1993 Cilt 5 Sayı 5
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13770
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 22
- Results Per Page
- Sort Options
Item Hüdâvendigâr vilâyeti imâr faaliyetleri defteri (1307-1309 / 1891-1893)(Uludağ Üniversitesi, 1993) Hızlı, Mefail; İlahiyat FakültesiSon birkaç yüzyıl içinde idâri statüsü bir takım değişikliklere uğrayan, Bursa merkezli Hüdâvendigâr Vilâyeti’nde yaşanan imar faaliyetlerini bir bütün halinde ele alan resmî kayıtlara tesadüf edilememişti. Bu çalışmada, yaklaşık bir asır öncesinin imar çalışmalarını yansıtan rapor niteliğindeki bir yazma deftere dayanarak Bursa ve çevresinde, bu konuda yaşanan gelişmelere yer verilecektir.Item Yaygın din eğitimi kurumu olarak Diyanet İşleri Başkanlığı (Yeni bir model teklifi)(Uludağ Üniversitesi, 1993) Özyılmaz, Ömer; İlahiyat FakültesiDine inanma, onu benimseme, öğrenme, yaşama ve yayma hakkı temel insan haklarının en önemlilerindendir. Bundan dolayı, insan haklarından bahseden her bilgi ve belgede, inanma ve bir dine bağlanma hakkı hak sahiplerine yani insana verilir. Ülkemiz insanının büyük çoğunluğunun bağlı olduğu din, bilindiği- gibi İslam Dini’dir. Bu büyük çoğunluğun bağlı olduğu dini öğrenme, yaşama ve yayma hakkı da onun en temel haklarındandır. Öğrenme, yaşama ve onu yayma faaliyeti örgün ve yaygın eğitim yoluyla gerçekleştirilir. Türkiye’de kamu kesiminde yaygın din eğitimi çalışmasının Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yürütüldüğü de yine bilinen bir gerçektir.Item "el-Îzâh Fi’l-hayr el-mahz (Liber de causis)" ve onun tesirini yansıtan bir grup risale(Uludağ Üniversitesi, 1993) Aydınlı, Yaşar; İlahiyat FakültesiOrtaçağ İslâm kültür çevresine mensup düşünürleri etkilemiş olan Yeni- platoncu kaynaklardan birisi de, bilindiği gibi, el-îzâh Fi’l-hayr el-mahz (veya Kelâm fi mahz el-hayr)’dır*. Gerek bu eser ve gerekse genel olarak İslâm Yeniplatonculuğu üzerine pek çok araştırma yapıldı ve konuyla ilgili orijinal literatür büyük ölçüde neşredildi. Bu nedenle, burada, el-îzâh fi’l-hayr el-mahz (bundan sonra Fi’l-hayr el-mahz)’ın İslâm ve Batı ortaçağlarındaki macerası ve etkisi üzerine uzun bir tekrarda bulunmak istemiyorum. Ne var ki, Fi’l-hayr el- mahz araştırmaları için bir katkı olabileceğini ümit ettiğim bir-iki tesbiti belirtmeye geçmeden önce, konunun tarihi gelişimine kısaca değinmenin yararlı olacağına inanıyorum.Item Gül risalesi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Kara, Mustafa; İlahiyat Fakültesi; Tasavvuf Tarihi BölümüHicrî VI. yüzyıldan sonra tarikatların oluşması ve zaman içinde yaygınlaşması ile birçok konu tekke kültürünün bir parçası hâline geldi. Dervişlere özgü bir düşünce dünyasının yanında onlara has mekânlar, kıyafetler, tavırlar, ifade tarzları ortaya çıktı. Seccade, post, teşbih, asa gibi eşya yanında doğrudan kıya fetle ilgili iki terim âdeta bu hayatla özdeşleşti: Tac ve hırka. Sufîlerin bir kısmı tac ve hırka için müstakil eserler kaleme alırken bir grup derviş de Yunus gibi düşünegelmiştir: Dervişlik olaydı tac ile hırka Biz de alır idik otuza kırka.Item Medreselerin bozulma sebepleri ve bunların ıslahı yönünde yapılan çalışmalara kısa bir bakış(Uludağ Üniversitesi, 1993) Özyılmaz, Ömer; İlahiyat FakültesiSosyolojik bakımdan, çağımız toplumlarmm ana karakteri hızlı bir sosyal ve kültürel değişme içerisinde bulunmalarıdır. Bu özellik onlarda 19. ve 20. yüzyıllarda kendini göstermektedir. Anılan bu zaman diliminden önce 7. asırda bazı orta ve uzakdoğu milletlerinin bir kısmında meydana gelen sosyal ve kültürel değişmeyi istisna edersek, bu çapta ve bu hızda bir değişme olduğu söylenemez. OsmanlI toplumuna bu açıdan yaklaşıldığında onun özelliğinin de "Belirli bir çerçeve içerisinde ve belirli bir yörünge etrafında hareket etme ve zamana göre değişmeme"’ olduğu görülür. Bu özelliği ile o, dört asır gibi uzun bir zaman diliminde yeryüzünde icra-i faaliyette bulunduktan sonra -kelimenin tam manasıyla- birden başını kaldırıp etrafa baktığında, birçok yönden, özellikle de fen ve teknoloji yönünden batı toplumunun dünya liderliğini eline geçirdiğini acı bir hakikat olarak görmüştür. Batı toplumunun bu şekilde ilim ve teknolojide dev adımlarla ilerlemesine rağmen kendisinin o hususlarda halâ Fatih dönemini yaşaması, hatta o devri dahi tutturamaması, ister istemez sosyal ve psikolojik birtakım çalkantılara, eksikliklere ve özellikle de taklitçilik, hem de koyu bir taklitçilik hastalığına yakalanmasına sebep olmuştur.Item Arap dilinde sesler(Uludağ Üniversitesi, 1993) Bulut, Ahmet; İlahiyat Fakültesi; Arap Dili ve Belagatı Bölümüİnsan, içtimâi bir varlıktır. Yalnız değildir. İnsanların anlaşma vasıtalarından biri de dildir. İnsan konuşur ve dinler, yazar ve okur. Maksadını anlatır. Varlığında konuşma ve dinleme için cihazlar bulunduğu gibi, konuşmanın mümkün olmadığı durumlarda da yazma ve okumaya müracaat eder. Bu çalışma, tarihî yapısı içerisinde arapçadaki sesleri ele almaktadır. Yer yer tavsifi bir bakış da yapılacaktır.Item Kıraat açısından abdest ayeti(Uludağ Üniversitesi, 1993) Kaya, Remzi; İlahiyat FakültesiTemizlik İslâm dininin temelidir. Bu temizliğin aktiviteye geçişi abdestle başlamaktadır. Abdestin farziyeti Kur'ân ve sünnetle sabittir. Bununla birlikte abdest alınırken yıkanacak uzuvların sırası ve yıkama şekli konularında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar abdest âyetinin yapısında yer alan "ercüleküm" kelimesinin okunuşundan kaynaklanmaktadır. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu âyeti değerlendirdikten sonra Hz. Peygamber’in fiili sünnetini de örnekgöstererek abdeste ayakların yıkanması gerektiği üzerinde dururlar. Fakat bazı alimler ise yıkamanın yerine ayaklara mesh edilmesiyle abdestin alacağı kanaatindedirler. Bu yazımızla sözkonusu görüşlerin kriteri yapılması hedeflenmektedir.Item Ali el-Karî’nin Şia’nın tekfir edilemiyeceğine dair iki risalesi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Karadaş, Cağfer; İlahiyat FakültesiAli el-Karî, Şiilerle ilk olarak gençlik yıllarında, Herat’ta karşılaşmıştır. Takriben 916/1510 yıllarında HeratT işgal eden Safevîler, hutbede sahabeye sebbetmediği için Ali el-Karî’nin hocasını öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Ali el- Karî "bid’at yurdu" diye nitelediği ana yurduğundan ayrılıp, "sünnet yurdu" olarak kabul ettiği Mekke’ye göç etmiştir.Item Orijinallik ve intihal arasında eski Arap şiiri(Uludağ Üniversitesi, 1993) Sezgin, Fuat; Taşdelen, Hasan; İlahiyat Fakültesi; Arap Dili ve Belagatı BölümüBirçok araştırmacı, eski Arap şiirinde orijinallik ve intihâl meselesiyle ilgilenmiştir. XIX ve XX. yüzyıllarda da müsteşriklerin bir bölümü bu meseleyi ele almıştır. Daha sonra Arap edebiyatı tarihinde uzman Araplar arasında, araştırma, polemik ve mücadele konusu olmuştur. Gerçek şudur ki, bu mesele dar çerçevede Câhiliye şiiri ve geniş çerçevede Eski Arap Şiiri konusunun sınırlarını aşmaktadır. Zira, bu konunun araştırılması, bütün Arap İslâm mirasının tedvininin başlangıcım İlmî olarak anlamak için bir anahtar mahiyetini taşımaktadır.Item İsnadın Arap dili ve islâmî ilimlerdeki önemi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Sezgin, Fuat; Kahraman, Hüseyin; İlahiyat Fakültesi; Hadis BölümüMakaleye başlamadan önce bu konu ile neden ilgilendiğimi açıklamak istiyorum. 1947-1950 yılları arasında Ebu Ubeyde Ma’mer b. el-Müsennâ’nm "Mecâzu’l-Kur’an" adlı kitabının tahkik ve incelemesi ile uğraşıyordum. Bu es nada İbn Hacer’in zikrettiği bir takım bilgiler dikkatimi çekti. Bu bilgilere göre Buhâri, el-Câmiu’s-Sahih’inde diyerek Ebû Ubeyde’den nakillerde bulunmaktadır. el-Câmiu’s-Sahih’i inceleyince, Buhârî’nin muhtelif bablarda ve özellikle de Babu’t-Tefsir’de Mecâzu’l- Kur’an’dan pek çok nakilde bulunduğunu, hatta Ebû Ubeyde’nin kitabını bu babda adeta özetlemiş olduğunu gördüm.Item Finlandiya’da Ortodoks ve Luteryanlar arası evlilikler(Uludağ Üniversitesi, 1993) Huotari, Voitto; Ataman, Kemal; İlahiyat FakültesiFinlandiya, Ortaçağdan beri Kuzey Avrupa’da Batı ve Doğu Hıristiyan kültürlerinin buluşma yeri olmuştur. Reformasyondan bu yana Luteryanlaşan Batı kültürü bu bölgede daha etkindir. Bununla beraber, küçük bir Fin azınlığı hâlâ Ortodoks Kilisesinin mensubudur. 1989’da yaklaşık beş milyon nüfusun % 89’unun Evangelical-Luteryan Kilisesi, % 1 ’inin de Ortodoks Kilisesi mensubu olduğu görülmüştür. Zaten bu kiliselerin her ikisi de Finlandiya’da resmi kiliselerdir. II. Dünya Savaşı’ndan beri Ortodoksların büyük çoğunluğu, boşal tıldıkları Karelia’dan Finlandiya’nın doğu ve kuzeyine dağıtıldılar. Bu bölgeler, daha sonra S.S.C.B.’ye teslim oldu. Sözü edilen yerdeki Ortodoksların % 90’ı luteryanlarla evlenmeye başladılar. Bugün Finlandiya’da luteryan-ortodoks evliliklerin toplam sayısı 23000’dir.Item Muhâcirûn - Ensar üzerine bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 1993) Algül, Hüseyin; İlahiyat FakültesiBiz bu araştırmamızda İslâm tarihinde iki mühim zümreden bahsedeceğiz: Muhâcirûn-Ensar. Muhâcirûn, Mekke’limüslümanlardır, müşrikler onlara çok eziyet ettiler. Bu sabırlı müslümanlar Allah ve Rasulü yolunda mallarını terkederek Medine’ye hicret ettiler. Ensar ise Medine 'ildirler ve muhacirleri misafir ettiler, her cihetten onlara yardımcı oldular.Item Abdestsiz Kur’an okuma meselesi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Çetin, Abdurrahman; İlahiyat FakültesiYüce Allah’ın Kelâmı olan Kur’an-ı Kerim’in, herhangi bir Kitap gibi kabul edilemeyeceği ve ayrıca onu okumak, dinimizce ibâdet kabul edildiği için; abdestsiz olarak Mushafa dokunulup dokunulmaması ve gusülsüz kimsenin onu okuyup okuyamaması hususları, bilginlerimiz arasında tartışma konusu olmuştur. İşte bu makalede, konuyla ilgili deliller ve görüşler tahlil edilmekte, kendi ulaştığımız sonuçlar kaydedilmektedir.Item Hazreti Peygamberde sevgi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Kazancı, Ahmet Lütfi; İlahiyat FakültesiRasulullah da mü’minler için sevgi konusunda bir örnek vardır. Onda Allah’ın razı olmadığı bir sıfat bulunmaz. Onun sevgisi ölçülüdür. Onu iradesizce bir iş yaparken, ya da meşru olmayan bir sözü söylerken göremeyiz. Biz, Peygamber Allah’ın sevmediği insanı sevmez, Allah’ın sevdiğine de buğzetmez diye inanıyoruz. Bir kısım insanlar Hz. Peygamber ’de, bütün insanları kucaklayan geniş bir sevgi vardır. Kendisine zulmetseler hatta savaşsalar da düşmanlarına bile beddua ve lanet etmemiştir diye iddia ederler. Çünkü o, alemlere rahmet olarak gönderildi, derler. Biz bu iddiayı doğru bulmuyoruz, yanlış olduğuna inanıyoruz. Çünkü Kur ’an Allah’ın; kafirleri, zalimleri, hainleri... sevmediğini haber veriyor. O halde değerli Peygamberin; Allah ’ın sevmediği hatta buğzettiği, lanet ettiği kimseleri sevmesi nasıl mümkün olur? Hz. Peygamberin sevgisi sıfatlarla ilgilidir. O; imanı, adaleti, bağışlamayı, doğruluğu, utanmayı... sever, bu sıfatları taşıyanları sever. Küfrü, hıyaneti, yalanı, zulmü... ve bu sıfatları taşıyanları sevmez. Zenginlik ya da fakirlik; yüz güzelliği ya da çirkinliği Hz. Peygamber’in bir insanı sevmesine sebep değildir. Gerçekte onun sevgisine ya da hoşlanmayışına iyi ve kötü sıfatlar sebep teşkil ederler.Item Osmanlı vakıf eserlerinin inşa, tamir ve restorasyonları(Uludağ Üniversitesi, 1993) Hızlı, Mefail; İlahiyat FakültesiOsmanlı vakıf eserlerinin günümüze intikali çok kolay olmamıştır. Eserlerin inşa edilmesi kadar önemli olan diğer bir husus da onların hayatiyetlerini sür dürmelerini sağlamaktır. Bu makalede, Bursa Mahkeme Sicilleri’nden elde edilen tamir belgeleri esas alınarak vakıf eserlerinin inşası yanında, onların onarım ve restorasyonları üzerinde durulmuştur.Item Ücretle Kur’an öğretme ve okuma meselesi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Çetin, Abdurrahman; İlahiyat FakültesiKur’an okumak ve dinlemek, âyet ve hadislerle teşvik edilmiş bir ibâdettir. İslâm tarihi boyunca müslümanlar bu hususta gereken titizliği göstermişler, Kur'an ile meşguliyeti ibâdet neşesi içinde devam ettirmişlerdir. Buna bağlı olarak da, yapılan bu iş karşılığında, her zaman olmasa bile, bazı durumlarda ücret alınıp alınmayacağı; başka bir ifade ile, Kur’an öğretmenin veya okumanın ücret karşılığı yapılıp yapılmayacağı tartışma konusu olmuştur. İşte bu makalede bu konu etraflıca ele alınmakta ve bazı sonuçlara ulaşılmaya çalışılmaktadır.Item Tasavvuf ilminin tekke dışında eğitim ve öğretimi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Kara, Mustafa; İlahiyat Fakültesi; Tasavvuf Tarihi Bölümüİlimlerin sayım ve tasnifi asırlardan beri alim ve filozofların üzerinde durdukları meselelerden biri olagelmiştir. Aristo, ilimleri Nazarî, Amelî ve Şiir diye üçe ayırdıktan sonra bunların alt başlıklarını ve gayelerini de tespit etmiştir. Ona göre bilgi ve gerçekleri anlamayı hedefleyen Nazarî İlimler Riyaziye, Tabiiyyat ve İlâhiyyat adıyla üç ana kola ayrılır. Ahlâk ve Siyaset ilimlerini ihtiva eden Amelî ilimlerin gayesi ise iyiliktir. Güzelliği arayan şiir ve güzel sanatlar hitabet ve cedeli de ihtiva etmektedir. Bizim burada araştıracağımız konu, İslâm dünyasında yapılan tasniflerde tasavvufun yeridir. İlk dönemlerde tasavvuf kelimesi kullanılmadığı için ilgili tasniflerde de bu kelime yer almayacak demektir. Ancak tasavvufa çok yakın yönleri olan Ahlâk ilminin tarihî macerasına bakmak konuya ışık tutacaktır.Item Bir seminer ve düşündürdükleri(Uludağ Üniversitesi, 1993) Özyılmaz, Ömer; İlahiyat FakültesiMilli Eğitim Bakanlığı’nın diğer birimleri gibi, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü de kendi mensupları için her yıl yaz aylarında hizmet içi eğitim kursları düzenlemektedir. Bununla, İ.H. Lisesi meslek dersleri öğretmenleri ile Din Kültürü Ahlâk Bilgisi dersi öğretmenlerinin hem gelişen İslâmî bilgi ve anlayıştan zamanında haberdar edilmeleri, hem de bu öğretmenlerin mesleki problemlerinin bilimsel bir ortamda çözüm yollarının araştırılması hedeflen mektedir. Ayrıca kursa katılan öğretmenlerin hem birbirleriyle, hem de yine kursa katılan yönetici ve öğretim üyeleri ile görüşmesi, tanışması bilgi alış verişinde bulunması, yeni yeni dostlukların meydana gelmesi, kursun düzen lendiği yerin tabii sosyal ve kültürel güzelliklerinin görülmesi ve tanınması gibi hedefler güdülmektedir. Bu faaliyete bir eğitimci gözüyle bakılırsa hedefte öğretmenin olduğunu ve bütün hizmetlerin öğretmene götürülmeye çalışıldığını görürüz ki, bu çalışma her türlü takdirin üzerindedir.Item Yeryüzünde üç büyük mescid(Uludağ Üniversitesi, 1993) Güç, Ahmet; İlahiyat FakültesiBu makale, yeryüzünde inşa edilen ve kendilerine yapılan ziyaret ve oralarda yapılan ibadetin fazileti yönünden diğerlerinden ayrılan üç mescid ele alınmıştır. kendi aralarındaki ortak yönlere de değinilmiştir. Bunlar: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa'dır.Item Kur’an’a göre Kur’an’ın isim ve sıfatları(Uludağ Üniversitesi, 1993) Çetin, Abdurrahman; İlahiyat Fakültesi; Tefsir BölümüYüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A. V.)e gönderilen Kur ’ân-ı Kerim, pek çok özelliklere sahip son mukaddes kitaptır. Onun bu özellikleri, yine kendisi tarafından muhataplarına tanıtılmıştır. Bilindiği gibi, bir şey veya kimse tanıtılırken, öncelikle onun sahip olduğu isim ve sıfatlar nakledilir. Kur'ân’ı tanımak ve tanıtmak için de, aynı yoldan hareket edilerek, onun sahip olduğu isim ve sıfatların zikredilmesi gerekir. Nitekim Kur 'ân da, aynı metod üzere hareket ederek, kendi niteliklerini yine kendisi tanıtmış; çeşitli âyetlerde bazen uzun uzun, bazen de bir iki kelimeyle, sahip olduğu özelliklerden bahsetmiştir. İşte bu araştırmada, Kur'ân’ı tanıtıcı ve özelliklerini belirleyici nitelikte olan isim ve sıfatlar, yine Kur 'ân ’a dayanılarak İncelenmektedir.