2014 Cilt 12 Sayı 3

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 11 of 11
  • ItemOpen Access
    Kardiyak nedenlere bağlı izole fetal asit
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-07-21) Doğan, Vehbi; Hendekçi, Ayşe; Özelce, Bilal; Takçı, Şahin; İnce, Deniz Anuk; Doğan, Nihan Güneri
    Fetal asit peritoneal kavitede sıvı birikmesi olarak tanımlanmaktadır. İzole olarak görülebileceği gibi hidrops fetalisin erken bir bulgusu olarak da gelişebilir. Fetal asit saptandığında prognoz ve tedavinin altta yatan nedene göre değişiklik göstermesi nedeniyle dikkatli bir inceleme yapılmalıdır. Non-immünolojik fetal asit, konjenital enfeksiyonlar, genitoüriner ve gastrointestinal anomaliler, genetikmetabolik hastalıklar ve kalp hastalıkları gibi birçok nedene bağlı gelişebilen nadir bir durumdur. Bu makalede kardiyak nedenlere bağlı fetal asit saptanan ve doğum sonrası tedavi ile düzelen iki hasta sunulmuştur.
  • ItemOpen Access
    Non-sustained ventricular tachycardia in a child after lightning strike
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-02-13) Olgun, Haşim; Ceviz, Naci
    Lightning strike is a rare natural phenomenon with a high risk of fatality. The most dramatic complications of lightning injury are those associated with the cardiovascular system, and cardiac arrest is the primary cause of death. Rhythm problems often lead to death in the acute phase of lightning strike, but recording rhythm problems in the acute phase is very difficult. We described a child who suffered a lightning strike and developed cardiac arrest shortly after admission to the emergency department. He had transient ischemic electrocardiogram (ECG) changes and non-sustained ventricular tachycardia (VT) on Holter monitoring and was treated with lidocaine.
  • ItemOpen Access
    İki psödohipoaldosteronizm olgusu
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-02-13) Korkmaz, Hüseyin Anıl; Dizdarer, Ceyhun; Yıldız, Melek; Genel, Ferah; Özkan, Behzat
    Psödohipoaldosteronizm tip 1 (PHA1), aldosterona periferik direnç sonucu gelişen ve tuz kaybı ile karakterize olan bir hastalıktır. PHA1 tipik laboratuvar bulguları, hiponatremi, hiperkalemi, metabolik asidoz ve yüksek serum aldosteron düzeyleridir. PHA1’in semptomları 21-hidroksilaz veya 3-beta-hidroksisteroid dehidrogenaz eksikliğinin neden olduğu konjenital adrenal hiperplazi ve aldosteron eksikliğinden kaynaklanan hipoaldosteronizmin semptomları ile kolayca karışmaktadır. Klinik bulguları ve kalıtım tipine göre; PHA1, renal PHA1 (otozomal dominant) ve daha ağır kliniği olan sistemik PHA1 (otozomal resesif) olarak iki grupta sınıflandırılır. Bu çalışmada kusma ve ishal yakınmaları ile başvuran ve tipik laboratuvar bulguları ile PHA1 tanısı konan iki olgu sunulmuştur. Bu iki olgu da kusma, ishal, huzursuzluk ve dehidratasyon ile başvurmuştu. Tuz kaybettiren konjenital adrenal hiperplazi nedenleri ekarte edildikten sonra, plazma renin aktivitesi ve serum aldosteron düzeylerinin yüksek saptanması ile PHA tanısı kondu.
  • ItemOpen Access
    Geçirilmiş akut romatizmal ateşe bağlı fibrinli perikardiyal efüzyon ve valvülit: Sıradışı klinik prezantasyon
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-02-13) Yılmaz, Osman; Kılıç, Ömer; Çiftel, Murat
    Akut romatizmal ateşin (ARA) sekeli olan romatizmal kalp hastalığı, gelişmekte olan ülkelerde çocuklar ve genç yetişkinlerde edinsel kalp hastalıklarının önemli bir nedenidir. Romatizmal kalp hastalığı olan hastalarda değişken derecede kapak hastalığı, kalp yetersizliği ve perikardit görülür. On iki yaşında kız hasta üç gün süren ateş, üç aydan beri olan halsizlik, çabuk yorulma ve göğüs ağrısı şikayetleriyle başvurdu. Ekokardiyografide sol ventrikül komşuluğunda fibrin birikimlerinin olduğu 24 mm genişliğinde perikardiyal efüzyon görüldü. Yaklaşık 3 ay önce ayak bileklerinde ve dizlerinde gezici tarzda, 1 hafta süren şişlik, kızarıklık ve ağrısı olduğu öğrenildi. Öyküye göre yaklaşık 3 ay önce ARA atağı geçirdiği düşünülen ve fibrinli perikardiyal efüzyon ile başvuran hasta, akut romatizmal ateşin sıradışı klinik prezantasyonu olması nedeniyle sunulmuştur.
  • ItemOpen Access
    Bebek beslenmesinde kültürel farklılıklar ve bebek sağlığı üzerine etkileri
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-06-25) Yılmaz, Hande; Tek, Nilüfer
    Anne sütü verme süresi, bebeklerin tamamlayıcı besinlere başlama zamanları ve tamamlayıcı besinlerin çeşitleri ülkelere göre farklılık göstermektedir. Bu farklılıkların nedenleri arasında, ülke politikaları, etnik köken, dini inanışlar, gelenekler ve görenekler sayılabilmektedir. Araştırmalar farklı uygulamaların bebeğin hem bebeklik dönemini, hem de gelecekteki sağlığını olumlu veya olumsuz yönde etkilediğini bildirmektedir. Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda bebeklik döneminde yüksek protein alımı okul çağı döneminde adipozite görülmesiyle ilişkilendirilmiştir. Ayrıca tamamlayıcı besinlere erken başlanması bebeklerde alerjik hastalıklar, çölyak ve üst solunum yolu enfeksiyonları görülmesiyle ilişkilendirilmiştir. Bebeklerde beslenme uygulamalarına bağlı olarak görülen sağlık sorunlarına politika değişiklikleriyle çözüm getirilmektedir. Bu makalede farklı ülkelerdeki anne sütü verme süresi, tamamlayıcı besine başlama zamanı, verilen tamamlayıcı besinlerdeki farklılıklar ve bunların sağlık üzerine etkileri irdelenmektedir.
  • ItemOpen Access
    Artmış vitamin B12 düzeyi
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-08-12) Evim, Melike Sezgin; Tüten, Rahime; Baytan, Birol; Yakarışık, Selin; Güneş, Adalet Meral; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Hematoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.
    Vitamin B12 vücutta bütün hücreler için gereklidir. Vitamin B12 düzeyinin düşüklüğü kadar yüksekliği de anlamlıdır. Özellikle hematolojik hastalıklarda, solid tümörlerde, otoimmün hastalıklarda, renal hastalıklarda ve enfeksiyon hastalıklarında yüksek serum kobalamin düzeyleri saptanmıştır ve bu yükseklik bazı hastalıklarda prognozla ilişkili bulunmuştur. Serum vitamin B12 yüksekliği dikkate alınmalı ve bu konuda daha fazla çalışma yapılmalıdır.
  • ItemOpen Access
    Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Engelli Sağlık Kurulunca düzenlenen çocuklara ait raporların retrospektif incelenmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-09-05) Kaya, Ahsen; Güler, Hülya; Meral, Orhan; Aktaş, Ekin Özgür
    Giriş: Engelli bir çocuğa sahip olmak, engeli ne olursa olsun birçok zorluğu beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada engellilik oranı belirlenmesi ile ilgili mevzuat ışığında çocukluk çağı engellilik sebepleri ve raporlamada karşılaşılan sorunlar konusunda farkındalık oluşturmak amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Hastanesi Engelli Sağlık Kurulu’nca 01 Ocak 2011-30 Haziran 2013 tarihleri arasında düzenlenen 18 yaş altındaki olgulara ait raporlar cinsiyet, yaş, başvuru şekli (kişisel-resmi) ve nedenleri, engel durumu ve nedenleri, engel oranları, raporların düzenlenme ve geçerlilik süreleri gibi bilgiler geriye dönük olarak değerlendirildi. Elde edilen veriler istatistik programı ile analiz edildi. Bulgular: Toplam 8104 rapordan 2839’u çocuklara aitti. Olguların 978’i kız, 1861’i erkekti. Yaş ortalaması 7,0±4,6 idi. Başvuruların %99,2’si kişisel başvuru olup, en sık başvuru nedeni özel eğitim almaktı (%81,6). Olguların %61,4’ünün engellilik oluşturan sadece bir rahatsızlığı bulunduğu saptandı. Olguların %17,3’ünün engel oranının %40’ın altında olduğu görüldü. Sonuç: Ülkelerin gelişmişlik göstergelerinde, engelli nüfusun yaşam düzeyi ve engellilere sunulan hizmetin kalitesi önemli bir yer tutmaktadır. Gerek ulusal ve gerekse uluslararası platformda, engelliliğin önlenmesi, engellilerin sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunlarının çözümü ile topluma katılımlarının sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
  • ItemOpen Access
    Pediatri asistanlarının ve tıp öğrencilerinin ‘‘çocuk ve ölüm’’ ile ilgili tutumlarının değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-08-21) Kıvılcım, Meltem; Doğan, Derya Gümüş; Canaloğlu, Sinem Kortay; Serbes, Mahir
    Giriş: Bu çalışmada pediatri asistanları ve tıp öğrencilerinin ölümle karşılaşan çocuğa ve çocuğunu kaybeden aileye yaklaşımla ilgili deneyimlerinin ve tutumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya İnönü Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda çalışan asistan ve tıp öğrencilerinden oluşan 50 kişi katılmıştır. Katılımcılara yazarlar tarafından geliştirilen çocuk ölümleriyle karşılaşma sıklıklarının, kötü haber verme konusunda yeterlilik düzeylerinin ve çocuk veya ailesine ölümün anlatılması ile ilgili tutumlarının sorgulandığı 5 bölümden oluşan bir değerlendirme formu uygulanmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması; 26,9±4,0 yıl olup, %56’sı erkektir. Katılımcıların çocuk ölümleriyle karşılaşma oranı %92 idir. Katılımcıların yaklaşık %80’i kendilerini kötü haber verme konusunda yeterli bulmadıklarını ifade etmiştir. Asistanların %68’i, öğrencilerin %76’sı daha önce ölüm veya ölümcül hastalığa yaklaşım konusunda eğitim almadıklarını belirtmiş, katılımcıların tamamı bu konuda eğitimin gerekli olduğunu savunmuşlardır. Katılımcıların %46’sı çocukların 6-7 yaşlarında iken ölümü anlamaya başladıklarını düşünmektedir. Sonuç: Bu çalışmada, çocuk ölümleriyle karşılaşma sıklığının artmasıyla birlikte kötü haber vermede kendini yeterli bulma oranının artmadığı ve kötü haber vermede zorlanmanın ise azalmadığı saptanmıştır. Toplumlarda çocuğa ölüm kavramının anlatılması ve çocuk kaybı yaşayan ailenin teselli edilme şekliyle ilgili bir takım yanlış inanışlar mevcuttur. Çalışmanın sonuçları, hekimlerin ölümle sık karşılaşmalarının kötü haber vermede yeterliliklerinin artmasında tek başına etkili olmadığını ve eğitimin önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Hekimler tıp eğitimleri sırasında çocukta ölüm kavramının gelişimsel özelliklerini öğrenmeli ve kaybın ardından yaşanan süreci yönetme konusunda gerekli bilgi ve becerilere sahip olmalıdır.
  • ItemOpen Access
    Güney Doğu Anadolu Bölgesinde çok düşük doğum ağırlıklı prematürelerde retinopati sıklığı ve risk faktörlerinin değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-04-21) Katar, Selahattin; Taşkesen, Mustafa; Ekmekçiler, Belgin; Saka, Güray
    Giriş: Prematüre retinopatisi (PR) çocukluk döneminde görülen en önemli körlük nedenidir. İleri derecede düşük doğum ağırlıklı prematürelerin yaşam oranlarının artmasıyla PR sıklığında da artış görülmektedir. PR’nin en önemli risk faktörleri, düşük doğum ağırlığı ve erken gestasyonel dönemdir. Bu çalışmanın amacı, vücut ağırlığı 1500 gramın altında doğan prematüre bebeklerde, PR risk faktörlerini ve retinopati görülme oranlarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ağustos 2010-Aralık 2102 tarihleri arasında yenidoğan yoğun bakım ünitemizde izlenen doğum haftası 32 haftanın ve doğum ağırlığı 1500 gramın altında olan 84 hasta alındı. Retinopati gelişen ve gelişmeyen iki grup arasında risk faktörleri açısından karşılaştırma yapıldı. Bulgular: Grup 1’deki hastaların ortalama gestasyonel yaşları ve doğum ağırlıkları sırasıyla 27,86±2, 0 hafta, 1,146,66±278,58 gram idi. Grup 2’deki hastaların ise ortalama gestasyonel yaşları ve doğum ağırlıkları sırasıyla 29,08±1,96 hafta, 1,289,36±74,77 gram idi. Hastaların %44’ünde retinopati saptandı ve bunların %7,1’inde ise ileri derecede retinopati geliştiği için tedavi uygulandı. Retinopati gelişen hastalarda risk faktörleri; düşük doğum haftası (p=0,007), düşük doğum ağırlığı (p=0,007), transfer edilmiş olmak (p=0,01), intraventriküler kanama (p=0,04), ventilasyon süresinin uzaması (p=0,006), oksijenin uzun süre verilmesi (p=0,001) ve kan transfüzyonu (p=0,01) istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç: PR, dünyada çocukluk yaş grubunda en önemli körlük nedenidir. Fakat erken tanı ve uygun tedaviyle körlük önlenebilir. Bu nedenle PR risk faktörlerinin saptanması önemlidir.
  • ItemOpen Access
    Erdemli Devlet Hastanesinde dünyaya gelen sağlıklı yenidoğanlarda ultrasonografi ile ölçülen normal tiroid bezi boyutlarının analizi
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-08-21) Akça, Alper; Orekici, Gülhan; Pınarbaşılı, Tansu; Yalçın, Hüseyin; Ten, Barış
    Giriş: Bu çalışmamız ile Erdemli Mersin yöresinde dünyaya gelen sağlıklı yenidoğanlarda ultrasonografi (USG) ile yapılan ölçümlerde tiroid bezi için normal referans değerlerini saptamaya çalıştık. Türkiye’de yenidoğanlar için normal tiroid bezi boyutlarının analiz edildiği yanlızca birkaç çalışma mevcut olup bildiğimiz kadarıyla Mersin-Akdeniz bölgesinden çalışma bulunmamaktadır. Elde ettiğimiz sonuçların doğum ağırlığı, cinsiyet ve gestasyonel yaş ile ilişkilerini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Hastane etik kurul onayı alındıktan sonra ailelerinden onam belgesi alınan 49 sağlıklı yenidoğan çalışmaya dahil edildi. Tamamı Erdemli Devlet Hastanesi’nde dünyaya gelen yenidoğanlar doğum sonrası en geç 7 gün içerisinde incelemeye alındı. Ultrasonografik incelemelerde Esaote Mylab 60 marka USG cihazı ve 7,5 Mhz lineer prob kullanıldı. Tiroid bezi supin pozisyonda aksiyal ve sagital planda değerlendirildi. Tiroid sağ ve sol lobu için ayrı ayrı ölçümler yapıldı elde edilen sonuçlar Microsoft Excel çalışma tablosuna aktarıldı. Konjenital anomalili olgular, öyküsünde maternal hiper-hipotiroidi bulunan olgular çalışmaya dahil edilmedi. Bulgular: Yirmi iki erkek, 27 kız yenidoğan değerlendirildi. Olguların doğum ağırlıkları 2900-4000 gram arasında değişmekteydi. Sağ ve sol tiroid loblarının kraniokaudal, transvers and anteroposterior eksenlerde yapılan ölçümleri sırası ile 15,2-15,4 mm, 6,5-7 mm, 6,7-6,7 mm idi. Tiroid bezi boyutları ile cinsiyet, doğum ağırlığı ve gestasyonel yaş arasında anlamlı bir bağlantı saptanmadı. Sonuç: USG yenidoğanlarda tiroid bezinin anatomik değerlendirilmesinde pratik bir tanı aracıdır. Çalışmamız Mersin yöresinde sağlıklı yenidoğanlarda tiroid boyutlarının analiz edildiği ilk çalışma olup bu bölge için referans değerler olarak kabul edilebilir. Ancak ulusal standartların ortaya konması için daha geniş olgu gruplarının taranması gerekmektedir.
  • ItemOpen Access
    Vasküler halka nedeniyle solunum arresti gelişen infant: Ayna görüntüsü dallanması ile sağ arkus aorta ve sol ligamentum arteriosum
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-02-13) Yıldırım, Ali; Köşger, Pelin; Özdemir, Gökmen; Demir, Tevfik; Uçar, Birsen; Kılıç, Zübeyir
    Vasküler halka aortik ark ve pulmoner arterin, trakea ve özefagusa değişen derecelerde bası yaparak solunum ve beslenme problemlerine neden olabilen bir anomali grubudur. En sık saptanan tipi double aortik arktır. Hastalarda değişen şiddetlerde öksürük, dispne, inspiratuvar stridor, disfaji ve solunum yetersizliği görülür. Solunum güçlüğü, hırıltılı solunum ve öksürük nedeniyle başvurduğu hastanede pnömoni tanısı konan 15 günlük erkek bebek hasta yatırılmış. Antiobiyotik tedavisi başlanan hasta şikayetlerinin gerilememesi ve solunum arresti gelişmesi üzerine tarafımıza yönlendirildi. Yapılan değerlendirilmesinde ayna görüntüsü hayali dallanması ile sağ arkus aorta ve sol ligamentum arteriosum tespit edildi. Hastanın trakea ve özefagusunda değişen şiddetlerde bası mevcuttu. Opere edilen hastanın trakeal kompresyon sonucu gelişen trakeomalaziye bağlı şikayetleri devam etti. Postoperatif 43. günde pnömoni ve sepsis nedeniyle hasta kaybedildi. Bu hasta ile özellikle infant ve erken çocukluk döneminde acil servise kronik öksürük, stridor ve hırıltı gibi tekrarlayan solunum şikayetleri ve solunum arresti ile başvuran hastalarda vasküler ringin ayrıcı tanıda yer alması gerekliliği vurgulanmak istendi.