Browsing by Author "Koca, Nizameddin"
Now showing 1 - 17 of 17
- Results Per Page
- Sort Options
Item Assessing the impact of insulin glargine and detemir treatment to serum total IGF1 levels in the insulin-naive type 2 diabetic patients(Mary Ann Liebert, 2017-06) Dizdar, Oğuzhan Sıtkı; Koca, Nizameddin; Aydın, Taner; Cander, Soner; Gül, Özen Öz; Sarandöl, Emre; Ersoy, Canan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji ve Metabolizma Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.; 0000-0002-2593-7196; AAI-1005-2021; ABE-1716-2020; AAH-8861-2021; 25027068600; 26040787100; 55943324800; 6701485882Aim: The mitogenic potential of analog insulins due to their different insulin-like growth factor-1 (IGF1) receptor affinity is a situation that causes concern related to cancer risk. We aimed to examine the changes in the serum IGF1 levels formed by insulin glargine and detemir in the insulin-naive type 2 diabetic patients. Methods: The serum total IGF1 levels of the 62 insulin-naive type 2 diabetic patients were studied before and after 12 weeks of the started treatment with basal insulin analogs. Twenty-two and twenty patients (Group I and II) using the single-dose and double-dose insulin detemir and twenty patients (Group III) using insulin glargine were evaluated. Results: In Group I and Group II, the average 8.5% and 0.1% increases and in the Group III, 6.5% decreases were determined in the IGF1 values. The IGF1 changes were significant in the men but not in the women. Conclusion: In our study, it was determined that the insulin glargine depressed the serum IGF1 levels much more when compared to the insulin detemir. This result can be evaluated as the in vivo reflection of the in vitro findings related to the fact that the IGF1 receptor affinity of the glargine is higher.Item The association between cardiac valvular calcification and fetuin-A levels in kidney transplant recipients(Springer, 2019-06-18) Koca, Nizameddin; Şensoy, Barış; Kırhan, Emine; Ersoy, Alparslan; Güllülü, Sümeyye; Ersoy, Canan; Dirican, Melahat; Sarandöl, Emre; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji ve Metabolizma Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.; 0000-0002-0710-0923; 0000-0002-2593-7196; AAH-5054-2021; JGR-6552-2023; AAH-8861-2021; ESK-6562-2022; ABE-1716-2020; 35612977100; 57204660708; 6701485882; 6601919847; 55943324800Objectives Low fetuin-A levels in hemodialysis patients can be associated with development of vascular and valvular calcifications. The mechanisms underlying vascular and valvular calcifications are multifactorial. There are a few studies showing the relationship between low fetuin-A levels and valvular calcification after kidney transplantation. We aimed to evaluate the association between serum fetuin-A levels and valvular calcification in kidney transplant recipients. Methods The cardiac valvular calcification was assessed by echocardiography in 56 recipients. Patients were divided into two groups as those with (n = 11) and without (n = 45) aortic and/or mitral valve calcification. The extent of valvular calcification was visually assessed according to the standard visual score method: moderately (multiple larger spots) and heavily calcified (extensive thickening and calcification) of all cusps. Serum fetuin-A levels were measured. Results The demographic features of both groups were comparable. There was no significant difference between regular physical exercise (63.6% vs. 55.6%), obesity (18.2% vs. 17.8%), abdominal obesity (54.5% vs. 46.7%), smoking (0% vs. 13.3%), hypertension (63.6% vs. 68.9%), left ventricular hypertrophy (45.5% vs. 33.3%) and diabetes mellitus (9.1% vs. 20%) ratios in groups with or without valvular calcification, respectively (p > 0.05). Fetuin-A levels of both groups did not differ. Fetuin-A levels positively correlated with serum creatinine (r 0.326, p = 0.014), and negatively correlated with estimated glomerular filtration rate (r - 0.297, p = 0.026). Conclusions We could not find a relationship between serum fetuin-A levels and valvular calcification in kidney recipients. In this population, further studies are needed to assess the role of serum fetuin-A in valvular calcification.Item Böbrek nakilli hastalarda geleneksel ve geleneksel olmayan kardiyovasküler risk faktörlerinin fetuın-A ile ilişkisinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011) Koca, Nizameddin; Ersoy, Alparslan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Böbrek nakli (BN) alıcılarında ölüme en çok kardiyovasküler (KV) hastalıklar sebep olmaktadır. BN sonrasında görülen KV hastalıkların patofizyolojisinde vasküler kalsifikasyon (VK) önemli yer tutmaktadır. VK'a giden endotel disfonksiyonu ile başlayan süreçte inflamasyon belirteçleri ile ilişkili geleneksel olmayan risk faktörlerinin önemli rolü olduğu saptanmıştır. Çalışmamızda BN sonrası KV mortaliteye neden olan geleneksel ve geleneksel olmayan risk faktörlerini, VK'un belirleyicilerinden biri olan serum fetuin-A düzeyi ile KV risk faktörleri arasındaki korelasyonu transplant ve sağlıklı popülasyonda karşılaştırdık. Ayrıca BN alıcılarında normal ve düşük fetuin-A düzeylerinin diğer risk faktörlerini nasıl etkilediğini inceledik.Çalışmaya 62 BN alıcısı ve 27 sağlıklı erişkin dâhil edildi. Katılımcılardan anamnestik bilgiler alındı. Tam bir fizik muayene ve antropometrik ölçümler yapıldı. Laboratuvar tetkikleri için kan alınarak serumları ayrıldıktan sonra uygun saklama koşullarında saklandı. BN alıcılarına ayrıca ekokardiyografik inceleme, arteriyel sertlik (AS) ve kemik mineral dansitesi ölçümleri yapıldı.Transplant grubunun yaş ortalaması 37.8 ± 1.39 yıl, sağlıklı kontrollerin yaş ortalaması 37.7 ± 1.9 yıl idi. Grupların cinsiyet dağılımı, yaş ortalaması, sigara kullanımı, ailede hipertansiyon (HT), diyabet (DM), koroner arter hastalığı (KAH) ve obezite varlığı benzerdi. Transplant grubunda sağlıklı kontrollere göre HT, DM'lu kişi sayısı daha fazla, sistolik ve diyastolik kan basıncı (SKB ve DKB) ölçümleri daha yüksekti. Bel/ kalça oranı daha fazla olmasına rağmen vücut kitle indeksleri (BMI) benzerdi. Transplant grubunun böbrek fonksiyonları normal laboratuvar sınırında olmasına rağmen sağlıklı kontrollere göre daha bozuktu. Trigliserid düzeyi anlamlı yüksek olan BN alıcılarında diğer lipid parametreleri sağlıklı grupla benzerdi. Serum fetuin-A ve hsCRP düzeyi transplantlarda kontrol grubundan anlamlı yüksekti.Fetuin-A düzeyi normal olan BN alıcılarının yaş ortalaması 37.9 ± 1.8 yıl, düşük olanların yaş ortalaması 37.7 ± 2.1 yıl idi. Grupların cinsiyet dağılımları, yaş ortalamaları, SKB, DKB ölçümleri, bel/ kalça oranları, diyaliz ve nakil süreleri, donör özellikleri, sigara kullanan, HT, DM, KAH olan ve aile hikayesi olan birey sayıları benzerdi. Grupların kullandıkları immünsupresif, antihipertansif kombinasyonları, kalsiyum metabolizmasına etkili ilaçlar ve statin kullanım oranları benzerdi. Böbrek fonksiyonları, lipid ve kalsiyum metabolizması tetkikleri arasında fark yoktu. PTH düzeyleri, fetuin-A düzeyi normal olan grupta anlamlı yüksekti. İnflamasyon ve oksidatif stress belirteçlerinin serum düzeyleri farklı değildi. Büyük ve küçük damar elastikiyet indeksleri ve sol ventrikül hipertrofisi oranları benzerdi.Transplant grubunda serum fetuin-A düzeyi ile kreatinin düzeyi arasında pozitif korelasyon mevcuttu (p<0.05, r=0.312). Sağlıklı kontrollerde serum fetuin-A düzeyi yaş (p<0.05, r= 0.393), açlık kan şekeri (p<0.05, r=0.4) ve HDL düzeyi ile (p<0.01, r=0.549) ilişkili bulundu.BN ile değişen ve devam eden KV risk faktörlerini değerlendirdiğimiz, patofizyolojideki yeri nedeni ile serum fetuin-A düzeyi ile ilişkisini irdelediğimiz bu çalışmamızda BN sonrasında birçok KV risk faktörünün düzeldiğini ancak subklinik inflamasyon belirteçlerinin hâlâ sağlıklı popülasyondan yüksek düzeylerde olduğunu gözlemledik. Serum fetuin-A düzeyi ile inflamasyon ve oksidatif stres belirteçleri ve AS parametreleri arasında bir ilişki olmadığını saptadık. KV hastalık fizyopatolojisinde önemli yeri olan geleneksel olmayan risk faktörlerinin geniş hasta ve sağlıklı kontroller arasında karşılaştırılması altta yatan iltihabi sürecin anlaşılmasını sağlayarak BN sonrası sağ kalım süresinin artışına katkıda bulunabilir.Publication Can diabetes insipidus be used as a marker for multisystemic and progressive disease in langerhans cell histiocytosis?(Kuwait Medical Assoc, 2021-12-01) Koca, Nizameddin; Cander, Soner; CANDER, SONER; Gul, Ozen Oz; ÖZ GÜL, ÖZEN; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-1457-4366; 0000-0002-1332-4165; V-9228-2017Langerhans cell histiocytosis (LCH) is a rare disease with an yearly incidence of nine cases per a million in children and 1-2 cases per a million adults. 68.6% of LCH presented with multisystem involvement. A 40-year-old woman who was admitted to endocrinology outpatient clinic with symptoms of polyuria, polydipsia and headache was diagnosed with diabetes insipidus (DI). Desmopressin treatment was initiated, but six months after therapy, re-evaluation revealed progression in hypophyseal mass. Thoracoscopic biopsy shows LCH with multisystemic involvement. She did not respond clinically to systemic chemotherapy and external radiotherapy and died due to pneumonia.LCH should be taken into consideration in patients diagnosed with DI. DI is almost always the hallmark of hypothalamic pituitary axis involvement and a sign of multisystemic involvement.Item The comparison of effects of calcineurin inhibitors on cytokines and TGF-beta in kidney transplant recipients(Oxford University Press, 2013-05) Koca, Nizameddin; Koca, Tuba Güllü; Ersoy, Alparslan; Kırhan, Emine; Ersoy, Canan; Sarandöl, Emre; Dirican, Melahat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0002-0710-0923; 0000-0002-2593-7196; GWQ-5007-2022; AAH-5054-2021; AAG-6985-2021; ABE-1716-2020; AAH-8861-2021Item The comparison of the relationship between sociocultural-economic features and sexual dysfunction frequency in sexually active premenopausal female patients on renal replacement therapy(Elsevier, 2012-12) Koca, Tuba Güllü; Koca, Nizameddin; Ersoy, Alparslan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-0710-0923; AAH-5054-2021; 35612977100Introduction. Many studies determine different risk factors for sexual dysfunction (SD) in women, but little is known about the influence of socioeconomic and cultural factors, medical and psychological features on female SD frequency in patients under renal replacement therapy (RRT). Aim. This study aimed to compare the relationship between medical, psychological, sociocultural-economic factors, and SD frequency in patients on RRT with the diagnosis of end-stage renal disease. Method. The 115 RRT patients (hemodialysis [HD] 39, peritoneal dialysis [PD] 43, kidney transplant [KT] 33) and 103 healthy premenopausal female volunteers (control) without any known health problems were included in the study. Main Outcome Measures. The questionnaire forms containing sociodemographic data, the hospital anxiety depression scale, and Arizona Sexual Experiences Scale were completely filled by subjects who were included in the study. Results. There was no significant difference about mean age, dialysis duration, and body mass index between the groups. While there were significant differences among participants training period and employment conditions, socioeconomic status scores were similar. Significant differences were found in marriage type, marital duration, husband's age, training period and working time per week, spending time with each other, weekly sexual intercourse frequency, the number of children, mothers' and fathers' education. RRT groups were more depressed than control, but no significant differences were observed among the RRT groups. PD and HD groups were more anxious than the KT and control groups. It was identified that SD rates were higher in KT and dialysis patients compared with the control. SD rates were significantly high in the HD group. Multivariate analysis showed that marital duration and being an HD patient are independent SD risk factors for RRT population. Conclusions. Successful KT may improve SD. Differences in sociocultural, economic, medical, and psychological factors among individuals with SD should be taken into consideration in their treatment management. Koca TG, Koca N, and Ersoy A. The comparison of the relationship between sociocultural-economic features and sexual dysfunction frequency in sexually active premenopausal female patients on renal replacement therapy.Item The effect of calcineurin inhibitors on adipocytokines and neck circumference in kidney transplant recipients(Oxford University Press, 2013-05) Koca, Nizameddin; Koca, Tuba Güllü; Ersoy, Alparslan; Kirhan, Emine; Sarandöl, Emre; Ersoy, Canan; Dirican, Melahat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0002-2593-7196; 0000-0002-0710-0923; AAH-8861-2021; ABE-1716-2020; AAH-5054-2021; GWQ-5007-2022Item The effect of dialysis duration on marginal donor transplantation decision in dialysis patients(Oxford University Press, 2013-05) Korkmaz, Serhat; Koca, Nizameddin; Ersoy, Alparslan; Gülten, Salih; Ercan, Ilker; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0002-0710-0923; AAH-5054-2021; ABF-2367-2020Item Everolimus-induced lymphedema in a renal transplant recipient: A case report(Başkent Üniversitesi, 2012-06) Ersoy, Alparslan; Koca, Nizameddin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji ve Romatoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-0710-0923; AAH-5054-2021; 35612977100; 55257455900The mammalian target of rapamycin inhibitors is commonly preferred for solid organs for transplantation. Although these drugs have various adverse effects, sirolimus-related lymphedema has been rarely reported. We report a case of lymphedema related to everolimus after a kidney transplant. A 60-year-old woman successfully received a deceased-donor kidney. Everolimus was added to the treatment in postoperative month 3 owing to other immunosuppressive drugs' adverse effects. Edema occurred first on her feet in the first year after the transplant. During 3 months' follow-up, with no immunosuppressive adjustment, the edema progressed. Diagnosis of lymphedema was established. Several weeks after discontinuing everolimus, the patient's lymphedema began to resolve itself and completely disappeared in 3 months. The mammalian target of rapamycin inhibitors rarely causes lymphedema by inhibiting different subtypes of vascular endothelial growth factors, which results in impaired lymphangiogenesis. While there are few reports about sirolimus-related lymphedema, this case represents the first everolimus-related case of lymphedema. Further studies are warranted to explain the underlying mechanisms.Item Fetuin-a levels in kidney transplant recipients with cardiac valvular calcification(Oxford Üniversity, 2017-05) Koca, Nizameddin; Ersoy, Alparslan; Şensoy, Barış; Kirhan, Emine; Oruç, Ayşegül; Güllülü, Sümeyye; Ersoy, Canan; Dirican, Melehat; Sarandöl, Emre; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Onkolojisi Anabilim Dalı.; 0000-0002-0342-9692; 0000-0003-1457-4366; 0000-0002-0710-0923; 0000-0002-2593-7196; AAH-4002-2021; V-9228-2017; AAL-5648-2021; AAH-8861-2021; AAH-5054-2021; ABE-1716-2020; AAG-6985-2021Item Food addiction correlates with psychosocial functioning more than metabolic parameters in patients with obesity(Mary Ann Liebert, 2020-04-01) Kıyıcı, Sinem; Koca, Nizameddin; Aslan, Bilal Burçak; Güçlü, Metin; Kısakol, Gürcan; Sığırlı, Deniz; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; AAA-7472-2021; 24482063400Aim: To investigate the association of food addiction (FA) with the psychosocial functioning and metabolic parameters in obese patients seeking weight-loss treatment. Methods: Two hundred twenty-four obese patients (male/female: 28/196) with a mean age of 44.5 ± 13.4 years and body mass index (BMI) of 41.6 ± 7.2 were included in the study. After receiving sociodemographic data and medical history, detailed physical examination, including anthropometric measurements, was performed by an experienced physician. Blood samples were taken after 8-12 hr of fasting. The presence of FA was evaluated by using Yale Food Addiction Scale (YFAS). Psychological evaluation was performed by using a self-reported Patient Health Questionnaire-9 (PHQ-9) and health-related quality of life using the 36-item short-form health survey (SF-36). Results: Seventy-two of 224 (32.1%) patients met the criteria for FA, according to YFAS. The mean age of patients with FA was younger compared with patients without FA (P < 0.001). There was no statistically significant difference between the patients with and without FA in terms of BMI, fat percentage, and waist circumference (P = 0.440, P = 0.644, and P = 0.144, respectively). The depression frequency was significantly higher (61.1%, P < 0.001), while the SF-36 score of mental health was lower (P = 0.027) in patients with FA than in the patients without FA. Age-and sex-adjusted mean fasting plasma glucose level was lower in patients with FA (P = 0.021), but serum insulin levels, HOMA-IR (homeostasis model assessment of insulin resistance), HbA1c (hemoglobin A1c), lipid parameters, and vascular adiposity index were comparable. Conclusions: We found that FA frequency was very high in obese patients seeking treatment for weight loss, and it correlates with psychosocial functioning more than metabolic parameters.Publication Insulinoma case admitted with reactive hypoglycemia symptoms(Bentham Science Publ, 2020-01-01) Koca, Nizameddin; Ugraş, Nesrin; Cander, Soner; CANDER, SONER; Gül, Ozen Oz; ÖZ GÜL, ÖZEN; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji ve Metabolizma Anabilim Dalı.; AAI-1005-2021Aim: To present an insulinoma case with post-prandial hypoglycemic symptoms associated with glucose inducible endogenous hyperinsulinemia.Case: A 52-year-old female patient was evaluated for hypoglycemic symptoms especially those occuring within 3 hours after consuming sugary foods. These symptoms were persistent for a year and a half. She was diagnosed with reactive (post-prandial) syndrome and followed a recommended diet and was given acarbose but there was no improvement. The results suggested post-prandial endogenous hyperinsulinemia related hypoglycemia. Multiphasic computerized tomography revealed an 11x15x12 mm size mass lesion, anteriorly in the head and uncinate process of the pancreas and then the patients were treated surgically with pancreatic enucleation and cured.Conclusion: Distinguishing post-prandial syndrome by careful history and clinical evaluation in patients with postprandial symptoms is of great importance in terms of cost-effectivity. However, it should not be forgotten that although organic pathologies are mostly presented with fasting hypoglycemia, they may also cause post-prandial symptoms. Severity and progression of the symptoms that point to neuroglycopenia is important, and in this condition the most convenient clinical approach to the patient should be performed with careful and appropriate assessment steps.Item Multipl skleroz hastalarının atak ve atak dışı dönem bulgularının karşılaştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-03-20) Seferoğu, Meral Boz; Koca, NizameddinMultipl skleroz (MS) atağında klinik bulguların ortaya çıkmasına neden olan ileti kayıplarının; myelin kaybı ve hasarlanması sonucu olabileceği gibi, otoimmünkaskadları aktive eden maddelerin aksonal iletkenliği etkilemesiyle de ortaya çıkabileceği düşünülmektedir. Ortaya çıkan inflamatuar süreçlerin yalnızca bir kısmı bulgu vermekte ve atak olarak kliniğe yansımaktadır. İnflamatuar değişikliklerin yoğun görüldüğü atak döneminde hastaların serumlarında da bu değişikliklerin yansımaları görülebilmektedir. Bu çalışmada, MS hastalarının atak döneminde ve atak dışı dönemdeki laboratuvar bulgularını karşılaştırmayı amaçladık. Hem atak döneminde hem de atak dışı dönemde karaciğer fonksiyon testleri, lipit parametreleri, D vitamini düzeyleri, tiroid fonksiyon testleri, ferritin, folat ve vitamin B12 düzeyleri kayıtlı olan, 18-65 yaş aralığında, 61 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Yaş, cinsiyet, boy, kilo, tanı süresi ve hastalık şiddetini gösteren EDSS (expanded disability status scale) skorları kayıt edilen hastaların atak dönemi ve atak dışındaki verileri karşılaştırıldı. Hastaların atak döneminde ve atak dışı dönemde ölçülen lipid parametreleri, ferritin, folat, vitamin B12 düzeyi ve karaciğer fonksiyon testlerinde anlamlı farklılık saptanmazken hastaların atak döneminde Vitamin D düzeylerinin anlamlı olarak daha düşük, tiroid fonksiyonlarının da yüksek olduğu gözlendi. Hastaların takip sürecinde, kolay ulaşılabilir laboratuvar tetkikleri olan vitamin D, tiroid fonksiyon testleri ve kolesterol seviyelerindeki değişikliklerin hastalık aktivitesi ve atak durumu ile ilgili fikir verebileceği düşünülmektedir. Tiroid hormonunun remiyelinizasyon üzerine olası etkilerini değerlendirecek örneklem sayısının daha fazla olduğu daha spesifik çalışmalara ihtiyaç vardır.Item Renal transplant bekleyen son dönem böbrek yetmezlikli diyaliz hastalarında helicobacter pylori sıklığı ve gastrointestinal semptomlarla ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2009-11-02) Ersoy, Alparslan; Koca, Tuba Güllü; Hayek, İbrahim; Koca, Nizameddin; Kaya, Tezcan; Kıyıcı, Murat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji ve Romatoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Bilim Dalı.Bu çalışmada Helicobacter pylori (HP) infeksiyonunun renal transplant alıcı adaylarındaki sıklığını ve gastrointestinal semptomlarla ilişkisini saptamayı amaçladık. Renal transplant alıcı adayı 8’i kadın, 12’si erkek toplam 20 olgu çalışmaya dahil edildi. Tüm olguların gastrointestinal yakınmaları kaydedilip üst gastrointestinal endoskopi yapıldı ve hızlı üreaz testi (CLOtest®) kullanılarak HP sıklığı araştırıldı. Çalışmaya dahil edilen 11 olguda HP infeksiyonu saptanırken 9’unda HP negatif bulundu. HP pozitif ve negatif iki gurubun demografik özellikleri, gastrointestinal semptomları, kullandıkları ilaçlar ve laboratuvar parametrelerinde anlamlı fark saptanmadı. En çok saptanan gastroskopik bulgu eroziv bulbitti fakat HP infeksiyonu olan ve olmayan iki gurupta da benzer oranda idi. Sonuç olarak renal transplant alıcı adayı diyaliz olgularımızda HP enfeksiyonu sıklığı %55 olmakla birlikte gastrointestinal semptomlarla ilişkili olmadığı sonucuna varıldı.Item Renal tutulum olan ve olmayan lupus hastalarının başvuru sırasındaki karakteristiklerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2012-04-05) Koca, Nizameddin; Keni, Nermin; Ersoy, Alparslan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.Sistemik lupus eritematozus (SLE), heterojen karakterde olması nedeniyle farklı klinik bulgularla başlayabilir. Renal tutulum prognozu olumsuz olarak etkilemektedir. Bu çalışmada, merkezimizde yeni SLE tanısı konulan hastaların başvuru bilgileri retrospektif incelenerek renal tutulumu olan ve olmayan hasta gruplarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. 1986-1999 yılları arasında polikliniğimizde SLE tanısı konulan 70 hastanın başvuru sırasındaki yaş, cinsiyet, klinik ve laboratuvar bulguları kaydedildi. American Collage of Rheumatology kriterlerine göre renal tutulumu olanlardan histopatolojik evreleme için biyopsi alındı. Renal tutulumu olan ve olmayan SLE hastalarının semptom, bulgu ve laboratuvar verileri ayrıntılı olarak irdelenerek gruplar karşılaştırıldı. Renal tutulumu olan ve olmayan hastaların cinsiyet dağılımı ve hastalığın başlangıç yaşı benzerdi. Hastalarda en sık artralji (%67.1), halsizlik (%61.4), anemi (%54.3) ve fotosensitivite (%42.9) görüldü. 42 renal tutulumlu hastada en sık evre 3 ve evre 4 lupus nefriti saptandı. Bulantı ve göz tutulumu olan hasta oranı renal tutulumu olan grupta daha yüksekti. Çalışmamızda sonuç olarak; istatistiksel anlamlılığa ulaşamasa da klinik olarak renal tutulumu olan hastalarda cilt, iskelet-kas sistemi ve konstitüsyonel semptomların daha az olduğu gözlenirken hematolojik ve gastrointestinal sistem tutulumunun daha fazla olduğu gözlendi. Dolayısıyla renal tutulumun diğer semptom ve bulgularla bağlantılı olup olmadığı konusunda daha fazla sayıda hastayı içeren çok merkezli prospektif çalışmalar yapılmasının gerekli olduğu kanaatindeyiz.Item A survey of dialysis patients attitudes on organ donation and kidney transplantation in a Turkish community(Oxford Üniversity, 2013-05) Korkmaz, Serhat; Koca, Nizameddin; Ersoy, Alparslan; Gülten, Salih; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0002-0710-0923; AAH-5054-2021Publication The evaluation of the role of bmi and insulin resistance on inflammatory markers, PAL-1 levels and arterial stiffness in newly diagnosed type 2 diabetes mellitus patients(Edizioni Minerva Medica, 2021-03-01) Koca, Nizameddin; Ayar, Koray; Bal, Öznur; Ersoy, Canan; ERSOY, CANAN; Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Kliniği/Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı; AAH-8861-2021BACKGROUND: Increased cardiovascular risk, represented by endothelial inflammation, probably starts with the very first course of type-2 diabetes (T2DM). Almost 85.2% of all T2DM patients are overweight or obese. Thrombosis accounts 80% of all deaths in patients with diabetes. The thrombotic-fibrinolytic equilibrium shifts in favor of thrombosis by plasminogen activator inhibitor-1 (PAI-1). PAI-1 secretion is induced primarily by CRP. PAI-1 overexpression predisposes unstable plaque development. The contribution of obesity and diabetes to this process is not clearly understood. In this study, we aimed to investigate comparison of inflammatory markers, PAI-1 levels and arterial stiffness according to BMI and impaired glucose metabolism in patient with newly diagnosed T2DM.METHODS: Newly diagnosed 60 T2DM patients were enrolled. Demographics and measurements were noted. Liver (AST, ALT), kidney (urea, creatinine, albumin/creatinine ratio), metabolic (fasting blood glucose, post-prandial blood glucose, insulin, c-peptide, HbA1c, total cholesterol, low-density lipoprotein [LDL], high-density lipoprotein [HDL], triglyceride) parameters, inflammatory markers [hsCRP, fibrinogen]), PAI-1 levels and pulse wave velocity was measured from all participants. The results were compared.RESULTS: Inflammatory markers and PAI-1 levels were significantly elevated in obese group compared to overweight participants. The correlation analysis showed that waist and hip circumferences, high-sensitive CRP, fibrinogen and PAI-1 levels were positively correlated with BMI but not with HbA1c levels.CONCLUSIONS: The results of our study showed that lipid levels, glycemic and blood pressure values of the obese and overweight patients were similar. BMI affects inflammatory markers and PAI-1 levels independent of glucose regulation and insulin resistance in newly diagnosed T2DM. According to the current study BMI is found to be more prominent in terms of inflammatory markers and PAI-1 levels compared to insulin resistance and impaired glucose metabolism in newly diagnosed T2DM.