2016 Sayı 26

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 18 of 18
  • ItemOpen Access
    Siyaset felsefesinde adalet, eşitlik, özgürlük
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Urhan, Veli
    Düşünce tarihine, Greklerden günümüze gelinceye kadar, bütünlüğü içerisinde bakıldığında, genel hatlarıyla birbirinden farklı iki adalet anlayışının oluşageldiğini söylemek mümkündür. İnsanların niteliksel eşitsizliği fikrine dayanan, etikle siyasetin birbirinden ayrı olarak düşünülmediği klasik etik ve siyaset felsefesinin adaleti. İnsanların niteliksel eşitliği fikrine dayanan, etikle siyasetin birbirinden tamamen ayrı olarak ele alındığı modern siyaset felsefesinin adaleti. Bu adalet artık söz konusu dört ana erdemden biri olarak düşünülmemektedir. Eşitlik kavramı, zaman zaman yanlış olarak, özdeşlik ya da aynılık anlamlarında da kullanılmakla birlikte, onun asıl anlamının her hangi bir şeyin bireyler arasında dengeli biçimde bölüştürülmesi olduğunun unutulmaması gerekir. Bireyler arasında neyin bölüştürüldüğüne bağlı olarak, birbirinden farklı eşitlik kavramlarından söz edilebilir. Eşitliğin en çok görülen üç şekli olarak, kurumsal eşitlik, biçimsel eşitlik ve fırsat eşitliği örneklerinden söz edilebilir. İnsanın var olduğu yerde varlıklarından söz edilebilecek olan ve birbiriyle bir karşıtlık ilişkisi içerisinde bulunan kavramlardan biri özgürlük diğeri otoritedir. Bu karşıtlık ilişkisi, toplum ya da bazı toplumsal sınıflar ile onları yöneten hükümet arasında var olduğu için, özgürlük otorite sahibi olan yöneticilerin despotik yönetimine karşı korunmayı ifade eden bir kavram olarak dikkati çeker. Özgürlük, en geniş anlamıyla, insan bireysel bir varlık olarak dikkate alındığında irade özgürlüğü, toplumsal bir varlık olarak dikkate alındığında siyasal özgürlük olarak gündeme gelir.
  • ItemOpen Access
    Theory, activism and dialectics: Perplexities of antiracism and antiraciology in the discourses of world-system analysis
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Turowski, Mariusz; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    Racism and raciology has been typically considered by the representatives of the world-system perspective as the problem linked to the question of the sources of peoplehood, which defines one of the most critical aspects of the capitalist geoculture: a question of differences and correlations between peoples (races, nations, ethnic groups) as a constructed category and classes as an objective reality (in Marxian and Weberian terms). In my paper I briefly present: 1) original Wallerstein’s conceptualization of installation of race and racism within the logic of the modern world-system, 2) correction of that doctrine provided by Étienne Balibar, 3) outline of James Blaut’s theory of cultural racism. Next (4) I will use all the three proposals as means of critical examination of the presence (or lack thereof) of race/antiracism in discourses of some contemporary social movement. Concluding sections of the paper refer to the prospects of progressive antiracist initiatives and their evaluation from the perspective of critical theory of democracy.
  • ItemOpen Access
    Çağdaş mantıkçı anlam kuramında dil-dünya ilişkisi ve metafiziğin yadsınması
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Çelebi, Vedat
    Mantıkçı anlam kuramının temel amacı gündelik dilden kaynaklanan belirsizlikleri, çok anlamlılığı ortadan kaldırmak ve biçimsel bir dil oluşturmaktır. Mantıkçı anlam kuramının dil-dünya uygunluğunu esas alan mantıksal atomcu yaklaşımı, dildeki tek tek bütün anlam birimlerinin dünyadaki şeylere karşılık geldiğini, dildeki her sözcüğün bir şeye, her önermeninse belli bir olgu bağlamına gönderme yaptığını savunan anlam görüşüdür. Bu noktada mantıkçı anlam kuramı çerçevesinde değerlendireceğimiz kendilerine Viyana Çevresi filozofları da denen mantıkçı pozitivistler, önermeler arasında ayrım yaparak; metafizik önerme ve kavramların anlamdan yoksun olduğunu iddia ederler. Çünkü onlara göre, yalnızca kesin olarak doğrulanabilen önermeler anlamlı olabilir. Buradan hareketle anlam sorununun gerçekte bir doğruluk sorunu olduğu sonucuna varmışlardır. Sonuç olarak bu makalede, mantıkçı anlam kuramının dil-dünya ilişkisi ve metafizik eleştirisi mantıksal atomcu ve mantıkçı pozitivist yaklaşımlarından hareketle değerlendirilecektir.
  • ItemOpen Access
    Art and education
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Eren, Işık; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    While language opportunities of people are developed through art education, information on values can also be presented via this language. If humans and their values, people and their opportunities, styles of relationship, actions and styles of evaluation are presented with aesthetic style of art works, aesthetic thinking and understanding opportunities as well as images can also be changed in people. If each individual, who has participated in educational process, is acquired ideals in the context of their own resources by respecting their own structural unity and can also be provided with an excitement to learn, generate knowledge and be creative, it would not be an illusion to raise ethical people, who are open to themselves, society and to the world.
  • ItemOpen Access
    Herkes biraz Macbeth biraz da Hamlet’tir
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Özüaydın, Bergen Coşkun
    İnsanoğlu, kendini ve dünyayı anlamak ve açıklamak için daima çaba sarf etmiştir. Felsefe, tarihin başlangıcından beri, onun bu çabasındaki en temel araç olmuştur. Fakat felsefenin yanı sıra, genel olarak sanat ve özel olarak tiyatro eserleri de insanoğlunun bu çabası boyunca, en önemli yardımcıları olmuştur. Tiyatro eserleri, Macbeth ve Hamlet gibi trajedi karakterleri aracılığıyla, kendimiz ve yaşam hakkındaki bilgimizi genişletir ve aynı zamanda bizi, kendi öz benliğimizle yüzleştirirler. Yüzyıllardır doğruların peşinde koşan filozofların kelimeleri ve düşünceleri, tragedyalarda canlanmaktadır. Bu makalede, felsefe ve tiyatro eserleri arasındaki bağlantıyı göstermek için William Shakespeare’in çok önemli iki trajedisi, Macbeth ve Hamlet trajedileri seçilmiştir. Tiyatro eserlerinin, insan ve insan dünyası hakkındaki felsefi bilgiyle sıkı bir şekilde bağlantılı olduğunu iddia eden bu yazıda, bazı filozofların çalışmalarının rehberliğinde ve Macbeth ve Hamlet trajik kişiliklerinin ışığında, “arzu” ve “hayat” kavramları tartışılacaktır.
  • ItemOpen Access
    The relation of the self and external reality
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Çüçen, A. Kadir; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    In order to explain the relation of the self and external reality for the purpose of demonstrating that the search for an ontological basis of the external world is not a meaningful one, it is necessary to explain, first of all, the concepts "self" and "external reality", and then go ahead to interrogate the relation of the self and external reality. In this paper, firstly the general understanding of the concept of self will be explained in terms of its epistemic nature and functions. Later, I will state my understanding of the concept of self and discuss its relation with the external world.
  • ItemOpen Access
    İdeoloji üzerine felsefi bir değerlendirme
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Macit, M. Hanifi
    İdeoloji, kötü anlamda kullanılma olanağı olan, yani pejoratif bir yapıya sahip özel kavramlardan biridir. Özellikle çeşitli otoriter projelerle neredeyse benzer anlam örüntüsünde kullanılması, Marksist terminolojide yanlış bilinç, hakikatin karşıtı olarak tanımlanması bu olumsuz imajı iyice güçlendirmiş, pekiştirmiştir. Acaba ideoloji üzerine söylenebilecek olan her şey onun bir yanılgı, yanlış bir bilinç ve modası geçmiş bir kavram olduğuyla sınırlı mıdır? Bu çalışmada; “ideolojinin olumsuz içeriğini saklı tutarak” onu aşan anlamının ortaya konulabileceğine yönelik bir değerlendirme yapılacaktır.
  • ItemOpen Access
    Galileo’nun iki büyük dünya sistemi hakkındaki diyalogları ve bilime etkisi
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Küçükali, Rıdvan; Koç, Mustafa
    Yüzyıllar boyunca devam eden Dünya merkezli evren anlayışı yerine Güneş merkezli evren anlayışının önerilmesi, bilimde köklü değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Bu değişiklik, matematiğin bilim dili olarak kullanılmasını sağlamıştır. Böylece evreni anlamanın yolu mantıksal ifadelerle değil, matematiksel denklemlerle açıklığa kavuşmuştur. Bilimsel araç ve gereçlerin niceliksel ifadelere vurgu yapması, bilimin ölçülebilir niteliğini ortaya koymuştur. Galileo’nun teleskopla göksel cisimlere ilişkin elde ettiği bilgiler Dünya merkezli evren anlayışının yıkılışı olarak yorumlanır. Bu durum aynı zamanda skolastik düşünceye en önemli karşı koyuş olarak kabul görmüştür. Bu karşı koyuş bilimsel devrim olarak adlandırılır. Bu çalışmada gökyüzüne dair ilk geometrik modellerin tarihsel gelişimine yer verilmiştir. Bu sistemin temel dayanak noktalarını ve birbirinden hangi noktalarda farklılık gösterdikleri belirtilmiştir. Galileo’nun katkısıyla şekillenen Güneş merkezli evren anlayışının yol açtığı gelişmeler bilimin ışığında incelenmiştir. Kısaca evrenin yapısı hakkındaki düşüncelerin nasıl geliştikleri gösterilmiştir. Galileo evrenin yapısına dair iki konuyu tartışacaktır. İlki evrene tanınacak merkezin neresi olduğudur. İkincisi Dünya’nın hareket edip etmediği görüşüdür. Hareket problemine bağlı olarak Dünya’nın hareketinin neden gözlenemediği ve üzerindeki nesnelerin neden uzaya fırlamadığı problemi açıklığa kavuşturulacaktır.
  • ItemOpen Access
    Kopula üzerine
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Çiçekdağı, Caner
    Dilbilgisinde “kopula” veya “koşaç” olarak adlandırılan ögenin özellikle mantıkta önermesel yapıları oluşturmada ve yargı bildirmede önemli bir işlevi vardır. Ancak kopulanın varoluşsal/varlıksal işlevinin mi, yoksa dilsel bir bağlama işlevinin mi olduğu tartışma konusudur. Aristoteles her iki işlevinin de olduğunu düşünürken Abelard gibi mantıkçılar sadece dilsel bir işlevi olduğunu savunmaktadır. Bu makalede kopulanın ne olduğu ve işlevleri her iki mantıkçıya göre ele alınacak ve yorumlanacaktır.
  • ItemOpen Access
    The absurd aspect of the death of god
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Kuçlu, Erhan; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Sosyoloji Bölümü.
    After the death of God we came up against the loss of supreme value and thus loss of meaning, some philosophers and some writers (especially absurdist ones) call the new world as chaotic and absurd. In this paper, we will investigate the relationship between the death of God and absurdity. Our main question: Does the death of God have the absurdist vein? For this inquiry, first of all, we will try to introduce what is the meaning of the-death-of-God in absurd literature and then we will make a short conceptual analysis of absurd to show relationship between them.
  • ItemOpen Access
    1930 öncesi bakhtin çevresi estetiğinde form ve içerik
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) İlim, Fırat
    Bu çalışmanın amacı, Bakhtin Çevresi düşünürlerinin Rus Formalistleri sonrası form ve içerik unsurlarını tekrar ele alış biçiminin ana hatlarını serimlemektir. Formalistler herhangi bir estetik kuram ortaya koymamış ve özel bir metodoloji geliştirmek için çabalamamışlardır. Onlar edebiyat alanını genel estetikten soyutlayarak başlı başına “edebilik” konusu ile ilgilenmişlerdir. Bakhtin, Voloşinov ve Medvedev’in özel olarak ilgilendiği form sorunsalı ise, Formalistlerin aksine, felsefi estetikle ilişkilendirilen bir içerik estetiği üzerinden yeniden ele alınır. Bakhtin Çevresi’ne göre form, bireysel bir girişimin ürünü olmaktan büsbütün uzak bir biçimde, belirli sosyolojik amaç ve yönelimler ışığında belirlenen toplumsal-tarihsel bir üründür. Bu yaklaşım, estetik form sorunsalını bilgi sosyolojisinin bir konusu haline getirirken, aynı zamanda edebiyat, estetik ve kültür alanlarını tarihsel ve toplumsal pratikle yeniden ilişkilendirecek bütünlüklü bir estetik kuram fikrinin çekirdeğini oluşturur. Biz bu çalışmada Bakhtin tarafından 1930 sonrasında geliştirilecek olan bu kuramın erken uğraklarını ve bu uğraklar içerisinde form ve içerik unsurlarının ilişkisini ele alacağız.
  • ItemOpen Access
    Globalization and Adorno's industrialization of culture
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Akdemir, Abamüslim; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi/Sosyal Bilimler Öğretmenliği.
    With the arrival of the last quarter of the twentieth century, the rapid and pervasive changes that occurred in almost all aspects of life including but not limited to art, philosophy, architecture, and literature removed the international borders. The world gradually became homogenized. This new epoch emerged under the name of globalization in the contexts such as new world order and postmodernity. With globalization, subjects eating the same food, drinking the same beverages, listening to the same music, and watching the same things also began to think and feel the same way. The liveliness created by different cultures was replaced with the mass culture, mixing everything together and making them homogenized and universalized. What makes all of these possible is the "Culture Industry". Believing that the Marxist critical social theory was no longer adequate, Adorno developed a new critical social theory against this new order based on the Frankfurt School of critical theory and predicated upon a critique of mass culture. In his theory, he used the concept of culture industry. He chosed the term "culture industry” instead of “mass culture” and saw culture as a product systematically produced and disseminated by the culture industry, instead of something that was born out of the mass itself.
  • ItemOpen Access
    Deneyimin içkin süreci: Jean-Luc Nancy ve dünya düşüncesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Demirtaş, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Sosyoloji Bölümü.
    Bu çalışmada, Nancy’nin felsefesinin “dünyanın anlamı” hakkında nasıl bir düşünüm geliştirdiği üzerinde durulacaktır. Nancy’nin mutlak bir içkinlik olarak gördüğü dünya düşüncesinin “ortak-varoluş”la ve “ile-olmak” fikriyle nasıl bir temas içinde olduğu gösterilecektir. Nancy için varoluşun ortak olgusu bir dünyanın paylaşımıdır. Dünya varoluşa dışsal olmaktan ziyade, kendimizi içinde bulduğumuz, paylaşılmış bir varoluşu deneyimlediğimiz bir yerdir. İkamet etme yeri olarak dünya, yani varoluş, bugün bizim en temel sorumluluğumuzdur. Bu sorumluluğu yoğun bir teknolojik, ekonomik ve kültürel eşitsizlikle dünyayı yıkıma uğratmakta olan küreselleşme olayına karşı üstlenmemiz gerekmektedir. Nancy, dünyanın giderek kendisini yok edecek bir yola sürüklendiği bir süreçte, hemen, ertelemeksizin ve bir dünya olasılığını açabilmek amacıyla her türlü mücadeleye girişmemiz gerektiğinin önemini vurgular. Bu çalışmada da, Nancy’nin felsefi düşüncesinden hareketle, bu mücadelelerin gerçekleşeceği yer olan ortaklık içinde deneyimlediğimiz bir dünyanın kendini yaratma kapasitesini nasıl açığa çıkarabileceği tartışılacaktır. Bununla birlikte, dünyayı yaratmanın en temel yolunun nasıl bir varoluş biçimiyle, yani nasıl bir mevcudiyetle yaşama geçirilebileceği incelenecektir.
  • ItemOpen Access
    Yüksek öğretimde ideal öğretim elemanı nasıl olmalıdır?
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Akgün, Mehmet
    Bu çalışmada, üniversitelerde yürütülen eğitim ve öğretimin bir çok unsuru arasında yer alan öğretici ve öğrenci unsurlarından biri olan öğretici durumundaki öğretim elemanın, ideal bir öğretim elemanı olabilmesi için hangi niteliklere sahip olması gerektiği üzerinde durulacaktır. Bilindiği üzere öğretim elemanı yüksek öğretimin vazgeçilmezlerinden biridir. Yüksek öğretimin nitelikli elemanlar yetiştirmesinin, nitelikli öğretim elemanlarına sahip olmasıyla mümkün olacağı şüphesizdir. İlk, orta ve lise eğitim ve öğretimlerinde, eğitim ve öğretimin temel unsurları olan öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğiyle ilgili birçok çalışma yapılmasına rağmen, ne yazık ki, yüksek öğretimde aynı konunun çok az işlendiği görülmektedir. Bu nedenle yüksek öğretimde eğitim ve öğretimin iki önemli unsurundan biri olan öğretim elemanının hangi nitelikleri taşırsa, öğrencileri üzerinde kendisiyle ilgili olarak etkiler uyandırabileceği ve onların nitelikli birer insan ve vatandaş olmalarına katkılar sağlayabileceği önem arz ettiğinden, bahsi geçen konuda tecrübeye dayalı bilgiler verme gereği doğmuştur. Çalışmada sözü edilecek nitelikler, bir öğretim elemanı tarafından dikkate alınarak gereği yerine getirilirse, yüksek eğitim ve öğretiminin ana hedefi olan örnek insanın topluma kazandırılacağı düşünülmektedir.
  • ItemOpen Access
    Johannes Climacus ya da her şeyden şüphe edilmelidir
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Kierkegaard, Soren; Yıldırımer, Şeniz
    Danimarkalı filozof Soren Aabye Kierkegaard’ın gençlik eserlerinden olan Johannes Climacus ya da De omnibus dubitandum est, “Her şeyden şüphe edilmelidir.” ilkesinin eleştirisini konu edinir. Modern felsefede Descartes’ın felsefenin temel ilkesi olarak belirlediği bu yaklaşım, filozofun yaşadığı dönemde hakim felsefî görüşün sahibi olan Hegel tarafından devam ettirilmiştir. Kierkegaard, felsefenin şüphe ile başlamasını eleştirirken, şüphe, şuur, tefekkür kavramlarına özgün yorumlar geliştirir. Bu çalışmada söz konusu eserin bazı bölümleri tercüme edilmiştir.
  • ItemOpen Access
    Relation of law and violence from a foucauldian perspective
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Becermen, Metin; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    In this paper, the relation of law and violence is being addressed within the frame of the thoughts of Foucault. Thus, first it was examined what law and violence means, and then it was tried to reveal how Foucault approaches the subject. Foucault deals with the problem of law in the context of power relations. At this point, it is being observed that there is a connection among state, law and violence. In addition, it is also being observed that body is the object of violence and law functions as an interference to the living space of the individual. In this study, all these problems will be tried to be discussed.
  • ItemOpen Access
    Nietzsche and Spinoza: Thinking freedom
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Turner, Zeynep Talay
    Nietzsche’s concept of freedom is premised upon a conception of the relationship between freedom and necessity; here I examine that concept of freedom against the background of the philosophy of Spinoza. Both offer powerful accounts of how freedom and necessity might be reconciled; this essay sets out the difference between them by breaking the problem down into those of selfhood, time, reason and culture. It is concluded that for Nietzsche freedom is always premised upon a relationship of the self to itself, whereas for Spinoza it devolves on a relationship between self and others.
  • ItemOpen Access
    Plotınus’un hayatı, kişiliği ve felsefî üslûbu üzerine kısa bir deneme
    (Uludağ Üniversitesi, 2016) Salıya, Derya Aybakan; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    Ünlü filozof Plotinus’u hayatı, kişiliği, felsefî üslûbu ve felsefî düşünceleriyle beraber değerlendirmeye çalıştığımız bu yazı içerisinde bir yandan filozofun düşünce dünyası, istinat ettiği kaynaklarla beraber irdelenirken diğer yandan ise felsefesinin kendisinden sonrakiler üzerinde bıraktığı etki değerlendirme konusu yapılmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, Plotinus’un düşüncesinin temel yapı taşlarının, kendisinden önceki filozoflarda ve düşünce akımlarında bulunduğunu söylemek mümkün gözükmektedir. Zira o, Stoacı ve Epikürcü okullar gibi yeni Pythagorascılar, Kinikler ile Aristotelesçi bilim (Collins 2000: 126) gibi hemen hemen ortadan kaybolmak üzere olan, deyim yerindeyse ölüm kalım savaşı veren felsefeleri bir sentez halinde bir araya getiren ve aşkın olana yaptığı yeni bir vurgu ile düşünce dünyasında kendine has bir konum elde eden önemli filozoflardan biri olarak anılmaktadır. Yukarıda adı geçen filozofları materyalist unsurlarından arındırarak kendisine mal eden Plotinus, felsefî öğretisi içerisinde Aristotelesçi kategorileri kullandığı gibi evrensel doğa sevgisi gibi stoacı unsurlardan da faydalanır. Makale boyunca savunmaya çalıştığımız temel iddia ise Plotinus’un kendisinden önceki felsefelerden ciddi bir biçimde etkilendiğidir. Fakat diğer taraftan o, Hıristiyan, Yahudi ve İslam düşüncesi ile Rönesans düşünürü Marsilio Ficino’ya, daha geç dönemlerde İngiliz romantizm hareketinin kurucularından Samuel Taylor Coleridge’ye, Emerson, Yeats ve daha niceleri üzerinde muazzam bir etki bırakmıştır (Corrigan 2005:3).