Browsing by Author "Demir, Bilge Çetinkaya"
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Item 24-37. gebelik haftaları arasında erken doğum tehdidi tanısıyla takip edilen gebelere uygulanan tedavi protokollerinin kıyaslanması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022) Şenol, Sevgi; Demir, Bilge Çetinkaya; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.AMAÇ: Bu çalışmada, erken doğum tehdidi (EDT) tanılı hastalara tokoliz amaçlı başlanan tedavi protokollerinin doğumun geciktirilmesindeki başarılarının karşılaştırılması amaçlandı. MATERYAL-METOT: Çalışmaya, Mayıs 2021 ile Ocak 2022 tarihleri arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne başvuran ve 24-37. gebelik haftaları arasında EDT tanısı alarak tokolitik tedavi başlanan hastalar dahil edildi. Prospektif olarak takip edilen hastalar başlanan tokolitik tedavi rejimlerine göre gruplandırıldı ve tedavi etkinlikleri doğumun 48 saat ya da daha fazla geciktirilmesi ve doğumda gebelik haftasının 37 haftaya ulaştırılabilmesine göre değerlendirildi. BULGULAR: Çalışmada erken doğum tehdidi tanısı alarak tokolitik tedavi başlanan 101 hasta değerlendirildi. Hastaların ilk kontraksiyon günü medyan değerleri nifedipin grubunda 231 gün (171-257), indometazin grubunda 184,5 gün (156- 219) ve nifedipin+indometazin grubunda 191,5 gün (126- 236) izlendi ve gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark tespit edildi (p<0,001). İlaç kullanma süresi nifedipin için medyan 8 gün (1-73), indometazin için 34 gün (5-112), nifedipin+indometazin için 32 gün (2- 113) izlendi ve gruplar arasında istatiksel anlamlı fark saptandı (p<0,001). Doğuma kadar kazanılan süre açısından gruplar arasında istatiksel anlamlı fark tespit edildi (p=0,012). Yapılan ikili analizlerde nifedipin ile nifedipin+indometazin grubu karşılaştırıldığında nifedipin ile 21 gün (0-108), nifedipin+indometazin ile 43 gün (1-133) kazanıldığı gözlendi ve istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0,026). Doğumu ≥48 saat geciktirme ve gebelik haftasının 37 haftaya ulaştırılabilmesi bakımından gruplar arası başarı oranları benzerdi. SONUÇ: Kliğimizde aktif olarak kullanılan tokolitik ajanların doğumu 48 saat ve üzerinde geciktirme başarıları ve gebeliği 37 hafta ve üzerine uzatabilme başarıları benzer bulunmuştur. Doğumda gestasyonel yaş, doğum v tartısı, APGAR skorları ve YDYBÜ (yenidoğan yoğun bakım ünitesi) ihtiyaçları açısından anlamlı farklılık saptanmamıştır. Kazanılan süre açısından tokolitik grupları karşılaştırıldığında ise gruplar arasında indometazin grubu ve nifedipin+indometazin grubu ile en uzun sürelerin elde edildiği gözlenmiştirItem Akut fetal distres nedeniyle operatif doğum yaptırılan hastaların fetal monitorizasyon ile fetal umblikal arter kan gazı, apgar skorunun korelasyonun değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019) Orhaner, Aylin; Demir, Bilge Çetinkaya; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Bu çalışmada doğum eylemi sırasında kardiyotokogram trasesi değerlendirilerek normal trase ile doğumu gerçekleşen ve akut fetal distres nedeni ile operatif doğum yaptırılan hastaların yenidoğan umblikal kord kan gazlarının ve APGAR skorlarının eylem esnasındaki traseleri ile korelasyonunun değerlendirerek, kardiyotokogram traselerinin akut fetal distres kararını vermekte ne kadar güvenilir olduğunun ortaya koyulması amaçlandı. Prospektif olarak planan çalışma kapsamında 1 Ocak 2017 – 31 Ekim 2018 tarihleri arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Servisi’nde doğum yapan hastaların bilgileri hasta dosyaları ve hastane otomasyon sistemi kullanılarak kayıt altına alındı. Kayıt altına alınan 1100 hastadan 596 tanesi çalışma kriterlerine uyum sağladığı için araştırmaya dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen hastaların; demografik verileri, obstetrik bilgileri, doğum şeklilleri ve doğum salonunda alınan yenidoğana ait doğum ağırlığı, umblikal kord pH değeri, 1.dk APGAR skoru, 5.dk APGAR skoru, 10.dk APGAR skoru gibi bilgileri yatışlarından doğum yaptıkları zamana dek kayıt altına alındı. Bununla birlikte doğum haftası ve doğum ağırlığı bilgileri kullanılarak doğum kilo persantilleri hesaplandı. Elde edilen verilerin istatiksel analizi SPSS 23.0 for Windows bilgisayar programı ile t-test, ANOVA, ki-kare ve lojistik regresyon analizleri ile yapıldı. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre paritedeki 1 birimlik artış Akut fetal distres (AFD) riskini %61 azaltmaktadır. Doğum haftasındaki 1 haftalık artış AFD riskini 1.4 kat arttırmaktadır. Doğum ağırlığındaki 1 gramlık artış AFD riskini %1 azaltmaktadır. Kronik hipertansiyon varlığı AFD riskini 3.23 kat arttırmaktadır. Pregestasyonel diyabetes mellitus varlığı fetal umblikal arter pH değerinin 7.20 altında olması riskini 11.71 kat arttırmaktadır. Preeklampsi varlığı fetal umblikal arter pH değerinin 7.20 altında olması riskini 5.14 kat arttırmaktadır.Publication An unusual presentation of a submucous leiomyoma accounting to a non-puerperal uterine inversion: A case report(Galenos Yayıncılık, 2013-06-01) Atalay, Mehmet Aral; Demir, Bilge Çetinkaya; Solak, Neşe; Atalay, Fatma Öz; Kuçükkömürcü, Şakir; Atalay, Mehmet Aral; ÇETİNKAYA DEMİR, BİLGE; Solak, Neşe; ÖZ ATALAY, FATMA; Kuçükkömürcü, Şakir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Cerrahi Patoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-9685-956X; 0000-0001-6845-9991; AAH-9834-2021; GBG-9889-2022; DSL-0496-2022; JHC-4482-2023; JIU-6695-2023Non-puerperal uterine inversion is an extremely rare gynaecological event that is usually associated with uterine tumours such as submucous or cervical leiomyomas. In this report, we describe a case of uterine inversion due to a large submucous leiomyoma in a 42-yearold multiparous and obese Caucasian woman.Item Change in the ovarian environment after hysterectomy with bilateral salpingectomy: Is it the technique or surgery itself?(Elsevier, 2016-07-20) Atalay, Mehmet Aral; Demir, Bilge Çetinkaya; Özerkan, Kemal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; 0000-0001-6897-3392; AAH-9834-2021; AAH-9791-2021; 53863297800; 36923039100; 6603345841Objective: To compare the effects of total laparoscopic hysterectomy with bilateral salpingectomy (TLH-BS) and total abdominal hysterectomy with bilateral salpingectomy (TAH-BS) on ovarian function among women of reproductive age. Study design: One hundred and three patients with a diagnosis of benign uterine disorder were divided into two groups in this prospective longitudinal study. Patients who had never had sexual intercourse and patients with uterovaginal disproportion underwent TAH-BS (n = 57), and the remaining patients (n = 46) underwent TLH-BS. Ovarian function was assessed before and 6 months after surgery; ovarian volume was assessed by gray-scale ultrasonography, and levels of serum follicle-stimulating hormone (FSH), luteinizing hormone (LH), oestradiol (E2), anti-Mullerian hormone (AMH) and inhibin B were measured. Results: Postoperative serum FSH, LH and inhibin B decreased significantly in both groups. Postoperative serum E2 did not change significantly. Postoperative serum AMH and ovarian volume decreased significantly in the TAH-BS group (p = 0.016 and p < 0.001, respectively), but not in the TLH-BS group. Significant differences were observed between the TLH-BS and TAH-BS groups with respect to change in FSH (p = 0.012) and ovarian volume (p = 0.001); between-group differences were not significant for changes in AMH and inhibin B. Conclusions: Although serum AMH did not change significantly in patients who underwent TLH-BS, ovarian aging commenced following both surgical procedures.Item Clinical importance of placental membrane microscopic chorionic pseudocysts in preeclampsia(IMR, 2015-03-04) Özerkan, Kemal; Demir, Bilge Çetinkaya; Baykara, Sema; Aslan, Kiper; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-9277-7735; 0000-0001-6897-3392; AAH-9694-2021; AER-7173-2022; AAH-9834-2021; AAH-9791-2021; 6603345841; 36923039100; 54945413500; 57189730867Objective: To determine the importance of placental membrane microscopic chorionic pseudocysts (MCP) in preeclamptic and normal placentas and evaluate the association between MCP and neonatal complications in preeclamptic patients. Materials and Methods: In this prospective case-control study, microscopic examination of placentas was performed, including MCP count, in 33 preeclamptic and 35 normal control pregnant women from December 2008 to May 2009. The MCP were counted in placentas for each patient and modeled as a continuous variable to assess the difference between the two groups. Results: The mean MCP count was similar for preeclamptic (7 2) and control patients (7 2; not significant). A weak positive correlation was noted between placental weight and MCP (r = 0.253; p <= 0.04). In the preeclamptic patients, mean MCP count was significantly higher for neonates that did not have neonatal respiratory distress syndrome (NRDS) (p <= 0.05) and who did not admitted to neonatal intensive care unit (NICU) than admitted to NICU (P <=.03). The risk for developing NRDS was 20.3-fold greater in neonates of preeclamptic patients who did not have than had MCP (odds ratio, 20.3 95% confidence interval, 1.0 to 48; P <=.05). The MCP count cutoff value was <= 1 for developing NRDS (sensitivity 83%; specificity, 70%). Conclusion: The absence of MCP was significantly associated with the development of NRDS in neonates. The MCP count was inversely associated with the risk of NRDS in newborns of high-risk pregnancies caused by preeclampsia.Item Comparison of magnesium sulfate and mannitol in treatment of eclamptic women with posterior reversible encephalopathy syndrome(Springer Heidelberg, 2012-08) Demir, Bilge Çetinkaya; Özerkan, Kemal; Özbek, Sevda Erer; Eryılmaz, Nalan Yıldırım; Ocakoğlu, Gökhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; AAH-9834-2021; AAH-9791-2021; AAH-5180-2021; 36923039100; 6603345841; 55325044500; 55324588900; 15832295800To evaluate and compare the effectiveness of magnesium sulfate (MgSO4) and mannitol in the treatment of posterior reversible encephalopathy syndrome (PRES) in eclamptic women. This retrospective analysis includes 62 eclamptic women between 22 and 40 weeks of gestation who were diagnosed with PRES in a tertiary care center. To treat neurological symptoms, 34 women received magnesium sulfate (Group 1) and the remaining 28 received 20% mannitol (Group 2) at the discretion of treating physician. Ten patients from both Group 1 (29%) and Group 2 (35.7%) were normotensive at admission. 59 of 62 patients presented with seizure. All patients underwent fluid attenuated inversion recovery (FLAIR) magnetic resonance imaging (MRI). Parietooccipital region and cerebellum were the most commonly affected areas. The duration of treatment was significantly shorter in Group 1 than Group 2 (p < 0.001). Neurological examinations and the recovery after treatment were significantly better in favor of MgSO4 group (p = 0.039). Mannitol is not superior to magnesium sulfate in achieving neurological recovery. Magnesium sulfate seems to be the agent of choice for treatment of PRES.Publication Cutaneous fistulization of an ovarian mature cystic teratoma: An unusual occurrence(Karger, 2015-01-01) Atalay, Mehmet Aral; Orhan, Adnan; Atalay, Fatma Öz; Saydam, İlkay; Demir, Bilge Çetinkaya; Atalay, Mehmet Aral; ORHAN, ADNAN; ÖZ ATALAY, FATMA; Saydam, İlkay; ÇETİNKAYA DEMİR, BİLGE; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Cerrahi Patoloji Bölümü; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Doğum ve Jinekoloji Bölümü; 0000-0002-9685-956X; 0000-0002-7558-8166; 0000-0001-6845-9991; AAH-9834-2021; V-5292-2019; GBG-9889-2022; JHC-4482-2023; DRD-3800-2022A bilobulated mature cystic teratoma (MCT) at the left ovary measuring 6 cm in diameter fistulized to the left lower quadrant of the anterior abdominal wall, contralateral to McBurney's point. This is the first reported case of a MCT fistulized to the skin. Symptoms, if present, usually depend on the size of the teratoma. However, most patients with a MCT are asymptomatic. Complications such as rupture of the cyst capsule are quite rare. Moreover, complication of fistulization is highly infrequent.Publication Detecting coagulability status by thromboelastography in women with the history of preeclampsia and inherited thrombophilia(Canada Inc, 2015-01-01) Bülbül, Mehmet; Atalay, Mehmet Aral; Demir, Bilge Çetinkaya; Türker, Gürkan; Esmer, A.; Atalay, Mehmet Aral; ÇETİNKAYA DEMİR, BİLGE; TÜRKER, YUNUS GÜRKAN; Esmer, A.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Jinekoloji Bölümü; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anestezi ve Reanimat Bölümü; 0000-0002-9685-956X; 0000-0001-6845-9991; 0000-0002-3019-581X; AAI-6642-2021; AAH-9834-2021Objective: To assign tendency to thrombosis in patients with preeclampsia and inherited thrombophilia using thromboelastography (TEG), and therefore to evaluate possible relationship between thrombophilia and preeclampsia. Materials and Methods: Kinetics of clot formation was assessed with TEG analyzer in 49 patients with severe preeclampsia, 54 cases with previous diagnosis of inherited thrombophilia, and 31 controls. Results: 'r', 'k', TMA, coagulation index (CI) parameters were found statistically discrete between patients with inherited thrombophilia and controls. The difference between preeclampsia and control groups was not statistically significant. The difference in a angle was statistically significant between thrombophilics and preeclamptics (p = 0.01), and between thrombophilics and controls (p = 0.004). CI was found statistically lower in thrombophilia group than control group (p = 0.006). Particularly, clot lysis time (CLT) was measured to shorten in preeclampsia when compared with controls and patients with thrombophilia (p = 0.032, p = 0.028, respectively). Conclusions: Not only the inherited thrombophilia group but also preeclampsia group demonstrated elongated clot initiation patterns when compared to the controls. Moreover, apart from the patients with inherited thrombophilia, preeclamptics exposed shorter CLT values indicating a possible increment in clot turn over, which eventually results in increased depletion of coagulation substrates, and thus, increased frequencies of oxidative cycle injury.Item Effect of raloxifene and atorvastatin in atherosclerotic process in ovariectomized rats(Wiley, 2013-06) Uyar, Yıldız; Özbilgin, Kemal; Köse, Can; Demir, Bilge Çetinkaya; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; AAH-9834-2021; 36923039100Aim: The goal of this study was to investigate the combined effects of raloxifene and atorvastatin in aged ovariectomized rats during endothelial dysfunction and atherosclerotic process. Material and Methods: This study was conducted on 28 Wistar albino female rats randomly divided into four groups. All groups were ovariectomized and one group was kept as the control group (OVX). For four weeks, the remaining three groups were treated with the statin atorvastatin (OVX+AV), the selective estrogen receptor modulator raloxifene (OVX+RL), and both atorvastatin and raloxifene (OVX+RL+AV), respectively. At the end of the treatment period, all rats were sacrificed and thoracic aortas excised, and endothelial cells were immunohistochemically stained for markers in the atherosclerotic process, such as inducible nitric oxide synthase (iNOS), endothelial nitric oxide synthase (eNOS), endothelin-1 (ET-1), monocyte chemotactic protein-1 (MCP-1), and tumor necrosis factor alpha (TNF-a). Results: Compared to the ovariectomized group, the iNOS level was significantly increased in the OVX+RL group (P = 0.002), but contrarily decreased in the groups OVX+AV (P = 0.002) and OVX+RL+AV (P = 0.002). eNOS levels in the groups OVX+AV (P = 0.002) and OVX+RL+AV (P = 0.002) were significantly lower than that in the OVX group. When compared to the OVX group, significant reductions in ET-1 and TNF-a levels were found in all treatment groups. A significant decrement in MCP-1 level was found in the OVX+AV group (P = 0.002). Conclusion: In aged ovariectomized rats, the administration of both raloxifene and atorvastatin significantly decreased the levels of ET-1 and TNF-a on endothelial cells. Combined treatment with these drugs shortly after menopause might play a potential preventive role in the early stages of atherosclerosis development.Item The effects of pregnancy on nasal physiology(Wiley, 2015-02-01) Demir, Uygar Levent; Demir, Bilge Çetinkaya; Öztosun, Ege; Uyanıklar, Özlem Özgün; Ocakoğlu, Gökhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; 0000-0002-9800-256X; CNQ-7672-2022; AAH-9834-2021; DLC-0443-2022; GXG-7943-2022; AAH-5180-2021; 56868421800; 36923039100; 56512127800; 56512405500; 15832295800BackgroundNasal congestion that is not present before pregnancy represents a distinct clinical entity called pregnancy rhinitis. The aim of this study is to evaluate the clinical characteristics of nasal physiology over the course of pregnancy. MethodsThe study was conducted with 85 pregnant women and 26 nonpregnant controls. We measured nasal airway patency objectively via acoustic rhinometry (ARM) and anterior rhinomanometry (RMM) and subjectively via the Nasal Obstruction Symptom Evaluation (NOSE) scale in each trimester and compared the results to those of the controls. ResultsThe NOSE scores of control and pregnant women showed no difference (p = 0.866). Minimal cross-sectional area (MCA1; minimal cross sectional area at nasal valve and MCA2; minimal cross sectional area at the level where the head of inferior turbinate is placed) decreased significantly between the first and third trimesters: first trimester 0.37 cm(2), third trimester 0.31 cm(2). There was no difference between each trimester with regard to total nasal resistance. The correlation analysis between the NOSE score and both total volume and MCA1 in all patients showed no significance (r = -0.10, p = 0.318; r = -0.04, p = 0.654, respectively). ConclusionPregnancy affects nasal physiology adversely and impairs nasal breathing in some women. However, based on the findings of this study, we concluded that this clinical entity may not be considered as a disease without complementary symptoms despite the presence of objective changes in nasal parameters.Item Gebeliğin 11-14 hafta arasında yapılan endoservikal uzunluk ölçümünün 2. trimester servikal kısalığı öngörme gücünün değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023) Çelenk, Murat Deniz; Demir, Bilge Çetinkaya; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.AMAÇ: Çalışmamızın amacı 11-14. gestasyonel haftalar arası yapılacak endoservikal uzunluk ölçümünün, 2. trimester servikal kısalığı öngörme gücünün değerlendirilmesidir. GEREÇ-YÖNTEM: Prospektif olarak yapılan çalışmamıza Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Perinatoloji ve Gebe İzlem polikliniklerine başvuran; 11.-14. Gestasyonel haftalar arasındaki gebeler dahil edildi. 11-14. Hafta ve 20-24. haftalar arası transvajinal ultrasonografi ile endoservikal uzunluk ölçümleri(ESU), serviksinön dudak mesafesi (D) ,arka dudak mesafesi (E) ölçüldü ve kayıt altınaalındı.. Endoservikal uzunluk değişim paternleri ve ölçümlerin 20-24. Hafta analizinde endoservikal kısalığı öngörme gücü analiz edildi. Kısa serviks saptanan ve medikasyon gereksinimi olan hastalar kaydedildi. SONUÇLAR: Çalışmamıza 113 hasta dahil edilmiştir. 11-14 hafta arası yapılan ölçüme göre 20-24 hafta arasında yapılan ölçüm değerlendirildiğinde serviks ölçümünde uzama gözlenen hasta oranı %69 (n=78) ve serviks ölçümünde kısalma saptanan hasta oranı ise %31 (n=35) idi. BC (2 düzlem serviks uzunluğu) ve arka dudak ölçümlerinin istatistiki olarak anlamlı şekilde gestasyonel yaş ile arttığı saptanmıştır. Ön dudak ölçümünde istatiksel olarakanlamlı ile ilişki saptanmamıştır. Yalnız 2 hastada 20-24 haftada kısa serviks saptanmıştır. TARTIŞMA: 11-14 hafta arasında yapılan ESU ölçümü ikinci trimester SU’yupredikte etmemiştir. 11-14 hafta servikal uzunluk ölçümünün 20-24 haftada servikal kısalmayı öngörme gücünün değerlendirilmesi için daha geniş örneklem büyüklüğüne sahip çalışmalara ihtiyaç vardır. Çalışmamız anteriorve posterior dudak ölçümlerinin değerlendirilmesi açısından literatürdeki ilk çalışmadır.Item Gebelikte toksoplasma gondii serolojisi pozitif olan hastaların prevalansının belirlenmesi, gebelik takibi ve yenidoğan serolojik verilerinin retrospektif değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021) Yürük, Oğuzhan; Demir, Bilge Çetinkaya; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.AMAÇ: Çalışmamızda, merkezimize başvuran gebelerin Toksoplasma gondii seroprevelansının hesaplanması, seropozitif gebelerin poliklinik takiplerinde tanı, takip ve tedavi planının değerlendirilmesi yapılmıştır. Gebelikte toksoplasmoz düşünülen gebelerin doğum sonrası bebeklerinin neonatal seroloji sonuçları, transfontanel ultrasonografi bulguları ve konjenital enfeksiyona bağlı klinik bulgularının varlığının tespiti amaçlanmıştır. MATERYAL-METOT: Retrospektif kohort çalışması olarak tasarlanan çalışmamızda Ocak 2015-Aralık 2019 tarihleri arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Gebe İzlem ve Perinatoloji Polikliniği’ne başvuran hastaların Anti-Toksoplasma IgM, IgG ve IgG avidite sonuçları değerlendirildi. Hastanenin veri tabanı sistemi aracılığı ile gebelerin ve doğumu merkezimizde gerçekleşen bebeklerin seroloji ultrasonografi ve klinik notlarına ulaşıldı. Doğumu dış merkezde gerçekleşen seropozitif gebelerin neonatal verileri gebelerin sistemde kayıtlı telefon numaraları aracılığı ile ulaşılarak elde edildi. BULGULAR: Toxo IgM ve IgG çalışılmayan gebeler çalışma dışı bırakıldıktan sonra, 2137 gebenin 67’sinde (%3,1) Toxo IgM değeri pozitif veya borderline saptandı. 3 hastanın takipten çıkması ve 5 hastanın gebeliğinin sonlanması nedeniyle takibine devam edilen 59 hastanın 15’inde geçirilmiş enfeksiyon düşünülürken, 42 hastada gebelikte akut enfeksiyon, 2 hastada da şüpheli enfeksiyon düşünüldü. Toplamda 44 hastaya (%2) gebeliğin ortalama 14. haftasında spiramisin başlandı. 14 hastaya amniosentez uygulandı ve amniotik sıvıdaToksoplasma gondii PCR sonuçları tüm hastalarda negatif iv olarak sonuçlandı. Neonatal verilerine ulaşılan bebeklerin hiçbirinde konjenital toksoplasmozu düşündüren bulguya rastlanmadı. TARTIŞMA: Merkezimizde maternal toksoplasmosis prevalansı daha önce yapılmış seroprevelans verileri ile uyumludur. Fetal enfeksiyon tanısına yönelik önerilen tanı testlerinin (amniosentez) kabul oranının %31 olması ve neonatal seroloji sonuçlarının hepsine ulaşılamaması nedeni ile yenidoğan toksoplasmosis tanısının elde edilemediği hastalar çalışmamızın kısıtlılıklarını oluşturmaktadır. Bu kısıtlılıklar konjenital toksoplasmosis tanısının konulabilmesine engel oluşturur.Item Impact of extended torsion on ovarian reserve: Experimental torsion-detorsion model in rabbit(Sci Printers & Publication, 2017-04) Demir, Bilge Çetinkaya; Atalay, Mehmet Aral; Atalay, Fatma Öz; Durusoy, Emine Emsal; Özkaya, Güven; Oral, Arzu Yılmaztepe; Özerkan, Kemal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji, Biyoistatistik ve Biyokimya Anabilim Dalları.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; 0000-0003-0297-846X; 0000-0003-0463-6818; A-4421-2016; AAH-9791-2021; A-5841-2017; AAH-9834-2021; 36923039100; 53863297800; 15623010600; 55836312500; 16316866500; 23091316500; 6603345841OBJECTIVE: To evaluate the effect of duration of torsion on ovarian reserve. STUDY DESIGN: Twenty-two female New Zealand rabbits were divided into a sham and 2 study groups. The torsion/detorsion (T/DT) groups had left adnexal torsion for either 3 or 6 hours followed by detorsion. Ovaries were evaluated histologically for follicular damage, and preoperative, predetorsion, and postdetorsion blood samples were drawn from each rabbit to measure antiMiillerian hormone (AMH) levels. RESULTS: Mean primary, small antral, and antral follicle counts were lower in the T/DT groups as compared to the sham group. Primordial, small antral, and antral follicle counts were not different between the 3-hour T/DT and 6-hour T/DT groups. When compared with contralateral ovary, the 6-hour T/DT group had significantly lower follicle count. The 6-hour T/DT group had higher percent change in both predetorsion and postdetorsion AMH levels as compared to the 3-hour T/DT group. CONCLUSION: Although extended time of torsion has negative impact on ovarian reserve, the ovary keeps its viability with functioning follicles after detorsion.Publication Intrahepatic cholestasis of pregnancy: Relationship between bile acid levels and maternal and fetal complications(Galenos Yayıncılık, 2014-09-01) Demir, Bilge Çetinkaya; Güneş, Esra Şahin; Atalay, Mehmet Aral; ÇETİNKAYA DEMİR, BİLGE; Güneş, Esra Şahin; Atalay, Mehmet Aral; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; 0000-0001-6845-9991; 0000-0002-9685-956X; AAH-9834-2021; IDE-0603-2023; GBG-9889-2022Objective: Intrahepatic cholestasis of pregnancy (ICP) complicates pregnancies which is characterized by elevated serum bile acid levels. ICP increases maternal and fetal morbidities. This study was designed to determine the association of maternal and fetal complications and serum bile acid levels.Material and method: Maternal and fetal characteristics were analyzed from the medical records of 61 patients who gave birth following a pregnancy complicated with ICP between 2009 and 2013.Results: Eighty seven percent of 61 cases were singletons, and 13% of them were twins. Mean SBA level was 36 mu mol/L. Preterm birth rate among singletons and twin pregnancies were 24.5% and 62.5%, respectively. Mean SBA level in preterm birth group was statistically higher with respect to the term birth group (100.8 mu mol/L and 25.61 mu mol/L, respectively; p=0.001). No perinatal mortality associated with ICP was detected in the study group.Conclusion: Pregnant women with the ICP compose high-risk group in regard to fetal and maternal risks. Close follow-up of these patients is required due to increased risks such as preterm delivery, meconium staining and fetal death.Item Kadın hastalıkları ve doğum polikliniğine başvuran hastaların human papilloma virüs ve hpv aşısı hakkındaki bilgi düzeylerinin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011-10-07) Ozan, Hakan; Demir, Bilge Çetinkaya; Atik, Yeliz; Gümüş, Ertaç; Özerkan, Kemal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Polikliniğimize başvuran hastaların HPV ve HPV aşısı hakkındaki bilgi düzeylerinin belirlenmesi amacı ile Ocak 2011- Mart 2011 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine başvuran ve gönüllü olan, 18 yaş üstü 336 hasta araştırmaya dahil edildi. Hastalara sosyodemografik özellikler, HPV, HPV aşısı, pap smear ve serviks kanseri ile ilgili 32 adet soruyu içeren anket uygulandı. Katılan hastaların %51,8’i pap smear taramasını bildiğini, %86,6’sı serviks kanserini daha önce duymuş olduğunu ve %37,8’i bilgi kaynağının televizyon olduğunu belirtmiştir. Hastaların %46,1’inin HPV’nin bulaş şeklinin ‘cinsel yolla olduğu’ konusunda fikri yoktur. Katılımcıların %55,4’ü HPV aşısının varlığından haberdar değildir. Pap smear taramasını bilen hasta grubu ile HPV hakkında bilgi sahibi olan grup (p<0,001) ve HPV aşısını bilen grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır ( p<0,001). Bu veriler polikliniğimize başvuran hastaların HPV, HPV aşısı ve HPV aşısının faydaları konusunda bilgi düzeyinin yetersiz olduğunu göstermektedir.Item Kliniğimizde 2000- 2010 yılları arasında sezaryen oranları ve değişen endikasyonlar(Uludağ Üniversitesi, 2012-06-11) Demir, Bilge Çetinkaya; Ocakoğlu, Gökhan; Özerkan, Kemal; Orhan, Adnan; Cengiz, Candan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.Çalışmamızda 2000-2010 yılları arasında kliniğimizde yaptırılan doğumlar içerisinde sezaryen sıklığını belirlemek ve yıllar içerisinde değişen endikasyon ve sıklıklara vurgu yapmak amaçlanmıştır. Ocak 2000- Aralık 2010 tarihleri arasında kliniğimizde meydana gelen tüm doğum olguları retrospektif olarak tarandı. On yıllık süre içerisinde yaptırılan 10239 doğumun 5135’i normal doğum ile (%50.10), 5104’ü ise sezaryen ile (%49.90) gerçekleştirildi. Sezaryen sıklığı 2000 yılında %41.88 iken anlamlı bir artış göstererek 2010 yılında %54.12’e ulaştı (p= 0.021). Yıllar içerisinde eski sezaryen nedeni ile yapılan sezaryen sıklığı %25.06’dan % 39.50’ye yükseldi (p<0.001). İsteğe bağlı sezaryen oranının ise %5.78’den %0.58’e gerilediği izlendi. Kliniğimizde sezaryen sıklığı yıllar içerisinde anlamlı bir şekilde artmıştır. Bu artış özellikle eski sezaryenlı hasta oranının artması nedeniyledir ve beraberinde plasentasyon anomalilerinin sıklığında artışa neden olmuştur. Sezaryen sıklığının düşürülmesi için isteğe bağlı yapılan operasyonların azaltılması, ilk gebelikte endikasyonların dikkatli değerlendirilmesi, doğumhanelerde ebelerin rolünün arttırılması gibi önlemler uygulamaya konulmalıdır.Item Laparoscopic hysterectomy trends in challenging cases (1995-2018)(Elsevier, 2019-12) Orhan, Adnan; Özerkan, Kemal; Kasapoğlu, Işıl; Ocakoğlu, Gökhan; Demir, Bilge Çetinkaya; Uncu, Gürkan; Gunaydın, Tuba; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Cerrahi Tıp Bilimleri/Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü.; 0000-0002-5844-7070; 0000-0002-7558-8166; V-5292-2019; AAI-6453-2021; AAH-5180-2021; AAT-3479-2021; AAH-9791-2021; 56671094200; 6603345841; 55800494800; 15832295800; 36923039100; 57210182831; 57210182831Objective: : To investigate the effect of challenging factors on laparoscopic hysterectomy trends within twenty-four years. Population and Method: : This was a trend analysis study of 7558 women who underwent hysterectomy for benign indications between 1995-2018 in Bursa Uludag University Hospital, Turkey. A trend analysis of obesity, previous laparotomy (>= 3) and uterine specimen weight (>= 500 g) was applied for abdominal hysterectomy (TAH), vaginal hysterectomy (VH), and laparoscopic hysterectomy (TLH) rates in this period. The primary outcome was laparoscopic hysterectomy trends throughout the years. We measured the effect of obesity, previous laparotomies and large uterus on TLH trends as secondary outcomes. Results: : The ratio of TLHs to all hysterectomies was 2.4% in 1995 and 44.7% in 2018 which increased 33 times higher over 24 years. The percentage of obese patients in TLH cases increased from 1% to 37%, the rate of patients who had three or more previous laparotomy in TLH cases increased from 0% to 32.2%, and the percentage of patients who had more than 500 g uterus specimen in laparoscopic hysterectomy cases increased from 0% to 32.8%. Conclusion: : Laparoscopic hysterectomy trends are increasing in challenging cases. Obesity, previous surgeries, and large uteruses are no longer a limiting factor for laparoscopic hysterectomy. (C) 2019 Elsevier Masson SAS. All rights reserved.Item Laparoskopik matür kistik teratom eksizyonu sonrası kistin büyüklüğü ile içerdiği farklı mezodermal ve ektodermal doku komponentleri arasındaki ilişki(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-08-29) Orhan, Adnan; Kasapoğlu, Işıl; Arık, Şeyda; Atalay, Fatma Öz; Özerkan, Kemal; Demir, Bilge Çetinkaya; Şen, Hamza Furkan; Uncu, Gürkan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tıp - Biyoistatistik Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.Overin matür kistik teratomu (MKT) ikinci ve üçüncü dekattaki kadınların en sık görülen over tümörüdür. Hemen tamamı benign olan bu tümörlerin rüptür, torsiyon ve malignite gibi çeşitli komplikasyonları vardır. Her üç germ yaprağından da köken alabilen bu tümörlerde kemik, kıkırdak, diş gibi farklı germ yapraklarına ait dokular izlenebilir. Bu çalışmanın amacı laparoskopik MKT eksizyonu yaptığımız hastaların tümör içeriklerindeki doku farklılıklarını gözlemek ve bu dokuların MKT kist büyüklüğü ile olan ilişkisini araştırmaktır. Retrospektif olarak planlanan bu çalışmaya 01.01.2006 – 31.12.2018 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinde laparoskopik MKT eksizyonu uygulanan hastalar alındı. Hastaların demografik özellikleri, MKT çapı, bilateralite oranı, lobülasyon, içeriğindeki kıl, diş, kemik dokusu varlığı ayrıntılı olarak incelendi. Çalışmaya 236 hasta alındı. 222 hastaya laparoskopik MKT kist eksizyonu uygulanmıştı. 14 hastada ise diğer laparoskopik operasyonlar sonrasında patoloji spesimeninde matür kistik teratom saptanmıştı. Bilateralite oranı %15,2 idi. 4-5 cm çapında 58, 5-6 cm çapında 78, 6-7 cm çapında 82, 7 cm’den büyük 54 MKT saptandı. MKT’un çapı arttıkça içerisinde kıl, diş veya kemik doku bulunma veya lobule olma ihtimali belirgin olarak artıyordu. İstatistiksel olarak bakıldığında özellikle 7 cm den büyük kistlerde her üç dokuyu da içerme ve lobülasyon olasılığı en yüksek anlam düzeyine ulaşıyordu. Sonuç olarak laparoskopik MKT eksizyonu yapılan olgularda kist boyutu ile içerdiği farklı germ yapraklarına ait doku komponentleri ve lobülasyon durumu doğru orantılıdır. Bu durum özellikle 7 cm ve üstü matür kistik teratomlarda daha belirgindir.Item Maternal adiponectin and visfatin concentrations in normal and complicated pregnancies(IMR Press, 2013) Demir, Bilge Çetinkaya; Atalay, Mehmet Aral; Özerkan, Kemal; Doster, Y.; Ocakoğlu, Gökhan; Küçükkömürcü, Şakir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; AAH-9834-2021; AAH-5180-2021; AAH-9791-2021; 36923039100; 53863297800; 6603345841; 55623210600; 15832295800; 6507291599Objective: To evaluate the role of adiponectin and visfatin in the pathophysiology of pre-eclampsia (PE) and how their concentrations correlate with the severity of the disease and neonatal outcomes. Study Design: A prospective case-control study was carried out in 52 preeclamptic and 28 healthy pregnant women during the third trimester. The maternal plasma concentrations of adiponectin and visfatin were determined. Neonatal outcomes were also recorded. Results: Mean maternal plasma adiponectin concentrations in healthy pregnant women did not differ significantly from those of mild PE and severe PE groups. The plasma adiponectin levels of PE patients with small for gestational age (SGA) and those without SGA did not differ significantly, but the median plasma visfatin concentration of patients with SGA fetus was significantly higher if the patient was preeclamptic (p = 0.036). Conclusion: The severity of preeclampsia did not change the plasma levels of adiponectin and visfatin, but the median plasma visfatin concentration of patients with SGA fetuses were significantly higher if the patient was preeclamptic. Altered levels of adipocytokines strongly imply that the regulation of adipocytokines in PE is different and more complex compared to that in healthy pregnancy.Publication Maternal and fetal outcomes of pregnancies treated for H1N1 virus infection(Galenos Yayıncılık, 2013-12-01) Demir, Bilge Çetinkaya; Akduman, Ayşe Topcu; Okcu, Nefise Tanrıdan; Kimya, Yalçın; ÇETİNKAYA DEMİR, BİLGE; Akduman, Ayşe Topcu; Okcu, Nefise Tanrıdan; Kimya, Yalçın; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; 0000-0001-6845-9991; AAH-9834-2021; CBC-2905-2022; FNB-4556-2022; FDX-3894-2022Aim: At the time of the outbreak of influenza A H1N1, mostly known as swine flu, first case in Turkey was diagnosed in May 2009. The period from June 2009 to August 2010 was declared to be pandemy H1N1 by World Health Organization (WHO). In this study we aimed to assess the maternal and fetal outcomes of pregnant women with the diagnosis of H1N1viral infection, who were hospitalized during 2009 pandemy.Materials and methods: The clinical data, treatment modalities and maternal and fetal outcomes of 9 pregnant women with H1N1 infection were retrieved from patients file and evaluated retrospectively. Patients were classified as confirmed case if the nasopharyngeal swabs were pozitive with real time PCR (rRT-PCR) and suspected case if rRTPCR was negative.Findings: At admission one patient was in first trimester, 2 were in second trimester and other 6 patients were in third trimester. The presenting symptoms were cough (77%), fever (77%), sore throat (11%), dyspnea/ respiratory distress (44%) and malaise (22%). All of the patients were treated with oseltamivir and with appropriate antibiotics in case of secondary bacterial pneumonia. Median hospitalisation time was 23 days (7- 40). Five patients required mechanical ventilatory support. One of the patients and 2 of the neonates passed away.Conclusion: Although swine flu causes mild to moderate flu like symptoms in most of the population, in pregnant women it may lead to lethal complications. Thus the appropriate antiviral treatment should begin immediately within 48 hours.