل آؾؼظٍ گلهَ ظّیػ ای نگلذ ثٌؿظیک ّؼهَ ثؽش ثؽ ًِبغ ّ ثوبلیػ قطذ ثگلزب کَ كؽیبغ اؾ ثي ریؽٍ ثطذ! نَ نبم ثب ّی ثكی خِع کؽظ کَ ایػؼ ثجبل ای ظل آؾؼظٍ هؽظ ثػّ گلذ ّؼهَ کَ ای ًیک ؼای هکبكب ظُبغد ثٌیکی ضػای ثگلذ ایي ّ پف ؼّی ظاغل ثؽاٍ ُوی ؼاًع ّ هی کؽظ اؾ پف ًگبٍ چْ ًْهیػ نػ گلهَ اؾ ؼّی یبؼ ثجبؼیػ انک ّ ثٌبلیػ ؾاؼ چْ ثیچبؼٍ ّؼهَ ثؽٍ ظاغ ؼّی گِی ًبل ًبل گِی هْی هْی ُ هكز َِبم نػ اًعؼقؽای ّ ثؽ آهػ ثجبم 1950 ثهػ ؾاؼ آى ػبنن پ ِف ّؼهَ چٌعاى ُوی ثٌگؽیػ کَ رب اّ ؾ چهوم ثج ُػ ًبپعیػ. ُوی ؼاًع ّؼهَ چْ آنلزگبى چْ هِؽ آؾهبیبى ّظل ؼكزگبى چْ یک ؼّؾ ؼٍ ؼا پیوْغ ثیم پؿنکی ضؽغهٌع[ل] آهع ثَ پیم ثطت ّ ًدْم اًعؼّى ث ُػ روبم خْاى ثْغ ّ پف ))ثبػلی(( اّ ثٌبم ُ ؿؽاة الیوبًی(( ث ُػ اّ ؼا لوت چْ ؼضكبؼۀ ّؼهَ ظیػ، ای ػدت (( ُِ ي ُ ک ُوی ضْاقذ ثب ّؼهَ ؼاًعى قَ طُ ي کَ ثؽ ّؼهَ رْ گهذ ؼًح ؾ گلهبٍ یبغ آهعل ظؼ ؾهبى ثجكزم ظ َم ّقكذ گهزم ؾثبى 518 طپیػٍ نػل ظل ثجؽ ظؼ ؾ خْل ثیلزبغ ّؾّی خػا گهذ ُْل ؿالم اؾ ؿن ضْاخَ ثگؽیكذ ؾاؼ ثجبؼیػ ضْى آثَ ؼاظؼ کٌبؼ 1960 ؿؽاةِ یوبًی ثگلذ :ای ؿالم کَ ثَػ کؽظ ثب ّؼهَ اثي الِوبم؟ ُوی اؾ چَ ًبلػ؟ ثگْی ای پكؽ! ؿالهم ثگلزب ًعاؼم ضجؽ. پؽاگٌع ثؽ ؼّی اّ قؽظ آة ظؼ آهػ اؾ آى ؼًح [ّ] اؾ ربة ضْاة ؿؽاة الیوبًی ؾثبى ثؽ گهبغ ؾ ُؽ گًَْ گلزبؼُب کؽظ یبغ ثْؼهَ ثگلذ :اؾ چَ رؽقیػٍ ای؟ ُوبًب کَ ضْظ آكزی ظیػٍ ای. ثػّ گلذ: ای ثطؽغ ظّؼثیي هؽا ظؼظ ّ ؿن کؽظ خبًن زؿیي. خْاًوؽظ گلزم کَ ای ّؼهَ ثف! کَ اؾ ؿن ًگؽظغ چٌیي ُیچ کف ثػّ ّؼهَ گلزم کَ ای پؽ ٌُؽ ثجیوبؼی اًعؼ ؾهبًی ًگؽ ؿؽاة الیوبًی ثگلذ: ای ػدت چْ رْ ًیكذ ظاًٌعٍ اًعؼ ػؽة رؽا ًیكذ ػلّذ ًَ ظؼظ ّ ًَ ؿن ُوی ضْغ کٌی ثؽ ري ضْغ قزن 1970 ًَ رت هؽ رؽا کؽظٍ ظاؼغ رجبٍ ًَ ؿن هؽ رؽا ثؽظٍ ظاؼغ ؾ ؼاٍ ثگْ رب رْ ؼا ظؼظ ّ ػلّذ ؾ چیكذ ثگْ رب رؽا ؼًح ّ هسٌذ ؾ کیكذ؟ ؾ گلزبؼ ّ کؽظاؼ ظاًٌعٍ هؽظ ثؽآهػ ؾ ّؼهَ یکی ثبغ قؽظ چٌیي گلذ اّ ؼا کَ ای پؽ ٌُؽ ظؼ ایي کبؼ اکٌْى کی ظاؼی ثًؽ ِث َ کٌی هؽهؽا ای زجیت ًجبنػ ُچزْ ِگؽِظ گیزی طجیت. اگؽ خْاثم چٌیي ظاغ کبی ضْة ؼّی ُوبًب نػی ضكزۀ هِؽ خْی ظلی کؿ ؿن ػبنوی گهذ قكذ ثزعثیؽ ّ زیلذ ًگؽظغ ظؼقذ م چْى ضجؽ یبكزی َّ ثگلزب: قْی ؼاقزی ربكزی ثعٍ ظاُؼ ثلی كُؽهَزن ثكزَ ظاؼغ چٌیي ظل آؾؼظٍ ّ ضكزَ ظاؼغ چٌیي ثگلذ : ایي ّ ثؽؾغ یکی ثبغ قؽظ ثٌْزَ یکی نؼؽ آؿبؾ کؽظ 1980 ثگلزب: ظؼیـب نعم هكزوٌع ثعاغم ظل اؾ ظقذ ّ گهزن ًژًع ضعش گفتي ّسقَ ایب پؽ ٌُؽ ؼاغ ّ ظاًب طجیت یکی چبؼٍ کي ثؽ كؽام زجیت 519 کَ اؾ ُدؽ آى قؽّ قیویي يٌن گػاؾًعٍ ام ُن چْ ؾّؼیي هَضیت ًًیت ثزن ضْثی ّ چبثکیكذ چؽا هؽهؽا هسٌذ آهػ ًًیت؟ کؽا ػهن ّ ُدؽاى ثِن یبؼ گهذ نْغ خبًم ثب هؽگ ثی نک هؽیت هٌن ثكزۀ ػهن، ؼزوذ کٌیػ ثؽیي ضكزۀ هكزوٌع ؿؽیت *** چْ گلذ ایي، ثگلزم کَ ای ؼاغهؽظ ًگؽ ربرْاًی هؽا چبؼٍ کؽظ؟ ی [ؼا] خْاة کَ ای ثؽظٍ ػهن اؾ ُؼضذ ؼًگ ّ آة َّ چٌیي ظاغ ظاًٌعٍ گؽ اؾ ظؼظ ضْاُی ؼّاى َؼقزَ کؽظ ثٌؿظیک آى َنْکِ ذ اّ ثكزَ کؽظ ؾگلزبؼ اّ ّؼهَ اؾ ظیػٍ ضْى ثجبؼیػ ّ ثؽ ضبک نػ قؽًگْى ُم ثیبهػ اؾ آى خبیگبٍ ثؽاًع ّ قجک ؼّی ظاغل ثؽاٍ 1990 چْ ثب ثؽّؾی چٌبى ثیكذ ؼٍ ثیم ّ کن گككزیم ُْل ّ ثؽیػیم ظَم چْ اؾ ؼّی گلهبٍ َزْؼا هثبل ؾ پیم ظلم يق کهیعی ضیبل نػی لؽؾ لؽؾاى ظل اًعؼ ثؽل ؾ ثبال ثطبک آهػی پیکؽل ثػیي زبل ؼكزی ظّ هٌؿل ؾهیي ظل اًعؼ کِق ػهن آى زْؼ ػیي ُْا ؾی ؾ گلهَ یکی یبغ کؽظ ؼضم گهذ ؾؼظ ّ ظَهم گهذ قؽظ ؾ هؽکت كؽّ گهذ، آهػ ثؿیؽ ثگلزب : ثـن ظؼ ثوبًعین ظیؽ! ُوی گهذ ثَؽ ضبک ثؽقبى هكذ گؽكزَ ظل ضْیهزي ؼا ثعقذ کَ آهػ ثِْل ّ گِی نػ ؾ ُْل گِی پؽ ضؽّل ّ گِی ثب ضؽّل قْی آى ؼٍ آهػ ؾثیدبی اّی کَ ثُػ هؼعِى آى ثذ هِؽخْی 2000 ثٌبلیػ ّ گلذ ای ظالؼام هي ؾ هِؽد قیَ گهذ ایّبم هي ظل ضكزَ ؼا ای گؽاًوبیَ ظل قْی ضبک ثؽظم ؾهِؽ رْ ظل ثپبیبى نػ ایي ظؼظ ّ پبلْغ ؼًح پِف پُهذ کؽظم قؽای قپٌح ؼّاًی کَ ظؼ هسٌذ اكزبغٍ ثْغ ثػاى ثبؾ ظاغم کَ اّ ظاغٍ ثْغ هؽا ثُؽظ ؾیي گیزی ای ظّقذ هِؽ ؾ رْ ظّؼ ثبغا ثالی قپِؽ کٌْى کؿرْ ُگن گهذ ًبم ؼُی ثؿی نبغهبى ای چْ قؽّقِی 520 هجبغا کف ای لؼجذ ظللؽّؾ چْ هي ُگن نػٍ ثطذ ّ ثؽگهزَ ؼّؾ ثگلذ ایي ّ کؽظل یکی نؼؽ یبغ زعیث خِبى، گلذ، ثبغقذ ثبغ! ضعش گفتي ّسقَ کٌن آٍ اؾایي چؽش گؽظًعٍ آٍ کَ ػیهن رجَ کؽظ ّ ؼّؾم قیبٍ ّ ُؼ کَ هي ري قپؽظم ثطبک قیبٍ رْ ثعؼّغ ثبل ای گؽاًوبیَ ظ 2010 هجبغا ثزْ ثؽ رجَ ػیم ّ ػوؽ کَ ُن ػیم ّ ُن ػوؽ هي نػ رجبٍ ِالَ ظل قْضزَ ظؼ ؿن هِؽ رْ ُوی ثؽظ ضْاُن ثٌؿظ ظؼیـب کَ اؾ ّيل رْ هؽ هؽا گككزَ نػ اّهیػ ّ کْربٍ ؼاٍ هشدى ّسقَ ّ خبش یافتي گلطاٍ ثگلذ ایي ّ ثگككزم اؾ ري ًلف رْ گلزی ُوبى یک ًلف ثْغ ّ ثف ؿبهم ثجبؼیػ اؾ ظیػٍ ضْى ثگلزب چَ رعثیؽ ظاؼم کٌْى! کَ یبؼی کٌع هؽ هؽا اًعؼیي؟ کَ رٌِب ّؼا کؽظ ًزْاى ظكیي ِ ؾ ظگؽ ُقْاؼی ظّ پیعا نػ اؾ ؼُگػؼ چْ نػ ؼّؾ ّهِذ ًوب ثٌؿظیک نبى ؼكذ[ّ] گلذ آى ؿالم کَ ای اُل نبهبد ّ خوغ ِکؽام اگؽ ربى ظل ّايل ّ ظیي ُكذ پبک قپبؼیػ ایي ضكزَ ظل ؼا ثطبک ُ قْاؼاى ًِبغًع اؾ اى ؼاٍ ؼّی قْی آى ظل آؾؼظۀ هِؽ خْی 2020 یکی هبٍ ظیػًع ثگعاضزَ اَثؽ قْضزَ قین ؾؼ ربضزَ نػ اؾ ؿن ظل ُؽ ظّ اكؽّضزَ خگؽضكزَ گهزٌع ّ ظل قْضزَ ُن اًعؼ ؾهبى نطى آى ظُؼّ پبک ًِلزٌع اًعؼ ظل ریؽٍ ضبک زعیث ّی ّ قؽگػنزم روبم ُوَ ثؽ ؼقیػًع پبک اؾ ؿالم چْ آگبٍ گهزٌع کبزْال چیكذ چْ ثْغقذ ّیي ضكزۀ ؾاؼ کیكذ ثؽآى ثؽظٍ ظل ؾاؼ ثگؽیكزٌع ُویهَ ثزیوبؼ اّ ؾیكزٌع. ؿالهک ثگلزب ثگْییػ ؼاقذ ایب هْم آؼام گَ َ ربى کدبقذ؟ ثگلذ آى یکی ُكذ هبؼا ُهوبم ثَِؽ هًؽ گلهبٍ كؽضٌعٍ ًبم. ؿالهک ثگلذ:ای ظّ آؾاغ هؽظ ثجبیػ نوب ؼا یکی کبؼ کؽظ 521 نوب ُؽ ظُّاى ایي قطي ؼا ثكیػ چًْؿظیکی هًؽ گلهَ ؼقیػ 2030 ثگْییػ ثب ػبنن قْگْاؼ َهطُ كت اؼ رؽا ُكذ ریوبؼ یبؼ کدب ّؼهَ نػ ؾیي قپٌدی قؽای ثػیي ظؼظ هؿظد ظُبغا ضػای ُقْاؼاى ثگلزٌع كؽهبى ثؽین ثگْیین چْى ثؽ ظََؼل ثگػؼین. ثگلزٌع ّ ؼكزٌع اؾ آى خبیگبٍ ثعّ ؼّؾ کْربٍ کؽظًع ؼاٍ ؼقیػًع ثب نِؽ ٌُگبم نبم ُوبى هًؽ گلهبٍ ًبظیػٍ کبم َِ هًؽ ثگػانزٌع ؾ آنْة یک ًؼؽٍ ثؽظانزٌع چْ ثؽ ظؼَگ َِ ُهكزوٌع ثگلزٌع ُؽ ظّ ثجبًگ ثلٌع کَ ای ضكزَ ظل گله ظُبغ ایؿظد هؿظ ای ًیک ًبم ثُگن گهزي ّؼهَ اثي الِوبم قْی گْل گلهبٍ آهػ ضؽّل ظؼظ ؾ خگؽ هـؿل آهػ ثدْل قْی ثبم نػ ُن چْ ظیْاًگبى چٌیي گلذ ای هْم ثیگبًگبى 2040 چَ آّاؾ ثْغ ایي کؿّ چْى رگؽگ ثجبؼیػ ثؽ خبى هي ریؿ هؽگ اگؽ اؾ پی خبى هي ضبقزیػ ُوَ یبكزیػ آً چِ هی ضْاقزیػ هؽ آى ضكزَ ظل ؼا کدب یبكزیػ ّؾّ اؾ کدب ؼّی ثؽ ربكزیػ اگؽ کیٌَ ربى ثُػ ؾهي، رْ ضزَ ّ گؽ ضْاقزی قْضزي،قْضزَ ثگلذ ایي ّ رب ظؼ ضْؼ آكؽیي اؾیي خبیگَ ثؽ ظّ هٌؿل ؾهیي ثؽّ ثؽ ُوَ هًَ کؽظًع یبغ چْ ثهٌیػ ثؽؾظ یکی قؽظ ثبغ ثگلزم ثؿاؼی ظؼیـب ظؼیؾ کَ ضْؼنیػ هي ؼكذ ظؼ ریؽٍ هیؾ قجک هؼدؽ اؾ قؽل ثیؽّى كکٌع ثٌبضي ظؼ آّؼظ ُههکیي کوٌع ؼّاًم ُوی ثب اخل ؼاؾ کؽظ ثؿاؼی یکی نؼؽ آؿبؾ کؽظ ُوی گلذ ثب ضْیهزي آى ًگبؼ یکی نؼِؽ ربؾی ثؿاؼِی ؾاؼ ضعش گفتي گلطاٍ 2050 کؿیي پف ایب ظل ثَ ظًیب هٌبؾ کَ ػّؿل ػػاثكذ ّ ًبؾل ًیبؾ ظّ قؽّ قِی ؼا ثَ یک ثْقزبى ثپؽّؼظ ظؼ نبغکبهی ّ ًبؾ اثی آى کَ ؾ آى ُؽ ظّ آهػ گٌبٍ ؾیک ظیگؽاًهبى خػا کؽظ ثبؾ 522 ایب ّؼهَ ظّؼی رْ اؾ یبؼ ضْیم نػم ثی رْ کْربٍ ػوؽی ظؼاؾ هؽا گلزَ ثْغی کَ آین ثؽد نػی اؾ ثؽم ثبؾ ًبیی رْ ثبؾ هضب رب ظَِؼ هؽگ رْ ثبؾ کؽظ ثطْغ ثؽ ظِؼ ؿن ًکؽظم كؽاؾ ثٌؿظ رْ ضْاُن ُوی آهػى هؽا ُن ثَِؽ خبی ضْغ خبی قبؾ *** قَ ؼّؾ ّ قَ نت ُوچٌبى ظؼ ػػاة ُوی ثْغ ثی ضْؼظّثیِْل ّضْاة ٍِ نبم ظّیػل ثؽ هبٍ ثذ کم ضؽام ؾکبؼل چْ آگبٍ نػ نب ثگلزم: چَ ثْغ ای ظالؼام هي؟ ثگْ ُیي کَ ریؽٍ نػ ایّبم هي! 2060 ثگلزم کَ ای ضكؽّ ظاغگؽ ثگیزی چَ ثبنػ اؾیي ؾاؼرؽ کَ آى هبٍ ؼضهبى ّ آى ظُؼّ پبک ًِلزَ نػ اًعؼ ظل ریؽٍ ضبک اال ُن کٌْى ای گؽاهی ؼكین ثجؽ هؽهؽا قْی گْؼ يعین کَ رب ضبک اّؼا ثگیؽم ثجؽ ثجْقن هي آى ضبک ؼا قؽثكؽ. چْ ثهٌیػ نبٍ ایي ظلم ثُػ کجبة ؾظیػٍ ثجبؼیػ ثؽ ؼّی آة َِ نبم هؽزبنیذ ؼا ثطْاًع قؽاقؽ قپَ ؼا ُوَ ثؽًهبًع ن سفتي ضاٍ ضام با گلطاٍ بش سش گْس ّسقَ هؽ آى ظّقذ ؼا ثؽظ ًؿظیک ظّقذ کدب ظّقذ ثب ظّقذ یکدب ًکْقذ ُوَ ضلن اؾ نِؽ ظاغًع ؼّی قْی گْؼ آى ػبنن هِؽخْی ُوی ؼكذ گلهبٍ ؾاؼی کٌبى ضؽّنبى ّ هْیبى ّ گیكْ کٌبى چْ ؾی گْؼ ّؼهَ ؼقیػل كؽاؾ ثدبى ظاغى آهػ هؽّ ؼا ًیبؾ 2070 ثؿظ ظقذ ثؽ ثؽَقلَت کؽظ چبک ؾ ثبالی ِػوبؼی آهػ ثطبک ُ هبى چْ هظلْم ظؼ ظقذ هؽظم ُکهبى ثـلزیع ثؽ ضبک چْى ثی ثٌْزَ ؾ ثیدبغٍ ثگهبغ ثٌع ثکٌع اؾ قؽ آى قؽّقیویي کوٌع َثؽ ثكْضذ ُوی اًعُُم چهن نبغی ثػّضذ َثؽ ِّق ظلم زلوَ ؾ ر گَ اؾ ظیػٍ ثؽ اللَ ثؽ ژالَ ؼاًع گَ اؾ ؾلق ثؽ ضبک ػٌجؽ كهبًع نػ اؾاًعٍ هِؽ آى هِؽ خْی ضؽّنٌعٍ ًبی ّ ضؽانیػٍ ؼّی 523 ثُُهػ گْؼ ؼا ظؼ ثؽ آّؼظ رٌگ ًِبغ اؾ ثؽل ػبؼٌ اللَ ؼًگ ؾ ثف کبنک پبلْغ ثؽ ریؽٍ ضبک گل ؼّی اّ ِگل نػ اؾ آة[ّ] ضبک ُوی گلذ: ای هبیۀ ؼاقزی چَ رعثیؽ ثْغ آى کی آؼاقزی چٌیي ثب رْ کی ثْغ پیوبى هي کَ ًبیی ظگؽ ثبؼٍ هِوبى هي 2080 ُوی گلزی ایي: چْى َؼَقن ثبؾ خبی کٌن ربؾٍ گَ گَ ثؽّی رْ ؼای کًٌْی چَ ثْغد کی ظؼ ًین ؼاٍ ثطبک اًعؼّى قبضزی خبیگبٍ اگؽ ؾغ گؽٍ ثطذ ثؽ کبؼ رْ زجیت ایٌک آهػ ثعیػاؼ رْ ثگلذ: ای ظالؼام ّ ظلجٌع هي ّكبظاؼ ّ ؾیجب ضػاًّع هي ُوی رب ثطبک اًعؼّى ثب رْ خلذ ًگؽظم، ًطْاُن ؿن ظل ًِلذ. ثگلذ ایي قطي ؼا ّ ثب ضبک ضهک ثیک خبیگبٍ اًعؼ آهیطذ ههک ُوی گلذ خْؼقذ اؾ ایي خْؼ چٌع اخل کی گهبیػ ظلن ؼا ؾثٌع چَ ثؽضْؼظًكذ اؾ خْاًی هؽا چَ ثبیػ کٌْى ؾًعگبًی هؽا ثچَ كبل ؾاغم هي اؾ هبظؼم کَ رب ؾًعٍ ام ثؼػاة اًعؼم ؼّاِى هي ُهعثِؽ نْؼ ثطذ ًجْغقذ یک ؼّؾ ثی ثٌع قطذ 2090 کكی ِکن ثػّ ربؾٍ ثُػ ػیم ّ ػوؽ ؼثْغل ؾ هي چؽش ؿَ عّاِؼ ُؿوؽ ل ثیک خبی هبؼا قپِؽ ثپؽّؼظ [ّ] پیْقزَ هبى کؽظ هِؽ ّّ اؾ ا چْ پیْقزَ گهزین ثب یک ظگؽ، ظل ضْغ ًِبغین ثؽ ّيل ثؽ، ًعیػین اؾ یک ظگؽ کبم ظل نػ آى یبؼ ظل ظاؼ هي ؾیؽ گل. کٌْى ثی رْ ای خبى ّ خبًبى هي ِخِبِى َخِبى گهذ ؾًعاى هي ُ گٌبؼا ثوسهؽ ػػاة الین هکبكبد یبثػ ؾ ؼّة کؽین کی هب ؼا ؾ یکعیگؽاى ظّؼ کؽظ ظل هب ظّ ثیچبؼٍ ؼًدْؼ کؽظ کٌْى چْى رْ ظؼ ػِع هي خبى پبک ثعاغی، نػی ًبگِبى ؾیؽ ضبک، هي اًعؼ ّكبی رْ خبى ؼا ظُن ثیبین ؼضن ثؽ ؼضذ ثؽًِن. ثػیي قبى ثذ گل ؼش هِؽثبى ضؽّنبى ّ هْیبى ّ ؾاؼی کٌبى 2100 ُوی ثْغ ّ هی ؼاًع ضْى اؾ خگؽ ؾهیي ّ ؾهبى ثُػ ثُؽّ ًْزَ گؽ 524 ُؽ آى کف کی اًعؼ ؼقیػی ؾ ؼاٍ ؾ ؾاؼی نػی ثكزَ آى خبیگبٍ ؾ ثؽًب ّ پیؽ ّ ؾ هؽظ ّ ؾ ؾى ثگؽظَل ظؼّى قبضزَ اًدوي ُوَ لهکؽ نبم ّ قبالؼ نبم ؾ ؿن گهزَ گؽیبى چْ گؽیبى َؿوبم َثُؽّی ؾآى ًبلۀ ؾاؼ ّؾ ظؼظ اّی ُوی ضْى چکبًیع ُؽ کف چْ خبًم رِی گهذ ّ هـؿل رِی ًگْ قبؼ نػ نبش قؽّقِی ُْا ؾی ظَم اًعؼ ثؽل ثكزَ نػ ؼّاى اؾ رٌم پبک ثگككزَ نػ ًِبغ اؾ ثؽ ضبک ؼّی آى ًگبؼ ثگلذ آهػم قْی رْ،ُكذ ثبؼ؟ ًُویػم هگؽظاى کی آؼؾظٍ ام ؿن ّ هِؽ ظل ثب ضْغ آّؼظٍ ام ثگلذ ایي ّاؾظُؽ ثگككذ هِؽ ؾ ًبگَ ثؽ آقْغ آى ضْة چِؽ. ُم اؾ رٌم ًبپعیػاؼ گهذ ثػّ ظیػٍ آى ضلن ضْى ثبؼ گهذ 2110 چْ ؾ ظًیب ثؽكذ اى ثذ هٌعُبؼ ثؼوجی ثَِؽ آى ّكبظاؼ یبؼ چٌیي اقذ کبؼ خِبى قؽ ثَ قؽ چٌیي ثْغ ضْاُػ،قطي هطزًؽ! ظّ ظلجؽ ثؽ آى ظلجؽی اؾ خِبى ثؽكزٌع ثب زكؽد ّ اًعُُبى ًعیػٍ ؾ یک ظیگؽاى خؿ ّكب ًؽكزَ ثؽاٍ ضطب ّ خلب ثػاغًع خبى اؾ پی یک ظگؽ چٌیي ثبنػ آییي ّ ايل ّ گِؽ ضکٍْ ضاعش ظؼیـب کَ ثَػ هِؽ َگؽظاى خِبى ًعاؼغ ّكب ثب کكی خبّغاى ًجبیػ ُوی ثكذ ظل ؼا ظؼ ّی کَ ثف ًبثکبؼقذ ّ ثف ؾنذ ؼّی ثكب هِؽ پیْقزَ ّ ثكزَ ظل کَ اّ کؽظ ثی کبِم ظل ؾیؽ ِگل ثف اّهیػُب ؼا کَ ظؼ ظل نکكذ ثكی ثٌعُب کْ گهبغ ّ ثجكذ 2120 اگؽ هي ثگْین کَ ثب هي چَ کؽظ چَ آّؼظ پیهن ؾ ظاؽ ّؾ ظؼظ ثوبًػ ػدت ُؽ کف اؾ کبؼ هي ضْؼغ رب ثَدبّیػ ریوبؼ هي هؽا هًَ ؾیي ُطؽكَ رؽ اّكزبغ ّلیکي ًیبؼم گػنزي ثیبغ اگؽ ؾًعگبًی ثُْغ، آى َقَوؽ ثگْین کَ چْى ثُػ ُوَ قؽثكؽ چَ کؽظًع ثب هي ؾ هکؽ ّ زیَل کكبًی ِکهبى ثْغ ظل پؽ ظَؿل 525 ؾ هؽظ ّ ؾى ّ پیؽ ّ ثُؽًب ثِن ؾنِؽی ّ رُؽک ّ[ؾ] ثیم[ّؾ] کن قپؽظم ثیؿظاى هي آى ؼا روبم کَ یؿظاى کٌع زکن ؼّؾ هیبم قزبًػ ؾ ُؽ ًبکكی ظاغ هي ؼقػ ؼّؾ هسهؽ ثلؽیبغ هي باقی قصَ ّسقَ ّ گلطاٍ کٌْى هًۀ گلهَ ّ ّؼهَ ثبؾ ؾهي ثهٌْ ای هِزؽ قؽكؽاؾ کَ چْى ثْغ ّ آى نبٍ كّؽش چَ کؽظ ثدبی ظّػبنن ثوؽظ اّ ثعؼظ َُدؽ ّؼهَ ثُوؽظ ؼّاى گؽاهی ثیؿظاى قپُؽظ 2130 چْ گلهبٍ ظؼ ؿویي گهذ نبٍ ّ ثٌبلیػ ؾاؼ ثجبؼیػ اؾ ظیػٍ ظُؼ ظؼ کٌبؼ ُوی کؽظ ًْزَ ُوی ؼاًع ضْى ؾ ظیػٍ ثؽ آى ظّؼش اللَ گْى ُوی گلذ : ای ظلجؽ ظل ؼثبی نػی ًبگِبى ضكزَ ظل ؾیي قؽای َُدؽ ثگػانزی ظل اؾ هِؽ یک ثبؼٍ ثؽظانزی هؽا ظؼ ؿن ّ کدب خْیوذ ای هَ هِؽثبى؟ چَ گْین؟ کدب ؼكزی ای ظلكزبى؟ ظؼیؾ آى هع ّ هبهذ ّ ؼّی ّ هْی ظؼیؾ آى نػ ّ اهع ّ گلذ [ّ] گْی ظؼیؾ آى ُوَ هِؽثبًی رْ ظؼیؾ آى ًهبط ّ خْاًی رْ رْ ؼكزی هي اًعؼ ؿوذ خبّغاى ثوبًعم کٌْى ای ثذ هِؽثبى کدبیی رْ ای لؼجذ ظل گكل کدبیی رْ ای ؼازذ خبى ّ ظل 2140 رْ ؼكزی هؽا ظؼ ؿن ُدؽ ضْیم ؼُب کؽظی ای لؼجذ ضْة کیم ًعاًكزن ای ُوچْ هبٍ َقوب کَ گؽظم ثػیي ؾّغی اؾ رْ خػا گوبًن چٌبى ثْغ ای ًْ ثِبؼ کَ ثب رْ ثوبًن ثكی ؼّؾگبؼ ُ ؼثْغد ظل آؾؼظٍ اؾ ضبى هي اخل ًبگِبى آهػ ای خبى هي ُوبًب رْ ثب ّؼهۀ هِؽ ثبؾ ثُػی گلزَ یک ؼّؾ ای هبٍ ؼاؾ کٌْى آهػی ًؿظ اّ نبغهبى ؼقیػی ثکبم ظل ای هِؽثبى ثٌبلیػ ثكیبؼ اَثَؽ ظؼظ اّی ثجْقیػ آى ظّؾش ؾؼظ اّی ثلؽهبى ثؽاى گلذ كؽضٌعٍ نبٍ کی ای هؽ هؽا خولگی ًیک ضْاٍ ثؽكذ آى ًگبؼ هي ّ کبؼ ثْغ اؾ ایي ًبلَ ّ ظؼظ اکٌْى چَ قْغ؟ 526 ظّ ػبنن ؼقیػًع ثی نک ثِن ثوي ُؽ ظّ ثگػانزٌع ظؼظ ّ ؿن 2150 نوب آًچِ گْین ثدب[ی] آّؼیػ ثگلزبؼ هي ُْل [ّ] ؼا [ی] آّؼیػ ثلؽهبى آى ضكؽّ قؽّؼاى هیبى ؼا ثجكزٌع كؽهبى ثؽاى ؾهیي ؼا ثپْالغ کؽظًع چبک ؾ ؾیؽ ؾهیي ثؽگؽكزٌع ضبک ثعقذ ضْغ آى ضكؽّ ثآكؽیي ظكیي کؽظ اّ ؼا ثؿیؽ ؾهیي کهیػ اؾ ثؽ گْؼ نبٍ خِبى یکی گٌجِػ قؽ قِْی آقوبى ًِبغ اًعؼّ ّؼهَ ؼا ًؿظ هبٍ چٌبى چْى ثجبیكذ آى پبغنبٍ هؽ آى گْؼُب ؼا ثؿؼگبى نبم هجْؼ نِیعاًم کؽظًع ًبم چْ ایي آگِی ظؼ خِبى اّكزبغ ؾ ُؽ قْ ضالین ثؽّ ؼّی ظاغ ُوی آهػًعی ثجی ؼاٍ ّ ؼاٍ ؾ ثِؽ ؾیبؼد ثعاى خبیگبٍ ًوبًع ایچ کف ظؼ ُوَ نِؽ نبم کَ ًبهػ ثعاى خبی اؾ ضبو ّ ػبم 2160 ثكی کبش ُب ّ ثكی ضبًِب ثکؽظًع ثب ثبؽ ّ کبنبًِب ثؽّؾی ظؼؼٍ ضلن ًؿظیک گْؼ نػًعی ؾظیػٍ چکبى آة نْؼ ثهبم اًعؼّى ثُػ ظٍ ّ ظّ ُؿاؼ هكلوبى ّ ثَ ؼّؾ ّ پؽُیؿگبؼ ُخِْغ ّ هكلوبى ثؽّى نػ ثعَؼ قْی گْؼ آى ُؽ ظّ ضكزَ خگؽ اهیؽ ّ ثؿؼگبِى نِؽ ّ قپبٍ ثکؽظًع آى خبیگَ ؼا پٌبٍ ثؽ آهػ ثؽیي کبؼ یک قبل ؼاقذ ًگؽ زکن ایؿظ کَ چْى ثْغ ؼاقذ نػ اؾ هؽگ آى ُؽظّ ظل قْضزَ ظل ضلن ثؽ آرم اكؽّضزَ اؾیهبى ثگیزی ضجؽ گكزؽیػ کی ُؽگؿ چٌبى کف ظّ ػبنن ًعیػ ُؽ آى کف کی ثهٌْغ اؾ آى ظاقزبى ؾ ظل گهذ ثؽ هؽگ ُن ظاقزبى َ طلب اؾ آى ُؽظّ آؾاظۀ پُؽ ّكب ضجؽ نػ ثؽ ازوع ُهً 2170 ثػاى ّهذ کآى ُؽظّ پژهؽظٍ ثْغ پَیٌَجَؽ قپَ ثـؿا ثؽظٍ ثْغ ؾ خٌگ چٌبى ظل ُوی ثبؾ گهذ کَ ثب كزر ّ ثب ًبؾ ٌُجبؾ گهذ چْ پیـبًجؽ آى كطؽ[ ّ] ؾیي ثهؽ نٌیػ ای ػدت اؾ ظّ ػبنن ضجؽ ثیبؼاى ضْغ ُهضَطلب ثٌگؽیػ ثگلزب: کكی ؾیي ػدت رؽ ًعیػ ! 527 اَیب خوغ قبظاد ّ اُل ِکؽام اؾ ایػؼ ُوی ؼكذ ضْاُن ثهبم کٌْى اؾ نوب ای ضدكزَ اَُهن کَ آیػ قْی نبم ثب هي ثِن؟ ّ ة کَ ضْاُن کی چیؿی ثجیٌػ ػدت ُن اؾ هؼدؿ ّ ُن ؾ روعیؽ ؼ قْی نبم ثب هي ثیبییػ ُیي قْی ُزکن یؿظاى گؽاییػ ُیي. قپَ خولَ گلزٌع ایب ُهًطلب رْی نوكَ ّ قیِّع اًجیب ُعی کی ایي خبى هب ثبغ پیهذ كعی ایب نوغ اقالم ّ ربج 2180 ثیبیین آًدب کدب ؼای رُكذ َقِؽ هبقذ آًدب کدب پبی رُكذ ًِبغًع ؾی نبم[ؾ] آًدبی ؼّی اثب اّ يسبثبى ّ یبؼاى اّی َج ؽ اَثب یبّؼاى ّ قپبٍ قْی نِؽ نبم اًعؼ آهػ ؾؼاٍ پی ٌَ قْی ظنذ ّ يسؽا یکی ثٌگؽیػ ُوَ ظنذ ّ يسؽا پؽ اؾ ضلن ظیػ ثؽ آى ُؽظّ هكکیي ضكزَ خگؽ خِْغ ّ هكلوبى نػٍ ًْزَ گؽ ضجؽ نػ ثكبػذ ثؽ نبٍ نبم کَ آهػ هسّوع ػلیَ الّكالم ًکؽظل ظؼًگ ایچ آهػ ثپبی ظّاى نػ ثٌؿظ ؼقْل ضػای ظلم پؽ ؾ ریوبؼ ّ خبى پؽ ؾزیؽ ثگلذ : ای هسّوع هؽا ظقذ گیؽ! ثگلزم هسّوع کی ازْال چیكذ چَ هْهٌع ّیي ًبلَ اؾ ثِؽ کیكذ؟ َ آؿبؾ کؽظ ًّ نَ اؾ ؿن ظَِؼ اًعُُبى ثبؾ کؽظ ؾ پیم ًجی ه 2190 ُوی گلذ پیم ًجی قؽ گػنذ ُوی ُؽ ؾهبى زبل ثؽ ّی ثگهذ. چْ نبٍ ایي قطي ؼاًع ثب ُهًَطلب ًجی گلذ : ایٌكذ هِؽ ّ يلب ! پف آًگَ ًجی گلذ: ای ؼاغ هؽظ ًطْاُی کی آؾاغ گؽظی ؾ ظؼظ؟ ًطْاُی کی آى ُؽظّ كّؽش ُوبل نْغ ؾًعٍ اؾ هعؼد غّالدالل؟ نَ نبم گلذ ای چؽاؽ ثهؽ اؾیي ثَ ؾ نبغی چَ ثبنػ ظگؽ؟ ُوی گلذ اگؽ خولکی ضبو ّ ػبم خِْغاى کی ُكزٌع ظؼ نِؽ نبم، اثب کؽظگبؼ آنٌبیی ِظٌُع ثپیـبًجؽیّن گْایی ظٌُع، کٌن هي ظػب رب ضػای خِبى ُکٌَػ ُؽ ظّ ؼا ؾًعٍ اًعؼ ؾهبى. م خْاة خِْغاى ُوَ ثهٌْم. َّ هلک گلذ رب ًؿظ ایهبى َؼ 528 ًجی گلذ ایػّى کي ّ ؼكذ نبٍ ًوْغل ثؽیهبى ُوَ ضْة ؼاٍ 2200 خِْظاى ؾ ریوبؼ آى ُؽ ظّ ري ثآة هژٍ نكزَ ثْغًع ري چْ پیـبم پیـبًجؽ ظاغگؽ نٌیػًع آى هْم ثیعاغگؽ ثگلزٌع: یکكؽ ُهُكلوبى نْین ؾ ؼاٍ ضطب قْی ایوبى نْین. ػدت نبغهبى نػ ؼقْل ضػای ثؽكزم ثگْؼ ظّ هِؽ آؾهبی چْ ضبک اؾ ثؽ گْؼنبى ثؽكگٌع ُوی کؽظ ظػْد ثجبًگ ثلٌع ؾپیم ضػاًّع آى پبک ؾاغ ثٌبلیػ ًّعؼ ًوبؾ ایكزبغ ُوی کؽظ ػؽضَ ًجی ظؼ ًوبؾ ًیبؾ ظل ضْیم ثؽ ثی ًیبؾ ُوی گلذ ای ظاّؼ ؼاقزی ضػاًّع اكؿًّی ّ کبقزی رْ ؾاقؽاؼ ایي هْم ظاًبرؽی ثِؽ نـل ظؼ رْ رْاًبرؽی رْ کي ظػْد ثٌعٍ ؼا هكزدبة ؼُب کي ظل ثٌعگبى اؾ ػػاة 2210 ُن اًعؼ ؾهبى قْی اّ خجؽئیل پیبم آّؼیع اؾ ضعای خلیل کَ ظاؼای خجبؼ گْیػ ُوی کی ظؼ ظل هیبّؼ رْ اکٌْى ؿوی کدب ػوؽ ایهبى ثَ پبیبى ؼقیػ کَ هؽگ ّ كٌب قْی ایهبى ؼقیػ چْنبى ؾًعگبًی ًوبًعقذ ثیم چگًَْ کٌن ؾًعٍ نبى ثیم اؾ یم)کػا( کٌْى آى نَ ًیک ظل ؼا ثگْی کَ گؽ رْ ّكبظاؼی هِؽخْیی رؽا هبًعٍ اقذ ػوؽ هی نكذ قبل ثوب ُكذ ظاغٍ رؽا غّالدالل ثؽیهبى ظُی ػوؽ یک ًیوَ ؼاقذ کَ ُؽ ثٌعٍ ؼا ضؽهی اؾ ثوبقذ چْ کؽظی ّكب ػوؽ ؼا ای ضعیم ثجیٌی رْ نبى ؾًعٍ ظؼ پیم ضْیم کَ رب ُؽ یکی ثیكذ قبل ظگؽ ثوبًین ثی ثین ّ ثی ظؼظ قؽ 2220 پف اؾ ثیكذ قبل اؼ ثویؽم ؼّاقذ کَ آضؽ ري آظهی هؽ گؽاقذ ثؽكزم قجک خجؽئیل اهیي ًِبغٍ ًجی ؼّی ؼا ثؽ ؾهیي ثپیم هلک اّ ؾ ظػْد روبم ثکؽظل هسّوع ػلیَ الّكالم کَ ثُػ ُؽ ظّ ري ؾًعٍ ظؼ ؾیؽ ضبک ثؽ آهع ؾضبک آى ظّ یبهْد پبک ُوَ ضلن پیم خِبى آكؽیي ثَكدعٍ ًِبغًع قؽ ثؽ ؾهیي 529 ؾ نبظی ظل ضَ لن پؽ خْل گهذ ؾ ثبًگ ّ ؾًؼؽٍ کی ضبهْل گهذ؟ چْ ظیػًع آى ُؽ ظّ ؼا ؾًعٍ ؼّی ظؼ اكزبغ ظؼ ُؽ کكی گلذ ّ گْی ُوی ربكذ ؼضهبى چْ ضْؼنیػ نؽم ؾ نبظی ُوی خَ كذ ُؽ یک چْ ثؽم خِْغاى ؾ نبغی نػًع نبغ کبم هكلوبى پبکیؿٍ اؾ ضبو ّ ػبم هؽ آى ُؽ ظّ ظل ثُؽظٍ ؼا پیم ضْاًع ثهبغی ثپیم ضْغ اًعؼ ًهبًع 2230 چٌبًک آؼؾّ ثْغ هؽ نبٍ ؼا ثپیْقذ ثب ّؼهَ گلهبٍ ؼا َ جؽ اؾ آى خبیگَ ثبؾ گهذ چْ گلهبٍ ثب ّؼهَ اًجبؾ گهذ َپیبً نػٍ ضلن نبغاى ؾ ظیعاؼنبى ثؽ آقْغ نَ اؾ چٌیي کبؼنبى نَ نبم ّ ّؼهَ ثهِؽ آهعًع نػٍ ایوي اؾ كؼل ظُؽ آهػًع ثػّ ظاغ نبُی گؿیي نبٍِ نبم کی ثٌهیي ثهبُی ّ هی ؼاى رْ کبم َِ نبم آى گٌدِب ؼا گهبغ ثكی هبل ّ ًؼوذ ثعؼّیم ظاغ ن ِ ؼ ؿن كؽاؾ َپ ف ثهبغی ّ ًبؾ ظَؼِ ًبؾ ثبؾ ّ ظَ ًهكزٌع اؾ آى ِ ت ػؽة چٌیي ثْغ ایي هًۀ پؽ ػدت ؾ اضجبؼ ربؾی ّ کُ ز 2238 ؾػَ یّْهی ّ اُّهزبى ضبو ّ ػبم ثٌب ثَ ؽ هسّوع ػلیَ الكالم 530 EKLER [Ayyukî’nin Eserinde Yer Alan Minyatürlerden Örnekler] 531 I. REBĠ’NĠN BENÎ ġEYBE KABĠLESĠNE YAPTIĞI GECE BASKINI 532 II. REBĠ’NĠN BENÎ ġEYBE KABĠLESĠNDEN BĠR ASKERĠ ĠKĠYE BÖLMESĠ 533 III. VARKA’NIN BABASININ ÖLDÜRÜLMESĠ ÜZERĠNE BAġINDA AĞIT YAKMASI 534 IV. GÜLġÂH’IN, REBĠ ĠLE VARKA’NIN SAVAġINI ĠZLEMESĠ 535 V. REBĠ’NĠN VARKA’YI ESĠR ALIP ONUN BOYNU VE ELLERĠNĠ ARKADAN BAĞLAMASI 536 VI. VARKA’NIN BAHREYN VE ADEN ORDULARI ĠLE SAVAġMASI 537 VII. VARKA’NIN, GÜLġÂH’IN ZANNETTĠĞĠ ANCAK BĠR KOYUNUN GÖMÜLÜ OLDUĞU MEZARIN BAġINDA AĞIT YAKMASI 538 VIII. VARKA’NIN KIRK HARAMĠ ĠLE SAVAġINDAN SONRA ONDAN FAZLA YERĠNDEN YARALANDIĞI HALDE ġAM ġEHRĠNĠN KAPISINA KADAR GĠTMESĠ 539 IX. ġAM ġAHININ VARKA’YI PINARIN BAġINDA BULUP HĠZMETÇĠLERĠNDEN ONU SARAYINA GÖTÜRMELERĠNE EMĠR VERMESĠ 540 X. VARKA’NIN, GÜLġÂH’IN HĠZMETÇĠSĠ ĠLE KONUġMASI 541 XI. ġAM ġAHININ, VARKA VE GÜLġÂH’I HASRET GĠDERMELERĠ ĠÇĠN YALNIZ BIRAKMASI ANCAK HĠLE YAPIP ONLARI GĠZLĠCE GÖZETLEMESĠ 542 XII. VARKA’NIN, GÜLġÂH’A ġAM’DAN GĠTMEK ĠSTEDĠĞĠNĠ SÖYLEMESĠ 543 XIII. GÜLġÂH’IN VARKA’NIN MEZARINA GĠTMESĠ 544 XIV. GÜLġÂH’IN, VARKA’ININ MEZARININ BAġINDA CAN VERMESĠ 545 XV. VARKA VE GÜLġÂH’IN MEZARININ BAġINDA YÜKSEK BĠR KUBBE YAPILMASI VE HERKESĠN ONLARI ZĠYARET ETMEYE GELMESĠ 546 ÖZGEÇMĠġ Adı, Soyadı Elham Nikoosokhan Sedghi Doğum Yeri ve Yılı Tahran/1990 Bildiği Yabancı Diller ve Düzeyi Eğitim Durumu BaĢlama - Bitirme Yılı Kurum Adı Lise 2004 2007 Baharan Lisans 2009 2013 Allame Tabatabyi Üniversitesi Yüksek Lisans 2013 Uludağ Üniversitesi Doktora ÇalıĢtığı Kurum (lar) BaĢlama - Ayrılma Yılı ÇalıĢılan Kurumun Adı 1. 2. 3. Üye Olduğu Bilimsel ve Mesleki KuruluĢlar Katıldığı Proje ve Toplantılar Yayınlar: Diğer: ĠletiĢim (e-posta): elham_nikoo2010@yahoo.com Tarih 07/07/2015 Ġmza Adı Soyadı Elham Nikoosokhan Sedghi 547