2007 Bahar Sayı 8

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 14 of 14
  • ItemOpen Access
    En az eylem ilkesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Özmutlu, Emin; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Fizik Bölümü.
    Bu çalışmada geniş kapsamlı doğa yasaları tanımlanmış ve onların iki grup altında sınıflanabilecekleri ifade edilmiştir. Bu tip yasaların bir grubunu oluşturan korunum ilkelerinden tanınmış olanları Özet halinde verilmişlerdir. Diğer gruptaki minimal ilkeleri tarihsel akış içinde ele alınarak önce optikteki en kısa yol ve Fermat'ın en kısa zaman ilkeleri, ardından mekanikteki Maupertuis ilkesi açıklanmıştır. Bu konudaki gelişmelerin nihai hali olan Hamilton ilkesi veya diğer adıyla En Az Eylem İlkesi fiziksel ve matematiksel terim ve sembollerden mümkün olduğu kadar kaçınılarak ve temel fikirler ön plana çıkarılmaya çalışılarak irdelenmiştir. Şimdiye kadar edinilen tüm gözlemsel, deneysel ve kuramsal bilgilere göre En Az Eylem İlkesi doğanın, her türlü koşul altında geçerli olan, geniş kapsamlı en temel yasalarından biridir.
  • ItemOpen Access
    Eğitimin hermeneutik boyutu: Eğitim kavramının doğasına ilişkin kimi sorular
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Yılmaz, Muhsin; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    Bu çalışmada, eğitim kavramının, kendisi adına sürdürüldüğü ve ayrıca tam da içinde gerçekleşip üzerinde temellendiği yaşam pratiği ile olan ilgisi ya da bağıntısı belirlenmeye çalışılmıştır. İlintilendirme, eğitim kavramının, eğer söylenebilirse alt kavramları olan bilgi, davranış ve Öğrenme kavramlarının irdelenmesi yoluyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. İrdeleme, kazandırılması ya da edinilmesi amaçlanan davranışı temellendirip meşrulaştıran bilginin öğrenilmesi ve öğretilmesinin sonuçta anlama edimine ya da sürecine dayalı olmasından dolayı, eğitim kavramı, hermeneutik karakteriyle betimlenmeye çalışılmıştır.
  • ItemOpen Access
    Kant'ta insana saygı duyma eğitimi
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Ürek, Ogün; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    İnsan hakları konusunda verilecek bir eğitimin amacının dünyada yaşanan insan hakları ihlallerine son vermek için eylemde bulunma gerekliliğinin bilincini arttırmak olduğu düşünülürse, böyle bir eğitimin temelinde, eğitim görende bir bilinç uyandırmak ya da eylemde bulunma isteği oluşturmak olduğu söylenebilir. Bu türden bir istemenin yapısına ve bu isteme temelinde ahlâksal bir eğitimin amacı ve metoduna ilişkin olarak ortaya koyduğu düşünceleriyle insan hakları eğitimine ilişkin önemli belirlemelerde bulunan filozof ise Kant'tır. Kant. "iyi isteme”. “ahlâk yasası" ve özellikle de "ahlak yasasına saygı duygusu" kavramları temelinde ortaya koyduğu ahlaksal eğitim anlayışıyla insan hakları eğitiminin amacı ve metodunun ne olması gerektiğine ışık tutar. Kant'a göre ahlak yasasının öznesi insan olduğundan insana saygı duygusu olarak da nitelendirilebilecek olan saygı duygusu, ahlâk yasasının istemeyi belirleme amacıyla kendisinden önce gelebilecek olan bütün eğilimleri engellemesiyle ortaya çıkan, dolayısıyla tutkusal olarak nitelendirilen diğer bütün duygulardan ayrı olan a priori bir duygudur. Saygı duygusunun bu özelliği, onun eylemlerde saf pratik aklın tek güdüsü olarak etkide bulunmasını sağlar. Kant'a göre insana saygı, ahlaksal bir eğitimin gerçekleşmesinin de tek koşuludur. Çünkü ahlaksal bir eğitimin amacı, insanın bir olanağı olarak insana saygı duygusunu ortaya çıkarmaktır. Bu da, ancak ahlaklılık insan kalbi üzerine saf ahlaksal güdüler olarak sunulursa olanaklıdır. Kişinin kendi mutluluğundan çıkan güdülerin her karışması, ahlak yasasının insan kalbini etkilemesine bir engeldir. Bu nedenle, kişinin duyusallığı üzerinde ahlak yasasına saygı güdüsünün etkili olabilmesi için, kişiye ahlaksal bakımdan iyi eylem Örnekleri vererek, onun buna doğrudan ilgi duymasını sağlamak gerekir.
  • ItemOpen Access
    Corliss Lamont'ta "seçme özgürlüğü ve belirlenimcilik" problemi
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Gündoğdu, Hakan
    Bu makalede Corliss Lamont"un özgürlükçü yaklaşımı betimlenip çözümlenmektedir. Doğalcı bir filozof olarak Lamont, seçme özgürlüğünün, yekpare, monist ve dolayısıyla da belirlenmiş bir evrende değil, ancak potansiyellik, bireysellik ve olumsallıkla dolu çoğulcu bir evrende mümkün olduğunu öne sürer. Bir kanıt formunda ifade etmeye çalıştığım ana akıl yürütmesi temelinde katı ve ılımlı belirlenimciliğe itiraz eden Lamont, seçme Özgürlüğünü pozitif/kategorik bir özgürlük olarak tanımladığı için, bir öz-belirlenimcilik teorisini savunmakta ve onu bir tür bağdaştırıcı açıklama olarak sunmaktadır. Bu makalede haklı olduğunu düşündüğüm yerlerde Lamont'u desteklemekte, fakat böyle düşünmediğim yerlerde de eleştirmekteyim. Bunu yaparken sonuç bölümünde Thomas W. Clark'ın Lamont'un özgürlükçülüğüne yönelttiği itirazlara da başvuruyorum. Bununla birlikte bana göre, Clark, Lamont'un bazı düşüncelerini yanlış anlamakta ve hatta bazı noktalarda Lamont'un kendi ifadelerini yanlış okumaktadır: fakat Clark'ın Lamont'un kaçınmaya çalıştığı düalizme düşme gibi bir sorunu olduğu şeklindeki ana itirazına da kısmen katılıyorum. Son noktada, Lamont'un öz-belirlenimcilik teorisinin kendi doğası gereği bazı güçlükleri olduğunu iddia ediyorum: Lamont ya kaçınmaya çalıştığı düalizmi kabul etmelidir ya da seçme özgürlüğünü ancak ileride beynin gizeminin bilimsel keşfiyle açıklanması beklenilen seküler bir "kanaat" olarak bırakmalıdır. Lamont'a gelince, o, bu ya-ya da seçeneğinden ikincisini "seçiyor".
  • ItemOpen Access
    Dilthey'in insani/tinsel dünyada Shakespeare'i konumlandırması ve unutulan tarihselliği oluşturma çabasına bir örnek olarak Macbeth
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Taşdelen, Demet Kurtoğlu
    Felsefe tarihine baktığımızda birçok felsefecinin edebi metinlerden birçok şekilde yararlandıklarını görürüz. Shakespeare'in eserleri ve bu eserlerden bir tanesi olarak Macbeth de, felsefecilerin düşüncelerinin somutlaşabilmesinde kullanılmıştır. Bu makalede Dilthey'in düşüncelerinde Shakespeare'in genel olarak nasıl yorumlandığı üzerinde durulacaktır. Dilthey'in insani/tinsel dünyada Shakespeare konumlandırmasından yola çıkılarak bu konumlandırma belirli kavramlar çerçevesinde açıklanmaya çalışılacaktır. Örnek oluşturması açısından veri geldiğinde Macbeth'in bu kavramlar çerçevesinde nasıl yorumlayabileceği gösterilmeye çalışılacaktır. Dilthey'a göre Shakespeare'in eserlerinde toplum konu edinilmez ve karakterler de toplum tarafından belirlenmez. Bu durum Shakespeare'in eserlerinde tarihselliğin olmadığına yeterli sebebi oluşturur. Bu sebeple karakterlerin içinde bulunduğu toplum okuyucu tarafından ancak dolaylı olarak çıkartılabilir. İşte bu dolaylı çıkarıma örnek olabilmesi açısından Macbeth Bergson'un kapalı toplum ve kapalı ahlak kavramlarından yola çıkılarak da araştırılacaktır. Böylesi bir deneme Macbeth'e tam olarak bir tarihsellik kazandıracak olmasa da en azından bu eserde aslında orada olan ancak üstü kapalı olan toplumun ortak değerlerini. karakterlerin eylemlerinin topluma bağlı olabilecek olası sebeplerini anlamamıza az da olsa yardımcı olabilecektir.
  • ItemOpen Access
    Teknoloji ve insan
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Koç, Emel
    Teknoloji ruhunun mutlaklaştırılması durumunda yaşam itibarsız hale gelmekte. Marcel'in ifadesiyle saygınlığın, kutsallığını yitirmektedir. İnsandaki kutsallık ne denli inkar edilirse, o, o denli bir makine gibi kullanılacak ve makine muamelesi görecektir. İnsanın bir nesneye, makineye, bir üretim birimine indirgenmesi XX. y.y.'in köleliği. teknokratik düzenin köleliğidir.
  • ItemOpen Access
    Aristoteles'te etik
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Tekerek, İsmet
    Kimi çağdaş etik felsefelerini de besleyen en önemli kaynaklardan biri hiç kuşkusuz Aristotelesçi etiktir. Özellikle onun teori ve pratik ayrımında etiğin yeri hakkındaki düşünceleri önemlidir. Hayatın amacı olarak iyi" kavramı, düşünce ve karakter erdemleri ayrımı, ona olma ahlakı ve etikopolitik bir erdem olarak adalet, bir mutluluk etiği şeklinde ele alınabilecek Aristotelesçi Etik'in öne çıkan yanlarıdır. Temaşa etkinliği ise Aristotelesçi Etik'te ulaşılması gereken bir zirve olarak yerini bulur.
  • ItemOpen Access
    Rawls'ın doğruluk olarak adalet teorisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Gülcan, Nur Yeliz
    John Rawls'ın doğruluk olarak adalet teorisi politik felsefede önemli bir yere sahiptir. Rawls, adaleti sosyal kurumların bir erdemi olarak ele alır. Her ne kadar kendisi faydacı görüşü eleştirse de teorisini geliştirmek için faydacı öğretinin unsurlarını kullanır. Rawls'ın teorisinin bir tür toplumsal sözleşme teorisi olduğu iddia edilebilir. İlk konum, bilgisizlik maskesi, düzenli bir toplum ve adaletin iki temel ilkesi kavramları doğruluk olarak adalet teorisinin temel fikrini oluşturmaktadır. Adaletin ilkeleri. ilk konumda bilgisizlik maskesinin arkasında duran temsilci kişiler tarafından seçilir.
  • ItemOpen Access
    Pierre Bourdieu ve sanatın kuralları üzerine
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Sam, Rıza
    Bu çalışmada Pierre Bourdieu'nun başyapıtı olan "Sanatın Kuralları" adlı eserinin sosyolojik açıdan bir değerlendirmesi yapılmaya çalışılmaktadır. Bu değerlendirmede sanatın kültürel üretim alanlarında "soylu bir uğraş" olarak görülmesinde insanları cezbeden motivasyonel gücü üzerinde durulmaktadır. Özellikle de sanatın. kültürel üretim alanlarındaki gücüne ortak olmak isteyenlerin girişimlerinin reddedilmesi hatta bu girişimlerinde zaman zaman ciddi aşağılamalara uğramış olmalarına rağmen neden bu gücü istedikleri anlaşılır kılınmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla ele alınan konu bir bütün oluşturacak şekilde, bir bunalım ortamında sanat için sanat anlayışı. kültürel üretim alanlarının anti ekonomik ekonomi mantığı. bir koz olarak sanat dilinin dışlayıcılığı. Otonom bir sanat anlayışının karşısında heterojen kültür pazarı, estetik beğenilerin hiyerarşisi. Flaubert'in incelemecisi Flaubert ve yöntemi, başlıkları üzerinden incelenmiştir.
  • ItemOpen Access
    Malebranche'ın felsefesinde epistemolojik sorunlar
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Taşkın, Ali
    Nicholas Malebranche (1638-1715) Kartezyen filozofların en önemlilerinden birisidir. O. Descartes (1695-1650)'ın töz kuramının kimi güçlüklerini aşmak için bir metafizik sistem geliştirmiştir. Bilgi kuramında, Aziz Augustinus (354– 430)'un öncülüğünü yaptığı, bilginin bütünüyle "idealarda" olduğu görüşünü savunan akıma tabi olan Malebranche'a göre bilgi, değişken olan duyumlardan, değil. değişmez ve zorunlu olan "idealar"dan gelmiştir. İdeaların kaynağı da ne duyular ne de duyular gibi değişkenlik gösteren anlık olabilir. O halde "idealar". ezeli ve zorunlu olan Tanrı'dadırlar ve O'ndan gelmektedirler. Malebranche'a göre neden ile sonuç arasında zorunlu bir bağlantı yoktur. Cisimsel bir neden hakiki bir neden değildir. Hakiki neden ancak Tanrı'dır.
  • ItemOpen Access
    Viyana Çevresi'nin bilim tasarımı
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Bravo, Işıl Bayar
    Yirminci yüzyılın başlarında bilim ve felsefeye ilişkin etkili tartışmaların kaynağında Viyana Çevresi vardır, denilebilir. Bu tartışmalar, bilimi felsefeden ayıran ölçütün ne olduğu üzerinde yoğunlaşmıştır. Çevre'nin bu tür bir çabaya girmesinin nedeni. o dönemde bilime teoloji ve metafizikle ilgili çok fazla öğenin karışmış olmasıydı. Çevre, bilimi bu öğelerden temizlemek için bilimsel olanla olmayanı birbirinden ayıracak bir ölçüt getirmiştir. Bu ölçüt sayesinde, duyu deneyiyle sınanıp doğrulanamayan anlamsız sözcük ve tümceler dilin dışına atılacaktır. Anlamlı sözcük ve tümcelerden oluşan ortak bilimsel ve evrensel bir bilim dili de bu şekilde yaratılacatır. Bu yazı, ortak bir bilim ve bilim dili tasarımını inceleyip, kimi içermeleri bakımından değerlendirmeyi amaç edinmiştir.
  • ItemOpen Access
    I. Kant'ın "Akli ve Algısal Dünyanın Formları ve Temelleri Üzerine" [De mundi sensebilis atque intelligibilis forma et principiis, (Von der Form der Sinnen- und Verstandeswelt und ihren Gründen)] adlı eserinde zaman kavramı'nın analizi
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Toprakkaya, Arslan
    Kant zaman öğretisine dair fikirlerini sistemli olarak ilk kez 1770'te yazmış olduğu doktora tezinde dile getirir. Kant daha sonra kaleme almış olduğu “Saf Aklın Eleştirisi"nde, doktora tezinde dile getirdiği temel tezleri tekrar edip onları daha da geliştirmiştir. Tez'e göre zaman nesnel dünyadan kazanılmış bir şey olmayıp, onu algımanın temel şartıdır. O, aynı zamanda genel akıl kavramından türetilmiş bir şey de değildir. Zaman tasavvuru bir görüdür. Zaman süreklidir ve evrende cereyan eden bütün değişmelerin arkasındaki sabit kanunların temel prensibidir. Zaman nesnel somut bir şey olmayıp o, öznel ve idealdir.
  • ItemOpen Access
    Jaspers' weltphilosophie und ihre bedeutung für die universale kommunikation
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Erdem, H. Haluk
    Dünya Felsefesi düşüncede yeni bir denemedir. "Dünya Felsefesi" kavramındaki *dünya" bu anlayışın mekânsal boyutuna işaret eder. Dünya Felsefesi Avrupa merkezli bakış açılarını aşmayı kendine amaç edinir. Dünya felsefesinin amacı, Avrupa felsefesinin bütün kültürlerin düşüncesiyle tartışması ve karşılaşmasıdır. Jaspers'in dünya felsefesi idesi doğrudan doğruya büyük bir proje olarak ele aldığı "felsefenin dünya tarihi" ile bağlantılıdır. Felsefenin dünya tarihi, en uzak ve yabancı kültürlerde yapılan felsefeyi dairesi içine aldığından evrenseldir. Felsefenin dünya tarihi evrensel iletişimin olanağı ve dünya felsefesinin gerçekleşmesi için önemli bir koşuldur.
  • ItemOpen Access
    The cartesian man; The hybrid entity emerging from an intimate unification of the mind and body
    (Uludağ Üniversitesi, 2007) Yaldır, Hülya
    The term "Cartesian dualism' is commonly used to lump together all forms of "consciousnesses under the single category of the mental. Alongside thought and extension, modern interpreters of the Cartesian philosophy have often inclined to disregard Descartes presentation of a third category, the category of sensation and imagination. However, Descartes' philosophy of mind strongly points out a threefold distinction instead of a simple duality. In this article, after a brief chronological survey of the Cartesian theory of the mind-body union, I try to argue against the alleged inconsistency of Descartes' view and the supposed unintelligibility of his doctrine of the three primitive notions, namely, mind, body, and their union.