Sağlık Bilimleri Yüksek Lisans Tezleri / Master Degree
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/24
Browse
Browsing by Department "Biyoistatistik Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 20
- Results Per Page
- Sort Options
Item Eşleştirilmiş değerlere uygulanan T ve wilcoxon işaret testlerinin değişen dağılım ve örnek büyüklüklerine göre doğruluk dereceleri(Uludağ Üniversitesi, 1997) Ediz, Pelin; Kan, İsmet; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıDağılım şekli bilinmeyen ve örnekteki birim sayısı az olan, bir örnek için acaba parametrik bir test mi seçilmelidir, yoksa non-parametrik bir test mi kullanılmalıdır. Bunu her iki testi de uygulamadan söylemek olanaksızdır. Bu çalışmada iki örnek dağılımından elde edildiği varsayılan fark değerlerini karşılaştırmada, eşleştirilmiş t testi ve wilcoxon işaret sıralaması testi kullanılmıştır. Belirlenen a anlamlılık düzeyinde t testi varsayımları yerine getirilmesi durumunda wilcoxon işaret sıralaması testinin de uygulanması sonucu verilen kararların doğruluk derecelerini belirlemek üzere üç fark dağılımından yararlanıldı. Bu üç dağılımın ilk ikisi normal fonksiyonundan yararlanılarak türetildi.Bunlarm parametreleri (x~N(p,o)) sırasıyla x~3000(0,1) (birim normal dağılım) ve x~3000(0,2) idi. Daha sonra üçüncü dağılım için birim normal dağılım değerleri değiştirilerek dağılım çarpıtıldı. Bu dağılımın parametreleri de p=-0.2248, o= 1.3063,0 Km=0.158, Çm=0.186 olarak bulundu. Bu üç dağılımda da ömeklem büyüklüğü 3’ten 100’e kadar değişirken, her örnek büyüklüğüne 100’er defa belirlenen testler uygulandı. İki teste göre mümkün olan dört durum içinde elde edilen sonuçlar belirlendi. Wilcoxon işaret sıralaması testinin, eşleştirilmiş t testine göre etkinliği, seçilen bütün ömeklem büyüklüklerinde (dağılımın simetrik olması koşuluyla) %95 ve daha yukarıdır. Buda çalışma sonuçlarının literatür ile paralellik gösterdiğini kanıtlamaktadır. Dağılımın simetrisi bozulduğundaki etkinliği hakkında genel bir bilgiye rastlanmamasına rağmen çalışmada, bu etkinlik 3Item Güvenilirlik ve geçerlilik analizinin Bursa'da "ergen ve çocuklarda yale-brown obsesif kompulsif bozukluk skalası" üzerine uygulanması(Uludağ Üniversitesi, 2002-04-02) Ünlü, Emine Özgür; Ediz, Bülent; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıObsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), anksiyete bozuklukları içinde kabul edilmekte olup, ana belirtileri olan obsesyon (kişiyi rahatsız eden ve fonksiyonlarını kısıtlayan istem dışı düşünce, görüntü ve impulslar) (1) ve kompulsyonları (belirli ritüel veya kurallara uymaya yönelik içrel bir zorunluluğa yanıt ortaya çıkan ve kişinin fonksiyonlarını bozan davranışlar) ile kişinin öğrenim hayatını, sosyal ve mesleki yaşamını derinden etkileyebilir (2). Bu nedenle, Bursa merkez ilçelerinden alman bir örneklem grubunda, obsesif kompulsif bozukluğu taramaya yönelik; "Çocuk ve Ergenlerde Yale Brown Qbsesif Kompulsif Bozukluk Skalası (CY-BOCS)"nın güvenilirlik ve geçerlilik analizini yapmayı amaçladık. Obsesif kompulsif bozukluğu taramaya yönelik olarak; Berg (1989) tarafından yayımlanmış, Döpfher (1992) tarafından Almanca'ya uyarlanmış olan "Çocuklar için Yale- Brown Obsesif Kompulsif Bozukluk Skalası"nın, Prof. Dr. Suna Taneli tarafından Türkçe'ye çevrilmiş ve Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü'nün bir klinik grubunda test edildikten sonra aynı bölümün gerek klinik gerekse alan çalışmalarında uygulamkata olan şekli kullanılmıştır. Bu anket formu, Bursa iline ait iki merkez ilçeden (Osmangazi ve Nilüfer ilçeleri), toplam 7 ilköğretim okulunun ve bir özel okulun 4-8. sınırlarındaki öğrencilere ailelerince doldurulmak üzere verilmiştir. 1709 çocuğun velisine ulaştırılan anket formlarından 1556'sı geri toplanmış (%91) ve bu anket cevaplarına göre en az bir semptomun velisi tarafından "mevcut" olduğu nitelendirilen toplam 805 çocukla Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bilim Dalı asistanları tarafından bireysel görüşme yapılmıştır. Yapılan bireysel değerlendirmeler sonucunda 80 çocuk OKB (%9.9), 80 çocuk subklinik OKB (%9.9), 645 çocuk (%80.2) ise sağlıklı olarak tespit edilmiştir. Güvenilirlik analizi; OKB grubuna, Subklinik OKB grubuna, sağlıklı çocuklara ve görüşmeye alınan çocukların tamamına uygulanmış ve Cronbach Alpha katsayıları sırasıyla 0.9031; 0.7919; 0.7895 ve 0.9410 bulunmuştur. Alpha katsayılarının bu kadar yüksek çıkması, Çocuk ve Ergenlerde Yale Brown Obsesif Kompulsif Bozukluk Skalası'nın çocuk ve ergenlerde bu niteliği belirtme yönünden güvenilir bir form olduğunu göstermektedir.Item İki evreli faz II çalışmalarında örneklem genişliğinin belirlenmesi; farklı dizaynlarda karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2006) Özkaya, Güven; Ediz, Bülent; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıBu çalışmanın amacı, iki-evreli faz II klinik denemeleri incelemek için geliştirilen dizaynları örneklem genişliği, α (I. tip hata) ve β (II. tip hata) hata oranlarına göre karşılaştırmaktır.Etik ve ekonomik nedenlerle dizayn edilen çok evreli faz II klinik denemelerden enpopüler olanı iki-evreli denemelidir. Çalışmamızda iki-evreli faz II klinik denemelerden Simon'un geliştirdiği optimal ve minimaks dizaynı, Kepner/Chang'in dizaynları ve SWOG dizaynı incelenmiştir. Faz II klinik deneme dizaynlarında H0:pâ ¤ p0 sıfır hipotezine karşı H1:pâ ¥ p1 alternatif hipotezi test edilmektedir. p1-p0 farkı, α ve β hata oranlarının incelenen örnekleri için en çok deney birimi Simon'unoptimal dizaynında gerekmektedir. Faz II klinik denemenin 1.evresinin tamamlanıp ikinci evreye geçmek için ilaca verilen cevabın oranı Kepner/Chang dizaynında en yüksektir. İkinci evre sonundaki cevap oranı ise SWOG dizaynında en yüksektir.Faz II klinik deneme dizaynlarından optimal, minimaks ve Kepner/Chang dizaynları α veβ hata oranları bakımından birbirlerinden çok büyük farklılık göstermemektedir. SWOG dizaynı ise bu iki hata oranı diğer dizaynlara kıyasla farklılıklar göstermektedir. Kepner/Chang dizaynının 1.evre sonundaki cevap oranı diğer dizaynlarınkinden daha yüksektir. SWOG dizaynı için bu oran en düşüktür. Deneme sonundaki cevap oranlarınabakıldığına en yüksek oran SWOG dizaynına aittir. Optimal dizayn için bu oran diğer dizaynlardan daha düşüktür. Bu sebeple optimal dizaynın seçilmesi uygun olabilir. Ancakoptimal dizayn için örneklem genişliği diğer dizaynlardan oldukça fazladır. Minimaks dizaynı, α ve β hata oranları, 1.evre sonunda ve deneme sonundaki cevap oranları bakımından optimal dizayn ile çok farklılık göstermemektedir.Item İstatistiksel proses kontrol ile HIV ve tüberküloz insidanslarının yıllara göre değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-07-19) Toluk, Özlem; Ercan, İlker; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıSon yıllarda birçok ülkede sağlık verileri kayıt altına alınmaktadır. Oldukça fazla miktardaki bu veriler izlenerek HIV ve tüberküloz insidanslarının zaman içindeki seyri hakkında bilgi sağlanmaktadır. İstatistiksel proses kontrol grafikleri enfeksiyon hastalıklarının belli bir zaman dilimindeki seyrini izleyerek süreci anlamayı, kontrol etmeyi ve geliştirmeyi sağlamaktadır. Küresel taşımacılık ağı geliştikçe bulaşıcı hastalıkların yayılması da bir o kadar hızlı gerçekleşmektedir. Bu durum önlemlerin alınması zorunluluğunu gerektirmektedir. En eski hastalıklardan birisi olan tüberküloz (TB) günümüzde hala ölümcül hastalıklar arasında bulunmaktadır. Dünya nüfusunun dörtte biri latent TB enfeksiyonuna sahiptir. Bağışıklığı zayıf olan kişiler, HIV virüsüne sahip kişiler, yetersiz beslenme, diyabet hastaları, tütün ürünleri kullanan kişiler TB enfeksiyonunun hastalığa dönüşmesinde yüksek risk grubundadır. HIV ve TB hastalıklarının bir arada bulunması ölümle sonuçlanmaktadır. HIV enfeksiyonunun henüz bir çaresi bulunmamakla birlikte kontrol altında tutulması son derece önemlidir. Tez çalışmasında nicel ve nitel özellikler için istatistiksel proses kontrol grafikleri anlatılmıştır. Avrupa kıtası ülkelerindeki HIV ve Tüberküloz insidanslarının 1990 – 2016 yılları arasındaki seyri izlenmiş, analizler yapılmış ve uygun kontrol grafikleri çizilmiştir. Hastalar enfekte olmuş / enfekte olmamış şeklinde iki duruma sahiptir. Öncelikle verilerin aşırı yayılım ve az yayılım gösterip göstermediğini belirlemek için grafik yöntemi ile analizler yapılmıştır. Analiz sonucuna göre Laney P veya Shewhart P kontrol grafiği çizilmiştir. Çizilen kontrol grafikleri yorumlanarak ülkelerin HIV ve TB enfeksiyonuna karşı kontrol altında olup olmadığı belirlenmiştir.Item K-ortalamalar kümeleme yöntemi ile hipotirodizm tanısı konmuş olguların büyük veri kullanılarak incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-07-19) Şahin, İbrahim; Ercan, İlker; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıBüyük veriyi açıklanabilir hale getirmek geçmişte güç olmasından dolayı ve yakın geçmişte ise zaman ve maliyet bakımından kısıtlarının olması nedeniyle, büyük veri çalışmaları yaygın değildi. Günümüzde ise büyük veriyi analiz etmek hem donanımsal hem de yazılımsal gelişmeler ve her gün genişleyen veri havuzuna karşın mümkün hale gelmiştir. Tez çalışmasında; konjenital hipotiroidizm, hipotroidizm, akut tiroidit tanısı almış olguların laboratuvar ve sosyo-demografik özelliklerine göre büyük veri kullanımı ile analizi yapılması amaçlanmıştır. Tez çalışmasında, Bursa Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Hastanesi'nde, bilgi işlem veri tabanından tarama yapılarak ulaşılabilir olan 2005-2018 yılları arasında belirtilen tanıları olan hastaların, ilk tanıda aldığı değerler dikkate alınarak 21125 hasta analize dahil edilmiştir. Veri setinde bulunan laboratuvar ölçüm ve demografik değişkenlere göre k-ortalamalar kümeleme metodu iki kümede şekillenecek şekilde analizler yapılmıştır. Büyük veri kullanımına ek olarak Cliff's Delta etki büyüklüğü katsayısı ile kümeler analiz edilmiştir. Tanı koymada referans alınan Serbest T3 ve Serbest T4 laboratuvar değerleri çalışmamızdaki büyük veri analiz sonuçlarıyla uyumlu çıkarken, TSH laboratuvar ölçüm değerleri uyumsuz çıkmıştır. Büyük veri analizinin sonrasında ortaya çıkan bu farklılıklar, kontrollü çalışmalar ile planlanarak farklılıkların değerlendirilmesi ve araştırılması gerektiğini düşündürmektedir.Item Klinik karar analizi ile preterm olguların yönetimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-07-05) Dinçgez, Burcu; Ercan, İlker; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim Dalı; 0000-0002-2697-7501Sağlık sisteminde birçok alanda kanıtların yetersiz olması, hekim ya da hastanın subjektifliği ya da olayın tekrarlanabilir özellikte olmaması nedeni ile zorlaşan karar verme sürecini geliştirmeye yönelik karar analizi yöntemleri geliştirilmiştir. Klinik karar analizi, hasta ve sağlık çalışanı tercihlerini içeren ampirik verilerin değerlendirilerek tıbba entegre edildiği karar verme metodolojisidir. Çalışmamızda bireyselleştirilmiş yaklaşımın önerildiği preterm olgularda doğum, sadece antibiyotik, sadece steroid, tokolitik ve steroid, antibiyotik ve steroid, nöroprotektif magnezyum ve steroid ile antibiyotik, nöroprotektif magnezyum ve steroid stratejilerinin neonatal sonuçlar üzerine olan etkisi araştırılmıştır. Çalışmaya Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bursa Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi’nde Ocak 2015 ve Aralık 2021 tarihleri arasında preterm doğum yapan 4577 hasta dahil edilmiştir. Karar ağacı oluşturulmasında tedavi kolları yenidoğan yoğun bakım ünitesi yatışı, major ve minör morbidite varlığına göre dallara ayrılmış ve çıktı olarak neonatal ölümler kaydedilmiştir. Çalışmamız, preterm ve geç preterm olgularda en yüksek ölüm olasılığının doğum; en düşük ölüm olasılığının ise antibiyotik kolunda olduğunu göstermiştir. Erken preterm olgularda doğum kolunda ölüm olasılığının en yüksek ve antibiyotik ve steroidin birlikte uygulandığı kolda en düşük olduğu gözlenmiştir. Alt grup analizlerinde, 24-28 hafta arasında nöroprotektif magnezyum ve steroid uygulanan olgularda, 28-34 hafta arasında antibiyotik, nöroprotektif magnezyum ile steroid uygulananlarda ölüm olasılığının en düşük olduğu; her iki grupta da doğum kolunda ölüm olasılığının en yüksek olduğu bulunmuştur .Sonuçta çalışmamız, kanıtsal verinin sınırlı olduğu preterm olgu yönetiminde klinik karar analizinin, karar verme sürecinde klinisyen için son derece önemli olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.Item Lojistik regresyon analizi ve yapay sinir ağları tekniklerinin sınıflama özelliklerinin karşılaştırılması ve bir uygulama(Uludağ Üniversitesi, 2006) Ocakoğlu, Gökhan; Kan, İsmet; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıBu çalışma, lojistik regresyon analizi ve yapay sinir ağlarının sınıflama etkinliklerini karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Lojistik regresyon analizi ve yapay sinir ağları teknikleri, bireylerin sınıflandırma oranlarına göre karşılaştırılmışlardır. Çalışmaya dahil edilen veri seti, Ercan ve arkadaşları (1) tarafından yapılan çalışmanın veri setinden lojistik regresyon analizi ve yapay sinir ağı tekniklerine uyacak şekilde seçilen 140 klinik hastasından oluşmaktadır. Yapılan analizler sonucunda, örnek veri seti doğru sınıflandırma oranları, lojistik regresyon analizi için % 81,4 ve yapay sinir ağları tekniği için de % 85 olarak hesaplanmış ve çalışmaya alınan veri seti için yapay sinir ağları tekniğinin lojistik regresyona göre daha iyi bir “doğru sınıflandırma oranına” sahip olduğu görülmüştür.Item Meme kanserinde gen ekspresyon verilerinin mikrodizi analizi(Uludağ Üniversitesi, 2015-01-06) Atış, Sema; Ercan, İlker; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıSon yıllarda, moleküler biyoloji ve bilişim teknolojisindeki gelişmeler çeşitli canlı türlerinin genomlarının büyük bir kısmının incelenmesine olanak sağlamıştır. Moleküler biyoloji alanında üretilen veriler çok büyük miktarda olduklarından, güncel biyoinformatik çalışmaları genlerin ve proteinlerin yapısal ve işlevsel yönleri ile ilgilenmektedir. Bu çalışmaların çoğu İnsan Genom Projesi ile ilgilidir. Biyoinformatik alanında farklı bilgisayar bilimi teknolojileri ve istatistiksel yöntemler dikkate alınmaktadır. Bu multidisipliner yaklaşım istatistiksel yöntemler, biyoinformatik uygulamaları ve bilgisayar bilimi teknolojileri arasındaki ilişkinin anlaşılmasına olanak sağlamaktadır. Biyoinformatik araçları, mikroarray analizinin gerçekleştirilmesindeki ihtiyaçları karşılamaktadır. Farklı gen ekspresyon analizi ile biyolojik yolakların iç yüzü anlaşılmaktadır ve ileriki hipotez geliştirme için bir platform sağlanmaktadır. Gen ekspresyon verilerini analiz etmedeki esas, ekspresyon modelleri fenotip veya deneysel koşula göre farklılık gösteren genleri saptama ihtiyacıdır. Basit bir mikroarray deneyi iki koşul arasındaki ekspresyon farklılıklarını tespit etmek için gerçekleştirilmektedir. Her bir koşul bir veya daha fazla RNA örneklemi tarafından temsil edilebilmektedir. Mikroarrayler geniş çeşitlilikteki deneysel ortamlarda farklı gen ekspresyonunun tespiti için kullanılmaktadır. Bu tez çalışmasında, Wolfgang Huber ve Robert Gentleman'ın (21) Affymetrix gen çipleri ile yaptıkları deneyde elde edilen gen ekspresyon verileri kullanılmıştır. Çalışmanın amacı ER+ meme kanseri hücrelerindeki östrojen faktörüne yanıt veren genleri tespit etmektir. Östrojen faktörünün yanında zaman faktörü de değerlendirmeye alınarak östrojene erken yanıt veren ve geç yanıt veren genler tespit edilmiştir. Erken yanıt veren genler doğrudan-hedef genler kabul edilmektedir. Geç yanıt veren genler ise büyük bir olasılıkla moleküler yolaktaki akış aşağı hedeflerdir.Item Meta analizi ile meme kanserli hastalarda polizomi 17'nin etkisinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2017-08-16) Taş, Ezel Özge; Ercan, İlker; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıMeta analizi, aynı konuda farklı yer ve zamanda yapılmış birçok çalışma alanında, araştırma sonuçlarını uygun bir özet istatistik seçilerek bir araya getiren yöntemdir. Meta analizi, bir konuda yapılmış birçok çalışma sonuçlarını birleştirmek için tercih edildiği gibi nadir görülen hastalık ve ilgili özellikler söz konusu olduğunda sıklıkla başvurulan sistematik değerlendirme yöntemleridir. Tez çalışmasında, ikili değer alan veriler için özet istatistiği odds oranını (OR) birleştirmek için kullanılan meta analizi yöntemlerinden en çok tercih edilen Mantel Haenszel ve DerSimonian Laird yöntemleri kullanılmıştır. Çalışmaların heterojenitesi Cochran Q testine göre değerlendirilmiştir.Meta analizi öncesi çalışmaların yayın yanlılığını Begg ve Egger testleri ile incelenmiştir. Yayın yanlılığının olması durumunda trim fill yöntemi ile meta analiz uygulanmıştır. Çalışmada, polizomi 17'nin meme kanserli hastalar üzerine immünohistokimya, lenf nodu tutulumu, NPI, östrojen reseptör, progesteron reseptör, grade üzerine etkisinin meta analizi ile araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, çalışmalar arasında lenf nodu tutulumu, östrojen reseptör, progesteron reseptör, grade, immünohistokimya ve NPI değişkenleri Her2 amplifikasyonu olmayan bulgular, Her2 amplifikasyonu olan bulgular ve Her2 amplifikasyonu olan ve olmayan bulgular birlikte alınarak üç ayrı şekilde araştırmaya dahil edilmiştir. Sonuç olarak; lenf nodu tutulumunda polizomi 17'nin amplifikasyondan bağımsız olarak bir risk faktörü olduğu, görülmüştür. Grade bakımından ise amplifikasyon olanlarda grade in artmasında polizomi 17'nin risk faktörü olduğu görülmüştür. IHC düzeyleri bakımından ise amlifikasyon olmayanlarda polizomi 17 immünohistokimyanın artışı yönünde bir risk faktörü olduğu görülmüştür. NPI indeksi bakımından ise amplifikasyon olan ve olmayanlarda genelde NPI indeksinin artışı bakımından risk faktörü olarak bulunmuştur.Item Meta analizinin veteriner hekimlikte uygulanması(Uludağ Üniversitesi, 2010) Çarkungöz, Ender; Ediz, Bülent; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıMeta analizi birçok bilimde yaygın olarak kullanılan, araştırma bulgularını derleyen ve özetleyen önemli bir yöntemdir. Aynı amaçla yapılmış çok sayıda bağımsız çalışmanın sonuçlarını birleştirdiği için günümüzde oldukça ilgi görmektedir.Bu çalışmada, 1997- 2008 yılları arasında sürekli aydınlatmaya karşı kesintili aydınlatmanın kullanılmasının Broylerlerde (etlik piliç) canlı ağırlığa etkisini araştırmak için yapılmış nicel çalışmaların sonuçlarının meta analizi ile birleştirilmesi amaçlanmıştır. Bu yöntemle her bir çalışmaya ait etki büyüklüklerinin tutarlı tahminlerinin hesaplanması ve bunların birleştirilmesi planlanmıştır.Meta analize toplam 5893 birim içeren 11 çalışma katılmış ve elde edilen etki büyüklükleri kesintili ve sürekli aydınlatma tipleri arasında karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak, canlı ağırlıklarına ait etki büyüklükleri incelenen günlerde bu aydınlatma türleri için istatistiksel olarak anlamlı farklı bulunmuştur (p<0.001). Çalışma sonunda Broylerlerde canlı ağırlık bakımından kesintili aydınlatmanın sürekli aydınlatmaya göre daha olumlu ve anlamlı bir etkisi olduğu tespit edilmiştir.Item Path analiz tekniği(Uludağ Üniversitesi, 2006) Cangür, Şengül; Ediz, Bülent; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıPath analizi tekniği, dışsal değişkenlerin içsel değişken/değişkenler üzerindeki direkt ve indirekt etkilerini path diyagramları aracılığıyla, ortaya çıkarmak için kullanılan çok değişkenli bir istatistiksel tekniktir. Bu tez çalışmasında da anjiyografi uygulanan koroner arter hastalarının (KAH) LAD darlık oranı üzerinde belirlenen bazı risk faktörlerinin direkt ve indirekt etki miktarlarını, cinsiyette göz önünde bulundurularak saptanması amaçlanmaktadır. Bu amaca yönelik 1 Şubat- 30 Eylül 2005 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniğinde anjiyosu yapılan 429 koroner arter hastası ele alınmıştır. Sonuç olarak; LAD darlık oranı üzerinde en büyük toplam etkinin tüm koroner arter hastalarında diyabet süresi olduğu bulunmuştur. Cinsiyet dikkate alındığında ise erkek hastalarda diyabet süresi iken, kadınlarda TG olduğu görülmüştür. Aynı zamanda diğer risk faktörlerinin de direkt ve indirekt miktarları elde edilmiş ve buna ilişkin yorumlar path diyagramları aracılığıyla ayrıntılı bir şekilde verilmiştir.Item Ridge regresyon analizi ve bir uygulama(Uludağ Üniversitesi, 2010) Büyükuysal, M. Çağatay; Kan, İsmet; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıBu çalışmada, çoklu doğrusal regresyon analizinde, bağımsız değişkenler arasında çoklu doğrusal bağıntı olması durumunda ortaya çıkan yanlılığı ortadan kaldırmak için en küçük kareler yöntemine alternatif olarak önerilen ridge regresyon yöntemi üzerinde çalışılmıştır. En küçük kareler ve ridge regresyon analizinden elde edilen sonuçlar karşılaştırılmıştır.İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesine şişmanlık şikayeti ile başvuran hastalar arasından rastgele seçilen 20 kişiye ait beden ağırlığı (kg), deri alanı (cm2), uyluk kemiğinin çevresinin uzunluğu (cm) ve belden yukarı ölçülen kasların çevrelerinin uzunluğu (cm) değerleri elde edilmiş ve bu değerlerle hastaların vücut ağırlığıyla olan ilişkileri incelenmiştir.Yapılan analizlerin sonucunda, ridge regresyon analiziyle elde edilen regresyon katsayıları, kuramsal beklentilere cevap verirken, en küçük kareler yöntemiyle elde edilen regresyon katsayıları, beklenenden uzak sonuçlar vermiştir.Sonuç olarak çoklu doğrusal bağıntı halinde, ridge regresyon analizinin en küçük kareler yöntemine göre daha doğru sonuçlar verdiği görülmüştür. Bu yüzden çoklu doğrusal bağıntı varlığında, ridge regresyon analizinin kullanılmasını öneriyoruz.Item Sağkalım verilerinde kullanılan ağaç tabanlı yöntemlerin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2017-01-19) Yabacı, Ayşegül; Sığırlı, Deniz; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıKarar ağaçları, sınıflama ve regresyon probleminin çözümünde çok aşamalı ve ardışık bir yaklaşım ile karmaşık yapıdaki verileri aşamalı bir hale dönüştürerek basit bir karar verme işlemini gerçekleştirmektedir. Sağkalım ağaçları ve ormanları ise parametrik ve yarı parametrik modellerin popüler parametrik olmayan bir alternatifidir. Bu yöntemler diğer yöntemlere göre oldukça esnek olup daha önceden belirlenmeden etkileşimlerin otomatik olarak ortaya konulmasını sağlarlar. Koşullu çıkarsama ağaçları (KÇA) yöntemi, iyi tanımlanmış koşullu çıkarsama prosedürleri içinde ağaç tabanlı regresyon modellerinin parametrik olmayan bir sınıfıdır. Koşullu çıkarsama ağaçları yöntemi sınıflayıcı, sıralayıcı, sayısal, sansürlü ve bunlara ek olarak çoklu yanıt değişkenleri ve rasgele ölçekle ölçeklendirilmiş ortak değişkenleri içeren tüm regresyon problemlerinde uygulanabilir. Koşullu çıkarsama ormanları (KÇO), çok sayıda KÇA’nın birleştirilmesiyle gerçekleştirilen bir sağkalım ormanı yöntemidir. KÇO yöntemi, sansürlenme varlığında topluluk öğrenmesi için birleştirilmiş ve esnek bir yapı önermektedir. Bu yöntem sağdan sansürlü veriler için hastaların sağkalım zamanının tahmininde kullanılır. Rasgele sağkalım ormanları (RSO) yöntemi, rasgele ormanlar yönteminin bir uzantısıdır. Bu yöntemde rasgelelik iki şekilde tanımlanmaktadır. İlk olarak ağacın büyümesi için verinin rasgele olarak bootstrap örnekleminden çekilmesi, ikinci olarak ise ağacın her bir düğümünde ayırma için ortak değişkenlerin alt kümelere rasgele olarak seçilmesidir. RSO yöntemi, düşük genelleme hatasını sürdürürken zengin sınıf ayrımları sağlamaktadır. Bu çalışmada KÇA, KÇO ve RSO yöntemleri açıklanmış ve simülasyon çalışması ile sağkalım ormanları yöntemleri olan KÇO ve RSO’nun performansları karşılaştırılmıştır. Simülasyon çalışmasından elde edilen sonuçlara göre RSO yönteminin KÇO’ ya göre daha iyi performans gösterdiği belirlenmiştir.Item Sınıflandırma probleminin çözümlenmesinde yapay sinir ağları ile diskriminant analizinin karşılaştırılması ve bir uygulama(Uludağ Üniversitesi, 2006) Sığırlı, Deniz; Ediz, Bülent; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıBu çalışmada, yapay sinir ağı modellerinin açıklanması, diskriminant analizi yöntemi ile bazı yapay sinir ağı modelleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi ve bir uygulama üzerinde yapay sinir ağı modelleri ile diskriminant analizi yönteminin doğru sınıflandırma performanslarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji servisine başvuran ve yapılan tetkik-incelemeler ile kronik karaciğer parenkim hastalığı düşünülerek karaciğer biyopsisi uygulanması sonucunda Hepatit B ve C virüslerine bağlı kronik hepatit veya siroz tanısı alan hastalara ilişkin geriye dönük olarak toplanmış olan veri setine diskriminant analizi ve yapay sinir ağları uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, diskriminant analizi için elde edilen modelin genel doğruluk yüzdesi % 93,94 olarak, yapay sinir ağları tekniği için ise % 100 olarak hesaplanmıştır. Çalışmaya alınan veri seti için yapay sinir ağlarının diskriminant analizine göre daha yüksek “doğru sınıflandırma oranına” sahip olduğu görülmüştür.Item Sıralı üç sınıflı tanı grubu olması durumunda kullanılan üç boyutlu ROC analizi yöntemlerinin karşılaştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-12-22) Çakır, Hatice; Sığırlı, Deniz; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim Dalı; 0000-0001-5051-5430Hastalık durumu üç sınıflı olduğunda bir tanı testinin performansının değerlendirilmesinde üç boyutlu ROC analizi kullanılmaktadır. Üç boyutlu ROC analizinde tanı testinin performansı ROC yüzeyi ve yüzey altında kalan hacim (ROC yüzeyi altındaki hacim-VUS) ile değerlendirilmektedir. Bu tez çalışması ile sağlık alanındaki çalışmalarda sıklıkla karşılaşılan üç sınıflı sıralı bir hastalık durumu olduğunda, hastaları bu sınıflardan birine ayırmada kullanılacak sürekli bir tanı testinin performansının değerlendirilmesinde kullanılan üç sınıflı ROC analizi yöntemleri incelenmiş, VUS için kullanılan tahmin edicilerin performansları farklı senaryolar altında simülasyon çalışması ile karşılaştırılmıştır. Simülasyon çalışmasından elde edilen sonuçlara göre her üç grubun da normal dağılıma sahip olduğu ve tanı testinin orta, yüksek ve çok yüksek düzeyde bir tanısal performansa sahip olduğu senaryolar için, VUS’un tahmininde kullanılan parametrik yöntemin parametrik olmayan yönteme göre belirgin bir üstünlük sağlamadığı görülmüştür. Ayrıca üç grubun da normal dağılımdan geldiği ve çok yüksek VUS değeri veren durumda; parametrik ve parametrik olmayan yöntemler arasındaki farkın tamamen ortadan kalktığı, örneklem büyüklüğünün HKOK ve yanlılık bakımından yöntemlerin performanslarına bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Sağlıklı grubun tanı testinin normal, hasta grubun tanı testinin ise sağa çarpık dağılım gösterdiği orta düzeyde performansa sahip üç sınıflı bir tanı testi için, bütün örneklem büyüklüklerinde parametrik olmayan yöntemin parametrik yönteme göre daha iyi sonuç verdiği ve örneklem büyüklüğündeki artışla birlikte parametrik olmayan yöntemin parametrik yönteme göre üstünlüğünün arttığı görülmüştür.Item Tanı testleri ve bu testler yardımıyla mide kanserli hastalarda risk faktörlerinin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1999) Ayakta, Bahar Kader; Kan, İsmet; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıÇalışma, mide kanserinin ortaya çıkmasında etkili olan etkenlerin tanı testleri yardımıyla belirlenmesi amacıyla yapıldı. Bu amaçla önce tanı testleri hakkında teorik bilgiler verildi; sonra da 126 hasta ve 50 sağlam denekten elde edilen veri seti, olgu-denetim çalışmalarında kullanılması uygun olan tanı testi "Odds Ratio" ile değerlendirildi. Çalışma sonucunda belirlenen risk faktörleri şunlardır: Yaş, rh, medeni hal, meslek grubu, eğitim durumu, yaşanan yer ve süre; hastalıklardan şeker, hipertansiyon, sistemik hastalık ve geçmişte ailede kanser görülmesi risk faktörü olarak bulundu. Alışkanlıklarla ilgili değişkenlerden ise sigara kullanımı, günde içilen sigara ve içilme süresi, alkol kullanımı ve sıklığı, içilen kahve türü, günde içilen kahve ve içilen yıl, çay kullanımı, günde içilen çay ve içilen yıl risk faktörü olarak bulundu. Diyet özellikleriyle ilgili değişkenlerden ise yenilen yemeğin ısısı, tadı, pişirme biçimi ve buzdolabı kullanımı, kullanılan su kaynağı risk faktörü olarak bulundu. Beslenme alışkanlıklarından ise et ve sebze tüketme sıklığı, tüketilen yağ türü, tuzlanmış balık, tütsülenmiş etftalık, turşu, meyve ve bal tüketme sıklıktan risk faktörü olarak bulundu. Belirlenen risk faktörleri, tıbbi literatürlerde geçen risk faktörleri ile uyum göstermektedir.Item Tespit edilemeyen verilerin analizinde kullanılan yöntemlerin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2017-02-13) Çalışkan, Gülser; Özkaya, Güven; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıÇalışmalarda kullanılan alet, cihaz ya da araçlar bazı durumlarda belirli bir eşik değerin altındaki sonuçları ölçemez. Bu tür verilere tespit edilemeyen veriler denir. Yapılan çalışmalarda istatistiksel analizler için veri setlerinin eksiksiz olması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle tespit edilemeyen verilerin tahmininde kullanılan bazı yöntemlerden bazıları yerine değer atama, sıralı istatistiklerin regresyonu, çoklu değer atama, Tobit regresyon ve tespit edilemeyen veri regresyonudur. Bu yöntemlerin karşılaştırılmasında farklı tespit edilemeyen veri oranı ve örneklem büyüklüklerine göre simülasyon senaryoları oluşturulmuştur. Simülasyon sonucunda. farklı R2 değerlerine sahip her bir yöntem için örneklem büyükleri değiştikçe yöntemlerin hata kareler ortalaması köklerinin değişmediği görülmüştür. Karşılaştırdığımız yöntemler farklı R2 değerlerinde incelendiğinde; R2'nin 0,90 ve 0,70 olduğu durumlarda çoklu değer atama, alt sınır atanması ve Tobit regresyon yöntemlerinde hata kareler ortalaması köklerinin sırasıyla diğer yöntemlere göre daha düşük olduğu görülmüştür. Düşük açıklayıcılık katsayısı ve tespit edilemeyen veri oranı için testpi edilemeyen veri regresyonu alternatif bir yöntemdir.Item Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi hastane enfeksiyonlarının istatistiki değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1998) Aytekin, Gökhan; Kan, İsmet; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastane Enfeksiyonlan Kontrol Komitesi (H.E.K.K.),1995 yılında kurulmuş ve hastanede yoğun bakım ünitelerinde aktif, seçilmiş diğer kliniklerde laboaratuvara dayalı sürveyans sistemiyle Hastane Enfeksiyonları (HE) ile savaşmayı sürdürmektedir. Bu çalışma, bu hastane alanı içinde, 1996 Mayıs-1997 Aralık ayları arasında yatan aktif ve pasif sürveyans yöntemleri ile HE tanısı konmuş hastalar üzerinde yürütülmüştür. Toplam 930 hasta incelemeye alınmıştır. Aynı dönem içinde çalışma yapılan kliniklere yatan hastalar içinde HE görülen hastalann oranı % 5.0'dır. Hastalann çoğunluğu erkektir. Ortalama yatış günü 41.4 gün olarak saptanmıştır. En sık görülen HE pnömoni'dir (%26.8), onu primer bakteriyemi (%18.9) ve üriner sistem enfeksiyonlar (% 11.8) izlemektedir. HE en çok gözlendiği klinikler yoğun bakım üniteleridir. HE görülen hastalann % 19'unda hastaneye gelmeden önce başka bir sağlık kuruluşunda tıbbi ya da cerrahi girişim yapıldığı, sonra sevk edildiği saptanmıştır. HE'ye bağlı ölümler konusunda kesin bilgi elde edilemediğinden yorum yapmaktan kaçınılmıştır. HE'da toplam 1194 epizot gözlenmiştir. Pnömoni (%23.9), primer bakteriyemi ( % 20.0) ve asemptomatik bakteriüri (%1 1.3) en sık rastlanan epizotlardır. Hastanemizde riski yüksek, seçilmiş alanlarda görülen bu oranlar, gelişmiş batı ülkelerine göre oldukça yüksektir. Ancak çalışmanın tüm hastaneye yaygınlaştırması ile, risk dağılacak ve oran düşebilecektir.Item Yakalama tekrar yakalama yöntemlerinin karşılaştırılması ve engelli prevelansının araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2015-01-28) Albishir, Musa Bashir; Ercan, İlker; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıAnakütlenin tamamı ayrıntılarıyla incelenmek istendiğinde hem çok zaman hem de çok büyük bütçeler gerektirdiğinden tam sayım yapmak imkânsız hale gelebilmektedir. Bu nedenle tam sayımın imkânsızlığından kaçınmak için üzerinde araştırma yapılacak anakütle, örnekleme yöntemleri kullanılarak en iyi şekilde temsil edilebilir. Bir anakütlenin büyüklüğünü tahmin etmede kullanılan istatistiksel yöntemlerden birisi de "Yakalama-Tekrar Yakalama" yöntemidir. Yakalama-Tekrar Yakalama analiz yöntemleri bir anakütlede birimlerin sayısı bilinmediğinde anakütle büyüklüğünü tahmin etmek için uygulanır. Bu tez çalışmasında iki kaynak Yakalama Tekrar Yakalama yöntemlerinden Lincoln – Petersen, Chapman ve Bailey yöntemlerininin örnekleme büyüklüğüne göre performansları incelenmiş ve Uludağ Üniversitesi öğrencilerinde en az bir engelli birey içeren çekirdek ve geniş ailelerin sayısı tahmin edilmiştir. Çekirdek ve geniş ailelerde en az bir engelli birey bulunan aile sayısı için yapılan tahmin, çalışma anakütlesine oranlanarak Türkiye için en az bir engelli bireyin olduğu çekirdek ve geniş aile oranının tahmin edilmesi amaçlanmıştır. Yöntemsel karşılaştırma kısmından varılan sonuç, iki kaynaklı yakalama ve tekrar yakalama yöntemleriyle çalışıldığı durumunda birinci ve ikinci örneklemde küçük örneklemlerle çalışıldığında Lincoln – Petersen yönteminin Chapman ve Bailey yöntemlerinin tahmin sonuçlarına göre daha güvenilir sonuçlar verdiği yönündedir. Birinci örneklemin büyük ve ikinci örneklem küçük olması durumunda ise Chapman ve Bailey yöntemlerinin, Lincoln – Petersen yönteminden daha iyi tahmin sonuçlar verdiği belirlenmiştir. İki örneklem de büyük olduğu durumlarda ise üç yöntemde tahmin perfomansının iyi olduğu görülmüştür. Uygulama kısmından varılan sonuç ise Türkiye'de en az bir engelli birime sahip olan çekirdek aile oranı 0.017 ile 0.022 arasında, geniş aile oranı ise 0.120 ile 0.128 arasında değişmektedir.Item Bir yönlü varyans analizine alternatif olan parametrik ve parametrik olmayan k-örneklem test prosedürlerinin performanslarının karşılaştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-08-01) Macunluoğlu, Aslı Ceren; Ocakoğlu, Gökhan; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyoistatistik Ana Bilim DalıParametrik bir test olan varyans analizi, ikiden fazla anakütle ortalamasının karşılaştırılması amacıyla kullanılmakta olup, bu amaç doğrultusunda en sık kullanılan, en önemli istatistiksel yöntemlerden birisidir. Varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan varsayımlar verilerin normal dağılıma uygunluk göstermesi, karşılaştırılacak olan grup varyanslarının homojen olması ve gözlem değerlerinin bağımsızlığı olup; bu varsayımların ihlal edilmesi durumunda araştırmacıların varyans analizi yerine farklı test prosedürlerine yönelmesi alternatif bir strateji olarak kabul edilmektedir. Bu tez çalışmasında, bir yönlü varyans analizinin parametrik ve parametrik olmayan alternatifleri arasında olup literatürde yer alan Welch, Alexander-Govern, Brown-Forsythe, James Second-Order, Kruskal-Wallis, Kruskal-Wallis testinin permütasyon testi üzerine temellenen modifiye versiyonu, Mood'un Medyan testi, Van der Waerden ve Savage testlerinin deneme başında belirlenen Tip-Ⅰ hata olasılığını nominal düzeyde koruma yönündeki performansları F testiyle karşılaştırmalı bir şekilde incelenmiştir. Testlerin Tip-Ⅰ hatayı koruma yönünden performanslarının; varyansların homojen ve heterojen olduğu, örneklem büyüklüklerinin dengeli ve dengeli olmadığı, verilerin dağılımının normal dağılıma uygun olduğu ve normal dağılımdan uzaklaştığı durumlarda karşılaştırılacak olan grup sayılarının değişmesi ile birlikte nasıl etkilendiği simülasyon senaryoları üzerinde incelenmiştir. F testinin literatürde belirtildiği üzere normal dağılımın ihlali durumunda sağlamlığını devam ettirme eğiliminde olduğu buna karşın, varyansların homojenliği varsayımının ihlal edilmesi durumundan daha çok etkilendiği belirlenmiştir. Bu doğrultuda varyansların homojenliğinin ihmal edilmesi durumunda tez çalışmasının bulguları çerçevesinde, gruplardaki birim sayısının eşit olmasından ya da farklılaşmasından, verinin uygunluk gösterdiği dağılımını normal dağılımdan farklılaşmasından ya da karşılaştırılacak olan grup sayısının farklılaşmasından F testinden daha az düzeyde etkilendikleri yönünde performasn serigleyen Welch, Alexander-Govern ve James Second-Order testleri, F testinin alternatifi olarak önerilebilecek testlerdir.